Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Sözlük Ağı

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dil, dilin, önemi

Dil Nedir? Ve Dilin Önemi

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dil Nedir? Ve Dilin Önemi



Dİl NEDir? Ve Dilin ÖNemi

“İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabii bir vasıta, kendisine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli anlaşmalar sistemi, seslerden oluşmuş içtimai bir sistemdir

Yukarıdaki tarif “Dil nedir?”sorusuna Prof Dr Muharrem Erginin verdiği cevaptır Bu tanımda iki nokta oldukça dikkat çekicidir Birincisi dilin, “gizli anlaşmalar sistemi” olması Mesela Türklerin “taşa” niye taş dediği meçhul olduğu gibi, Farslar “seng”, Araplar “hacer” derler Bunu “Neden böyledir ?”diye sorguya tutamayacağımız için izahı gizli anlaşmalar sistemi şeklinde yapılmıştır Ayrıca sebebi meçhul bu gizli anlaşma her millette farklıdır
Tanımda ikinci önemli unsur;dilin içtimai yani günümüz ifadesi ile sosyal bir müessese olmasıdır Kanaatimizce dil bir milletin en büyük müessesesidir

Tarihçiler milleti oluşturan unsurları beş başlık altında toplarlar:

1 Dil birliği
2 Tarih birliği
3 Ülkü birliği
4 Vatan birliği
5 Kültür birliği
Dikkat edilirse bir insan topluluğunun millet olabilmesi için sahip olunması gereken ilk beraberlik dil birliği şeklinde ifade edilmiştir Gaspralı İsmail 1883te Kırım Bahçesarayda bu gerçeği şu şekilde beyan etmiştir:
“Dili dilimden, dini dinimden olan bütün Türkler benim milletimdir
Yeryüzündeki dilleri incelediğimizde dil ailelerinin dört gruptan oluştuğunu görürüz:
1 Hint- Avrupa dil ailesi (Avrupa, Asya, Hindistan ülkelerinin kullandığı diller)
2 Sami dilleri ailesi (Akadca, Arapça, İbranice)
3 Bantu dilleri ailesi (Afrika ülkelerinin kullandığı diller)
4 Çin-Tibet dilleri ailesi (Çin ve Tibet ülkelerinin kullandığı diller)
Türkçe, Ural-Altay dil grubuna girer Ural kolunda; Fince, Macarca vb Altay grubunda Türkçe, Moğolca, Çağatayca yer alır
Bir milletin, boyları, bölgeleri, şehirleri farklı bir ağız kullanabilir Bu farklılık ayrı dilleri konuştukları anlamına gelmez Konuşma bakımından dilimiz üç grupta incelenir:
1 Lehçe: Bilinmeyen zamanlarda Türkçeden kopmuş şekil ve yapı bakımından farklılık arz eden özelliktedir Türkçenin iki lehçesi vardır; Çuvaşça ve Yakutça
2 Şive: Yapı bakımından farklılık arz etmeyen, söyleyiş farklılığına dayanan özelliktir Şive, dilin bilinen tarihi süreci içerisinde bazı ses ve şekil ayrılıklarıdır (Kırgızca, Kürtçe, Kazakça, Özbekçe…)
3 Ağız: Bir şive içindeki söyleyiş farklılıklarıdır( Karadeniz, Muş, Sivas, İstanbul…)

