Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hitit, tarih, öncesi

Tarih Öncesi Ve Hitit

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarih Öncesi Ve Hitit



TARİH ÖNCESİ VE HİTİT

Edibe Uzunoğlu - Gülay Topaloğlu

Eski coğrafyacıların Küçük Asya adını verdikleri Anadolu, Asya ile Avrupa arasında uzanan, üç yanı denizler ve sıradağlarla korunmuş bir yarımadadır Farklı iklim kuşaklarında bulunması ve bereketli topraklarıyla yüzyıllar boyunca insanoğlunun göçlerine uğramış olması nedeniyle, çeşitli yönlerden gelen toplulukların oluşturdukları uygarlıklara yurt olmuştur

Kazılarda ortaya çıkarılan kalıntılar, Anadoludaki en eski insan topluluklarının Paleolitik çağ ya da “Eski Taş çağı” ile “Mezolitik çağ” denen Orta Taş çağında yaşamış olduklarını belgelemektedir Arkeolojinin yanı sıra öteki bilim dallarınca da desteklenen araştırmalar sonucunda, bu çağların, İÖ 600000 ile 8000 yılları arası gibi çok uzun bir zaman aralığını kapsadığı ortaya konmuştur Paleolitik çağ insanlarının yaşamları tüketim ekonomisine dayanıyordu Besinlerini avlayarak ve toplayarak elde ediyorlardı Henüz göçebe hayatı sürdüren bu insanlar, kendilerine barınak olarak mağaraları ve kaya sığınaklarını seçmişlerdi Bol av ve besin bulabilecekleri yerlere göç ediyorlar, avlanabilmek ve öteki yaşam gereksinmelerini sağlayabilmek için alet edevata ihtiyaç duyuyorlardı Bu insanlar, doğada hazır buldukları taşları kullanmanın yanında, kırılgan bir özelliğe sahip çakmaktaşını keşfetmişler ve çeşitli aletler yapmışlardır

Paleolitik çağ, uygarlık tarihinin ilk sayfasını oluşturmaktadır Bu dönemin en özgün ve işlevsel aletleri ise balta şeklinde biçimlendirilmiş olan “el baltaları” ve “kazıyıcılar”dır Geniş bir zaman dilimini kapsayan Paleolitik çağın son dönemlerinde büyüsel ve dinsel inançlar oluşmaya başlamış, barınakların duvarları, av ve bereketle ilgili resimlerle süslenmiştir

Paleolitik çağın bir üst aşamasına ise Mezolitik çağ denir Bu dönemde insan, alet çantasını daha da zenginleştirmiş, yaşamını kolaylaştırmaya çalışmıştır Yontma taş endüstrisi daha ince bir işçilik kazanmış, alet boyları oldukça küçülmüştür “Mikrolit” olarak adlandırılan geometrik biçimli minik mesnelerin, boynuz, kemik, odun türünden maddelerden yapılmış saplara dizilerek, orak benzeri aletler gibi kullanıldığı biliniyor ınsanoğlunun yaşam biçiminde ilk köklü değişim, Neolitik çağda olmuştur Bu döneme, “Yeni Taş çağı” ya da “Cilalı Taş çağı” diyoruz ınsan, artık, çevresindeki bitki ve hayvan cinslerinden bazılarını evcilleştirmiş, bu yolla bir üretim aşamasına varmıştır Buna bağlı olarak, avcı ve göçerler yerleşik bir yaşam düzenine ulaşmışlar, ilk köyler kurulmaya başlanmıştır

ılk üretimciliğe geçiş evresinde kurulan köylerin ıimdiye kadar tanıdığımız en eskisi ise, Diyarbakır yakınlarındaki Çayönü Tepesidir Bu dönemin bir kültür tabakalaşması içinde incelenen 1evresi, araştırma sonuçlarına göre İÖ7250 - 6750 yılları arasına tarihlenmektedir Kazılar sonucu gün ışığına çıkan mimari, ilk üretim aşamasındaki bir köy yapılaşması için olağanüstü boyutlardadır Izgara ve hücre planlı alt yapıya sahip binalar, bunun birer kanıtıdır Çayönü evleri, dikdörtgen plana sahip, ker*** duvarlı ve düz damlı yapılardır

