Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Türkiye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
diyâri, kemaller, tekirdağ

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ



Tekirdağ

ÜÇ KEMALLER DİYARI TEKİRDAĞ

Tekirdağ ve topraklarını “Üç Kemaller Diyarı” olarak nitelemek yanlış olmaz Atatürkün hürriyet aşkının ilk kıvılcımlarını aldığı vatan ve özgürlük şairi Namık Kemal Tekirdağlıdır İkinci Kemal, Mustafa Kemal Atatürktür Topraklarını önemli tarihsel olaylarla ilgili olarak beş kez şereflendirdiği Tekirdağda; 23 Ağustos 1928 tarihinde harf devrimi ile ilgili olarak Tekirdağ ve Tekirdağlılardan memnunluğunu şu içten sözlerle ifade ediyordu; “…az zaman sonra ve Türk harfleriyle, göz kamaştırıcı Türk manevi inkişafının vasıl olabileceği kudret ve itibarın beynelmilel seviyesini gözlerimi kapayarak şimdiden o kadar parlak görüyorum ki, bu manzara beni gayşediyor (Kendimden geçiriyor) Ben yalnız bu gün Tekirdağlılarda sezdiğim ruh ve hissihalete, yalnız buna dahi istinaden kati olarak beyan edebilirim ki, bütün Türk Milleti bu mesele de benim gördüğümü, benim hissettiğimi aynen görmekte ve hissetmektedir

“Üç Kemaller Diyarı Tekirdağ” derken, üçüncü Kemal, gene Balkanlarda (Üsküp) doğmuş büyük şair Yahya Kemal Beyatlıdır Kendisi; Atatürk döneminde 1 Mart 1935te VDönem ve 3 Nisan 1939da VIDönem Tekirdağ Milletvekilliğini yapmış, Tekirdağa olan bağlılığını ve ilgisini şiirinde “Fetihler Ufku Tekirdağ” sözleriyle ifade etmiştir İşte bu nedenle Tekirdağdan “Üç Kemaller Diyarı Tekirdağ” diye söz etmek yanlış ve anlamsız sayılmamalıdır

ÜÇ KEMALLER DİYARI
ATATÜRK VE TEKİRDAĞ
TEKİRDAĞA İLK GELİŞLERİ VE 19 FIRKANIN KURULUŞU

Mustafa Kemal, 28 Temmuz 1914te başlayan Birinci Dünya savaşında Sofyada Ateşemiliter olarak bulunuyordu 2 Ağustosta Osmanlı Devleti ve Almanya arasında bir anlaşma imzalanmış ve 29 Ekim 1914te Osmanlı Devleti müttefikleri Almanya ve Avusturya ile aynı safta IDünya savaşına fiilen katılmıştı IDünya Savaşına katılmasıyla birlikte Sofyada bulunan Yarbay Mustafa Kemale Harbiye Nazır vekilliğinden bir telgraf ulaştı Yarbay Mustafa Kemale “19fırka kumandanlığına tayin buyuruldunuz, hemen İstanbula hareket ediniz” Mustafa Kemal İstanbula gelerek Sarıkamış harekatından yeni dönen başkomutan vekili Enver Paşa ile görüşür 19 fırkanın hangi kolordu ve ordunun emrinde olduğunu sorar Aldığı cevap Genel Kurmay ile görüşünüz olur Genel Kurmaya giden Mustafa Kemal böyle bir fırkanın mevcudiyetinden haberdar kimseyi bulamaz Bundan sonra Liman Fon Sandersle görüşerek fırkanın Tekirdağda henüz kuruluş aşamasında olduğunu öğrenerek Tekirdağa hareket etti

MUSTAFA KEMAL TEKİRDAĞDA

Yarbay Mustafa Kemal, beraberinde emir subayı ve emrine verilmiş olan Çerkeşli Hasan Çavuşun mangasını alarak 2 Şubat 1915 günü Tekirdağına geldi Mustafa Kemal ve yaveri Tekirdağda ilk gecesini Ortacami Mahallesi Yunus Bey Caddesinde Bahriyeli Salih Beyin evinde geçirdi Atatürk Tekirdağda kaldığı müddetçe Askerlik şubesi yolu üzerindeki Musava kahveleri başlıca uğrak yerlerindendi 19Fırkanın tamamlanması 25 Şubata kadar sürdü Fırka bugün Göğüs Hastalıkları Hastanesinin bulunduğu yerde “Sahil Kışlası” nda kuruldu Yarbay Mustafa Kemal 19Fırkanın kuruluşunda çok sıkıntı çekti

Çünkü bir yandan Çanakkale savaşı devam ediyor, bir yandan her gün yüzlerce şehit ve gazi Tekirdağa getiriliyordu Buna rağmen memleketin içinde bulunduğu zor durum karşısında Tekirdağ, Malkara, Çorlu, Hayraboludan toplanan ve bir kısmı da depo alaylarından temin edilen 891 kişilik 57, 72, 77 alaylar kurulmuş oldu Mustafa Kemal bu süre zarfında, kolordu Caddesi üzerinde o zamanlar Fitnat Hanım Konağı diye bilinen ve mülkiyeti Salih Zeki Beye ait olan ahşap evde (otelde ) kalmıştır

