Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Sözlük Ağı

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hakkında, psikanaliz

Psikanaliz Hakkında

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Psikanaliz Hakkında



Psikanaliz Hakkında

Psikanaliz, 1890larda Viyana'da nevrotik ya da histerik belirtiler gösteren hastalara etkili bir tedavi bulmaya çalışan bir nörolog olan Sigmund Freud'dan miras kalmıştır Bu hastalarla konuşmalarının sonucunda, Freud hastaların rahatsızlıklarının kültür tarafından kabul edilmeyen, sonuç olarak bastırılmış ve bilinçdışı cinsel doğanın arzu ve fantazilerinden kaynaklandığına inanmıştır Kuramı geliştikçe, Freud da hastalarını tedavi ederken karşılaştığı olayları biçilendirmek ve açıklamak için sayısız sistem geliştirtirmiş ve kenara koymuştur

Günümüzde Önemli Psikanaliz Okulları:

Kendilik Psikolojisi, diğer insanlarla kurulan karşılıklı empatik ilişkilerle dengeli bir kendilik hissinin gelişimini vurgular; Heinz Kohut
Lacancı psikanaliz, psikanalizi semiyotik ve Hegel'in felsefesi ile birleştirir;
Analitik psikoloji, daha çok tinsel bir yaklaşım taşır;
Nesne ilişkileri teorisi, bireyin içselleştirilmiş ve düşlenmiş diğerleri ile ilişkilerinin dinamiklerini vurgular; Margaret Mahler, Melanie Klein;
Kişilerarası psikanaliz, kişilerarası ilişkilerin küçük ayrıntılarının üzerinde durur; Harry Stack Sullivan
İlişkisel psikanaliz, kişilerarası psikanaliz ile nesne ilişkileri teorisini birleştirir; Stephen A Mitchell, Jessica Benjamin, Jay R Greenberg;
Modern psikanaliz, bir grup teorik ve klinik bilgi ile Hyman Spotnitz ve arkadaşları Freud'un teorisini geliştirmiş ve teoriyi tüm duygusal bozukluklar yelpazesine uygulanabilir hale getirmişlerdir Modern psikanalitik müdahaleler öncelikli olarak hastada entellektüel bir içgörüü geliştirmektense hastaya duygusal-olgun bir iletişimi sağlamayı amaçlar
Bu okulların çarpıcı farklı teorileri olsa da, çoğunluğu kendi kendini aldatmanın ve bireyin geçmişinin şimdiki ruhsal yaşamı üzerindeki güçlü etkilerinin önemini vurgulamaya devam ederler

Bugün psikanalitik fikirler kültür içinde, özellikle çocuk bakımı, eğitim, yazınsal eleştiri, psikiyatri ve özellikle tıbbi ve tıbbi olmayan psikoterapi içinde gömülüdür Evrilmiş ana analitik fikirler olmasına rağmen, özellikle ilk teorisyenlerin yönergelerini takip eden gruplar vardır

Teknik

Psikanalizin ana metodu, serbest çağrışımın transferans ve direnç analizidir Analizana(hastaya), rahat bir halde, aklına gelenleri söylemesi söylenir Burada, düşler, umutlar, dilekler ve fantaziler geçmiş aile yaşantısının birer anısı olarak ilgi konusudur Genellikle, analist sadece dinler ve sadece profesyonel kanaati gerektiğinde, yani hasta için içgörü uyandırma fırsatı yakaladığında yorumlar Dinlemede, analist empatik tarafsızlığı, yani güvenli bir ortam yaratmak için geliştirilen yargılamayan bir duruşu, korur Analist, analizanın söyleminde ve davranışlarında beliren kalıp ve çekingenlikleri değerlendirirken, analizandan tüm dürüstlüğü ile bilincine ne gelirse konuşmasını ister

Birçok klinisyen psikanalizi ciddi psikolojik bozukluğu olan olgular, örneğin psikoz, intihara meyilli depresyon ya da ağır tedavi edilmemiş alkolizm, için önermez Bu tip hastalar "analiz-edilemez" olarak nitelendirilir Tipik uygulamalar klinik depresyon ve kişilik bozukluklarını içerir

Günümüz bazı psikanaliz şekilleri, kendine güveni artırma yoluyla hastalara özsaygı kazandırmakta, ölüm korkusu ve bu korkunun davranışlar üzerindeki etkilerini yenmekte, ve birbiriyle bağdaşmaz gibi gözüken ilişkileri sürdürmekte yardımcı olmaya çalışır Bireysel danışan seansları bir gelenek olarak kalsa da, psikanaliz bir grup terapi şekli olarak Harry Stack Sullivan tarafından uyarlandı

Etkililik (Efficacy)