Çayönü sakinleri, Anadolunun en eski çiftçileri olmuşlardır Buğdayı tarıma almış olan bu insanlar, çeşitli saplara takılmış kesiciler, öğütme taşları, tokmak gibi aletleri besi üretimi için kullanmışlardır Çayönü halkı, madeni de ilk kez kullanan Neolitik çağ köylüsüdür Çevrede bol miktarda bulunan bakırı döverek işlemiş ve çeşitli süs eşyaları yapmışlardır Çok gelişkin bir köy yaşantısına sahne olan Çayönü, her biri ayrı bir olgunun simgesi heykelcikler, süs takıları, taş ve kemik aletlerle günümüze ölü bir köy olarak gelmiştir

Yakındoğu, Anadolu ve Ege dünyasının en büyük ve en gelişmiş Neolitik merkezi olan Çatalhöyük (İÖ6500 - 5750), Konyanın güneydoğusundadır Çatalhöyük insanları, bitişik düzende inşa edilmiş, dikdörtgen planlı evlerde oturuyorlardı Çayönündekilerin aksine, bu evlerde kapı yoktur Evlere giriş çıkış, bir merdiven aracılığıyla damlardan yapılıyordu Dikdörtgen planlı yapılarda duvarlar, içte ağaç dikmeler ve payelerle desteklenmiştir Odalarda ise bir ocak ya da fırın bulunuyordu Duvarların önüne yatmak ve oturmak için yapılan sekilerin altına aynı zamanda, ölüler de gömülmekteydi

Kırktan fazla kutsal mekan ve tapınağın varlığı, bize, Çatalhöyükün önemli bir tapınma merkezi olduğunu düşündürüyor Bu mekanların duvarları, sıva üzerine av-bereket büyüsü ile ilgili sahneler ve dinsel resimlerle süslenmiştir Kabartma olarak yapılmış leoparlar, boğa ve koç başları, boğa doğuran tanrıça gibi figürler, süsleme ögesi olarak kullanılmıştır Bu mekanlarda geometrik süslemelere de sıkça rastlanır

Öte yandan, pişmiş toprak ve taştan yapılmış tanrıça heykelcikleri, binlerce yıldır önemini korumuş olan ana tanrıça kültünün bu çağlardan beri var olduğunu kanıtlamaktadır

Çatalhöyük sakinleri için avcılık çok önemliydi Bu nedenle av bereketi için görkemli törenler düzenlemiş, türlü silahlar yapmışlardır Bir erkek mezarında bulunmuş ve ölüye armağan olarak bırakılmış olan hançer (Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi), bu konuda eşsiz bir örnektir Ana malzemesi çakmaktaşı olan bu hançerin, kemikten yapılmış sapı ise sarılmış yılan biçimindedir

Gelişkin bir kültüre sahip Çatalhöyüklüler, doğa olaylarından da etkilenmişlerdir Yöredeki volkanik Hasandağının patlaması olduğu sanılan bir duvar resmi, o dönemden günümüze kalan önemli belgeler arasındadır Ayrıca, Çatalhöyüklülerin maden kullandıklarını da günümüze gelmiş bazı nesnelerden anlıyoruz Madeni süs eşyaları, takılar, damga mühürler ve çeşitli aletler, bu açıdan bizim için birer kültür mirasıdır

Neolitik çağ kültürünü yansıtan bir başka yerleşme de Burdurun güneybatısındaki Hacılardır Bu dönemde yapılan ve İÖ 5700 - 5600 yıllarına tarihlenen kaplar, daha sonraki Kalkolitik çağın olgun çanak çömlek tekniğinin ilk öncüleridir Burada bulunmuş olan kadın başı biçimindeki törensel kap (Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi), büyük bir olasılıkla ana tanrıçanın başını simgelemektedir

Binlerce yıl sonra yazılacak Hitit çivi yazılı belgelerinde tanrıların kutsal hayvanları ya da onların yalnızca başları biçimindeki kaplar “Bibru” olarak adlandırılacak, bunlarla içilen içki ile tanrının kendisinin içildiğine ve bu yolla onunla bütünleşildiğine inanılacaktır Bu geleneğin, Anadoluda çok eski olduğunu da Hacılar buluntuları kanıtlamaktadır Öte yandan, Çatalhöyükteki ana tanrıça betimli heykel geleneği, Hacılarda da sürmüştür Yalnız, Hacılardaki örnekler daha stilize ve şematik bir üslupla yapılmıştır

Neolitik çağın devamı ise, “Bakır Taş çağı” dediğimiz Kalkolitik çağdır Bu dönem, İÖ5500 - 3200 yılları arasına tarihlenir Kalkolitik çağda Anadolunun kıta özelliği daha belirgin olarak ortaya çıkar Geniş bir alana yayılmış yerel kültürler, kimi zaman birbirlerinden etkilenir, kimi zaman da birbirlerine bağlanırlar ılk Kalkolitik çağın ıimdiye kadar tanıdığımız en parlak kültürü, Hacılarda gelişmiştir Hacılar halkı, mutfak, kuyu, işlik, atölye, tapınak gibi farklı işlevleri olan yapılar inşa etmiş, tüm bu bölgeleri dış etkilerden korumak için kalınlığı zaman zaman üç metreyi bulan sur duvarları yapmıştır Üretime dayalı yerleşik toplum düzeninin yaygınlaşması, ilişkilerin farklı boyutlar kazanmasına neden olmuş; bu ilişkilerin olumsuz yanları da birtakım savunma sistemlerinin doğmasına yol açmıştır

Hacılar sakinleri, gerek çanak çömlek yapımında gerekse onları renkli bir biçimde süslemede, üstün bir düzey tutturmuşlardır Bu, yalnız Anadolu için değil, tüm Önasya ve Ege dünyası için de bir doruk noktası sayılır Hacılarda Neolitik çağın son dönemlerinden beri yapılan pişmiş topraktan tanrıça heykelleri, ıimdi, daha stilize bir üslup kazanmışlardır Bu dönem örnekleri, ılk Tunç çağında görülecek olan ana tanrıça simgelerinin, idol tiplerinin öncüleri sayılırlar

Güney ve Doğu Anadoludaki Kalkolitik çağ yerleşmeleri ise, Suriye ve Mezopotamya kökenli kültürlerin izlerini taşır Bu bölgenin özgün çanak çömleklerini de koyu yüzlü perdahlı olarak çeşitli formdaki pişmiş toprak kaplar oluşturur Bugün Keban baraj gölü altında kalmış olan Tepecik yerleşmesinde ele geçen, koyu yüzlü perdahlı kaplar, iyi işçilik sergileyen örnekler arasındadır

Atatürk barajı nedeniyle yapılan kurtarma kazıları ve Malatya Arslantepe kazısı, Doğu Anadolunun gerek Malatya-Elazığ ve gerek Adıyaman-Urfa yörelerindeki kültür gelişimine ışık tutan sonuçlarını vermeye başlamıştır Malatyanın kuzeydoğusundaki Değirmentepede bulunan ve “Bulle” olarak adlandırılan mühür baskılı kil topanları, olgun bir ticaretin varlığını kanıtlıyor Çeşitli kaplara konan ticari mallar iyice bağlandıktan sonra, bağ üzerine konan ıslak kile ilgili kişinin ya da köyün mührü basılıyor; böylelikle, ticari mallar bir tür emniyet altına alınıyordu

Bakırın ilk kez kullanılmaya başlandığı Kalkolitik çağın öteki yerleşme merkezleri arasında, ıç Anadoluda Alişar ve Alacahöyük, Batı Anadoluda Beycesultan, Kuzeybatı Anadoluda İstanbul Fikirtepe ve Pendik ilk akla gelenlerdir

Daha sonra, İÖ 3200 - 1800 yılları arasında oluşan bir kültür zinciri gelmektedir Bu dönem, Tunç çağı olarak adlandırılır Bu dönem adını, bakıra en az % 10 kalay karışımı sonucu ortaya çıkan bir alaşımdan almaktadır Tuncun yanı sıra tüm madenler, bu arada altın, gümüş gibi değerli olanlar da olağanüstü bir düzeyde işlenmiştir Bu, Neolitik çağda Çayönünde bakırın ilk kez işlenmesiyle başlayan binlerce yıllık bir deneyim ve evrimin sonucudur İÖ3000 - 2000 yılları arasındaki dönem, ılk Tunç çağı olarak adlandırılır Madencilik gelişmeye başlamış, uzmanlık gerektiren meslek grupları ortaya çıkmış, buna bağlı olarakda iş bölümüne dayalı kent yaşamı doğmuştur ılk siyasi örgütlenme de bu dönemde başlamıştır

Anadolunun hemen tüm bölgelerine yayılmış olan bu dönem yerleşmeleri arasında Malatya yöresindeki Arslantepe, önemli bir örnektir Arslantepe, Tunç çağında bir beylik merkezi olarak karışmıza çıkmaktadır Bu yerleşmedeki en önemli buluntu topluluğunu madenler oluşturmaktadır Bunlar arasında kılıçlar, ıimdiye kadar tanınan en eski örneklerdir

Çağın özellikle son evrelerinde, gelişim Orta Anadolunun kuzeyinde olmuştur Alacahöyük, Horoztepe, Mahmatlar, Hasanoğlan, Eskiyapar, ıkiztepe önemli buluntu merkezleridir

Alacahöyükte soylu beylere ait mezarlar bulunmuştur Etrafı taş duvarlarla çevrili dikdörtgen odadan oluşan bu mezarların, birkaç kuşak boyunca kullanılmış olduğu sanılmaktadır Bu mezarlarda, göz kamaştırıcı zenginlikte ölü armağanları bulunmuştur Altın kaplar, boğa ve geyik heykelleri, değerli taş ve maden takılar, çeşitli törensel semboller bu örnekler arasında ilk akla gelenlerdir Mezarlardaki ölü armağanları arasında, ana tanrıça heykelciklerine de rastlıyoruz Alacahöyük mezarlarında bulunmuş, elele tutuşan iki kadından oluşan stilize ikiz idol, altın dövme tekniğinde değerli bir örnektir Ana tanrıçayı simgeleyen bir başka örnek ise, Hasanoğlan heykelciğidir (Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi, İÖ 3 bin yıl sonu) Bu örnek gümüş ile altın kullanılarak dökme ve kaplama tekniği ile yapılmıştır

Batı Anadolu bölgesinde en önemli merkez ise Troyadır I-V arasındaki tabakalar, ılk Tunç çağına aittir Troya, I tabakadan itibaren çevresi surlu müstahkem bir kenttir Coğrafi konumu nedeniyle de doğudan ve batıdan gelen etkilere açıktır Yapılar girişi dar taraftan olan bir plan gösterirler (megaron) Giriş yönündeki duvarların öne doğru uzantısı ise bir sundurma oluşturur Evler, saraylar, tapınaklar hep bu ana plandan gelişmiştir Öte yandan, kadın biçimindeki kap ve kapaklar, ana tanrıça betimlerinin çanak çömlek alanındaki örnekleridir Troyalılar madencilik konusunda üstün bir bilgi ve beceriye sahiptiler Yerleşimi oluşturan çeşitli tabakalardan ele geçen hazineler, bu üstünlüğü açık bir biçimde kanıtlamaktadır

İÖ 3 bin yılda yazı Anadoluda henüz bilinmiyor, ama Mezopotamyada kullanılıyordu Bu tarihlerde Anadolu için Tarih Öncesi Çağlar geride kalmış, Protohistorik çağlara girilmiştir ılk Tunç çağının sona erdiği 2 bin yıl, Anadoluda Hitit dönemi olarak tanımlanır Tunç çağı boyunca doruk noktasına ulaşan madencilik, bir yandan da, bölgeler ve ülkeler arası ticaretin yaygınlaşmasına neden olmuştur Gerçi Küçük Asya zengin altın, gümüş ve bakır yataklarına sahiptir Ama, tunç alaşımında kullanılan kalay bakımından fakirdir Bu durum, Mezopotamyadaki Asurlu tüccarları harekete geçirmiştir Bu tüccarlar, Anadoluda yerli krallıkların koruyuculuğunda pazar yerleri “karumlar” kurarak ilk ticaret örgütünü gerçekleştirmişlerdir Kurulan bu yoğun ticari ilişkiler yoluyla, yazı da Anadoluda kullanılmaya başlanmıştır Baş pazar yeri ise, Kayseri yakınındaki Kültepede Kaniş Krallığının koruyuculuğundaki “Karum Kaniş”tir Bulunan çivi yazılı tabletlerde bu ticaretin nasıl gerçekleştiği, neler satıldığı, ne kadar masraf yapıldığı en ince ayrıntısına kadar anlatılmaktadır

Hititler Anadoluya, ılk Tunç çağının son yıllarında küçük gruplar halinde girmişlerdir Ancak, nereden geldikleri konusu, tam aydınlanmamıştır Hitit uygarlığının temelleri, ıÖ 18 yüzyıl ortalarında, Asur ticaret kolonilerinin son bulmasına kadar geçen süre içinde atılmıştır Bu dönem, Anadolu için bir altın çağdır Geleneksel kültürle Suriye ve Mezopotamyaya özgü niteliklerin kaynaştığı olağanüstü bir alaşım söz konusudur “İlk Hitit Evresi” olarak tanımlanan bu çağda çanak çömlek eski Anadolu geleneğini sürdürmüştür Çeşitli formdaki törensel kaplar oldukça yaygındır Bunlar arasında hayvan, çarık ya da çizme biçimli özgün örnekler bulunmaktadır Bu arada, Kültepe Kaniş Karumundan kadın ve erkek yüzü kabartmalı, boynuz kulplu törensel kap (Ankara Anadolu medeniyetleri Müzesi, İÖ 19 yüzyıl), baş tanrı ve tanrıçanın birlikte betimi olarak yorumlanabilir

Kuşar Kralı Anita ile başlayan Hitit Devleti, İÖ 1600 yıllarında I Labarna ile devam etmiştir Labarna, Kuşarda bulunan başkenti, bugün Çoruma bağlı Boğazkaledeki Hattuşaya taşımıştır Bu kent, Hitit Devletinin yıkılış tarihi olan İÖ 1200e kadar başkent olarak kalmıştır Hattuşa, çevresi 7 kmyi bulan surlarla kaplı idi Kentin çeşitli yönlerde birçok kapısı bulunuyordu Bunların en önemlileri ise güneydeki üç kapıdır “Kral kapısı” olarak adlandırılan birinci kapının iç kısmında bir kral kabartması bulunmaktadır En güneyde, yapay bir tepenin üzerindeki “Yer kapı”nın altında ise potern olarak adlandırılan büyük bir yeraltı geçidi bulunmaktadır Bu kapıda ayrıca, ikisi kent dışına, ikisi de kent içine dönük dört sfenks yer almaktadır Güney surunun batısında ise “Aslan kapı” bulunmaktadır Bu kapının dışa bakan kısmında ise, aslan protonları vardır

Hattuşada bugüne kadar yedi tapınak gün ışığına çıkarılmıştır Kent törensel bir yolla, 2 km kuzeydoğuda yer alan ünlü açık hava tapınağı Yazılıkayaya bağlanıyordu Yazılıkaya, duvarları kabartmalarla süslü iki kaya boıluğundan oluşur Önünde ise bir tapınak yer alır Birinci ana boılukta, kuzeyde Hitit tanrılar dünyasının baş tanrı ve tanrıçasının karışlıklı kabartmaları bulunmaktadır Ayrıca tüm duvarlar, çeşitli tanrı ve tanrıçaların kabartmaları ile doludur Birinci boıluktaki bir başka önemli kabartma ise, kral IV Tuthaliya betimidir Hitit dini çok tanrılıdır Bu, Yazılıkaya kabartmalarında açık bir biçimde izlenebilir ıkinci kaya boıluğunda yer alan, arka arkaya sıralı 12 tanrı kabartması, bunun güzel bir örneğidir

Hitit sanatının en yetkin örneklerini heykel ve kabartma alanında buluruz Bu alandaki örneklere, belli başlı bütün Hitit merkezlerinde rastlanır Alacahöyük sfenksli kapı kabartmaları, en özgün yapıtlardan biridir Küçük heykel ve kabartma sanatının konusu da dinseldir Altından tanrı ve tanrıça heykelcikleri ile dağ kristali tanrı heykelciği (Adana Müzesi, ıÖ 14/13 yüzyıl), bu alandaki yetkin örneklerdir

Hititler genellikle, Anadoluya özgü bir mühür tipi olan damga mühürü kullanmışlardır Altın, gümüş ve tunçtan yapılmış bu tür mühürlerin yanı sıra, Mezopotamya ve Suriye ile olan ilişkilere bağlanabilecek olan, silindir mühürlere de rastlanır

Dini anlayış, çanak çömlek yapımında da kendini belli etmiştir Dini işlevi olan çanak çömleğin yapımına çok özen göstermişlerdir Çivi yazılı belgelerden tanıdığımız bibrular, bu türün önde gelen örnekleridir Fırtına tanrısı şarrumanın iki boğasını (Hurri-şerri) betimleyen heykel biçimli kaplar (ryhtonlar), bu konunun en özgün yapıtlarıdır (Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi)

Bir başka önemli çanak çömlek grubunu ise, libasyon testileri diye adlandırılan örnekler oluşturmaktadır Bunlar, tanrılara içki sunma işlevi taşıyan kaplardır Bu testilerin en belirgin özelliği, gaga ağızlı olmalarıdır Çivi yazılı belgeler, gerek bibruların gerek libasyon testilerinin madenden yapıldıklarını belirtiyor Ama elde yalnızca pişmiş topraktan yapılmış olanlar vardır Ancak, bunların yapımında maden kapların örnek alındığı belirgindir

Anadoludaki ilk siyasi birliği oluşturan Hitit İmparatorluğunun varlığı, batıdan gelen kavimlerin istilası sonucunda, ıÖ yak 1180de son bulur Ancak, Anadoluda sürekli bir gelişim söz konusudur Yeni kavimler, devraldıkları kültür mirasına kendilerine özgü olanı da ekleyerek, başka başka uygarlıklar oluşturacaklardır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.