DİLİMİZ VE HALİMİZ

Dünya milletleri arasında en az okuyan ve haliyle de en az kelime ile konuşan milletler arasında maalesef başa güreşmekteyiz Bu durum zaten ilmiye sınıfına da yansımış ve ders kitaplarımızdaki kelime çeşidi diğer Avrupa ülkelerinin yanında oldukça komik bir rakama düşmüştür ABD de ilköğretimde okuyan çocukların ders kitaplarında 71 bin kelime bulunur Bu rakam İngilterede 70 bin, İtalyada 33 bin, Türkiyede ise 7 bin kelimedir Ve maalesef çocuklarımız bu 7 bin kelimenin ancak ve ancak ir kaç yüzü ile düşünüp konuşabiliyorlar Bırakınız çocuklarımızı, bu ülkede aydın geçinenlerin bile dağarcığındaki kelime sayısı binlerle sınırlıdır Hatta pek çoğu 700- 800 kelime ile ancak konuşabilmektedir Bunun içindir ki toplum karşısına çıktıkları zaman her cümlelerinin ardından 2 ııı, şeyy, yani…2 gibi manasız ünlemler, ahenk bozucu cümleler peş peşe sıralanıyor
Peki bu acı tablonun sebebi nedir? Tabi ki birinci ve en gerçekçi sebep: o-ku-ma-mak… Okumuyoruz… Okumuyoruz… Okumuyoruz Her tür faaliyete her çeşit uğraşa vakit buluyoruz ama okumaya bir türlü fırsat bulamıyoruz Avrupa ülkelerinde kişi başına 70-80 kitap düşerken bizde ise 700-800 kişiye bir kitap ancak düşüyor En basiti Ermeni meselesinde bizim sekizde bir nüfusumuza sahip olan Ermenistan kendilerinin haklılığını isbata çalışan 24 bin çeşit kitap basmışlardır Bu mevzuda bizdeki çeşit 50- 60 sayısına ancak ulaşmıştır
Peki bizim yazarlarımız yok mu? Kitap gibi kitaplarımız yok mu? Fuat Köprülü, Ahmet Hamdi Tanpınar, Necip Fazıl Kısakürek, Arif Nihat Asya, Cengiz Aytmatov, Emine Işınsı, Mehmet Niyazi, Erol Güngör, Ahmet Kabaklı, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Muharrem Ergin, İbrahim Kafesoğlu, Necmettin Hacıeminoğlu… velhasıl uzayıp giden abide şahsiyetler ve birbirinden harika eserleri
Ama kaçımız günlük sigaraya verdiği para ile aynı miktarda ayırıp hiç olmazsa 2-3 ayda bir kitap sahibi olmaya çalışıyoryemeye, içmeye, gezmeye, yüzmeye fırsat bulur; saatlerimizi televizyonun karşısında heba eder ama günlük bir satımızı okumaya ayırmayız
Bu olumsuz tablonun bir başka sebebi daha var O da geçmişle olan bağlarımız acayip teorilerle koparıldı ve bir çok eserlerimiz bize yabancı dil gibi gelmeye başladı İşte 1900lü yıllardan bir beyit:
“Kitabın zulme kaldı gezindiğim sahralar
Uyan ey yarer-i şiri jian ha bu gafletten”

YOK EDİLMEK İSTENEN TÜRKÇEMİZ

Meselenin bir başka boyutu daha var O da işlek, kıvrak, nezih, lezzetli dilimizin içine bir takım ucube kelimelerin sokulması ile bir keşmekeşliğe itilme tehlikesi ile karşı karşıya olduğudur Bir grup kurbağa dili sevdalıları “ulusallığımızı sözcüklerimizin olanakları koşullandıramadığı için gereksinimlerimizi sorguçlayamıyoruz(!)” soytarılığı ile işgüzarlık etmektedirler Bakınız hangi güzel kelimelerimizin yerine hangi ucube sözcükler yerleştirilmiş: “Milli-ulusal, millet-ulus, şart-koşul, imkan-olanak, netice-skor, edebiyat-yazın, vs…” Belki diyeceksiniz “Ne fark eder canım isteyen istediğini kullansın” Hayır efendim mesele hiç de bu kadar basit değil Esaret dilin kaybedilmesi; hürriyet ise herkesin birbirini anladığı bir dil ile başlar Yukarıdaki kelimelere maalesef her yerde rastlıyoruz Peki birkaç yıl sonra kitaplarımızda şu kelimeleri görürseniz de ne fark eder, diyecek misiniz?
“Anne-doğurgaç, baba-doğurtgaç, otobüs-oturgaçlı götürgeç, İstiklal Marşı- ulusal
düttürü, vs…” belki bu satırları okurken istihzai bir gülümseme dudaklarınıza takılmıştır Ama dilimize sahip çıkmazsak bizi bekleyen tehlike bu bahsettiğimizden hiç de aşağı değildir

YABANCI DİL SEVDASI

Bir milleti sömürge altına almanın birinci yolu onun dilini bozmak ve nesiller arasındaki kültür bağını koparmaktır M Necati SEPETÇİOĞLU, Çatı adlı romanında, Anadolunun yurt edinilmesindeki en büyük etkeni fethedilen yerlere Türkçe isimler verilmesini gösterir
Bugün hangi şehre gidersek gidelim büyük büyük tabelalarla karşımıza, İngilizceden Japoncaya kadar her dili görürüz de nedense bir iki muhafazakar esnafın dışında hiçbir yerde Türkçe tabela göremeyiz Bu neyin özentisidir, nasıl bir anlayışın ürünüdür acaba?
Avrupa ülkelerinde başka dille tabela asanlar önce uyarılır, ardından dükkan sahibi ısrar ederse vergiye tabii tutulur Fransada yabancı dille tabela asanlara uygulanacak vergi mecliste kanunlaştırılmış ve oldukça ağırlaştırılmıştır Peki neden bizim meclisimizde böyle bir girişimde bulunmayı düşünmüyor Hatta tarihimizden, edebiyatımızdan, kültürümüzden isimler koymayı özendirecek girişimlerde bulunmuyor İlginçtir, bizdeki uygulama tamamı ile tersinden gerçekleştiriliyor Geçtiğimiz yıllarda Eskişehirde bütün tarihi isme haiz sokaklarımız Rum ve Bizans isimleri ile değiştirilmişti Buna benzer bir çok örnek yaşıyoruz Bizim bu yerleşim yerlerimiz ne zamandan beri müstemlekecilerin eline geçti ki isimleri de o işgalci kuvvetler tarafından değiştirildi

ÇÖZÜM

Türk Edebiyatı tarihinde dilimizin güzelliğini, yüceliğini anlatan, aktaran bir çok isme rastlarız Bir Kaşgarlı Mahmutun Divan-ı Lügat-it Türk adlı eseri dönemin diğer milletlerine Türkçeyi öğretme adını en büyük girişim olmuştur
Yine Ali Şir Nevainin Muhakemet-ül Lügateyn adlı İki Dilin Karşılaştırması manasındaki eseri Türkçenin, Farsçadan daha da güzel bir dil olduğunu anlatan çok kıymetli bir eserdir Günümüzde ise yaşanan dil kaosuna en net ve gerçekçi çözümü Ziya Gökalp koymuştur Gökalp meselenin çözümünü dört madde halinde şu şekilde sıralamıştır:
1 Türkiye Türkçesi dediğimizde kullanacağımız, anlayacağımız dil İstanbul Türkçesi olmalıdır
2 dilimize girmiş olan anlamı da bütün Türkler tarafından bilinen ama köken itibarı ile Arapça ya da Farsça olan kelimelerimiz dilde yenilik adı altında Türkçemizden çıkarılmamalıdır (mesela, imkan, hakim vb)
3 Teknolojik terimlerin aynen kullanılmasında bir mahsur yoktur(televizyon, teleskop vb)
4 Kelime türetme adına anlamları kabul görmüş ve edebiyatımızda da kullanılan kelimeleri yok etmemeliyiz

Nihayetinde asırlar önce Kaşgarlı Mahmutun, Ali Şir Nevainin yaptığı kutsal mücadeleyi bizler de aynı zevk ve heyecanla yapmalı KAMUS NAMUSTUR anlayışı ile hareket etmeliyiz
DİL DAVASININ BİR BAĞIMSIZLIK DAVASI OLDUĞUNU UNUTMAMALIYIZ