Evin son sahipleri Münir ve Hüseyin Soyuerdir Daha sonra yıktırılıp yerine yenisi inşa edilen bina Yahya Soyuer apartmanıdır 25 Şubatta kurulması tamamlanan 19Fırka, ardından gelen bir emirle Maydosa (Eceabat) geçti Mustafa Kemal Eceabatta emrine verilen yeni birliklerle beraber, Ece limanı, Morto Koyu, Arıburnu, Anafartalar ve civarını içine alan bir sahanın komutanı oldu Tekirdağda kurulan 19Fırkanın ve Onun yüce, eşsiz komutanı Mustafa Kemal Atatürkün Çanakkale Savaşlarında göstermiş oldukları kahramanlıkları kim unutabilir? Yada 57Alayın hepsinin şehitlik makamına ulaşmalarını? Mustafa Kemali dünyaya tanıtan, tarih sayfalarına geçiren, İstanbulun müttefiklerce işgalini önleyen 19Fırkayı bir kez daha saygı ve rahmetle anıyoruz

VE CUMHURİYET

Bundan sonra yıllar yılları kovalamış koca bir imparatorluğun yok oluşundan sonra Cumhuriyet ilan edilmiş, Cumhuriyetin ilanından sonra 18 Ağustos 1926 tarihinde Gazi Mustafa Kemal Çankayada Tekirdağ Heyetini kabullerinde şöyle seslenir: “Trakyanın sevimli ve güzel parçası olan Tekirdağın bende ayrı ve tatlı bir hatırası saklıdır Umumi harp esnasında 19Tümen Komutanlığını Tekirdağda üzerime almış ve tümeni orada oluşturmuştum Bu tümeni teşkil etmekliğim Maydos (Eceabat), Arıburnu ve Anafartalardaki askeri çalışmalarımın esasını oluşturmuştur

Yüksek heyetinizle görüşmek suretiyle bu hatırayı canlandırdığınızdan sizlere ayrıca teşekkür eder ve muhterem Tekirdağ halkına hürmet ve selamlarımın ulaştırılmasını rica ile en kısa zamanda ziyaretlerine geleceğimi bildiririm

HARFİNKILABI

Mustafa Kemal, 1928 yılı Ağustos ayının sekizini dokuzuna bağlayan perşembe gecesi İstanbulda Sarayburnu (Gülhane ) parkında halkında katıldığı bir eğlencede gösterileri bir süre izledikten sonra ayağa kalktı ve Harf Devriminin başladığını müjdeleyen nutkunu söyledi “Arkadaşlar, güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz Bizim güzel, ahenkdar, zengin lisanımız, yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir” Gazi Mustafa Kemal bu sözlerinden sonra duygu ve düşüncelerini yeni harflerle bir kağıda yazarak Fatih Rıfkı ATAYa okuttu “Çok lüzumlu bir iş daha vardır Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmelidir Her vatandaşa, kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya öğretiniz Bunu vatanperverlik, milliyetperverlik vazifesi biliniz

Bu arada Gazi, yeni Türk harflerini tanıtıp öğretmek ve halkın bu konudaki düşüncelerini görmek amacıyla yurt gezilerine çıkar

VE İLK DURAK TEKİRDAĞ (23 Ağustos 1928-Perşembe Saat:1145 )

Gazi Mustafa Kemal, beraberinde Dahiliye Vekili Şükrü Kaya ve milletvekillerinden Salih, Fatih Rıfkı, Ruşen Eşref, Recep Zühtü, Başyaver Rusuhi ve Denizyolları Genel Müdürü Sadullah Bey olduğu halde sabah saat beşbuçukta Ertuğrul Yatı ile Tekirdağa geldi Saat 1115te karaya çıkan Gazi, iskelede halkın candan tezahüratı ile karşılandı İskeleden otomobile binen Gazi, yol boyunca kendisini beklemekte olan Tekirdağlıların alkışları, sevinç çığlıkları arasında 1130da Hükümet Konağına gelen Mustafa Kemal bir süre Vali Arif Hikmet Beyin odasında dinlendi Bu sırada salonlarda, koridorlarda memur ve halktan büyük bir kalabalık vardı Gazi, vali odasına bitişik Meclis Umumi Salonuna geçti

Salonda ortaya bir kara tahta konmuştu Ata sevgili milletine Başöğretmenlik yapacaktır Reisi cumhur hazretleri orada bulunanların yeni Türk yazısını bilip bilmediklerini sordu Kalabalıktan, “Öğrendik … Öğreniyoruz” sesleri geldi Gazi, bundan sonra tarihi öğretmenliğe başladı İlk olarak tahtaya çağırdığı kişiye yeni yazı ile bir cümle yazmasını söyledi Sıra Vali Arif Hikmet Beydedir Gazi, imlâsı bakımından o günler için zor sayılan kelimelerden “Jandarma” ve “Zerdali” kelimelerini Valiye yazdırdı

Memurlardan bir çoğunu tahta başına davet ederek yazdı, yazdırdı Açıklama ve teşviklerde bulundu Bu ara bir odacının yeni harfleri son derece süratle okuyup yazdığını görmek, Gaziyi çok sevindirdi “Barbaros” kelimesini yazdırdığı ve okuttuğu odacı Hamdi Efendiye baktı, gülümsedi ve arkasını sıvazladı Hükümet Konağından saat 1330da ayrıldı

TEKİRDAĞ BELEDİYESİNİ ZİYARET

Gazi Hazretlerinin ikinci ziyareti Belediye Reisliğine oldu Burada kaldığı beş on dakikada yine yeni yazının öğrenilmesi hakkında fikirlerini söyledi Bu arada Ekrem Pekelin yerine Belediye Reis Vekili olan Ziya (Şıra) