Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Sözlük Ağı

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
harfi, lügat, osmanlıca, sözlük

Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi



Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi

A

A 1928 senesinde alınan Türk alfabesinin "a" harfi, Osmanlıcadaki elif ve ayın harflerine yakın bir ses verir
A Nida edatı olup, kelimenin sonuna gelir "ey" mânası verir Aynı veya farklı iki kelime arasına gelirse, sözün mânasını kuvvetlendirir "rengârenk, lebaleb" gibi
AB f Su * Mc : Yağmur * Letâfet, güzellik * İtibar * Irz, nâmus * Vakar * Cilâ *Keskinlik
AB-I ÂBİSTENÎ Nebatların beslenip büyümesi için zaruri olan su ve yağmur * Gebeliğe sebep olan su, meni
AB-I ADÂLET Doğruluğun ve adaletin feyz ve bereketi
AB-I BÂDE-RENG Kanlı göz yaşı
AB-I BESTE Buz * Mc : Billur, sırça
AB-I CİĞER Ciğer suyu * Göz yaşı
AB-I ÇEŞM Göz yaşı
AB-I DEHÂN Ağız suyu, salya
AB-I HAYAT Kan Ebedî hayata sebep olan hayat suyu (diye tâbir edilen) bu kelime, edebiyatta : "çok güzel ifâde, lâtif söz, parlaklık, letâfet" mânalarında geçer * Tas : Aşk-ı hakiki, aşk-ı ilâhi, ilm-i ledün, mârifetullah´tan kinayedir Âb-ı Hızır, âb-ı hayvan, âb-ı beka gibi isimlerle de söylenir
AB-I HUFTE Durgun su * Buz * Billur * Kınında bulunan kılınç
AB-I HURDENÎ İçme suyu İçilir su
AB-I KEVSER Kevser âb-ı hayatı Kevser letâfeti
AB-I LEZİZ Leziz, tatlı su
AB-I MUSAFFÂ Temizlenmiş, tasfiye edilmiş su Saf su
AB-I REVAN Akar su * Kalpteki ferahlık
AB-I RÛY Yüz suyu, şeref, haysiyet, nâmus
AB-I ŞOR Acı su * Göz yaşı
AB-I YAH Buzlu, soğuk su
AB-I ZEN f Küçük havuz * Su birikintisi * Yumuşak, lâtif sözlerle hatır alan ve bu manâda emir (Bak : Avzen)
AB Kusur, ayıp, noksanlık
ABA´ Kaba, ahmak kişi
A´BA Ağırlıklar, yükler, mes´uliyetler * Sandık
ABA Ekseriyetle yünden yapılmış, bol giyimli bir libas, elbise (Peygamber Efendimiz de (ASM) bu libası giyerlerdi)
ÂBÂ (Eb C) Babalar, pederler * Mc : Mürşidler, ileri gelenler
ÂBÂ VE ECDÂD Analar, babalar, dedeler
AB´AB Taze civanlık * İbrişim halı * Dağ tekesi * Yumuşak yünden yapılan kisve
ÂBAB Otu bol olan yerler, çayırlar, otlaklar, mer´alar
ABAB (Abb) Suyu nefes almadan içmek * Işık, nur, ziyâ
AB´ÂB Uzun boylu kimse * Güzel huylu ve sabırlı adam
ABAD Ebedler Sonsuz gelecek zamanlar
ABAD f Mâmur, şen * Çok dolu
A´BAD Köleler
ABADAN f Mâmur, şen İmâr edilmiş
ABADÎ Bayındırlık, mâmurluk, şenlik * İmar edilmiş olan * Hindistan´ın Devlet-âbad şehrinde ipekden yapılmış bir yazı kağıdı
ABÂDİLE Abdullah isimliler
ABÂDİLE-İ SEB´A Meşhur olan yedi Abdullah isimli sahabe-i kiram (RA) (Abdullah İbn-i Abbas, Abdullah İbn-i Ömer, Abdullah İbn-i Mes´ud, Abdullah İbn-i Ravâha, Abdullah İbn-i Selam, Abdullah bin Amr bin As, Abdullah bin ebi Evfâ (RA) (Asr-ı saadette Abdullah ismiyle anılan ikiyüz yirmi sahabe-i kiram hazerâtı vardı)
ABAJUR Fr Lamba siperi
ABAK İcab etmek Lâzım olmak * Yapışmak
ABAKİYE Lâzım olmak * Yapışmak * Zahmet
ÂBAL Develer
ABAL Dağ kili
ABALET Ağırlık
ABA Kule
ABAM şişman kimse
ABA-PUŞ f Aba giyen, derviş * Fakir
ÂBAR (Bi´r C) Kuyular Su kuyuları * f Hesap defteri
ABAT Koltuk altları
ABB Işık, nur, ziya * Güzelleşme
ABBAS Resul-i Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâmın amcalarındandır ve Mekke´nin fethinde Müslüman olmuştur * Arslan, gazanfer
ABBASÎ Resul-i Ekrem´in (A SM) amcası Hz Abbas´ın neslinden gelen veya aynı sülâleden gelenlerin kurdukları devlete mensup olan
AB-BERİN f Akarsu ve şelâle kenarlarında suyun tazyikle akmasından meydana gelen içi oyuk kovuk
AB-CAME f Su kabı
AB-ÇERA f Kahvaltı
ABD Kul, köle, Allah´ın kulu Mahluk, insan Hizmetçi (Hür´ün zıddı) "Abd kelimesi Allah´ın bazı isimleriyle birleştirilerek erkek isimleri meydana getirilir Abdullah (Allah´ın kulu) Abdulbâki (Ebedi olan Allah´ın kulu) gibi Bu isimleri taşıyan insanlar buna lâyık olmaya çalışmalıdırlar"
ABDAL t Safdil, ahmak, bön * Afganistan´da yaşıyan bir Türk kavminin adı, bu kavimden olan kimse * Anadoludaki bazı göçebelerin adı ve bunlardan olan kimse * Derviş, ermiş, kalender Kendini Allah´a adamış Ona teslim olmuş, bu yolda çile çekmiş kimse (Bak : Ebdal)
ABDAN (Ab dan) Bahçe kovası, bahçe sulamaya mahsus süzgeçli kova * Sidik kesesi, mesane
ABDAR f Parlak * Sağlam vücudlu * Su veren hizmetçi * Mc : Ter u tâze, tap taze
AB-DEST f Namaz ve sair dini ibadetler için usulüne uygun olarak, el, ağız, burun, yüz, dirseklere kadar kolları ve topuk kemiği üzerine kadar ayakları üçer defa yıkamak ve kulaklara, başa ve enseye meshetmektir * Azarlama, paylama
ABDESTAN f Su ibriği, abdest ibriği
ABDEST-HANE f Ayak yolu, helâ * Abdest alacak yer
ABDİYET Kulluk * Kul olduğunu bilerek dininde, emredildiği üzere ibâdet ve itaatte bulunmak
ABDULAZİZ 32 Osmanlı Padişahıdır Hilâfeti (Hi: 1277-1293) seneleri arasındadır Mithat Paşa ve arkadaşları tarafından bilek damarları kesilerek şehid edilmiştir
ABDULHAMİD LL (mi: 1842-1918) 34´ üncü Osmanlı Padişâhıdır 33 yıl saltanatta kalmış olan bu şefkatli Sultan,İslâmiyete son derece bağlı idi Yüksek bir siyaset adamı ve devlet işlerini bizzat takibeden bir zattı Memlekette bolluk ve refahı te´min için çalıştı (RAleyh)
ABDULKADİR Allah´ın kulu
ABDULKADİR-İ GEYLANÎ (Bak: Geylânî)
ABDULKAHİR-İ CÜRCANÎ (Bak: Cürcanî)
ABDULLAH Allah´ın kulu * Bu isim Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın mübarek ve şerefli isimlerindendir Çünkü, Allah´a itaat ve ibadette, kulluk yapmada devamlı ve en ileride olup bütün ömürlerinde Cenab-ı Hakka maddi manevi bütün hâlâtında itaatttan ayrılmamıştır (ASM) Hem muhterem babasının adı da Abdullah´tır
ABDULLAH İBN-İ ABBAS (RA) Ashab-ı Kiram´ın fakih ve müctehidlerindendir Resul-i Ekrem´in (ASM) amcasının oğludur Ashâb-ı Kirâm arasında mümtaz bir mevki´e hâizdir Sahih-i Buhari´de mezkûr olduğu üzere Resul-i Ekrem (ASM), Abdullah hakkında : "İlâhi onu dinde fakih kıl ve kitabını ona öğret!" diye dua buyurmuştu Bu âli duaya mazhariyetinden dolayı zamanın en bilgin şahsiyeti olmuştu Resul-i Ekrem´in (ASM) hadislerini ezberlemekte, tefsir, hadis, fıkıh ve ferâiz gibi yüksek ilimlerde eşsizdir Hz Ömer ve Osman´ın (Radiyallahü anhüma) hilâfetleri zamanında müftülük vazifesini ifâ ediyordu Kur´anın tefsirindeki müstesna kudretinden dolayı Habr-ül-ümme, Tercemân-ül-Kur´an, Sultan-ül-Müfessirin gibi yüksek lâkablarla Ashab ve Tabiin arasında şöhret buldu 1640 hadis rivâyet etmiştir Hicretin 68 yılında 70 yaşında olduğu hâlde Tâif´de ebedî hayata kavuşmuştur (RA)
ABDULLAH İBN-İ ÖMER Bi´setten bir yıl önce doğdu Hicri yetmişüç tarihinde Haccâc-ı Zalim´in emri ile şehid edildi (RA) Sahabe-i Kirâmın ileri gelenlerinden ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâmın çok bağlılarından ve dâima onun ahlâkını yaşamağa çalışanlardandı Hz Ömer Radıyallahü Anh´ın oğlu idi Hilâfet ve Valilik işlerine hiç karışmadı Müttaki, cömert, kanaat sahibi, halim bir zat olup kendini dünyaya bağlaması ihtimali olan bir malı olsa derhal onu sadaka verir veya hediye ederdi (RA)
ABDULLAH İBN-İ ZÜBEYR Ebu Bekir-i Sıddık´ın kızı Esma´nın oğludur Muhacirlerden ilk doğan çocuk olup cesaret, şecaat, ibadet ve takvası ile meşhurdur Zübeyr ibn-i Avvam´ın oğludur Yezid´in saltanatını kabul etmedi ve Mekke´de dokuz sene halifelik yaptı 73 yaşında şehid edildi (RA)
ABDURRAHMAN BİN AVF Aşere-i mübeşşereden ve çok fedakar olan Sahabelerdendir İlk müslüman olan sekiz kişiden birisidir Bütün ihya-yı din için olan muharebelerde çok fedakârlıkta bulunmuş, birisinde yirmibir yerinden yaralanmıştı Bir gazada oniki dişini birden kaybetmişti Medine´ye ve Habeşistan´a hicret edenlerdendi Çok zengin idi Bir defa otuz köleyi birden azad etmişti Hicri 31 tarihinde 71 yaşında vefat etti
ABE´ Kıymet Ehemmiyet Meta´
ABE İşaret, alamet * Cemaat, topluluk
ABECE Ahmak kimse
ABED Hayâ etmek Arlanmak * Hışım etmek, kızmak * Uyuz hastalığı
ABEDE (ÎÂbid C) İbadet edenler Âbidler Tapanlar
ABEDE-İ ESNAM f Puta tapanlar Putperestler Heykele baş eğenler
ÂBEK Sulu, su dolu olan şeyler * Çıban * Civa (Hg)
ABEKET (C: Abekât) Tâne, az şey * Tuluk içinde kalan yağ bakiyyesi * Ekmek parçası * Yılan başı dedikleri ufacık akça boncuk
A´BEL Ak, beyaz * Ağaç yaprağının dökülmesi
ABEL (C: Abâl) Yassı ve enli yaprak
A´BEL (C: A´bile) Çok sert taş ki, kırmızı, beyaz veya siyah renkli olur * Taşlık dağ
AB-ENDAM f Güzellik Güzel endam
AB-ENDAZ Su mühendisi
ABERASYON Fr Sapma
ABERAT (Abre C) Göz yaşları
ABES Davarın kuyruğunda kuruyup kalan bevl ve ters
ABES Oyuncak kabilinden faydasız ve boş amel Lüzumsuz ve gayesiz iş Tesadüfi (Bak: Gaye)
ABESE (Abs den) Çehresini çattı, sureti kerih oldu (meâlinde)
ABESE SURESİ Kur´an-ı Kerim´de sekseninci surenin ismi olup, Mekke-i Mükerreme´de nazil olmuştur Saliha Suresi, Sefere Suresi de denilir
ABESE İRCA Mantık ve matematikte bir isbat şeklidir Bir hükmün doğruluğunu isbat için, bu hükmü inkâr eden diğer hükmün yanlışlığı isbatlanır Meselâ: Allah´ın varlığının inkâr edilmesinin imkânsızlığını veya abesiyetini göstermek, Allah´ın varlığını isbat yollarından biridir Bu, "Abese irca" yolu ile isbat şeklidir
ABESİYAT (Abes C) Faydasız ve boş şeyler
ABESİYYUN Kâinatın ve hâdiselerin başı boş, faydasız ve gayesiz, kendi kendine, Haliksız olduğuna inanmak isteyen bâtıl yoldaki felsefeciler Zamanımızda Ekzistansializm "Varoluşculuk" adı altında yeniden ortaya çıkan bir varlık ve hayat felsefesidir İki kola ayrılmıştır Bunlardan uluhiyeti inkâr edenler, hayatın, varlığın ve insanın var oluşunu abes ve gayesiz sayan ehl-i dalâlet fırkalarından biridir Hristiyanlık dünyasında bunlara karşı çıkan ikinci kısım ise: Allah´a inanılmazsa herşeyin abes olacağını, bu sebeple Allah´a inanmanın zaruriliğini müdafaa etmektedirler(Kâinatı abes ve gayesiz itikat eden felâsife-i abesiyyun gibi kendilerini başıboş, hikmetsiz, gayesiz, vazifesiz, Haliksız mı zannediyorlar Acaba gözleri kör olmuş, görmüyorlar mı ki, kâinat baştan aşağıya kadar hikmetlerle müzeyyen ve gayelerle müsmirdir Ve mevcudat, zerrelerden güneşlere kadar vazifelerle muvazzaftır Ve evamir-i İlahiyyeye müsahharlardırS)
ABEY-SERAN Fesliğen * Şiddetli emir Şer ve mekruh nesne * Bir dikenli ağaç
AB-GAH Fr Havuz, küçük göl, su biriken yer * Tıb : Karnın kaburga kemikleri kıkırdağı ve kısa kaburgalar altında olan kısmı Böğür
AB-GİNE Fr Billur * Ayna * Kılınç * Göz yaşı * Şişe, sürahi, kadeh
AB-GİR f Suyun biriktiği yer, havuz * Dokumacılıkta kullanılan fırça
AB-HANE f Abdest bozacak yer Helâ, tuvalet
ABHER Nergis çiçeği, * Dolu kap
AB-HURDE f Su içen
ABIK Sebebsiz olarak sahibi yanından kaçan köle* Civa (Hg)
ABÎ f Ayva * Suda yaşayan ve suda meydana gelen * Çok mâvi
ABÎ Kurban payı
ABÎ Çekinen * Tiksinen * Sakınan * Nazlanan
ABİD İbadet eden Zâhid Çok ibadet eden * Köle
ABÎD Kullar Köleler
ABİD f Kıvılcım
ABİDANE f Kul olarak, ibâdet edene yakışır surette
ABİDAT-I İSLÂMİYE İslâm medeniyeti anıtları
ABİDE Uzun müddet dillerde destan olup kalan beliye ve dâhiye * Bir milletin târihinde büyük bir değeri hâiz olan vak´a * Fesahat ve belâgatı dolayısıyle benzeri söylenemeyen şiir * Tarihte yüksek ve hâkim bir mevkide olan vak´aları veya büyükleri yaşatmak için yapılan bina * Azametiyle, güzelliğiyle insanı hayrete uğratan mebani (Süleymaniye ve Ayasofya câmileri gibi) Uzun müddet yaşıyan edebî, ilmi, sinai eserler * Geçmiş devirlerden kalma tarihi veya bedii kıymeti olan binalar, kaleler ve harabeleri * Dikilmiş sütunlar ve bunların üzerindeki resimler, nakışlar, yazılar * Abidenin arapçadaki manası bizdekinden başkadır: Kendisinden nefretle, haşyetle bahsolunan, uzun müddet dillerde destan olup kalan dâhiye ve beliyyeye denir (Türk İslâm Ansiklopedisi)
ABİDE İbâdet eden kadın (Abide-i zâhide gibi)
A´BİDE (Abd C) Köleler Abid
ABİDEVÎ Abide gibi Abideyi andıran, âbideye benzeyen şekilde
ABİL Koyun, at ve deve gibi hayvanlara iyi bakan * Çayırda otlayarak suya muhtaç olmayan hayvan
ABİLE f Su üzerindeki kabarcık * Sivilce Çıban
ABİR (Ubur´dan) Bir yerden geçen, giden yolcu Geçen * Hz İbrâhimin (AS) dedelerinden birisinin adı
ABİS Asık suratlı, ekşi yüzlü kimse * Arslan
ABİS Alaycı, saygısız
ABİS Denizlerdeki dokuzbin metreyi geçen derinlikler
ABÎSE (C: Abayis) Tarhana
ABİST f Gebe, hâmile
ABİSTEN f Gizli, gizleme * Gebe * Dişilik
ABİSTENÎ f Hâmilelik, gebelik
ABİŞHOR f Hayvan sulama yeri * İçme kabı * Dinlenmek için kısa bir duraklama, teneffüs * Günlük yiyecek
ABİŞTGÂH f Gizlenecek yer, gizli yer
ABİY Kısmet, nasib,
ABİYE Örtü ile yüzünü örten, utangaç kız veya kadın
ABKAME f Anadolunun bazı doğu illerinde ve Bağdat´da yapılan, turşu veya salataya benzer bir çeşit yiyecek maddesi * Ekşi hamurdan pişirilerek sirkeye konulan ve turşu olarak kullanılan bir gıda maddesi
ABKARÎ Mutlaka kusuru olmayan Kâmil * Bir kavmin seyyid ve şerifi, efendisi Beşer san´atı olmayan * Çok güzellik * Bir nevi döşek(Abkari: Esasen abkar´e mensub demektir Ebu Suud ve sair tefsirlerin beyanına göre Abkar: Arabın zu´münce bir Cin beldesinin ismidir ki, Arablar acib gördükleri her şeyi ona nisbetle tavsif ederek abkarî derler Mu´cem-ül Büldan´da şu tafsil mezkûrdur: Abkar; dolu, yani buluttan inen donmuş sudur Ve demişlerdir ki, cinnin sâkin olduğu bir arzdır Meselde: "Keennehüm cinn-i abkar: sanki abkar cinni gibi" denilirBazıları da demiştir ki: Abkarinin aslı; vasfına hırs ile rağbet olunan her şeye sıfattır Bunun da esası; çünkü Abkar´da döşeme ve saire nakışları yapılırdı Onun için her iyi şey Abkar´a nisbet edilirdi)
AB-KEND f Havuz, dere, su geçidi
AB-KEŞ f Delikli kevgir * Su çeken, sucu, saka * Kadeh sunucu
AB-KUR f Lâğım çukuru Pisliğin aktığı yol ve delik
ABL Kalın, büyük nesne * Bükmek
ABLA´ Ak nesne * Beyaz taş
ABLİSE f Tarlaya tohum atan, ekinci
ABLUKA İtl Etrafını sarıp hâriçle alâkasını kesme Bahren muhasara, denizden kuşatma
ABLUKAYI BOZMAK Muhasara hattını yarıp geçmek
ABLUKAYI KALDIRMAK Muhasarayı bırakmak
AB-NAK f Sulu, ıslak, nemli
ABONE Fr Gazete ve dergi gibi yayınlara peşin para vererek muayyen bir zaman için müşteri olan kimse
ABONMAN Fr Bir imalâtçı ile müşteri arasında düzenli satın alma için yapılan anlaşma
ABORDA İtl Deniz teknelerinin rıhtıma, iskeleye veya başka bir tekneye yanlamasına yanaşması
ABR Rüya tabir etmek Düş yormak * Yaş akıtmak Sudan veya başka yerden geçmek * Söylemeden bir şeyi düşünmek
ABRA Bir değiş-tokuşta üste verilen şey * Teraziyi ayarlamak için hafif gelen kefesine konulan ağırlık
ABRAN Ağlayan, ağlayıcı
AB-RANE f Su borularına ve su yollarına bakan mühendis
ABRAŞ Alaca benekli at * Klorofil azlığından dolayı açık renkte lekeleri olan bitki yaprağı
ABRE Göz yaşı
ABS Karıştırmak, halt * Güneşte keş kurutmak
ABS Kurumak, katılaşmak
ABS (Ubus) Huzursuzluktan yüz ekşitmek, çehreyi çatmak
ABSAL f Bahçe, koru, park
AB-SÜVAR f Su üstünde yüzen * Sudaki kabarcık
ABŞ Salâh * Hüsn İbâdet * Gaflet
AB-ŞAR f Şelâle, su akarken çıkardığı ses, şırıltı
AB-ŞİNAS f Sudan anlıyan * Gemi kılavuzu
ABT Deveyi ve koyunu hastalanmadan sağ iken boğazlamak * Kazılmamış yeri kazmak * Yarmak
ABT Yalan, Şübhe uyandırıcı hareket
ABU f Nilüfer çiçeği
ABUS Çatık çehreli asık yüzlü Yüzü ekşi
ABV Yüzün güzel olması Nizamlı oluş (Bak: Ta´biye)
AB-VEND f Maşrapa, bardak, su kabı
AB-YAR f Sulayan * Mc: Bereketlendiren, feyizlendiren
AB-YARÎ f (Asıl mânâsı sulama ise de, lisanımızda yalnız mecazi mânâsiyle bazı eski nesir yazarları tarafından kullanılmıştır) Yardım, itimat
AB-YÂRÎ-İ HİMMET Korumak için yapılan yardım, himmet yardımı
AB-YÂRÎ-İ HİMMETİNİZLE Himmetiniz yardımıyle, himmetiniz sayesinde
AB-ZEN f Küçük havuz * Banyo

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi



A Harfi

AC Fildişi * Dolu kap
AC´AC Çağırış
ACAC Toz * Tütün * Bulut * Duman
AC´ACE Uzun uzun çağırmak
ACAFET Zayıflık Çelimsizlik
ACAİB (Acib C) Şaşırtacak ve hayret verici şeyler
ACÂİB-İ SEB´A-İ ÂLEM Dünyanın yedi tane şaşılacak, acaib şeyi (Çin seddi bunlardan biridir)
ACAİBAT Normale zıt şeyler Acâib şeyler
ACAİZ (Acuze C) Kocakarılar İhtiyar kadınlar
ACAK f Toprak
ACAL (Ecel C) Eceller Ölümler, vâdeler
ACALİT Yoğurt
A´CAM (Acem C) Acemler İranlılar * Arab olmayanlar
ACAM (Ecme C) Meşelik, kamışlık, ağaçlıklar
ACAN f Polis: Emniyet mensubu
ACAR (Ecr C) Sevaplar, ücretler, mükâfatlar * Kiralar
ACASA Deve sürüsü
ACB Kuyruk sokumu "Us´us" denilen küçük kemik Her şeyin kuyruk dibi ve nihâyeti Fâtiha-i hilkat olan küçük kemikAcb-üz zeneb diye Hadis-i Şerifte ismi geçen ve insanın kuyruk sokumundaki en küçük kemik(Kur´ân-ı Kerim´de "Sure: 30 âyet: 27" Yani: "Sizin haşirde iâdeniz, dirilmeniz, dünyadaki hilkatinizden daha kolay, daha rahattır" Nasıl ki bir taburun askerleri istirahat için dağılsa, sonra bir boru ile çağrılsa, kolay bir surette tabur bayrağı altında toplanmaları, yeniden bir tabur teşkil etmekten çok kolay ve çok rahattır Öyle de bir bedende birbiri ile imtizaç ile ünsiyet ve münasebet peydâ eden zerrat-ı esasiyye, Hz İsrâfil´in (AS) suru ile Hâlik-ı Zülcelâlin emrine "Lebbeyk" demeleri ve toplanmaları aklen birinci icaddan daha kolay, daha mümkündür Hem bütün zerrelerin toplanmaları belki lâzım değil Nüveler ve tohumlar hükmünde olan ve hadisde "Acb-üz zeneb" tâbir edilen ecza-i esasiyye ve zerrât-ı asliyye ikinci neş´e için kâfi bir esastır, temeldir Sâni-i Hakim beden-i insanîyi onların üstünde bina eder S)(Arkadaş! Zâhire nazaran, haşirde, ecza-yı asliye ile ecza-yı zâide birlikte iade edilir Evet, cünüb iken tırnakların, saçların kesilmesi mekruh ve bedenden ayrılan herbir cüz´ün bir yere gömülmesi sünnet olduğu ona işarettir Fakat tahkike göre, nebatatın tohumları gibi "Acb-üz-zeneb" tâbir edilen bir kısım zerreler, insanın tohumu hükmünde olup, haşirde o zerreler üzerine beden-i insanî neşvü nema ile teşekkül eder İİ)
ACC Yüksek sesle haykırma, * Gürültü çıkarma Deveyi döğme
ACC(E) Kalabalık
ACCAC Fırtınalı, rüzgârlı * Gürültülü
ACEB Taaccüb, şaşma, hayret * Garib, hoş, lâtif ve nâdir-ül vücud olduğundan bir şey için inkâr ve istiğrab etme hâli
A´CEB Çok acâyib Pek tuhaf olan
A´CEB-ÜL ACÂİB Çok acib ve gülünç olan
ACED Kuru üzüm
A´CEF İnce, zayıf
A´CEL Daha acele, en çabuk * Acele eden kişi
ACELE Çabuk, çabukluk Bir işi çabuk yapmaya ve çabuk bitirmeye çalışma, ivedilik
ACEM İranlı Yabancı * Arapça konuşmayanlar Arab olmayanlar * Çekirdek
ACEMÂNE f Acemlere yakışır suret Yabancı gibi
ACEMCEME (C: Acemcemât) Kuvvetli, muhkem deve
ACEME (C: Acemât) Çekirdek * Çekirdekten biten hurma ağacı * Sert ve sağlam taş
A´CEMÎ Aceme mensub * Arapçayı iyi konuşmayan Dilsiz * Beceriksiz
ACEMÎ Tecrübesiz * Yabancı * Yeni Mübtedi
ACEMİSTAN f İran ülkesi
ACEMİYAN f (Acemi C) İranlılar Acemler * Acemiler, tecrübesizler
ACENTE (Acenta) ing Bir vapur şirketinin her iskeledeki memuru * Bir şirket veya idarenin diğer memleketteki vekili * Memur veya vekilin memuriyeti ve idarehanesi
A´CEZ En âciz Çok kudretsiz * Mak´adı etli ve yumru olan
ACEZE (Âciz C) Âcizler * Düşkünler, zayıflar
ACÎB Şaşılan ve hayret uyandıran şey Benzeri görülmeyen Garib Taaccüb olunan şey
ACİB Hayret veren Şaşılacak şey
ACÎBE Alışılmış surette olmayan Çok hârika Acib ve garip, hayret verici, şaşılacak şey
ACİBE-İ HİLKAT Her zaman yaratılan şekilden farklı olarak yaratılmış olan (Meselâ: Normalinden çok fazla büyük cüsseli veya üç ayaklı olmak gibi)
ACİC Sesi yükseltmek
ACİL Sonraya bırakılmış Bir vâdeye bağlı * Ahiret
ÂCİL Aceleci * Acele eden Hemen * Derhal Peşin * Çabuk * Fık: Dünya
ÂCİLANE f Acele edene ait Acele olarak * şimdiki zamana ait
ÂCİLEN Vakit gelince yapılmak üzere Bir vâdeye veya bir şarta bağlı bulunarak
ÂCİLEN Acele olarak Serian, derhal, müstâcelen
ACİN Rengi ve tadı değişmiş pis su
ACİN Yoğurma, hamur tutma
ACİNÎ Hamur gibi yoğurulmuş, macun kıvamında
ACİNİYET Mâcun halinde olma Hamur gibi yoğurulmuş olma
ACİR Elindekini başkasına kiralayan Kiraya veren
ACİŞ f Üşüme, soğuktan üşüme
ACİYY(E) (c: Acâyâ) Anası öldüğünden, başka kimsenin sütüyle beslenen çocuk * Anası sütünü vermeyip yemeği öğrettiği çocuk
ÂCİZ Beceriksiz Eli ermez Kabiliyetsiz Gücü yetmez olan
ÂCİZÂN (Âciz C) Âcizler, beceriksizler, zayıflar, güçsüzler
ÂCİZÂNE f Âciz olarak Beceriksizce Tevâzu ile (Alçak gönüllülük ifâdesi için söylenir) "Allah´a karşı kusurlarını bilen bir mü´min âcizâne ancak Allah´tan rahmet diler"
ÂCİZİYYET Acizlik, beceriksizlik, kabiliyetsizlik * Fakirlik, tevâzu
ACLED Yoğurt
ACLEZ Kavi, sağlam nesne
ACM (C: Ucum) Beş yaşına girmemiş deve * Kuyruk dibi * Isırmak
ACMÎ İnce fikirli Akıllı, anlayışlı
ACN Yoğurma Ma´cun kıvamına getirme
A´CUBE (Bak : U´cube)
ACUL Çok acele eden sabırsız
ACULÂNE Acele edene yakışır suretde
ACULİYET Acelecilik Sabırsızlık
ACUR Kabakgillerden bir hıyar cinsi Üstü hafif olukludur Bazıları tüylüce olur
ACUZ(E) Çok yaşlı kadın Kocakarı * Kılıç * Şarap * Sırtlan
ACUZE-İ ŞEMTA Saçı ağarmış kocakarı
ACÜR Yoğunluk, semizlik, besililik * Yoğun * Her nesnenin hacmi ve cüssesi olmak
ACÜR Kuyruk
ACÜR Kerpiç, tuğla, kiremit
ACÜRÎ Kiremitçi, tuğlacı
ACÜS Almak, kabzetmek * Gecenin sonu
ACÜZ (C: Acâz) her nesnenin dibi, kökü ve sonu * Yay kabzası
ACV Çocuğa süt içirmek
ACVE(T) Medine-i Münevvere hurmalarından bir çeşit, iyi hurma
ACZ Beceriksizlik İktidarsızlık Kuvvetsizlik Güçsüzlük Yapamamak * Zarardan korunmak gücünün olmaması * Bir şeyin geri tarafı (İnsandaki kusur sonsuz olduğu gibi, acz, fakr ve ihtiyacına da nihayet yoktur İnsana tevdi edilen açlık ile nimetlerin lezzetleri tebârüz ettiği gibi: İnsandaki kusur, kemalat-ı Sübhâniyye derecelerine bir mirsaddır İnsandaki fakr, gına-i rahmetin derecesine bir mikyastır İnsandaki acz, kudret ve kibriyâsına bir mizandır İnsandaki tenevvü-ü hâcat, envâ-ı niam ve ihsanatına bir merdivendir Öyle ise fıtratından gaye ubudiyettir Ubudiyet ise, dergah-ı izzetine kusurlarını "Estağfirullah" ve "Sübhânallah" ile ilan etmektir MN)
ACZA´ Dübürü büyük kadın * Kumdan yığılmış yüksek tepe
ACZ-ALUD f Âcizlik, kuvvetsizlik, güçsüzlük
ACZE (C: Acâyiz) Her nesnenin sonu * Kadın dübürü
ACZ-MENDÎ f Âcizlik, iktidarsızlık Fakr
AÇALYA yun Fundagillerden, güzel çiçekli bir bitki ve çiçeği
AÇAR f İştah açmaya yarayan turşu vs * İnişli yokuşlu yer * Karıştırılmış, birleştirilmiş
AÇI (Bak: Zâviye)
AÇKI Cilâ, perdah, lostra
AÇKICI Cilâ ve perdah veren sanatkâr
AD İsim, nam, şöhret, şan, itibar, haysiyet
ÂD (Âdet C) Âdetler
ÂD Hz Hud Peygambere (AS) isyan ettiklerinden gazab-ı İlâhiyyeye uğrayan ve helâk olan, Yemen tarafında yaşamış bir kavmin adı(Şirk ve küfür cinayeti, kâinatın bütün kemalâtına ve ulvi hukuklarına ve kudsi hakikatlarına bir tecavüz olduğu cihetledir ki, ehl-i şirk ve küfre karşı kâinat kızıyor ve semavat ve arz hiddet ediyor ve onların mahvına anâsır ittifak edip, kavm-i Nuh (Aleyhisselam) ve Âd ve Semud ve Fir´avun gibi ehl-i şirki boğuyor, gark ediyor $ âyetinin sırriyle cehennem dahi ehl-i şirk ve küfre öyle kızıyor ve kızışıyor ki, parçalanmak derecesine geliyor ş)
ADA Gr : Kendinden sonra gelen ismi cerreder Harf-i cerr´dir "den başka, den gayrı" mânasına gelir (Bak: Mâadâ)
ADA Etrafı su ile çevrili kara parçası * Etrafı yollarla çevrili arsa ve binalar takımı
A´DA (Adüv C) Düşmanlar
A´DA En zâlim, en çok düşmanlık eden
ÂDÂB (Edeb kelimesinin çoğuludur) Usul, yol, yordam, davranış kaideleri, terbiye Ahlâk ve terbiyenin gerektirdiği konuşma ve hareket tarzı Adaba uymayanlara edepsiz denir"Edipler edepli olmalı" yani yazarlar, edebiyatçılar dine, ahlâka ve terbiyeye uymalı Aksi halde edebiyatçı adına lâyık olamazlar, edepsiz olurlar(Sünnet-i Seniyyenin meratibi var Bir kısmı vâciptir, terkedilmez O kısım, Şeriat-ı Garrâ´da tafsilâtiyle beyan edilmiş Onlar muhkemattır Hiçbir cihette tebeddül etmez Bir kısmı da, nevâfil nevindendir Nevâfil kısmı da iki kısımdır Bir kısım, ibadete tâbi Sünnet-i Seniyye kısımlarıdır Onlar dahi Şeriat kitablarında beyan edilmiş Onların tağyiri bid´attır Diğer kısmı, "âdâb" tabir ediliyor ki, Siyer-i Seniyye kitablarında zikredilmiş Onlara muhalefete, bid´a denilemez Fakat âdâb-ı Nebevi´ye bir nevi muhalefettir ve onların nurundan ve o hakiki edebden istifade etmemektir Bu kısım ise (örf ve âdât), muamelât-ı fıtriyede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tevâtürle malum olan harekâtına ittiba etmektir Meselâ: Söylemek âdâbını gösteren ve yemek ve içmek ve yatmak gibi hâlâtın âdâbının düsturlarını beyan eden ve muaşerete taalluk eden çok Sünnet-i Seniyyeler var Bu nevi Sünnetlere "âdâb" tabir edilir Fakat o âdâba ittiba eden, âdâtını ibadete çevirir O âdâbdan mühim bir feyz alır En küçük bir âdâbın mürââtı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı tahattur ettiriyor; kalbe bir nur veriyor Sünnet-i Seniyyenin içinde en mühimi İslâmiyet alâmetleri olan ve şeâire de taalluk eden Sünnetlerdir Şeâir, âdeta hukuk-u umumiye nev´inden cemiyete ait bir ubudiyettir Birisinin yapmasıyle o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes´ul olur Bu nevi şeâire riya giremez ve ilân edilir Nâfile nev´inden de olsa, şahsî farzlardan daha ehemmiyetlidir Sünnet-i Seniyye, edebdir Hiçbir mes´elesi yoktur ki, altında bir nur, bir edeb bulunmasın! Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: $ Yâni : "Rabbim bana edebi, güzel bir surette ihsan etmiş, edeblendirmiş" Evet Siyer-i Nebeviyyeye dikkat eden ve Sünnet-i Seniyyeyi bilen, kat´iyyen anlar ki: Edebin envâını, Cenab-ı Hak, Habibinde cem´etmiştir Onun Sünnet-i Seniyyesini terkeden, edebi terkeder L)
ÂDÂB-I MİLLİYE Millete ait edep ve terbiyeler
ÂDÂB-I MUAŞERET Beraber yaşayışta, hoş ve İslâmca yaşama ve geçinme usulleri Peygamberin (ASM) sünnetine uygun olan hareket İnsanlara karşı edebli olma, insanca ve İslâmca yaşama âdâbı Adâba dair sünnet-i peygamberiyeye uymak( İki cihanın rahat ve selâmetini iki harf tefsir eder, kazandırır: Dostlarına karşı mürüvvetkârâne muaşeret ve düşmanlarına sulhkârâne muâmele etmektir M)
ÂDÂB-I UMUMİYE Umumi ahlâk kaideleri
ÂDÂB U ERKÂN Edebler, kaideler ve rükünler Ahlâk ve terbiye kaideleri
A´DAD (Adud ve Adad C) Bazular Kollar * Havuzun çevre kenarına konan taş
A´DAD İnce ve kısa kollu adam
A´DAD (Aded C) Adetler Sayılar
ADAHİ (Udhiye C) Kurbanlar
ADAHİK (Udhuke C) Şakalar, gülünç şeyler
ADAK Nezredilen şey (Bak: Nezr)
ADAKK İnce, dakik
ADAL Gümüşü az olan para
A´DAL (İdl C) Eşitler, denkler, müsaviler
ADALAT (Adale C) Adaleler
ADALE Tıb: Bedenin hareketini icra eden ve birbirinden, ince bir perde ile ayrılan sinirli et kısımlarından her biri Hepsine birden et (Lahm) tâbir edilir
ADALET Zulüm etmemek Herkese hakkını vermek ve lâyık olduğu muâmeleyi yapmak Mahkeme Hak kanunlarına uygunluk Haksızları terbiye etmek İnsaf Mâdelet Dâd Cenab-ı Hakk´ın emrini emrettiği şekilde tatbik etmek Suçluya Allah´ın emrini icra etmek(Adâlet iki şıktır Biri mübet, diğeri menfidir Müsbet ise; hak sahibine hakkını vermektir Şu kısım adâlet; bu dünyada bedahet derecesinde ihâtası vardır Çünkü her şeyin istidat lisaniyle ve ihtiyac-ı fıtrî lisaniyle ve ıztırar lisaniyle Fâtır-ı Zülcelâl´den istediği bütün matlubatını ve vücut ve hayatına lâzım olan bütün hukukunu mahsus mizanlarla, muayyen ölçülerle bilmüşahede veriyor Demek adâletin şu kısmı, vücut ve hayat derecesinde kat´i vardır İkinci kısım menfidir ki: Haksızları terbiye etmektir Yâni, haksızların hakkını, tâzib ve tecziye ile veriyor Şu şık ise; çendan tamamiyle şu dünyada tezahür etmiyor Fakat, o hakikatın vücudunu ihsas edecek bir surette hadsiz işarat ve emarat vardır Ezcümle: Kavm-i Âd ve Semud´dan tut, tâ şu zamanın mütemerrid kavimlerine kadar gelen sille-i te´dib ve tâziyâne-i ta´zib, gayet âli bir adâletin hükümran olduğunu hads-i kat´i ile gösteriyor S) (Bak: Fâtih Sultan Mehmed)
ADÂLET-İ İLÂHİYE Allah´ın adaleti
ADÂLET-İ İZAFİYE İzafi adalet veya adâlet-i nisbiye de denir Küll´ün selâmeti için, cüz´ü feda eden adalet usulüdür(Cemaat için ferdin hakkını nazara almaz, "ehvenüş-şer" diye bir nevi adalet-i izâfiyeyi yapmağa çalışır Fakat adalet-i mahza kabil-i tatbik ise "adalet-i izafiye"ye gidilmez, gidilse zulümdür M)
ADÂLET-İ MAHZA Adaletin tam hakikisi, tam adalet (Adâlet-i mahza ile adalet-i izafiyenin izahı şudur ki: $ âyetin mâna-yı işarisi ile : Bir mâsumun hakkı, bütün halk için dahi ibtal edilmez Bir fert dahi umumun selâmeti için feda edilemez Cenab-ı Hakkın nazar-ı merhametinde hak, haktır Küçüğüne büyüğüne bakılmaz Küçük büyük için iptal edilemez Bir cemaatin selâmeti için bir ferdin rızası bulunmadan hayatı ve hakkı feda edilmez Hamiyet nâmına, rızası ile olsa o başka meseledir M)( Adâlet-i İlâhiyenin tam mânâsı ile tecelli etmesi için haşre ve Mahkeme-i Kübrâ´ya lüzum vardır ki, biri cezasını, diğeri mükâfatını görsün İİ)
ADALETKÂR f Adaletli, insaflı, adalet sahibi
ADÂLETKÂRANE f Adâletlice Adalet sahibine yakışır şekilde, insaflı ve haklı surette
ADALETPENAH f Adâletli
ADALL Çok sapık, çok dalâlette
ADAM İnsan * Erkek kişi * Birinin tarafını tutan kimse * İyi ve terbiyeli yetişmiş insan
ADAMET Ahmaklık, akılsızlık
ADAN Deniz kenarı
ADAPTASYON Fr Tatbik etme işi Bir şeyin bir başkasına göre ayarlanması Bir canlının, yaşadığı muhite uyması işi * Yabancı dilde yazılmış bir eseri yerli adlar ile ve yerli hayata uydurarak çevirme
ADAPTE Fr Adaptasyonu yapılmış, tamamlanmış
ADARR En zararlı
A´DAS (Ades C) Mercimekler
ÂDAT Âdetler (Bak: Âdet)
ADAVET Husumet, düşmanlık Kin buğz Garaz(Adâvet ve muhabbet, nur ve zulmet gibi zıttırlar İkisi, mâna-yı hakikisinde olarak beraber cem olmazlar Eğer muhabbet, kendi esbabının rüçhaniyetine göre bir kalbde hakiki bulunsa, o vakit adâvet mecazi olur; acımak suretine inkılâb eder Evet mümin, kardeşini sever ve sevmeli Fakat fenalığı için yalnız acır Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır Onun için nass-ı hadis ile: "Üç günden fazla, mü´min mü´mine küsüp kat-ı mükâleme etmeyecek" Eğer esbâb-ı adâvet galebe çalıp, adâvet, hakikatıyla bir kalbde bulunsa; o vakit muhabbet mecâzi olur; tasannu ve temelluk suretine girer M)
ADAY (Bak: Namzed)
ADB Kılıç * Kesmek * Sövmek* Yardımcı
ADCEM Eğri burunlu
ÂDD Kuvvet, salâbet
ADD Hesablamak Saymak Sayılmak İtibar etmek
ADDAR Denizci, gemici taifesi
ADDETMEK Saymak İtibar etmek İttihaz etmek
ÂDE Âdet kelimesinin arabca terkiblerdeki kısalmış şekli Meselâ: Harikulâde, alelâde, fevkalâde
A´DEB Erkeklerden arkadaşı ve yardımcısı olmayan * Bir boynuzu kırık hayvan
ADED Sayı Tane Rakam Miktar
ADEDEN Sayı bakımından, sayıca
ADEDÎ (Adediye) Adede yani miktar ve rakama, sayıya mensub
A´DEL (Adil den) Adâletli, çok doğru
ÂDEM İnsan İlk insan ve ilk peygamber (AS)Allah ilk insan olarak Âdem´i, sonra eşi Havva´yı yaratmıştır Bugünkü insanlar onlardan türeyip çoğalmıştır Bazı dine tâbi olmıyanlar, insanın maymun soyundan bir hayvandan türediğini iddia ederler Bu iddia kasıtlıdır, çünki ilmî isbatı yapılamamıştır Lâboratuarlarda küçük canlılar üzerinde yapılan çalışmalar göstermiştir ki, canlının genetik yapısında meydana gelen değişiklik sonucu türeyen yeni canlı, ana-babasından daha mükemmel değil; dejenere olmuş, soysuzlaşmış, bozuk bir şekil almıştır İnsan ise en mükemmel mahluktur Kaldı ki bu güne kadar bir canlının değişip başka bir canlı haline geldiğini kimse görmemiştir Bugünkü maymunlar da hâlâ insan olmamışlardır Bugünün psikoloji ve felsefi antropolojisi insanın mahiyetçe, özce hayvandan farklı olduğunu kabul etmiştir $ Yani: Cenâb-ı Hak, Âdem´i (AS) bütün kemalâtın mebadisini tazammun eden âli bir fıtratla tasvir etmiştir ve bütün maâlinin tohumlarına mezraa olarak yüksek bir istidat ile halketmiştir ve mevcudatı ihata eden ulvi bir vicdan ve ihatalı on duygu ile teçhiz etmiştir; ve bu üç meziyet sayesinde, bütün hakaik-ı eşyayı öğretmeye hazırlamıştır, sonra bütün esmayı kendisine öğretmiştir Âdem´i halketti, tesviye etti, cesedine nefh-i ruh etti, terbiye etti, sonra esmâyı tâlim etti ve hilâfete namzed kıldı Sonra vakta ki Âdem´i melâikeye tercih etmekle rüchan mes´elesinde ve hilâfet istihkakında ilm-i esmâ ile mümtaz kıldı İİ)(Hz Âdem´in (AS) Cennet´ten ihracı ve bir kısım beni-âdemin Cehennem´e idhali ne hikmete mebnidir Elcevap: Hikmeti, tavziftir Öyle bir vazife ile me´mur edilerek gönderilmiştir ki, bütün terakkkiyat-ı mâneviye-i beşeriyenin ve bütün istidâdât-ı beşeriyenin inkişaf ve inbisatları ve mâhiyet-i insaniyenin bütün Esmâ-i İlâhiyeye bir âyine-i câmia olması, o vazifenin netayicindendir Eğer Hz Adem Cennette kalsaydı; melek gibi makamı sâbit kalırdı, istidâdât-ı beşeriye inkişaf etmezdi Halbuki yeknesak makam sâhibi olan melâikeler çoktur, o tarz ubudiyet için insana ihtiyaç yok Belki hikmet-i İlâhiye, nihayetsiz makamatı kat´ edecek olan insanın istidadına muvafık bir dâr-ı teklifi iktiza ettiği için, melâikelerin aksine olarak mukteza-yı fıtratları olan mâlum günahla Cennet´ten ihraç edildi Demek Hazret-i Adem´in Cennet´ten ihracı, ayn-ı hikmet ve mahz-ı rahmet olduğu gibi; küffarın da Cehennem´e idhalleri haktır ve adâlettir M) (Bak: Terakkiyat)
ADEM Yokluk, olmama, bulunmama * Fakirlik (Vücudun zıddı)(Bir zaman -küçüklüğümde- hayalimden sordum: "Sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanatı verilmesini, fakat sonra ademe ve hiçliğe düşmesini mi istersin Yoksa, bâki, fakat âdi ve meşakkatli bir vücudu mu istersin " dedim Baktım ikincisini arzulayıp birincisinden "Âh!" çekti "Cehennem de olsa beka isterim" dedi RN)(Eğer sen dalâlette boğulup çıkamıyorsan; yine cehennemin vücudu bin derece idam-ı ebediden hayırlıdır Ve kâfirlere de bir nevi merhamettir Çünkü insan, hattâ yavrulu hayvanat dahi, akrabasının ve evlâdının ve ahbabının lezzetleriyle ve saadetleriyle lezzetlenir, bir cihette mes´ud olur Şu halde, sen ey mülhid, dalâletin itibariyle ya idam-ı ebedi ile ademe düşeceksin veya cehenneme gireceksin! Şerr-i mahz olan adem ise, senin bütün sevdiklerin ve saadetleriyle memnun ve bir derece mes´ud olduğun umum akraba ve asl ve neslin, seninle beraber idam olmasından, binler derece cehennemden ziyâde senin ruhunu ve kalbini ve mâhiyet-i insaniyeni yandırır Çünkü cehennem olmazsa cennet de olmaz; herşey senin küfrün ile ademe düşer Eğer sen cehenneme girsen, vücud dâiresinde kalsan, senin sevdiklerin ve akrabaların ya cennette mes´ud veya vücud dâirelerinde bir cihette merhametlere mazhar olurlar Demek, herhalde cehennemin vücuduna taraftar olmak sana lâzımdır Cehennem aleyhinde bulunmak ademe taraftar olmaktır ki; hadsiz dostlarının saadetlerinin hiç olmasına taraftarlıktır Evet cehennem ise, hayr-ı mahz olan dâire-i vücudun Hakim-i zülcelâlinin hakimâne ve âdilâne bir hapishâne vazifesini gören dehşetli ve celâlli bir mevcud ülkesidir Hapishâne vazifesini de görmekle beraber, başka pek çok vazifeleri var Ve pek çok hikmetleri ve âlem-i bekâya âit hizmetleri var Ve zebâni gibi pek çok zihayatın celâldarâne meskenleridir Ş)
ADEM-ÂBÂD f Yokluk Yokluk alemi
ADEM-İ ABESİYYET Abes olmayış Faydasız ve boş olmamak
ADEM-İ BASİRET Basiretsizlik, görüşsüzlük
ADEM-İ DİKKAT Dikkatsizlik
ADEM-İ EMNİYET Emniyetsizlik Güvensizlik
ADEM-İ HÂRİCÎ İlm-i İlâhide mevcud olup, maddi vücudu olmayan(Adem-i mutlak zaten yoktur; çünkü bir ilm-i muhit var Hem daire-i ilm-i İlâhînin harici yok ki, bir şey ona atılsın Dâire-i ilim içinde bulunan adem ise, adem-i hâricidir ve vücud-u ilmiye perde olmuş bir ünvandır Hatta bu mevcudat-ı ilmiyeye bazı ehl-i tahkik "A´yan-ı sâbite" tabir etmişler Öyle ise, fenaya gitmek, muvakkaten haricî libasını çıkarıp, vücud-u mâneviye ve ilmîye girmektir Yani, hâlik ve fani olanlar, vücud-u hâricîyi bırakıp; mâhiyetleri bir vücud-u mânevi giyer, dâire-i kudretten çıkıp dâire-i ilme girer M)
ADEM-İ İHTİLÂF Birlik Beraberlik Uyuşma Anlaşma
ADEM-İ İKTİDAR İktidarsızlık Güçsüzlük Kuvvetsizlikten gelen hastalık
ADEM-İ İMKÂN İmkânsızlık Mümkün olmayış
ADEM-İ İNKÂR İnkâr etmeme İnkârsızlık
ADEM-İ İSTİMA´ Huk: Mahkemede dâvanın dinlenmemesi
ADEM-İ İTÂAT İtâatsizlik, emri dinlememek
ADEM-İ İTİKAD İtikatsızlık
ADEM-İ İTİLÂF Ülfetsizlik, anlaşmazlık
ADEM-İ İTTİFAK İttifaksızlık Uyuşmazlık
ADEM-İ KABUL İsbatı tasdik etmemek Şek, hükümsüzlük İman hükümlerini lâkaydlıkla karşılamak, nefy ve inkâr etmek, kabul etmemek, göz kapamak gibi câhilâne bir hükümsüzlük Bir terk, bir cehl-i mutlak (Kabul etmemek başkadır İnkâr etmek başkadır Adem-i kabul, bir lâkaydlıktır, bir göz kapamaktır ve câhilâne bir hükümsüzlüktür Bu surette, çok muhal şeyler onun içinde gizlenebilir Onun aklı, onlarla uğraşmaz Amma inkâr ise: O adem-i kabul değil, belki o kabul-ü ademdir, bir hükümdür Onun aklı, hareket etmeye mecburdur M) (Bak: Kabul-i adem)
ADEM-İ KİFÂYET Kifâyet etmeme, kâfi gelmeme, yetmezlik
ADEM-İ MERKEZİYYET Bir idâri taksimattaki parçaların (vilâyet, belediye ve köy) muayyen hususlarda kendi kendilerine idare yetkileri Bir yere bağlı olmaksızın veya bir yerden idare edilmeksizin olan muamele Bütün kısım ve şubelerin kendi kendilerini idare tarzı
ADEM-İ MES´ULİYET Mes´uliyetsizlik, sorumsuzluk
ADEM-İ MEVCUDİYYET Yokluk Olmama
ADEM-İ MUVAFAKAT Râzı olmayış, muvâfakat etmeme
ADEM-İ MÜBÂLÂT Dikkatsizlik
ADEM-İ MÜDÂHALE Karışmamazlık
ADEM-İ MÜSÂADE İzinsizlik, müsaadesizlik
ADEM-İ SALÂHİYET Salâhiyetsizlik, yetkisizlik
ADEM-İ SIRF Yokluk Mutlak yokluk
ADEM-İ TAHAYYÜZ Boşlukta yer kaplamamak Mekândan münezzeh oluş Yer ile bağlı olmamak Hacmi olmayış
ADEM-İ TAKAYYÜD Kayıtsızlık Bir şeye bağlı olmayış Kıymet vermemek Üzerine almamak
ADEM-İ TA´KİB Takibsizlik * Huk: Muhakemeye lüzum görmemek
ADEM-İ TE´DİYE Borcunu ödememe
ADEMÎ Yokluğa ait Ademle ilgili (Bak: Vukuât)
ÂDEMÎ İnsanlardan olan, insana âit, insana dair ve müteallik
ÂDEMİYÂN (Âdem C) İnsanlar
ÂDEMİYÂT (Adem C) Yokluklar Ademler
ÂDEMİYYET İnsanlık Namuslu bir insana yakışır hâl ve tavır
ÂDEM-KÜŞ f Adam öldüren, katil
ADER Yel inmekle hayası şişen kimse
ADER Çok su
ADES (C Adâs) Mercimek
ADESE Mercimek * Mercek Uzağı yakın veya yakını uzakta görmeğe yarayan dürbün veya mikroskop camı
ADESE-İ AYNİYYE Gözleme merceği
ADESE-İ MÜTEKARİB Yakınlaştıran mercek
ADESÎ Mercimeğe benziyen şey
ÂDET Usul, görenek, alışılmış davranış Huy, tabiat Toplumda nesiller boyunca uyulan ve kamuoyunda (umumî efkârda) saygı ve müeyyideye sahip hareket kaideleri (Sosyoloji) İslâm cemiyetinde âdetler de İslâmî olur, İslâma uygun olur Müslüman, İslâma aykırı âdetlere uymaz Cemiyetin yabancı âdetlerle bozulmamasına gayret gösterir
ADETÂ Âdet olduğu üzere, her vakitki gibi, alelâde Bayağı surette, âdi bir suretle Düpedüz
ADETEN Görenek şekliyle, âdet olarak
ÂDET-İ AGNÂM Keçi ve koyunlar için alınan vergi
ÂDETULLAH (Sünnetullah da denir) Tabiatta canlı cansız bütün varlıkların nasıl hareket edeceklerini belirliyen Allah´ın emirleri, O´nun koyduğu değişmez düzen Meselâ oksijenle hidrojenin birleşmesinden su meydana gelir Işık, geldiği açıya eşit bir açı ile yansır ki, bunlar birer âdetullahdır "Âdetullah" yerine "tabiat kanunu" demek yanlıştır( Esbab-ı tabiiyyenin üss-ül-esası hükmünde olan cüz-ü lâyetecezzadaki kuvve-i câzibe ve kuvve-i dâfianın ictimalarının hortumu üzerinde bir muhaliyet damgası var Fakat caizdir ki, herbir şeyin esası zannettikleri olan cezb, def, hareket, kuva gibi emirler, âdâtullahın kanunlarına birer isim olsun Lâkin kanun, kaidelikten tabiîliğe ve zihnîlikten hâricîliğe ve itibarîden hakikata ve âletiyetten müessiriyete geçmemek şartıyla kabul ederiz MN)
ADEVÂN (ADV) Sür´atle koşmak
ADF Yemek
ADGÂS (Dags C) Desteler, demetler * Karışık rüyalar * Karışık söylentiler
ADGÂSU AHLÂM Karışık rüyâlar Tâbire değmeyen rüyâlar
ADHÂ Kurbanlar Kuşluk vakti kesilen kurbanlar Kuşluk vakti (Bak: Îd)
ADHAM Yoğun, kaba * İri cüsseli adam
ÂDÎ Üstünlük farkı olmayan Kıymetsiz * Her zamanki * Âd kavmine âid
ADİD Ağaç kesmek
ADİD Kesilmiş ağaç * Tepesine el yetişen hurma ağacı
ADİD (Adide) Çok Bir çok sayı Çok şeyler Müteaddid Birinin dengi
ADİD Hasım * Arkadaş * Isırma Bir ısırımlık lokma (Bak: Adûd)
ÂDİH Sihirbaz * Soktuğu saat öldüren yılan
ADİHE Bühtan, yalan
ÂDİL (Âdile) Adâlet eden Allah´ın emirlerini noksansız tatbik eden Doğru Doğruluk gösteren Adâlet sahibi (Bak: Adâlet)(Meselâ bir hükümdâr-ı âdil, ihkak-ı hak için mazlumların hakkını zâlimlerden almakla ve fakirleri kavilerin şerrinden muhafaza etmekle ve herkese müstahak olduğu hakkı vermekle lezzet alması, iftihar etmesi, memnun olması; hükümdarlığın ve adaletin bir kaide-i esasiyesi olduğundan elbette Hâkim-i Hakim, Adl-i Âdil olan Zât-ı Hayy-ı Kayyumun bütün mahlukatına, hususan zihayatlara "hukuk-u hayat" tabir edilen şerait-i hayatiyeyi vermekle ve hayatlarını muhafaza için onlara cihazat ihsan etmekle ve zaifleri kavilerin şerrinden Rahimane himaye etmekle ve umum zihayatlarda bu dünyada ihkak-ı hak etmek nev´i tamamen; ve haksızlara ceza vermek nev´i ise, kısmen sırr-ı adâletin icrasından olmakla ve bilhassa Mahkeme-i Kübrâ-yı Haşirde adalet-i ekberin tecellisinden hasıl olan ve tabirinde âciz olduğumuz şuunât-ı Rabbaniye ve maâni-i kudsiyedir ki, kâinatta bu faaliyet-i daimeyi iktiza ediyor L)
ÂDİLÂNE Adalet sahibi bir adama yakışır surette
ADİL Eş, denk, akran, benzeri Ölçüde, miktarda eşit olan
ADÎM Mâlik ve sahib olmayan Yok olan Birşeyi olmayan Fakir
ADÎM-ÜL İMKÂN İmkânsız Olamaz
ADÎM-ÜN NAZÎR Eşi, benzeri olmayan Eşsiz Benzersiz
ÂDİN Otlakta bulunan dişi deve
ÂDİNE Cuma günü
ÂDİŞ f Ateş, nar
ÂDİYAT (Âdi C) Her zaman meydana gelen hârikulâde ve birer mu´cize-i kudret olmakla beraber, insanlarca alışılmış olduğundan kuymeti bilinmeyen hâdiseler * Kıymetsiz şeyler (Kur´an, âyetleriyle insanların nazarını me´lüfatları olan şeylere çeviriyor Âyetler, necimler gibi ülfet perdesini deler, atar İnsanın kulağından tutar, başını eğdirir O ülfetin altındaki havârık-ul âdât mu´cizeleri o âdiyat içerisinde gösterir MN)
ÂDİYÂT-I UMÛR Günlük işler, her zamanki değersiz işler
ÂDİYÂT (Adiv den ism-i faildir) Hızla koşmak, seyirtmek (At, deve vs koşanların hepsine ıtlak olunabilir) * Mc: Düşmanlık, zulüm * Dâima muharebeye koşup hücum eden cemaat * Uzaklık (Kamus)
ÂDİYAT SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 100 suresinin ismi olup, Medine-i Münevvere´de nâzil olmuştur
ÂDİYE (C: Âdiyat) Gaza yolunda seğirten at
ÂDİYEN Her zamanki gibi Adice Fevkalâde olmayarak
ÂDİYYE İtiyad edilmiş Alışılmış
ÂDİYYET Adilik Aşağılık
ADK Vurmak, darp
ADL Hakkaniyet Adâlet üzere oluş Cevr ve zulüm etmeyip nefislerde ve akıllarda istikameti kaim ve mâlum olan emir ve hâleti icra etmek Doğruluk * Her şeyi yerli yerince yapmak, beraber etmek * Meyletmek (Bak: Adâlet)(Hem istidâd lisanıyla, ihtiyac-ı fıtri lisanıyla, ıztırar lisanıyla sual edilen ve istenilen herşeye daimi cevap vermek; nihayet derecede bir adl ü hikmeti gösteriyor S)
ADL-PENAH Adâletin barındığı yer, adâlete sığınan kimse
ADL Mâni olmak Men etmek
ADLA´ (Azla´) (Dıl´ C) Kaburgalar * Mat : Geometrik şekillerin kenarları, sayı kökleri
ADLÎ Adâlete mensup, adâletle alâkalı, ilgili* Sultan II Bayezid´in şiirlerinde kullandığı mahlası
ADLİYE Mahkeme Muhakeme işleriyle uğraşan daire (Adliyede, adalet hakikatı ve müracaat eden herkesin hukukunu bilâ-tefrik muhafazaya, sırf hak namına çalışmak vazifesi hükmettiğine binaendir ki; İmam-ı Ali (RA), hilafeti zamanında bir yahudi ile beraber mahkemede oturup, muhakeme olmuşlar Ş)
ADM Gazap etmek, öfkelenmek
ADM (C: İdâm) Yay tutamağı * Deve kuyruğu * Saban eğiği ki, ucunda demiri vardır * Harman savurdukları yaba
ADMER Arslan * Şedit, şiddetli * Belâ * Çirkin yüzlü şişman kadın
ADN Vatan tutmak ve mukim olmak * Cennette bir makam adı (Bak: Cennet)
ADRAHŞ f Yıldırım * Gökgürültüsü * Şimşek
ADRAS (Dırs C) Arka dişler, dişler
ADREFUT Kelerden büyük bir hayvan
ADRENALİN Fr Tıb: Böbrek üstü salgısından çıkarılan bir hormon Sentetik olarak da yapılır Damar daraltmak ve kanamayı önlemekte kullanılır
ADRENG Fr Keder, mihnet, sıkıntı
ADRET Kaşları olmayan kimse
ADUB Yardımcı
ADUD Pazı Kolun omuzdan dirseğe kadar olan kısmı * Mc: Yardımcı İstinadgâh
ADUD Zalim Iztırab veren Hunhar * Bir lokma * Isırıcı köpek veya at * Yavuz kişi * Dar ve derin olan kuyu (Bak: Adîd)
ADUDE Yumuşaklık Tazelik
ADUDÎ Pazı kemiği ile ilgili
ADULÎ Gemici, mellah
ADÜVV Düşman, hasım
ADÜVV-İ CÂN Can düşmanı
ADÜVV-ÜD DİN Din düşmanı(Hem küfranınızla öyle bir Mâlik-i Zülcelâl´in memleketinde isyan ediyorsunuz ki, ibâdından ve cünudundan öyleleri var ki, değil sizin gibi küçücük âciz mahlukları, belki farz-ı muhal olarak dağ ve arz büyüklüğünde birer adüvv-ü kâfir olsaydınız arz ve dağ büyüklüğünde yıldızları, ateşli demirleri, şuvazlı nühasları size atabilirler, sizi dağıtırlar Hem öyle bir kanunu kırıyorsunuz ki, o kanun ile öyleler bağlıdır, eğer lüzum olsa arzınızı yüzünüze çarpar, gülleler gibi küreniz misillü yıldızları üstünüze yağdırabilirler S)
ADÜVV-İ KADİM Eski düşman
ADV Yelmek Seğirtmek * Hazırlamak
ADVA Hastalık başkasına bulaşmak
ADVAN Çok koşan kimse
ADYA´ Boynuzu ufak koyun * Nebiyyi Zişân Aleyhisselam Efendimizin devesinin adı
ADYE Koğuculuk, dedikoduculuk * Yalan söylemeksövmek