Alıntı Yaparak Cevapla

Dil Nedir? Ve Dilin Önemi

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dil Nedir? Ve Dilin Önemi



Dilde Yabancılaşma
Mehmet SUCU


Bir televizyon kanalı, 'Best Model Türk Dili Konuşan Ülkeler' yarışması düzenlemiş Yani Türk dili konuşan ülkelerin mankenlerinin yarışması Hem Best Model, hem de Türk Dili konuşan ülkeler Tam, 'altı kaval, üstü şeşhane' deyimine uygun bir durum
Maalesef günümüz insanı sözlerinin arasına İngilizce, Fransızca vb kelimeleri sokuşturmayı kültürlü olma göstergesi addetmektedir Sadece sözlerinde yer vermekle kalmayıp, günlük hayattaki bir çok eşyayı ve kavramı da yabancı kökenli kelimelerle anlatmaktadır Özellikle gençler olmak üzere insanlar artık; 'Blue Jean Center'dan aldığı 'new creation' kıyafetleri giyerek, 'restaurant'a veya 'fast food'a gidiyor Kapıda 'closed' yazarsa geri dönüyor, 'open'i görünce 'push'u da okuyup kapıyı iterek içeri giriyor 'Köfte burger' yiyip çıktıktan sonra; 'cafe'ye ya da 'wc'ye gitmek isteyebilir Daha sonra 'new style dizayn' edilmiş 'club'larda vakit geçiriyor Eğlencesi genellikle 'non stop'tur Saçlarına, üzerine 'sprey' sıkmıştır Arabası 'steyşin' olabilir Yedek tekerleğe ihtiyacı yoktur, nasıl olsa 'stepne'si vardır Mükellefi 'stopaj' öder, çiftçisi 'sübvansiyon' bekler, borsacısı 'spekülasyon' yapar Sanatçıları 'star'dır 'Suare'de veya 'matine'de mutlaka bulunmalıdır Tercümesi 'spontone', anlaşması 'stand-by'dir Yarım gün tatildedir Ona ihtiyaç duymaz Çünkü 'part-time' çalışmaktadır Yılbaşında 'eşantiyon', 'promosyon'lar dağıtılır Ortamın 'steril' olmasına çalışır Ancak genellikle 'stres'li olduğundan 'spazm' geçirir

Yabancı kökenli bu kelimelerin dilimizde bu kadar çok yer tutması, günlük hayatta tabelalarda, basında, caddelerde bu kadar çok kullanılması, dilimizin geleceği konusunda kaygılanmayı gerektirecek boyuttadır İnsan birçok büyük şehrin caddesinde dolaşırken, kulaklarını tıkayıp sadece tabelalara baksa, kendini rahatlıkla yabancı bir ülkede hissedebilir

Bu durumun yeni bir şey olmadığını, eskiden de buna benzer durumlarla karşılaşıldığını kaynaklardan, eski yazarların hikâye ve romanlarından öğreniyoruz Bu konuya değinen yazarlardan biri de Ahmet Hikmet Müftüoğlu'dur Yazar, 1922 yılında yazdığı 'Turhan Nasıl Çıldırdı?' adlı hikâyesinin kahramanı Turhan'ın şahsında şunları anlatmaktadır: Turhan sokakta, duvarlarda ve cemakânlarda, dükkânların üstlerindeki Fransızca, İngilizce, Almanca, İtalyanca hattâ Rusça ilânlara, yaftalara, reklâm afişlerine bakar: 'Yarabbi! Bu memlekette bir zabıta, bir şehremaneti (belediye başkanı), bir matbuat nizamnamesi yok mu?' diye feryat ederdi Çünkü Avrupa'nın hiçbir tarafında yerlilerin lisanından başka bir dil, bir yazı ile sokaklarda ilân, yafta görmemişti