Şu an birçok psikanalist, analizin daha çok nevroz olguları ve kişilik ya da karakter sorunları yaşayan olgularda yararlı bir yöntem olduğunu iddia eder Psikanalizin daha çok samimiyet ve ilişkilerin kökleşmiş sorunları ve oturmuş problemli yaşam kalıpları ile uğraşırken faydalı olduğuna inanılır Terapötik bir tedavi olarak psikanaliz genellikle haftada üç ila beş görüşme ile sürer ve doğal ya da normal olgun bir gelişme için belli bir tedavi süresini gerekli kılar (üç ila beş yıl arası)

Geçmiş randomize kontrollü denemelerin analizi belirli psikiyatrik bozukluklarda psikanalitik tedavinin, tedavinin olmadığı durumlardan daha etkili olduğunu gösterir[1] Psikanalizin ve psikanalitik psikoterapinin etkililiği üzerine yapılan deneysel çalışmalar da psikanalitik araştırmacılar arasında belirginleşmiştir

Bazı toplulukların psikodinamik tedavileri ile yapılan araştırmalar farklı sonuçlar vermiştir Analist Bertram Karon ve arkadaşları tarafından Michigan Eyaleti Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma yeterli düzeyde eğitildikleri zaman psikodinamik terapistlerin şizofrenik hastalarda etkili olabileceklerini önermiştir Daha yakın döneme ait araştırmalar ise bu önermeler hakkında şüphelidir Şizofreni Hastaları Sonuçları Araştırma Grubu PORT) raporu etkililiğinin kanıtlanması için daha çok denemeye ihtiyaç duyulduğunu belirterek, psikodinamik terapinin şizofreni olgularında kullanılmasına karşı çıkmışlardır (öneri 22) Ancak, PORT'un önerisi deneysel çalışmalardan çok klinisyenlerin düşünceleri üzerine gelişmiştir ve deneysel veriler bu öneri ile çakışmamaktadır (Özete bağlantı) Cochrane Kütüphanesindeki güncel bir medikal literatür çalışması (güncellenmiş özet) şizofreniyi tedavide psikodinamik psikoterapinin etkiliğini gösteren bir verinin olmadığı sonucuna varmıştır Başka veriler de, örneğin cinsel suçluların tedavisinde psikanalizin etkili olmadığını (ve muhtemelen zararlı) göstermiştir

Maliyet ve süre

Psikanalitik tedavinin Amerika Birleşik Devletleri'nde bir psikanaliz enstitüsünde bir psikanalist adayı ile seansı 10 dolardan kıdemli bir eğitim analisti ile seansı 250 dolara kadar değişebilen bir maliyeti vardır

Tedavinin süresi değişkendir Kimi psikodinamik yaklaşımlar, örneğin Kısa ilişkisel terapi ve Kısa süreli psikodinamik terapi tedaviyi 20-30 seans ile bitirir Geleneksel psikanaliz tedavisi daha uzun bir zaman alır, yaklaşık 3-5 yıl Tedavi süresinin uzunluğu hastanın ihtiyaçlarına göre değişkenlik gösterir

Eğitim

Psikanalizin tarihi boyunca az sayıda istisnalar dışında, birçok psikanaliz topluluğu üniversite zemininin dışında varolmuştur

Psikanalitik eğitim çoğunlukla bir psikanaliz enstitüsünde gerçekleşir ve bu eğitim 4-10 yıl sürebilir Bir psikanalistin eğitimi dersleri, hasta tedavilerinde aldığı süpervizyonu ve 4 yıl ya da daha fazla sürebilen kişisel analizini kapsar

Profesyonel psikanaliz dünyasında devam eden bir tartışma psikanalitik eğitime girecek olan adayların niteliklerinin neler olması gerektiğini yönündeki kaygılardır Freud, sosyal bilimlerden gelen ve tıp eğitiminden gelmeyen adayların da hekimler kadar eğitime hazır olduklarına inanmıştır

Amerikan Psikanaliz Derneği, yakın bir zamana kadar psikanaliz eğitimini tıp doktorlarıyla sınırlamıştı Geniş tartışmalar ve yasal mücadelelerden sonra psikanalitik eğitim diğer ruh sağlığı uzmanları, örneğin psikologlar ve klinik sosyal çalışmacılar, için açık hale geldi Şu an ABD'de, edebi çalışmalar ya da felsefe gibi disiplinlerden gelen adaylar için eğitim veren kısıtlı sayıda enstitü vardır Öbür taraftan, Avrupa'daki ve Latin Amerika'daki birçok enstitü formal klinik eğitim almayan adayları programlarına kabul etmektedir

Klasik Psikanalitik Kuram

Freud'un orijinal görüşleri klasik psikanalitik kuramı oluşturur Kuramda zihnin yapısı, psişik öğeleri, kişiliğin gelişimi ve değişimi dinamik bir bakış açısından anlatılır