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi

Eski 11-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi



A Harfi

AFA´ Eşek sıpası
AF´AF Devedikeni ağacının yemişi
AFAF (Afâfet) Temiz olma Masumiyet Günahsızlık
AFAİF Namus, ırz ve iffet sahibi, şerefli kadınlar
AFAK Ufuklar Yerle göğün birleştiği gibi görünen uzak dâire * Etraf Cihetler * Mc: Görüş ve dönüş sınırları (Zıddı: Enfüs´dür)
AFAKGİR Ufukları tutmuş, âleme yayılmış, şâyi, çok meşhur
AFAKÎ Kâinat ve içindeki hâdiselere âid Nefsin haricindeki âleme dair * Kıymetsiz sözler ve meseleler (Enfüsinin zıddı) (Objektif)
AFAR Arap diyarında çok olan bir yeşil ağaç * Hurma ağacını islah etmek * Katıksız ekmek yemek
AFARET İfritçe, şeytanî, kötü niyet
AFARİT (İfrit C) Şeytanlar İfritler
AFAROZ (Bak: Aforoz)
AFAT Afetler (Bak: Afet)
AFAT-I SEMAVİYE Semavi âfetler Allah tarafından insanları ikaz ve ceza için verilen belâ ve musibetler
AFAZÎ Fr Tıb: Organlarda bir işleme bozukluğu olmadığı halde, fikri kelime ile anlatamamak hâli
AFEN Çürüme, pörsüme Yemeğin kokması (Bak: Ufunet)
AFEND f Harp Kavga
A´FER Pek beyaz * Beyazı kırmızılığına galip olan geyik
AFER Toprak Yer Arz * Ekin suladıkları vaktin evveli
AFERCA Yaramaz huylu
AFERİDE (C: Aferidegân) f Yaratılmış, mahluk
AFERİN f Beğenmek, alkış, yaşa, varol * Yaratan, yaratıcı
AFERİN-HÂN f "Aferin" diyen
AFERNA´ Arslan * Kuvvetli deve
AFES Burun eğriliği
A´FES Çıplak, uryân
AFET Belâ Musibet Büyük felâket Dâhiye * Mc: Son derece güzel
AFETZEDE (C: Afetzedegân) f Bir musibete, bir belâya ve bilhassa yangın, zelzele gibi bir felâkete uğramış
AFETZEDEGÂN (Afetzede C) f Afete, belâya, felâkete uğramışlar
A´FET En güç sey * Pek akılsız * Peltek konuşan Kekeleyen
AFF İffet, namus İffetli olmak Nefsini haramdan men´etmek
AFÎ Silen, silinmiş Affeden, bağışlayan * Affedilmiş, bağışlanmış * Yalvaran * Uzun saçlı * Tencere altında artaya kalan
AFGAN Afganistan Afgan krallığı, Afganistan milleti
AFİF Temiz Güzel Nezih İffetli ve namuslu olan Haramdan sakınan * Müstakim
AFİFÂNE f İffetlice Temiz olarak Nazif olarak
AFİK Çok aptal
AFİK Yalancı, iftiracı
AFİL Uful eden Gurub eden Batan * Görünmez olan Kaybolan * Fâni, geçici
AFİLÛN (AFİLÎN) (Afil C) Gelip geçici, fâni olanlar * Gözden kaybolup gidenler Uful edenler
AFİN Affedenler
AFİNİTE (Affinite) (Bak: Aşk-ı kimyevi)
AFİR Çok kötü niyetli
AFİR Güneşte kum üstünde kurutulan et
AFİRE Komşusuna bir şey vermeyen kadın
AFİŞ Fr Duvar ilânı
AFİTAB f Güneş * Mc: Pek güzel * Çok güzel yüz
AFİTÂBÎ Güneşe âit * Güzelliğe dâir
AFİTE Dişi koyun Koyun güdücü kız
AFİYET Sağlık, selâmet, sıhhatli olmak
AFK Rücu etmek, dönmek * Kaybolmak
AFK Akılsız olmak Sözünü tam söylememek
AFLAK Çok gevşek şey
AFOROZ R Papa tarafından bir Hıristiyanın kiliseden çıkarılması, dinden hariç addolunması
AFRA´ Beyazı kızıllığına galip olan geyik * Ayın onüçüncü gecesi
AFRAZE f Nur Aydınlık, ışık * Kandil fitili
AFREYE Horoz ibiği İnsanın ense saçı * Davarın alın saçı
AFRUŞE f Un helvası
AFS Hapsetmek * Deve sürmek * Arkasına ayağıyla vurmak
AFSA Boynuzu ardına kayık koyun
AFSUN (Efsun) f Büyü, sihir, tılsım (Büyücülük yapmak ve büyücülere uymak, Müslümanlıkta yasak ve günahtır)
AFŞAR Avşar kabilesini meydana getiren Türkmenlerin adı
AFŞELİL Sırtlan dedikleri canavar * Yaşlı, eti ve derisi sarkmış kuru kadın
AFT Pelteklikten sözü zorlukla söylemek Kekemelik
AFTAB f Güneş * Pek güzel şahıs * Çok parlak çehre
AFTÂB-GERDAN f Güneşten korunmak üzere başa giyilen şey * Avcı kulübesi
AFTÂB-I KUREYŞ Hz Muhammed (SAV) Efendimiz
AFTABE f İbrik Su kabı
AFTAB-GERDEK f Kaya keleri * Ayçiçeği
AFTAB-GERDİŞ f Yer yüzü * Kaya keleri * Devamlı güneş gören yer
AFTAB-GİR f Güneşlik, şemsiye * Güneş gören yer
AFTABÎ f Güneşlik, şemsiye, tente * Güneşe ait, güneşle ilgili
AFTAB-PEREST f Nilüfer çiçeği * Güneşe tapan kimse * Ayçiçeği
AFTAB-RU f Güneş yüzlü, yüzü güneş gibi parlak (güzel) * Sevimli, dilber * Güneşe karşı olan (yer)
AFUR Boz tüylü ve kısa boyunlu olan geyik * Zaman
AFUR Belâ kasırgası
AFÜVV Affeden, merhametli
AFV Bağışlamak Kusur ve günâhı affetmek(Şeytanın mühim bir desisesi: İnsana kusurunu itiraf ettirmemektir Tâ ki, istiğfar ve istiaze yolunu kapasın Hem nefs-i insaniyenin enaniyetini tahrik edip, ta ki, nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin; adeta taksiratından takdis etsin Evet şeytanı dinliyen bir nefis, kusurunu görmek istemez; görse de yüz te´vil ile te´vil ettirir ( $ )sırrıyla: Nefsine nazar-ı rıza ile baktığı için ayıbını görmez Ayıbını görmediği için itiraf etmez, istiğfar etmez, istiaze etmez; şeytana maskara olur Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi bir Peygamber-i Alişan, $ dediği halde nasıl nefse itimat edilebilir Nefsini ittiham eden kusurunu görür Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder İstiğfar eden, istiaze eder İstiaze eden, şeytanın şerrinden kurtulur Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur Kusurunu itiraf etmemek büyük bir noksanlıktır Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar, itiraf etse, afva müstahak olur L)(İnsanın hayat-ı içtimaiyesini ifsad eden bir desise-i şeytaniye şudur ki: Bir mü´minin bir tek seyyiesiyle bütün hasenatını örter Şeytanın bu desisesini dinliyen insafsızlar, mü´mine adâvet ederler Halbuki : Cenab-ı Hak Haşirde adâlet-i mutlaka ile mizan-ı ekberinde a´mâl-i mükellefini tarttığı zaman, hasenatı seyyiata galibiyeti, mağlubiyeti noktasında hükmeyler Hem seyyiatın esbabı çok ve vücudları kolay olduğundan bazen bir tek hasene ile çok seyyiatını örter Demek bu dünyada, o adâlet-i İlâhiyye noktasında muamele gerektir Eğer bir adamın iyilikleri fenâlıklarına kemmiyeten veya keyfiyeten ziyade gelse, o adam muhabbete ve hürmete müstehaktır Belki, kıymetdar bir tek hasene ile, çok seyyiatına nazar-ı afv ile bakmak lâzımdır Halbuki: İnsan, fıtratındaki zülum damarıyla, şeytanın telkiniyle bir zatın yüz hasenatını bir tek seyyie yüzünden unutur, mü´min kardeşine adâvet eder, günahlara girer Nasıl, bir sinek kanadı göz üstüne bırakılsa; bir dağı setreder, göstermez Öyle de: İnsan garaz damariyle, sinek kanadı kadar bir seyyie ile dağ gibi hasenatı örter, unutur, mü´min kardeşine adâvet eder İnsanların hayat-ı içtimaiyesinde bir fesad âleti olur L)
AFV-İ ANİL CERAHA Huk: Kendisine cinayet yapılmış olan kimsenin, yaralanmadan dolayı malik olduğu kısas, diyet veya hükümet-i adl; yani, ehl-i vukufca tayin edilen diyet hakkını caniye bağışlamasıdır
AFV-İ ANİLKAT´ Huk: Azalarından biri kesilen bir şahsın, buna karşılık hak kazandığı diyet veya kısas davalarından vaz geçmesi
AFV Ayakla basılmadık yer * Malın iyisi, helâli ve fazlası * Terketmek * Mahvetmek
AFYON Lât Haşhaş sütünün birikmesinden ibaret bir madde
AGÂH (Ageh) f Haberdar Uyanık Kalbi uyanık Malumatlı Basiretli Vâkıf Bilen
AGÂHÂN (Agâh C) f Agâhlar, bilenler, bilgililer Âlimler
AGÂHÎ (AGEHÎ) f Malumat, vukuf, haberdarlık Uyanıklık, teyakkuz, basiret
AGAL Darıltma, kışkırtma * Çiğnemeden yutma * Ağıl * Arı kovanı
AGALİŞ f Kışkırtma * Birşeye saldırmak için kışkırtma
AGANDE f Sucuk, yastık, minder gibi zorla doldurulmuş olan şeyler * Bir çeşit zehirli olan haşere, böcek
AGARR Çok sıcak gün * Kendini beğenmiş * Asil, âlicenâb * Beyaz
AGARR-ÜL EYYÂM En sıcak gün
AGAŞTE f Bulaşmış
AGAVAT (Ağa C) Saray hizmetlerinde kullanılan harem ağaları
AGAYAN Ağalar
AĞA YERİ Topkapı sarayında hazine kethüdasının oturduğu yer
AGAZ f Başlama Mübâşeret
AGBA Daha küt, en küt * Daha koyu, en koyu
AGBER Çok tozlu
AGBEŞ Boz renkli
AGBİYA (Gabi C) Ahmaklar, gabiler
AĞDA Bir kapta karıştırılıp pişirilerek koyulaşmış ve lüzucet kazanmış her nevi şeker vesaire
AGDEF Uzun ve sarkık kulaklı
AGDİYE (Gada ve Gıda C) Yenip içilecek gıdalar
AGEL (Bak: İkal)
AGENDE-GUŞ f Söz dinlemeyen, aldırmayan, alçak ve hayırsız kimse
AGESTE f Islanmış, ıslak* Bulaşmış
AGFER Mağfiret eden, bağışlayan, afveden
AGFER-ÜL-GAFİRÎN Afvedenlerin en çok afvedeni (Allah)
AĞIL (AĞL) Koyun, keçi vesair hayvanlara mahsus üstü açık, etrafı çit veya çalı çırpı ile çevrilmiş yer, mandıra
AGIRRA (Garîr C) Tecrübesizler, safdiller, acemiler * Mağrurlar
AĞIT Mersiye Ölen kimse için söylenen ve onu öven ve üzüntüyü anlatan şiir Ölen için ağlama (Müslümanlıkta ölenin arkasından aşırı ağlayıp dövünme iyi değildir)
AGİYYE İçine su biriken çukur
AGİN f Dolu, doldurulmuş
AGİSNA Bize imdad eyle, yardım ihsan eyle (meâlinde duâ)
AGİŞ f İlişik, sarkık * Uzatılmış
AGLAK (Galak C) Kilitler * Kapalı, anlaşılmaz şeyler
AGLAL (Gull C) Boyna geçirilen zincirler * Kelepçeler, pırangalar
AGLAL Ağaçlar arasında akan su (Bak: Eglâl)
AGLAZ (Galiz den) kaba ve galiz şeyler
AGLEB Daha galib Çok kerre, ekseriya Çoğu ("Ağleben - Ağlebâ" şeklinde de kullanılır)
AGLEB-İ HÜKEMÂ Hakîmlerin çoğu Hakîmlerin ekserisi
AGLEB-İ İHTİMAL Büyük bir ihtimal
AGLEF Sünnetsiz * Sandıkta kapalı * Mc: Katılaşmış, duygusuz kalb
AGLEZ (Galiz den ism-i tafdil) Pekçok kaba ve galiz
AGMA Yıldız Yıldız akması
AGMAD (Gımd C) Bıçak ve kılıç kınları
AGMAK Yukarı kalkmak, yükselmek, yukarıya meyletmek * Buhar olup yukarı kalkmak, buharlaşmak
AGMAR (Gamr C) Yüce kimseler * Seller * (Gumr C) Bilgisizler, cahiller
AGMAZ (Gamz C) Göz yummalar, göz kırpmalar
AGMAZ-UL AYN (Egmaz-ul ayn) Gözü kapalı kimse Çok müsamahakâr Gafil
AGNA (Gani den) Çok gani En zengin
AGNAM (Ganem C) Koyunlar, keçiler * Hayvanlardan alınan vergi anlamında kullanılan bir tabirdir
AGNİYA (Gani C) Zenginler, ganiler
AGNİYE (Bak: Ugniye)
AGNOSTİK fels Agnostisizm görüşünü benimseyen
AGNOSTİSİZM fels Gerçeğin, mutlak hakikatın bilinemez olduğunu; insanın gerçeği, tam uygun bilgiyi elde edecek yaradılışta olmadığını kabul eden felsefe görüşü
AGRA Çok sevimli, yakışıklı
AGRAFİ yun Yazma kabiliyetinin kaybedilmesi
AGRANDİSMAN Fr Büyütme (Fotoğrafçılıkta kullanılır)
AGRAR (Gırr C) Tecrübesizler Acemiler Kolay aldananlar
AGRAS (Gars C) Taze fidanlar, yeni dikilmiş ağaçlar
AGRAZ (Garaz C) Garazlar Fiil yapılırken gözetilen gayeler Kasden ve bilerek yapılan kötülükler
AGREB (Garib den) En garib, çok tuhaf
AGREB-ÜL GARÂİB Şaşılacak şeylerin en garibi
AGREL (C Gurl) Sünnet olmamış kişi
AGSAN (Gusn C) Dallar, ağacın dalları * Mc: Mânanın kısımları
AGSEM Beyazı siyahından daha fazla olan saç
AGSER Boz ve esmer renkli, çok tüylü abâ, kilim * Kurbağa yosunu * Karabatak kuşu * Aşağılık ve âdi (adam)
AGŞA Baygın adam * Vücudu siyah yüzü beyaz olan hayvan
AGŞİYE (Gışa C) Perdeler, örtüler * Zarflar, mahfazalar
AĞTABAKA Tıb: Görme sinirlerinin göz yuvarlağı içinde dağılmasından meydana gelen zar
AGTAŞ Karanlık * Zayıf gözlü
AGTEM Sözü tutkunarak söyleyen Kekeme
AGTİYE (Gıtâ C) Perdeler
AGU Zehir, sem
AGUL f Hiddetlenerek göz ucuyla bakma
AGUN f Baş aşağı, ters * Uğursuz
AGUNDE f Hallaç elinden geçmiş pamuk, atılmış pamuk
AGUŞ f Kucak * Sığınılan yer
AGÜS f Taşcıların oymacılıkta kullandıkları demir kalem
AGVA Dalâlete en fazla sapan, giden Sapık
AGVAR (Gar C) Mağaralar
AGVAS (Gavs C) Yardım istemek için bağırmalar İmdat istemeler
AGYAR Yabancılar Başkaları * Rakipler (Bak: Gayr)
AGYAZ (Gayze C) Ağaçlıklar, meşelikler
AGYED Uykucu, tenbel * Esmer vücutlu * Nazik derili
AGYER (Gayret den) Çok gayretli adam
AGZA (Gazâ C) Düşmanlarla savaşlar, muharebeler
AGZEL (C: Uzelân-Uzul) Eğri kuyruklu at* Silahsız kimse * Yağmursuz bulut
AGZİYE (Gıdâ C) Yenilip içilecek şeyler Gıdalar, besin maddeleri
AH f Aferin, bravo! manasına kullanılır
AH Maddi veya mânevi bir acı hissolundukta kullanılır * Nedamet, pişmanlık ve teessüf beyan eder * Birine acındığına, keder ve esef edildiğine delalet eder Meselâ : Ah! Evladım! gibi
AH U ENİN Ah deyip inlemek, ağlamak Ah u fizâr da aynı mânayı ifâde eder
AH Kardeş, birader * Dost
AHABİR (Ahbâr C) Hikâyeler * Rivayetler
AHABİŞ (Habeş C) Habeşliler
ÂHÂD Birler Birden dokuza kadar olan sayılar
ÂHÂD-I NÂS Avam, halktan birisi
AHAD (Bak: Ehad)
AHADD (Hadd den) Pek keskin
AHADÎ Tek, yalnız Birlere âid, birlere mensub
AHADİD Sopa ve kamçı gibi şeylerin vücudda bıraktığı izler (Bak: Uhdud)
AHADÎ HADİS Rivâyet eden bir veya iki koldan olan veya mütevatir mertebesinde olmayan hadis demetir İştihar haddine yetişmeyen hadistir Şartları tamam olursa zann-ı galib ifade eder, muktezası ile amel vâcib olur (Muvazzah İlm-i Kelâm)
AHADİS (Bak: Ehâdis)
AHADİYYET (Bak: Ehadiyyet)
AHAFF Pek hafif, çok hafif * Düşüncesiz
AHAKK (Bak: Ehakk)
AHAL f Birşeye yaramıyarak atılacak olan şey, çerçöp
AHALİ (Ehl C) Halk, umum, nâs * Bir memleketin yerlileri, bir memlekette oturanlar, yaşayanlar
AHAMİRE Acem milletinden bir tâife
AHANN Sözü burun içinden söyleyen Burnundan konuşan
AHAR (Aher) Gayrı, başkası Diğeri
AHAR f Hattatların kullandıkları kâğıda sürülen nişastalı yumurta * Kahvaltı * Bir nevi çelik
AHARR Daha sıcak, en sıcak
AHASS Asılsız, kötü kimse
AHASS (Bak: Ehass)
AHAVAT (Uht C) Kızkardeşler * Benzer şeyler
AHAVEYN İki kardeş * İslam âlimlerinden olan Urfalı Vaiz Mahmud Kâmil efendinin babası Mustafa Kâmil Efendi ve amcası Urfalı Mehmed Efendi (Bak: Ehaveyn)
AHAZZ Pek bahtiyar, mes´ud, şanslı, mutlu
AHBA (Haba C) Saray adamları
AHBAB Dost Sevilen dostlar Sevilenler Ehibbâ, muhibler
AHBAR (Haber C) Haberler (Bak: Haber-İhbar)
AHBÂR-I GAYB Bizce bilinmeyen gayb âlemlerine ve geleceğe dâir haberler( Hem de musibetlerin vakti muayyen olsa idi; musibet, başına gelen adam, musibetin intizarında o gelen musibetin belki on mislinden ziyade mânevi bir musibet -o intizardan- çekmemesi için, hikmet ve rahmet-i İlâhiyye tarafından gizli, perdeli bırakılmış Ve ekser hâdisât-ı kevniyye-i gaybiyye böyle hikmetleri bulunduğundandır ki, gaibden haber vermek yasak edilmiş $ düsturuna karşı hürmetsizlik ve itaatsizlik etmemek içindir ki, medar-ı teklif ve hakaik-i imaniyeden başka olan umur-u gaybiyyeden izn-i Rabbâni ile haber verenler dahi, yalnız, işaret suretinde perdeli ve kapalı ihbâr etmişler Hatta "Tevrat" ve "İncil" ve "Zebur" da Peygamberimiz hakkında gelen müjdeler ve haberler dahi bir derece perdeli ve kapalı gelmiş ki, o kitabların bir kısım tabileri te´vil edip iman etmediler Fakat itikad-ı imâniyyeye giren mes´eleleri tasrih ile ve tekrar ile ihbar etmek ve açık bir surette tebliğ etmek hikmet-i teklifin muktezası olduğundan, Kur´ân-ı Mu´ciz-ül Beyan ve Tercümân-ı Zişanı (ASM) umur-u uhreviyeden tafsilen ve hâdisât-ı istikbâliye-i dünyeviyeden icmâlen haber vermişler Ş)
AHBAR (Bak: Ehbâr)
AHBARÎ Rivayetçi, rivayet eden kişi
AHBAS (Habs C) Su bentleri, havuzlar * Hapisler, zindanlar * Gayr-ı meşru vakıf yerler
AHBAZ (Hubz C) Ekmekler
AHBEL Divane, deli
AHBEN Çok su içmekten karnın şişip zahmetli olması
AHBES Pek çok pis, daha murdar En habis, berbad
AHBEŞ Habeş, Habeşi
AHBİYE (Hıbâ C) Kıldan yapılmış göçebe çadırı * Keçe ve kıldan yapılan evlerde konup göçen Türkler
AHCAR (Hacer C) Taşlar
AHCEN Burnu eğri kimse
AHD Vâdetme Söz verme Vefâ Yemin And Misak Peymân * Asır Devir Tevhid Mukavele * Vasiyet
AHD-İ ATİK Tevrat, Zebur ve Mezamir´in bazıları, Yahudilerin eski ve mukaddes kitapları
AHD-İ CEDİD f İncil
AHDÎ Ahde âid, sözleşmeye dâir
AHD-NAME f Anlaşmanın şartlarını ve anlaşmayı yapanların imzalarını taşıyan kağıt
AHD Ü MİSÂK f Yemin, anlaşma, sözleşme
AHD Ü PEYMAN f Yemin etme, söz verme
AHDA´ Boyun damarlarından bir damar * Hilekâr, aldatıcı, kandırıcı
AHDA´ Çok alçakgönüllü, halim, mütevazi İtaatli
AHDAK (Hadeka C) Göz bebekleri
AHDAN (Hıdn C) Dostlar, yoldaşlar
AHDAR Yeşil, yemyeşil, pek yeşil
AHDAR-I NÂZIR Çok yeşil, yemyeşil, tam yeşil
AHDAS (Hades C) Yeni hâdiseler, fena şeyler Dertler, musibetler * Gençler
AHDEB Hiç kimsenin fikir ve düşüncesini beğenmeyen, ahmak * Uzun boylu
AHDEB Kambur
AHDEL Boynu önüne eğilmiş olan * Çok eğik olan şey
AHDER (C: Ehadir) Kavi ve galiz olmak Kaba olmak * Şaşı adam
AHDER f Kardeş çocuğu Biraderzâde
AHDERRÎ Yabani eşek
AHDES Fikirli kişi
AHDET (C: Ahâd) Yağmur yağdıktan sonra yağan yağmur
AHEK-İ SİYAH Rutubete dayanıklı olan bir cins çimento
AHEK-İ TEFTE Sönmemiş kireç
AHEN Demir * Mc: Sert Zincir Kılıç
AHEN-ÂŞİYÂN f Dikiş yüksüğü
AHEN-BE f Dokunacak bezin veya çulhanın iki yanına konan demirli ağaç Bu demirli ağaç bezin buruşukluğunu da açar
AHEN-CÂN f Demir canlı * Katı yürekli * Sabırlı, tahammüllü
AHEN-DEST f Demir elli, eli demir gibi olan
AHEN-DİL f Demir yürekli, kahraman * Merhametsiz, acımasız kimse
AHENE f Demir halka
AHEN-GER f Demirci Demir yapan veya satan
AHEN-GERÎ f Demircilik
AHENİN Demirden yapılmış, çok kuvvetli, pek sağlam
AHEN-KEŞ f Demiri çeken Mıknatıs
AHEN-PUŞ f Demirler giymiş Zırh kuşanmış
AHEN-RÜBÂ f Demiri kapan, mıknatıs
AHENK f Seslerin arasındaki uygunluk Düzgün tarz ve gidiş
AHENKDÂR f Uygun, düzgün, âhenkli, makamlı
AHER Başka, diğer, gayrı
AHESTE f Yavaş, ağır
AHESTEGÎ f Yavaşlık, acele etmemeklik
AHESTE-REV f Aheste âheste yürüyen, acelesiz, yavaş yavaş yürüyen
AHFA Çok gizli, pek gizli
AHFAD Torunlar Hafidler Evlâd oğulları Yardımcılar
AHFAS (Hıfs C) İşkembeler, kırkbayırlar
AHFAZ (Ahfad) Alçak ve çukur yer * Mc: Çok alçak gönüllü Mütevâzi
AHFEC Ayakları eğri
AHFEŞ Küçük gözlü, zayıf bakışlı * Yalnız gece gören kimse * Üç büyük Arab âliminin lâkabı * Bulutlu günde görüp bulutsuz günde görmeyen
AHFİYE (Hıfâ C) Örtüler, perdeler, gizli şeyler * Çiçeğin tomurcuğunu örten kabuk
AHGER f Ateş koru Yanar halde olan kömür
AHGER-İ SUZAN Yakıcı kor
AHH Öksürmek
AHIR t (Ahur) Hayvanların barındığı yer, dam
AHİ Kardeşim * Ahilik ocağından olan kimse * Eli açık, cömert
AHİBBA Dostlar, arkadaşlar (Bak: Habib)
AHİD Seninle muâhede eden * Ahdolunmuş nesne
AHİD (Bak: Ahd)
AHİD-ŞİKEN f Ahdi bozan, anlaşmayı bozan
ÂHİL Erkeği olmayan kadın * Fevkinde kimse olmayan yüksek padişah
AHİLİK Asırlar önce Anadolu´da gelişen bir halk ocağı Sosyal bir kuruluş olan ahilik iş alanında adam yetiştirmek, çalışma sevgisini aşılamak, istihsali çoğaltmak gibi gayeleri vardı Günlük hayatta ise teavün, yoksulları koruma gibi insani duyguları; ayrıca müzik, silah kullanma, binicilik kabiliyetlerini geliştirmeye de önem verirdi
AHİLLA (Ehillâ) Sadık ve samimi arkadaşlar En sadık dostlar Haliller
AHİN (C: Uhun) Boyalı yün
ÂHİN (C: Avâhin) Fakir * Hazır, sabit kimse * Yumuşak hurma ağacı
AHÎR En son, sonraki
ÂHİR Biten Hitam bulan Sonra gelen Son Sonraki
ÂHİR Zina işleyen Fasıklık yapan * Tembel kimse
ÂHİR-BİN f Sonunu gören, düşünen
ÂHİRE Zâni, zinakâr
AHİREN En son, en son olarak * Son zamanlarda, yakında
ÂHİRET Bu dünyadan sonra gideceğimiz ebedi âlem Âhiret, kıyamet koptuktan sonra, bütün varlıkların ve insanların devamlı kalacakları yerdir Orada ölüm yoktur, hayat sonsuzdur; dinin emirlerine bağlı olanlar için cennet; dine bağlı olmıyanlar için de cehennem vardır Âhirete inanmayan insan müslüman olamaz Kur´an ve peygamberi inkar etmiş olur İnsan ölüp toprak olduktan sonra onu kim diriltecek diyenlere Kur´anın pek çok cevaplarından biri meâlen şudur: "Onu ilkin kim yarattı ise, öldükten sonra da yine o diriltecek" (Bak: Haşir)(Dünya dar-ül hikmet ve ahiret dar-ül kudret olduğundan; dünyada Hakîm, Mürettib, Müdebbir, Mürebbi gibi çok isimlerin iktizasıyla, dünyada icad-ı eşya, bir derece tedricî ve zaman ile olması, hikmet-i Rabbaniyenin muktezasıyla olmuş Âhirette ise; hikmetten ziyade kudret ve rahmetin tezahürleri için maddeye ve müddete ve zamana ve beklemeye ihtiyaç bırakmadan, birden eşya inşa ediliyor Burada bir günde ve bir senede yapılan işler, âhirette bir anda ve bir lemhada inşasına işareten Kur´an-ı Mu´ciz-ül Beyan: $ ferman eder Ş)(Mühim bir taraftan ehemmiyetli bir sual: Rivayette gelmiş ki, Cennette bir adama beşyüz senelik bir Cennet verilir Bu hakikat akl-ı dünyevinin havsalasında nasıl yerleşir Elcevap : Nasıl ki bu dünyada herkesin dünya kadar hususi ve muvakkat bir dünyası var Ve o dünyanın direği onun hayatıdır Ve zahiri ve batıni duygularıyla o dünyasından istifade eder Güneş bir lâmbam, yıldızlar mumlarımdır der Başka mahlukat ve ziruhlar bulunmaları, o adamın mâlikiyetine mani olmadıkları gibi, bilâkis onun hususî dünyasını şenlendiriyorlar, zinetlendiriyorlar Aynen öyle de, fakat binler derece yüksek, herbir mü´min için binler kasır ve hurileri ihtiva eden has bahçesinden başka, umumi cennetten beşyüz sene genişliğinde birer hususi cenneti vardır Derecesi nisbetinde inkişaf eden hissiyatıyla, duygularıyla cennete ve ebediyete lâyık bir surette istifade eder Başkaların iştiraki onun mâlikiyetine ve istifadesine noksan vermedikleri gibi, kuvvet verirler Ve hususi ve geniş cennetini zinetlendiriyorlar Evet, bu dünyada bir adam, bir saatlik bir bahçeden ve bir günlük bir seyrangahtan ve bir aylık bir memleketten ve bir senelik bir mesiregâhta seyahatından; ağzıyla, kulağıyla, gözleriyle, zevkiyle, zâikasıyla, sâir duygularıyla istifade ettiği gibi; aynen öyle de fakat bir saatlik bir bahçeden ancak istifade eden bu fâni memleketteki kuvve-i şâmme ve kuvve-i zâika, o bâki memlekette bir senelik bahçeden aynı istifadeyi eder Ve burada bir senelik mesiregâhtan ancak istifade edebilen bir kuvve-i bâsıra ve kuvve-i sâmia orada, beşyüz senelik mesiregâhındaki seyahattan; o haşmetli, baştan başa zinetli memlekete lâyık bir tarzda istifade eder Her mü´min derecesine ve dünyada kazandığı sevaplar, haseneler nisbetinde inbisat ve inkişaf eden duygularıyla zevk alır, telezzüz eder, müstefid olur L)
ÂHİRZAMAN Dünyanın son zamanı ve son devresi Dünya hayatının kıyamete yakın son devresi (Rivayette var ki : "Fitne-i âhirzaman o kadar dehşetlidir ki, kimse nefsine hâkim olmaz" Bunun için, binüçyüz sene zarfında emr-i Peygamberiyle bütün ümmet o fitneden istiaze etmiş, azâb-ı kabirden sonra ( $ ) vird-i ümmet olmuş Allahu a´lem bissavab, bunun bir te´vili şudur ki: O fitneler nefisleri kendilerine çeker, meftun eder İnsanlar ihtiyarlarıyla, belki zevkle irtikâb ederler Meselâ: Rusyada hamamlarda, kadın- erkek beraber çıplak girerler ve kadın, kendi güzelliklerini göstermeğe fıtraten çok meyyal olmasından seve seve o fitneye atılır, baştan çıkar ve fıtraten cemâlperest erkekler dahi nefsine mağlup olup o ateşe sarhoşane bir sürur ile düşer, yanar İşte dans ve tiyatro gibi o zamanın lehviyatları ve kebâirleri ve bid´aları, birer câzibedarlık ile pervane gibi nefisperestleri etrafına toplar, sersem eder Yoksa cebr-i mutlak ile olsa ihtiyar kalmaz, günah dahi olmaz Ş)
AHİSSA (Hasis C) Cimriler, pintiler, tamahkârlar
AHİYANE f Damak * Tıb: Boğaz* Beyin kemiği
AHİYYEN ŞERAHİYYEN (Süryanice) Hannân, Mennân, Rahmân ve Rahim olan Çok çok nimet veren
AHÎZ (Ahz den) Esir
ÂHİZ (Âhize) Alan Alıcı Ahzeden * Ses alıcı âlet * Kabul etme, alma
ÂHİZE Fiz : Elektrik enerjisini mekanik enerjiye çeviren alet
AHKAB Yabani eşek
AHKAB Uzun zamanlar
AHKAD (Hukd C) Kinler, garezler
AHKAF (Hıkf C) Eğri büğrü kum tepeleri
AHKAF SURESİ Kur´an-ı Kerim´de kırkaltıncı sure olup Mekke-i Mükerreme´de nâzil olmuştur
AHKÂM (Hüküm C) Hükümler Kanunlar Nizamlar
AHKÂM-I ADLİYE Adaletle alâkalı hükümler, emirler * Adliye nezaretinin eski ismi
AHKÂM-I FER´İYYE VE AHKÂM-I ASLİYYE (Bak: Şeriat)
AHKÂM-I KUR´ÂNİYE f Kur´ân-ı Kerim´in kat´i olan hükümleri, emirleri (Bak: Hukuk)
AHKÂM-I ŞAHSİYE Huk: Şahsın kendisini alakalandıran hükümler (Bak: Hukuk-u şahsiye)
AHKAR En hakir, pek âciz ve değersiz (Daha çok tevazu makamında söylenir)
AHKAR-UL İBÂD Kulların en hakiri
AHKEM En sağlam En kuvvetli * En çok hükmeden * En hakim ve akıllı
AHKEM-ÜL HÂKİMÎN Hükümdarların hükümdarı Hâkimlerin en hâkimi Cenâb-ı Hak (CC)
AHKER f Ateşli kül, kül ile karışık ince kor
AHLA En tatlı, çok şirin Çok tatlı
AHLAF Halefler Sonra gelenler Zürriyetler Evvelkilerin yerine geçenler Nesil Evlâdın evlâdları Nesl-i âti
AHLAF Yemin edenler Müttefikler
AHLAK (HulkC) Huy, tabiat İnsanın davranış tarzı, tutum ve tavrı, bir cemiyette makbul ve iyi sayılan davranış kuralları Bu kural ve kaideleri inceliyen ilim Ahlâkın kaynağı ve mahiyetini inceliyen felsefeFilozoflar hangi hareketlerin iyi, hangilerinin kötü olduğu ve insanın neden ahlâk kaidelerine uyması gerektiği konusunda ortak bir fikre varamadılar Kimi menfaati, kimi saadeti, kimi de vazifeyi ahlâkın temeli saydı İslâm ahlâkı ise ahlâkın temeli Allah´ın emrine uygunluğu ve gaye olarak da Allah rızasını almakla insanı şahsi veya içtimâi (toplumsal) bencillikten kurtarmıştır Ahlâkı da cemiyetten cemiyete ve zamanla değişen keyfî ve tesadüfî kaideler yığını olmaktan çıkarıp Allah´ın emirlerine uygunluğu esas almakla, birlik ve beraberliği ve devamlılığı sağlamıştır (Bak: Hulk)
AHLÂK-I FÂZILA İyi ahlâk, faziletli huylar
AHLÂK-I HAMİDE Beğenilen güzel ahlâk(Hz Muhammed (ASM) bütün ahlâk-ı hamidede en yüksek ve yetişilmeyecek bir dereceye malik idi Onda içtima etmiş ahlâk-ı hamidedir ki her bir haslette en yüksek tabakada olduğuna dost ve düşman ittifak ediyorlar M)
AHLÂK-I HASENE Yüksek ahlâkı en parlak ve ulvi bir şekil ve ruhta gösteren ve bilfiil yaşayan Peygamberimizin (ASM) ve O´nun yolunda gidenlerin ahlâkı(Diyorsun ki: Teklif, saadet içindir Halbuki ekser-i nâsın şekâvetine sebeb, tekliftir Teklif olmasaydı, bu kadar tefavüt-ü şekavet de olmazdı C- Cenab-ı Hak, verdiği cüz´-i ihtiyâri ile ef´al-i ihtiyariye âlemini kesbiyle teşkil etmeğe insanı mükellef kıldığı gibi, ruh-u beşerde vedia olarak ekilen gayr-i mütenâhi tohumları sulamak ve neşv ü nemalandırmak için de beşeri teklif ile mükellef kılmıştır Eğer teklif olmasaydı, ruhlardaki o tohumlar neşv ü nemâ bulamazdı Evet, nev´-i beşerin ahvaline dikkatle bakılırsa görülür ki; ruhun mânen terakkisini, vicdanın tekâmülünü, akıl ve fikrin inkişaf ve terakkisini telkih eden, yani aşılayan, şeriatlardır; vücud veren, tekliftir; hayat veren peygamberlerin gönderilmesidir; ilham eden, dinlerdir Eğer bu noktalar olmasaydı, insan hayvan olarak kalacaktı ve insandaki bu kadar kemâlât-ı vicdaniye ve ahlak-ı hasene tamamen yok olurlardı Fakat insanların bir kısmı, arzu ve ihtiyariyle teklifi kabul etmiştir Bu kısım, saadet-i şahsiyeyi elde ettiği gibi nev´in saadetine de sebep olmuştur Amma insanların büyük bir kısmı, ihtiyarı ile küfrü kabul ve tekâlif-i İlahiyyeyi reddetmişlerse de teklifin bazı nevilerinden süzülen terbiyevi, ahlâki vesaire güzel şeyleri aldıklarından, teklifin o nevilerini zımnen ve ıztıraren kabul etmiş bulunurlar İşte bu itibarla, kâfirin her sıfatı ve her hâli kâfir değildir İİ)(Hadsiz salât ve selâm ol Peygamberimiz Muhammed Mustafa (ASM) üzerine olsun ki, demiş: $Yani; benim, insanlara Cenab-ı Hak tarafından bi´setim ve gelmemin ehemmiyetli bir hikmeti, ahlâk-ı haseneyi ve güzel hasletleri tekmil etmek ve beşeri ahlâksızlıktan kurtarmaktır H)
AHLÂKIYYÂT Ahlâk ilmi ve düsturlarını ve bunların vasıflarını ve tatbiklerini inceleyen, öğreten ilim * Ahlâk ve terbiye ile alâkalı ders ve bahisler
AHLÂKIYYUN Ahlâk ilmi ile uğraşan âlimler; bunlar iki kısımdır Bir kısmı ahlâk-ı hasene olan İslam ahlâkını telkin eder, diğer kısmı ise, dine tâbi olmayan ve hakiki ahlâkı bulamamış olanlardır
AHLÂKÎ Ahlâkla ilgili, ahlâka ait
AHLAL (Hıll C) Samimi dostlar, yâranlar
AHLAM Rüyâlar (Bak: Hulm)
AHLAS En hâlis, daha temiz
AHLAT (Hılt C) Çok karıştırılabilir, karıştırılmağa elverişli
AHLAT-I ERBAA İnsan vücudunda varlığı kabul edilen dört unsur veya üsareler
AHLEF Solak kimse
AHLES Kara ile kırmızı arasında olan renk
AHLET Saçı dökülmüş kişi
AH-LİÜMM Baba ayrı, ana bir kardeş
AHLİYA (Hali C) Boş şeyler
AHMA (Hamâ C) Kayın biraderler
AHMA (Hamiyyet den) Çok hamiyetli
AHMAK (Humk dan) Pek akılsız, sersem, şaşkın Anlayışsız
AHMAK-UL HUMAKA Ahmakların en ahmağı
AHMAKANE f Ahmakçasına, ahmak olana yakışır şekilde
AHMAKÎ Akılsızlık, ahmaklık
AHMAKİYET Ahmaklık, akılsızlık
AHMAL (Haml C) Yükler * Ağır şeyler Eşya, ağırlık
AHMAL Ü ESKAL Ağır yükler
AHMAS (C: Ehâmis) İnce belli* Ayak altında yere değmeyen yer
AHMAS (Hums C) Beşte birler, humslar
AHMAS-ÜL KADEM Ayak tabanı
AHMED Daha çok hamdeden * Çok övülmeğe ve medhedilmeğe lâyık * Çok sevilen Beğenilmiş * Hz Peygamber´in (ASM) bir ismi
AHMED-İ BEDEVÎ (Seyyid) (Hi 596-675) Mısır´ın en büyük velilerindendir Hz Ali neslinden gelir Bir çok lâkabı vardır Ona Afrika bedevileri tarzında (yüzü örten peçe) taşıdığından dolayı (el-Bedevi) deniyordu 626 yılına doğru onda deruni bir tahavvül vukua geldi Yedi kıraat üzere Kur´an okudu ve Şafii fıkhı tahsil eyledi Kendisini ibadete vakfeyledi ve kendisine yapılan izdivaç teklifini reddeyledi Berlindeki bir yazmada bu hususta şunlar yazılıdır: "Cennet hurilerinden başka hiçbir kadın ile evlenmemeğe ahdettim" Kerametler ve harikalar göstermiştir Geceleri Kur´an okumak âdeti idi Aktab-ı Erbaa´dandır (RA)
AHMED-İ FÂRUKÎ (Hi 971-1034) (İmam-ı Rabbanî) Hz Ömer (RA) ahfadından olduğundan Fârukî denilmiştir Kendisi demiştir ki: "Hakaik-i imaniyeden bir mes´elenin inkişafını, binler ezvak ve mevâcid ve kerâmata tercih ederim" Hem demiş ki: "Bütün tarikatların nokta-i müntehası hakaik-i imâniyenin vuzuh ve inkişâfıdır" Bu zatın büyük ve çok kerametleri görülmüş ve müceddidiyet vazifesini bihakkın ifâ etmiştir Nakşi tarikatının kahramanı ve bir güneşi hükmünde olduğu Risale-i Nur´dan "Mektubat" isimli eserde mezkurdur (RA) (Bak: Müceddid)
AHMED-İ MUHTAR Hz Muhammed (ASM) Efendimiz
AHMED-İ RÜFÂÎ (Hi: 512-578) Büyük bir veliyullahtır Pek çok kerametleri görülmüştür İmam-ı Musa Kâzım Hazretlerinin evlâtlarından olup, dine büyük hizmetler etmiştir (RA)
AHMED-İ SÜNUSÎ (Bak: Sünusî)
AHMED İBN-İ HANBEL (Bak: Hanbelî, İmam-ı Hanbel)
AHMER Kırmızı
AHMES Kuvvetli, yiğit Kahraman, cesur, şecaatli, bahadır
AHMEŞ İnce, dakik
AHMEZ Daha metin, daha sağlam, daha çetin
AHNA Çapraz ve birbirine zıt işler Çarpık, eğri şeyler
AHNA´ Çok alçak gönüllülük, mütevazilik
AHNAS (Hıns C) Yeminden dönmeler Yalan yeminler
AHNEF Ayakları çarpık ve eğribüğrü olan
AHNES Burnu basık ve sivri olan adam
AHOND f Tahsil yapmış, hoca Ulu, büyük
AHRA Daha lâyık, daha münasib, en elverişli
AHRAB Kulağı kesik * Kulaktaki küpe deliği
AHRAC (Hırc C) Hayvanların yular, tasma ve palanlarına dizilen boncuklar
AHRAD Pek tamahkâr cimri
AHRAK Miskin, akılsız adam
AHRAM (Harem ve Harim C) Gizli yerler Gizli olup herkesin girmesi serbest olmayan yerler * Kadınların bulunduğu haremlikler
AHRAR (Hür C) Hürler Esir veya köle olmayan kimseler * Silsilesinde esir veya köle bulunmayanlar * Hürriyetçiler
AHRARANE f Hürriyetçilere yakışır tarzda Serbestçe Hür olana yakışır surette(İnsana karşı hürriyet, Allah´a karşı ubudiyyeti intac eder Mün)
AHRAS (Hâris C) Bekçiler, muhafızlar, koruyucular
AHRAS Dilsiz
AHRAZ (Ahrad) Kirpikleri dökülmüş, çipil gözlü
AHREB Çok harap, perişan, yıkık * Kulağı yarık kimse * Edb: Rübai vezinlerinden "Mef´ulü" ile başlayan oniki şekilden herbiri
AHREC Ak ile kara Siyahla beyaz
AHRED Ayaklarının siniri kurumuş veya bozulmuş olan hayvan
AHREM Burnu kesik olan Kesik burunlu * Edb: Rübai vezinlerinden "Mef´ulü" ile başlıyan oniki şekilden herbiri * Tıb: Omuz ucu
AHRES Dilsiz, dili olmayan kimse
AHREZ Gözleri dar ve küçük olan
AHRUF (Harf C) Uçlar * şiveler, lehçeler * Harfler
AHSA Çok kumlu, taşlı yer
AHSA "İhsa"dan fiildir (Bak: İhsâ)
AHSAR Pek kısa, daha kısa, daha özlü, daha veciz
AHSAS Hisler Duygular
AHSEB Çok iyi hesab edilmiş, münâsib * Çok fazla cimri, hasis * Miskin * Saçının rengi kırmızıya yakın *Tüyünün rengi boz renk olan kızıl deve
AHSEF Kara ile ak, alaca
AHSEM Geniş yüzlü kılıç * Arslan * Enli, yassı ve yayvan burun * Enli, yassı ve yayvan burunlu adam
AHSEN En güzel Çok güzel
AHSEN-ÜL GAYÂT Gayelerin en güzeli, en iyisi
AHSEN-ÜL HÂLIKÎN Hâlıkıyyet mertebelerinin en güzel ve en münteha mertebesinde olan bir Hâlık-ı Zülcelal Her şeyi herşeyle münasebetine lâyık bir tarzda güzel yaratan Hâlık (CC)
AHSEN-ÜL KASAS İbret verici vakıaların en güzel şekilde nakledilişi Kıssaların en güzeli * Sure-i Yusuf (AS)
AHSEN-İ TAKVİM En güzel kıvama koyma * Cenab-ı Hakkın her şeyi kendisine lâyık en güzel kıvam, sıfat ve surette yaratması İnsanın en yüksek ve câmi isti´dâd ve kabiliyetlerde ve en güzel surette yaratıldığı(Envâ´-ı zihayat içinde en ziyade rızkın envâına muhtaç, insandır Cenab-ı Hak insanı bütün Esmâsına câmi´ bir âyine ve bütün rahmetinin hazinelerinin müddeharâtını tartacak, tanıyacak cihâzata mâlik bir mu´cize-i Kudret ve bütün Esmâsının cilvelerinin vaziyetlerinin inceliklerini mizana çekecek âletleri hâvi bir halife-i Arz suretinde halk etmiştir Onun için hadsiz bir ihtiyaç verip, maddi ve mânevi rızkın hadsiz envâına muhtaç etmiştir İnsanı, bu câmiiyete göre en âlâ bir mevki olan ahsen-i takvime çıkarmak vâsıtası, şükürdür Şükür olmazsa, esfel-i sâfiline düşer; bir zulm-ü azimi irtikâb eder M)
AHŞA´ (Haşâ C) Vücuttaki bağırsak, ciğer gibi organlar * Mahaller, bölgeler, cihetler
AHŞA Pek korkunç Çok korkunç Çok korkunç yer
AHŞAB Kereste Tahta Ağaçtan yapılan bina * Ağaçtan olanlar
AHŞAM (Haşem C) Bir büyük zâtın yakınları, maiyeti, taraftarları
AHŞEB (C: Ehâşib) Sert taşlı büyük dağ * Haşin ve yoğun olan
AHŞEF Uyuz adam
AHŞEM Burnu koku almayan * Burnunun içi kokan kimse
AHŞEN Pek sert şey * Geçimsiz kimse
AHŞİC f Zıt ve uygunsuz
AHŞİCAN (Ahşic C) f Zıtlar Dört unsur (Toprak, su, ateş, hava)
AHŞİG f Zıt ve uygunsuz
AHŞİGÂN (Ahşig C) Zıtlar
AHŞİŞAN Çok katı, pek huşunetli
AHTAB (Hatab C) Odunlar
AHTAL Çabuk yürüyen * Boşboğaz, çok konuşan kimse Çenesi düşük
AHTAPOT Fr Çok ayaklı, kafadan bacaklı bir nevi deniz hayvanıdır ve yakaladığı canlı hayvanı kıstırıp kanını emer * Canlı yengece benzeyen bir çıban
AHTAR (Hıtar - Hatarat) Tehlikeler
AHTE f Dışarı çıkarılmış, dışarı çekilmiş (kılıç, bıçak gibi) * Husyesi çıkarılmış hayvan
AHTEB Arı kuşu dedikleri kuş * Kızıl eşek
AHTEL Sarkık kulaklı
AHTEM Uzun burunlu
AHTER Yıldız * Mc: Baht, talih
AHTER-İ DÜNBÂLE-DAR Kuyruklu yıldız
AHTERÂN f Yıldızlar Necimler
AHTER-BÎN f Müneccim Yıldız ilmi ile meşgul olan kimse
AHTER-GÛ f Yıldız ilmi ile uğraşan kişi, müneccim
AHTER-ŞİNAS f Yıldız ilmi ile uğraşan Müneccim
AHU Kardeş, dost
AHU Saç ve sakalı ak olup şayan-ı hürmet ve tâzim olan Ahubaba, yalnız bu tabirde kullanılır
AHU f Ceylân * Gözleri çok güzel olan Çok güzel göz * Gazâl * Mc: Dilber Mahbub
AHU-Yİ LENG GİRİFTEN Topal ceylan tutmak * Mc: İnsafsızlık etmek Acizlere sataşmak
AHU-Yİ MÂDE f Dişi ceylan
AHU-Yİ NER Erkek ceylan
AHU-Yİ SİMİN Sevgili * Sâki
AHU-BEÇE f Ceylan yavrusu
AHU-BERE f Ceylan yavrusu
AHU-ÇERENDE f Otlıyan ceylan
AHU-DİL f Ceylan yürekli * Mc: Korkak
AHUN f Delik, yarık Lağam
AHUN-BÜR f Yer kazan, delik açan Lağamcı
AHU-NİGÂH Ceylan bakışlı
AHU-PA(Y) f Ceylan ayaklı Çevik, atik * Altı köşeli, nakışlı ev ve köşk
AHUR f Ahır, dam
AHURİ f Hardal
AHUVAN (Ahu C) f Ceylanlar Karacalar
AHVA (C: Huvve) Kararmış nesne
AHVAL Haller Vaziyetler Oluşlar
AHVAL-İ HAYRET-FEZÂ Hayret verici haller
AHVAL-İ SIHHİYE Sağlık durumu
AHVAL-İ ŞAHSİYE Huk: Hakiki şahısların, hukuki varlıklariyle alâkalı olan hukuki durumlar (Doğum, evlenme, boşanma, evlat edinme, ölüm hadiseleri gibi)
AHVAL (Hâl C) Dayılar Annenin erkek kardeşleri
AHVAS (C: Ehâvis, Huves) Bir gözü birinden küçük olan
AHVAT (Uht C) Kız kardeşler
AHVAT En ihtiyatlı, tedbirli
AHVEB Asi, günahkâr
AHVEC En muhtaç, pek çok ihtiyacı olan
AHVED Çok değişen
AHVEF En korkak * Çok korkunç
AHVEL Bir şeyi çift gören, şaşı
AHVER Akıllı * İri gözlü güzel * Müşteri yıldızı (Jüpiter) * Beyaz yüzlü, güzel gözlü adam
AHVERÎ Yumuşak, beyaz nesne
AHVES Cesur, kahraman, yiğit, şecaatli, bahadır
AHVES Karnı sarkık kişi (Müe: Havsâ)
AHVEZİ Yeyni, hafif * Tez, seri
AHVEZİ Cem´edici, toplayıcı * Her işi insanlar arasında halleden
AHYÂ (Hayy C) Diri olanlar Hay olanlar Canlılar
AHYÂ VÜ EMVÂT Diriler ve ölüler
AHYAL (Hayl C) : Atlar, at sürüleri Atlı kıtalar
AHYAN (Hin C) Arasıra Vakit vakit Vakitler Zamanlar
AHYANEN (İhyânen) Zaman zaman, arasıra Kâh kâh
AHYAR Hayırlılar * Dostlar * İyilik sevenler (Eşrar´ın zıddı)
AHYAZ (Hayiz C) Odalar, bölmeler, bölümler
AHYED Hz Peygamberin (ASM) Tevrattaki bir ismidir(Bazı metinlerde Uheyd, Uhidu, Uheydu, Uhyidu şeklinde yazılıdır)( İncil´de Ahmed, Tevrat´ta Ahyed, Kur´anda Muhammed ismiyle müsemma iki cihanın güneşi kabrin arka tarafında milyonlarca Faruki Ahmedler ile muhat olarak sâkindir MN)
AHYEF Bir gözü gök, diğer gözü siyah olan
AHYUS Ekseriyetle su kenarında biten bir ot
AHZ Alma * Tutma * Kabul etme * İşkence etme
AHZ-I ASKER Askere alma * Askere alınma
AHZ-I MİSAK Sözleşme * Yemin etme
AHZETMEK Almak Tasarrufuna dahil etmek Tahsil etmek
AHZ U İTÂ Alışveriş
AHZ U KABUL Alıp kabul etmek
AHZA Çok alçak, menfur kişi Nefret edilmiş olan kimse
AHZAB (Hizb C) Hizbler, bölükler, kısımlar, gruplar * Toprağı katı yer * Kur´ânın kısımları Hizbleri
AHZAB SURESİ Kur´ân-ı Kerimde otuzüçüncü surenin adı olup Medine-i Münevvere´de nâzil olmuştur
AHZAD Eğrilip bükülen, esnek
AHZAN (Hüzn C) Hüzünler, kederler, sıkıntılar, tasalar, gamlar
AHZAR (Bak: Ahdar)
AHZAR (Hazer C) Endişeler, ihtiyatlar
AHZEKA Bodur ve şişman adam
AHZEL Yüksek olmak, irtifa
AHZEL Beli kırılmış olan adam
AHZEM Erkek yılan
AHZEM İşini sıkı tutan, ihtiyatlı, tedbirli * Yüksek yer * Göğsü büyük
AHZEN Çok hüzünlü kederli En tasalı, daha gamlı
AHZER Devamlı gözünü kırpan adam * Ufak gözlü olan kimse
AHZ Ü GİRİFT Ele geçirme, yakalama * Esir alma
AHZ Ü KABZ Kendine mal etme