Paris'te, Londra'da, Newyork'da dersaadetten pek çok ecnebi mevcut olduğu halde, İngiltere ve Amerika'da İngilizce'den gayrı sokaklarda bir yazı görülmezdi Ekseri kahvehanelerde; 'ena isketo' lokantalarda 'ona kutleta', iskelelerde 'ena pedi' çığlıkları biçâre Turhan'ın kulaklarını törpüler delerdi 'Bu nasıl millî, bu nasıl resmî lisan? Bu nasıl memleket, bu ne kayıtsız, duygusuz millet?' derdi

Genç; tasavvurunun, tahammülünün farkındaki bu hallere karşı daima isyan ederdi Polis müdürüne, matbuat müdürüne gider, baştan savulurdu Ceridelere makaleler yazar, sansür çıkarırdı Büyük makamlara lâyihalar (dilekçe) takdim eder, 'hıfz' işaretiyle evrak odalarına gönderilirdi Bu suretle muvaffak olamayınca, yeni ve ateşli bir nesil yetiştirmek için evvelâ hususî bir mektebe fahri, sonra devlet mekteplerinden birine muvazzaf (kadrolu) muallim oldu Bir müddet geçti, talebeyi dersten başka şeylerle meşgul ettiği suçlamasıyla kınamaya maruz kaldı, istifaya mecbur oldu'

Restaurant, cafe, center, shop, night clup, wc, express, highlife, newline, colelction, color foto, by by, pardon, part time, full time, carrier, family, jean, new style, creation, open, closed, push, cottonland, full automatice, best model vb kelimelerle de, bugünün Turhanlar'ı karşılaşmakta Ancak günümüzün Turhanları'nın, hikâye kahramanı Turhan kadar şuurlu oldukları söylenemez Bu kelimelerin kullanılmakla yetinilmemesi, genellikle İngilizce'de yazıldığı şekilde yazılması, söylendiği şekilde telaffuz edilmesi büyük bir çoğunluğu rahatsız etmemekte, çoğunun dikkatini dahi çekmemektedir

Yazarın ****en sene önce gördüğü ve hikâyeleştirdiği bir meselenin halledilmesi bir yana, bugün daha vahim bir durum almış olması, yeterli çalışmanın yapılmadığını göstermektedir ****en sene sonra yine aynı manzaralarla karşılaşılmaması için alınması gereken bazı tedbirler olmalı

Fertler bu konuda hassas olmalıdır Türkçe karşılığı bulunan yabancı kökenli kelimeleri kullanmaktan kaçınılmalıdır 'Pardon, çok pardon' yerine, 'afedersiniz, özür dilerim, izin verir misiniz' vb cümleleri pekâla kullanabiliriz 'Mersi' yerine 'teşekkür ederim, sağ ol' diyerek, meramımızı ifade etmek değerimizi eksiltmez Yabancı kökenli karşılıklarını kullanmanın değerimizi artırmayacağı gibi

Yazılı ve görüntülü iletişim vasıtalarında çalışanlar; yazılarında, programlarında Türkçe kelimeleri kullanmaya özen göstermelidirler Bu yayınları seyredenler bunları örnek almakta ve bunlardan etkilenmektedir Buralarda duydukları, gördükleri, okudukları kelimeleri bir süre sonra kullanmaya başlamaktadırlar Sözgelimi yılbaşı dolayısıyla hazırlanan bir programda sahneye; 'New Years' yazılı bir yazı asmak ne seyirci sayısının artmasına, ne de programın kalitesine bir katkıda bulunabilir Bunun yerine, 'Mutlu Yıllar, Mutlu Seneler, İyi Yıllar, İyi Seneler', gibi ifadeler kullanılabilir Böylece muhatap ne denilmek istendiğini daha rahat anlar ve programda meramınızı daha kolay anlatmış olursunuz Sahası ne olursa olsun, dil konusunda eğitimcilere çok büyük vazife düşmektedir Sadece eğitimciler değil, herkesin; Türkçe'nin doğru ve güzel kullanılması konusunda büyük bir hassasiyet göstermesi, çok şuurlu davranması, dilimizin geleceği açısından son derece önemlidir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.