Psikanaliz genel olarak aşağıdaki hipotezlerden oluşur:

İnsan gelişimi en iyi cinsel arzunun değişen nesneleri yoluyla anlaşılabilir
Psişik sistem alışılmış olarak cinsel ve saldırgan istekleri baskılar ve bu istekler düşüncelerin bilinçdışı sistemlerinde saklanır
İstekler üstündeki bilinçdışı çatışmalar kendilerini rüyalarda, dil süçmelerinde ve diğer belirtilerde ifade eder
Bilinçdışı çatışmalar nevrozun kaynağıdır
Nevroz, psikanaliz yoluyla bilinçdışı isteklerin ve bastırılmış olanın bilince geri getirilmesi ile tedavi edilebilir

Bilinçdışı ve psişik yapılar

Bilinçdışı ile dürtülerin farkındalık dışında olduğu zihinsel işlevler bölümü kastedilir Psikanalitik bilinçdışı, popüler bir kavram olan bilinçaltına benzer ama aynı değildir Psikanaliz için, bilinçdışı bilinçte olmayan her şey değildir Örneğin, motor becerileri, istemdışı fizyolojik hareketler değil ancak bilinçli aktif düşüncedeki bastırılanlardır Ayrıca, önyargı gibi otomatik süreçlerin örnekleri ve şimdiki ilişkilerin üzerindeki geçmişin etkileri bilinçdışıdır

Freud'a göre, psikolojik bastırma yoluyla aklın ötesine taşınan kültür tarafından kabul edilmeyen düşünceler, arzular ve istekler, travmatik yaşantılar ve acı veren duyguların deposu bilindışıydı Ancak, içerik her zaman olumsuz olmak zorunda değildi Psikanalitik bakış açısına göre, bilindışı sadece kendi etkileri ile farkedilebilen bir güçtü - kendini belirtilerle ifade ederdi

Freud'un daha sonra geliştirdiği "yapısal teorisi"ne göre ego, superego ve id zihnin bölümleridir "İd" "ilkel arzuları" (cinsellik, saldırganlık, açlık vs) saklayan, "süperego" içselleştirilmiş norm, ahlak ve tabuları kapsayan, ve "ego" bu iki bölümün arabulucusu ve kendilik duygusuna yol veren bölümdür

İd [değiştir]İd, doğuştan vardır ve psişik enerjinin kaynağıdır İlkel arzular; açlık, su, dışkılama, cinsellik ve ısınma, için temel güdüler İd'de saklıdır Freud, bu psişik enerjinin bebeğin doğuştan getirdiği biyolojik bir enerji olduğunu söyler Libido adını verdiği bu biyolojik enerji, bebeğin büyüyüp geliştiği süreçte psişik bir enerji haline gelir Kurama göre, bu süreç bebeğin biliç düzeyinde değildir, biliçdışı olarak gerçekleşir

İd, haz ilkesi (pleasure principle) ile hareket eder ve amaç bir an önce doyuma ulaşmaktır Amaca ulaşamamak ve bu yolda engellenmek gerginliğe neden olur ve bunu yenmek için gösterilecek çabayı körükler Freud'a göre, doyuma ulaşmak ve gerginliği azaltmak için bir yolu birincil süreç (primary process) düşüncedir Buna göre, istenilen ve arzu edilen şey düşlenerek doyuma ulaşılır

Ego

Ego, İd'den sonra gelişen bir diğer yapıdır Bebeğin altıncı ayından itibaren İd'den kaynaklanarak gelişmeye başlayan Ego, bilinci ve gerçekliği temsil eder Enerjisini İd'den alır ve aldığı bu enerjiye göre şekillenir İd'in doyuma ulaşmak için kullandığı birincil süreç tarzı düşüncenin yerini ikincil süreç (secondary process) tarzı düşünceye bıraktığı yerdir Düşleyerek yaşamanın mümkün olmadığını söyleyen Ego, devreye düşünme, karar verme ve planlama yetilerini sokar İd'in sabırsızca doyum elde etme ve düşlemlerini daha gerçekçi yapıya dönüştüren Ego, gerçeklik ilkesine (reality principle) göre çalışır

Süperego

İd ve Ego'dan sonra Süperego yapısı oluşur Çocuk konuşmayı ve kültürü öğrenmeye başladıkça Süperego'su gelişir Büyüme aşamalarının her birinde kültürü (babanın dilini), normları, sembolleri, kuralları, yasakları öğrenir ve içselleştirir Vicdani yapısı gelişen çocuk, çevresi tarafından kimi zaman onaylanır, kimi zaman onaylanmaz Bakıcıları tarafından kabul edilmeyen şeyleri farkeder ve onaylanmamaktan kaçınır Örneğin, bakıcıları tarafından onaylanmak için yatağını ıslatmamayı öğrenir ve bundan haz duyar

Kişiliğin Dinamiği

Klasik psikianalize göre, bu üç ruhsal yapı çok karmaşık ilişkilerle ve sistematikle insan gelişimini belirler ve kişiliğini oluşturur Bu üç yapı sürekli olarak, birbirinden kaynaklanan ve birbiriyle etkileşen dinamik bir yapıdır(kişiliğin dinamiği) Bu dinamik yapı, Freud'un görüşlerini takip edenlerin ve geliştirenlerin kendilerini psikodinamik kuramcılar olarak tanımlamalarını da yol açmıştır

Breuer ile birlikte Freud, histeri vakaları üzerinde yoğunlukla çalışmış ve kuramını geliştirmiştir Hastalarından edindiği bilgiler doğrultusunda, Freud farkında olunmayan bilinçdışı gelişen ve etkileşen güçlerin olduğu varsayımını kabul etmiştir Bu durumda, İd ve Süperego'nun çalışmaları bilinç düzeyindedir ve kişi bu etkileşimin farkında değildir Ego, birincil düzeyde biliçlidir ve biliçdışı gerçekleşen savunma mekanizmaları ile kişiyi yoğun kaygı ve çatışmadan korur

Etkileri

Psikanalizden etkilenmiş olan psikanalist ve teorisyenler, filozof ve yazınsal eleştirmenler: Alfred Adler, Karl Abraham, Franz Alexander, Lou Andreas-Salomé, Jacob Arlow, Michael Balint, Therese Benedek, John Benjamin, Bruno Bettelheim, Edward Bibring Wilfred Bion, John Bowlby, Charles Brenner, Abraham A Brill, Ruth Mack Brunswick, Helene Deutsch, Françoise Dolto, Kurt R Eissler, Erik Erikson, Ronald Fairbairn, Pierre Fédida, Otto Fenichel, Sandor Ferenczi, Anna Freud, Sigmund Freud, Erich Fromm, Frieda Fromm-Reichmann, Merton Gill, Andre Green, Ralph R Greenson Heinz Hartmann, Edith Jacobson, Ernest Jones, Carl Jung, Otto Kernberg, Paulina Kernberg, Melanie Klein, Heinz Kohut, G Stanley Hall, Paula Heimann, Karen Horney, Luce Irigaray, Susan S Isaacs, Julia Kristeva, Jacques Lacan, Jean Laplanche, Bertram D Lewin, Hans Loewald, Rudolf Loewenstein, Margaret Mahler, Adolf Meyer, Donald Meltzer, Karl Menninger, Stephen A Mitchell, Sandor Rado, Otto Rank, Theodor Reik, Joan Riviere, Herbert Rosenfeld, David Rapaport, Harold F Searles, Hanna Segal, Roy Schafer, Melitta Schmideberg, Sabina Spielrein, Rene Spitz, Daniel N Stern, Robert J Stoller, Harry Stack Sullivan, Neville Symington, Viktor Tausk, Frances Tustin, Vamık Volkan, Donald Winnicott, ve Slavoj Zizek


Alıntı Yaparak Cevapla

Psikanaliz Hakkında

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Psikanaliz Hakkında



Psikanalizin Schopenhauer ve Nietzsche'deki Kökeni

Sigmund Freud'un ortaya atıp geliştirdiği Psikanaliz öğretisi, bilindiği üzere modern psikiyatride yeni bir devir açmıştır Psikanaliz, sadece psikiyatri alanında değil, felsefe dalında da çeşitli tartışmalara yol açmış, tartışılmıştır Freud'un ölümünden sonra da Alfred Adler, Carl Gustav Jung gibi isimler Freud'un düşüncelerini geliştirmeye, eksikliklerini tamamlamaya ve hatalarını gidermeye çalışmışlardır

Psikanaliz'in temelini oluşturan kimi kavramlar ve düşünceler, Schopenhauer ve Nietzsche'de de mevcuttur Zaten Freud, Nietzsche'yi hep kendisini etkileyen filozoflar arasında göstermiştir Doğaldır ki bir teorinin belirli bir gelişim süreci vardır Ben, psikanalizin gelişim sürecini Schopenhauer'den başlatıp, Nietzsche'yle devam ettirip, Freud'la en bariz halini aldığını düşünüyorum

Öncelikle klasik psikanalizin temel bir açıklamasını yapmayı uygun görüyorum Psikanaliz, genel olarak aşağıdaki hipotezlerden oluşur[1];

* İnsan gelişimi, en iyi olarak cinsel arzunun değişen nesneleri yoluyla anlaşılabilir

* Psişik sistem alışılmış olarak cinsel ve saldırgan istekleri baskılar ve bu istekler düşüncelerin bilinçdışı sistemlerinde saklanır

* İstekler üstündeki bilinçdışı çatışmalar kendilerini rüyalarda, dil süçmelerinde ve diğer belirtilerde ifade eder

* Bilinçdışı çatışmalar nevrozun kaynağıdır

* Nevroz, psikanaliz yoluyla bilinçdışı isteklerin ve bastırılmış olanın bilince geri getirilmesi ile tedavi edilebilir

Bu verilerden sonra Freud'un kişilik üzere düşüncelerini özetlemek istiyorum Freud'a göre kişilik, 3 ana sistemden oluşur Bu sistemler id, ego ve süperegodur Bu sistemlerin birbirleriyle uyumlu şekilde çalışıp çalışmaması, kişiliği belirleyen yegane faktörlerdir Şimdi bu 3 ana sisteme kısaca göz atalım;

İd: Doğuştan gelen ve içgüdülere kaynaklık eden bir sistemdir Tek işlevi, organizma içinde dahili ve harici uyarılmalar tarafından salınan uyarı verici niteliklerin (enerji veya gerilim) hemen deşarj edilmesidir Amacı Freud'un Haz Prensibi* dediği, hayatın atasal ve ilksel prensibini yerine getirmektir [2] En anlaşılır haliyle id, insanın en temel içgüdülerine bağlı olarak yeme, içme, saldırganlık, cinsel arzular gibi dürtülerin bulunduğu bir ana sistemdir Tek amaç, bu tür ihtiyaçların giderilememesine bağlı olarak oluşan gerilimin hemen deşarj edilmesidir Oluşan gerilimi biz "acı" olarak tanımlarız, gerilimin deşarjı ise bizde "haz" duygusu yaratır

Ego: Doğuştan gelmeyen, sonradan edinilen bir sistemdir İd'den aldığı enerji ile beslenir ve id'de oluşan varoluşsal gerilimin deşarjı için düşünmek, karar vermek ve planlamak gibi yetileri kazandırır Özellikle bebeğin ilk 6 ayından sonra gelişir İdin haz prensibine karşılık olarak ego, gerçeklik prensibi** ile çalışır Deşarjı o an mümkün olmayan gerilimleri, bir süreliğine erteleyip, deşarj için gerekli uygulamaların yapılmasını sağlarUyumlu bir insanda ego, kişiliğin başkanıdır İdi ve süperegoyu yönetir ve kontrol eder, dış dünya ile olan pazarlığı yönetir ve fazla abartılmış ihtiyaçları doğrultusunda sürdürür [3]

Süperego: Kişiliğin üçüncü ana öğesi süperego, kişiliğin ahlaki veya yargılayıcı bölümüdür Gerçek olandan çok ideal olanı temsil eder ve gerçeklik veya hazdan çok mükemmeliyet için uğraşır Süperego kişinin moral kodudur Ebeveylerinin neyin iyi ve neyin erdemli, neyin kötü ve günah olduğu ile ilişkili standartlarından yola çıkan ve bunları özümseyen çocuğun egosundan gelişir[4]

Özetlemek gerekirse doğuştan varolan tek özellik id-dir İd'de içgüdülerin en bariz hali bulunur ve bu içgüdüleri baskılayıp engelleyecek olan ego ve süperego, daha sonraları çevreyle birlikte gelişecektir Bu üç ana sistemin uyumlu ve dengeli şekilde çalışması, insanın ruhsal sağlığı ve kişilik oluşumunda etkendir Örneğin süperegosu yeterli şekilde gelişmeyen bir birey, idden gelen içgüdüsel enerjiyle toplumda suç sayılabilecek her türlü eylemi gerçekleştirme potansiyeline sahiptir

Bu bilgilerden sonra Freud'un Libido ve Thanatos olarak adlandırdığı kavramlarla idde oluşan enerjinin kaynağını inceleyelim

Freud iki ana tip içgüdümüz olduğunu söyler: Libido olarak adlandırılan yaşam ya da cinsellik içgüdüsü ve Thanatos olarak adlandırılan ölüm ya da saldırganlık içgüdüsü Freud, ilk başlarda bu iki gücün birbiriyle çatışma halinde olduğunu belirtmiştir; ancak daha sonraları bu ikisinin sık sık birlikte hareket ettiğini, hem erotik hem de saldırgan dürtülerimizin kaynağı olduklarını ileri sürmüştür [5]

Libido ve Thanatos, İd denilen ve içgüdüleri barındıran sistemde bulunur İd , enerjisini bu dürtülerden alır Bu enerji psişik bir enerjidir*** ve kişilik konusundaki sistemleri devindirir

Bu noktada Friedrich Nietzsche'den bir alıntı yapıp, Freud'un öğretisi olan psikanalizle benzerliğini vurgulamak istiyorum;

"Duygu ile akıl, alet ve oyuncaktır Bunların ardında 'kendi' vardır 'Kendi'de, duyuların gözleriyle arar, aklın kulaklarıyla dinler Daima dinler ve arar kendi; Kıyaslar, zorlar, zapt eder, tahrip eder Hükmeder ve ben-in hakimidir Düşüncelerinin ve duygularının ardında, güçlü bir efendi, bilinmez bir bilge vardır; 'Kendi' denilen budur Mekanı bedenindir, o senin bedenindir En yüce bilgeliğinden daha çok akıl vardır bedeninde Ve kimbilir, bedenin, bu en yüce bilgeliğe neden ihtiyaç duyar? Kendi, ben-ine ve onun mağrur sıçrayışlarına güler Ne ifade ederki düşüncelerin bu sıçrayışları ve uçuşları diye sorar "Benim maksadım için dolambaçlı bir yol Ben 'ben'in kahyası ve tasavvurlarını fısıldayanım" der Kendi, ben-ine şöyle der: "Şuranda acı duy" O an acı çeker ve daha fazla acı çekmekten nasıl kurtulacağını düşünür, ve zaten bunu düşünmesi de gerekir Kendi, ben-ine şöyle der: "Şurada duy hazzı" O an sevinir 'ben' ve sık sık sevinmeyi düşünür, ve zaten bunu düşünmesi de gerekir" [6]

Burada açıkça görüldüğü üzere, Nietzsche, "ben" dediğimiz yapımıza egemen olan bir "kendi" tanımı yapar "Kendi" diye tanımladığı kavramın, en basit davranış ve düşüncelerimizin bile kökeni olduğunu açıkça belirtir Bu bağlamda Sigmund Freud'un kişiliği çözümlemekte kullandığı 3 ana sistemle fazlasıyla benzerlik taşır

Freud'a göre insan davranışlarının temelini Libido ve Thatanos dediği cinsellik ve saldırganlık içgüdüleri tanımlar ve yönetir İd diye adlandırdığı kişilik sisteminde ise içgüdüsel dürtülerin bulunduğunu kaydeder İsim ve tanım farklılıkları dışında Nietzsche, Freud'dan çok daha önceleri aynı görüşü belirtmiştir Zira Freud'da kendisini etkileyen düşünürler arasında Nietzsche'yi baş sıralarda gösterir

Fakat, cinselliğin insan davranışlarının neredeyse temelini oluşturduğunu düşünen biri daha vardır; Arthur Sbhopenhauer Schopenhauer, bilindiği üzere Nietzsche'nin hocası sayılabilecek kadar onu etkileyen düşünürlerdendir Konu hakkında Arthur Shopenhauer'in görüşlerine yer vermek istiyorum;

"**** gerçekten bütün hareketlerin ve davranışların görünmez noktasıdır Üzerine örülen örtülere rağmen her yerde başını uzatır Savaşların kaynağıdır ve huzurun amacıdır, tükenmek bilmez zeka kaynağı, bütün taşlamaların anahtarı, bütün gizemli imaların, bütün söylenmemiş tekliflerin ve tüm kaçamak bakışların anlamıdır; gencin ve bazende yaşlının meditasyonudur, bakire olmayanın her an düşündüğü şeydir ve bakirenin tüm iradesine karşı sürekli tekrarlanan hayalidir" [7]

Schopenhauer'in bu sözlerinden sonra ünlü Psikiyatrist / Yazar Irwin Yalom şu yorumu yapar;

"Freud'un bilinmeyen yardımcı devrimcisinin, onun doğuundan çok önce derin biyolojik güçler tarafından idare edildiğimizi ve sonra kendinimizi, hareketlerimizi bilinçli olarak seçtiğimiz şeklinde kandırıldığımızı öne süren Arthur Sshopenhauer olduğuna hiç kuşku yoktur" [8]

Bu alıntı ve açıklamalardan sonra, psikanaliz düşüncesinin doğuşunda en az Freud kadar Nietzsche ve Schopenhauer'in de etkisini görmezlikten gelmek, bilimsel anlamda büyük bir yüz çeviriştir Freud, Schopenhauer ve Nietzsche'de filizlenen düşünceleri sistematikleştirmiş, geliştirmiş ve bilim dünyasına sunmuştur Elbetteki bu, Freud'un psikiyatri alanında bilim dünyasına yaptığı katkıları gölgelemez Fakat psikanaliz düşüncesinin köklerinin Schopenhauer ve Nietzsche'de bulunduğunu söylemek de yanlış olmaz

Alıntı Yaparak Cevapla

Psikanaliz Hakkında

Eski 11-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Psikanaliz Hakkında



Psikanaliz Nedir?

Psikanaliz Sigmund Freud'un çalışmaları üzerine kurulmuş bir psikolojik kuramlar ve yöntemler ailesidir Bir psikoterapi tekniği olarak psikanaliz, hastaların zihinsel süreçlerinin bilinçdışı unsurları arasındaki bağlantıları ortaya çıkarmaya çalışır Analistin amacı hastanın transferansın sorgulanmamış ya da bilinçdışı engellerinden, yani artık işe yaramayan ve özgürlüğü kısıtlayan eski ilişki kalıplarından, serbest kalmasına yardım etmektir

Psikanaliz kuramı ortaya atıldıktan sonra ciddi eleştirilere maruz kalmıştır Günümüzde psikanalizin bilimsel geçerliliği konusunda önemli şüpheler bulunmaktadır

Psikanaliz, 1890larda Viyana'da nevrotik ya da histerik belirtiler gösteren hastalara etkili bir tedavi bulmaya çalışan bir nörolog olan Sigmund Freud'dan miras kalmıştır Bu hastalarla konuşmalarının sonucunda, Freud hastaların rahatsızlıklarının kültür tarafından kabul edilmeyen, sonuç olarak bastırılmış ve bilinçdışı cinsel doğanın arzu ve fantezilerinden kaynaklandığına inanmıştır Kuramı geliştikçe, Freud da hastalarını tedavi ederken karşılaştığı olayları biçimlendirmek ve açıklamak için sayısız sistem geliştirtirmiş ve kenara koymuştur

Günümüzde Önemli Psikanaliz Okulları:

- Kendilik Psikolojisi, diğer insanlarla kurulan karşılıklı empatik ilişkilerle dengeli bir kendilik hissinin gelişimini vurgular; Heinz Kohut

- Lacancı psikanaliz, psikanalizi semiyotik ve Hegel'in felsefesi ile birleştirir;

- Analitik psikoloji, daha çok tinsel bir yaklaşım taşır;

- Nesne ilişkileri teorisi, bireyin içselleştirilmiş ve düşlenmiş diğerleri ile ilişkilerinin dinamiklerini vurgular; Margaret Mahler, Melanie Klein;

- Kişilerarası psikanaliz, kişilerarası ilişkilerin küçük ayrıntılarının üzerinde durur; Harry Stack Sullivan

- İlişkisel psikanaliz, kişilerarası psikanaliz ile nesne ilişkileri teorisini birleştirir; Stephen A Mitchell, Jessica Benjamin, Jay R Greenberg;

- Modern psikanaliz, bir grup teorik ve klinik bilgi ile Hyman Spotnitz ve arkadaşları Freud'un teorisini geliştirmiş ve teoriyi tüm duygusal bozukluklar yelpazesine uygulanabilir hale getirmişlerdir Modern psikanalitik müdahaleler öncelikli olarak hastada entellektüel bir içgörüü geliştirmektense hastaya duygusal-olgun bir iletişimi sağlamayı amaçlar

Bu okulların çarpıcı farklı teorileri olsa da, çoğunluğu kendi kendini aldatmanın ve bireyin geçmişinin şimdiki ruhsal yaşamı üzerindeki güçlü etkilerinin önemini vurgulamaya devam ederler

Bugün psikanalitik fikirler kültür içinde, özellikle çocuk bakımı, eğitim, yazınsal eleştiri, psikiyatri ve özellikle tıbbi ve tıbbi olmayan psikoterapi içinde gömülüdür Evrilmiş ana analitik fikirler olmasına rağmen, özellikle ilk teorisyenlerin yönergelerini takip eden gruplar vardır

Alıntı Yaparak Cevapla

Psikanaliz Hakkında

Eski 11-04-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Psikanaliz Hakkında



Bilinçdışı ve Psişik Yapılar

Bilinçdışı ve Psişik Yapılar

Bilinçdışı ile dürtülerin farkındalık dışında olduğu zihinsel işlevler bölümü kastedilir Psikanalitik bilinçdışı, popüler bir kavram olan bilinçaltına benzer ama aynı değildir Psikanaliz için, bilinçdışı bilinçte olmayan her şey değildir Örneğin, motor becerileri, istemdışı fizyolojik hareketler değil ancak bilinçli aktif düşüncedeki bastırılanlardır Ayrıca, önyargı gibi otomatik süreçlerin örnekleri ve şimdiki ilişkilerin üzerindeki geçmişin etkileri bilinçdışıdır

Freud'a göre, psikolojik bastırma yoluyla aklın ötesine taşınan kültür tarafından kabul edilmeyen düşünceler, arzular ve istekler, travmatik yaşantılar ve acı veren duyguların deposu bilindışıydı Ancak, içerik her zaman olumsuz olmak zorunda değildi Psikanalitik bakış açısına göre, bilindışı sadece kendi etkileri ile fark edilebilen bir güçtü - kendini belirtilerle ifade ederdi

Freud'un daha sonra geliştirdiği "yapısal teorisi"ne göre ego, superego ve id zihnin bölümleridir "İd" "ilkel arzuları" (cinsellik, saldırganlık, açlık vs) saklayan, "süperego" içselleştirilmiş norm, ahlak ve tabuları kapsayan, ve "ego" bu iki bölümün arabulucusu ve kendilik duygusuna yol veren bölümdür

İd Nedir?