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi

Eski 11-04-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi



A Harfi

AİB (Bak: Ayib)
AİD Geri gelen, dönen Râci Dâir * Bir kimse veya bir şeyle ilgili olan * Hastayı ziyaret eden
AİDAT (Aide C) Gelirler, kazançlar * Resim, vergi İrad Belirli sürelerde bir derneğe ödenmesi taahhüd edilen para
AİDE (C: Avâid - Aidat) Kâr, kazanç, fayda, gelir
AİDİYYET Alâkalılık, ilgililik Aid olma Birine mahsus olma
AİK (Aika ) Mâni´ Alıkoyan Engel Meşgale Bir işten alıkoyup men ve sarfeden
AİKA (C Avâik) Alıkoymaya ve te´hire sebep olan şey, mâni, engel
AİL Ailesini geçindiren, idare eden Kalabalık ailesi olan Fakir
AİLE Erkeğin karısı * Ev halkı * Akraba * Aynı işte olan, aynı gaye için çalışanların hepsi(Kadının aile hayatında müdür-ü dahilî olmak haysiyetiyle kocasının bütün malına, evlâdına ve herşeyine muhafaza memuru olduğundan en esaslı hasleti; sadakattır, emniyettir Açık saçıklık ise, bu sadakatı kırar; kocası nazarında emniyeti kaybeder, ona vicdan azabı çektirir Hatta erkeklerde iki güzel haslet olan cesaret ve sehâvet kadınlarda bulunsa, bu emniyete ve sadakata zarar olduğu için, ahlâk-ı seyyiedendir Kötü haslet sayılırlar L)
AİLE-PERVER f Evine düşkün, ailesine düşkün
AİLEVÎ Aile ile ilgili
AİNNE (İnan C) : Dizginler
AİR Göz ağrısı
AİŞ Yaşıyan * Rahat yaşıyan
AİŞE (Bak: Ayişe)
AİZ Yeni doğmuş deve yavrusu
AİZ Karşılık olarak veren * Karşılık olarak verilmiş olan
AİZZE (Bak: Eizze)
AJ f Dinlenme, rahat hâl, istirahat
AJAN Fr Bir şahsın, bir şirketin veya bir devletin bazı işlerini gören kimse * Gizli vazifeli olan kişi
AJANDA Akılda tutulması icab eden şeyleri not etmeye yarayan, takvim şeklinde tanzim edilmiş defter
AJANS Fr Her türlü havadisi toplayıp, ilgili mevkilere bildiren kuruluş * Ticari bir teşekkülün kolu
AJEH f Vücutta çıkan pürtüklü küçük ur
AJENDE f Çamur * Binalarda kullanılan harç
AJİG f Nefret, kin ve düşmanlık
AJİH f Kir, küf * Çapak
AJİNE f Değirmen taşı gibi maddeleri yontup düzelten demir alet Dişengi
AJİR f Göl, havuz * Kalabalık, izdiham * Bağırma, feryât * Çekingen * Akıllı, uyanık * Amâde, hazır
AJİRAK f Gürültü, ses Bağırış
AJUR Fr Gözenek Göz göz işlenmiş nakış
AJÜG f Hurma lifi * Ağaç budama
AKA İran Türkleri "ağa" yerine kullanırlar
AKAB Topuk Ökçe * Bir şeyin hemen arkası * Bir şeyin gerisinde olan zaman veya mekan
A´KAB (Akab C) Bir şeyin hemen sonrası
AKABE (C: Akabât) Bâdire Sarp ve çıkılması müşkül yokuş * Tehlikeli geçit Dar ve iki tarafı pusu yeri olan boğaz * Muhatara, tehlike * Hastalığın veya başka bir halin en tehlikeli ve korkulur süresi * Kızıldenizin kuzey ucunda, Süveyş´in doğu tarafında bulunan dar bir körfezin ismi
AKABE BİATI Nübüvvetin 11 senesinde Mekke´nin haricindeki Akabe denilen yerde Medine ahalisinden bir cemaatın, Hz Peygamber´le (ASM) gürüşüp konuşarak İslâm´ı kabul ve tasdik ettikleri biat hâdisesi
AKAB-GİR f Peşe düşen, kovalıyan
AKABİNDE Arkasından, hemen arkadan Hemen ardından
AKAB-REV f Arkadan gelen Peşe düşmüş, arkaya takılmış
AKADEMİ yun Yüksek mekteb * Âlimler, edebiyatçılar heyeti * Eflatun´un vaktiyle talebesine ders verdiği yer * Çıplak modelden yapılan insan resmi * Belli bir ilmin gelişme ve ilerlemesini te´min maksadı ile müşterek tetebbularda veya serbest tedrisatta bulunan salâhiyetli kimseler topluluğu (Huk L)
AKAĞA Osmanlı saraylarında hizmet gören beyaz hadımağası
AKAİD (Akide C) Akideler İtikad olunan hakikatlar İtikada dâir kaziye ve hükümler, esaslar(Akaidî ve imanî hükümleri kavi ve sabit kılmakla meleke haline getiren, ancak ibadettir Evet, Allah´ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibaret olan ibadetle vicdanî ve aklî olan imani hükümler terbiye ve takviye edilmezse, eserleri ve te´sirleri zayıf kalır Bu hale, Alem-i İslâmın hâl-i hazırdaki vaziyeti şahittir İİ)
AKAİD-İ DİNİYE Dini akideler İmâni esaslar(Ben tahmin ediyorum ki: Eğer şeyh Abdulkadir-i Geylâni (RA) ve Şah-ı Nakşibend (RA) ve İmâm-ı Rabbâni (RA) gibi zâtlar bu zamanda olsa idiler; bütün himmetlerini hakaik-ı imâniyyenin ve akaid-i İslâmiyyenin takviyesine sarfedeceklerdi Çünkü, saadet-i ebediyyenin medârı onlardır Onlarda kusur edilse, şekavet-i ebediyyeye sebebiyet verir M)
AK´AK Saksağan
AKAK (C: Akâık ) Saksağan kuşu
AKAK Sıcak çok olmak
AK´AKA Saksağan sesi
AKAKİR (Akkar C) Tıb: İlaç yerine kullanılan nebâtî kökler
A´KAL En akıllı Pek akıllı Daha akıllı
AKALA Bir çeşit pamuk
AK ALEM Osmanlılarda saltanat sancağı
AKALİD Yoğurt
AKALİM (Ekalim) (İklim C) İklimler * Dünyanın kıt´a ve memleketleri
AKALİT Yoğurt
AKALL (Ekall) Daha az En az
AKALL-İ KALİL En az Azın azı
AKALLİYET (Ekalliyet) Azlık Azınlık * Bir ülkede hâkim unsurların haricinde olan ve ekseriyet teşkil edemiyen insanlar
AKAM Erkek ve dişi kısırlığı
AKAM Çocuksuz, çocuğu olmayan, kısır * Tedavisi kabil olmayan hastalık
AK´AM Burnu eğri
AKAM Yük bağladıkları ip
AKAM (Bak: Ekkâm)
AKAMET Neticesizlik Kısırlık, sonu alınmama
AKAN Deve ayağını bağladıkları ip
AK ANBER Beyaz cins anber
AKANYILDIZ Daha ziyade yaz geceleri gökyüzünde hızla geçip giden ışıklı iz, şahap
A´KAR Kısır
AKAR Zayi etme, kaybetme * Kumlu yer * Para getiren mülk (Ev, dükkân gibi)
AKAR Köşk, yüksek bina * Bâbil vilayetinde bir yer adı * Dehşetli olmak Yaralamak Boğazlamak * Korku ve dehşetten kişinin ayakları titreyip dövüşememesi
AKARAT (Akar C) Gelir getiren yapılar ve mallar
AKARET Kısırlık, kısır olma
AKARİB (Bak: Ekarib)
AKARİB (Akreb C) Kuyruğunda zehiri bulunan bir hayvancık olan akrebler
AKAS Çirkin kokulu olma
A´KAS Boynuzu kulağı ardında bitmiş veya boynuzu kulağı ardına gelmiş nesne
AKASIR (Akser C) Pek kısalar
AKASİ (Aksa C) Çok uzaklar
AKAT Çukur yer
AKAT Evin ortası Evin çevresi, etrafı
AKAVİL (Bak: Ekavil)
AKB Sakalın kaba ve sık olması
AKBEH (Kabih den) En çirkin Çok kabih
AKBEL Eğri gözlü * Kabiliyetli kimse * En çok beğenilen
AKBENEK Gözün saydam tabakasında bir yara veya çıbandan kalan ve görmeyi yavaş yavaş azaltan beyaz benek
AKBİYE (Kubâ C) Kaftanlar, üste giyilen elbiseler
AKCİĞER Göğüs boşluğunu dolduran ve solunmağa yarayan bir organ Ree
AKÇA (Akçe) Beyaz, oldukça beyaz * Para * Eskiden para ölçüsü olarak kullanılan küçük gümüş sikke
AKD Anlaşma Sözleşme * Düğümleme Düğümlenme Bağ bağlama Bağlanma* Huk: Nikâh, hibe, vasiyet, bey´ u şirâ gibi şer´î bir muameleyi iki tarafın iltizam ve taahhüd etmeleridir, icab ile kabulün irtibatından ibarettir Böyle bir muameleye mün´akid denir Bunun böyle vücuda gelmesine de in´ikad denilir
AKD-İ MECLİS Konuşmak için toplanma, meclis kurma
AKD-İ MUAVAZA Hibe ve sadaka gibi teberruattan olmayıp iki taraftan ivaz verilerek yapılan akd, ivazlı akd Satış, trampa gibi
AKD-İ ZİMMET İslâmlarla muharebe etmiş veya eden bir şahsın veya bir cemaatın İslâm ahd u emânını, yani tâbiiyyetini kabul etmesi
AKDAM (Kadem C) Ayaklar, kademler
AKDAR Değerler Kudretler
AKDEM Daha önce Daha ileri Daha mühim
AKDEM-İ UMUR İşlerin en mühimmi
AKDEMÎN (AKDEMÛN) Daha evvelce yaşamış olanlar Geçmişler İleride ve daha mühim kimseler * Eksikler (Bak: Kudemâ)
AKDER En kudretli * Kısa boylu
AKDERİ Eski zamanda kağıt yerine kullanılan ve üzerine yazı yazılan deri
AKDES En kudsi En mübarek
AKDİYYE Mafsallarda bulunan yumru ve düğüm
A´KEF Ahmak
AKEM Vergisi olmayan emlâk Türbe, cami, köprü, çeşme gibi
AKER Zeytinyağı tortusu
AKERKER Kuvvetli arslan * Yoğurt
AKESE f Ökse * Bir şeye ilişmiş, asılmış
AKEVKA´ Kısa boylu
AKF Eğmek, meylettirmek
AKF Hapsetmek Vakfetmek
AKFA (Kafâ C) Başın arka kısımları Enseler
AKFAL (Kufl C) Kilitler Kapı kilitleri
AKFAR (Kafr C) Sahralar, çöller
AKFAS (Kafas C) Hamal küfeleri * Kafesler
AKFEN Kulağı küçük ve kalın olan
AKFER Çok kısır, en kısır * İki ön ayakları dirseğine kadar beyaz olan at
AKHAF (Kıhf C) Ağaç kaplar, ağaçtan yapılmış kaplar * Kafa tasları
AKHEB Rengi bozrak olan ak nesne
AKHEBAN Fil, câmus
AKHER En kahredici, çok kahreden
AKIL (Bak: Akl)
AKILCILIK (Rasyonalizm) fels İnsanın, akılla gerçeğe uygun bilgiyi bulabileceğini, aklın doğru kabul ettiği bilginin şübhe götürmez kesinlikte doğru olduğunu kabul ettiği felsefe Tenkitçi felsefe, deneyci felsefe, psikoloji ve sosyoloji bu felsefenin aşırı iddialarını çürütmüştür Bugünkü ilim adamları herşeyi tam doğru olarak biliyoruz iddiasından uzak, daha alçak gönüllü bir hareket tarzını benimsemektedirler ( izm) şeklinde ifade edilen görüşlere körü körüne ve acele ile bağlanmayı doğru görmemektedirler
AKIL-FÜRUŞ f Akıl satan, daha akıllı olduğunu göstermeğe çalışan
AKILSUZ f Aklı yandıran, aklı gideren
ÂKIL(E) Uyanık Aklı başında Tedbirli Düşüncesi sağlam Huşyâr
ÂKILÂNE f Akıllı kimseye yakışır surette, akıl ve idrakle
ÂKILÂT Akıllı kadınlar
AKINCI Keşif, yağma ve tahrib kasdıyla ecnebi memleketlere akın yapan kişi Akıncılık, Osman Bey zamanında başlamıştır
AKINTI Bir sıvı cismin mütemadiyen hareketi, akış * Nehir veya deniz suyunun bir tarafa doğru cereyanı * Bazı hastalıklarda vücuttaki bir delikten cerahat akması
ÂKIR(E) Kısır, verimsiz, kumlu toprak * Çocuksuz kadın * Oğlu veya kızı olmayan erkek * Yaralayan, yaralayıcı
ÂKIS Pis kokulu
AKIS İnatçı, muannid
AKİ (Akk dan) İsyan eden, başkaldıran, âsi
ÂKİB Çok fazla
AKİB Ayağın ökçesi Adamın evlâdı, evlâdının evlâdı
AKÎB Bir şeyin ardından gelen Arkası sıra giden
ÂKİB Kendisinden sonra peygamber gelmeyen Hz Hâtem-ül Enbiyâ Peygamberimiz Resul-ü Ekrem (ASM) * Bir diğerinin arkasından gelen
ÂKİBE(T) Bir şeyin sonu Nihayet Netice, sonuç
ÂKİBET-ÜL ÂKİBE Akibetin âkibeti * Neticenin sonu * Ahiret
ÂKİBET-ÜL EMR Bir işin neticesi, sonu
ÂKİBET-BİN f İleri görüşlü Sonunu evvelden gören
ÂKİBET-BİNÎ f Tedbirlilik, neticeyi önceden görüp düşünme
ÂKİBET-ENDİŞ f Geleceği için endişe eden İstikbâlini düşünen Akibetini düşünen
ÂKİD Kuyunun çevresi, etrafı
AKİD Aralarında akid yapanlardan her birisi (Bak: Akd)
AKİDE İnanılan ve itikad edilen esas İmân * Bir nevi şeker adı
AKİDE-İ TEVHİD Allah´ın bir olduğuna inanmak
ÂKİDEYN Huk: Her akidde anlaşmayı yapan her iki taraf
ÂKİF Devamlı ibadetle meşgul olan * Bir şeyde sebat eden * Teveccüh, yönelme
AKİFAN Uzun ayaklı karınca * Araptan bir kabile adı
AKİK Meşhur ve kıymetli, ekseriya kırmızı renkte olan ve yüzük gibi şeylere takılan taş * Hicaz vilâyetinde bir vâdi * Yolunu yaran gür su
AKİK Bunaltıcı sıcaklık
AKİKA Yeni doğan bir çocuğun başındaki ana tüyü Yahut böyle bir çocuk için Cenab-ı Hakk´a şükür niyetiyle kesilen kurbanın adı Bu kurbana "Nesike" de denir
ÂKİL(E) (Ekl den) Ekl eden, yiyen Yiyici
ÂKİL-ÜL BEŞER İnsan eti yiyen
ÂKİL-ÜL HEVÂM Haşaratla beslenen
ÂKİL-ÜL KÜLL Herşeyi yiyen
ÂKİL-ÜL LAHM Etle beslenen, et yiyici
ÂKİL-ÜS SEMEK Balıkla beslenen Balık yiyici
ÂKİLET-ÜL EKBÂD Ciğerler yiyen kadın * Uhud harbinde şehid olan Hz Hamza´nın (RA) göğsünü yararak ciğerlerini yiyen Ebu Süfyanın karısı Hind
AKÎLE (C: Akayil) Baba tarafından akraba * Her şeyin en iyisi
ÂKİLE (C: Avakil) Baba tarafından olan akraba* Baş tarayıcı kadın
ÂKİLE Yenirce adı verilen yara
AKİM (C: Akâm-Ukum) İçinde giyecek olan büyük çuval
AKÎM Neticesiz, sonu yok Beyhude * Yağmur getirmeyen rüzgar * Çocuğu olmayan, kısır Doğurmayan (kadın), doğurtmayan (erkek)
AKİR Yaralanmış, cerih
AKİRE Ses, sedâ, savt
AKİS Yere gömüp köklendikten sonra kestikleri üzüm çubuğu * Üzerine yağ koyup içtikleri taze süt * Sütlü çorba
AKİS (Aks) Bir şeyin zıddı, simetriği, tersi * Hareketli bir cismin hareketinin tersine dönmesi * Bir şeyin evvelinin âhirine, âhirinin evveline dönmesi * Çarpışma, çarpıp geri dönme * Mantıkta: Bir düşünme ve akıl yürütme şekli; bir iddianın konusunu yüklem, yüklemini konu yapmakla bir sonuç elde etmek Meselâ : "Her sanatkâr kabiliyetli "yetenekli" dir O halde bazı yetenekliler sanatkârdır"
AKİS Tersine dönen, vuran, çarpan Akseden
AKİS (Aks) İnatçı, muannid
AKİSA (C: İkâs) Saç örgüsü
AKİSE Çok fazla deve * Karanlık gece
AKİSE Işığı aksettiren âlet
AKK (C: Ukuk) Serkeşlik Anaya, babaya itaatsizlik * Yarmak * (Koyun) kuzularken ölmek
AKK Serkeş, inadçı
AKKÂL Çok yiyen, obur * Tıb: Etrafındaki etleri çürütüp mahveden (yara)
AKKÂM Deve kiralayıcısı, deve ile ücret karşılığında eşya taşıyan adam * Hacca Surre-i Hümayun ile birlikte giden hademe * Çadır mehteri
AKKOR (Bak: Nâr-ı beyza)
AKKUB Devenin çok yediği yassı yapraklı bir dikenli ot
AKL Sürmek * Ölmek * İp ile bağlamak
AKL (Akıl) Men´etmek * Sığınacak yer * Kırmızı mihfe örtüsü * Diyet * İnsanın; hayrı, şerri ve ilimleri anlayan, sebeblerden neticeleri çıkaran ve eserden eser sahibine intikal eden hassası Düşünme ve anlama kabiliyeti Zihin, zekâ, tefehhüm, fehim, irade, anlayış, kuvve-i hâfıza, mülâhaza, re´y, yaptığını bilme İlim, zihinde hâsıl olan sûret İnsan zihninin sıfatı Kalbde Hak ve bâtılı ayırdedebilen bir nur * Huk: Bir cinayetten dolayı, icab eden diyeti vermektir Diyet mânasına da kullanılır Akıl, esasen imsak ve imtisak mânasınadır Diyet vermek, kan dökülmesini men´ ve imsak edecek müeyyid bir kuvvet mesâbesinde olduğundan bu cihetle de diyete akl denilmiş olması melhuzdur (Huk L)(Mütekellimînin mütebahhirîn ulemasından olan Mu´tezile imamları, zinet-i surîsine meftun olup, o mesleğe ciddi temas ederek, aklı hâkim ittihaz ettiklerinden, ancak fâsık, mübtedi bir mü´min derecesine çıkabilmişler S)(Arkadaş! Vesvese ve evham zulmetleri içinde yürürken, Resul-ü Ekrem´in (ASM) sünnetleri birer yıldız, birer lâmba vazifesini gördüklerini gördüm Herbir sünnet veya bir hadd-i şer´i, zulmetli dalâlet yollarında güneş gibi parlıyor O yollarda insan, zerre miskâl o sünnetlerden inhiraf ve udul ederse; şeytanlara mel´abe, evhama merkep, ehval ve korkulara ma´rez ve dağlar kadar ağır yüklere matiyye olacaktır Ve kezâ, o sünnetleri, sanki semadan tedelli ve tenezzül eden ipler gibi gördüm ki; onlara temessük eden yükselir; saadetlere nail olur Muhalefet edip de akla dayananlar ise, uzun bir minare ile semâya çıkmak hamakatinde bulunan fir´avn gibi bir fir´avn olur MN)
AKL-I BÂLİĞ Yetişmiş genç Erginlik hâli Onbeşini doldurmuş genç
AKL-I BEŞER İnsan aklı İnsan düşüncesi(Kur´anın hakaik-ı İlâhiyeye dair beyanatı ve tılsım-ı kâinatı fethedip ve hilkat-ı âlemin muammasını açan beyanat-ı kevniyesi, ihbarat-ı gaybiyenin en mühimmidir Çünkü: O hakaik-ı gaybiyeyi hadsiz dalâlet yolları içinde istikametle onları gidip bulmak, akl-ı beşerin kârı değildir ve olamaz Beşerin en dâhi hükemaları o mesâilin en küçüğüne akıllarıyla yetişmediği mâlumdur Hem Kur´an, gösterdiği o hakaik-ı İlâhiye ve hakaik-ı kevniyeyi beyandan sonra ve safa-yı kalb ve tezkiye-i nefisten sonra ve ruhun terakkiyatından ve aklın tekemmülünden sonra beşerin ukulü: "Sadakte" deyip o hakaikı kabul eder Kur´ana, "Bârekâllah" der Amma ahvâl-i uhreviye ve berzahiye ise, çendan akl-ı beşer kendi başıyla yetişemiyor, göremiyor Fakat, Kur´anın gösterdiği yollar ile onları görmek derecesinde isbat ediyor S)
AKL-I EVVEL İlk akıl, hılkî ve cibilli olan akıl (Bir kısım eski ve sapık felsefecilere ve hususan İşrakıyyuna göre; teselsül tâbiri ile müessiriyetini iddia ettikleri sebeblerden birincisidir Bunun neticesi şirke gider Bunlarca, akl-ı evvel Allah´ın mahluku olup ve bundan ikinci akıl, ikincisinden üçüncü akıl ve böylece "Ukul-ü Aşere" dedikleri birbirinden türeyen on akıl varlığı tevehhüm edilerek dalâlete gidilmiştir)(Eski felsefenin bir düstur-u itikadiyesinden olan ( $ ) "Birden bir sudur eder" Yani, "bir zattan, bizzat bir tek sudur edebilir Sâir şeyler vasıtalar vasıtası ile ondan sudur eder" diye, Ganiyy-i alel-ıtlak ve Kadir-i Mutlakı, âciz vasaite muhtaç göstererek, bütün esbaba ve vasaite, rububiyyette bir nevi şirket verip Halik-ı Zül Celâle "Akl-ı evvel" nâmında bir mahluku verip âdeta sair mülkünü esbaba ve vasâite taksim ederek bir şirk-i azîme yol açan, şirk-alûd ve dalâlet-pişe o felsefenin düsturu nerede Hükemânın yüksek kısmı olan İşrakıyyun böyle halt etseler; maddiyyun, tabiiyyun gibi aşağı kısımları ne kadar halt edeceklerini kıyas edebilirsin S)
AKL-I FA´AL İşleyen ve çalışan akıl
AKL-I KÜLLÎ Kâinatta görülen umumi ahenk Her şeyi kavrayan akıl
AKL-I MAAD (MEAD) İrfan ve ilimle terbiye olan âhiretini düşünen akıl Geleceği kavrayan akıl
AKL-I MAAŞ Aklın en alt tabakası Dünyada geçim işini düşünen akıl
AKL-I MATBU´ Yaradılıştan olup, her çocukta olan akıl Öğrenmeden var olan fıtrî akıl Bu akıl mümeyyiz olmayıp kabil-i hitap değildir
AKL-I MESMU´ Kabil-i hitab olan akıl Sonradan tecrübe ve bilgiyle gelişen akıl Hayrı ve şerri fark edebilen ve mümeyyiz olan kimsenin aklıdır
AKL-I SELİM (Hiss-i selim) İyiyi kötüyü farkedip, insana hak ve hakikatı, iman ve İslâmiyeti tâkib ettiren akıl ve düşünüş Normal ve müsbet düşünce
AKLA´ Eli kesik
AKLAH Sarı dişli
AKLAM (Kalem C) Kalemler Oklar Yayla atılan eski zaman silahlarından biri
AKLAN (Bak: Mâile)
AKLEB Sarkık dudaklı
AKLED Yoğurt
AKLEN Akıl ile Akıl yolu ile
AKLEN VE NAKLEN Akıl ve haberlerin nakline göre Akıl ve nakil yolu ile
AKLET Yoğurt
AKLÎ Akıl ile bilinen veya bulunan şey Akla mensub Akla dâir ve müteallik
AKLİYYAT Müşahedeye ve tecrübeye girmeyen ve sadece akıl ile düşünülen şeyler ve hususlar Nazarî meseleler (Bak: Mücerredât, Ma´kulat)(Arkadaş! Kalb ile ruhun hastalığı nisbetinde felsefe ilimlerine meyil ve muhabbet ziyade olur O hastalık marazı da, ulum-u akliyeye tevaggul etmek nisbetindedir Demek mânevî olan hastalıklar, insanlarıaklî ilimlere teşvik ve sevkeder Ve akliyat ile iştigal eden, emraz-ı kalbiyeye mübtelâ olur MN)
AKLİYYE Akılcılık Akıl ile anlaşılan ve bulunan Akıl hastalıkları
AKLİYYUN (Rasyonalistler) Herşeyin hakikatını akıl ile bulma iddiasında olan, hadiseleri yalnız akıl ile araştırıp hakikat ve hikmetlerini tam bulamayıp, aklına güvenip dine tâbi olmayan filozoflar ve onların yolunda kalarak dalâlete gidenler Bunlar iki kola ayrılır Uluhiyeti ve vahyi inkâr eden birinci kısım, insan aklının her meseleyi çözebileceğini iddia ederler Allah´a ve vahye inanan ikinci kısım ise, Allah´a, ruha, âhiret gününe, kitap ve peygambere inanmanın makul olduğunu, dinde akla uymayan bir tarafın bulunmadığını isbat etmek isterler
AKM Kısırlık
AKMADDE Anatomi: Omuriliğin dış; beynin iç tabakasını meydana getiren sinir lifleri Beyin hücrelerinin çoğunu, akmadde teşkil eder
AKMAR (Kamer C) Aylar Yıldızlar
AKMED Ensesi uzun ve kalın olan kimse * Uzun boylu
AKMER Ay gibi beyaz (yüz) Akça şey
AKMÎ Yıpranmış, eskimiş * Anlaşılmaz
AKMİSE (Kamis C) Gömlekler
AKMİŞE (Kumaş C) Kumaşlar, dokumalar
AKMUS Eşek, hımar
AKNA İnce, yumru burunlu kimse
AKNA´ En çok kanaat getiren, en mukni´
AKNAN (Kınn C) Kullar, köleler
AKONT Fr Sonradan hesaplaşmak üzere bir borç veya kazanç hissesinden alacaklıya yapılan ödeme
AKONİTİN Fr Kurtboğan denilen bir bitkiden çıkan zehirleyici bir madde
AKRA´ Başı kel olan * Saçları dökülmüş olan * Çıplak dağ
AKRA´ (Kara C) Sırtlar, arkalar
AKRABA Aralarında soyca, nesebce yakınlık olanlar Yakınlar
AKRAD Emir, bey
AKRAH Alnının ortasında akçe kadar beyaz yeri olan at
AKRAN (Karin C) Birbirlerine derece, sınıf, liyâkat ciheti ile benzeyenler Mümâsil Emsal
AKRAS (Kurs C) Yuvarlaklar, daireler, çemberler
AKRAT Kaşları olmayan
AKRE´ Çok lâtif ve pek güzel Kur´an okuyan
AKREB En yakın Daha yakın Ziyade yakın
AKREB-İ MEKNİYYAT Huk:Meşrut-un lehi bildiren zamirin en yakın mercii mânasını anlatır Meselâ: Bir vakfiyede vâkıf tevliyetini evvelâ kendisine, sonra oğlu "A" ya, sonra çocuklarına şart etse, çocukları tabirindeki zamir vâkıfın kendisine değil de en yakın merci´i bulunan "A" nın çocuklarına hamlolunur (HukL)
AKREB Zehirli ve tehlikeli küçük hayvancık * Saatin kısa ibresi * Semâda bir burç ismi
AKREBE Dişi akrep * Çevik ve zeki cariye * Ayakkabı bağcığı * Kazan, tencere gibi eşyaları ateş üzerine asmağa yarayan "S" şeklindeki kanca
AKREBEK f Küçük akrep Saatin kısa olan ibresi
AKREBİYYET Daha yakın oluş * Cenab-ı Hakkın insana olan yakınlığı (Bak: Kurbiyet)
AKREF Anası Arabdan babası başka milletten olan kimse
AKREN Kaşı çatık olan adam
AKRES Bir çeşit tuzlu veya ekşi ottur ve "devenin yemişidir"
AKREŞE Dişi tavşan
AKRET Deve sürüsü (50 ile 100 arası) * Dil dibi
AKRET Kısırlık
AKRİBA (Bak: Akraba)
AKRİHA (Karah C) Temiz su * Ağaçsız yer, ağacı olmayan tarla
AKROMATOPSİ Tıb: Renk körlüğü
AKROPOL yun Eski Yunan şehirlerinde içinde saray ve tapınakların bulunduğu müstahkem tepe
AKROSTİŞ yun Edb: Mısraların ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru okununca manalı bir kelime veya has isim çıkacak şekilde düzenlenmiş manzume
AKRUBAN Erkek akrep
AKRÜB (Karib C) Sandallar
AKS Karıştırmak * Bir ağaç cinsi
AKS Yaramaz huylu * Katı kumlu yer
AKS Boynuzu eğri ve kayık olmak * Bağlamak * Dövmek * Saçlarının ucunu başının etrafına kadınlar gibi lif etmek * Saçını kıvırcık göstermek * Bahillik etmek
AKS (C: Ukus) Hilâf, muhâlif, zıd, ters * Gölge gibi şeylerin bir yerde eser peydâ etmesi Sesin veya ışık gibi şeylerin bir yere çarparak geri dönmesi * Döndürmek * Bir şeyin evvelini ahir ve âhirini evvel yapmak * Devenin yularının ucunu ayağına bağlamak
AKS-ÜL AMEL İstenilen şeyin zıddı hasıl olması Tersine oluş (Reaksiyon) * Edb: Edebi san´atlardandır Bir cümle veya mısrânın altını üstüne getirmekle, başka bir cümle veya mısrâ yapmaktır Pertev paşanın: "Her düzün bir yokuşu, her yokuşun bir düzü var" mısrâında olduğu gibi(Senin üzerine haktır ki, her söylediğin hak olsun Fakat her hakkı söylemeğe senin hakkın yoktur Her dediğin doğru olmalı Fakat her doğruyu demek doğru değildir Zira senin gibi niyeti hâlis olmayan bir adam, nasihatı, bazan damara dokundurur; aksülamel yapar M)
AKS-İ DÂVA Zıt hüküm Karşı dâvâ (Zıt teorem)
AKS-İ KAZİYE (Mantıkta) Doğru farzedilen bir hükmün, konusu ile yükleminin (mahmulünün) ters çevrilmesi ile zaruri bir sonucun elde edilmesidir Çeşitli şekilleri vardır Meselâ : "Her insan canlıdır" sözünde konu olan insan ile, yüklem olan canlı sözü yer değiştirilerek (aksedilerek) şu hüküm elde edilir: "Bazı canlılar insandır"
AKS-İ MÜLEVVEN Renkli akis
AKS-ÜN NAKÎZ Birbirine zıt olan iki şey * Man: Mevzuun nakîzini yüklem; ve yüklemin nakîzini de mevzu kılmak Misâl: "Her aklı başında olan insan Allah´ı tanır" kaziyesinden aks-ün nakîz yolu ile şu hüküm elde edilir: "Allah´ı tanımayanlar, aklı başında olmayan insanlardır"
AKS-İ SADÂ Sesin bir yere çarpıp geri gelmesi Yankı Çok evvelden söylenen bir hakikatın sonradan tekrar edilmesi
AKSA´ Boynuzu arka tarafına kaymış olan koyun
AKSA En uzak En son Kusvâ Nihayet Irak
AKSÂ-YI BİLÂD Bir memleketin sınır bölgeleri, hudut beldeleri
AKSÂ-YI EMEL Mefkûre, ideal, gaye-i hayal
AKSA-YI GARB Uzak garp, uzak batı
AKSA-YI MERAM Meramların, arzuların en sonu Emellerin son haddi
AKSÂ-YI MERÂTİB Rütbelerin, mertebelerin en büyüğü
AKSÂ-YI ŞARK Uzak Doğu Çin, Japonya gibi yerler
AKSÂ-YI TERAKKİ Tekâmülün son basamağı Terakkinin son hududu
AKSAB (Kusb C) Kalın bağırsaklar
AKSAD Kırık şey
AKSAKAL Köy ihtiyarı Köy ihtiyar heyetinin başıMuhtar
AKSA-L-GAYAT Gayelerin en ilerisi, en büyüğü
AKSAM Dişi yarısından ufanmış * Boynuzsuz davar
AKSAM (Kısım C) Kısımlar Bölümler Parçalar
AKSAM-I SEB´A Yedi kısım * Gr: Kelimelerin (sahih, misâl, muzaaf, lefif, nakıs, mehmuz, ecvef) bölümleri
AKSAM-I SELASE Üç kısım * Gr: İsim, fiil, harf bölümleri
AKSAR (Akser) Daha kısa Pek kısa En kısa
AKSAT Çok doğru olan şey Ayakları kuru olan hayvan
AKSAT (Kıst C) Hisseler Nasibler
AKSATA (Bak: Ahz u ita)
AKSAY Çok uzak
AKS-ENDAZ f Çarpıp duran
AKSER (Kasir den) (C: Akasır) En kısa, çok kısa
AKSER-İ EYYAM En kısa gün, günlerin en kısası
AKSER-İ TURUK En kısa yol, yolların en kısası
AKSET Ahsen, en güzelAKSÎ : İnatçı * Geçimsiz, huysuz Uğursuz * Ters, zıd
AKSİYON Fr Şirket ve ticaret hissesi * Kuvvet ve enerjinin dışa ve fiile çıkması
AKSON yunTıb: Sinir hücrelerinden çıkan uzantıların en önemlisi
AKSU t Gözlerde görülen bir hastalık
AKSÜLAMEL (Bak: Aks-ül amel)
AKSÜLÜMEN Kim Klor ile civadan mürekkeb zehirleyici te´siri fazla olan bir tuz
AKŞAR (Akşın) Doğuştan derisi, kılları beyaz olan insan veya hayvan
AKŞER Kızıl çehreli, kırmızı yüzlü adam
AKŞET (C: Kuşut) Burun kamışı çökük ve yassı olan
AKTA´ Eli kesik olan adam
AKTA´ Kesmeler, kırılmalar * Beylik araziler * Alâkasızlıklar
AKTAAN Kalem, seyf
AKTAB (Kutb C) Kutublar Hak tarikatların reisleri, şahları(Âlem-i İslâmda, her biri ümmetin ehemmiyetli bir kısmını dâire-i dersine alıp hârika irşad ve kerametlerle manevi terakki ettiren ve hüccetler yerine müşahedata, keşfiyyata dayanan en derin ehl-i tahkik ve hakikat olan zatlar Ş)
AKTAB-I EHL-İ BEYT Ehl-i Beytten yetişen kutublar Yâni, büyük mürşidler
AKTAB-I ERBAA Ehl-i sünnet âlimleri ve mütebahhir ve maneviyatta çok ileri zatlar tarafından şimdiye kadar dört büyük kutup olarak bilinen veliler(Seyyid Abdulkadir-i Geylâni, Seyyid Ahmed-i Bedevi, Seyyid Ahmed-i Rufâi, Seyyid İbrahim Desuki)
AKTAN (Kutn C) Pamuklar
AKTAR (Kutr C) Kuturlar Çaplar Dâirenin merkezinden geçen doğru hatlar * Her taraf * Güzel kokulu yağlar vesaire satan adam Güzel kokular tâciri * Ecza, ilâç satan adam * Mahalle aralarında bazı baharatla iğne, iplik vesaire satan satıcı
AKTÂR-I ÂLEM Her taraf Alemin dört bucağı Alemin her yeri
AKTÂR-I BEDEN Vücudun her tarafı
AKTİVİZM Hakikatin, düşüncede kalmasından ziyade, hayat ve fiile intikalini ve bütün ilimlerin, cemiyetin gelişmesine hizmet etmesini isteyen ve böylece iradenin faaliyet ve tesirliliğini açıklayan felsefî bir meslek
AKTÖR Fr Tiyatroda erkek oyuncu
AKTRİS Tiyatroda kadın oyuncu
AKTÜALİTE Fr Bugünkü hâdise veya mevzu Günlük hâdiseler
AKTÜEL Fr Bugünkü, şimdiki
AKU f Baykuş, puhu
AKUB Toz
AKUK (Bak: Ukuk)
AKUL İshalden kurtaran bir ilâç
AKUM İyileşmez yara Kısırlık * Zahmet
AKUR Yaralıyan, ısıran köpek Kuduz, azgın köpek * Çok şerir, kötü kimse
AKURÂNE f Kuduzcasına, kudurmuşcasına, saldırırcasına
AKUSTİK Fr Sese aitSes mevzuu Kapalı yerde ses dağılma sistemi
AKÜMÜLATÖR Fr Fiz: Elektrik enejisini depo eden cihaz
AKVA Daha kuvvetli En kuvvetli (Bak: Ekva)
AKVA´ Kuyruğu beyaz, gövdesi siyah olan dişi koyun
AKVAL (Kavl C) Sözler, kaviller
AKVAL-İ HAKÎMÂNE f Hikmet sahiblerine yakışır sözler
AKVAM (Kavim C) Kavimler Milletler Toplumlar
AKVÂM-I BEŞER İnsan toplumları İnsan kavimleri
AKVAREL Sulu boya resim
AKVARYUM Lat Su hayvanlarını veya bitkilerini besleyebilecek tarzda yapılmış camdan su kabı
AKVAS (Kavs C) Kavisler, yaylar * Virajlar, büklümler
AKVAT (Kut C) Yiyecekler, azıklar
AKVAT-I YEVMİYYE Geçim, derd-i maişet için lazım olan günlük yiyecekler
AKVAZ (Kavz C) Kum tepeleri
AKVE Evin önündeki açıklık, meydanlık Avlu
AKVED Uzun boyunlu
AKVEM Daha doğru En doğrru
AKVERİN (AKVERİYAT) Büyük belâlar, musibetler, âfetler
AKVES Sıkıntılı an * İhtiyarlıktan beli bükülmüş kimse Kamburu çıkmış ihtiyar kişi
AKVET Evin ortası Evin çevresi
AKVET (C: Ukâ) Hallaç masurası
AKVİYA (Kavi C) Sağlam ve güçlü olanlar Kuvvetliler
AKY Koyu olan ve birbiri üstüne sağılmış olan koyun sütü
AKYA Lüfer azmanı denilen iri cins bir balık
AKYUVAR (Bak: Küreyvât-ı beyzâ)
AKZ Atâ, bahşiş
AKZA Kadılıkta ve fıkıh ilminde daha ileri, daha bilgili
AKZEF Çok iftira atan Çok kazifte bulunan (Bak: Ekzef)
AKZEL Çok aksak; pek fazla topal
AKZEM Zayıf
AKZER Necis ve murdar nesne
AKZİYE (Kaza C) Hükümler Kararlar * Tam cümleler

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi

Eski 11-04-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi



A Harfi

ÂL Yüksek Âlî Yüce Bülend
ÂL Sülâle, soy, hânedan Akrabâ ve taallukat * Yaz sıcaklarında su gibi görünen serap * Hile, tuzak
ÂL-İ ABÂ Hz Peygamberin (ASM) kendisi ile beraber, kızı Hz Fâtıma Validemiz, damadı Hz Ali ve torunları Hz Hasan ve Hz Hüseyin´den (RA) müteşekkil hey´et "Hamse-i âl-i abâ" da denir Hz Peygamber´in (ASM) giydiği abâsını mezkur sahabe-i güzin hazeratının üzerine örterek hususi dua ettiğinden bu isimle anılmaları meşhurdur(Bediüzzaman Hazretlerinin "Lem´alar" adlı eserinin Ondördüncü Lem´asında bu meseleye dair izahat vardır)
ÂL-İ ABBAS Emevilerden sonra 749 senesinden 1258 senesine kadar süren Abbasi hükümdar ailesi
ÂL-İ BEYT Hz Peygamberin (ASM) sülâle-i tahiresinden yetişenler ve sünnet-i seniyyesinin menbaı ve muhafızı ve bihakkın sünnete ittibâ ve onu idâme ettirenler Al-i Resul, Al-i Nebi, Al-i Muhammed ve Ehl-i Beyt gibi tâbirlerle de söylenir (Eğer denilse: "Neden hilâfet-i İslâmiye, Al-i Beyt-i Nebevide takarrur etmedi Halbuki en ziyade lâyık ve müstehak onlardıElcevap: Saltanat-ı dünyeviye aldatıcıdır Al-i Beyt ise, hakaik-ı İslâmiyeyi ve ahkâm-ı Kur´aniyeyi muhafazaya memur idiler Hilâfet ve saltanata geçen, ya Nebi gibi mâsum olmalı veyahut hulefâ-i râşidin ve Ömer İbn-i Abdülaziz-i Emevî ve Mehdi-i Abbasî gibi harikulâde bir zühd-ü kalbi olmalı ki aldanmasın Halbuki Mısır´da Âl-i Beyt nâmına teşekkül eden Devlet-i Fatımiye Hilâfeti ve Afrika´da Muvahhidin Hükümeti ve İran´da Safevîler Devleti gösteriyor ki, saltanat-ı dünyeviye, Âl-i Beyte yaramaz; vazife-i asliyesi olan hıfz-ı dini ve hizmet-i İslâmiyeti onlara unutturur Halbuki saltanatı terkettikleri zaman, parlak ve yüksek bir surette İslâmiyete ve Kur´ana hizmet etmişler M)( $âyetinin bir kavle göre mânası: "Resul-ü Ekrem (ASM) vazife-i Risaletin icrasına mukabil ücret istemez, yalnız Âl-i Beytine meveddeti istiyor" Eğer denilse: Bu mânaya göre karabet-i nesliye cihetinden gelen bir faide gözetilmiş görünüyor Halbuki, ( $ ) sırrına binâen karabet-i nesliye değil, belki kurbiyet-i İlâhiye noktasında vazife-i Risalet cereyan ediyor Elcevap: Resul-ü Ekrem (ASM), gayb-âşinâ nazarıyla görmüş ki: Âl-i Beyti, âlem-i İslâm içinde bir şecere-i nuraniye hükmüne geçecek, âlem-i İslâmın bütün tabakatında kemalât-ı insaniye dersinde rehberlik ve mürşidlik vazifesini görecek zatlar, ekseriyet-i mutlaka ile Âl-i Beytten çıkacak Teşehhüddeki ümmetin "Âl" hakkındaki duası ki: $dir Makbul olacağını keşfetmiş, yani nasıl ki millet-i İbrahimiyede ekseriyet-i mutlaka ile nurani rehberler Hz İbrahimin (AS) âlinden, neslinden olan enbiya olduğu gibi; ümmet-i Muhammediyede de (ASM) vezaif-i azime-i İslâmiyette ve ekser turuk ve mesâlikinde enbiya-i benî İsrâil gibi, Aktab-ı Âl-i Beyt-i Muhammediyeyi (ASM) görmüş Onun için ( $ ) demesiyle emrolunarak, Âl-i Beyte karşı ümmetin meveddetini istemiş Bu hakikatı te´yid eden diğer rivayetlerde ferman etmiş: "Size iki şey bırakıyorum, onlara temessük etseniz, necat bulursunuz Biri: Kitabullah, biri: Âl-i Beytim" Çünkü: Sünnet-i Seniyyenin menbaı ve muhafızı ve her cihetle iltizam etmesiyle mükellef olan, Âl-i Beyttir L)
ÂL-İ İBRAHİM Hz İbrahim Peygamberin (AS) neslinden gelen ve onun mânevi yolunda yürüyenler Bütün müslümanlar, Mü´minler
ÂL-İ İMRÂN İmran soyundan gelenler (İmran ikidir Birisi: Hz Musa ve Harun´un (AS) babaları olan İmran ibn-i Yashür ibn-i Lâvi ibn-i Yakub ibn-i İshak ibn-i İbrahim´dir (AS) İkincisi: Hz Meryemin babası olan İmran ibn-i Metan ki, bu da Süleyman ibn-i Dâvud ibn-i İşa neslinden, bunlar da Yahuda ibn-i Yakub neslindendirler İki İmran arasında 1800 sene geçtiği söylenir)
ÂL-İ İMRAN SURESİ Kur´an-ı Kerimin üçüncü suresinin ismi olup Medine-i Münevvere´de nâzil olmuştur Bu sureye Eman, Kenz, Ma´niyye, Mücadele, İstiğfar Suresi ve Tayyibe de denilir
ALA Bahşişler Lütuflar Nimetler İhsanlar
A´LA Daha iyi Pek iyi En yüksek Ziyâde ve mürtefi olan
A´LÂ-YI İLLİYYÎN Cennette en yüksek derece Cenâb-ı Hakkın indinde en iyilerin ve kâmillerin derecesi(Bak o zat öyle bir maksad, öyle bir gâye için saadet isteyip duâ ediyor ki: İnsanı ve bütün mahlukatı, esfel-i safilin olan fenâ-i mutlaka sukuttan, kıymetsizlikten, fâidesizlikten, abesiyetten a´lâ-yı illiyyîn olan kıymete, bekaya, ulvi vazifeye, mektubât-ı samedaniye olması derecesine çıkarıyor MN)
A´LÂ SURESİ Kur´an-ı Kerim´in seksenyedinci suresi olup Mekke-i Mükerreme´de nâzil olmuştur
ALA Yükseklik Büyüklük şeref şan
ALA İtl İtalyancadan gelen tabirlerin başında bulunup (usulünce, tarzında) manasını ifade eder Meselâ: Alaturka $: Türk tarzında gibi
ALA f Kirleten, kirli yapan
ALÂ Gr:Arabçada harf-i cerdir Buna isim diyen de olmuştur Müteaddit mâna ile kelimenin başına getirilir; manevî istilâ ve tefevvuk bildirmek için ekseriyâ mecrurunu istilaya delâlet eder Bazan mecrurunun mukabiline müstâli olur (maa) gibi müsahabet için gelir (lâm) gibi tâlil için olur Mücaveze için olur Harf-i cer olan (min) mânâsına ve zarfiyyet için ve harf-i cer olan (bâ) mânâsına isim olur "yukarıda" manasına gelir * Üstünde, üzere
ALABALIK t Akıntısı sert olan soğuk ve tatlı sularda bulunan bir cins leziz balık
ALABANDA İtl Gemilerde dümeni tam sancağa veya iskeleye kırma, yahut geminin bir tarafındaki toplara ateş etme kumandası * Mc:Şiddetle kınama ve azarlama
ALACA BAYRAK Tar:Ondördüncü Yeniçeri Bölüğüne verilen ad
A´LA-D DERECAT Derecelerin en alâsı, en yükseği
ALA-EYYİ-HAL Herhâlde, mutlaka, elbette, her nasıl olsa
ALAF (Elf C) Binler
ALÂ-FETRETİN Daim olmayarak, fasıla ile
ALAFRANGA İtl Frenk tarzında olan, Fransız usulü
ALÂ HİDE Tek başına, münferiden, ayrıca
ALAİK (Alayık) Münâsebetler Alâkalar Mânialar
ALÂİK-İ DÜNYEVİYE Dünyevî alâkalar İnsanı Cenab-ı Hakkın rızasından alıkoyan lüzumsuz işler
ALAİM İzler İşaretler, deliller (Bak: Alamet)
ALÂİM-İ SEMÂ (Alâim-üs semâ) Al yeşil kuşak (Bak: Kavs-ı kuzah)
ALAK Zahmet, meşakkat gidermek
ALAK Sakız
ALAK Kan Kızıl veya koyu ve uyuşuk kan * Yapışkan veya ilişken nesne * Hayvanat * Bir işe mülâzemet eylemek * Husumet-i lâzime veya muhabbet-i lâzime Aşk ve muhabbet eylemek Bir işe başlayıp o işe devamlı olmak * Bir şeye ilişip tutulmak * Yapışkan, balçık ve çamur * Kadının gebe kalması * Pıhtılaşmış kan * Sülük (Kamus´tan hülâsa)
ALAK-I DEM Kan pıhtısı, pıhtılaşmış kan
ALAK SURESİ Kur´an-ı Kerim´in doksanaltıncı suresinin adıdır İkra´ Suresi de denilir Mekke-i Mükerreme´de nâzil olmuştur
ALÂKA İlişik, rabıta, merbutiyet * Gönül bağlama, sevgi, münasebet, taalluk, irtibat, mâlikiyet Tasarruf Müdâhale hakkı Hisse * Edb: Bir kelimenin hakiki mânâsından mecâzi mânâsına nakledilmesinin sebebidir (Temiz ahlâklı, güzel huylu kimselere melek denildiği gibi)
ALAKA Kan pıhtısı Uyuşuk kan
ALÂKABAHŞ f İlgi uyandıran Alâka uyandıran
ALÂKADAR Alâkalı, münâsebetdar
ALÂ-KADR-İL-İMKAN Olabildiği kadar İmkânı nisbetinde
ALÂ-KADR-İL-İSTİTAA Elden geldiği kadar, güç yettiği nisbetinde
ALÂ-KADR-İT-TAKA Güç yettiği kadar
ALÂ-KAVLİN Bir kavle göre Bir rivâyete nazaran
ALÂ-KÜLLİHAL İster istemez Olduğu kadar Her halde(Ey insan düşün! Sen alâ küllihal öleceksin L)
A´LAL (İllet C) Hastalıklar, marazlar, illetler * Sebepler
ALAM (Elem C) Elemler Kederler Üzüntüler
ALÂM-I ELİME Çok acı ve acıklı elemler
ALÂM-I GURBET Vatandan ayrı kalma elemleri, gurbet acıları
A´LAM (Alem C) Alemler Alâmetler İzler Nişanlar * Bayraklar * Büyük âlimler * Büyük dağlar
ALÂ-MA-FARAZALLAH Allah´ın farzettiği üzere
ALAMANA İtl Küçük odun gemisi * Büyük balıkçı kayığı * Büyük balıkçı kayıklarına mahsus büyük ağ, ığrıp
ALAMAT Uzun ince bir cins balık (Hint denizinde çok olur ve yılana benzer)
ALÂMAT (Alâmet C) İzler, nişanlar, alâmetler, işâretler
ALÂ-MELE´İN NAS Herkesin önünde Halkın huzurunda
ALÂ-MERATİBİHİM Rütbesine ve derecesine göre sırasıyla
ALÂMET İz, nişân, işâret
ALÂMET-İ FÂRİKA Ayırıcı işaret Damga
ALÂMET-İ GURUR Gurur ve kibiri belli eden alâmet
ÂLÂM U ASKAM Kederler ve hastalıklar
ALAN Orman içinde açıklık, meydan
ALÂNÎ Açıkta, meydanda, herkesin gözü önünde
ALÂNİYETEN Herkesin önünde, açıkça, alânen
ALÂ-RAĞM-İ ENF-İL YE´S Ye´sin burnunu kırmak maksadiyle ve ona tahkir ile
ALARGA İtl Açık deniz, engin
ALÂ-RİVAYETİN Rivayet edildiği üzere Söylenenlere bakılırsa
ALARM Fr Tehlike anında herkesi haberdar etmek için verilen işaret
ALÂ-RUUS-İLEŞHAD Aleme karşı Herkesin gözü önünde Halkın önünde
ALAS Odun kömürü
ALAŞIM Madenlerin eriyerek birleşmesi sonunda meydana gelen madde, halita
ÂLÂT (Âlet C) Vasıtalar Âletler
ÂLÂT-I BASARİYE Gözle alâkalı gözlük, dürbün gibi optik âletler
ÂLÂT-I CÂRİHA Yaralayıcı âletler
ÂLÂT-I HARBİYE Harb âletleri, silâhlar
ÂLÂT-I KATIA Kesici âletler
ÂLÂT-I NARİYYE Ateşli silâhlar
ÂLÂT-I RASADİYYE Meteoroloji ve astronomi araştırmalarında kullanılan âlet ve cihazlar
ÂLÂT-I TAB´İYYE Baskı âletleri Matbaa levâzımatı
ALATURKA İtl Türkvari, Türk usulü, Osmanlı usulü
ALÂ-TARİK-İL İCMAL Kısaca, icmal yoluyla
ALÂ-TARİK-İL MÜNAVEBE Nöbetleşe, münâvebe yoluyla
ALA VECH-İ ÎCAZ İcâz yolu ile
ALAVERE Vapurlara kömür vermek için bordaya kurulan kademeli iskele * Tulumbanın basıp emme suretiyle işlemesi * Herc ü merc Karışıklık, kargaşalık * Bir şeyin elden ele verilerek veya atılarak aktarılması
ALAVÎ (İlâve C) İlâveler, ekler
ALAY (Ask) 3-4 tabur piyade veya5 bölük süvari askerinden mürekkep kuvvet * Debdebe ve gösterişle yapılan tören, geçit resmi * Cemaat, topluluk, güruh, kalabalık, fevç * Fazla miktar, muhtelif ve müteaddit kişiler veya şeyler
ALAYBOZAN Eskiden kullanılmış olan bir çeşit fitilli tüfek
ALAYE Yüksek yer, yükseklik
ALAY EMİNİ Osmanlı İmparatorluğu zamanında bir alay askerin hesap işlerine bakan subay ki, binbaşıdan alt derecededir
A´LÂ-YI İLLİYYÎN (Bak: A´lâ)
ALAY İMAMI Osmanlı İmparatorluğu zamanında bir alay askere imamlık vazifesini yapan subay
ALAYİŞ f Bulaşıklık, bulaşma * Debdebe, tantana, gösteriş
ALAZ Alev
ALB (C: Ulub) Eser * Yaşlı keler
ALB Yiğit, kahraman, bahadır, cesur gibi manalara gelen bir sıfattır
ALBASTI Ateşli bir lohusalık hastalığı, lohusa humması
ALBATR f Yumuşak ve beyaz bir çeşit mermer, kaymak taşı
ALBAY Yarbay ile tuğgeneral arasındaki askeri rütbede olan üstsubay
ALBORA İtl (Denizcilik) Serenlerin, direklerin üzerine kaldırılıp bağlanması * Floka küreklerinin, selâmlamak için yukarı kaldırılması * Dalyanlarda ağın yukarı alınması ile balığın toplanması
ALBÜM Lât Fotoğraf resimlerini veya sair resim, şekil ve hatıraları içine alan defter veya kitap
ALBÜMİN Fr Tıb:Nebat ve hayvanların etli ve sulu kısımlarında bulunan karbon, oksijen, azot, hidrojen ve kükürt bileşiği gıdalı madde
ALC (C: Uluc) Yaramaz huylu kişi
ALCEM Uzun boylu, uzun
ALCÜN Ahmak kadın * Semiz dişi deve
ALÇI Sağlam harç yapmada kullanılan beyaz toz, cibs
ALD Boyun siniri
ALDEHİT Lât Kim:Alkol veya asitlerden elde edilen kimyevi bir sıvı
ÂLE (C: Al) Harbe * (C Alât) Çadır direği * Edât
ÂLE Güneş, yağmur gibi etkenlerden korunmak için yapılmış barınak * Fakirlik
ÂLE f İlaç için kullanılan ve "Hint Sünbülü" adı verilen çiçek
ALEBAT Yemek kapları, çanaklar
ALEBE (C Alebât) Yemek kabı, çanak
ALE-D-DERECAT Derecelere göre, sırayla
ALE-D-DEVAM Devamı üzere Devamlı olarak
ALEF (C A´lâf - Ulufe) Saman, ot, yulaf * Hayvan yemi
ALEF RESMİ Hayvanların yedikleri saman ve otlardan alınan vergi
ALEF Cana yakın
ÂLEK f İlaç için kullanılan ve "Hint Sünbülü" adı verilen bir çiçek
ALEK Sülük * Kan pıhtısı
ALEKA (C: Alekat) Yapışkan balçık, çamur * Kan pıhtısı * Uyuşmuş kan * Sülük
ALEKSİ yunTıb: Okuma kabiliyetinin kaybedilmesi
ALEL İkinci defada içmek
ALE-L-ACAİB Tuhaf şey, şaşılacak şey
ALE-L-ACELE Çarçabuk, acele olarak, çabuk
ALE-L-ADE Adet olduğu üzere * Bayağı, basbayağı
ALE-L-AMYA Körü körüne (Bak: Alel-ımıya)
ALE-L-EKSER Ekseriya, çok vakit
ALE-L-FEVR Birden, derhal, hemen
ALE-L-GAFLE Dalgınlığa getirerek Dalgınlığa gelerek, boş bulunarak
ALE-L-HADİSE Gölge hâdise (fr epiphenomene)
ALE-L-HESAB Hesâba sayarak
ALE-L-HUSUS Hususiyle, hepsinden önce olarak Bâhusus
ALE-L-IMIYA Körü körüne, körlemeden (Bak: Ale-l-amyâ)
ALE-L-ITLAK Umumiyetle Mutlaka Bir suretle kayıtlı olmayarak Mingayri tahsis
ALE-L-İCMAL Toplu olarak, topluca
ALE-L-İNFİRAD Ferd olarak Birer birer
ALE-L-İNSAN İnsan hakkında İnsana dâir İnsan üzerine
ALE-L-İSTİMRAR Aralıksız
ALE-L-İŞTİRAK Birlikte, müştereken
ALE-L-İTTİSAL Birbiri ardınca, peş peşe, aralarında fâsıla olmadan
ALE-L-KAİDE (Ka, uzun okunur) Kurala, kaideye göre
ALE-L-KAVL Birinin sözüne, iddiasına göre
ALE-L-KİFAYE Yetecek kadar, kâfi gelir derecede, yeter derecede
ALE-L-UMUM Herkese âit Herkes hakkında
ÂLEM Bütün cihan Kâinat * Dünya * Her şey * Cemaat * Halk * Cemiyet Dehr * Hususi hal ve keyfiyet * Bir güneş ile ona tâbi olan ve etrafında devreden seyyarelerin teşkil ettiği dâire (Cenab-ı Haktan gayrı mahlukata Âlem denmesi, mucidi olan Zât-ı Ecelle ve A´lâ Hazretlerini bilmeğe delâlette vesile olduğuna mebnidir LR)(Semâvatta binler âlem var Yıldızların bir kısmı her biri birer âlem olabilir Yerde de her bir cins mahlukat, birer âlemdir Hatta her bir insan dahi küçük bir âlemdir( $) tâbiri ise, "Doğrudan doğruya, her âlem, Cenâb-ı Hakkın rububiyyeti ile idâre ve terbiye ve tedbir edilir" demektir M)
ÂLEM-İ ASGAR Daha küçük âlem En küçük âlem * İnsan (Nasıl ki insanın anasırları, Kâinatın unsurlarından; ve kemikleri; taş ve kayalarından; ve saçları nebat ve eşcarından, ve bedeninde cereyan eden kan ve gözünden, kulağından, burnundan ve ağzından akan ayrı ayrı suları, Arz´ın çeşmelerinden ve mâdeni sularından haber veriyorlar, delâlet edip onlara işaret ediyorlar Aynen öyle de, insanın ruhu, âlem-i ervahtan; ve hafızaları, levh-i mahfuzdan; ve kuvve-i hayaliyeleri, âlem-i misalden ve hakeza her bir cihazı bir âlemden haber veriyorlar Ve onların vücudlarına kat´i şehadet ederler L)
ÂLEM-İ BERZAH Berzah âlemi Kabir âlemi (Bak: Kabr)(Âlem-i ziyâ, âlem-i hararet, âlem-i hava, âlem-i kehriba, âlem-i elektrik, âlem-i cezb, âlem-i esir, âlem-i misal, âlem-i berzah gibi âlemler arasında müzahame ve yer darlığı yoktur Bu âlemler, hepsi de, ihtilâlsiz, müsâdemesiz küçük bir yerde içtimâ ederler MN)(Nass-ı Kur´anla, şühedânın, ehl-i kuburun fevkinde bir tabaka-i hayatları vardır Evet şüheda, hayat-ı dünyevilerini tarik-ı hakta feda ettikleri için, Cenâb-ı Hak kemâl-i kereminden onlara hayat-ı dünyeviyeye benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir hayatı Âlem-i Berzahta onlara ihsan eder Onlar kendilerini ölmüş bilmiyorlar Yalnız kendilerinin daha iyi bir âleme gittiklerini biliyorlar Kemâl-i saâdetle mütelezziz oluyorlar Ölümdeki firak acılığını hissetmiyorlar Ehl-i kuburun çendan ruhları bâkidir, fakat kendilerini ölmüş biliyorlar Berzahta aldıkları lezzet ve saâdet, şühedanın lezzetine yetişmez Nasılki, iki adam bir rü´yada Cennet gibi bir güzel saraya girerler Birisi rü´yada olduğunu bilir Aldığı keyf ve lezzet pek noksandır "Ben uyansam şu lezzet kaçacak" diye düşünür Diğeri rü´yada olduğunu bilmiyor, hakiki lezzet ile hakiki saâdete mazhar olurİşte Âlem-i Berzahtaki emvât ve şühedanın hayat-ı berzahiyyeden istifadeleri, öye farklıdır Hadsiz vâkıatla ve rivâyatla şühedanın bu tarz-ı hayata mazhariyetleri ve kendilerini sağ bildikleri sâbit ve kat´îdir Hatta Seyyidüşşüheda olan Hazret-i Hamza (RA), mükerrer vâkıatla kendine iltica eden adamları muhafaza etmesi ve dünyevi işlerini görmesi ve gördürmesi gibi çok vâkıatla, bu tabaka-i hayat tenvir ve isbat edilmiş M)
ÂLEM-İ CEBERUT Âlem-i azamet ve kudret (Bununla âlem-i esmâ ve sıfât kasdolunur Muhakkıkların ekserisine göre bu, âlem-i evsattır Yâni üstte olan Lâhut âlemi ile altta bulunan melekut âlemi arasındaki âlem Amiriyyet-i umumiyyeyi muhit olan berzahtır Ceberut, ibranice "kudret" mânasındadır)
ÂLEM-İ EKBER En büyük âlem Kâinat(Şu kâinat denilen âlem-i ekber ve insan denilen onun misâl-i musağğarı olan âlem-i asgar, kudret ve kader kalemiyle yazılan âfâkî ve enfüsî vahdaniyet delâilini gösteriyorlar Evet, kâinattaki san´at-ı muntazamanın küçük bir mikyasta, nümunesi insanda vardır O daire-i kübrâdaki san´at, Sâni-i Vâhid´e şehadet ettiği gibi, şu insanda olan küçük mikyastaki hurdebini san´at dahi, yine O Sâni´a işaret eder, vahdetini gösterir M)
ÂLEM-İ EMİR Sâdece bir emr-i İlâhî ile işlerin hemen olduğu âlem Yaradılışa ait kanunlar âlemi(Ruha bir derece müşabih ve ikisi de âlem-i emirden ve iradeden geldiklerinden masdar itibariyle ruha bir derece muvafık, fakat yalnız vücud-u hissi olmayan nevilerde hükümran olan kavânine dikkat edilse ve o namuslara bakılsa görünür ki: Eğer o kanun-u emri, vücud-u harici giyse idi o nevilerin birer ruhu olurdu Halbuki o kanun daima bakîdir Daima müstemir, sabittir Hiçbir tagayyürat ve inkılâbat, o kanunların vahdetine te´sir etmez, bozmaz Meselâ: Bir incir ağacı ölse, dağılsa; onun ruhu hükmünde olan kanun-u teşekkülâtı zerre gibi bir çekirdeğinde ölmiyerek baki kalır İşte madem en âdi ve zaif emri kanunlar dahi böyle beka ile, devam ile alâkadardır Elbette ruh-u insani, değil yalnız bekâ ile, belki ebed-ül âbâd ile alâkadar olmak lâzım gelir Çünki: Ruh dahi Kur´anın nassıyla $ ferman-ı celili ile âlem-i emirden gelmiş bir kanun-u zişuur ve bir namus-u zihayattır ki; kudret-i ezeliyye, ona vücud-u harici giydirmiş Demek, nasıl ki, sıfat-ı irâdeden ve âlem-i emirden gelen şuursuz kavanin daima veya ağleben bâki kalıyor Aynen onların bir nevi kardeşi ve onlar gibi sıfat-ı iradenin tecellisi ve âlem-i emirden gelen ruh, bekâya mazhar olmak daha ziyade kat´idir, lâyıktır Çünki zivücuttur, hakikat-ı hariciye sahibidir Hem onlardan daha ulvidir Çünki zişuurdur Hem onlardan daha daimidir, daha kıymettardır Çünki zihayattır S)(Maddiyattan olmayan, bilhassa mahiyetleri mütebayin olan bir çoklukta tasarruf eden bir zatın, o çokluğun herbirisiyle bizzat mübaşeret ve mualecesi lâzım değildir Evet asker neferatı arasında bir kumandanın tasarrufatı, tanzimatı, ancak emir ve iradesiyle husule gelir Eğer o kumandanlık vazifeleri ve işleri, neferata havale edilirse, her bir neferin bizzat mübaşeret ve hizmetiyle veya herbir neferin bir kumandan kesilmesiyle vücud bulacaktır Binâenaleyh, Cenab-ı Hakk´ın mahlukatındaki tasarrufu, yalnız bir emir ve irade ile olur Bizzat mübaşereti yoktur Şemsin kâinatı tenvir ettiği gibi MN)
ÂLEM-İ ERVAH Ruhlar âlemi Ruhların ve ruhanîlerin bulunduğu âlem (Bak: Ruhaniyat)
ÂLEM-İ ESBAB Sebepler âlemi Her şeyin bir sebebe dayanarak olduğu âlem Bu dünya
ÂLEM-İ FÂNİ Gelip geçici âlem, dünya
ÂLEM-İ GAYB Zâhir duygularımızla bilinemeyen ve ervah ve meleklere, cinlere mahsus olan âlem Mâzi ve müstakbeldeki mahlukatın mânevi hayatlarının âlemi(Her şeyin bâtını zâhirinden daha âli, daha kâmil, daha lâtif, daha güzel, daha müzeyyen olduğu gibi; hayatça daha kavi, şuurca daha tamdır Ve zâhirde görünen hayat, şuur, kemâl vesaire ancak bâtından zâhire süzülen zaif bir tereşşuhdur Yoksa bâtın câmid, meyyit olup da ilim ve hayatı dışarıya vermiş olduğuna zehaba ihtimâl yoktur Evet karnın "miden", evinden; cildin, gömleğinden; ve kuvve-i hâfızan, senin kitabından nakş ve intizamca daha yüksek ve daha gariptir Binâenaleyh, âlem-i melekut, âlem-i şehâdetten; âlem-i gayb, dünya ve âhiretten daha âli ve daha yüksektir Maalesef nefs-i emmare, hevâ-i nefs ile baktığı için zâhiri hayatlı, ünsiyetli bir perde gibi meyyit ve zulmetli ve vahşetli zannettiği bâtın üstüne serilmiş olduğunu görüyor MN)
ÂLEM-İ HÂB Uyku ve rüyâ âlemi Bazan âlem-i mâna, âlem-i misal, âlem-i nevm gibi tâbirler de kullanılır
ÂLEM-İ İSLÂM İslâm dünyası İslâm milletleri (Ey âlem-i İslâm, uyan! Kur´ana sarıl! İslâmiyete maddi ve manevi bütün varlığınla müteveccih ol! Ve ey Kur´ana bin yıllık tarihinin şehadetiyle hâdim olan ve İslâmiyet nurunun zemin yüzünde naşiri bulunan yüksek ecdadın evlâdı! Kur´ana yönel ve onu anlamaya, okumaya ve onu anlatacak, onun bu zamanda bir mu´cize-i manevîsi olan Nur Risalelerini mütalaa etmeğe çalış Lisanın, Kur´anın âyetlerini âleme duyururken, hâl ve etvar ve ahlâkın da onun manasını neşretsin; lisan-ı hâlin ile de Kur´anı oku O zaman sen dünyanın efendisi, âlemin reisi ve insaniyetin vasıta-i saadeti olursun! Ey asırlardan beri Kur´anın bayraktarlığı vazifesiyle cihanda en mukaddes ve muhterem bir mevki-i muallâyı ihraz etmiş olan ecdadın evlâdı ve torunları! Uyanınız, âlem-i İslâmın fecr-i sadıkında gaflette bulunmak, kat´iyyen akıl kârı değil! Yine âlem-i İslâmın intibahında rehber olmak, arkadaş kardeş olmak için Kur´anın ve İmanın nuruyla münevver olarak İslâmiyetin terbiyesiyle tekemmül edip hakiki medeniyet-i insaniye ve terakki olan medeniyet-i İslâmiyyeye sarılmak ve onu, hâl ve harekâtında kendine rehber eylemek lâzımdır TH)
ÂLEM-İ KEVN Varlık âlemi Kâinat
ÂLEM-İ KEVN Ü FESAD Cismani âlem Bir taraftan vücuda gelip, diğer taraftan da harab olan fâni âlem
ÂLEM-İ MA´NA Mâna âlemi, bazı ehline münkeşif olan âlem, mânen anlaşılan ve bilinen âlem
ÂLEM-İ MELEKUT Melekut âlemi (Bak: Melekût)
ÂLEM-İ MENÂM Uyku âlemi, rüya âlemi
ÂLEM-İ MİSÂL Rüyâda görülen âlem Dünyada mevcud bulunan bütün eşya ve zuhura gelen bütün ef´âlin aynısı ile müretteb ve mütekevvin olan bir tarzı veya âlem-i ruhâninin bir nev´i (LR)(Gördüm ki: Âlem-i misâl, nihâyetsiz fotoğraflar ve her bir fotoğraf, hadsiz hâdisât-ı dünyeviyeyi aynı zamanda hiç karıştırmıyarak alıyor Binler dünya kadar büyük ve geniş bir sinema-i uhreviyye ve fâniyatın fâni ve zâil hallerini ve vaziyetlerini ve geçici hayatlarının meyvelerini sermedi temâşâgâhlarda ve Cennette Saadet-i ebediyye ashâblarına dünya macerâlarını ve eski hâtıralarını levhaları ile gözlerine göstermek için pek büyük bir fotoğraf makinesi olarak bildim S) (Bak: Âlem-i hâb)
ÂLEM-İ NÂSUT İnsanlar âlemi ve dünya hayatı Mahlukiyet Âlem-i Lâhut´un zıddı
ÂLEM-İ SABAVET Çocukluk dünyası
ÂLEM-İ SİYASET Siyâset dünyası, siyaset âlemi
ÂLEM-İ SÜFLÎ Süflilerin âlemi Dünyâ âlemi Âlem-i şehadet, âlem-i nâsut (Bak: Nâsut)(Şu kâinata nazar-ı hikmetle bakıldığı vakit, azim bir şecere mânasında görünür Ve şecerenin nasıl dalları, yaprakları, çiçekleri, meyveleri vardır Şu şecere-i hilkatin de bir şıkkı olan âlem-i süflinin: Anasır, dalları; nebatat ve eşcar, yaprakları; hayvanat, çiçekleri; insan, meyveleri hükmünde görünür Sâni-i zülcelâl´in, ağaçlar hakkında câri olan bir kanunu, elbette şu şecere-i âzamda da câri olmak, mukteza-yı ism-i Hakîm´dir S)
ÂLEM-İ ŞAHADET Şahâdet âlemi Bu dünya Cenâb-ı Hakkın âyetlerine ve emirlerine imân edenlerin, hakka, hakikate şahadette bulundukları ve Allah´a itaat ve ibadetle mükellef oldukları dünya âlemi(Âlem-i şahadet, avâlim-i guyub üstünde tenteneli bir perdedir M)
ÂLEM-İ ŞUHUD Bilip keşfedilen, görür gibi bilinen âlem Görünen âlem Dünya Kâinat
ÂLEM-İ TEKVİN Devamlı değişen Vücud ve hudus âlemi
ÂLEM-İ ULVÎ Ulvi âlem, ruhlar âlemi
ÂLEM-İ ZUHUR Görünen âlem, şahâdet âlemi, şu anda içinde yaşadığımız âlem
A´LEM Daha iyi bilen En iyi bilen * Yarık dudaklı * Alâmetli, belirtili
A´LEM-İ ÜLEMÂ Alimlerin âlimi Alimlerin en çok bilgilisi, büyüğü
ALEM Bayrak * Nişan, işâret * Özel isim * Mc:Yüksek dağ * Büyük âlim * Üst dudakta olan yarık
ALEM-İ ZÂTÎ Zata âit isim, zatına âit işâret, zâtına mahsus alâmet, delil(Evet, Zât-ı Akdes´in alem-i zâtîsi ve en âzamî ismi olan Lafzullahtan sonra en âzam ismi olan Rahman, rızka bakar Ve rızıktaki şükür ile ona yetişilir Hem Rahman´ın en zâhir mânası, Rezzak´tır M)
ÂLEMANE f Dünya ile ilgili Dünyevî
ÂLEMÂRÂ f Dünyayı, âlemi süsleyen
ALEMDAR Bayrağı veya sancağı taşıyan Bayraktar, sancaktar
ALEMDÂR-I NEBİ Peygamberimizin (ASM) bayraktarı olan Hz Ebu Eyyub-il-Ensarî (RA)
ALEMDARÎ Bayraktarlık
ALEMEFRAZ Bayrak kaldıran, bayrak çeken
ÂLEM-EFRUZ f Âlemi parlatan, bütün âleme ışık saçan
ÂLEMEYN İki âlem Dünya ve âhiret
ÂLEMGİR f Bütün âleme yayılan, cihanı kaplayan, dünyayı zapteden
ALEMÎ (Alem den) Has isimle alâkalı Aleme aid
ÂLEMÎ (C: Âlemiyan) (Âlem den) Dünyaya ait İnsan
ÂLEMÎN (Bak: Âlemûn)
ÂLEMİYAN (Âlemî C) Âleme mensub olanlar, insanlar
ÂLEMNÜMA f Dünyayı gösteren
ÂLEM-PENAH f Cihanın sığındığı (yer veya saha)
ÂLEMPESEND f Bütün herkesin hoşuna gidip beğendiği şey
ÂLEM-SUZ f Cihanı yakan
ÂLEMŞÜMUL Bütün dünyayı alâkadar eden, dünyayı kaplayan ve her yerde tanınmış olan
ÂLEM-TAB f Dünyayı aydınlatan, cihanı parlatan
ÂLEMÛN (ÂLEMÎN) (Âlem C) Âlemler
ALEN Aşikâr, apaçık, meydanda olma
ALENDA (C Alânid) Çok sağlam nesne
ALENDAT Kuvvetli deve
ALENDAT Katı, sağlam nesne
ALENEN Gizli olmayarak, açıktan
ALENG f Hücum eden asker * Siper, istihkâm
ALENİ Açık olarak, meydanda Gizli olmayarak
ALENİYYE Açık, aleni, göz önünde
ALENİYYET Göz önünde olma
ALENKED Çok sağlam nesne
ALER-R-RAĞM Rağmen
ALER-RE´S Baş üstüne Hemen Derhâl
ALER-RE´Sİ-VEL-AYN Baş ve göz üstüne (Gelen misafire karşı veya bir işi deruhte edeceğine karşı hürmet ve memnuniyetle kabul ettiğini ifâde için söylenir)
ALES Şiddetli kıtal
ALES Bir cins buğday ki bir kabuk içinde iki tane olur * Buğday arasında biten çavdar ve mercimek * Büyük kene * Bir nevi karınca * Katı, sağlam nesne
ALE-S-SABAH Erkenden, sabahın ilk saatlerinde
ALE-S-SEHER Gün doğmadan evvel, seher vakti
ALE-S-SEVİYYE Bir seviyede, aynı boyda * Müsâvat üzere
ALESSEVRİ VELHUT (Ale-s-sevri ve-l hut) Öküz ve balık üzerindeRisale-i Nur Külliyatından Lem´alar adlı eserin Ondördüncü Lem´asında bu mevzuizah edilmiştir Nümune olarak bir parçası aşağıda dercedilmiştirHamele-i arş ve semâvat denilen melâikenin birinin ismi "Nesir" ve diğerinin ismi "Sevr" olarak dört melâikeyi, Cenâb-ı Hak, arş ve semâvata Saltanat-ı Rububiyetine nezaret etmek için tâyin ettiği gibi, semavatın bir küçük kardeşi ve seyyarelerin bir arkadaşı olan küre-i arza dahi iki melek, nâzır ve hamele olarak tayin etmiştir O meleklerin birinin ismi"Sevr" ve diğerinin isim "Hut"dur Ve o nâmı vermesinin sırrı şudur ki; arz iki kısımdır: Biri, su; biri, toprak Su kısmını şenlendiren balıktır Toprak kısmını şenlendiren, insanların medar-ı hayatı olan ziraat, öküz iledir ve öküzün omuzundadır Küre-i arza müekkel iki melek, hem kumandan, hem nâzır olduklarından, elbette balık tâifesine ve öküz nev´ine bir cihet-i münâsebetleri bulunmak lâzımdır Belki, o iki meleğin âlem-i melekut ve âlem-i misâldesevr ve hut suretinde temessülleri var (Haşiye) İşte bu münâsebete ve o nezârete işareten ve küre-i arzın o iki mühim nevi mahlukatına imaen lisan-ı mu´ciz-il beyan-ı Nebevi $ demiş, gayet derin ve geniş bir sahife kadar mes´eleleri havi olan bir hakikatı, gayet güzel ve kısa bir tek cümle ile ifade etmişİkinci Vecih : Mesela: Nasıl ki denilse: "Bu devlet ve saltanat, hangi şey üzerinde duruyor " cevabında: $denilir Yani: "Asker kılıncının şecaatine, kuvvetine ve memur kaleminin dirayetine ve adâletine istinad eder" Öyle de: Küre-i Arz madem zihayatın meskenidir ve zihayatın kumandanları da insandır ve insanın ehl-i sevâhil kısmının kısm-ı azamının medar-ı taayyüşleri balıktır ve ehl-i sevâhil olmıyan kısmının medâr-ı taayyüşleri, ziraatle, öküzün omuzundadır ve mühim bir medâr-ı ticareti de balıktır Elbette devlet, seyf ve kalem üstünde durduğugibi, Küre-i Arz da, öküz ve balık üstünde duruyor denilir Zirâ, ne vakit öküz çalışmazsa ve balık milyon yumurtayı birden doğurmazsa, o vakit insan yaşayamaz, hayat sukut eder Halik-ı Hakim de arzı harab eder L)(Haşiye) : Evet Küre-i Arz, bahr-i muhit-i havâide bir sefine-i Rabbaniye ve nass-ı Hadisle âhiretin bir mezraası, yâni fidanlık tarlası olduğundan, o câmid ve şuursuz büyük gemiyi o denizde emr-i İlâhî ile, intizam ile, hikmet ile yüzdüren, kaptanlık eden melâikeye "Hut" nâmı; ve o tarlaya izn-i İlâhî ile nezaret eden melâikeye "Sevr" ismi ne kadar yakıştığı zahirdir
ÂLET Fakir * Dağda ve tarlada yaptıkları künbet
ÂLET Bir işte veya bir san´atta kullanılan vasıta Bir makinayı vücuda getiren ve işlemesine yardım eden parçalardan her biri * Sebeb, vesile, vesâit * Edevat Avadanlık
ÂLET-İ CERRÂHİYE Cerrahların, yaraları tedaviye çalışan doktorların kullandıkları edevat, takım
ÂLET-İ KATIA Kesici âlet
ÂLET-İ LEHV Oyun âleti Oyuncak Çalgı âleti
ÂLET-İ MUSAVVİT Sesi nakletmeye yarıyan alet Mikrofon
ALETTAFSİL Uzun uzadıya, mufassal olarak
ALETTAHKİK (Ale-t-tahkik) Hakikat üzere, kat´i surette Besbelli
ALETTAHMİN Aşağı yukarı, tahminen
ALETTAHSİS Hususi olarak, bilhassa, hele, en çok
ALETTEDRİC Azar azar
ALETTERTİB Tertibli olarak, sırasıyla
ALETTEVALİ Arası kesilmeksizin, birbiri ardınca, arka arkaya
ALEV Ateşten çıkan parlak ve yanar hava * Mızrak ucuna takılan küçük bayrak, flama
ALEV-GİR f Alevlenmiş
ALEV-HİZ f Parlayan, alevlenen
ALEVÎ Hz Ali´ye mensub olan Hz Ali´ye âit ve müteallik (Bak: şia)
ALEV-KEŞ f Alevden fırlayan
ALEV-RİZ f Alevlenen, alev saçan
ALEYH (Aleyhi - Aleyhâ) (Alâ edatının zamirle birleştiği zamanki şekli) Aleyhinde, onun hakkında, onun üzerine
ALEYHDAR Muhalif olan Aynı fikirde olmayan Zıt olan
ALEYHİM, ALEYHİMA Aleyh edatının cemi ve tesniye şekilleri
ALEYHİSSALATÜ VESSELAM Salât ve Selâm onun üzerine olsun, meâlinde Peygamberimiz Hazret-i Muhammed´in (ASM) ismini duyunca söylenmesi sünnet olan bir duâdır
ALEYKE Senin üzerine, sana
ALEYKÜM Sizin üzerinize, size
ALEYKÜM-ÜS SELÂM Selâm sizin üzerinize olsun (Bak: Selâm)
ALEYNA Bizim üzerimize, bizim hakkımızda Bize
ALFABE Fr Bir lisandaki sesleri gösteren harflerin, belli bir sıraya göre dizilmiş takımı * Okuyup yazmayı yeni öğrenecekler için başlangıç kitabı * Bir işin başlangıcı
ALFABETİK Fr Alfabe sırasına göre dizilmiş
ALGI (İdrak) İnsanın kendi varlığından veya çevresinden aldığı uyarımların, zihinde yorumlanması, mânalandırılması Doğru idrak gibi yanlış idrak da olabilir Yanlış idrak göz yanılması yâhut olmıyan bir şeyi görmek şeklinde olabilir Dünyayı, idrak sayesinde tanıyoruz Bir idrakte hem afâki (objektif, nesnel), hem enfüsi (sübjektif, öznel) unsurlar bulunur Bu sebeple idrak, gerçeğin bizzat kendisi değil, gerçeğin bir yorumudur
ALGUN f Kırmızı renginde, koyu ve parlak pembe
ALH Akıl gitmek * Tembel olmak
ALHAN Deve kuşunun erkeği * Karnı çok aç kişi
ALHECE Demiri ateşte kızdırıp yumuşatmak
ÂLİ Büyük, yüksek, şerif, celil, aziz olan
ALİ Üstün Yüce Çok büyük Meşhur Necib
ALİYY-ÜL MURTAZA (RA) Esedullah, Aliyy-ibni Ebi Talib, Ebutturâb, İmâm-ı Ali isimleri ile de anılırHz Resul-i Ekrem´in (ASM) amcası Ebu Tâlib´in oğlu olup Hicretten yirmiüç yıl önce doğmuş ve Bi´setin ikinci günü daha on yaşında iken imân etmiş, hiç putlara tapmamıştır Bunun için mübârek ismi söylendiğinde, Kerremallâhü Veche diye tâzim edilir Bütün gazâlarda, din muharebelerinde çok kahramanlık ve fedâkârlığından dolayı "Esedullâh: Allah´ın aslanı" nâmını da almıştır Aşere-i Mübeşşeredendir Ayetle medhedilmiştir Kendinden evvelki üç Halife-i kirâma (RA) seve seve biat etmiş, onlara Şeyh-ül İslâm gibi hizmetlerine iştirak etmiştir Evliyânın reisidir Hicretin kırkıncı yılında şehid edilmiştir (RA) Bu vesile ile onunla alâkalı bir dersten kısa ve mühim bir kısmı yazıyoruz Hem nakl-i sahih-i kat´î ile İmam-ı Ali´ye demiş: "Sende Hazret-i İsa (AS) gibi iki kısım insan helâkete gider Birisi ifrat-ı muhabbet; diğeri, ifrat-ı adâvetle Hazret-i İsâ´ya Nasrâni, muhabbetinden hadd-i meşrudan tecavüz ile hâşâ ibnullâh dediler Yahudi, adâvetinden tecâvüz ettiler, nübüvvetini ve kemâlini inkâr ettiler Senin hakkında da bir kısım, hadd-i meşru´dan tecavüz edecek, muhabbetinden helâkete gidecektir" $ demiş, bir kısmı senin adâvetinden çok ileri gidecekler; onlar da Havâricdir ve Emevîlerin bir kısım müfrit taraftarlarıdır ki, onlara Nâsibe denilirEğer denilse: Al-i Beyte muhabbeti Kur´an emrediyor Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm çok teşvik etmiş, o muhabbet Şialar için belki bir özür teşkil eder Çünkü, ehl-i muhabbet bir derece ehl-i sekirdir Ne için Şialar, hususan Rafiziler, o muhabbetten istifâde etmiyorlar Belki işâret-i nebeviye ile o fart-ı muhabbetten mahkûmdurlar "Elcevab: Muhabbet iki kısımdır: Biri; mânâ-yı harfiyle, yani Resul-ü Ekrem Aleyhhissalâtü Vesselâm hesabına, Cenâb-ı Hak namına, Hazret-i Ali ile Hasan ve Hüseyin ve Al-i Beyti (RA) sevmektir Şu muhabbet Resul-ü Ekrem´in (ASM) muhabbetini ziyadeleştirir Cenab-ı Hakkın muhabbetine vesile olur Şu muhabbet meşru´dur, ifratı zarar vermez, tecâvüz etmez, başkalarının zemmini ve adâvetini iktizâ etmezİkincisi: Manâ-yı ismiyle muhabbettir Yâni: Bizzat onları sever Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı düşünmeden Hazret-i Ali´nin kahramanlıklarını ve kemâlini; ve Hazret-i Hasan ve Hüseyin´in yüksek faziletlerini düşünür; sever Hatta Allah´ı bilmese de, Peygamberi tanımasa da yine onları sever Bu sevmek Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın muhabbetine ve Cenab-ı Hakkın muhabbetine sebebiyyet vermez; hem ifrat olsa, başkaların zemmini ve adâvetini iktiza ederİşte işâret-i Nebeviyye ile Hazret-i Ali hakkında ziyâde muhabbetlerinden Hazret-i Ebu Bekir-i Sıddık ile Hazret-i Ömer´den teberri ettiklerinden hasârete düşmüşler ve o menfi muhabbet sebeb-i hasarettir M)
ÂL-İ ABA (Bak: Âl)
ÂLİ BAHT f Talihli, şanslı, bahtlı
ÂL-İ BEYT (Bak: Âl)
ÂLİC İki hörgüçlü büyük deve Yumuşak nesne * Kırda bir kumlu yer* Alcân dedikleri otu yiyen deve
ÂLİCAH (Ali-câh) f Mevkii yüksek Yüce mevkide bulunan
ÂLİ-CENAB f İyilik sahibi, yüksek ahlâklı Cömerd Büyük zat
ÂLİ-D-DERECAT Derecelerin âlisi, iyi ve şereflisiALİF : Yem torbası
ÂLİ-FITRAT Yüksek fıtratta olan
ÂLİH Deve kuşunun dişisi * Hafif mizaçlı
ÂLİH (C: Alihât) Mabud; tapınılan, ibadet edilen şey
ÂLİHE (İlah C) Bâtıl ilâhlar (Bak: İlâhe)
ÂLİ-HİMMET Himmeti yüksek Gayreti çok
ALÎK Hayvana bir defada verilen yem * Asılan torba
ALÎK-ÜD-DEVÂB Yem torbası
ALİKA İçine birşey koyacak torba * Yem
ÂLİ-KADR Çok takdir edilen Yüksek değer sahibi Kadr ü kıymeti yüksek * Meşhur bir çeşit lale
ALÎL Hasta İlletli(Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alil bir uzvun reçetesi; ittiba-ı Kur´andır M)
ÂLİM Bilen, bilgili * Çok şey bilen * Çok okumuş, bilgiç * İlim ile uğraşan Hoca(Âlim-i mürşid, koyun olmalı; kuş olmamalı Koyun, kuzusuna süt; kuş, yavrusuna kay verir M)
ALÎM Bilen İlmi, ebedi ve ezeli olan Cenab-ı Hak (Kur´an-ı Kerim´de bu isim 126 kerre zikredilir)
ALİM Üzüntülü, kederli, ıztırab çeken
ÂLİ-MAKAM Makamı yüksek, yeri yüksek
ALÎM-ALLAH Allah en iyi ve en çok bilendir (meâlinde)
ALİM-ALLAH Allah bilir (meâlinde yemin)
ÂLİMAN f (Alim C) Alimler
ÂLİMÂNE f Alimlere yakışır surette Bilenlere yakışır şekilde
ÂLÎ-MEKAN Makamı, yeri, derecesi yüksek olan
ÂLİM-ÜL-GAYB VE-Ş-ŞEHÂDE Görüleni ve görülmeyeni bilen Allah
ALÎN Aleni, açık
ÂLÎ-ŞAN şan ve şerefi yüksek olan * Meşhur bir cins lâle
ÂLÎ-TEBAR f Sülâlesi temiz ve soyu yüce olan
ALİVRE Elde edildiği vakit teslim edilmek üzere, bir mahsul üzerine önceden yapılan satış
ÂLİYE Yüksek, yüce Şerif ve aziz olan * Necid ve Hicaz ülkesi * (C: Avali) Süngü başı
ALİYY Necip, büyük, yüksek, meşhur, namdar, ünlü
ÂLİYYE Âlete mensup Âletle alâkalı * (C: Alâyâ) Yemin etmek
ALİYY-ÜL A´LA En üstün, birincilerin birincisi En yüksek Pek iyi
ÂLÎZ f Alihten $ veya Aliziden fiilinden emirdir İsm-i fâili Alizende Türkçedeki mânası: Zayıf, cılız * Farsçada: Hayvanın ürküp sıçraması, çifte atması, huysuzluk edip sıçramasına denir
ALİZARİN Fr Eskiden kök boyası denilen bitkiden çıkarılırken, şimdi kimya usulleriyle hazırlanan boya maddesi
ALİZE Fr Tropikal bölge denizlerinde sürekli olarak esen rüzgârın adı
ALİZENDE f Çifteli at
ALKAM Acı salatalık, hıyar
ALKAME Acılık, acı tat Acı hıyar
ALKIŞ Tar: Padişahlarla vezirlerin kadirlerini yükseltmek maksadıyla yapılan merasim hakkında kullanılan bir tabir
ALKOL Fr Mayalanmış içkilerin damıtılmasıyla elde edilen sıvı madde Sarhoş edici etkisi vardır Alkollü içkiler hem beden sağlığına, hem de ruh sağlığına zararlıdır Dinimizde her türlü alkollü içkinin azı da çoğu da haramdır
ALLAF Yulaf satan kimse
ALLAH İnsanı, dünyayı, kâinatı, görülen veya görülemiyen bütün varlıkların yaratıcısı Allah ezelidir; yani varlığının başlangıcı yoktur, çünki yaratılmamıştır ve varlığı devamlıdır, sonsuzdur Hiç bir şey yokken o yine vardı Allah´ın ilmi, kudreti ve iradesi ve diğer sıfatları da sonsuzdur O herşeyi ve hepimizi her an bilir ve görür Allah´ı doğru olarak bilmek için ondört sıfatını doğru ve tam anlamıyla bilmek lâzımdır Allah ismi bu sıfatları da kapsar Allah´ın müslümanlarca zikredilen 99 ismi vardır Bu isimler, O´nu doğru olarak bilmemiz, Allah´ı daha iyi anlamamıza yardımcı olur Allah´a Tanrı demek çok yanlıştır Allah isminin mânasını ifade eden başka bir kelime hiç bir dilde yoktur Tanrı sözü müslümanlıktan önceki Türklerin şamanizm denilen batıl dinlerinde güneş ilâhı manasına gelen Tengri sözünün bugünkü dilde aldığı şeklidir(Bütün Esmâ-i Hüsna´nın ifâde ettiği mânalar ile bütün sıfât-ı kemâliyeye Lâfza-i Celâl olan "Allah", bil´iltizam delâlet eder Sair ism-i haslar yalnız müsemmalarına delâlet eder Sıfatlara delâletleri yoktur Çünki: Sıfatlar, müsemmalarına cüz olmadığı gibi aralarında lüzum-u beyyin de yoktur Bu itibarla ne tazammunen ve ne iltizâmen sıfatlara delâletleri yoktur Amma Lâfza-i Celâl bil-mutâbakat Zât-ı Akdese delâlet eder Zât-ı Akdes ile sıfât-ı kemaliyye arasında lüzum-u beyyin olduğundan, sıfatlara da bil-iltizam delâlet der Ve kezâ Uluhiyet ünvanı Sıfât-ı kemâliyyeyi istilzam etmesi ism-i has olan "Allah"ın da o sıfâtı istilzam ettiğini istilzam ediyor Ve kezâ, "Allah" kelimesi de, nefiyden sonra sıfatlar ile beraber düşünülür Binâenaleyh, "Lâ İlâhe İllallah" kelâmı, Esmâ-i Hüsnânın adedince kelâmları tazammun ediyor Bu itibarla, şu Kelime-i Tevhid kelâmı delâlet ettiği sıfatlar itibariyle bir kelâm iken bin kelâm oluyor MN)
ALLAHÜ A´LEM Bİ-S-SAVAB Allah daha iyi bilir Allah doğrusunu en iyi bilir
ALLAK Sakızcı
ALLAK Sözünde durmaz * Hilekâr, kendisine güvenilmesi doğru olmayan
ALLÂM En çok bilen, her şeyi hakkı ile bilen (Cenâb-ı Hakka mahsus bir sıfat olup, başka mahluka denemez)
ALLÂM-ÜL GUYUB Esma-i Hüsnadandır Bütün gaybları, geçmişi, geleceği, hazırda olmayanı, dünyadakileri, âhirettekileri ve her şeyi bilen Cenab-ı Hak
ALLÂME Çok büyük alim Meşhur olmuş büyük mütefekkir Her ilimde ihtisas sahibi
ALLÂME-İ KÜLL Bir şeyin ilmine vâkıf olan Bir hususda ihtisas sahibi olan
ALLET Kişinin, avreti üstüne aldığı ikinci avret * Üvey ana
ALLÜSİNASYON Fr (Bak: Hallüsinasyon)
ALMAN Almanyalı, Cermen
ALMANAK Fr Kitab biçiminde bir çeşit takvimdir Senenin bölümlerinden başka bayram, yıldönümü gibi muayyen günleri gösterir; ayrıca astronomi, meteoroloji, istatistik bilgiler de verir
ALOTROPİ Kimya bakımından bir değişiklik olmadığı halde bir cismin ayrı hususiyetler göstermesi hali Meselâ : Kırmızı ve beyaz fosfor arasında, birleşim farkı yoktur Buna rağmen renklerinin ayrı oluşu bir alotropi halidir
ALPAKA Güney Amerika´da yaşayan ve büyüklüğü keçi ile deve arasında olan bir hayvan * Bu hayvanın kılından mamul bir cins ince yünlü kumaş
ALS Karıştırmak
ALTBİLİNÇ (Bak: Şuuraltı)
ALTAYS Düz, berrak, kaypak nesne
ALTIN KOZAK Padişahlar tarafından yabancı hükümdarlara gönderilen nâme-i hümayunun konulduğu muhafaza
ALTIPATLAR Revolver denilen mükerrer ateşli, altı mermi alan tabanca
ALU f Erik, şeftali * Tuğla fırını
ALU-BÂLU f Vişne
ALU-YU BUHARA Türkistan eriği
ALUD (Alude) f Karışmış, karışık, mülevves Bulaşmış
ALUDE-DÂMÂN f Eteği bulaşık, iffetsiz kadın
ALUDE-GÂN f (Alude C) Suçlular, kabahatliler Bulaşıklar, bulaşmışlar
ALUDE-GÎ f Dalmış, garkolmuş Bulaşıklık
ALUFE (Ulüf C) Hayvan yemi
ALU-GÜRDE f Caneriği
ALUK Arzu * Kendi yavrusundan başka yavruyu emzirmek isteyip yine burnuyla koklayıp emzirmeyen deve * Devenin otladığı ot * Süt
ALUS f Naz veya kırgınlık sebebiyle göz ucuyla bakmak
ALUSÎ f Nazlanarak göz ucu ile bakan kimse
ALÜFTE f Muhabbet ve sevgiden deli gibi * Alışık, nâmus perdesi yırtık, iffetsiz kadın Fâhişe
ALÜFTE-GÂN f (Alüfte C) Nâmus perdesi yırtık kadınlar Fâhişeler
ALÜGDE f Saldırıcı, şiddetle saldıran
ALÜVYON Nehirlerin sürükleyerek taşıdığı toprak
ALYA Yüksek yer, yükseklik * Gökyüzü
ALYAN Uzun, iri yarı kimse
ALYE Fakirlik
ALYUVAR (Bak: Küreyvât-ı hamra)
ALZ (C: Alzât) Sabırsızlık * Hastaya ârız olan titremekAcele

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi

Eski 11-04-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi



A Harfi

AMA´ Dağbaşlarında olan duman
A´MA Kör Gözü görmeyen * Manevi körlük, cahillik, bilgisizlik * Yağmur bulutları
A´MÂ-İ ELVAN Tıb: Renk körlüğü, renkleri ayırt edememe hastalığı Akromatopsi
ÂMÂÇ f Saban demiri * Hedef, nişan tahtası
ÂMÂÇ-GÂH f Nişan atılan yer, nişan yeri Hedef mahalli
ÂMÂDE f Hazırlanmış, hazır
ÂMÂDE-GÎ f Hazırlık, âmâdelik
AMAH f Şiş, kabarcık
AMÂİM Dağınık cemaat
AMÂİM (İmâme C) Sarıklar, imâmeler
AMÂİR (Amâyir) (İmâret C) İmâretler Mâmur etmeler * Sâlih fakirlerin veya kendisini idare edemiyen veya çalışamıyan talebe-i ulumun, fukarâ-i sâlihînin iâşesinin te´min edilmeleri
AMÂİR-İ HAYRİYYE Hayır ve hayrat müesseseleri
AMAK (Maak ve Mauk C) Göz pınarları
A´MAK (Umk C) Derinlikler
A´MAK-I HAFA Gizlilik derinlikleri
A´MAK-I ZEMİN Zeminin derinlikleri
AMAKA Derinlik * Iraklık
A´MAL (Amel C) Ameller İşler Yapılan hayırlar
A´MÂL-İ BEŞERİYE İnsanların amelleri, iş ve hareketleri
A´MÂL-İ ERBAA Mat: Dört işlem (Toplama, çıkarma, çarpma, bölme)
A´MÂL-İ HASENE Güzel amel Sevablı ve hayırlı ameller (Bak: Amel-i sâlih)
A´MÂL-İ SÂLİHA Allah´ın rızasına uygun, iyi ve hayırlı işler( $) Kur´an: Sâlihatı mutlak, mübhem bırakıyor Çünki ahlâk ve faziletler, hüsn ve hayr çoğu nisbîdirler Nev´den nev´e geçtikçe değişir Sınıftan sınıfa nâzil oldukça ayrılır Mahalden mahale tebdil-i mekân ettikçe başkalaşır Cihet muhtelif olsa, muhtelif olur Fertten cemaate, şahıstan millete çıktıkça mahiyeti değişirMeselâ: Cesaret, sehavet; erkekte: gayret, hamiyet, muavenete sebeptirKarıda: Nüşuze, vekahete, zevc hakkına tecavüze sebep olabilir Meselâ: Zaifin kaviye karşı izzet-i nefsi, kavide tekebbür olur Kavinin zaife karşı tevazuu zaifte tezellül olur Meselâ: Bir ulü-l emir, makamındaki ciddiyeti vekar; mahviyeti zillettir Hânesinde ciddiyeti kibir; mahviyeti tevazudurMeselâ: Tertib-i mukaddematta tefviz, tembelliktir Terettüb-ü neticede, tevekküldür Semere-i sa´yine, kısmetine rıza kanaattır Meyl-i sa´yi kuvvetlendirir Mevcuda iktifa dun-himmetliktirMeselâ: Ferd mütekellim-i vahde olsa müsamahası, fedakârlığı, amel-i sâlihtir Mütekellim-i maal-gayr olsa, hıyanet olurMeselâ: Bir şahıs, kendi namına hazm-ı nefs eder, tefahur edemez Millet nâmına tefâhur eder, hazm-ı nefs edemez Herbirinde birer misâl gördün, istinbat etMadem ki, Kur´an bütün tabakata bütün a´sarda, kâffe-i ahvâlde şâmil bir hitab-ı ezelîdir Hem nisbî hüsn, hayr çoktur Sâlihattaki ıtlakı, beliğane bir icaz-ı mutnebdir Beyanda sükutu, geniş bir sözdür Sünuhat)
A´MÂL-İ UHREVİYE Ahirete ait iş, hareket ve ibadetler(Bu dünya, dâr-ül-hikmettir, dâr-ül-hizmettir; dâr-ül-ücret ve mükâfat değil Buradaki a´mâl ve hizmetlerin ücretleri Berzahta ve Ahirettedir Buradaki a´mâl, Berzahta ve Ahirette meyve verir Madem hakikat budur, a´mâl-i uhreviyyeye ait neticeleri dünyada istememek gerektir Verilse de, memnunane değil, mahzunâne kabul etmek lâzımdır Çünki: Cennet´in meyveleri gibi, kopardıkça yerine aynı gelmek sırrıyla, bâki hükmünde olan amel-i uhrevi meyvesini, bu dünyada fâni bir surette yemek, kâr-ı akıl değildir Bâki bir lâmbayı bir dakika yaşayacak ve sönecek bir lâmba ile mübadele etmek gibidir M)
ÂMÂL (Emel C) Emeller Arzular Gayeler Dilekler İstekler
ÂMÂL-İ MA´SUMÂNE Masumcasına emeller, arzular
ÂMÂL-İ SERMEDÎ Sermediyete âit arzu ve emeller Cennete, ebediyyete dâir dilek ve temenniler
ÂMÂL-İ UHREVİYE Ahirete ait emeller, ümitler ve istekler
AMALİKA Çok eskiden Sina yarımadasında yaşadıkları sanılan ve gariplikleriyle şöhrete erişen bir kavim
A´MAM (Amm C) Amcalar
AMAME Sarık Ammâme Başa sarılan ve sünnet-i seniyye olan kisve (Bak: İmâme)
AMAN (Emân) Emniyet İmdat Yardım dileği Afv, ricâ, niyâz * Sabırsızlıkla hiddet ve infiâl ifâdesi * Tenbih, sakındırma
AMAN-NAME f Bir şahsa iltimas yapması için, başka bir kimseye hitaben yazılan pusula, yazı
A´MAR (Ömr C) Ömürler, yaşayışlar * Mes´ut hayat Hoşa gidecek garib ve tuhaf şeyler * Sinler, yaşlar
AMARE (C: İmâr) Fes gibi başa giyilen nesne
AMAR(E) f Hesap * Araştırma * Tıb: Karında su toplanma hastalığı
AMARE-GİR f Hesap işleriyle uğraşan kişi Muhasebeci
AMARİYYE Deveye konulan mıhfe
AMAS şiddetli harp * Zahmet, meşakkat
AMAS f İnsan vücudunda meydana gelen sis ve kabarcık
AMASE şiddet * Zulmet
AMATÖR Fr Bir işi para kazanma maksadıyla değil de, zevk için yapan kimse
AMAY f Süsleyen, dolduran mânasına gelir ve kelimelere eklenerek kullanılır
AMAZON Milattan önce yaşamış İskitlerin kadın askerlerine verilen isim Göğüslerini dağlatarak küçükten harbe alıştırılan bu İskit kadınlarının şiddetli muharebeler yaptıkları yazılıdır * Güney Amerika´da büyük bir nehir adı(Evet nasıl ki tarihlerde eski zamanlarda "Amazonlar" nâmında gayet silâhşör kadınlardan mürekkeb bir tâife-i askeriye olarak harika harpler yaptıkları naklediliyor Aynen öyle de bu zamanda zındıka dalâleti İslâmiyete karşı muharebesinde nefs-i emmarenin plâniyle şeytan kumandasına verilen fırkalardan en dehşetlisi, yarım çıplak hanımlardır ki; açık bacağı ile dehşetli bıçaklarla ehl-i imâna taarruz edip saldırıyorlar Nikâh yolunu kapamağa, fuhuşhane yolunu genişlettirmeğe çalışarak çokların nefislerini birden esir edip kalb ve ruhlarını kebâir ile yaralıyorlar Belki o kalblerden bir kısmını öldürüyorlar GR)
AMBALAJ Fr Eşyayı taşınabilir bir hale koymak için sarma veya sandığa yerleştirme işi
AMBARGO Bir para veya malın kullanılması veya başka bir yere götürülmesi ya da bir geminin bulunduğu limandan ayrılması yasağı
AMD Niyet, kasıt, istek, arzu * Direk koymak
AMDEN Kasten, bile bile İsteyerek
AME f Divit, yazı hokkası
AME Tereddüt * Tenbellik
AMED Sütunlar * Birşeye devam üzere olma * Mülâzemet etme
ÂMED f (Mâzi fiili olup mastar gibi kullanılır) Gelmek, geliş, vürud eyleme
ÂMED Ü REFT Geliş-gidiş
ÂMEDE Gelmiş Vürud eylemiş
ÂMEDE-GÛ f Hazırcevap Düşünmeden hemen güzel söz söyleyen kimse
ÂMEDÎ f Geliş
ÂMEDİYE f Gümrük vergisi
ÂMED Ü ŞÜD Varıp gelme Gidiş geliş; geldi gitti
AMEH Basiretsizlik Tahayyür, tereddüt Doğru ciheti bilmemek
AMEL İş Çalışma Bir emri veya vazifeyi yerine getirme * Kâr, iş işleme * Dini bir emri yerine getirme, tatbik etme İtaat İbâdet
AMEL-İ KALİL Amel-i kesirden az olan hareket Bir rek´atta bir uzuvla yapılan ve namazdan sayılmayan bir hareket veya ardı ardına yapılan üçten az hareket
AMEL-İ KESİR Namaz içinde ve namazdan sayılmayan ve bir uzuvla ardı ardına yapılan üç hareket veya iki uzuvla yapılan bir hareket; bu hareket namazı bozar
AMEL-İ SÂLİH Allah rızâsına uyan hayırlı amel Günahlardan uzak olan iş, fiil Maddi veya mânevi hukuk-u ibâdı ifâ etmek(Bugünlerde Kur´an-ı Hakîm´in nazarında, İmandan sonra en ziyade esas tutulan takvâ ve amel-i sâlih esaslarını düşündüm Takvâ, menhiyyattan ve günahlardan ictinab etmek ve amel-i sâlih, emir dâiresinde hareket ve hayrat kazanmaktır Her zaman def-i şer, celb-i nef´a râcih olmakla beraber, bu tahribat ve sefahet ve cazibedâr hevesat zamanında bu takvâ olan, def-i mefasid ve terk-i kebâir üss-ül esas olup, büyük bir rüchaniyyet kesbetmiş Bu zamanda tahribat ve menfi cereyan dehşetlendiği için, takvâ, bu tahribata karşı en büyük esastır Farzlarını yapan, kebireleri işlemiyen kurtulur Böyle kebâir-i azime içinde amel-i sâlihin ihlasla muvaffakiyyeti pek azdır Hem az bir amel-i sâlih bu ağır şerait içinde çok hükmündedir Hem takvâ içinde bir nevi amel-i sâlih var Çünkü, bir haramın terki vacibdir Bir vacibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı varTakva; böyle zamanlarda, binler günahın tehacümünde bir tek ictinab, az bir amelle, yüzler günah terkinde, yüzer vacib işlenmiş oluyor Bu ehemmiyetli nokta; niyetiyle, takvâ namıyla ve günahtan kaçınmak kasdıyla menfî ibâdetten gelen ehemmiyetli a´mâl-i sâlihadır K)
AMEL-İ TÂLİH Yaramaz iş, makbul olmayan amel
AMEL-İ UHREVÎ Âhirete ait amel (Ey nefis! Az bir ömürde hadsiz bir amel-i uhrevi istersen ve herbir dakika-i ömrünü bir ömür kadar faideli görmek istersen ve âdetini ibadete ve gafletini huzura kalbetmeyi seversen, Sünnet-i Seniyyeye ittiba et Çünki: Bir muamele-i şer´iyyeye tatbik-i amel ettiğin vakit, bir nevi huzur veriyor Bir nevi ibadet oluyor Uhrevi çok meyveler veriyor Meselâ: Bir şey´i satın aldın İcab ve kabul-ü şer´iyyeyi tatbik ettiğin dakikada, o âdi alışverişin bir ibadet hükmünü alır O tahattur-u hükm-ü şer´i, bir tasavvur-u vahiy verir O dahi,şarii düşünmekle bir teveccüh-ü ilâhi verir O dahi, bir huzur verir Demek Sünnet-i Seniyyeye tatbik-i amel etmekle bu fâni ömür, bâki meyveler verecek bir hayat-ı ebediyyeye medar olacak olan faideler elde edilir S)
AMELE (Âmil C) Âmiller Amel edenler * Irgat, işçi
AMELEHU "Tarafından yapıldı" mânâsına gelir ve bir sanat eserinde san´atkârın imzasından önce yazılır
AMELEN Bilfiil, işleyerek, fiilen, çalışarak
AMELÎ (Ameliyye) Amele mensup ve müteallik olan Fiil olarak İşlemek suretiyle Pratik Tecrübeli
AMELİYYAT Ameller işler * Bir bilginin iş olarak tatbiki * Tıb: Operatörlük Cerrahlık
AMELLES Kuvvetli adam * Kurt * Yavuz, çirkin at
AMELLET Sağlam, muhkem, katı nesne
AMELMANDE f İş yapmaz hâle gelmiş olan Muattal Battal Çok yaşlı Sakat veya hasta olup çalışamaz hâle gelmiş olan
AMELNÜVİS f Kasların çalışmasındaki değişiklikleri işaretleyen âlet
AMEN Bir yerde mukim olmak, ikamet etmek
ÂMEN Çok veya en emin ve güvenilir
ÂMENNA İnandık, öylece kabul ederiz, ona diyecek yok (meâlindedir)
ÂMENTÜ "İmân ettim" demek olup Ehl-i Sünnet Mezhebi olan mü´minlerin iman esaslarını kısaca toplayan ifâdenin has ismidir
AMER (Amr, ömr, imâret) Muammer eylemek Çok zaman yaşayıp kalmak Muammer olmak
A´MER Yaşlı kişi İhtiyar
AMEŞ Gözü zayıf olan, gözü yaşlanıp durmadan akan
A´MEŞ Gözünün yaşı durmayıp akan * Tomlaç gözlü
AMEYSEL Arslan * Şişman, büyük deve * Kaftanını yere sürüyerek gezen tembel kimse * Uzun kuyruklu geyik * Enli nesne * Kerim, şerif nesne
AMİ Senevî, yıllık * Avamca İleri gelenden olmayan Câhil Havassa âit olmayan Avama âit ve müteallik
ÂMİD Diyarbakır´ın önceki adı
AMİD Çok hasta * Aşk hastası * Başlıca nokta * Önder, şef, komutan Rehber * Haraç alan kimse
A´MİDE (Amud C) Direkler Temeller Sütunlar * Mc: Büyük kimseler Büyükler
AMİG(E) f Karışık * Hakikat * Mc: Çiftleşme
AMİH Şaşkın, şaşırmış, şaşakalmış
AMİHTE f Karışmış, karışık
AMİHTE-GÎ f Karışmış olma
AMİJE f Şair * Karışmış, karışık
AMİK Hicaz vilâyetinde ulu bir ağaç
AMİK(A) Dibi çok aşağıda, derin * Mc: İnceden inceye pek ziyade araştırma ve düşünceden sonra anlaşılabilen derin ve ince mes´ele
AMİL Arzusu, isteği olan
ÂMİL Yapan İşleyen *Sebep * Vergi tahsiline memur kimse * Mütevelli * Vâli *Gr: İraba te´sir eden yüz şeyden altmışı (Yalnız ismi mecrur yapanlar yirmi adettir)
ÂMİLE (C: Avâmil) (Amel den) Bacak, ayak
ÂMİLETÂN İki ayak, çift bacak
AMÎM Herkese mahsus Umuma âit * (C: Umem) Tam, tamam
AMÎM-ÜL İHSAN Bağışı, bahşişi, ihsanı bol ve umumi olan
AMİN Yâ Rabbi! Öyle olsun, kabul eyle! (meâlinde olup, duânın sonunda söylenir) İncil´de iki yerde geçer Tevrat´ta da geçer İbranice ve Süryanicede de vardır Hakikat, çok doğru, tamam mânâsındadır
AMİN Kim Hususiyetleri ve yapıları bakımından amonyaka benzeyen kimyevi maddelerin cins adı
AMİN İlerlemeyen Yerinde sâbit ikamet eden
ÂMİN (Emn den) Gönlü müsterih, kalbinde korku bulunmayan * Emniyet ver
AMİN ALAYI Eskiden çocukların ilk okula başladığı gün yapılan merasim
ÂMİNE Emin olan Kalbinde korku olmayan kadın * Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın öz annesinin adı Yirmi sene yaşamıştır Hazret-i İbrahim Aleyhisselâmın dini üzere idi (R Aleyha)
AMİNEN Emniyet ve huzur içinde, selâmetle, emin olarak Sağlam olarak
AMİN-HAN (C: Aminhânân) f Amin diyen
AMİR Şen, mamur
AMİR Mâmur eden, harâbelikten kurtaran, şenlendiren * İmâr olunmuş * Devlete âit, mirî
ÂMİR(E) Büyük me´mur Emreden, iş gösteren * Huk: Bir kimseyi öldürmek veya bir uzvunu kesmek ve sakatlamak tehdidiyle bir filli yapmaya veya yapmamaya zorlayan ve bu tehdidi yapmaya muktedir olan kimse (Bak: İhcâc)
ÂMİR-İ MUTLAK Kayıtsız şartsız herşeye hâkim olan
ÂMİR-İ MÜSTAKİL Hiç kimseye bağlı olmayan ve istiklâl sahibi olan âmir, kumandan
ÂMİR-İ VİCDANÎ Vicdana emreden, vicdanı çalıştıran
AMİRAL Emir-ül bahr, Emir-ül-mâ Bahriye kumandanı, kaptan Deniz generali
ÂMİRANE f Emredercesine Amir imiş gibi * Emreden büyük kimseye yakışır şekilde
ÂMİRİYYET Kumandanlık hâli * Amir, emredici olmak(Evet, bu kâinata geniş bir dikkat ile bakan; kâinatı gayet haşmetli ve gayet faaliyetli bir memleket, belki idâresi gayet hikmetli ve hâkimiyeti gayet kuvvetli bir şehir hükmünde görür, her şeyi ve her nev´i birer vazife ile musahharâne meşgul bulur $ âyetinin askerlik mânasını ihsas eden temsiline göre: Zerrât ordusundan ve nebatât fırkalarından ve hayvanât taburlarından, tâ yıldızlar ordusuna kadar olan Cünud-u Rabbaniyeden, o küçücük memurlarda ve bu pek büyük askerlerde hâkimâne tekvini emirlerin, âmirane hükümlerin, şâhâne kanunların cereyanları, bedâhetle bir Hâkimiyet-i Mutlakanın ve bir âmiriyet-i külliyenin vücuduna delâlet ederler ş)
ÂMİRZİŞ f Allah´ın afvetmesi, bağışlaması * Bağışlama, afvetme
ÂMİRZ-KÂR f Bağışlayan, affeden Allah * Affeden, bağışlayan
AMİS Sirkeyle ıslanmış çiğ et
AMİT Yünü, üstüne yumak edip sarmak
AMİT (C: Amâmit) Zarif, çeri, değerli kimse
ÂMİYANE f Âdice Bayağıca Cahillere yakışır surette
ÂMİYY Avama ait, avamca
ÂMİZ(E) f Karışık, karışmış (Âmihten) $ mastarından imtizaç etmek, karıştırmak mânasındadır
ÂMİZE-MU(Y) f Saçı sakalı kırlaşmış olan adam Kır sakallı kimse
ÂMİZE-MUYÎ f Kır saçlı ve kır sakallı kimse
ÂMİZ-GÂR f Uygun, münâsib, yaraşır
ÂMİZİŞ f Uysallık, imtizaç, uyuşma
AMM Amca Babanın kardeşi * Çok cemaat
ÂMM Herkese âit Umuma âit Hususi ve bazılara mahsus olmayan Umumi
ÂMM LÂFIZLAR Aynı cinsin birçok fertlerine birden delâlet eden lâfızdır "Kavil, cemaat, nisa" lâfızları gibi
AMMA (Bak: Emmâ)
AMMAL Yapıcılar * Devleti idare eden adamlar
AMMAN Şam diyârında Belka şehrinin adı
AMMAR Bayındırlaştıran, imar eden
AMMAT (Amm C) Amcalar
ÂMME Tülbent sargı * Su içinde üstüne binip yüzülen şişirilmiş tulum * Umumi Herkese ait
AMME Hala, babanın kız kardeşi
ÂMME Baş yarığı, insanın beynine kadar ulaşan baştaki yara
AMME $ den müteşekkil suâl cümlesi Neden, nelerden, neyi meâlindedir
AMME NEVALÜHÜ "Cenâb-ı Hakkın lütuf ve ihsanı herkese veya herşeye şâmildir" meâlinde
AMMERED Her şeyin uzunu * Yaramaz huylu * Belâ ve meşakkat
AMMETEN Umumi olarak, herkese ait olarak, genel tarzda
AMMURİYYE Ankara şehri Türkiye´nin başkenti
AMMUS Güçlü ve kuvvetli kişi
AMNEZİ Psk Hafıza kaybı, erken bunama, ihtiyarlık bunaması, histeri, beynin zedelenmesi gibi hâllerde meydana gelir Hafıza kaybı kısmî veya umumi (genel) olabilir Hasta, belli bir olaydan öncekini (retrofrat), yahut sonrakini (anterofrat) hiç hatırlamaz, yahut tamamen hafızasını kaybeder
AMORTİSÖR Fr Otomobillerde veya diğer makinelerde sarsıntı, gürültü gibi şeyleri hafifletmeğe yarayan tertibat
AMPER Fr Elektrik akımında şiddet birimi
AMPERMETRE Fr Elektrik akımının şiddetini ölçmeye yarayan âlet
AMPİRİZM Fls (Deneyci felsefe) Her çeşit bilginin kaynağının duyu organlarının kullanılması sonucu kazanılan tecrübe olduğunu, duyu organlarının kullanılmadan hiçbir bilginin akılda yer alamıyacağını savunan felsefe Akılcı felsefe gibi bu felsefenin de aşırı iddiasının yanlışlığını, tenkitçi felsefe ve psikoloji göstermiştir Bilgi için ne sadece tecrübe, ne de düşünme gücü (akıl) yeterlidir
AMPUL Fr İçinde elektrik akımı yardımıyla ışık vermeye yarayan bir iletken bulunan, havası boşaltılmış olan cam şişe * İçinde sıvı ilâç bulunan, ağzı kızdırılarak kapatılmış küçük şişe
AMR Eski fetva metinlerinde erkeği temsil etmek için kullanılan umumi isimlerden birisi (Bak: Zeyd-Amer)
AMR İBN-ÜL-AS (RA) Sahabe olup kumandanlıklarda ve valilikte bulunmuştur Çok zeki ve belâgatlı bir zât olduğu söylenir Vefatı (Hi: 43) tür
AMRUS (C: Amâris) Kuzu * Çok yürütmek istediklerinde yürümeyen davar
AMRUT (C: Amârit) Hırsız
AMS Eskiyip mahvolmak * Bilirken bilmezlikten gelme
AMŞUŞ Üzerinden üzümü alınmış üzüm salkımı
AMUC Eğri giden ok
AMUCAZADE f Amca oğlu
AMUD Dik, dikine Sütun, direk
AMUD-ÜL FECR Sabah yeri ağarıp uzama
AMUD-U NURANÎ Nurdan sütun, nurlu sütun
AMUDE f Dizi, dizilmiş
AMUDEN Dik olarak, dikine Dik surette
AMUDÎ Yukarıdan aşağıya dikey olarak Direk gibi yukarıdan aşağıya düz ve şakulünde olarak
AMUG f Uzun boylu adam * Ciddiyet, vakar
AMUHTE f Öğrenmiş
AMUHTE-GÂH f Muallimler, öğretmenler
AMÛMET Amcalık
AMÛR İki diş arasında olan et
AMUR (C: Âmar) Bekâ mânâsına Ömür Her kişinin hayât müddeti
AMUS Karanlık
AMUT Bir kimsenin peşinden ayıbını söylemek
AMÛT f Yalçın kayalarda ve yüksek yerlerde yapılmış olan kuş yuvası
AMUZ f Öğretmek mastarının emir kökü
AMUZKÂRÎ (Amuzgârî) Öğretmenlik, öğreticilik, muallimlik
AMUZENDE f Talebe, öğrenci * Muallim, öğretmen Öğreten
AMUZİŞ f Öğrenme * Öğretme, tedrisat
AMUZKÂR (Amuzgâr) f Muallim Öğretici
AMÜRG f Fayda, menfaat, kâr * Kader, kıymet * Zahire, meyve * Esas, hülâsa, özet * Bir mikdar
AMÜRZ f Afveden, bağışlayıcı
AMÜRZENDE f Bağışlayan, afveden
AMÜRZGÂR f Affeden, bağışlayan Günahları bağışlayan Allah
AMÜRZİŞ f Bağışlayış, afvediş
AMYÂ (Müe) Kör, a´ma
AMYANT Kolayca bükülebilen, ateşe dayanıklı liflerden yapılmış bir çeşit asbest
AN En kısa bir zaman Lahza Dem Cüz´i bir zaman
AN-I SEYYALE Gelip geçici az bir an(Vacib-ül Vücud´a intisabını bilen veya intisabı bilinen herbir mevcud, sırr-ı vahdetle, Vâcib-ül Vücud´a mensub bütün mevcudatla münasebetdar olur Demek her bir şey, o intisab noktasında hadsiz envar-ı vücuda mazhar olabilir Firaklar, zevaller, o noktada yoktur Bir ân-ı seyyâle yaşamak, hadsiz envâr-ı vücuda medardır Eğer o intisab olmazsa ve bilinmezse, hadsiz firaklara ve zevallere ve ademlere mazhar olur Çünki o hâlde alâkadar olabileceği herbir mevcuda karşı bir firakı ve bir iftirakı ve bir zevâli vardır Demek kendi şahsi vücuduna, hadsiz ademler ve firaklar yüklenir Bir milyon sene vücudda kalsa da, intisabsız - evvelki noktasındaki o intisabdaki - bir an yaşamak kadar olamaz Onun için ehl-i hakikat demişler ki: "Bir ân-ı seyyâle vücud-u münevver, milyon sene bir vücud-u ebtere müreccahtır" Yani: "Vücud-u Vâcibe nisbet ile bir an vücud, nisbetsiz milyon sene bir vücuda müreccahtır" Hem bu sır içindir ki, ehl-i tahkik demişler: "Envâr-ı vücud, Vâcib-ül Vücudu tanımakladır" Yâni: "O hâlde kâinat, envar-ı vücud içinde olarak melâike ve ruhaniyat ve zişuurlar ile dolu görünür Eğer onsuz olsa; adem zulümatları, firak ve zeval elemleri herbir mevcudu ihata eder Dünya, o adamın nazarında, boş ve hâli bir vahşetgâh suretinde görünür" M)
AN-I VÂHİD Aniden, birdenbire, bir an
ÂN f Uzağı gösteren işâret ismi Şu Bu O * Güzellik câzibesi Melâhat Güzellik * Cemi edâtı Kelimenin sonuna getirilerek cemi´ yapılır Meselâ: Âlimân: Âlimler Anân: Onlar Merdân: Adamlar İnsanlar Zenân: KadınlarKelimenin sonuna getirilerek sıfat edatı yapılır: Ters: Korku Tersân: KorkakKelimeyi zarf yapar Güyân: Söyliyerek
AN Arabçada harf-i cerrdir Ekseri ismin, kelimenin başına getirilir Türkçe karşılığı "den, dan" diyebiliriz Bedel için olur Meselâ: $Ona bedel ben geldim, cümlesinde olduğu gibi Tâlil için olur Bu´d yerinde kullanılır Zarfiyyet için, mücâveze için ve harf-i cerr olan "min" mânasına, "bâ" mânasına, istiâne için, zâid olur (Te´kid için) Temim kabilesinin an´anesine göre, hemzeyi, ayn harfine benzeterek "En: "yerinde (An: ile telâffuz edilir Cânib (taraf, cihet, yan) mânasına da gelebilir
AN-İL İMAN İmandan
AN-KARİBİN Yakın vakitlerde
AN-KASDİN Kasd ve niyet üzere, mahsusen
AN-KÜMÂ İkinizden
AN-SAMİM-İL KALB Derûn ve kalbden, riyâdan âri ve hâli olarak Kalbin samimiyyeti ile
ÂNÂ (Ani C) Gece yarısı vakitleri
ÂNÂ-ÜL-LEYL Gece yarıları, gecenin geç vakitleri
A´NÂ (İnv C) Nahiyeler, taraflar * Cemaatler
AN´ Zahmet, meşakkat, güçlük, zorluk
A´NÂB (İneb C) Üzümler Yaş üzümler
ANÂBİL Kaba nesne
ANÂDİL (Andelib C) Bülbüller
ÂNÂF (Enf C) Burunlar
ANÂFET Kabalık, sertlik
ANAFOR Denizde akıntının yanında veya altında, onun ters istikametinde olarak akan su Akıntı mukabili
ANÂK (C: Ânuk) Dişi keçi yavrusu * Zahmet, meşakkat * Karakulak dedikleri hayvan
ANAK En zarif, en yakışıklı, en güzel* Çok ferah, çok sürurlu
A´NAK (E´nak) Boynu uzun
A´NÂK (Unk C) Boyunlar, gerdanlar
ANAKAT Muvaffakiyetsizlik Ümidi boşa çıkma
ANÂKİB (Ankebut C) Örümcekler
ANALJEZİ yunTıb: Acı hissinin kaybı
ANALOJİ Mant Benzetme yoluyla sonuç çıkarma Bilinmeyen bir durum, bir hadise, bir münasebet ve bir varlık hakkında hüküm vermek için bilinen bir benzeri hakkındaki bilgilerden faydalanılarak muhakeme yürütülmesidir Bu tarz düşünce çok defa düşüneni yanlış sonuca götürür Muhtemel olanın muhakkak zannedilmesine sebep olur Hataya düşmemek için dikkatli olmak gerekir
ANAMALCILIK (Bak: Kapitalizm)
A´NAN Ufuklar * Ağacın ucu
ÂNÂN f (An C) Onlar
ANÂN Bulutlar * Gökyüzü, semâ
AN´ANÂT (An´ane C) Rivayetler * Gelenekler, an´aneler, âdetler, örfler
ANANE Bir tek bulut
AN´ANE Âdet, örf * Ağızdan nakledilen söz, haber * Ist: Bir haberin veya bir hadis-i şerifin "an filân, an filan" diye râvileri bildirilmek suretiyle olan nakil * Silsile * Müezzin ezân okurken "teganni" ederse; ona da "An´ane" denir (Bak: şeâir)(Ehl-i imana hücum eden ehl-i dalâlet - bu asır cemaat zamanı olduğu cihetiyle - cemiyet ve komitecilik mayesiyle bir şahs-ı mânevî ve ruh-u habis olmuş Müslüman âlemindeki vicdan-ı umumî ve kalb-i küllîyi bozuyor Ve avamın taklidi olan itikadlarını himaye eden İslâmi perde-i ulviyeyi yırtıyor; ve hayat-ı imaniyeyi yaşatan, an´ane ile gelen hissiyat-ı mütevariseyi yandırıyor RN)
AN´ANELİ SENED Hadis nakledenlerin veya bir haberi söyleyenlerin bu haberi kimden kime söylendiğini belli eden "An filan, an filan" diyerek şahısların isimleriyle beraber rivâyet ve nakledilen kuvvetli ve şüphe götürmeyen sened (Suâl : An´aneli senedin fâidesi nedir ki; lüzumsuz yerde, malum bir vâkıada "an filân, an filân, an filân" derler Elcevab: Fâideleri çoktur Ezcümle bir fâidesi şudur ki: An´ane ile gösteriliyor ki, an´anede dâhil olan mevsuk ve hüccetli ve sâdık ehl-i hadisin, bir nevi icmâını irae eder ve o senette dâhil olan ehl-i tahkikın, bir nevi ittifakını gösterir Güya o senette, o an´anede dâhil olan herbir imam, herbir allâme; o hadisin hükmünü imza ediyor, sıhhatine dâir mührünü basıyor M)
AN´ANEVÎ An´ane ile alâkalı
AN´ANEVİYE An´aneciler * An´aneden gelen
ANARŞİ yun Başıboşluk Din ve nizam tanımamak Din ve nizam düşmanlığı Birden başıboş kalmak Başta hükümet olmamak Hükümetinin otoritesi kalmamış olan bir milletin durumu (Bak: Ye´cüc ve me´cüc)(Bir Müslüman mümkün değil, başka bir dine girip, ya Hiristiyan ve Yahudi, hususan bolşevik gibi olmak Çünkü; bir İsevi Müslüman olsa, İsâ aleyhisselâmı daha ziyade sever Bir Musevi Müslüman olsa, Musa aleyhisselâmı daha ziyade sever Fakat bir Müslüman Muhammed Aleyhissalâtü Vesselam´ın zincirinden çıksa, dinini bıraksa, daha hiçbir dine giremez, anarşist olur; ruhunda kemalâta medar hiçbir hâlet kalmaz Vicdanı tefessüh eder, hayat-ı içtimaiyyeye bir zehir olur RN)(Hakiki bir Müslüman, samimi bir mü´min hiçbir zaman anarşiye ve bozgunculuğa tarafdar olmaz Dinin şiddetle menettiği şey, fitne ve anarşidir Çünki, anarşi hiçbir hak tanımaz İnsanlık seciyelerini ve medeniyet eserlerini canavar hayvanlar seciyesine çevirir ki, bunun âhir zamanda "Ye´cüc ve Me´cüc" komitesi olduğuna Kur´an-ı Hakim işaret buyurmaktadır Tr)(Hem her bir şehir kendi ahalisine geniş bir hânedir Eğer iman-ı ahiret o büyük aile efradında hükmetmezse, güzel ahlakın esasları olan ihlâs, samimiyet, fazilet, hamiyet, fedakârlık, Rıza-yı İlâhi, sevab-ı uhrevi yerine garaz, menfaat, sahtekârlık, hodgâmlık, tasannu, riyâ, rüşvet, aldatmak gibi haller meydan alır Zâhiri asayiş ve insaniyet altında anarşistlik ve vahşet manaları hükmeder; o hayat-ı şehriyye zehirlenir Çocuklar haylazlığa, gençler sarhoşluğa, kaviler zulme, ihtiyarlar ağlamaya başlarlar Ş)
ANARŞİST Anarşi taraftarı Anarşi ve karışıklık çıkaran
ANARŞİZM Anarşiyi istiyen tahribci bir nazariye Anarşistlik İnsanın insan tarafından idaresi esasına dayanan her türlü devlet, hukuk düzenlerinin adaletsiz, haksız ve zulüm olduğunu iddia eden ve devletsiz, kanunsuz, her insanın kendi başına buyruk yaşıyacağı bir düzensizlik istiyenlerin görüşü
ANÂSIR (Unsur C) Unsurlar Bir şeyin meydana gelmesine sebeb olan temel esaslar Elementler
ANÂSIR-I ERBAA Dört unsur: Toprak, hava, su, nur (veya ateş)
ANÂSIR-I HİSABİYYE Mat : Bir hesabı yapmak için gerekli olan mâlûmatlar
ANÂSIR-I KÜLLİYE Külli ve dünyanın her tarafından yayılmış bulunan unsurlar
AN-ASL Aslında, hakikatında, aslından
ANAT (An C) Anlar, zamanlar
ANATOMİ Canlıların yapısını ve bu yapıyı meydana getiren uzuvları inceleyen ilim dalı Tıbtaki önemi çok büyüktür
ANAYASA (Bak: Teşkilât-ı esâsiye)
ANAZ Bir büyük kuşun adı
AN-BE-AN Gittikçe, yavaş yavaş, zaman ilerledikçe
ANBER Güzel koku Adabalığı ve kaşalot denilen büyük balıkların barsaklarında teşekkül eden güzel kokulu madde * Derisinden kalkan yapılan bir balık
ANBERA İğde yemişi
ANBER-BAR f Güzel kokulu Anber kokulu
ANBER-EFŞAN f Anber saçan
ANBERÎ(N) Güzel kokulu Anber kokulu
ANBER-NİSAR f Güzel koku yayan Anber kokulu
ANBER-SİRİŞT f Anber gibi güzel kokulu
ANBER-TER f Güzellerin zülüfleri ve benleri * Mc: Geceleyin
ANBES (C: Anâbis) Arslan
ANCA f Orası, ora, orada
ANCEC (C: Anâcic) Büyük nesne * Fesliğen adı verilen çiçek
ANCEHANİYE Kibir, azamet
ANCEHİYYE Bilmezlik Büyüklük Ululuk
AN-CEHLİN Bilmezlikle, bilmeyerek
ANCERE Dudak uzatmak
ANDED Ayrılık, firak
ANDEL(E) Yaşı büyük deve * Uzun, tavil * Avazla çağırmak
ANDELİB Bülbül Seher kuşu * Mc: Hz Resul-u Ekrem´in (ASM) bir ismi
ANDELİBÂN f Andelibler, bülbüller
ANDEM Tıb: Kanı durdurmak için kullanılan bir çeşit reçine
ANDEZİT Yanardağ lâvlarının soğumuş kalıntısı
ÂNE f Kelime sonuna getirilerek zarfiyet ifâdesi için kullanılan nisbet edatıdır Meselâ: Mütefekkirâne (: Mütefekkire yakışır halde) kelimesinde olduğu gibi
ÂNE Bir aşiretin bütünlüğü veya işleri veya şerefi * Dişi ve yabani eşek * Yabani eşek sürüsü * Cedi (keçi) burcundan bir kısım yıldızlar * Kasık kılı * Apış arası, kasık
A´NEB Büyük burunlu adam, burnu iri olan adam
ANEBAN Erkek geyik
ANED Cânib ve nâhiyeler
ANEDE Çok inatçılar Muannidler
ANEF Kabalık (inceliğin zıddıdır)
ANEM Bir ağaç cinsi ki, kızıl yumuşak budakları olur
ANEN Arız olmak
ANEN FE ANEN Zamanla, gittikçe, devamlı
ANESE Ünsiyet etmek Karşılıklı görüşmek, arkadaş olmak, yakınlık göstermek (Vahşetin zıddı)
ANESTEZİ yunTıb: Bütün vücutta veya vücudun bir kısmında hislerin az veya çok miktarda kaybı
ANEŞNEŞ Uzun boylu
ANET Cimâdan âciz olmak * Ağaçtan yaptıkları deve ağılıANET : $ (C:Anât) Fâsık * Diz kılı * Yaban eşeği sürüsü * Fırat ırmağı kenarında bir köyün adı
ANET Günah Zinâ * Helâk * Fesâd * Meşakkat * Kalb darlığı * Hata Galat * Tıb: Kırılan bir kemiğin sarıldıktan sonra tekrar kırılması
ANEZE Ucu demirli uzun ağaç, (ki asâdan uzun, süngüden kısa olur)
ANFE Dudak altında biten kıllar
ANGÂH (Angeh) f O vakit Ondan sonra
ANGARYA yun Ücretsiz olan iş Meccanen görülen iş Baştan savma görülen iş (Bak: Suhre)
ANGLİKAN İngiliz kilisesine bağlı kimse(Anglikan Kilisesine Cevap:Bir zaman bî-aman İslâmın düşmanı, siyâsi bir dessas, yüksekte kendini göstermek isteyen vesvas bir papaz, desise niyetiyle, hem inkâr suretinde, hem de boğazımızı pençesiyle sıktığı bir zaman-ı elimde pek şematetkârane bir istifhamiyle dört şey sordu bizden Altıyüz kelime istedi Şemâtetine karşı yüzüne "Tuh!" demek, desisesine karşı; küsmekle sükut etmek, inkârına karşı da; tokmak gibi bir cevab-ı müskit vermek lâzımdı Onu muhatab etmem Bir hakperest adama böyle cevabımız var:O dedi birincide: "Muhammed (ASM) dini nedir " Dedim: İşte Kur´andır Erkân-ı sitte-i İman, erkân-ı hamse-i İslâm, esas maksad-ı Kur´ânDer ikincisinde: "Fikir ve hayata ne vermiş " Dedim: Fikre tevhid, hayata istikamet Buna dâir şâhidim: $Der üçüncüsünde: "Mezâhim-i hâzıra nasıl tedavi eder " Derim: Hurmet-i riba, hem vücub-u zekâtla Buna dair şahidim: $ da $Der dördüncüsünde: "İhtilâl-i beşere ne nazarla bakıyor " Derim: Sa´y, aslı esasdır Servet-i insaniye, zâlimlerde toplanmaz, saklanmaz ellerinde Buna dair şahidim: $
ANGLOSAKSON Büyük Britanya´da yerleşen Germen ırkından aşiretlerin adı * Ana dili İngilizce olan şahıs
ANHA MİNHA Şundan bundan, şöyle böyle ederek, şu bu, öteberi
ANHÜ (ANHÂ) Ondan (İşaret zamiri)
ANHÜM Onlardan (mânasına işaret zamiri)
ANHÜMÂ Her ikisinden
ANİ Ansızın, birdenbire Bir anda Hemen * Son derece kızgın * Olgunlaşmış, kemale erişmiş
ANİ (C: Anat-Unât) Mütevazi, alçak gönüllü * Köle * Meşgul * Iztırab çeken Muztarib * İşçi * Müfettiş * Tahsildar (Müennesi: Aniye)
A´Nİ Yani ben demek istiyorum ki (manasında)
ANÎD (İnad dan) Çok inadçı * Daima suyu akıp iyileşmeyen yara (Bak: Anud)
ANÎDE Kabile, ehl-i beyt
ANİF Sert, kaba
ÂNİF Yakında geçen Pek yakın geçmişte
ÂNİF-ÜL BEYÂN Biraz evvel bildirilen, az önce beyan olunan
ÂNİF-ÜZ ZİKR Az önce bildirilen, biraz evvel tebliğ edilen
ÂNİFE Gençlik çağının başlangıcı
ÂNİFEN Yukarıda * Az önce, biraz evvel
ANİK İnce, zarif, güzel Acaib
ANİK Ense, boynun arkası
ANİK Çok nesne * Devenin ancak dizini çekip yürüyebildiği kumlu yer
AN-İL-GIYAB Kendisi yokken, gıyabında, arkadan
ANİMİZM Sosy: Ruhları İlâh sayan batıl bir din Ruhlar cisimler gibi Allah´ın mahlukudur Onun emirlerine tâbidir
ANİN f Yağ çıkarmağa mahsus olan yayık
ANİS Şişman ve iri deve * İhtiyar bekâr * İhtiyar kız
ANİSE Cana yakın kız veya kadın
ANİSE f Sıkı bağlanmış * Koyulaşmış, katılaşmış şey (Kan ve mürekkeb gibi akıcı maddeler)
ANİYE Son derece kızgın su
ANİYE (İnâ C) Yemek kapları, tabaklar, kap-kacaklar
ANİZ Iztırablı, muztarib
ANK Kapı, bâb * Güzel, hoş, gökçek olmak
ANKA İsmi olup cismi bilinmeyen bir kuş Çok büyük olduğu anlatılır Zümrüd-ü Anka ve Simurg gibi isimlerle de anılır * Uzun boyunlu kadın * Arabdan bir kimsenin lakabı * Zahmet, meşakkat
ANKA-YI MAĞRİB Zümrüd-ü Anka kuşu
ANKA-MEŞREBANE Anka meşrebi halinde, kanaat sahibi Eski edebiyatta kanaat sahiplerine kinaye olarak söylenir
AN-KARİB Yakından, çok zaman geçmeden
AN-KARİB-İZ-ZAMAN Yakın vakitten
ANKAS Erkek tilki yavrusu
AN-KASDİN Kasd ve niyet üzere, mahsûsen
ANKE Sağlam olan nesne * Ahmak
ANKEB Erkek örümcek
ANKEBET (C: Anâkıb) Dişi örümcek
ANKEBUT Örümcek(Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Ebubekir-i Sıddık (RA) ile küffarın tazyikinden kurtulmak için tahassun ettikleri Gar-ı Hira´nın kapısında iki nöbetçi gibi, iki güvercinin gelip beklemeleri ve örümcek dahi perdedar gibi harika bir tarzda kalın bir ağla mağara kapısını örtmesidir ki: Örümcek zayıf ağı ile rüesa-yı Kureyş´e galebe etmiştir Ayet diyor ki: En zaif bir hayvana mağlup olacaklarını o müşrikler faraza bilseler, bu cinayete ve bu suikaste teşebbüs etmiyeceklerdi RN) (Bak: Beyt-i Ankebut)
ANKEBUT SURESİ Kur´an-ı Kerimin yirmidokuzuncu suresidir Mekkidir (Allahtan başkasına güvenenlerin, dünyayı avlamak için kurdukları teşkilâtını bir örümcek ağına benzeten, örümcek meseli zikrolunan bir suredir)
ANKEBUTİYE Örümcekler
ANKUR Her nesnenin aslı
ANKÛT Örümcek Evcil, al kumru
AN-KÜM Sizden
AN-KÜMA İkinizden
AN-LA ŞEY´İN Bilâ mucib, sebebsiz
AN MİM AMED f Tar: İslâmiyeti ve Türkçeyi öğretmek maksadıyla, devşirilerek toplanan ve Türk köylülerine satılan acemi oğlanlardan, müddetini tamamlayarak Rumeli Ağasının tezkeresiyle ulüfeye yazılanların kayıtlarına verilen işaret
ANNAB Üzümcü
AN-NAKDİN Nakit para olarak
ANOFEL yun Sıtma mikrobunu taşıyan ve aşılayan sivrisinek
ANONİM yun Yapıcısının adı belirtilmeyen eser * Sermayesi hisselere bölünerek, her ortağın mes´uliyet ve salâhiyeti sermayedeki hissesiyle orantılı bulunan ortaklık, şirket
ANORMAL Normal olmayan İfrat veya tefrit hali
ANOT yun Pozitif elektrot Bir elektrolitte, elektrik akımının içeri girdiği iletken uç
ANS Sağlam, kuvvetli deve * Yemen tâifesinden bir kabile * Kız bâliğa olduktan sonra, ailesinin evinde çok durması
AN-SAMİM-İL KALB Can ve yürekten, kalbden
AN-SAMİMİN Kalbden Riyasızlıkla Samimiyetle İçten
ANSAR (Bak: Ensar)
ANŞET (C: Anâşit) Yaramaz * Uzun
ANSİKLOPEDİ yun Bir sahadaki bilgileri veya bütün bilgileri sistemli veya alfabetik bir şekilde sıralayan eser
ANTER (C: Anâtir) Gök sinek
ANTİKA yun Kıymetli san´at eseri Eski zamandan kalma eser
ANTİKOR Fr Vücuda giren hastalık mikroplarını zararsız kılmak için organizmanın bir kanun-u İlahî ile çıkardığı madde
ANTROPOLOJİ yun İnsan dediğimiz varlığı inceleyen ilim İnsan biyolojik özellikleri açısından incelendiğinde biyolojik antropoloji, cemiyet halinde yaşıyan bir varlık olması açısından incelendiğinde sosyal antropoloji veya kültür antropolojisi, insanın mahiyeti, diğer varlıklardan farkı, hayatının mânası, dünyadaki yeri açısından incelendiğinde felsefi antropoloji adlarını alır Allah insanın önce bedenini yaratmış, sonra ona ruh vermiştir Hiçbir varlığa vermediği kabiliyetler vermiştir Allahı tanıdığı ve ona bağlandığı zaman Allahın muhatabı, yeryüzünün halifesi ve efendisi olur Allahı tanımadığı ve kendi keyfine tâbi olduğu zaman hayvanlardan aşağı bir mahluk olur Dünya hayatı, iyi ile kötülerin denendiği bir imtihan yeridir İnsan ebed için yaratılmıştır Ölüm ebedi hayata bir yolculuk, bir terhistir Mezar, ya Cennete giden yolun kapısı veya Cehenneme giden yolun giriş yeridir
ANTROPOMORFİZM Sosy İnsan şeklinde putlara inanma ve tapma esasına dayanan batıl bir din Allah´ı insan vasıflarıyla tasavvur eden dinî inançlar da antropomorfizm´in başka kılıkta görünüşleridir Meselâ aslı bozulmuş Musevilik ve Hıristiyanlıkta Allahın insan şeklinde düşünülmesi antropomorfizm denilen putperestliğe bir geri dönüştür İslâm dini Allah´ın varlığı, sıfatları ve fiilleriyle eşsiz ve benzersiz olduğunu bildirmekle, en üstün ve mükemmel din olmak şerefine hak kazanmıştır İslâmın "Görmek, işitmek, konuşmak" gibi insani vasıfları Allaha atfettiğini, ve bu sebeple antropomorfik dinler arasında yer aldığını iddia edenler ya bilgisiz ya da kasıtlı kimselerdir Çünkü İslâm, Allahın "Görmek, işitmek, konuşmak" fiilinde insanın muhtaç olduğu organ ve şartlara muhtaç olmadığını bilhassa belirtir ve insan fiili ile hiçbir surette benzerliği bulunmadığını açıklar İslâm en cahil insandan en âlim insana kadar herkese hitap eden bir din olduğu için, basit ve kaba düşünenlere, hareketlerinin Allah´dan gizli kalmayacağını anlatmak için Allah´ın, putperestlerin ilahları gibi konuşmaz, görmez, işitmez diye düşünmemelerini, Allah´ın her hal ve hareketlerinden haberdar olduğunu anlatmaktadır
ANTÛT Çöl ortasındaki küçük dağ ve tepe
ANÛD Muannid Çok inatçı
ANÛN İsyankâr, kavgacı * Davarların önünde yürüyen davar
ANVE Kuvvet, cebr, zorakilik, zorlama, zor
ANVET Kahretmek * Galip olmak
ANYE Güçlük, engel, zorluk, meşakkat
ANZAR (Bak: Enzar)

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi

Eski 11-04-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi



A Harfi

APOSTERİORİ Fels: Tecrübe sonunda meydana gelen bilgi ve düşünceyi anlatmak için kullanılan bir sıfat Meselâ ateşin yakıcı olduğunu denedikten sonra anlarız Bu bilgi, aposteriori bir bilgidir
APRİORİ fels Tecrübeden önce insan aklında varlığı kabul edilen bilgi ve düşünceyi anlatmak için kullanılan bir sıfat Meselâ: "Her sayı kendine eşittir" hakikatı hiçbir deneye baş vurmadan bilinen bir apriori bilgidir
APSİS Fr Yönlü bir eksen üzerinde bulunan bir noktanın, başlangıç noktasına olan uzaklığının cebirsel değeri * Bir noktanın, fezadaki yerini tesbite yarıyan ana çizgilerden yatay olanı
APULET (APOLET) Fr Askerlerin, sınıf ve rütbelerine göre sırma, ipek veya yünden omuzlarına taktıkları saçak
ÂR Utanma, mahcubiyet Utanılacak şey Ayıp Şiyb Şerm Haya
ÂRSIZ Bî-ar, utanmaz, arsız
ÂR Ü NAMUS Utanma, haya ve namus
ÂRÂ f Süsleyen Bezeyen
DİL-ÂRÂ Gönül avutan, gönül süsleyen
MECLİS-ÂRÂ Meclisi süsleyen
ÂRÂ Fikirler Reyler
ARÂ Mıntıka, bölge * Komşuluk * Avlu * Çıplaklık * Geniş, çıplak arazi
ÂRÂB (İrb ve İrbe C) Hacetler * Uzuvlar * Akıllar, zekâlar * Hileler, oyunlar
ARAB Ceziret-ül Arab, Şam, Hicaz, Irak, Yemen, Mısır ve Afrika´nın şimâlinde yaşayan geniş bir kavmin adı
A´RAB Göçebe Araplar, çölde yaşayan Araplar
ARÂBE (C: Arâbât) Keçi veya koyunun memesine geçirilen torba * Açık saçık konuşma
ARABE (Arben) Yemek yeme
ARABESK Süslemede kullanılan bir çeşit tezyinat
ARABÎ Arabça, Arab dili Arab kavmine mensub
A´RABÎ Çölde yaşayan Arab
ARABİSTAN f Arap ülkesi Arapların yaşadığı ülke
ARABİYYAT (Arabiyyet C) Arapçaya dâir ilimler, kitab veya fikirler Arap edebiyatı
ARABİYYET Arapça ile ilgili olan (İlim, fikir veya kitap) Arap edebiyatı
A´RAC Anadan doğma topal (aksak)
ARAC f Dirsek
ARADÎN (Bak: Eradîn)
A´RAF (Arf C) Sırt, tepe Özel manası Cennetle Cehennem arası bir yer(Arf, herhangi bir yüksek yer demektir ki, bu münâsebetle atın yelesine, horozun ibiğine arf denilmiştir)(A´raf, meşhur bir kavle göre Cennet ile Cehennem arasındaki hicabın, surun yüksek tepeleri demek olur İbni Abbastan sıratın şerefeleri diye bir kavil de mervidir Fakat Hasanı Basri Hazretleri demiştir ki, A´raf ma´rifettendir Ve mânâ "Ehl-i Cennet ile ehl-i Nârı simalarından tanımak üzere bir takım rical vardır demektir Kendisine bu rical "hasenat ve seyyiatları müsavi olan kimselerdir" denildikte dizine vurmuş ve bunlar, demiş, Allah tealânın ehl-i Cennet ile ehl-i Nârı tanımak ve birbirinden temyiz etmek üzere tâyin buyurduğu bir kavmdir Vallahi bilmem belki bazısı şimdi beraberimizdedir Hâsılı A´raf üzerindeki ricalin tefsirinde başlıca iki kavil vardır Birincisi Ebu Huzeyfe ve saireden mervi olduğu üzere bunlar amelde kusur etmiş ve mizanda hasenat ve seyyiatları müsavi gelmiş bir taife-i muvahhidindir ki Cennet ile Cehennem arasında bir müddet kalırlar Sonra Allah Tealâ haklarında bir hüküm verir (İkincisi) Bunlar Enbiya, şühedâ, ahyar, ulemâ veya rical suretinde görünür Melâike gibi dereceleri yüksek bir takım zevattır) (ET)
A´RAF (Örf C) Âdetler, örfler, an´aneler
A´RAF SURESİ Kur´an-ı Kerim´in 7 suresidir Mekke-i Mükerremede nâzil olmuştur Suret-ül Mikat, Suret-ül Misak, Elif lâm mim sâd gibi isimleri de vardır
ARAFAT Mekkenin 16 kilometre doğusunda Hacıların arefe günü toplandıkları tepe ve bunun eteğindeki ova Tepenin diğer bir adı Cebel-ür Rahme (Rahmet dağı)dır Adem (AS) ile Havva anamız Cennet´ten çıkarıldıktan sonra burada bir araya geldiler İbrahim Peygamber (AS) Cebrail ile burada konuştu Hz Muhammed (ASM) yüzbin insana hitab eden veda hutbesini burada okudu İnsan haklarını 14 asır önce burada dünyaya ilan etti
ARAFET (C: Avârif) Atâ, ihsan, hediye
ARAHİM Büyük olan şey * Bir cins beyaz büyük mantar
ARAİS (Arûs C) Gelinler * Güneşler * Gökler
ARAİZ (Ariza C) Arz olunan meseleler Küçükten büyüğe yazılan yazılar
A´RAK (Irk C) Kökler, damarlar
ARAK Ter, rutubet* Dağdaki yol * Çukur * Deve izleri * Sıra sıra olan şey * Zenbil * Menfaat, sevab, karşılık * Süt
ARAK Kalabalık, izdiham
ARAK-ÇİN Kavuğun altına giyilen takke
ARAK-DAR f Terli
ARAKÎ Terle ilgili, tere mensub
ARAKİYYE Yünden yapılan bir cins külâhtır ki, bilhassa dervişler kullanırlar
ARAKK Çok ince En ince Ziyâde rakik olan
ARAKNAK f Terlemiş, terden ıslanmış, ter içinde kalmış
ARAKRİZ f Terliyen, ter döken
ÂRÂM (İrem C) Çölde, sahrada konulan hususi nişan
ÂRÂM f Durma, dinlenme * Yerleşme, rahat etme, karar kılma * Eğlenme
ÂRÂM-I CÂN Gönül rahatı * Sevgili, sevilen güzel
ÂRÂM-I DİL Sevgili, sevilen güzel * Gönül rahatı
ÂRÂM-BAHŞ f Dinlendirici, dinlendiren, ârâm veren
ÂRÂM-CÛ f Dinlenmek isteyen
ÂRÂM-CÛYANE f Dinlenmek isteyene yakışır şekilde
ÂRÂM-GÂH f Dinlenilecek yer
ÂRÂMGÂH-I EBEDÎ Ebedi olarak dinlenilecek yer, sonsuz olarak istirahat edilen yer, mezar
ÂRÂM-GÂR Hiçbir sıkıntısı olmayan, rahat yaşayan adam
ÂRÂM-GÜZİN f Dinlenmek için oturan, istirahat eden, dinlenen
ÂRÂMÎ f Dinlenme, rahat etme
ÂRÂMİDE f Rahat olan, dinlenen, sükûn halinde ve rahatta bulunan
ÂRÂMİŞ f Huzur, rahat
ARAMRAM (Aremrem) Asker çokluğu * Şiddetli hâl ve iş
ARÂM-RÜBA f Sıkıntı veren, istirahatı bozan, rahatı kaçıran
ARÂM-SAZ f Yerleşen, oturan
ARÂM-SÛZ f Huzuru bozan, rahatsızlık veren
ARAN f Dirsek
ARANİK Su kuşlarından boynu uzun bir kuş
AR´AR Dikenli ardıç ağacı, dağ selvisi * Mc: Güzelin boyu bosu
AR´AR Arap diyârında bir yerin adı * Bir oyun çeşidi
AR´ARE Dağ başı İki burun deliğinin arası * Servi ağacı Çocuk oyunundan bir oyun
ARARE (C: Arâr) İyi kokulu bir ot * Şiddet * Kötü ahlâk * Evin avlusu, ev içi * Soğuk şiddetli olmak
ARAROT Ufak çocuklara yedirilen besleyici bir cins nişasta ki, Amerika´da hasıl olan bir kökten çıkarılır
A´RÂS Düğünler * (İrsC) Evliler * (Urs C) Nikâh merasimleri
ARAS Yorgunluk, bitkinlik * Hayranlık
ARASAT (Aresât) Mahşer yeri Haşir ve neşir meydanı
ARASTE f Bezenmiş süslenmiş * Çarşının bir esnafa mahsus kısmı * Vaktiyle ordu çarşısı, ordugâhta kurulan seyyar çarşı
ARASTE-GÎ f Süslülük, bezenmişlik, ârâstelik
A´RAŞ (Arş C) Tahtlar * Çatılar, damlar
ARAT Bölge, mıntıka * Avlu
ARAYENDE f Düzen verici, süsleyici
ARAYÎ f Süsleyicilik
ARAYİŞ f Süs, zinet * Süsleme
ARAZ İşâret, alâmet * Tesâdüf, rast gelme * Kaza Felâket Zâtî olmayan hâl ve keyfiyet * Fls Herhangi bir cevherin varlığı için zaruri olmayan vasıf Meselâ: Şekerin beyaz rengi şekerin varlığı için zaruri değildir
ARAZÎ Araza âit ve mensub Araza dâir ve ilgili
A´RAZ (Araz C) Arazlar, işaretler, nişanlar, alâmetler * Tesadüfler * Hastalık alâmetleri * Kazalar, felâketler, musibetler
ARAZAN Rastgele, tesadüfen, tevafukan
ARAZET Genişlik
A´RAZİ Ârızî, tesâdüfî, rastgele
ARÂZİ (Arz C) Yerler Ekilen toprak Ekilen yerler
ARÂZİ-İ EMİRİYYE Huk: Beytülmâle mahsus olup devlet tarafından şahıslara dağıtılan yerler (Tarla, çayır, koru ve emsali gibi)
ARÂZİ-İ EMİRİYYE-İ MEVKUFE Huk: Sadece hazine menfaatleri veya tasarruf hakları veyahut ikisi de bir hayır cemiyetine ayırılan miri arazi
ARÂZİ-İ EMİRİYYE-İ SIRFA Huk: Beytülmâle mahsus menfaatleri ve tasarruf haklarından hiçbiri bir cihete verilmeyip devlete ait olan ve şahıslara dağıtılan memleket arazisi
ARÂZİ-İ GAMİRE Huk: Harap, su baskınına uğramış veya içine henüz çift girmemiş yerler
ARÂZİ-İ HÂLİYE Boş, sahipsiz bırakılmış topraklar
ARÂZİ-İ HARACİYE Müslümanlar tarafından fetholunan ve ulul-emir tarafından müslim olmayan eski sahibi elinde bırakılan veya hâriçten müslim olmayanlar getirilerek yerleştirilen arâzi
ARÂZİ-İ MAHLULE Huk: Araziyi kullananın intikal sahibi mirasçı bırakmaksızın ölümüyle hükümete kalan arâzi-i emiriye
ARÂZİ-İ MAHMİYE Huk: Beytülmâle ait araziden, koru, mer´a, yol, pazar yerleri gibi halkın ihtiyaçlarına ayrılmış olan arâzi
ARÂZİ-İ MEFTÛHA Huk: Fetih hakkının taalluk ettiği yerler
ARÂZİ-İ MEKTUME Huk: Beytülmâle haber verilmeksizin kullanılan mahlul veya müstahik-i tapu araziler
ARÂZİ-İ MEMLUKE Mülkiyet yolu ile tasarruf olunan yerler (Mülk, timar toprağı)
ARÂZİ-İ METRÛKE Terk edilmiş, bırakılmış topraklar, araziler
ARAZİ-İ MEVÂT Huk: Hiç kimse tarafından kullanılmayan ve halka verilmeyen, meskun mahallerden biraz uzakta bulunan taşlık ve kıraç arazi* İşlenmemiş toprak
ARÂZİ-İ MEVKUFE Vakfedilmiş yerler Bir hayır işine devamlı surette tahsis edilmiş yerler
ARÂZİ-İ MEVKUFE-İ SAHİHA Huk: Arâzi-i memlükeden şartlarına uygun olarak vakfolunan yerler
ARÂZİ-İ MİRİYE Devlete ait arazi
ARÂZİ-İ MUHTEKERE Kiracısı tarafından üzerine bina yapılmak veya ağaç dikilmek üzere senelik bir ücret karşılığında kiraya verilen arazi (Kiracı, kira bedelini her sene arâzi sahibine vererek o arâziyi devamlı sûrette elinde bulundurur)
ARÂZİ-İ MUKADDESE Mukaddes yerler Kudsi topraklar
ARÂZİ-İ MÜBÂREKE Mübarek yer olan Hicaz
ARÂZİ-İ MÜLKİYE Hükümet arazisi, hükümet toprağı Hazine arazisi
ARÂZİ-İ MÜRFAKA Huk: Sokaklarda oturulacak yerler ve caddelerde boş bırakılan kısımlar Yolculara ait terkedilmiş konak yerleri, kervansaraylar
ARÂZİ-İ MÜŞTEREKE Huk: Çokları tarafından tasarruf olunan yer
ARÂZİ-İ ÖŞRİYYE Huk: Ziraat olundukça her sene hâsılatından beytülmâle, beytüssadakaya konulmak üzere, fakirlerin hakkı olan öşür alınan arâziler
ARAZİŞ f Hayır ve iyilik yapma * Tasaddukta bulunmak
ARBEDE Cidal, kavga, patırtı
ARBEDE-CÛ Patırtıcı, gürültücü, kavgacı
ARBEDE-CÛYÂNE f Kavga çıkartmağa yeltenerek
ARBEDE-SÂZÎ f Gürültücülük, kavgacılık
ARC Mekke ile Medine arasında bir mevzi * Deve sürücüsü
ARCA (Müz: Arec) Topal ve aksak kişi * Sırtlan
ARCELE Sürü, hayvan topluluğu * Yayalar cemaati * At sürüsü
ARD f Buğday ve diğer tahıllardan öğütülen un * Buğdayı değirmen taşına akıtan oluk
ARDA Vaktiyle bazı çavuşların elde tuttukları uzun değnek * Nişan almak için dikilen değnek
ARDA Çıkrıkçı kalemi
ARD-BİZ f Elek, un eleği * Elekle un eleyen kişi
ARDHALE f Bulamaç adı verilen yemek
ARDİN f Deneme, imtihan, tecrübe
ARDİYYE Ticaret eşyasının saklandığı yer * Böyle bir yerde saklanan eşya için ödenen ücret
ARDTÛLE f Bulamaç denilen yemek
ARE Borç olarak alınan veya verilen şey
AREB Şehir ehli olanlar * Mide fesâdı
AREB Çok açıkgöz, en akıllı
ÂREC f Dirsek, kolun arka tarafı
AREC Topallık, aksaklık
A´REC Topal, aksak
ARECAN Aksak ve topal kişinin yürümesi
A´REF Pek ma´ruf, çok bilen Arif * Çok anlayışlı, fazla bilgili * Yelesi ve boynu uzun olan at
AREFE Kurban bayramından bir evvelki gün
AREKİYYE Zinâkâr kadın
AREKREK Aceleci, acul * Kuvvetli büyük deve
A´REM Alacalı, benekli (şey)
AREMET Savurmak için dövülüp toplanmış harman
AREMİDE f İstirahat eden, dinlenen Rahat kişi
AREMREM Kalabalık ordu, çok fazla asker
AREN Davar ayağında olan kuru kemre * Yarık * Bir nesne yumuşak olmak
ARENC f Dirsek * Gidiş, tarz, usül, metod
ARENDE f Birşey getiren kimse
ARENG f Dirsek * Dert, keder * Hile, dubârâ * Tarz, tavır, üslüb * Vali, hakim * Zannolunur ki, galiba, öyledir, benzer gibi bir yakınlık ve benzerlik ifâde eder
AREOMETRE yun Sıvıların yoğunluk derecesini ölçmeye yarayan âlet Arşimet´in keşfettiği kanuna istinad edilerek yapılan bu alet, içi boş cam bir silindir ile bunun üst kısmındaki dereceli bir çubuktan ibarettir
ARES Hayranlık
ARESTE f Süslenmiş, bezenmiş
ARET f Dirsek
ARF (C: A´râf) Rüzgâr * El ayasında çıkan çıban
ARF Güzel koku * Yüksek yer * Atın yelesi * Horozun ibiği
ARFA (Müz: A´raf) Yeleli * Sırtlan
ARGO Fr Bir meslek veya topluluk sınıfı arasında kullanılan özel söz * Mc: Serserilerin ve külhanbeylerin kullandığı söz veya deyim
ARGON yun Kim: A sembolü ile gösterilen renksiz, kokusuz ve tatsız bir gaz Havada % 1 nisbetinde bulunur
ARIK Uykusuz kimse, uykusuz olma halindeki
ARINMAK t Temizlenmek, pâk olmak
ÂRIZ Sonradan olan şey Bir şeyin zâtına ve hakikatına ait ve lâzım olmayıp başka bir varlıktan bazan vâki ve kaim olan Takılan Yapışan * Bir şeyi arz ve takdim edici olan * Kalın ve geniş bulut * Ön dişlerin haricindeki onaltı dişin herbiri * İnsanın yanağı * Hasta olduğundan dolayı kesilen deve * Seyrek sakallı kimse (Bak: İctima-i zıddeyn) * (Arz dan) Gelen * Tesadüfî vakıa * Dağ, bulut vs gibi görmeye mâni olan herşey * Yanak
ÂRIZA Sonradan olan, noksanlık * İsabet eden belâ ve keder * Bozulma * Gelip geçici * Hariçten gelen te´sirle olan * Bir şeyin olmasına veya görülmesine mâni olan birşey
ÂRIZAN (Ârız dan) Geçici olarak * Tesadüfen, tevafukan, rast gele
ÂRIZAN İki yanak
ÂRIZÎ Zâtî ve irsî olmayıp sonradan hâsıl olan Zâtî ve esastan olmayıp sonradan zuhur ve taalluk eden Muvakkat, geçici
ÂRÎ Pâk, pislikten uzak * Hür
ÂRÎ Hind-Avrupa dil ailesinden olan ırk veya kimse * f Evet
ÂRİB Halis Arap cinsinden olan
ÂRİC (Uruc dan) Yukarı çıkıp yükselen Çıkıp inen Uruc eden * Topal, aksak, noksan
ÂRİF (İrfan dan) Bilen, bilgide ileri olan Aşinâ, vâkıf Hakkı, hakkı ile bilen * Sabırlı ve mütehammil * Çok düşünmeğe ihtiyaç kalmaksızın, tekellüfsüz gördüğünü bilen ve anlayan * Zevkî ve vicdanî irfan sâhibi olan
ÂRİF-İ BİLLAH Mürşid, ermiş, evliyâ Hakkın nuru ile Cenab-ı Hakk´ı bilen Âlemi, hâdiseleri İlahî feyz ve ilim ile gören veli
ÂRİF-İ ESRAR İlâhî sır ve hakikatlara vâkıf olan
ÂRİF-İ MÜNEVVER Nurlanmış ve mesleğinin mütehassısı olmuş ve aklı ile beraber kalbi de nurlanmış âlim Arif-i Billâh
ARÎF Çok irfanlı, çok tanınmış, meşhur âlim * Bir işten iyi anlayan
ÂRİFAN f Ermişler Arifler
ÂRİFANE t Arife yakışır surette Bilene yakışır şekilde İrfan sahibi olarak
ARİFLERİN MEZAKLARI Ariflerin zevkaldığı yer ve hususlar
ARİG f Kırılma, gücenme * Kıskançlık, kin, nefret, adavet, düşmanlık
ARİK Asil haseb ve neseb ehli olan
ÂRİM İnatçı, kafa tutan
ARİN Arslanın yerleşip yataklandığı yer * Ağaçlar * Et
ARİR Garip
ARİS Gerdek Hacle
ARİSTATALİS Yunan feylesofu Aristo
ARİSTO (Doğum : MÖ 384) Yunan filozoflarından olup Eflatun´un talebesidir Mantık, ahlâk, siyaset, iktisad, felsefe kitapları vardır Ruhun bakiliğine inanırdı Tecrübeden ziyâde akla fazla kıymet verdiğinden çok yanılmıştır (Silsile-i felsefenin en mükemmel fertleri ve o silsilenin dâhileri olan Eflatun ve Aristo, İbn-i Sina ve Fârâbi gibi adamlar "İnsaniyetin gayet-ül gayâtı : (Teşebbüh-ü Bil-vâcib) dir Yâni Vacib-ül Vücud´a benzemektir" deyip fir´avunane bir hüküm vermişler ve enaniyeti kamçılayıp şirk derelerinde serbest koşturarak, esbabperest, sanemperest, tabiatperest, nücumperest gibi çok enva-i şirk taifelerine meydan açmışlar İnsaniyetin esasında münderic olan acz ve zaaf, fakr ve ihtiyaç, naks ve kusur kapılarını kapayıp, ubudiyetin yolunu seddetmişler Tabiata saplanıp, şirkten tamamen çıkamayıp, şükrün geniş kapısını bulamamışlarNübüvvet ise: Gaye-i insaniyet ve vazife-i beşeriyet, ahlâk-ı İlâhiyye ile ve secaya-yı hasene ile tahalluk etmekle beraber, aczini bilip kudret-i İlâhiyyeye iltica, zaafını görüp kuvvet-i İlâhiyyeye istinad, fakrını görüp rahmet-i İlâhiyyeye itimad, ihtiyacını görüp gına-yı İlahiyyeden istimdad, kusurunu görüp afv-ı İlahiyyeye istiğfar, naksını görüp kemâl-i İlahiyyeye tesbihhan olmaktır diye, ubudiyetkârane hükmetmişlerİşte diyanete itâat etmiyen felsefenin böyle yolu şaşırdığı içindir ki; ene, kendi dizginini eline almış, dalâletin herbir nev´ine koşmuş İşte şu vecihteki ene´nin başı üstünde bir şecere-i zakkum neşvünema bulup, âlem-i insaniyetin yarısından fazlasını kaplamış S)
ARİSTOKRASİ yun Âlimlerin ve cemiyette en iyilerin iktidarına dayanan hükümet şekli Tarihte soylu, imtiyazlı, toprak sahibi, zenginlerin hâkimiyetine dayanan hükümet şekli Bu şekli ile oligarşi veya plütokrasi adıyla da anılmaktadır İmtiyazlı azınlığın, çoğunluğu idare etmesidir
ARİSTOKRAT yun Sınıf farkını kabul eden ülkelerde asil sayılan kimse Asilzâde sınıfından olan
ARİŞ f Anlam, mânâ, kavram, mefhum
ARİŞÎ f Manevî Mânâ ile ilgili
ARİŞ Samandan yapılan bir çeşit ev * Çardak, asma çardağı * Sundurma, takdim ettirme
ARİYE (Ariyet) Geri verilmek üzere alınan, iğreti Bir kimsenin geri almak üzere, karşılıksız olarak başkasının faydalanmasına terk ettiği mal Kullanılmak üzere alınan emanet mal
ARİYETEN İğreti olarak, emâneten mânasında kullanılır
ARİYY (C: Erâri) Davar bağlanan yer ve ip
ARİYYET Ödünç verip almak
ÂRİZ Azarlayıcı
ARİZ Ardıç ağacı
ARİZ Enli, geniş
ARİZ VE AMİK Enine ve boyuna, genişliğine ve derinliğine, tafsilâtlı şekilde
ARİZA Büyük bir kimseye hürmetle yazılan veya verilen şey, istirhamnâme, hediye
ARİZE Sâbit olmak * Kuvvetli ve muhkem olmak Bahil olmak
ARK Ulaşmak
ARK Tarla ve bostana su akıtmak için açılan yol, cedvel, hark
ARKA Çadıra diktikleri direk * Duvar içinde kerpiç ve taş arasına konulan ağaç
ARKAN Terleme
ARKEOLOJİ (Bak: Atikiyyat)
ARKES Cem´etmek, toplamak
ARKÎ Balık avcısı
ARKUB Ökçe siniri * Yalan ve kötü söz
ARM (Arem) İnatçılık, muannitlik * Kafa tutma
ARM´ Alaca yılan
ARMADOR İtl Direk, seren, ip ve yelken gibi şeylerle gemiyi donatan usta
ARMAN f Hasret, özleyiş, özleme * Nedâmet, pişman olma * Eseflenme, teessüf * Sıkıntı, rahatsızlık, zahmet
ARMANÎ f Müteessif, kederli, üzüntülü Pişman, nâdim
ARMATÜR Lât Fiz: Kuvvet akımını toplu bir hale koymak için mıknatısın kutupları arasına yerleştirilen demir parçası * Kondansatördeki iki iletken yüzeyden her biri
ARMAZ Kurbağa yosunu
ARNAVUT (Rumca ve Arnavutçadan) Balkan yarımadasının batı tarafında oturan bir kavimdir Osmanlı devrinde, Kosova, İşkodra, Manastır, Yanya vilâyetleridir Şimdi müstakil bir devlet olup, Türkçede Arnavutluk şeklinde söylenir
ARR Uyuz hastalığı
ARRA´ Sıtma tutmak, titremek
ARRADE (C: Arrâdât) Küçük bir çeşit mancınık ki, hareket eden tekerlek üzerine konurdu * Dişi çekirge
ARRAF Falcı, kâhin, müneccim * Hekim * Göçebe Arab aşiretlerinin örfe vâkıf umumi bilgileri (Müe: Arrâfe)
ARRAS Gürleyen, şimşek çakan * şimşekli
ARRE Câriye * Uyuz hastalığı
ARS İki duvar arasında olan duvar
ARS Şimşekli ve yıldırımlı bulut
ARSA (C: Arasât) Bina yapılacak boş arazi parçası Üzerindeki binası yıkılmış veya yapıya tahsis olunmuş yer
ARSA-İ ÂLEM Alem arsası, dünya meydanı
ARSA-İ KÂR-ZÂR Muharebe alanı, savaş meydanı
ARSAT Semer ağaçlarına çakılan ağaç mıh
ARŞ Bağ çardağı * Gölgelik * Kürsü, taht, yüce makam En yüksek gök Allahın kudret ve saltanatının tecelli yeri (Arş kâinatı kaplar Allah´ın kudreti ve ilmi de herşeyi kaplar) * Fevkiyyet, ulviyyet * Arş-ı Alâ, Arş-ı Rahman, Arş-ı İlâhi, Arş-ı Yezdan, Felek-i Eflâk, Felek-i Atlâs, Felek-i Azâm gibi isimlerle Cenab-ı Hakkın izzet ve saltanatından kinaye olarak söylenir (OS) ( Arş: Zâhir, Bâtın, Evvel, Âhir isimlerinin halita ve karışığıdır Bu halitada dahil olan İsm-i Zâhir itibarı ile Arş Mülk; kevn, Melekut olur İsm-i Bâtın itibarı ile Arş, Melekut; kevn, Mülk olur Demek Arşa ism-i Zâhir nazarı ile bakılırsa; kendisi zarf, Kevn de mazruf olur İsm-i Bâtın gözü ile bakılırsa; kendisi mazruf, kevn zarf olur Ve kezâ ism-i Evvel itibârı ile $ âyetinin işâret ettiği kevnin bidayetini içine alıyor Ve ism-i Âhir itibarı ile $ hadis-i şerifinin ima ettiği kevnin nihâyetini içine alıyor Demek Arş öyle bir halitadır ki, şu dört isimden aldığı hisseler ile kevn ve vücudun sağını, solunu, üstünü ve altını ihata etmiş olur MN) ( Arş, sakf demektir ki bir binanın veya yerin muhit-i ulvisini teşkil eder Bir eve nisbetle tavanı, tavanına nisbetle üstündeki çatısı, kubbesi, tepesindeki köşkü, tahtaboşu, cihannüması hep arş medlülünde dahildir Buna müteferri olarak çadır ve çardak gibi yükselen ve gölge veren her şeye de ıtlak olunur) (ET)
ARŞ-I A´ZAM En büyük arş Cenab-ı Hakk´ın arşı (Bak: Arş)
ARŞ-I AZİM (Bak: Arş-ı a´zam)
ARŞ-I BERİN Arş-ı âlâ Göğün en yüksek tabakası
ARŞ-I EHADİYET Allahın ehadiyet tecellisinin arşı ve âlemi Allahın, ehadiyet tecellisini gösteren âlem
ARŞ-ÜS-SÜREYYA Ülker yıldızının altında yer alan bir yıldız topluluğu
ARŞA f Güverte
ARŞIN f Bir uzunluk ölçüsü (68 cm uzunluk) Bir kol boyu Büyük bir adım genişliği * Zirâ´
ARŞİDÜK Fr Avusturya ve Macaristan İmparatorluk hanedanı prenslerine verilen ünvandır ve "Büyük Düka" demektir Türkçe´de Arşuduka da denmiştir ARŞİV : Fr Eski ve tarihçe kıymetli olan resmi kayıt ve kâğıtların saklandığı yer * Bir mevzu hakkında toplanmış muhtelif vesikaların hepsi
ARŞİYÂN f Arş´ın etrafında tesbih ederek dolaşan melekler
ARŞ U FERŞ (Arş u zemin) Arş ve yeryüzü
ARŞ U KÜRSÎ (Arş ve Kürsî) Arş ile Kürsî
ARŞ VE SÜLLEM Delil-i Arşî ve Delil-i Süllemî´den kinâyedir (Bak: Delil)
ARTAL Akranlarından ve benzerlerinden çok daha iri yapılı olan
ARTEBE Burun ucu
ARTEBE Davul
ARTEL Yoğun, büyük nesne
ARTEN Bir ot cinsidir ki, debbağlar onunla gön ve sahtiyan dibâgat ederler
ARTEZİYEN Fr Burgu gibi bir âletle açılıp su fışkırtılan kuyu
ARTI Mat: (+) ile gösterilen toplama işaretinin adıdır
ARUB (C: Urub) Erkeğini seven kadın
ARUBE Fasih, hatasız arabca konuşmak Bu kelimenin mastarları: Araben, arâbeten, uruben, urubiyyeten diye de okunur * Cuma günü
ARUF Uzun zaman ıztırab, elem çeken
ARUG f Geğirme
ARUGDE f Öfkeli, kızgın
ARUN f İyi vasıflarla meşhur olmuş, güzel huylular
ARUS Süslenmiş gelin, güveyi * Güneş Gök * Kim: Kükürt
ARUS-İ CİHÂN Dünya
ARUS-İ FELEK Güneş
ARUSÂN-I BÂĞ Tarla çiçekleri
ARUS-ÜL KUR´ÂN (Bak: Rahmân)
ARUSAN (Arüs C) f Gelinler, yeni evlenmiş kızlar
ARUSAN-I HULD Cennet hurileri
ARUSANE f Geline yakışır şekilde
ARUSEK f Küçük gelin * Yeşil ve pembe dalgalı sedef
ARUZ Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere etrafındaki nahiye ve köyler * Edb: Şiirin ahenk ölçülerinden, nazmın vezinlerinden bahseden ilim Arap, Fars, Türk şiirinde kullanılan vezin ki, hecelerin uzunluk (kapalılık) ve kısalık (açıklık) değerlerine dayanır * Bir beytin birinci mısraının son kısmı * Çadırın ortasına dikilen ve ona destek olan kazık * Tas: Süluk edenlerin karşısına çıkan çok şeyler, birisine ârız olan iş ve ihtiyaç * Yan taraf * Yanak * Yol * Usûl
ARUZ KALIPLARI (Bak: Bahr)
ARV Sıtma ve diğer ateşli hastalıklarda gelen ilk titreme * İş için birinin yanına varma * Yemişsiz bir çeşit ağaç
ARVANA Boz dişi deve
ARVEND f şan, şeref, ululuk, yücelik, azamet
ARZ (Erz) Yeryüzü, toprak, zemin, dünya * Aşağı ve alçak * Memleket, ülke * Küre * İklim * Davarın ayağının altı
ARZ-I A´ŞÂRİYE Öşür (onda bir vergi) veren memleket
ARZ-I BELDE Ast: Herhangi bir bölgenin üstünden geçen arz dairesi
ARZ-I BELDE TA´YİNİ Ast: Herhangi bir bölgede kutup yıldızı veya diğer yıldızlarla astronomik hesaplar yapmak suretiyle o yerin arzını tayin etmek
ARZ-I CENUBÎ Cenub arzı (Güney enlemi)
ARZ-I HARAC Harac veya vergi veren memleket
ARZ-I MUKADDES Kudsi, mübarek yer Eski peygamberlerin çok eseri bulunan Kudüs, Filistin (Arz-ı mukaddes: Temiz yer (arz-ı mutahher) ve mübarek yer demektir ki, Beyt-i Makdis´in bulunduğu yerdir Vaktiyle birçok enbiyanın makarrı olduğundan böyle tesmiye olunmuştur Bir rivayete göre İbrahim (AS) Lübnan Dağına çıktığı zaman, Allah Teâlâ: "Bak, gözün nereye kadar yetişirse orası mukaddestir ve zürriyetine mirastır" buyurmuştur Bunun tâyin ve tahdidinde tur yani cebel ve havalisi denilmiş Dimeşk, Filistin ve Ürdün´ün bir kısmı denilmiş, Arz-ı Şam da denilmiştir Hz Musa, Mısır´dan çıktıktan sonra Şamda iskân vadedildiği ve Beni İsrâil´in buna Arz-ı Mevaid dedikleri de söylenmiştir ET)
ARZ-I RUM (Erzurum) Rum memleketi Şimdiki Anadolu Anadolunun şarkındaki bir vilâyet adı
ARZ f Ardıç adı verilen bir ağaç
ARZ Bir büyüğe bir şeyi hürmetle vermek Bir işi büyüğüne hürmetle anlatmak İzâh etmek Takdim etmek Bir kimseye bir şeyi izhar etmek * Kıymetli bir şeyi diğer bir şeyle değiştirmek * Bir şeyin birden, âniden meydana gelmesi * Altın ve paradan gayrı mal, metâ Bir şeyin uzunluk mukabili olan genişliği * Bir muamelede aldanmak * Sağlam insanın hemen ölmesi * Delirmek * Coğ: Bir yerin yeryüzünde hatt-ı istivâdan (ekvatordan) olan uzaklığı * Koz: Bir yıldızın mıntıkatulbürucdan olan uzaklığı
ARZ-I CEMÂL f Güzelliğini göstermek Arz-ı didar da denir
ARZ-I ENDÂM Boy-pos gösterme
ARZ-I HÂCET İhtiyacını, muhtaç olduğunu bildirmek
ARZ-I HÂL Halini arzetme İstida Arzuhal
ARZ-I HÜNER Hüner gösterme, marifet izhar etme
ARZ-I HÜRMET Hürmetini bildirme Saygısını gösterme
ARZ-I İFTİKAR Hacatını arzetme, ihtiyaçlarını meydana koyma
ARZ-I NEFS Hizmette ve fedakârlıkta nefsini ve kendini ileri sürme
ARZ-I MAHZAR Bir işin yapılması için, yüksek bir mevkiye halk tarafından topluca verilen dilekçe
ARZ-I MİNNET Minnet gösterme
ARZ-I KUDRET Kudret gösterme
ARZ-I TÂZİMÂT Karşısındakine büyük bir hürmetle takınılan tavır ve hareket
ARZA şiddet * Kuvvet
ARZ f Sunma, gösterme, takdim etme
ARZAN Enine, genişliğine
ARZANÎ Enine, genişliğine olarak
ARZ-GAH f Bir şey arzetmek için toplanma yeri
ARZ-HANE f İstanbuldaki Topkapı sarayında bulunan Hırka-i Şerif odasının dışında kalan aralık oda
ARZÎ Genişliğine ait Bir yerin enine ait
ARZÎ (Arziye) Toprağa ait ve müteallik Yere ait, toprakla alâkalı * Semavî olmayan Beşerî olan
ARZÎN (Arz C) Arzlar
ARZİYAT Jeoloji Dünyanın yaradılışı ile tarih boyunca değişen vaziyetlerini tetkik eden ilim
ARZİZ f Kurşun, kalay
ARZU Meşhur halk hikâyelerinden olan Arzu ile Kamber hikâyesinin kadın kahramanı
ARZU f İstek Dilek Meyil Emel Hahiş
ARZU-YU BEKA Ebedilik arzusu
ARZU-YU HİLÂF Muhalefet etme, karşı koyma arzusu
ARZU-DÂR f Hevesli, talebli, istekli, arzulu
ARZU-KEŞ Yürekten isteyen, isteyici
ARZU-MEND İstekli
ARZU-MENDÎ f Taleb, istek, arzu, heves
ARZU-ŞİKESTEN f Arzunun olamaması, yerine gelmemesi Hayâl kırıklığı, inkisar-ı hayâl
ARZUHAL (Arz-ı hâl) Bir iş için bir makam veya resmi daireye bir iş sahibinin verdiği dilekçe İstida-nâme

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi

Eski 11-04-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi



A Harfi

AS Mersin ağacı
AS Sansar cinsinden siyah kuyruklu, beyaz tüylü kakum denilen bir hayvan, çok kıymetli olan postu için avlanır
AS f Değirmen (Bak: Asya)
ASA Genişlik Zuhur, meydana çıkma Büyük kadeh
ASA´ Yaş olan şey kuruyup katılaşmak
ASA Değnek Baston, sopa
ASA-YI İNKÂR İnkâr değneği Kabul etmeme
ASÂ-YI MUSÂ Hz Mûsânın (AS) Asâsı * Kafir sihirbâzları Cenab-ı Hakkın izniyle mağlub eden ve taşa vurduğunda hemen Cenab-ı Hakkın izni ile su çıkaran Hz Mûsânın (AS) mucizeli değneği Bu mucizeye teşbih olarak, her bir zerrede ve her şeyde Allahın (CC) varlığını, birliğini ve kudsi sıfatlarını isbat ederek imân âb-ı hayatını gösteren ve bununla kâfirleri mağlub eden, ehl-i mekteb ve ehl-i felsefeye çok lüzumu bulunan Risale-i Nur külliyatından bir eserin adı( Kur´andan tavr-ı kalbe ilham edilen Asâ-yı Musa gibi, mânevi bir asâ ihsan edilmiştir Bu asâ ile, kitab-ı kâinatın herhangi bir zerresine vurulursa, derhâl mâ-i hayat çıkar Çünki, müessir ancak eserde görünebilir Mânevi asansör hükmünde olan murâkabeler ile mâ-i hayatı bulmak pek müşküldür Vesaite lüzum gösteren ehl-i nazar ise, etraf-ı âlemi arşa kadar gezmeleri lâzımdır Ve o uzun mesâfede hücum eden vesveselere, vehimlere, şeytanlara mağlub olup caddeden çıkmamak için, pekçok bürhanlar, alâmetler, nişanlar lâzımdır ki yolu şaşırtmasınlar MN)
ASA f (Gibi) manasına gelerek birleşik kelimeler yapılır (Teşbih edatıdır)
BERK-ÂSÂ şimşek gibi Berk gibi
CENNET-ÂSÂ Cennet gibi
ASA f Esneme * Vakar, ciddilik * Süs, zinet
ASÂ (Fiil veya harftir) Ümid veya korku bildirir Şek ve yakin manalarına delalet eder; (ola ki, şayet ki, meğer ki, olur, gerektir) manalarına gelir (Kâde) $ fiiline benzer Ekseri, (lâkin) (leyte) mânasına temenni için kullanılır Hitab-ı İlahî kısmında yakîn ve vücubu ifade eder
A´SA (Asâ C) Değnekler, sopalar, bastonlar
ASÂB Geyik, gazâl
ASAB Sinir Damar
A´SÂB (Asab C) Sinirler Damarlar
A´SÂB-I GÛŞ Kulak sinirleri, kulaktaki sinirler
A´SÂB-I MUHARRİKE Hissi, duyguyu vücuttaki haber merkezine bildiren sinirler Hareket ettirici sinirler
ASABE Kuvvet, şiddet * Bir tek sinir * Baba tarafından akraba olanlar * Bir kimseye yardım ve takviye eden akrabası takımı * Fık: Eshab-ı Feraiz, hisselerini aldıktan sonra geri kalanı, terekeyi alan kimse (Babası ve evladı olmayan kimseye vâris olan)
ASABİ´ (Usbu´ C) Parmaklar
ASABÎ Sinirli Öfkeli
ASABİYY-ÜL-MİZAC Yaradılışça sinirli olan kimse Yaradılışı itibâriyle asabi, hırçın, öfkeli olan
ASABİYYET Sinirlilik Fart-ı gayret İmân ve İslâmiyeti, kendi akrabasını, vatanını, din veya milliyetini müdâfaa etmek gayreti Hamiyyet
ASABİYYET-İ CAHİLİYYE İslâmiyetten evvelki câhiliyyet asabiyyeti Menfi milliyet Irkçılık, yani, aşırı derecede kendi kavim ve kabilesini koruma ve iltizam gayreti(Asabiyyet-i cahiliyye, birbirine tesanüd edip yardım eden gaflet, dalâlet, riya ve zulmetten mürekkeb bir mâcundur Bunun için menfi milliyetçiler, milliyeti mâbud ittihaz ediyorlar Hamiyyet-i İslâmiyye ise, nur-u imândan in´ikâs edip dalgalanan bir ziyadır MN)
ASABİYET-İ KAVMİYE Vatanperverlik Menfi milliyetçilik, Asabiyet-i câhiliye, asabiyet-i milliye, asabiyet-i nev´iyye gibi tabirler de aynı mânayı ifâde eder (Bak: Asabiyet-i Câhiliyye)
ASABİYYETEN Asabi olarak Sâde kendi milliyetini, soyunu sevmekle
A´SAC Saçları alnı üzerine dökülmüş
ÂSAD (Esed C) Esedler, arslanlar
ASAF Süleyman Peygamberin (AS) veziri Vezir * Bir ot ismi
ASAFÂNE f Bir vezire yakışır surette ve hâlde
ASAFİR (Usfur C) Serçe kuşları
ASAF-REY Düşüncesi Asaf´ınki gibi akıllıca olan vezir
ASAGİR (Asgar C) Şeref ve itibar bakımından küçük olanlar Çok küçük şeyler
ASAGİR Ü EKÂBİR f İtibar ve mevkice küçükler ve büyükler
ASAH (Bak: Esahh)
ASAHİB (Ashab C) Sahibler, sahib olanlar Ashablar
ASAİB Cemaatler, tayfalar * Başa sarılan sargılar, nesneler
ASAK Darlık * Hurma budağının yaramazı
ASAK Ucuzluk
ASAKİR (Asker C) Askerler Erler
ASÂKİR-İ BAHRİYYE Bahriyeliler Deniz askerleri
ASÂKİR-İ BERRİYYE $ Kara askerleri
ASÂKİR-İ MUNTAZAMA Ordu askeri
ASÂKİR-İ MUVAHHİDÎN Allahın birliğine inanan askerler İslâm ordusu
ASAL (Asil C) İkindi ve akşam arası mânasına, öğleden geceye kadar olan müddet * Zamanlar ve vakitler
ASAL Ahlâk Karakter * Alâmet, işaret, belirti
ASAL f Temel, kök
A´SAL Dişinin ucu eğri olan
ASAL (C: Asâl) Davarın kuyruğu devrik olmak * Bağırsak
ASALAK Başka hayvan veya bitkilerin üstünde yaşayan ve onlara zarar veren hayvan veya bitki Parazit * Mc: Başkalarının sırtından geçinen kimse
ASALE Bal peteği, petek
ASALE Zehiri çok tesirli ve korkunç olan yılan
ASALET Temiz soyluluk Soy sop temizliği Köklülük * Rüsuh * Metanet Necabet Zâdegânlık * Kendi işi için bizzat ve kendisi nâmına hareket * Edb: Yazıda veya sözde bayağı tâbirlerin bulunmaması
ASALETEN Vekil olmayış Kendi işini kendi namına bizzat kendisi yapmak üzere Kendi nâmına olmak üzere
ASALETLÛ Asâletli, soy ve neseb sahibi, necib, asil * Osmanlı İmparatorluğu zamanında resmi yazışmalarda büyükelçilere, Hristiyan büyüklerine, devlet adamlarına ve prenslerine denirdi
ASALİT Koyu, sahin
A´SAM (Usme C) Ön ayakları beyaz olan at, geyik veya koyun
A´SÂM-ÜL YÜMNÂ Sağ ayağı beyaz olan at, geyik veya koyun
ASAM (İsm C) Günahlar
ASAMM Sağır * Sert, katı * Güç, tahammül edilmez * Gr: Muzaaf olan fiil (İkinci veya üçüncü harf-i aslisi şeddeli olan fiil)
ÂSÂN f Kolay Suhuletli Yesir * Bükülmüş ipin her katı
ÂSÂNÎ Suhulet, kolaylık
ASAR Toz * Sığınak * Atiyye, hediye
ASÂR Fakirlik * Güçlük * şiddet
AS´AR Çok kibirli, mağrur * Çarpık suratlı, eğri yüzlü, eğri boyunlu
ASAR Vazifeler * Yükler * Cürümler Kabahatler
ÂSÂR Öç almalar İntikamlar * Eserler * İzler Nişanlar Abideler * Âdetler
ÂSÂR-I ATİKA Eski eserler
ÂSÂR-I EDEBİYYE Edebî değeri olan eserler
ÂSÂR-I MATBUA Tabedilmiş basılmış olan eserler
ÂSÂR-I MERGUBE Muteber ve rağbet kazanmış olan eserler
ÂSÂR-I SAN´AT Sanat eserleri
ASÂR Kurumayıp daima sulanır çıban
ASÂR Yağcı, yağ satıcısı
A´SAR (Asr C) Asırlar Yüzyıllar
A´SÂR-I SÂLİFE Geçmiş yüzyıllar Geçmiş asırlar
ASARAN (Bak: Asrân)
ASARE Anber ve misk gibi şeylerin kokması
ASARE f Sayı, hesab
ASARİM (Asrâm C) Çadır toplulukları Ayrı ayrı küçük insan grupları
AS´AS (C: Asâis) Bir yerin adı * Kurt, zi´b * Kirpi
AS´AS Kumdan yığılmış tepe * Fesâd
AS´ÂS Gece çok gezip dolaşan kimse * Kurt
AS´ASE Oturak yerin yumuşağı * Helâk olmak * Fesâd etmek
AS´ASE (Is´as) Yönelme Arka çevirme * Gece karanlığı gelmeğe başlamak veya gitmek * Bulutun yere yakın olması
ASAT Binâ
ASATIB (İstabl C) Ahırlar
ASAY f Gibi (Bak: Asâ)
ASAYİŞ f Emniyet, güvenlik, korku ve endişeden uzak hâl Kanun, nizam hakimiyeti İnsan cemiyetlerinde iktidar, hâkimiyet, bir zümrenin, bir sınıfın elinde olmaktan kurtulamamasından ve bir kısım insanlarca yapılan, istedikleri zaman değiştirilen kanunlara diğer insanların saygısı temin edilemediğinden asayişin sağlanması gittikçe güçleşmektedir Çağımızda maddeci düşünce ile yetişen insanlar ancak baskı tedbirleriyle itaat altına alınmağa çalışılıyor Böylece kapitalist ülkelerde oligarşik diktatörlük, sosyalist ülkelerde sınıf diktatörlükleri kurularak insanlar köleleştirilmektedir İslâmda ise iktidar Allah´ındır, mülk de Allah´ındır İnsan insanın kulu, kölesi değildir Sınıf ve zümre diktatörlüğü yoktur İnsan insan karşısında hür, Allah karşısında kuldur ve herkes hukukta birbirine eşittir İdareciler hakkın ve halkın hizmetkârlarıdır( Bu millet ve vatan, hayat-ı içtimaiyesi ve siyasiyesi anarşilikten kurtulmak ve büyük tehlikelerden halâs olmak için beş esas lâzım ve zaruridir Birincisi: merhamet; ikincisi: hürmet; üçüncüsü: emniyet; dördüncüsü: haram ve helâli bilip haramdan çekilmek, beşincisi: serseriliği bırakıp itaat etmektir İşte Risale-i Nur, hayat-ı içtimaiyeye baktığı vakit, bu beş esası te´min edip, hem asâyişin temel taşını tesbit ve te´min eder KL)
ASÂYİŞ-BERKEMÂL Rahat ve huzur te´min edilmiş
ASÂYİŞ-CU f Rahat ve huzur arayan Asâyiş isteyen
ASÂYİŞ-PERVER f Asâyiş taraftarı Sükûnet, rahat ve huzur isteyen
ASÂYİŞ-PERVERÂNE f Rahat, huzur ve asâyiş taraftarına yakışacak şekilde
ASB Bağlamak * Sağlam olarak dürmek * İmâme, sarık * Yemen´de yapılır bir nevi kumaş * Firavun atı adı verilen bir deniz canavarının dişisi * Kurumak * Kızarmak * Sarmaşık * Sargı, bağ * Mendil
ASBAB (Sabeb C) Çukur yerler
ASBAG Alnı veya kuyruğunun ucu beyaz olan at * Kuyruğunun ucu beyaz olan kuş
ASBAG (Sıbg C) Boyalar
ASBAH (Subh C) Sabahlar
ASBAN f Değirmenci Değirmen sahibi
ASBANÎ f Değirmencilik
ASBAR (Sıbr C) Akbulutlar
ASBEST yun Oldukça yumuşak ve ateşle hususiyeti değişmeyen lifli bir madde
ASC Gezi topluluğu
ASCED Halis, karışıksız altın
ASCEL Karnı büyük olan kimse
ASD Cimâ etmek * Döndürmek * Bozmak
ASDA (Sadâ C) Sadâlar, sesler
ASDAF (Sedef C) Sedefler
ASDAG Perâkende olmak
ASDAG (Sudg C) Tıb: Şakaklar, yüzdeki şakaklar
ASDAGAN Tıb: Kollarımızdaki nabız damarları
ASDAK (Sıdk C) Samimi şeyler
ASDER Omuz, menkıb
ASDİKA Sâdıklar Sabık ve sadık dostlar * İçi dışına, sözü işine uygun olanlar
ASED Cimâ etmek * İp bükmek
A´SEF Zulmedip zorla birşey alan
ASEF (Asf) Büyük kadeh * Bir şeyi almak * Yoldan çıkmak Zulüm eylemek Körü körüne gitmek * Birisini istihdâm eylemek Irgatlık etmek, tarlada işçilik etmek * Ölüm (Kamus´tan alınmıştır)
A´SEL Eğri olan şey Eğri dişli veya bacaklı kimse
ASEL Bal Şehd * Tatmak * Su akarken yüzünde hâsıl olan kabarcık * Cennette bir su
ASEL-İ MUSAFFA Süzme bal
ASELAN Süngü titrediğinden acı çekmek * Boynunu uzatıp sür´atle gitmek
ASELBENT Tıbda ve kokuculukta kullanılan bir reçinedir ve aynı adla anılan ağacın kabuklarının çizilmesiyle elde edilir
ASELÎ Bal gibi sarı renkte olan * Yahudilerin ayırdedilmek için, omuzbaşlarına taktıkları sarı kumaş parçası * Eskiden kullanılan bir kumaş çeşidi
ASELİYYET Bal hâli
ASELLAK Deve kuşunun erkeği
ASEM Kesbetmek Kazanmak çalışmak * Dirsekten itibaren elin kuruyup çolak ve eğri olması * Ayağın topuktan kuruyup eğilmesi ve aksak olması
A´SEM Eli bileğinden kurumuş kimse
ASEMM Çok sağır
ASEMSEM Kuvvetli, büyük deve
ASEN Tütün, duhan
ASENN Koltuğu kokan kişi
ASER Solak kimse, solaklık
A´SER Çok zor ve çetin olan, dayanılması çok zor * Solak
ASERAT Sürçmeler, yanılmalar * Ayak kayması
ASERE Kanat teleklerinden evvel, ucunda olan beyaz telekler
ASES Asâyişin muhafazası için geceleri dolaşan ve şimdiki polis vazifesini gören memurlar
ASESBAŞI Osmanlı İmparatorluğunun eski devirlerinde polis müdürü
ASEV (Asven) Serkeşlik Taşkınlık, serserilik
ASEVSEL Azâsı gevşek kimse
ASF Büyük kadeh * Zulüm ve zorla bir şeyi almak
ASF Zulüm Haksızlık * Can çekişme * Emek çekip kâr kazanma * Bir tarafa eğilme * Sür´atle gitme * Rüzgârın kuvvetle esmesi * Taze ekin yaprağı* Ekin taze iken biçme
ASFAD (Safed C) Suçluların el ve ayaklarına takılan kelepçeler
ASFAF (Saff C) Saflar, hatlar
ASFALT yun Siyah renkte şekilsiz bir bitüm
ASFAR Sıfırlar Boş şeyler
ASFENCAH Akılsız, ahmak adam
ASFER Sarı, uçuk benizli Soluk * Kızıl * Islık çalan* Bomboş şey
ASFİYA Sâfiyet, takvâ ve kemâlât sâhibi ve Peygambere (ASM) vâris olup, onun meslek ve gayelerini ihyaya ve tatbike çalışan muhakkik zatlar (Derece-i şuhud derece-i iman-ı bilgaybdan çok aşağıdır Yani : Yalnız şuhuduna istinad eden bir kısım ehl-i velâyetin ihatasız keşfiyatı, Verâset-i Nübüvvet ehli olan Asfiya ve Muhakkikinin şuhuda değil, Kur´ana ve vahye, gaybi; fakat sâfi, ihatalı, doğru hakaik-i imaniyelerine dâir ahkâmlarına yetişmez Demek bütün ahval ve keşfiyatın ve ezvak ve müşâhedâtın mizanı : Kitab ve sünnettir Ve mehenkleri Kitap ve Sünnetin desâtir-i kudsiyeleri ve Asfiya-i muhakkikinin kavanin-i hadsiyeleridirM)
ASFİYA-İ MUHAKKİKÎN Hakikatı tam araştıran, delillerle isbat eden, ilim ve fazilette terakki etmiş olan büyük İslâm âlimleri
ASFİYA-İ MÜDEKKİKÎN İslâmî hakikatların tetkik ve bilinmesinde çok dikkatli ve sâdık olan büyük İslâm âlimleri
ASGA Öğrenmeğe çok hevesli * Çarpık suratlı
ASGAR En küçük Daha küçük
ASGARAN Kalb ile dil
ASGARÎ En az En küçük
ASGÜN Hazar Denizi´ne verilen bir isim
ASHÂB (Eshâb) (Sahib C) Arkadaş olanlar Sahip olanlar, kullanma yetkisine sahip kişiler * Halk, ahali * Sahabeler, yani Peygamberimiz Hz Muhammed´i (ASM) görmüş ve mü´min olarak ona ve onun mesleğine bağlı kalmış olan zatlar Bu kişiler, insanlık, doğruluk ve her türlü faziletlerde en ileri seviyede bulunan şahsiyetlerdirOnlar Peygamberimizi (ASM) her an yakın alâka ile takip ederler ve O´na, her cihetle ittibaa çalışırlardı Dâima sıdk ve sadakatten, doğruluk ve faziletten ayrılmamak cehdi içinde idiler İslâmiyetin neşir ve tâmimi için her çeşit fedakarlıktan çekinmezlerdi Risale-i Nur Külliyatından Mektubat isimli eserde denildiği gibi: "Âl ve Ashâb nâmında bu zevat-ı kirâm, nev-i beşerin enbiyadan sonra ferâset ve dirâyet ve kemâlâtla en meşhur, en muhterem, en nâmdar, en dindar ve en keskin nazarlı tâife-i azimesi" dirler(RA)
ASHÂB-I BEDİR Hz Peygamber (ASM) ile Bedir muharebesinde bulunan sahâbeler (RA)
ASHÂB-I CENNET Cennet ehli Cennetlik olanlar, Cennetlik oldukları ümid edilenler veya cennete gidecekleri müjdelenmiş olanlar (Bak: Aşere-i Mübeşşere)
ASHÂB-I DEVLET Devlete mensub olanlar Devlet adamları
ASHÂB-I EYKE (Ashâb-ı Leyke) Şuayb´ın (AS) Allah tarafından kendilerine gönderildiği kavmin adı Yerleri ağaçlı olduğundan bu isim verilmiştir
ASHÂB-I FERÂİZ Mirascılar Ölen kimsenin malında hissesi olan akrabâları
ASHÂB-I FİL İslâmiyetten önce Kâbe-i Muazzamayı tahrib için Mekke´ye hücum eden Habeş ordusunun ismi ( Önlerinde fil bulunduğundan, zırhlı vasıtalar gibi ondan faydalandıklarından bu isim verilmiş olduğu nakledilir
ASHÂB-I GÜZİN Mümtaz ve en meşhur sahâbeler
ASHÂB-I KALEM Kalem ashabı Memurlar
ASHÂB-I KALİB Bedirde öldürülüp kuyuya atılmış olan müşrikler
ASHÂB-I KEHF Kur´ân-ı Mu´ciz-ül Beyan´da bahsi geçen ve devirlerinin zâlim padişahından gizlenerek ve onun şerrine âlet olmaktan çekinerek, beraberce bir mağaraya saklanıp, Rabb-ı Rahimlerine (CC) sığınan, dindar ve makbul büyük zâtlar İsimleri rivâvette şöyle sıralanır: Yemlihâ, Mekselinâ, Mislinâ, Mernüş, Debernüş, Sâzenüş, Kefeştatâyüş Kendilerine sâdık köpeklerinin adı da Kıtmir´dir
ASHÂB-I KİRAM Hz Muhammedin (ASM) Ashabı, sahabeleri
ASHÂB-I MATLUB Huk : İflâs hâlinde bulunan şahsın, kanuni alacaklılarının yekûnü
ASHÂB-I MEŞ´EME Uğursuz, kötü, dine muhalif olanlar* Solak, sol tarafta, alçak mevkide bulunanlar
ASHÂB-I MEYMENE Dinen ihtiram mevkiinde bulunan yüksek haysiyet sahibleri Hayırlı kimseler
ASHÂB-I RESS Kur´anda bahsi geçen bir kavim adıdır Kimler oldukları kati bir şekilde tesbit edilemiyor Râvilerin ekserisi, peygamberlerine isyan eden ve onu öldürüp kuyuya atan, bundan dolayı da Cenab-ı Hakkın helâk ettiği bir kavim olduğu hakkında ittifak etmektedir (Furkan Suresi, 38 inci Ayet)
ASHÂB-I RIDVÂN Cenab-ı Hakkın rızâsıyla müjdelenen sahâbeler (RA) (Bak: Bi´at-ı Rıdvan)
ASHÂB-I SUFFA Suffa ehli Bunlar, Hz Peygamberin (ASM) mescidine bitişik üstü örtülü, etrafı açık bir yerde otururlardı ve orada yaşarlardı Bu zatların yaşayışları ve hâlleri din hizmeti, hayatı bakımından büyük değer taşımaktadır Bütün hayatları Peygamberimiz´in (ASM) yanında bulunarak Kur´ânın en yüksek derslerini alır, öğrenirler ve öğretirlerdi İslâmiyeti öğrenmek, öğretmek ve yaymak için her türlü şahsi menfaatlerini terkederek tam bir İslâm fedaisi olarak yaşarlardı Bunlar evlenmezler ve dünya işleriyle uğraşmazlardı Ashab-ı Suffa´nın bu hizmetleri sebebiyle ve bu çok büyük fedakârlıkları vesilesiyle İslâmiyet az zamanda çok yayılmış ve kökleşmiştir Peygamberimiz´in (ASM) hadis-i şerifleri mükemmel bir şekilde muhafaza altına alınmış ve zamanımıza kadar hatta kıyamete kadar sağlam bir şekilde devam etmesi sağlanmıştırBu Ehl-i Suffa´nın ahvâli Kur´an-ı Kerim hizmetine ilk ve en mühim başlangıç olduğu ve herkese büyük ibret ve ders teşkil edeceği için, Sahih-i Buhâri Tercemesi Yedinci Cildinin 62 ve 63 üncü sahifelerindeki alâkalı kısmı naklediyoruz: "Suffa, Kamus Müterciminin dediği gibi ve hepimizin bildiği veçhile, eski yerlerdeki "sed", "seki" gibi yüksekçe eyvana denir Lisanımızda tahrifle "sofa" tâbir olunur Ehl-i suffa buna izâfe edilmiştir Ashâb-ı Suffa; aileden cüdâ, gaile-i dünyeviyeden âzâde ve bütün mânası ile feragatkâr bir hayata mâlik olan bir zümre-i mübârekenin ekseri vakitleri Resül-i Ekremin (ASM) huzurunda geçerdi Dâima Resul-i Ekrem´den (ASM) ahz-ı feyz ederlerdi Taraf-ı Peygamberiden tâyin buyurulan muallimler mârifetiyle de kendilerine Kur´ân tâlim edilirdi Bunlardan yetişenler müslüman olan kabilelere tâlim-i Kur´ân için gönderilirdi Bu cihetle bunlara "Kurrâ" denilirdi Bu suffaya da "Darul-Kurrâ" demek en münâsib bir isimdir Nur-u Kur´an´ın "lemhat-ül basar" denilebilecek derecede az bir zaman zarfında âfâk-ı âleme intişar etmesi, bu ilim ocağının yetiştirdiği güzideler sâyesinde müyesser olmuştur Mütevâzi ve fakat çok feyyaz olan dörtyüz, beşyüz raddesinde dâimâ Kur´ân ile, icâbında gazâ ile meşgul olan bir irfân-ı Kur´ân ordusu bulunuyordu İçlerinden teehhül edenler kadro haricine çıkardı Fakat, yenileri ile ikmal edilirdi Burası bütün mânası ile leyli ve meccâni bir dâr-ul-ilim idi Müdâvimleri ne ticaretle, ne bir san´at ve harâsetle iştigal etmezdi Maişetleri taraf-ı risâlet-penâhiden ve ağniyâ-ı ashâb tarafından te´min edilirdi Bu hakikatı, Ehl-i Suffa´nın mübarek simâlarından birisi olan Ebu Hureyre (RA) kendisinin çok hadis rivâvet ettiğinden şikâyet edenlere karşı verdiği şu müskit cevabında pek güzel ifâde etmiştir: "Benim kesret-i rivâyetim çok görülmesin; muhacir kardeşlerimiz çarşıdaki, pazardaki ticaretleri ile, "Ensar" kardeşlerimiz de tarlalardaki, bahçelerdeki ziraatleri ile meşgul bulundukları sırada, Ebu Hureyre, Peygamberin (ASM) mübârek nasihatlerini hıfzediyordu" demiştiResul-i Ekrem (ASM) Ashâb-ı Suffa´nın maişeti ile, tâlim ve terbiyesi ile pek yakından alâkadar olurdu Hattâ saadet-hâneleri ihtiyacatı ile ikinci derecede meşgul bulunurdu Bir kerre Hz Fâtıma (RA) el değirmeni ile un öğütmekten usandığından şikâyet ederek bir hizmetçi istediğinde, Resül-i Ekrem (ASM) - "Kızım! Sen ne söylüyorsun Henüz Ehl-i Suffa´nın maişetini yoluna koyamadım" buyurmuştuResul-i Ekrem´in (ASM) hiç bir mev´izaları, hiç bir hitâbeleri yoktur ki, bunun irâdı sırasında Ashâb-ı Suffa orada hazır bulunmasın, dinleyip, hıfzederek diğer ashâba nakletmesin Bu suretle ahkâm-ı İslâmiyyenin hıfz ve naklinde Ehl-i suffanın pek müstesna te´sirleri görülmüştürİçlerinde Ebu Hureyre (RA) gibi müstesnâlar yetiştiği gibi, ilmi varlık göstermiyenler de vardı Fakat, hangi türlü tedris gösterilebilir ki, umumi surette böyle sihir-âmiz bir feyz verebilmiş olsun"Hak Dini Kur´ân Dili Cilt 2, sahife: 939, 940, 941 de de şu izahat vardır:"Bir gün Resul-i Ekrem (ASM) Ashâb-ı Suffa´nın başlarında durmuş, hallerini nazar-ı tetkikten geçirmişti Fakirliklerini, çekmekte oldukları zahmetlerini gördü ve kalblerini tatyib edip onlara buyurdu ki: - "Ey Ashâb-ı Suffa! Sizlere müjdeler olsun ki; her kim şu sizin bulunduğunuz hâl-ı sıfâtta ve bulunduğu halden râzı olarak bana mülâki olursa, o benim refiklerimdendir "
ASHÂB-I SUYÛF Bizzat harbe iştirak edip kılıçları ile cihad edenler
ASHÂB-ÜŞ-ŞİMÂL Amel defterleri sol taraflarından verilecek olan cehennemlik kimseler Solcular
ASHÂB-I ŞUHÛD (Bak: Ehl-i Şuhûd)
ASHÂB-I TAHRİC (Bak: Tahric)
ASHÂB-I UHDÛD Cenab-ı Hakka imân ve itâat edenleri çukurlara doldurup yakan veya sopa ile döven, fir´avn gibi zâlim kimseler
ASHÂB-I YEMİN Ahid ve yeminlerinde sebât edenler Kendi kazançlarından ziyâde Cenab-ı Hakk´ın lütuf ve ikrâmına kavuşacakları ümid edilenler Allah´a itâatleri ve amelleri iyi olup ahirette amel defterleri sağ taraftan verilecek olanlar Sağcılar Mukaddesatçılar Kur´an ve İmân yolunda Allah (CC) için çalışanlar ve bunlara taraftar olanlar Sağlam ve helâl dâiresinde çalışan kimseler Cennetlik olanlar
ASHAME Peygamberimizin zamanında Müslümanlığı kabul eden Habeş Necaşisinin ismi
ASHAR Saçı kızıl adam Kırmızı tüylü hayvan
ASHAR (Sıhr C) Evlenme neticesinde akraba olan erkekler (Kayınbiraderler, kayınpederler, güveyler)
ASHEB Tüyünün üstü kızıl, içi beyaz olan deve
ASIF(E) (C: Asıfât) Şiddetli rüzgâr, sert fırtına (Bak: Asf)
ASIFAT (Asf C) şiddetli rüzgârlar
ASIL (Bak: Asl)
ASIM Kendisini günahlardan men´edip pâk ve ismetli tutan, koruyan, men´eden
ASIMA Medine şehrinin diğer bir ismi
ASIR (Bak: Asr)
ASİ Uygun, elverişli
ASİ Çok isyan eden, çok isyancı
ÂSİ İsyan eden Emirlere itâat etmeyen * Günah işleyen * Meşru idâreyi tanımayıp baş kaldıran
ÂSÎ Hurma salkımı
ÂSİ Doktor, cerrah, tabib * f Kederli, hüzünlü
ASİB Dolmuş bağırsak * Katı nesne, şedid * Şiddetli sıcak, çok sıcaklık * Talihsizlik
ASİB Dağ, cebel * Kuyruğun bittiği yere "asib-ü zeneb" derler
ÂSİB f Musibet, belâ, âfet, felâket * Çarpışma
ASİB-İ RÜZGAR Zamanın belâsı
ASİB-RESAN f Zarar veren, musibete atan, belâya düşüren, felâkete sevkeden
ASİD Başında bir zahmet olup boynunu döndüremeyen ve eğilemeyen, burnundan sümüğü akan deve
ASİDE Bulamaç adı verilen yemek
ASİF (C: Usefâ) Para ile tutulan işçi, yevmiyeci, gündelikçi
ASİFE Buğday ve arpa başağını örten yapraklar
ÂSİL (C: Avâsil-Usûl) Kovandan bal alan kişi * Yürürken aceleden yele yele yürüyen kimse
ASİL Esas Yedek olmayan * Köklü * Edebli, soylu * Fık: Muamelâtta kendi nâmına hareket eden * Akşam vakti * Ölüm, mevt
ASİLÂNE f Asil olanlara yakışır şekilde Asil ve neseb sahibine lâyık
ASİLE (C: Asâil) Bir şeyin tamamı, bütünü * Öğleden sonranın son kısmı, akşam üzeri * Ölüm, mevt
ASİL-ZADE f Sülâlesi ve ailesi görgülü, temiz ve asil olan
ASİL-ZÂDEGÂN (Asil-zâde C) Asilzâdeler, soylu kişiler
ASİM Engel, mâni, muhafaza eden
ASİM Günahkâr Günah işleyen
ASİME f Akılsız, şaşkın, sersem
ASİME-GÎ f Akılsızlık, şaşkınlık, sersemlik
ASİME-SÂR f Kafası karışık
ÂSİN Pis kokulu Bozulup kokan su
ÂSİR Bir efsaneyi rivayet eden
ASÎR Üsâre Özsu * Bir maddenin sıkılmış suyu * Suyu alınmak için sıkılmış şey
ÂSİR Ayağı kayan
ASİR Ağır Zor Güç Müşkül Düşvâr
ASİR Karmakarışık * Bitişik komşu
ASİR(E) Üzüm ve benzeri şeyleri şıra yapmak veya yağını almak için sıkan
ASİRE Üzerine bir yıl geçtiği hâlde hâmile olmayan dişi deve
ASİRE (C: Asirât) Hayvanın ayağının arasına takılan köstek
ASÎRE Cibre, posa
ASİSTAN Fr Profesör veya hekim yardımcısı
ASİT Fr Terkibindeki hidrojenin yerine element alarak tuz meydana gelmesine sebep olan ve mavi turnusolü kırmızıya çevirmek hâsiyetinde hidrojenli birleşik hamız
ÂSİTAN f Kapı eşiği * Dergâh * Tekke
ÂSİVEN f Şaşkın, sersem, aklı dağınık
ÂSİYÂ f Su değirmeni
ASİYÂ-BÂN f Değirmenci, değirmen sahibi
ASİYÂ-GER f Değirmen yapan, değirmenci
ASİYÂ-SENG f Değirmentaşı
ÂSİYE Kederli, hüzünlü kadın * Sütun, kolon, direk * Hz Musa´yı (AS) Nil nehrinden çıkararak büyütüp yetiştiren kadın Firavunun zevcesinin ismi
ASK Lâzım olmak, lüzumlu olmak
ASKA´ Atların ve kuşların başının ortasında beyazlık olanı * Kanarya kuşu
ASK´ (Suk C) Çeşme duvarlarının bölmeleri* Bölgeler
ASKABE Küçük salkım
ASKALÂN Şam diyârında bir şehrin adı ("Arûs-üş Şam" da derler)
ASKALE Serap fazla olmak
ASKAR Üzüm şırası
ASKAT (Uydurukça kelimedir) (Bak: Vâhid-i kıyasî)
ASKER (C: Asakir) Devlet ve memleketin muhafazası için ücretli veya ücretsiz olarak veya kur´a ile toplanarak hazır bulundurulan ve resmi elbise giyen silahlı adamlar topluluğu Er, leşker, nefer
ASKER f Devredici, seyyar
ASKERE Şiddet * Asker hazırlamak
ASKER-GÂH f Asker kampı, askeriyeye ait kamp
ASKERÎ Askere veya askerliğe ait, askere mahsus
ASKUL (C: Asâkil) Beyaz, büyük mantar
ASL Yelmek Seğirtmek
ASL Temel, esas, kök Bidâyet Mebde´, dip, hakikat Hâlis, sâfi Haseb ve neseb Soy sop Zâten, en ziyâde
ASL-I MEYYİT Huk: Ölen kimsenin babası, babasının babası ve ilh
ASLA´ Başının tepesinde ve önünde kıl olmayan * Küçük başlı
ASLA Hiçbir zaman
ASLÂB (Sulb C) Sulbler, beller
ASLÂD Sert, katı ve düz (Çakmak taşı hakkında) Ateşsiz * Cimri, hasis, pinti
ASLAH Kulağı hiç işitmeyen
ASLAH En sâlih Daha sâlih
ASLAHAKELLAH Allah seni ıslâh etsin (meâlinde duâ)
ASLAH TARİK En selâmetli tarz En salih usul, yol
ASLAT Koyu, sahin
ASLEKA Serabın fazla olması
ASLEM Kulağı kesik olan, kesik kulaklı
ASLEN Kök veya soy bakımından, aslında, esasında; temelden, kökten
ASLÎ Asla aid ve müteallik
ASLİYYET Asl´ın hususiyeti ve hâli Hususilik, mümtaziyet, seçkinlik * Başka şeyler karışmamış olan bir şeyin ilk hali
ASL Ü ESAS Gerçek, doğru
ASM Sargı * Kırılmış kemiğe bağlanan ağaç
ASMÂ Ön ayağı beyaz olan dişi koyun
ASMA´ Küçük kulaklı * Zeki kimse
ASMA Elleri veya bacakları eğri olan
ASMA´ Uyanık ve gözü açık (adam) * Keskin (kılınç)
ASMAH Çok cesur, pek kahraman
ASMAÎ Arapların şöhret bulmuş şairi
ASMAN f Gökyüzü, sema
ASMANE f Dam, tavan, kubbe
ASMAN-GÛN f Gök mavisi
ASMANÎ (C: Asmâniyân) f Gökyüzüne, aya, güneşe mensub * Açık mavi
ASMANÎ ÂHEN f Yıldırım
ASMAR f Mersin ağacı
ASMENDE Şaşkın, alık, dalgın Hile ile kandıran, hileci
ASMIHA (Sımah C) Kulak kanalları
ASNIM (Sanem C) Putlar * Sevgililer
ASPİRATÖR Fr Hava emme cihazı
ASR Muttali olmak Gözcülük etmek
ASR (C: Evâsır) Kırmak * Hapsetmek
ASR (Asır) Bir devrelik zaman * İkindi vakti * Zamanın bir cüz´ü * Konuşan kimselerin başkaları ile beraber yaşadığı müddet * Yüz yıl * Eskiden bazılarınca kırk, elli veya altmış yıllık müddet * İnsanın ortalama yaşayış zamanı * Gece ve gündüzden her biri * Birisinin aşireti * Men´etmek * Suyunu çıkarmak için bir şeyi sıkmak
ASR-I ÂHİR Son asır, son devir
ASR-I CAHİLİYYET Cahiliyyet asrı Cahiliyyet devresi * Arabistan´da İslâmiyet´ten önceki putperestlik ve vahşet devri
ASR-I EHÎR Son asır
ASR-I EVVEL İlk asır * Ist: Fey-i zevâle ilâveten, herşeyin gölgesi kendisinin bir misli daha uzadığı zamandan başlayıp, iki misli uzayıncaya kadar süren ikindi vaktidir (Fey-i zevâl; güneş tam ortada iken, gölgenin uzunluğudur)
ASR-I HÂZIR Şimdiki asır, yeni zaman
ASR-I SAÂDET Peygamberimiz Hz Muhammed´in (ASM) peygamber olarak dünyada bulunduğu devir (Bu sıdk ve kizb; küfür ve iman kadar birbirinden uzak Asr-ı Saadet´te sıdk vâsıtasıyla Muhammed´in (ASM) âlâ-yı illiyyine çıkması ve o sıdk anahtarıyla hakaik-ı imaniye ve hakaik-ı kâinat hazinesi açılması sırrıyla, içtimaiyat-ı beşeriye çarşısında sıdk, en revaçlı bir mal ve satın alınacak en kıymetli bir meta´ hükmüne geçmiş Ve kizb vasıtasıyla Müseylime-i Kezzâbın emsâli, esfel-i sâfiline sukut etmiş Ve kizb o zamanda küfriyat ve hurafatın anahtarı olduğunu o inkılâb-ı azîm gösterdiğinden, kâinat çarşısında en fena, en pis bir mal olup; o malı satın almak değil; herkes nefret etmesi hükmüne geçen kizb ve yalana, elbette o inkılâb-ı azîmin saff-ı evveli olan ve fıtratlarında en revaçlı ve medâr-ı iftihar şeyleri almak ve en kıymetli ve revaçlı mallara müşteri olmak fıtratında bulunan Sahabeler; elbette şüphesiz bilerek ellerini yalana uzatmazlar Kizb ile kendilerini mülevves etmezler Müseylime-i Kezzâb´a kendilerini benzetemezler Belki, bütün kuvvetleriyle ve meyl-i fıtriyeleriyle en revaçlı mal ve en kıymettar meta´ ve hakikatların anahtarı Muhammed´in (ASM) âlâ-yı illiyyîne çıkmasının basamağı olan sıdk ve doğruluğa müşteri olup, mümkün olduğu kadar sıdktan ayrılmamağa çalıştıklarından, ilm-i Hadisce ve ulema-i şeriat içinde bir kaide-i mukarrere olan "Sahabeler, daima doğru söylerler Onlardaki rivâyet, tezkiyeye muhtaç değil Peygamberden (ASM) rivayet ettikleri Hadisler bütün sahihtir" diye ehl-i şeriat ve ehl-i hadisin ittifakına kat´î hüccet bu mezkûr hakikattır H)
ASR-I SÂNİ İkinci asır * Ist: Fey-i zevâle ilâveten, herşeyin gölgesi kendi boyunun iki misli daha uzadığı zamandan başlayan ikindi vaktidir (Fey-i zevâl; güneş tam ortada iken, gölgenin uzunluğudur)
SURET-ÜL ASR Kur´an-ı Kerim´in yüzüçüncü suresi
ASRA´ Zor olan şey Güç nesne * Kanatlarının uçlarında beyazlıklar olan tavşancıl kuşu
ASRAF (Sarf C) Masraflar * Değişiklikler
ASRAM (Sırm C) İnsan toplulukları, insan kümeleri * Çadır grupları
ASRAN (Asaran) İki devir Gece ve gündüz * İki asır * Gündüzün zamanı
ASRE (C: Aserât) Ayak kayma, sürçme, yanılma
ASREM Kulağı sakat, hasta * Ailesini geçindirmek için sıkıntı çeken (kimse) * Bölük bölük
ASREMAN Gece, gündüz
ASRÎ Devre, modaya ve israflı fantaziyelere uyan Taklitçi Zamana uygun Bir devreye, asra âit ve müteallik
ASRİS f At koşturulan meydan, hipodrom
ASS Her nesnenin aslı, her şeyin esası
ASS Gece gezip dolaşmak
ASS Katı ve sağlam olmak, berk olmak
ASSÂB İplikçi
ASSÂL Kovandan bal çıkaran, bal satan, balcı
ASSALE Arı, bal arısı * Arı kovanı, kovan * Petek, bal peteği
ASSUBAY Ask: Çavuş, üst çavuş ve başçavuş diye rütbeleri olan, ücret alan ve resmi elbise giyen askerdir
AST Alt * Birinin emri altında olan kimse, mâdun * Askerlikte rütbe veya kıdemce küçük olan asker
ASTAN f Eşik, atebe * Dergâh, tekye
ASTANE f Eşik, atebe * Paytaht * Mânevi büyüklerin kabri * Büyük tekke * Merkez (Osmanlı İmparatorluğunun merkezi olması münasebetiyle İstanbul manasına da gelir)
ASTÂNE-İ SAÂDET Saadet eşiği Sultan sarayı, İstanbul
ASTAR (Satr C) Yazı satırları
ASTİN f Esvap kolu, yen
ASTİN-BERÇİDE f Hazırlanan veya hazırlanmış (adam)
ASTİNE f Yumurta
ASTİN-EFŞAN f Yen silken * Mc: Vazgeçen
ASTİN-MALİDE f Hazırlanmış, hazırlanan (adam)
ASTRONOM yun Kozmoğrafya âlimi, felekiyat ile uğraşan, gök cisimleri hakkında bilgi edinmeye çalışan
ASTRONOMİ yun Kozmoğrafya Gök ilmi FelekiyatAstronomi ilmi dünyanın birgün hareketinin duracağını; coğrafya, karaların alçalarak dünyanın sularla kaplanacağını, iklimin değişerek canlılar için yaşanmaz hâle geleceğini; fizik, güneşin birgün söneceğini, kâinattaki enerjinin artık kullanılamaz, işe yaramaz hâle geleceğini, kâinatın öleceğini açıklamaktadır İnsanların yaşanmaz hâle gelecek dünya ve güneş sisteminden başka sistemlere göç edeceklerini hayâl etsek bile, kâinatın genel çöküşü karşısında kaçacak yer bulamıyacaklardır Sonunda kıyamet kopması muhakkaktır ve Allah´ın vaadi olan âhiret, şüphesiz gelecektir
ASTRONOT yun Feza yolculuğu yapan vasıtaları kullanan kişi (Amerikada ve batıda astronot; Rusyada ve komünist ülkelerde kozmonot tâbiri kullanılmaktadır)
ASÛB Bey, başbuğ Hakan * Arı beyi (Bak: Ya´sub)
ASÛDE f Rahat, huzur içinde Dinç Müsterih Sâkin * Bir cins helva adı
ASÛDE-DİL f Başı dinç, huzuru yerinde, gönlü rahat
ASÛDE-DİLÎ f Gönül rahatlığı
ASÛDE-GÎ f Huzur, rahat, asayiş
ASÛDE-HÂL f Hâli rahat, sıkıntısı olmayan
ASÛDE-NİŞİN f Rahatça oturan İstirahat eden
ASUF Hızlı ve çabuk yürüyen * Çok şiddetli rüzgar
ASUF (Asf dan) Çok zulüm eden Çok zâlim
ASUL Gururlu, mütekebbir, zâlim kimse
ASUM Geçim derdi için çok çalışan kimse
ASUM Obur, açgözlü, arsız
ASUMAN f Gökyüzü Semâ * Felek
ASUMANÎ Beşerî olmayan Semavî olan Göğe âit ve müteallik
ÂSÛN (Asi C) İsyan edenler Günahkârlar
ÂSÛR (C: Avâsir) Tuzak, ağ * Şer * Şiddet
ASÛR Zorluk Güçlük
ASÛR Eğri boyunlu
ASÛS Yalnız yürüyüp, otlayan deve * Yanından insanlar uzaklaşmayınca kendini sağdırmayan deve * Av arayan kimse
ASÜD (Esed C) Arslanlar * Yiğitler
ASÜFTE (Asügde) f Ateşle islenmiş * Hazırlanmış, hazır
ASVA Sırtlan * Yaşlı kadın
ASVAD (C: Asâvid) Büyük emir
ASVAT (Savt C) Sesler
ASVEB (Sâib den) En doğru ve iyisi Çok isabetli
ASVEB-İ AKVÂL Kavillerin en muhkemi, sözlerin en doğrusu
ASVİNE (Sunvân C) Elbise koymaya yarayan dolaplar Gardroplar
ASY Yaşamak * Kocamak, ihtiyarlamak
ASY İsyan, itaatsizlik
ASYA Dünyadaki kıt´aların en büyüğü * f Değirmen (Bak: As)
ASYAF (Sayf C) Yaz mevsimleri
ASYAR Dayanmak * Sürçmek
AŞ f Muharrem ayında pişirilen aşure * Yemek, taam
AŞA (C: A´şiye) Akşam yemeği
A´ŞA Gözleri dumanlı olan adam * Çeşitli yüzyıllarda yaşamış olan birkaç Arap şairinin adı * Gece vakti gözleri görmeyen kimse
AŞA (C: Aşâ-Aşvâ) Gece gözlerin görmeyip gündüz görmesi
A´ŞAB (Aşb C) Tâze otlar
AŞABE Yaş otun çok olması
AŞAİR (Aşiret C) Aşiretler Kabileler
AŞAK Sarmaşık
AŞAM f Yiyecek ve içecek * İçen, içici manasına birleşik kelimeler yapılır
AŞAMİDENÎ f İçilebilen veya yenilebilen
A´ŞAR (Öşür C) Öşürler Arazi mahsüllerinden alınan onda bir nisbetindeki vergiler * Mahsül alan zengin müslümanların zekâtları
A´ŞARÎ Ondalığa âit Öşür hesapları nev´inden On sayıları Ondalık
AŞAVET Gündüz görüp, gece görmeyen ve tavukkarası adı verilen göz hastalığı
AŞAYA (Aşi C) Akşamlar, mağribler
AŞB (C: A´şâb) Yaş ot
AŞEBE Zayıflığından gövdesi kurumuş olan yaşlı kimse * Büyük azı dişi * Küçük adam
AŞEM Kuru ekmek
AŞEME Kuru ekmek parçası * Büyük azı dişi
AŞEN Her nesnenin aslı ve kökü * Sözü kendi kanaatine göre söylemek
AŞENNET (C: Aşânit) Yaramaz huylu kimse
AŞENZER Katı, sağlam nesne
AŞERAT (Aşere C) On sayıları
AŞERE On On rakamı
AŞERE-İ MÜBEŞŞERE Hz Peygamber´in (ASM) kendilerine Cennetlik olduklarını müjdelediği sahabelerdir Bu kişiler Allah´ın emirlerine bağlılıkta ve din hizmetindeki fedailikte Allah´ın rızasını tam kazanmışlardır Bu zatlar şunlardır: Hz Ebu Bekir, Hz Ömer, Hz Osman, Hz Ali, Hz Abdurrahman bin Avf, Hz Ubeyde bin Cerrah, Hz Said, Hz Sa´d bin Ebi Vakkas, Hz Talha, Hz Zübeyr İbn-ül Avvam (RAnhüm)
AŞEVÎ Akşam, akşam vaktine dair
AŞEVİ Yoksullara parasız olarak yemek yedirilen veya dağıtılan yer, aşhane * Para ile yemek yenilen yer, lokanta * Düğün gibi toplantılarda, yemekleri hazırlamak için iğreti mutfak olarak kullanılan yer * Bazı tekkelerde yemek pişirilen yer
AŞEVSEC Büyük karınlı iri deve
AŞEVZEN(E) Galiz, katı nesne
AŞ-HANE f Aşevi, mutfak
AŞI Birşeyden alınıp diğer birşeye aktarılan madde * Çeşitli tehlikeli hastalıkların önünü almak için aşılanan madde * Yabani veya cinsi âdi bir ağaca, cinsine yakın diğer iyi bir ağaçtan vurulan kalem veya yaprak aşısı
ÂŞIK Çok fazla seven Mübtelâ Birisine tutkun * Saz şairi * (Cümledeki yerine göre) : Ahbab, hazret, ma´hut, seninki gibi mânâlara gelir (Müennesi: Aşıka)
ÂŞIK-I DİDÂR-I PÂK Temiz yüzün âşıkı * Edb: Evvelce ordularda, kışlalarda, köy odalarında ve mahalle kahvelerinde gerek kendinin, gerek başkalarının sözlerini sazla dile getiren kimse; halk şâiri
ÂŞIKAN (Âşık C) f Âşıklar, tutkunlar
AŞİ (C: Avâş) Kastedici
AŞİ Akşam * Akşam yemeği * Tavuk karasına tutulan kimse
AŞİHE f Kişneme
AŞÎK Fazla âşık, çok tutkun
AŞİKÂR(E) f Belli, meydanda, açık Bedihi
AŞİNA f Mâlumatlı, haberli olan Arif Bilgili Mâlik Tanıdık Yabancı olmayan * Yüzücü
AŞİNE f Yumurta
AŞİR Onuncu * Eskiden öşür toplayan vergi memuru (Bak: Amil)
AŞİR Onda bir On kısma taksim edilen bir şeyin herbir parçası * Kur´an-ı Kerimin on cüz´ünden herbiri veya on âyetlik bir parçası * Dost, yardımcı, yardak * Koca * Kabile * Kötülükte yardımcılık eden * Sahip * Toz (Bak: Aşr)
AŞİRE Onuncu Tâsia´nın altmışta biri
AŞİREN Onuncu olarak, onuncu derecede
AŞİRET Kabile, oymak, göçebe halinde yaşıyan ekseri bir soydan gelen cemaat Yakın akraba, âile
AŞİRET-İ GALİB Galip gelen aşiret * Aşiretin ekseriyeti, çokluğu
AŞİYAN (E) f Kuş yuvası * Mc: İkâmetgâh Ev, mesken
AŞİYAN-I HARÂB Yıkılmış yuva, tahrib edilmiş mesken
AŞİYAN-SÂZ f Yuva kuran, mesken yapan
AŞİYY Akşam, akşam üzeri
AŞK (Işk) Çok ziyâde sevgi Şiddetli muhabbet Sevdâ Candan sevme * İttibâ´ Alâka(İnsanın mahiyeti ulviye; fıtratı, câmia olduğundan; binler envâ-ı hâcât ile binbir esmâ-i İlâhiyyeye herbir ismin çok mertebelerine fıtraten muhtaçtır Muzaaf ihtiyaç, iştiyaktır Muzaaf iştiyak, muhabbettir Muzaaf muhabbet dahi aşktır Ruhun tekemmülâtına göre merâtib-i muhabbet, meratib-i esmâya göre inkişaf eder Bütün esmâya muhabbet dahi -çünki o esmâ Zât-ı Zülcelâl´in ünvanları ve cilveleri olduğundan- muhabbet-i zâtiyyeye döner S)
AŞK-I EFLÂTUNÎ Maddeci olmayan aşk
AŞK-I HAKİKÎ Hakiki aşk Allah için sevmek Allah sevgisi
AŞK-I KİMYEVÎ Fıtrî meyil ve alâka Kimyevî unsurlar arasında birbirlerine karşı olan cazibe ve birleşme meyelanları ki; birer İlâhi emir ve kanunlardırFransızcası: Affinite (afinite) dir (Sani-i Hakîm, havada iki unsur halk etmiştir Biri azot, biri müvellid-ül humuza Müvellid-ül humuza ise: Nefes içinde kana temas ettiği vakit, kanı telvis eden karbon unsur-u kesifini kehribar gibi kendine çeker İkisi imtizac eder Buharî hâmız-ı karbon denilen (semli havâi) bir maddeye inkılâb ettirir Hem hararet-i gariziyeyi te´min eder, hem kanı tasfiye eder Çünki: Sani-i Hakîm, fenn-i kimyada, aşk-ı kimyevî tabir edilen bir münasebet-i şedideyi, müvellid-ül humuza ile karbona vermiş ki: O iki unsur, birbirine yakın olduğu vakit, o kanun-u İlâhî ile, o iki unsur imtizac ederler Fennen sabittir ki: İmtizacdan hararet hâsıl olur Çünki imtizac, bir nevi ihtiraktır Şu sırrın hikmeti şudur ki: O iki unsurun, her birisinin zerrelerinin ayrı ayrı hareketleri var İmtizac vaktinde her iki zerre, yani onun zerresi, bunun zerresiyle imtizac eder, bir tek hareketle hareket eder Bir hareket muallâk kalır Çünkü: İmtizacdan evvel iki hareket idi Şimdi iki zerre, bir oldu Her iki zerre, bir zerre hükmünde bir hareket aldı Diğer hareket, Sani-i Hakîm´in bir kanunu ile hararete inkılâb eder Zaten "Hareket, harareti tevlid eder" bir kanun-u mukarreredir İşte bu sırra binaen beden-i insanîdeki hararet-i gariziye, bu imtizac-ı kimyeviyye ile te´min edildiği gibi, kandaki karbon alındığı için kan dahi sâfi olur İşte nefes dâhile girdiği vakit, vücudun hem âb-ı hayatını temizliyor Hem nâr-ı hayatı iş´al ediyor Çıktığı vakit, ağızda, mu´cizât-ı kudret-i İlâhiye olan kelime meyvelerini veriyor S)
AŞK-I LÂHÛTÎ Cenab-ı Hakk´a olan sevgi ve muhabbet Aşk-ı İlâhî, aşk-ı hakikî, aşk-ı mânevî gibi tâbirler Cenab-ı Vacib-ül Vücud´a dâir şiddetli muhabbet ve sevgiyi ifâde eder
AŞK-I MECAZÎ Fâni şeylere olan aşk Nefis ve şehvet arzusuna dayanan aşk * Tas: Kâmil bir zâtın Cenab-ı Hakk´a dâir şiddetli muhabbetinden evvel fani, dünyevî şeylere dair olan aşkı(Mahbublara olan aşk-ı mecazî aşk-ı hakikiye inkılâb ettiği gibi, acaba ekser nasda bulunan dünyaya karşı olan aşk-ı mecazî dahi bir aşk-ı hakikiye inkılâb edebilir mi Elcevab: Evet, dünyanın fâni yüzüne karşı olan aşk-ı mecazî, eğer o âşık, o yüzün üstündeki zeval ve fena çirkinliğini görüp ondan yüzünü çevirse, bâki bir mahbub arasa, dünyanın pek güzel ve âyine-i esmâ-i İlâhiye ve mezraa-i âhiret olan iki diğer yüzüne bakmağa muvaffak olursa, o gayr-i meşru mecazî aşk, o vakit aşk-ı hakikiye inkılâba yüz tutar Fakat bir şart ile ki, kendinin zâil ve hayatiyle bağlı kararsız dünyasını, haricî dünyaya iltibas etmemektir Eğer ehl-i dalâlet ve gaflet gibi kendini unutup, âfaka dalıp, umumi dünyayı hususi dünyası zannedip ona âşık olsa, tabiat bataklığına düşer boğulur Meğer ki hârika olarak bir dest-i inayet onu kurtarsın Şu hakikatı tenvir için şu temsile bak Meselâ:Şu güzel zinetli odanın dört duvarında, dördümüze ait dört endam âyinesi bulunsa, o vakit beş oda olur Biri hakiki ve umumi, dördü misâli ve hususi Herbirimiz kendi âyinemiz vasıtasiyle, hususi odamızın şeklini, hey´etini, rengini değiştirebiliriz Kırmızı boya vursak, kırmızı; yeşil boyasak, yeşil gösterir Ve hâkezâ âyinede tasarrufla çok vaziyetler verebiliriz; çirkinleştirir, güzelleştirir, çok şekillere koyabiliriz Fakat hârici ve umumi odayı ise kolaylıkla tasarruf ve tağyir edemeyiz Hususi oda ile umumi oda hakikatta birbirinin aynı iken, ahkâmda ayrıdırlar Sen bir parmak ile odanı harab edebilirsin, ötekinin bir taşını bile kımıldatamazsınİşte dünya süslü bir menzildir Herbirimizin hayatı, bir endam âyinesidir Şu dünyadan her birimize birer dünya var, birer âlemimiz var Fakat direği, merkezi, kapısı, hayatımızdır Belki o hususi dünyamız ve âlemimiz, bir sahifedir Hayatımız bir kalem onunla sahife-i a´mâlimize geçecek çok şeyler yazılıyor Eğer dünyamızı sevdikse, sonra gördük ki: Dünyamız hayatımız üstünde bina edildiği için, hayatımız gibi zâil, fâni, kararsızdır, hissedip bildik Ona ait muhabbetimiz, o hususi dünyamız âyine olduğu ve temsil ettiği güzel nukuş-u esma-i İlâhiyeye döner; ondan, cilve-i esmâya intikal eder Hem o hususi dünyamız, âhiret ve Cennet´in muvakkat bir fidanlığı olduğunu derkedip, ona karşı şedit hırs ve taleb ve muhabbet gibi hissiyatımızı onun neticesi ve semeresi ve sünbülü olan uhrevî fevâidine çevirsek, o vakit o mecazî aşk, hakikî aşka inkılâb eder Yoksa $ sırrına mazhar olup, nefsini unutup, hayatın zevâlini düşünmeyerek, hususi, kararsız dünyasını, aynı umumi dünya gibi sabit bilip kendini lâyemut farzederek dünyaya saplansa, şedit hissiyat ile ona sarılsa, onda boğulur gider O muhabbet onun için hadsiz bela ve azaptır Çünki, o muhabbetten yetimâne bir şefkat, meyusâne bir rikkat tevellüd eder Bütün zihayatlara acır; hatta güzel ve zevâle mâruz bütün mahlukata bir rikkat ve bir firkat hisseder; elinden bir şey gelmez, ye´s-i mutlak içinde elem çeker Fakat gafletten kurtulan evvelki adam, o şedit şefkatin elemine karşı ulvi bir tiryak bulur ki: Acıdığı bütün zihayatların mevt ve zevâlinde bir Zât-ı Bâki´nin bâki esmâsının dâimi cilvelerini temsil eden âyine-i ervahları bâki görür; şefkatı, bir sürura inkılâb eder Hem zeval ve fenâya mâruz bütün güzel mahlukatın arkasında bir cemâl-i münezzeh ve hüsn-ü mukaddes ihsas eden bir nakş ve tahsin ve san´at ve tezyin ve ihsan ve tenvir-i dâimîyi görür O zeval ve fenâyı, tezyid-i hüsn ve tecdid-i lezzet ve teşhir-i san´at için bir tazelendirmek şeklinde görüp, lezzetini ve şevkini ve hayretini ziyadeleştirir M)
AŞKAR Koyu kırmızı * Kırmızı saçlı adam * Doru at
AŞ-KÂRE f Aşçı
AŞKBAZÎ f Aşk oyunu Sever görünmek Aşk-ı kâzib
AŞKNÜMA f Aşkını bildiren Aşkını gösteren
AŞKÛ f Tavan; kat, tabaka * Gökyüzü Gök
AŞNA f Yüzücü * Yüzme * Tanıyan, yabancı olmayan (Bak: Aşina)
AŞNAGER f Yüzücü Yüzgeç
AŞNAGERÎ f Yüzme, yüzücülük
AŞNAB f Yüzen, yüzücü
AŞNA-YAN (Aşnayî C) f Dostluklar, âşinalıklar, haberdarlıklar
AŞ-PEZ f Ahçı, aşçı
AŞR (Aşir) On * On adetten birisini almak On etmek * Kur´ân-ı Kerim´den on âyet mikdarı kısım
AŞR-İ ÂHİR Ist: Ramazan ayının son on günü
AŞR-İ MİŞAR (Bak: Öşr-ü mişar)
AŞRA´ Muharrem ayının onuncu günü * On aylık vazife * On aylık hâmile deve
AŞREFE Bir cins misvak ağacı
AŞŞ Zayıf adam* Az, kalil * Kuş yuvası
AŞŞAB (Aşşeb den) Nebatları, bitkileri toplayarak ve misallerini kurutarak her biri üzerinde ilmî incelemeler yapan âlim
AŞŞAR A´şar tahsildarlığı yapmış olan kimse Öşürcü, ondalıkçı
AŞŞE Yaprağı uzun ve ince olan hurma ağacı * Zayıf vücutlu, uzun boylu kadın
AŞTÎ f Barışıklık, sulh
AŞTÎ-HÛRE f Barış ziyafeti
AŞTÎ-PERVER f Barış taraflısı, sulh
AŞTÎ-PERVERANE f Barış taraftarına yakışacak şekilde
AŞTÎ-SÂZ f Sulhsever, sulh taraftarı Barışsever, barışçı
AŞTÎ-SÂZÎ f Barışseverlik, sulhseverlik
AŞU Kör olmak Görmemek * Mc: Görmemezlikten gelmek
AŞÛB f Karıştırıcı, karıştıran mânalarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır
AŞÛB-ENGİZ f Karışıklığa medar olan, kargaşalığa sebebiyet veren
AŞÛB-GÂH f Gürültülü patırtılı yer Kargaşalık ve karışıklık yeri
AŞUG f Bilinmiyen, meçhul, yabancı * Serseri
AŞUM Bir ot cinsi
AŞURE (Aşurâ) Arabi aylardan olan Muharrem ayının onuncu günü Aynı günde çeşitli hububat ve kuruyemişler katılarak yapılan tatlı
AŞÜFTE f Sevgiden kendinden geçen Çıldırırcasına seven * İffetsiz kadın
AŞÜFTE-DİL f Gönlü perişan olmuş
AŞÜFTE-DİMAĞ f Aklı perişan
AŞV Kasdetmek
AŞVA´ Geceleyin gözü görmeyen kadın veya kız * Önüne bakmayıp her ne olursa basan deve
AŞVE Akşam karanlığı * Akşam yemeği
AŞVEZ (C: Aşâviz) Sağlam yer * Sağlam ve geçirimsiz yerlerde oluşan göl * Sağlam, kuvvetli deve * Çok et
AŞY Akşam yemeği
AŞYAN Akşam yemeği yiyen kişi
AŞYERE Dayanmak Sürçmek
AŞZAN Ayağı kesilmiş gibi emekleyerek yürümek

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi

Eski 11-04-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük Lügat A Harfi



A Harfi

ATA t Baba veya ecdaddan olan büyük Önceden gelen * Aynı soyun büyüğü
ATA (İtyan dan) Verdi, veren Geldi, gelen (mânasına da olur, fiildir)
ATA Verme Bağışlama Bahşiş Lütuf İhsan
ATAB Mahvolma, ölme
ATA-BAHŞ f Bahşiş veren
ATABEY (Atabek) Selçuklular devrinde şehzadelere mürebbilik eden şahıs, lala
ATAD İşe yarayan âletlerin takımı * Büyük kadeh * Hazırlık
ATA ENDER ATA Lütuf içinde lütuf, ihsan üzerine ihsan
A´TAF (Atf dan ) En âtifetli Pek müşfik, çok merhametli adam * Boynuzları birbirine eğilmiş koyun (Müe: Atfâ´)
A´TAF (Atf C) Meyiller * Merhametler, şefkatler, lütuflar, ihsanlar
ATAİM (Atime C) Ocaklar
ATAK(AT) Azad, izin
ATAL (C A´tâl) Vücudun örtüsüz yeri, bilhassa ense * Bir kişinin güzelliği * Vücudun tamamı * Boyuna asılan gerdanlığı kaybetmek
ATAL (Itl C) Koltuk altları * Yanlar, kenarlar * Böğürler
ATALET (Utlet) Boş durma Tembellik İşsizlik Hurma salkımı(En bedbaht, en muztarib, en sıkıntılı işsiz adamdır Zirâ, atâlet, ademin birâderzâdesidir Sa´y, vücudun hayatı ve hayatın yakazasıdır M)
ATALET KANUNU Fiz: Duran bir cisim, bir kuvvetin etkisi olmadan hareket edemez; ve hareket hâlindeki bir cisim, bir kuvvetin etkisi olmadan hızını ve yönünü değiştiremez
ATAM (Utum C) Yüksek binalar, köşkler, hisarlar
ATAN (C: Atân) Kovası el ile çekilen kuyu * Kuyunun ve havuzun etrafında deve çekip duracak yer * Su kenarı * Kokmak * Dibâgat etmek
ATANİB (İtnâbe C) Kısa ipler * Uzun ipler Sicimler * Sâyebanlar
ATARAKSİYA yun Tesirlere (etkilere) karşılık göstermeme, durgunluk hâli * (Fels) Ruhun sükunete ulaşması, arzu ve ihtiraslardan uzak kalma Eski çağ felsefesi, hayatın gayesi, saadet olarak duygusuzluk halini gösteriyordu İnsan arzuları sonsuz, düşmanları sonsuzdur, (mikroptan kuyruklu yıldıza kadar) ama iktidarı hiç denecek kadar az, zayıf bir mahluktur Allah´ı tanımaz ve Onun kudretine dayanmazsa işte böyle saçmalıklara düşer Devekuşu gibi başını kuma sokmakla kurtulacağını umar Kurtuluş ise ancak İslâm´da ve Allah´a imandadır
ATARDAMAR Tıb: Kanın, kalbden vücudun her tarafına (akciğerlere de) gitmesine yarayan damar Şiryan
ATAŞ Susama Hararet
ATAŞA (Atşân C) Susamış olanlar, susuzlar
ATAŞE Fr Elçiliklerde vazifeli memur
AT´ATA Birbiri ardınca çağırmak * Kavga etmek
ATAVİL (Atvel C) Seçkin kimseler * Uzun boylular
ATAYA (Atiyye C) Bahşişler İhsanlar Lütuflar
ATAYA-YI SENİYYE Padişahın hediye ve ihsanları
ATAYIB (Atyeb C) En iyiler Çok hoş olanlar
ATB Hışım etmek * Fesad * İkrah olunan, kerih görülen
ATBA (Taby C) Meme başları, uçları
ATBA´ (Tıb´ C) Akarsular, çaylar, dereler, kanallar, sel yatakları
ATBA´ En pis
ATBAK (Tabak C) Tabaklar Kapaklar
ATBAL (Tabl C) Davullar
ATBAN Tek ayak üstüne sıçramak * Davarın üç ayak üstüne yürümesi
ÂTBİN f Sözü doğru faziletli kimse
ATEBAT (Atebe C) Eşikler, basamaklar* İranlıların mukaddes ziyaret yeri
ATEBE (C Atebât) Basamak, eşik
ATEBE-İ FELEK-MERTEBE Osmanlı Padişahlarının sarayı
ATEH Bunama, bunaklık (Ateh getirmiş bir ihtiyar)
ATEH KABL-EL MİÂD Erken bunama
ATELE (C: Utül) Rende * Kalın ve büyük asâ * Fârisi yayı * Doğurmamış dişi deve
ATEME Gecenin ilk üçte bir bölümü Yatsı namazı vakti * İşsizlik, tembellik, atalet, üşengeçlik * Akşam vaktine kadar hayvanın memesinde bâki kalan süt
ATER Arap kadınlarının misk ve başka güzel şeylerle yoğurup, boyunlarına taktıkları gerdanlık
ATEŞ f Odun vs gibi maddelerin yanmasından hasıl olan hâl Od, nâr * Kızgınlık, hararet * Hiddet, gazab, şiddet * Hayvanın çevik, hareketli ve oynak olması * Yangın * Gözyaşı * Hastalık * Harb, savaş(Ateş unsuru, kâinatın bütün kısımlarını istilâ etmiş pek büyük bir unsurdur Bir damar gibi kâinatın yaratılışından başlayarak her tarafa dalbudak salıp gelen şu şecere-i nâriyeye nazar-ı hikmetle dikkat edilirse, bu şecerenin başında, yani sonunda büyük bir meyvenin bulunduğu anlaşılır Evet, toprağın içinde büyük ve uzun bir damarı gören adam, o damarın başında kavun gibi bir meyvenin bulunduğunu zannetmesi gibi, âlemin her tarafında damarları bulunan şu şecere-i nâriyenin de Cehennem gibi bir meyvesinin bulunduğuna bilhads yani sür´at-i intikal ile hükmedebilir İİ)
ATEŞ-İ ÂB-PERVER Mc: Hançer, kama, kılınç
ATEŞ-İ BAHAR Lâle * Kırmızı renkli gül
ATEŞ-İ BESTE Hâlis kırmızı renkli altın * Donmuş ateş
ATEŞ-İ HECR Firak ateşi, ayrılık acısı
ATEŞ-İ RUMÎ Eskiden kullanılan bir silâh çeşitidir Kara ve deniz muharebelerinde yangın çıkartmak için kullanılırdı
ATEŞ-İ TER Kırmızı şarap
ATEŞ-BÂR f Ateş yağdıran
ATEŞ-BÂZ f Ateşle oynayan Hokkabaz
ATEŞ-BESTE f Hâlis altın, kırmızı altın
ATEŞ-DÂN f Mangal, ocak
ATEŞ-DİDE f Ateş görmüş, ateşten geçmiş * Mc: Büyük ıztırab çekmiş ve tecrübe geçirmiş adam
ATEŞ-DİL f Sözü dokunaklı olan * Her gördüğü güzeli seven * Pek zeki adam
ATEŞ-EFRÛZ f Ateş yakan, ateş tutuşturan
ATEŞ-EFŞÂN f Ateş saçan
ATEŞEK f Küçük ateş * Ateş böceği * Frengi * Berk, şimşek
ATEŞ-ENGİZ f Dağlama aleti * Mc: Fesatçı, ifsad yapan
ATEŞ-FÂM f Ateş renkli, kırmızı
ATEŞ-GEDE f Mecûsilerin tapındıkları yer Mecusi mabedi
ATEŞ-GİRE f Çıra * Maşa
ATEŞ-GÛN f Ateş gibi kıpkırmızı
ATEŞ-HÂR f Keklik * Merhametsiz, şefkatsiz ve zalim adam
ATEŞ-HİRÂM f Süratle yürüyen, hızlı yürüyen
ATEŞ-HÎZ Ateşliyen, ateş veren
ATEŞ-HULK f Sert tabiatlı, huysuz
ATEŞÎ f Hararetli, ateşli; dokunaklı * Ateş renginde * Hiddetli, öfkeli
ATEŞÎN f Ateşli, canlı, ateşten * Mc: Şiddetli, hiddetli
ATEŞ-KÂR f Külhancı * Mc: Aceleci, kızgın veya merhametsiz adam
ATEŞ-MİZAC f Huysuz, geçimsiz, sert tabiatlı kimse
ATEŞ-NÂK f Ateşli
ATEŞ-NİSAR f Ateş saçan* Mc: Çok öfkeli, çok kızgın
ATEŞ-NÜMÂ f Ateş gösteren
ATEŞ-PÂ f Ateş gibi * Mc: Atik, çevik
ATEŞ-PARE f Ateş parçası Ateş gibi * Mc: Çok zeki, çok akıllı * Durup dinlenmeyen
ATEŞ-PAŞ f Ateş saçan
ATEŞ-PEREST Ateşe tapan Mecusi, müşrik
ATEŞ-RENG f Ateş renginde, kızıl renkli
ATEŞ-SUHAN f Dokunaklı, kalb kıracak şekilde ağır söz söyliyen
ATEŞ-ZEBÂN f Ateş dilli Çok dokunaklı söz veya şiir söyleyen
ATEŞ-ZEDE f Yakılmış, yakılan
ATEŞ-ZEN f Ateş yakmak için kullanılan alet, çakmak
ATF Bağlama Bağ Ekleme * Meyletme * Şefkat Sevgi * Eğilme * İkiye bükme İki kat eyleme * Çevirme * Geri döndürme* Bir kimse üzerine tekrar hamle eylemek * Gr: Bir kelimeyi diğer bir kelimeye harf-i atıf vasıtasiyle ilhak eylemek (Bak: Harf-i atıf)
ATF-I BEYAN Mâkablini yâni mâtufun aleyhin mefhumunu izah ve te´kid için atfolunan tâbir Meselâ: "Meseleyi izâh ve teşrih eyledi" cümlesindeki "ve" gibi
ATF-I NİGÂH Bakma, göz atma
ATF-I TEFSİR Bir mânada olup mücerred tasdik ve te´kid için "ve" ile müteradifine (aynı mânadaki kelimeye) atfolunan kelime Meselâ: "İhsan ve kerem, hüzün ve keder" ifadesindeki "ve" ler gibi Diğer bir ifade ile: Aynı olan ayrı iki kelimenin birlikte kullanılması ("deli divâne"de olduğu gibi)
ATFEN Birisinin adına Birisine yükleyerek
ATFETMEK Meyletmek Sevgi beslemek * Gr: Mânâyı birbirine bağlamak
ATHAL Kül renginde
ATHAR (Tâhir C) Kadınların aybaşı ve doğumdan çıktıkları zamanlar
ATHAR Daha tâhir En temiz
ÂTIF (Atf dan) Yüzünü çeviren, bakan Meyleden, yönelen * Bağlaç * Şefkat edici kimse Merhametli, müşfik * Yarış atlarının altıncısı * Gr: İki kelimeyi birbirine bağlayan harf veya kelime
ATIFET Koruma, sevgi, Acıma Şefkat Esirgeme * Hüsn-ü zan Karşılıksız sevgi
ATIFET-KÂR f Esirgeyip muhafaza eden, gözetip koruyan
ÂTIK(A) Azad edilmiş, Serbest bırakılmış kimse * Yaşlı * Genç kız* Temiz soylu * Eski * Yavru kuş
ÂTIL (Âtıla) İşlemez Boş Tenbel * Bozulmuş
ÂTIM Ölen, mahvolan
ATIM t Ateşli silahların boşaltılması, atılması * Kurşun menzili, kurşunun gidebildiği, yetiştiği mesâfe * Silahın bir defa atılması için lâzım gelen barut vesaire
ATIR (Itr dan) Güzel kokulu, ıtırlı * Kokuları seven kimse
ATIS Şafak * Aksıran
ATİ Önde Aşağıda Sonra Vâki olan Gelecek zaman
ATİ İnatçı, muannid Kalın kafalı
ATİ(YE) (Utv dan) İsyan eden, kafa tutan Asi Sert başlı, serkeş
ATİD Tedarik olunmuş Hazır ve müheyya * Günah ve sevabları yazan melek
ATİDE Elbise sandığı
ATİH(E) İsyan eden, kafa tutan, âsi olan
ATİK Sâfi nesne, saf olan şey
ATİK (C: Avâtik) Sırtın üst kısmı Omuz ile boyun arası * Eski şarap
ATİK (Atika) Esaretten serbest bırakılmış olan * Soyu temiz Necib * Genç kız * Kadim İhtiyar * Yavru kuş * Eski * Hz Ebû Bekir´in (RA) bir nâmı
ATİK Çabuk davranan, çevik
ATİK Berrak, saf, temiz, karışmamış, değerli
ATİKIYYAT Eski eserler Eski devirlerden kalma eserleri, - daha ziyade tarih ve san´at bakımından- tetkik eden ilim Arkeoloji
ATİL Şerli, şerir, yaramaz kişi
ATİL Para karşılığı tutulan yardımcı, asistan
ATİ-L-BEYAN Aşağıda sözü geçen, aşağıda zikredilen
AT´İME (Bak: Et´ime)
ATİME (C: Atâim) Ateş yakılan ocak; mangal
ATİM(E) Yavaş, sessiz, ağır
ATİRE Receb ayında keferenin putları için boğazladıkları koyun ki, o puta "itrâ" derler
ÂTİŞ (Atişe) Susuz, susamış
ATİT Gıcırtı * Ses
ATİY (Utiy) Haddi tecavüz etme * Çok ihtiyar olma * Kibirlenme
ATİYE Azgın * Büküp büküp atan
ATİYEN Aşağıda * İlerde, gelecekte
ATİYYAT (Atiyye C) Hediyeler İhsanlar * Büyük bir kimsenin bahşişleri
ATİYYE Hediye Bahşiş Lütüf ve ihsan
ATK Bulaşmak * Kurumak
ATK Esiri serbest bırakmak Köleyi âzat eylemek (Bak: Itk)
ATL şerir Sert tabiatlı Yaramaz * Şiddetle çekmek
ATLAB (Tâlib C) Arayanlar, talibler; bilhassa talebeler* (Tılb C) Kadın peşinde dolaşanlar, zamparalar
ATLAL (Talel C) şekiller, biçimler
ATLAS İpekten yapılmış kumaş Üstü ipek, altı pamuk kumaş * Düz tüysüz * Büyük harita * Atlas Okyanusu
ATLAS (Talas C) Eskitmeler, yıpratmalar * Eski, aşındırılmış, yıpranmış
ATLE (C Utül) Rende * Yoğun büyük asâ * Büyük iğne demiri Farisî yayı * Doğurmamış dişi deve
ATLES Eski, yırtık, yıpranmış, aşındırılmış
ATLETİZM yun Çeviklik, atiklik, kuvvet gibi beden kabiliyetlerini inkişaf ettirmeğe yarayan ve koşu, atlama, ağırlık kaldırma ve atma gibi, tek başına yapılan bedeni çalışmalar
ATLİYE (Tılâ C) Merhemler
ATM Geciktirmek, eğlendirmek
ATMAR (Tımr C) Paçavralar Eski, yıpranmış elbiseler
ATME Ateş kaynağı, volkanın tepesindeki lâvın çıktığı yer, krater
ATMOSFER Dünyanın çevresini kuşatan 100 km kalınlığında, çeşitli gazlardan meydana gelen gaz tabakası Başka gök cisimlerini kuşatan gaz tabakalarına da atmosfer denir * Bir yerdeki mânevi hava * Basınç birimi 0 derecede 76 cm yükseklikteki bir civa sütununun 1 cm karelik alan üzerine yaptığı basınca 1 atmosfer denir Bu basınç 1033 kilogramdır Deniz seviyesinden yükseldikçe basınç azalır
ATNAB (Tınâb C) Çadır ipleri * Ağaç kökleri * Tıb : Vücuttaki sinirler
ATOL Mercan adası Mercan iskeletlerinin birikmesiyle meydana gelmiş olan halka biçiminde ve ortasında bir göl bulunan adacık
ATOM yun Maddenin bölünemez en küçük parçası manasında eski çağ felsefesinde kullanılan bir tâbir, günümüze kadar gelmiş ve ilmî tabir olarak kalmıştır Atom, maddenin bölünmez bir parçası değil, kendisi de daha küçük parçalardan yaratılmış çok küçük bir âlemdir Dünyada, kâinatta ve atom âleminde hep aynı nizam hâkimdir Bugün, dün olduğu gibi maddeci felsefe, maddenin mahiyetini anlamaktan âcizdir
ATR Depretmek * Titremek
ATR İyi kokulu şeyler sürünmek
ATRAB Oyunlar Eğlenceler Şenlik ve ferahlıklar
ATRAF (Tarf ve Taraf C) Gözler * Taraflar Kenarlar
ATRAK (Târık C) Gecegelen seyyahlar
ATRAR (Turra C) Kenarlar, uçlar
ATRAS (Tırs C) Yazılmış sayfalar
ATRESE şiddetle ve zorla almak * Gadap etmek
ATREŞ Sağır, işitmeyen
ATRUK (Tarik C) Tarikler, yollar
ATS Aksırık * Şafak sökme
ATSE Aksırma, tek aksırık
ATŞ Susuzluk Susama
ATŞÂN Susamış, teşne Susuz
ATT Sözü tekrar tekrar söylemek
ATTAR (Itr dan) Güzel koku veya iğne iplik gibi şeyler satan
ATTAS Devamlı aksıran
ATTAT Çok bağırıp çağıran, gürültücü adam
ATÛB İnatçı, muannid
ATÛD (C: Atedân) Bir yaşında ve iyi beslenmiş oğlak
ATÛF Çok acıyan, pek merhametli
ATÛFET Şefkat Çok merhametli oluş
ATÛH Mâtuh Bunak Şuurunu kaybetmiş ihtiyar
ATÛM Su kaplumbağası
ATÛM Akşam vaktinin dışında sütünü vermeyen deve
ATÛS Enfiye, aksırtıcı şey
ATV El ile alıp yiyip içmek
ATVAD (Tavd C) Dağlar
ATVAK (Tavk C) Tasmalar Gerdanlıklar, boyuna takılan mücevherler * Tâkatler, kuvvetler * Boyundaki halka çizgiler
ATVEL (Tavil den) Çok uzun
ATYAN (Tîn C) Çamurlar, balçıklar
ATYEB Pek güzel Daha güzel
ATYEB-İ ME´KÜLÂT Yiyeceklerin en güzeli En güzel yiyecekler
ATYER Çabuk uçan Derhal kaybolan
ATYEŞ Gayet tez uçar bir kuş
ÂV´ Şiddet * Kıtlık, kaht
AVA´ Alçak kimse * Menazil-i kamerden bir menzildir ve beş yıldızlıdır
AVABİS Müdhiş, çetin günler * Yüzü abûs kimseler
AVACİM Dişler
AVAD Ud çalan kimse
AVADANCI Tar: Osmanlı sarayında bir hademe sınıfı
AVADİ (Adiye C) Zulmedenler, zâlimler
AVAH Eyvah, yazık! gibi teessüf ifâdeleri * Rızık, kısmet, nasib (Bak: Evvâh)
AVAİD (Âide C) İratlar, gelirler Aidat * Tahsisât
AVAİK (Âika C) Mânialar Engeller Müşküller * Nuh (AS) Kavminin sonradan taptıkları bir put ismi
A´VAK (Avk C) Mani olmalar Alıkoymalar, durdurmalar Vazgeçirmeler
AVAKIB (Akibet C) Encamlar Akibetler Sonlar
AVAKIB-I AHVÂL Durumların neticesi, hâllerin sonu
AVAKIB-I UMUR İşlerin neticesi
AVAKIR (Akıra C) Fakirler, yoksullar * Kısırlar, verimsiz olanlar * Kudurmuş olanlar
AVAL Fr: Bir ticaret senedine yazılan kefillik Böyle bir kefalete girişen kimse
AVAL Sersemlik derecesinde saf olma, bönlük
AVALÎ Büyük ve sayılı kimseler Büyükler Yüceler * Medine etrafındaki semtler
AVALİM (Âlem C) Âlemler Cihanlar
AVAM Halktan ilmi irfanı kıt olan kimse Okuyup yazması az olan Fakirler sınıfından * Tas : Hakikata tam erememiş, tevhidin derin hakikatlarından haberi olmayan * Halkın ekseriyeti
A´VAM Yıllar Seneler
AVAM-FİRİB f Halkın hoşuna gidecek tarzda hareket eden, halkı avlıyan, demagog
AVAMİL (Amil C) Sebepler * Ayaklar * Valiler Hâkimler * Gr: Arabçada kelime sonlarının okunuşuna te´sir eden hususları öğreten ilim ve ona dâir kitab * Birgivi Hazretlerinin "Nahiv" ilmine dâir olan kitabının ismi
AVAM-PERESTANE f Avam kimselere yakışır şekilde * Şiddetli halk taraftarı olan birine yakışır sûrette
AVAM-PESEND f Halk tarafından beğenilecek olan şey
AVAN (C: Uven) Her şeyin orta yaşlısı * (C: Avine-Avân) Esir * Yardımcı, nâsır
AVAN Anlar Zamanlar Vakitler
AVAN-I TEKÂMÜL Tekâmül, olgunlaşma ve terakki zamanları
A´VAN Yardımcılar Etbâlar
AVANE Uzun hurma ağacı
AVANİ Kapkacak, yemek takımları * "Beni koru, hıfzeyle" meâlinde dua
AVANS Fr İlerideki bir alacağa mahsuben önceden verilen para
AVAR Ayıp, kusur, eksiklik Fesad
AVARE f Başıboş, serseri, boş gezen İşsiz güçsüz
AVAREGÎ f Avarelik, serserilik, işsiz güçsüzlük, aylaklık
AVARESER f Başıboş
AVARIZ Arızalar Sonradan olan noksanlıklar * Girinti çıkıntı, noksanlık * Mânialar Engeller * Fevkalâde hallerde ve bilhassa harp sebebi ile geçici olarak alınan vergi
AVARIZ-I DİVANİYE Tanzimat-ı Hayriye´den önce geçerli olan kanunlara göre alınan vergiler
AVARIZ-I MÜKTESEBE Cehil, sarhoşluk, hezel, sefeh, hata, ikrah gibi insanın ibtidâen dahli bulunan şeyler
AVARIZ-I SEMAVİYE Delilik, küçüklük, bunaklık, ölüm gibi kesbî ve ihtiyarî olmaksızın insana ârız olan şeyler
AVARÎ (Ariyyet C) Ödünç verilen şeyler
AVARİF Mârifetler * Arifler İşten anlar olanlar * Güzel ahlâk
AVASIF (Asıta C) Sert ve kuvvetli rüzgârlar Fırtınalar
AVASIM (Asıme C) Temiz, ismetli kimseler * Hudut şehirleri
AVATIF (Atıfet C) Atıfetler Hediyeler İhsanlar
AVATIK (Atık C) Yaşlılar * Genç kızlar * Hür ve serbest olanlar * Yavru kuşlar
AV´AVE Havlama, köpeğin havlaması * Mc: Hezeyan, saçma sapan konuşma
AVAZ Nefret İkrah Bir şeyi kerahetle yapma Kerahet
A´VAZ Karşılıklar Bedeller (Bak: İvâz)
ÂVÂZ f Sadâ, Yüksek ses * şöhret
ÂVÂZ-I RA´D U SÂİKA Gök gürlemesinin ve yıldırımın âvâzı, sesi
AVAZE f Nam, şöhret, ün Yüksek ses
AVAZİL (Âzil C) Başa kakıcı kimseler
AVCA (Müe) Eğri Şaşı * Yay Kavs * Arık, zayıf deve
AVD Dönme, geri gelme Aleyhine veya lehine dönme
AVDET Dönüş, geri gelme, dönme Rücu´
AVDETÎ Dönme * Aslına, Müslümanlığa dönen
A´VEC Eğri büğrü
A´VED Ençok faydalı
AVEMEN Deve veya at gidişi * Yüzme
AVEN Çok sâkin, en sâkin
AVEND f Sicim, ip* Senet, delil * Kapkacak * Taht, yüksek mertebe * Satranç oyunu * Evvel, önce, ilk
AVENE Beraber olanlar Yardım edenler* Taraftarlar
AVENGÂN f Asılı, sarkık * Çengel * Çivi
AVER f Averden "getirmek" fiilinin emir köküdür, kelime sonuna getirilerek; yapan, eden, olan, veren, götüren gibi manalara sebeb olur
CENK-ÂVER Harpçi, fedakâr
DİL-ÂVER Gönül alıcı
MERAK-ÂVER Merak verici Merak veren
A´VER Tek gözlü Bir gözü kör Yek-çeşm(Âhirzamanda gelecek Süfyan adındaki bir zâlimden "Aver" diye rivayetlerde bahsedilmesi, sadece dünyayı görecek bir gözü olduğu ve âhireti görecek imân gözünün olmadığından kinayedir)
AVERD f Harp, muhârebe, savaş, cenk
AVERD-GÂH f Muharebe meydanı, savaş alanı
AVERDE f Getirilmiş nakl olunmuş
AVERDİDE f Saldırılmış, hücum edilmiş
AVEZ Fakirlik, yoksulluk Sıkıntı
A´VEZ Mânâsı anlaşılmayan şey * Anlaşılması zor olan şiir
AVHAK Uzun nesne * Kara karga * Büyük kara deve
AVHEC Yılan * Uzun boyunlu * Dişi deve
AVİ Uluyan Hırlayan
AVİHTE f Asılmış şey, asılı nesne
AVİJE f Has, hâlis, hakiki, temiz
AVİJGAN f Mahremler, yakınlar * Güzeller, gençler
AVİL Yüksek sesle ağlama Acınma Feryâd * Meyletme
AVİND f İlk, evvel, önce
AVİNE (Evân C) Vakitler, zamanlar, anlar Devirler
AVİNETEN Ara sıra, tesadüfen
AVİŞE(N) f Kekik otu * Sarılma, sıyırarak çıkma Saldırma
AVİZ f Asılan, asılı bulunan
AVİZE f Lamba, fener, gaz veya mumları havi olarak tavana asılan maden veya billurdan süs eşyası
AVİZE-İ GÛŞ Küpe
AVK (C: A´vâk) Mâni olma, alıkoyma, durdurma, vazgeçirme, geciktirme
AVL Feryat, sıkıntı sebebi Acınma
AVLAK yun Dere Vadi, su cedveli
AVLE Bağırma, feryat
AVN Yardım İmdâd * Mededkâr Yardım eden Yardımcı Zahir
AVN-I İLÂHÎ Cenab-ı Hakk´ın yardımı
AVNÎ Yardıma âit, yardıma dâir
AVNİYE Serasker Hüseyin Avni Paşa tarafından ilk olarak, daha sonra da Sultan Mecid ve Sultan Aziz zamanında giyilen kolsuz asker kaputu * Bir nevi yağmurluk
AVR Bir kimseyi kör etme * A´ver kılma Bir şeyi alıp götürmek * Telef etme * Gözsüzlük
AVRA Şaşı Kör kadın Tek gözlü * Mc: Kör fikir * Çirkin ve kabih söz * Sâdece dünyayı düşünüp âhireti unutan
AVRAT (Averât) (Avret C) Kadınlar * Gizli yerler * Mahrem zamanlar
AVRET Eksik Gedik Gizlenmesi lâzım gelen şey Dinen örtülmesi vâcib olan âzâ, ud yeri Utanılacak ve hayâ edilecek şey Erkeklerde göbek ile diz kapağı arasındaki kısım * Kadın Zevce Nikâhlı * Gece uykuya yatacağı vakit ve seherden evvel uykudan kalkılacak saate de şeriat örfünde "avret" denir Öğlen ve öğle uykusu zamanına da kezâ aynı isim verilmiştir (Çünkü o anlarda uyku ve sair sebepler dolayısıyle insan açık saçık bulunabilir İzinsiz, haber vermeden, kimse, başkasının yanına bu vakitlerde girmemesi İslâm âdâbından ve Kur´ân emirlerindendir) * Siper Hududda pusu yeri Harpte zarar gelecek yer (Bak: Tesettür)
AVRUPA Dünyadaki kıtalardan biri(Avrupa ikidir Birisi, İsevilik din-i hakikisinden aldığı feyz ile hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi sanatları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takip eden bu birinci Avrupaya hitap etmiyorum Belki felsefe-i tabiiyyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiatını mehâsin zannederek, beşeri sefahete ve dalâlete sevkeden bozulmuş ikinci Avrupaya hitab ediyorum L)
AVRUPAÎ Avrupalılara ait ve onlarla alâkalı Avrupalılar gibi
AVRUPALILAŞMAK Avrupalıların fikirlerini ve yaşayış tarzını benimsemek Türkiye´de batılılaşma olarak kullanılmaktadır Avrupa zamanımızda ilim ve teknikte ilerlemiş olmakla beraber inanışları, ahlâkları, felsefeleri ve yaşayış tarzı ile geri bir düşünüşü temsil eder Avrupaya, batıya özenmek, eşkiyanın gasbettiği servetine özenmeğe benzer Batının, mazlum milletleri ezmek için vasıta ve silah olarak kullandığı ilim ve tekniğe sahip olmak, İslâm´ın hakkıdır İslâm dünyası ilim ve tekniğe sahip olmakla hem batının zulmüne son verecek, hem de bunu insanlığın hayrına, barış için ve insanlığın saadeti, mutluluğu için kullanacaktır Amma batının hayat felsefesi insanlık için bir zehirdir ve onu reddeder (Bak: Asrî)
AVRUPAZÂDE f Avrupa´dan doğan Avrupa te´siri ile olan Avrupalıyı taklid eden
AVŞİN f Kekik otu
AVUKAT Mahkemede ücret mukabilinde taraflardan birinin müdafaasını ve davasını üzerine alan hukukçu * Mc: Müdafaaya muktedir, çeneli, cerbezeli
AVUNMAK t Oyalanmak, kendi kendini eğlendirmek * İnek vs nin gebe kalması
AVVA Bir yıldız kümesi
AVVAC Fildişi satan Fildişi işçisi
AVZ Hâcet İhtiyaç Bir şeyin bulunmaması * Fakir * Fakirlik, muhtaç olma
AVZ (Avez) (İyâz, meaz, meâze) Sığınma Sığınak Melce Sığınacak yer
AVZEN (Zenav) (Kürdçe) Suların biriktiği yer Havuz, göl
AY (Bak: Ayât)
AYÂ Tedavisi mümkün değil, iyileştirilmez * Kabiliyetsiz, kudretsiz
ÂYÂ (Şüphe ve tereddüt bildiren edât; hayret ve taaccüb, soru ile beraber ümid ifâde eder) Acabâ Âyâ, nasıl oluyor Hayret, sen bu işi nasıl olur da yaparsın der gibi(Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız! Âyâ, Avrupa´nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adavetten sonra, hangi akıl ile onların sefâhet ve bâtıl efkârlarına ittiba edip emniyet ediyorsunuz Yok! Yok! Sefihane taklid edenler, ittiba değil; belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz Âgâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittiba ettikçe, hamiyet davasında yalancılık ediyorsunuz! Çünki şu surette ittibaınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır ve millete bir istihzâdır! L)
A´YA En kudretsiz, kabiliyetsiz İktidarı hiç olmayan
A´YAD (İd C) Bayramlar
AYAL (Bak: Iyal)
A´YAN (Ayn C) Gözler * Bir yerin ileri gelenleri * Meclis âzaları Senato âzaları * Muayyen ve müşahhas olan şeyler * Altınlar * Kaymakam
A´YAN-I SÂBİTE Tas: İlm-i İlâhide eşyanın ezelden beri sâbit olan sûret ve hakikatları Mevcudat-ı ilmiye (Bak: Adem-i hâricî)
AYAN (İyân) Aşikâr Belli Herkesin bilebileceği ve görebileceği * Çiftçi âletlerinden olan saban okunun bileziği
AYAR Altın ve gümüşten yapılmış şeylerin saflık ve hafiflik derecesi *Saadete, mutluluğa doğru gitme
A´YAR (Ayr C) Eşekler
AYAR-DAN f Ölçüden anlar, değerbilir
AYASOFYA İstanbul´daki bu ilk kilisenin açılış resmi Mi : 325 tarihinde yapılmıştır 513 senesi Ocak ayının 13-14 gecesi bir yangın esnası bina kâmilen yanmış O zaman İmparator Justinyanus yeniden yaptırmış 573 de binanın resm-i küşâdı yapılmıştırOsmanlılarca 29 Mayıs 1453´de İstanbul fethedilince Fatih Sultan Mehmed yaya olarak Kiliseye girmiş ve müezzine ezan okutarak maiyeti ile beraber namaz kılmıştır Ayasofyanın câmi halinde kıyâmete kadar devamını vasiyet etmiş, fakat maalesef câmi 1934 de bir müze haline getirilmiştir
AYASTAFANOS İstanbul´da Yeşilköy semtinin eski adı
AYASTAFANOS MUAHEDESİ 3 Mart 1878 Rusya ile Osmanlılar arasında ilk olarak yapılan bir anlaşmadır (28 Safer 1295) Tarihte buna "Ayastafanos Mukaddemat-ı Sulhiyesi" denir Anlaşma maddeleri tatbik edilememiştir
ÂYÂT (Âyet C) Âyetler * Cenab-ı Hakk´ın sıfât ve kudreti hakkında görülen âşikâr deliller, bürhanlar * Menziller Mekânlar
ÂYÂT-I KİBRİYÂ Allah´ın kibriyasını ve büyüklüğünü gösteren âyetler, deliller ve eserler
ÂYÂT-I KUR´ÂNİYE Kur´ânın âyetleri
ÂYÂT-I MENSUHA Sâbık olan, geçmişte olan hükümleri beyân eden âyetler
ÂYÂT-I MUHKEMÂT Manası kat´i ve açık olan Kur´an âyetleri
ÂYÂT-I NÂSİH Sâbık olan şer´i hükmün kaldırıldığını beyan eden âyetler (Bak: Nesh)
ÂYÂT-I TEKVİNİYE Tekvinî âyetler (Bak: Tekvin)
AYB Kusur Leke Utandıracak hal
AYB-I HÂDİS Huk: Satılan eşya müşteri elinde iken ârız olan ayıb (Müşterinin satın aldığı kumaşı kesip biçmesiyle meydana gelen hâl gibi)
AYB-CÛ f İnsanın ayıplarını araştıran, herkesin ayıbını, noksanını meydana çıkarmak isteyen
AYBE (C: İyâb) Heybe, deri çanta
AYB-GÛ Fitneci, fitnekâr, dedikoducu
AYB-GÛYÎ f Dedikoduculuk
AYB-NÂK f Noksan, kusurlu
AYC Razı olmamak * Tasdik edip inanmamak * Menfaatlenmemek, faydalanmamak
AYDAN (Uvd C) Uzun hurma ağaçları
AYDANE Uzun hurma ağacı
AYDE Yaramaz huylu
AYDIN Aydınlık * Açık, âşikâr, açıkça görünen * Mübârek, mesut Bilgili, okumuş, görgülüBugün bazı çevrelerde batı ilim ve felsefesini tahsil edip benimseyenlere de "aydın" denilmektedir Aklı gözüne inmiş, yani herşeyi maddi ölçülerle yorumlamaya alışmış, kalbi maddeci felsefe ile kararmış insana aydın demek yanlıştır Böylelerine "zulmetli münevver" yani kalbi ve aklı kararmış okumuşlar demek daha doğru olur
A´YEN Büyük ve iri gözlü * Bakılan yer * Çok açık, pek belli, bâriz
ÂYEN f Demir
ÂYENDE (C: Âyendegân) f Gelen, geçici
A´YES (C: İys) Beyaz deve
AYES Beyazlık, aklık
ÂYET Eser * Kimsenin inkâr edemiyeceği açık delil Nişân Alâmet İşaret * Menzil, mekân * Kur´ân-ı Kerim´deki her bir cümle Mânen uyanmağa, intibâha sebeb olan hâdise (Kur´ân-ı Kerim´de 6666 âyet vardır)
ÂYET-İ MÜDÂYENE Kur´an-ı Kerim´de (Sure-i Bakara, 281 âyet) borçlu ve alacaklı hakkındaki âyet (Bu âyet vasatî olarak bir sahife uzunluğundadır)
AYFE Hayret * Tereddüt * İğrenmek
AYHEKA Neşat, sevinç, neşe, sürur * Bir kuş adı
AYHEM Katı, sağlam nesne
AYHÜM Ağaç kökü * Kırmızı sahtiyan
AYIKLANMA t (Biyolojide) Çevre şartlarına en iyi uyabilen canlıların hayatta kalıp çoğaldığı, uyamıyanların öldüğü ve nesillerinin yok olduğu, böylece canlılardan tabii bir tekâmül (evrim) meydana geldiğini savunanların ileri sürdüğü bir tâbirdir Ayıklanma ile tekâmül görüşü tabiatta herşeyin tesadüfle meydana geldiği peşin hükmüne dayanır Hayatı ve kâinatı tesadüfle açıklamak hem ilmi, hem aklı inkârdan başka birşey değildir Canlıların bulunduğu çevre şartlarına göre cihazlarla donatılması; onların Hâlık´larının, Rab´lerinin sonsuz merhametini, ilmini ve iradesini gösteren inkâr edilemez delilleridir Bunlar kör tesadüfün, şuursuz maddenin işleri değildir ve olamaz Dünyaya bir yavru getiren annenin memelerinden süt gelmesi ve yavrunun kimseden öğrenmeden memeyi arayıp süt emmesini başarması tesadüf mü, yoksa Allah´ın sonsuz merhameti, ilmi ve iradesini göstermez mi Bunu zerre kadar aklı olan anlamaz mı
AYIN Arap alfabesinin onsekizinci ve Osmanlı alfabesinin yirmibirinci harfi olup, ebced hesabında yetmiş sayısına tekabül eder
AYİB Dönüp çekilen Geri dönen Tövbe eden
AYİDE Fayda, menfaat * Muhabbet, sevgi
AYİJ f Kıvılcım, şerâre
AYİL(E) Ailesi kalabalık olan * Ailesini besleyen * Aşırı * Fakir * Dengede olmayan terazi
ÂYİN Gözü değen kişi Nazarı değen kimse
ÂYİN Merâsim Usûl Görenek Dinî âdâb Âdet, örf ve kanun * Ziynet, süsİslâm´da fıkıh lisânı âyin kelimesini kabul etmemiştir Bazı vakıflar, filân câmide herhangi bir tarikat âyini icra için te´sis yapacakları zaman vaki olan müracaatlarında fetvahâne tarafından verilen müsaadelerde âyin sözü kullanmayıp "İcra-yı zikrullah" tabiri kullanılırdı Sofiyede âyin lâfzı muteberdir Turuk-u âliye tekkelerinde icra edilen şekil ve merasime âyin ıtlak edilir "İcra-yı âyin-i ehlullah" tabirdendir Bu sûretle her tarikata mensub tekkelerde yapılan dinî merasime âyin ismi verilmiştir Bu âyinlerden herbirinin ayrı ismi ve şekli vardır Yaptıkları âyine Mevleviler: Semâ; Kâdirîler: Devran; Rıfailer ve Sa´diler: Zikr-i kıyam; Halvetiler: Darb-ı esmâ; Nakşibendiler: Hatm-i hâcegân isimlerini verirler Diğer turuk-u âliye de bu esaslardan münşaib olduğuna göre âyinleri bu esaslara bağlıdır (TİA)
AYİNE f Ayna Mir´ât Kendisine tecelli ve aksedeni gösteren veya bildiren şey (Ayna, ışığı aksettirip gösterdiğinden dolayı esmâ-i İlâhiyeyi de bize gösteren ve Cenab-ı Hakk´ın sıfatlarına âyinelik eden mevcudata da mecazen "âyine" denilmektedir) * Vasıta ve mazhar mânasına da gelebilir
AYİNE-İ ÂSMÂN Güneş
AYİNE-İ EHADİYET Ehadiyetin ayinesi Cenab-ı Hakk´ın ekser isimlerinin tecellisine mazhar olan şey(Hayat birşeye girdiği vakit, o cesedi bir âlem hükmüne getirir; cüz ise küll gibi, cüz´iye dahi külli gibi bir câmiiyyet verir Evet hayatın öyle bir câmiiyyeti var; âdeta umum kâinata tecelli eden ekser Esmâ-i Hüsnayı kendinde gösteren bir câmi âyine-i ehadiyettir Bir cisme hayat girdiği vakit, küçük bir âlem hükmüne getirir, âdeta kâinat şeceresinin bir nevi fihristesini taşıyan bir nevi çekirdeği hükmüne geçiyor Nasıl ki, bir çekirdek, onun ağacını yapabilen bir kudretin eseri olabilir; öyle de: En küçük bir zihayatı halkeden, elbette umum kâinatın Hâlıkıdır L)
AYİNE-İ ERVAH Ruhlar âyinesi Esmâ-i İlâhiyenin tecellisine mazhar olan ruhlar( Muhabbetten yetimâne bir şefkat, me´yusâne bir rikkat tevellüd eder Bütün zihayatlara acır; hatta güzel ve zevâle maruz bütün mahlukata bir rikkat ve bir firkat hisseder; elinden birşey gelmez, ye´s-i mutlak içinde elem çeker Fakat gafletten kurtulan evvelki adam o şedit şefkatin elemine karşı ulvi bir tiryak bulur ki: Acıdığı bütün zihayatların mevt ve zevalinde bir Zât-ı Bâki´nin bâki esmâsının dâimi cilvelerini temsil eden âyine-i ervahları bâki görür; şefkati, bir sürura inkılâb eder M)
AYİNE-İ İSKENDER Makedonya kralı Büyük İskender´in aynası Rivayetlere göre, bu ayna Aristo tarafından yapılmış ve İskenderiye şehrinde yüksekçe bir yere konulmuştur Bu sayede İskender, yüz fersah uzaklıktaki düşmanlarını aynada görürmüş
AYİNE-İ ZİŞUUR Şuur sahibi âyine (Yani: İnsan, cin, melek)
AYİNEDAR f Ayna tutan * Eskiden, bir büyük adamın giyinirken aynasını tutmakla vazifeli hizmetçi * Berber
AYİNE-RÛ f Yüzü ayna gibi parlıyan
AYİNE-SAZ f Aynacı
ÂYİN-HAN f Mevlevihâne ve semâhânelerde sema edilirken, yüksek bir yerde bulunan ve mutribhâne adı verilen mahfilde âyin okuyan kimse
AYİR Tereddütlü kimse
AYİS (Bak: Sinn-i iyâs)
AYİŞ(E) Bolluk içinde rahat yaşayan * Hz Peygamber´in (ASM) zevcesi ve mü´minlerin vâlidesi, Hz Ebu Bekir´in (RA) kızının bir ismi Aişe-i Sıddıka diye de anılır Hayret edilecek derecede takva, iffet ve zekâvet sahibesi olup 2210 Hadis-i Şerif nakletmiştir Hicretin 57 yılında vefat etmiştir (RA)
AYİŞNE (Ayişte) f Casus, ajan * Dalkavuk
AYİZ(E) Mukabil olarak veren Karşılık olarak verilmiş
AYİZ (C: Ayizât) Yeni doğurmuş hayvan
AYK Nâhiye * Kenar * Taife
AYKA Deniz kenarı * Ev ortası
AYKE Sık koruluk
AYLE Fakirlik
AYLEM (C: Ayâlim) Yumuşak nesne* Suyu çok olan kuyu
AYMAN Süt içmeğe iştihası olan erkek * Malı gitmiş kişi
AYME Süt içmeğe iştihası olmak * Malın iyisi
AYN (C: A´yan-A´yun-Uyûn) Göz * Pınar, kaynak Çeşme * Tıpkısı, tâ kendisi * Zât * Eşyanın hakikatı * Kavmin şereflisi * Diz * Altın * Nazar değme * Casus * Her şeyin en iyisi * Muayene etmek
AYN-İ VÂHİD Tek gözlü
AYN-EL YAKÎN (Ayn-ül yakîn) Göz ile görür derecede görerek, müşâhede ederek bilmek (Bak: Yakîn)(İman-ı tahkikîde pek çok meratib var O mertebelerden ilm-el yakîn mertebesi çok bürhanların kuvvetleriyle binler şüphelere karşı dayanır Halbuki taklidî iman ise bir şüpheye karşı bazan mağlup olur Hem iman-ı tahkikînin bir mertebesi de, ayn-el yakîn derecesidir ki, çok mertebeleri var Belki Esma-i İlâhiye adedince tezahür dereceleri var Bütün kâinatı bir Kur´an gibi okuyabilecek derecesine gelir Ve bir mertebesi de, hakk-al yakîndir ki, onun da çok mertebeleri var Böyle imanlı zatlara şübehat orduları hücum da etse, bir halt edemez RN)
AYN-ÜL HAYAT Hayatın tâ kendisi
AYN-ÜL KITR Bakır kaynağı
AYN-ÜL LİKA İstenilen kavuşma ve sevilenin tâ kendisi
AYN-ÜR RIZÂ Rıza gözü Kusuru görmeden bakan muhabbet gözü
AYN-ÜS SEVR Boğa gözü * Koz: Semânın kuzey yarım küresinde bulunan boğa burcunun en parlak yıldızı
AYN-ÜS SUHT Kızgınlık ile bakış, hiddet gözü
AYNA (C: În) Gözü güzel ve iri olan
AYNAN Akmak, seyelan
AYNEN Bir şeyin aslı veya kendisi olarak Tıpkısına, hiç bir şeyi değiştirmeden, aynı olarak
AYNİYYAT (Ayniyye C) Kullanılmaya veya harcanmaya elverişli olup taşınabilen ve para eden şeyler
AYNİYYE Göz hastalıkları kliniği * Pahada ağır olan ve taşınabilen şeyler
AYNİYYET Bir şey veya şahsın aynı veya kendisi olması
AYR (C: A´yâr) Eşek, himar * Medine-i Münevvere yakınında bir dağ * Uzun demir mıh
AYS Fesâd ve ifsâd etmek
AYS Cimâ etmek * Meni denilen su
AYS Sık ağaçlık yer Koruluk
AYSE Yumuşak yer
AYSELE Gözsüz, a´mâ, kör
AYSUM Filin dişisi * Sırtlan * Büyük deve * Süsen çiçeği
AYŞ Yaşayış, yaşama Yiyip içme Zevk u safâ * Dirilik Hayat
AYŞE Dirilik, hayat, yaşama
AYŞ U İŞRET Yiyip içme (Bak: Îş)
AYŞÛM Nebatattan bir ot
AYŞ Ü NÛŞ Yiyip içme (Bak: Îş)
AYŞ U TARAB Yeme içme, eğlence
AYT Uzun boyunlu
AYTA´ Uzun boyunlu kadın * Uzun boyunlu dişi deve
AYTEL Uzun boyunlu
AYTEMÛS (C: Atâmıs) Bütün vücut organları yerli yerince ve tam olarak yaratılmış olan
A´YÜN (Ayn C) Gözler, aynlar * Çeşmeler, pınarlar Menba´lar
AYYAB Kusur görücü, ayıb gören
AYYAN Yorgun Bitkin * Ne yapacağını bilmeyen
AYYAR Hırsız Hileci, dolandırıcı, hilebaz, dessas * Zeki, kurnaz
AYYARÎ f Dolandırıcılık, hilecilik
AYYAŞ Haram içki içen şarhoş
AYYİL (C: İyâl) Nafakası lâzım olan kişiAYYUK : Samanyolunun dâima sağ tarafında olan çok parlak ve uzak bir yıldızın ismi * Mc: Gökyüzünün pek yüksek yeri
AYZAN Yaban eşeğinin erkeği
AYZEMÛR Yük taşıyamıyan büyük ve yaşlı deve
AZA´ Başa gelen musibete sabretmek * Bir kimseyi babasına nisbet etmek
A´ZA (Uzv C) Bedenin her bir uzvu * Bir cemiyete mensup kimse
A´ZA-YI DÂHİLİYE İç organlar
AZA (C: Uzâ) Kertenkele
AZAB Dünyada işlenen suç ve kabahate karşılık olarak âhirette çekilecek ceza * Eziyet Büyük sıkıntı Şiddetli elem
AZAB-I CEHENNEM Cehennem azabı * Mc: Büyük ıztırab, sıkıntı
AZAB-ENGİZ f Azab verici, keder verici
AZAD f Serbest Hür Kimseye bağlı olmayan Kölelikten kurtulmuş olan * Dünya alâkasından kesilmiş * Serbest fikirli
AZAD Kısa ve sık olarak dikilmiş
AZADE f Bağlardan kurtulmuş Serbest Kayıtsız Hür Sâlim Müberrâ
AZADE-DİL f Gönlü bir şeye bağlı olmayan
AZADE-GÂN f (Azâde C) Azadeler Bağımsız, serbest ve hür olanlar
AZADE-GÎ f Hürlük, âzâdelik, serbestlik
AZADE-HÂTIR f Başı dinç, gönlü hoş olan
AZADE-HAYAT f Hayattan kurtulmuş Ölmüş
AZADE-SER Başı boş Hür
AZADÎ Serbestlik Hürriyet * şükür
AZ´AF (Bak: Ez´af)
AZAHÎ (Bak: Adâhi)
AZAİM (Azime C) Mühim ve büyük işler Kararda kesinlik
AZAİM Büyük iş * Büyük belâlar Büyük günahlar
AZAİM Kötü şeyleri defetmek için yazılan duâlar
AZAL (Ezel C) Ezeller Başlangıcı olmayan zamanlar
AZALİL (Uzlûle C) Yanlışlar, yanılmalar Doğru olmayanlar
AZAM (C: Azamât) Kin, husûmet, adâvet, garaz, fena niyet * Öfke, hiddet * Kıskançlık
A´ZAM Çok büyük En büyük Daha büyük
A´ZAM-I ESBAB Sebeplerin en büyüğü
AZAME Eskiden, büyük görünmesi için kadınların bağladıkları arkalık
AZAMET Büyüklük Cenab-ı Hakk´ın büyüklüğü * Kibirlilik(Beşerin zihni ve fikri Cenab-ı Hakk´ın azametine bir mikyas, kemalâtına bir mizan, evsafının muhakemesine bir vasıta bulmak vüs´atinde değildir Ancak cemî masnuatından ve mecmu asarından ve bütün ef´âlinden tahassül ve tecelli eden bir vecihle bakılabilir Evet zerre, mir´ât olur, fakat mikyas olamaz Bu meselelerden tebârüz ettiği vechile Cenab-ı Hakk´ın mümkinata kıyas edilmesi ve mümkinatın onun şuunâtına mikyas yapılması en büyük cehâlet ve hamakattır İİ)
AZAMET-FÜRÛŞ Kibirlenen Büyük görünmek isteyen
A´ZAMÎ En fazla, en çok, nihayet derecede
AZAMİM (Izmâme C) Desteler, kümeler, topluluklar, zümreler
A´ZAMİYYET En fazla oluş En fazlalık
AZAMÛT (Mübalâğa sigası ile) Azamet Kibriya Allah´a mahsus olan büyüklük
AZAN (Üzn C) Kulaklar
A´ZAR (Özr C) Özürler, mâniler, bahaneler, engeller
AZAR f İncitme Tâzib Kırılma Tekdir Zulüm Ukubet
AZÂR-I DİL Gönül kırıklığı
AZAR f Mart ayı
AZAR-DİDE f Zulüm görmüş Küskün
AZARENDE f Azarlıyan, tekdir eden * Kalb kıran, inciten
AZARÎ f Muzırlık Küfürbazlık * Fenalık görmüş, kalbi kırılmış, incitilmiş olma
AZARİŞ f İncitme, kalb kırma
AZAR-MEND f İncitilmiş, zulmedilmiş
AZAR-MENDÎ f İncitilmiş, kırılmış olma
AZARR (Zarar dan) Çok zararlı
AZAR-RESİDE f Zulüm görmüş, kırılmış, incitilmiş
AZAYE (C: Izâ-Izâyâ) Kertenkele
AZAZ Bir tek lokma
AZÂZE Kuvvet * Azamet, büyüklük * Şiddet * Azlık * Gâlip olmak
AZAZİL Şeytan (İblisin bir adı) Şerlerin temsilcisi
AZB Kesme * Isırma * Azarlama * Hastalıktan hırpalanma
AZB Tatlı, lâtif, hoş ve şirin olan yiyilecek ve içilecek şey * Fazla susuzluktan yemek yemeği terketme * Men´etme * Feragat
AZB Gizli kalma Görünmez olma
AZBA´ (Zab´ C) Kolun yukarı kısmı, dirseğin üst tarafı
AZBE (C: Uzeb-Azebât) Su içinde olan çerçöp * Her bir şeyin ucu, tarafı
AZBÎ Güzel ahlâklı
AZBU (Zebu C) Sırtlanlar
AZD (Azid, azud) Kolun üst kısmı * Destek * Kuvvet, kudret (Bak: Adud)
AZDAD (Bak: Ezdâd)
AZDE f Boyalı, boyanmış * Ucu sivri olan bir âletle delinmiş
AZEB Bekâr Mücerred Evlenmemiş Zevcesi olmayan
A´ZEB Çok tatlı Pek hoş
A´ZEB Karısı olmayan erkek
AZEBE Kocası olmayan kadın
AZEH f Vücutta çıkan siğil
AZEKA Alâmet, nişan, işâret
A´ZEL Yalnız veya silâhsız bulunan
AZER f Ateş * Şemsî senenin dokuzuncu ayı Kasım Her şemsî ayın dokuzuncu günü * Mecusilere göre güneşe memur meleğin adı * Hz İbrahim´in (AS) babasının veya amcasının ismi
AZERAHŞ f Yıldırım
AZERBAYİGAN f Azerbeycan
AZERD Boya, renk
AZERET Yetişip kuvvetlenme * Kalınlaşma * Ekinin yetişip tanelerinin çıkması (Bak: Muâzere)
AZER-GÛN f Ateş renginde olan, kızıl, kırmızı * Ay çiçeği
AZERÎLER Kafkasyanın Azerbeycan bölgesinde yaşamış Türk kavmi
AZERM f şefkat, merhamet * Haşmet, büyüklük, azamet * Haya, utunma
AZERM-CÛ f Hayâlı, utangaç Terbiyeli, nâzik
AZERPEREST Ateşe tapan, mecûsi
AZERŞEB f Batıl bir inanışa göre ateş içinde yaşadığı sanılan ve semender denilen bir hayvan * Şimşek, berk
AZF Yemek
AZF Zâhidlik Nefsini bir şeyden döndürmek
AZFAR (Zufr C) Tırnaklar
AZFENDAK f Gökkuşağı
AZGAN (Zıgn C) Kinler, garazlar
AZGAS (Bak: Adgas)
AZHA (Zahve C) Su havuzları Göller
AZHAR En zâhir En açık Besbelli Bedihi olan, rûşen * Bir ibârenin en açık ve kat´i olan mânası
AZIRRA (Zarir C) Körler, âmâlar, gözleri görmiyenler
AZİB Susuzluktan yem ve yulaf yemeyen yorgun hayvan
AZİB Uzak merâ, otlak ve çayır
AZİDE f Ucu sivri bir aletle delinmiş olan
AZİF Sazcı, çalgıcı
AZİFE Yaklaşan Yaklaşmakta olan * Kıyamet
AZİG f Nefret, kin, garaz * İğrenme, tiksinme
AZİHE Yalan, iftira
AZİK Hoşa giden
AZİL Islah edilmesi mümkün olmayan Muannid, inatçı
AZİL (Bak: Azl)
ÂZİM Dudaklarını yumup susan kişi
AZÎM Büyük Yüce Çok ileri
AZÎM-ÜŞ ŞÂN Şânı büyük Namı çok yüce
AZÎM Azimet eden Gidici
ÂZİM Bir yere gitmeğe karar veren Bir iş hakkında kat´i karar ve niyet sahibi
AZİMAT (Azime C) Kıtlık yılları
AZİME (C: Azâim) Büyük iş, fevkalâde ve çok mühim iş * Tılsım, efsun, sihir * Sebat Verilmiş olan kararda kat´ilik * Kasdetmek, yemin etmek
ÂZİME Azı dişi * Kıtlık senesi
AZİMET Takvâ ile amel etmek Allah´ın emirlerini en mükemmel ve eksiksiz yapmağa çalışmak * Kesin karar vermek * Yola çıkmak, gitmek
AZİMET-RÂH Yola çıkma
ÂZİN Kefil Birinin yerine kefalet eden * Kapıcı, perdeci * İzin veren
ÂZÎN f Kaide, kanun * Süs, zinet, güzellik * Yoğurttan yağ çıkarmak için hususi olarak yapılmış yayık
ÂZÎNE f Cuma veya bayram günü
ÂZÎR f Iztırab, sıkıntı Ağrı, sızı * Azar, tekdir
AZÎR Biçilmiş olan ekinin tarlada satılması
AZİR Özür dileyen, özrünün afvedilmesini isteyen * Özür * Sünnet düğünü
ÂZİR Yara izi
ÂZİRE Hayızlı kadın
AZİRE (C: Uzrât) Ön yanı, önü
AZİŞ f Talaş, yonga, ağaç ve tahta kırığı * Eşik tahtası
AZİYY (C: Ezavî) Deniz dalgası
AZÎZ İzzetli Çok izzetli Sevgili Çok nurlu * Dost * Şerif * Nadir * Dini dünyaya âlet etmeyen * Sireti temiz * Ermiş Mânevi kudret ve kuvvet sahibi * Mağlup edilmesi mümkün olmayan ve daima galib olan manasında Cenab-ı Hakk´ın bir ismidir * Hristiyanlıkta kudsî kabul edilen daimî reis
AZİZÂN f Azizler
AZİZE (Müe) Aziz olan * Hristiyanlıkta kadın rahib Rahibe
AZK Hurma ağacı * Nişan, alâmet, işâret
AZK Yarmak * Sürmek
AZKA İri yünlü koyun
AZL (Azel) Levmetmek, kınamak Azarlamak
AZL Bir şeyi yerinden veya güruhundan veya işinden ayırmak Birisini işinden veya makamından ayırmak
AZLA´ (C: İzâl) Kırba ağzı
AZLAF (Zılf C) Zool: Çatal tırnaklı olan hayvanların tırnakları Toynaklar
AZLAL (Zıll C) Gölgeler
AZLEM Çok zâlim Pek zâlim * Çok karanlık
AZM (Azim) Kasd, niyet Sağlam ve kat´i karar Sebât
AZM-İ KAT´Î Kesin karar, kat´î azim
AZM Büyüklük, ululuk * (C: İzâm) Kemik
AZM-İ ACZ Tıb: Sağrı kemiği Kuyruk sokumu kemiği
AZM-İ ADESÎ Tıb: Mercimek kemiği
AZM-İ ADUD Tıb: Pazı kemiği
AZM-İ AKAB Tıb: Ökçe kemiği
AZM-İ ENFÎ Tıb: Burun kemiği
AZM-İ KASABA Tıb: Baldır kemiği
AZM-İ KİTF Tıb: Kürek kemiği, omuz kemiği
AZM-İ KU´BERE Tıb: Kolumuzun ön tarafında bulunan önkol kemiği (Önkol kemiğinin arkasında dirsek kemiği bulunur)
AZM-İ TERKOVA Tıb: Köprücük kemiği
AZM-İ US´US Tıb: Kuyruk kemiği
AZM-İ VECENÎ Tıb: Elmacık kemiği
AZM-İ ZEND Tıb: Dirsek kemiği
AZM-İ ZIFRÎ Tıb: Tırnaksı kemik
AZMA(Y) f Denemiş
AZMAYİŞ f Deneme, sınama, tecrübe * Tar: Emekdar tirendâzların kullandığı bir çeşit ok
AZMAN Cins ve nev´inin icabından fazla büyümüş, çok iri * Melez İki ayrı cins hayvandan doğma
AZMEN Pek fazla şeyler içine alabilen * En çok güvenilen
AZMEND f Haris, açgözlü, tamahkâr, cimri
AZMÎ Kemikli, kemikten yapılmış
AZMÛDE f Tecrübe etmiş olan Tecrübeli * Tecrübe olunmuş, denenmiş
AZMÛDEGÎ f Tecrübe, deneme, imtihan
AZMÛN f Tecrübe, deneme, imtihan
AZOİK En eski jeolojik zaman * İçinde fosil bulunmayan toprak
AZR Sünnet etmek
AZRA Medine-i Münevvere´nin bir ismi * Sevgili Mahbûbe * Delinmemiş inci * Üzerinde yürünmemiş kum Kız olan kız * Hz Meryem´in bir vasfı
AZRAİL Ölüm meleği Dört büyük melekten biridir, ölenlerin ruhlarını almak görevi vardır Diğer bir ismi de "melek-ül mevt: Ölüm meleği"dir Yeryüzünde hayatın var olması, insanın yaratılışı tesadüfle açıklanamıyacağı gibi, ölüm de tesadüfle açıklanamaz Hayatı yaratan ölümü de yaratmıştır Hayat gibi ölüm de bir rahmettir Ölüm, meşakkatli dünya hayatından terhis olma ve ebedî âleme yolculuktur İnanmıyanların ölümden çok korkmaları ve hatırlarına getirmekten ürkmeleri bundandır Azrail (AS) müslümana göre ebediyet âlemine yolculuğun dâvetçisi; hastalık, kaza vs sebepler, ölüm için bahane ve sebeplerdir Azrail (AS) bu sebeplerin arkasında görevini yerine getirir(Azrail Aleyhisselâm Cenâb-ı Hakk´a münâcât edip demiş: "Kabz-ı ervah vazifesinde senin ibâdın benden küsecekler, şekvâ edecekler" Ona cevaben denilmiş: "Senin vazifene hastalıkları ve musibetleri perde yapacağım; tâ ibâdımın şekvaları onlara gitsin, sana gelmesin" Aynen bu perdeler gibi Azrail Aleyhisselâm´ın vazifesi de bir perdedir Tâ haksız şekvâlar Cenâb-ı Hakk´a gitmesin Çünkü; ölümdeki hikmet ve rahmet ve güzellik ve maslahat cihetini herkes göremez Zâhire bakıp itiraz eder, şekvaya başlar İşte bu haksız şekvâlar Rahim-i Mutlaka gitmemek hikmetiyle Azrail Aleyhisselâm perde olmuş Aynen bunun gibi bütün meleklerin, belki bütün esbab-ı zâhiriyenin vazifeleri, izzet-i rububiyetin perdeleridir Tâ güzellikleri görünmeyen ve hikmetleri bilinmeyen şeylerde kudret-i İlâhiyenin izzeti ve kudsiyeti ve rahmetinin ihatası muhafaza edilsin, itiraza hedef olmasın ve hasis ve ehemmiyetsiz ve merhametsiz şeyler ile kudretin mübaşereti nazar-ı zâhirîde görünmesin Ş)
AZRAR (Zarar C) Zararlar, ziyanlar, kayıplar
AZREC Seri, hafif nesne Vâhid, tek
AZREF Çok zarif Zariflerin zarifi * Çok zeki
AZREF-İ ZÜREFÂ Zariflerin zarifi
AZRENG f Çok üzüntü, meşakkat, eziyet * Son derece sert ve katı
AZÛF Yiyecek, erzak Azık
AZÛG f Kir, pas
AZÛK İçi henüz olmamış fıstık yemişi
AZÛL Çok azarlayan, çıkışan, paylıyan
AZÛMET Eğlence Neşeli ve hoşça vakit geçirten şey
AZÛN f Öylece, onun gibi, bunun gibi, böylece
AZUR (Azver) f Açgözlü Hırslı Tamahkâr Cimri Hasis
AZURDE (Bak: Azürde)
AZÛZ Memelerinin delikleri dar olan deve ve koyun
AZÛZ Isırıcı, ısıran
AZÜG f Hurma lifi * Ağaç ve asma budantısı
AZÜRDE f Azar görmüş, incinmiş, gücenmiş Kalbi kırılmış, üzülmüş
AZÜRDE-DİL Kalbi kırık Müteessir
AZÜRDE-GÎ f Gücendirilmiş, incitilmiş olma
AZÜRDE-HÂTIR f Gönlü kırılmış, hatırı kırılmış
AZÜRDE-PÜŞT f Beli bükülmüş ihtiyar* Yükten sırtı berelenmiş olan hayvan
AZV İftira Birisine bir şey isnad etme Nisbet etme
AZV-İ CİNNET Delilik isnadı
AZVA (Zav ve Zû C) Parıltılar, ışıklar, aydınlıklar
AZVER (Bak: Azûr)
AZVİYAT (Azv C) Yalanlar, iftiralar
AZY Bir kimseyi bir kimseye veya bir şeye nisbet etme
AZYAK Daha dar, en dar
AZZ şiddet
AZZ Galib olmak * Çok yağmur yağmak
AZZ (Add) Isırmak Dişlemek
AZZ-İ BENÂM Parmak ısırma
AZZA´ Şiddet ve kıtlık yılı
AZZE Aziz ve şânı büyük olsun, büyük ve aziz oldu (meâlinde)
AZZE ENSÂRUH Yardımı çok olsun (Bu tabir, padişahlara ait dua yerinde olup eski fermanlarda geçer)
AZZE VE CELLE Aziz ve Celâl olsun, oldu (meâlinde, Cenab-ı Hakkın isminden sonra hürmet maksadı ile söylenir)
AZZET Geyik buzağısı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.