İd, doğuştan vardır ve psişik enerjinin kaynağıdır İlkel arzular; açlık, su, dışkılama, cinsellik ve ısınma, için temel güdüler İd'de saklıdır Freud, bu psişik enerjinin bebeğin doğuştan getirdiği biyolojik bir enerji olduğunu söyler Libido adını verdiği bu biyolojik enerji, bebeğin büyüyüp geliştiği süreçte psişik bir enerji haline gelir Kurama göre, bu süreç bebeğin bilinç düzeyinde değildir, bilinçdışı olarak gerçekleşir

İd, haz ilkesi (pleasure principle) ile hareket eder ve amaç bir an önce doyuma ulaşmaktır Amaca ulaşamamak ve bu yolda engellenmek gerginliğe neden olur ve bunu yenmek için gösterilecek çabayı körükler Freud'a göre, doyuma ulaşmak ve gerginliği azaltmak için bir yolu birincil süreç (primary process) düşüncedir Buna göre, istenilen ve arzu edilen şey düşlenerek doyuma ulaşılır

Ego Nedir?

Ego, İd'den sonra gelişen bir diğer yapıdır

Bebeğin altıncı ayından itibaren İd'den kaynaklanarak gelişmeye başlayan Ego, bilinci ve gerçekliği temsil eder Enerjisini İd'den alır ve aldığı bu enerjiye göre şekillenir

İd'in doyuma ulaşmak için kullandığı birincil süreç tarzı düşüncenin yerini ikincil süreç (secondary process) tarzı düşünceye bıraktığı yerdir Düşleyerek yaşamanın mümkün olmadığını söyleyen Ego, devreye düşünme, karar verme ve planlama yetilerini sokar

İd'in sabırsızca doyum elde etme ve düşlemlerini daha gerçekçi yapıya dönüştüren Ego, gerçeklik ilkesine (reality principle) göre çalışır

Süperego Nedir?

İd ve Ego'dan sonra Süperego yapısı oluşur Çocuk konuşmayı ve kültürü öğrenmeye başladıkça Süperego'su gelişir Büyüme aşamalarının her birinde kültürü (babanın dilini), normları, sembolleri, kuralları, yasakları öğrenir ve içselleştirir Vicdani yapısı gelişen çocuk, çevresi tarafından kimi zaman onaylanır, kimi zaman onaylanmaz Bakıcıları tarafından kabul edilmeyen şeyleri fark eder ve onaylanmamaktan kaçınır Örneğin, bakıcıları tarafından onaylanmak için yatağını ıslatmamayı öğrenir ve bundan haz duyar

Alıntı Yaparak Cevapla

Psikanaliz Hakkında

Eski 11-04-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Psikanaliz Hakkında



Psikanaliz Tekniği Nedir?

Psikanalizin ana metodu, serbest çağrışımın transferans ve direnç analizidir Analizana (hastaya), rahat bir halde, aklına gelenleri söylemesi söylenir Burada, düşler, umutlar, dilekler ve fantaziler geçmiş aile yaşantısının birer anısı olarak ilgi konusudur Genellikle, analist sadece dinler ve sadece profesyonel kanaati gerektiğinde, yani hasta için içgörü uyandırma fırsatı yakaladığında yorumlar Dinlemede, analist empatik tarafsızlığı, yani güvenli bir ortam yaratmak için geliştirilen yargılamayan bir duruşu, korur Analist, analizanın söyleminde ve davranışlarında beliren kalıp ve çekingenlikleri değerlendirirken, analizandan tüm dürüstlüğü ile bilincine ne gelirse konuşmasını ister

Birçok klinisyen psikanalizi ciddi psikolojik bozukluğu olan olgular, örneğin psikoz, intihara meyilli depresyon ya da ağır tedavi edilmemiş alkolizm, için önermez Bu tip hastalar "analiz-edilemez" olarak nitelendirilir Tipik uygulamalar klinik depresyon ve kişilik bozukluklarını içerir

Günümüz bazı psikanaliz şekilleri, kendine güveni artırma yoluyla hastalara özsaygı kazandırmakta, ölüm korkusu ve bu korkunun davranışlar üzerindeki etkilerini yenmekte, ve birbiriyle bağdaşmaz gibi gözüken ilişkileri sürdürmekte yardımcı olmaya çalışır Bireysel danışan seansları bir gelenek olarak kalsa da, psikanaliz bir grup terapi şekli olarak Harry Stack Sullivan tarafından uyarlandı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.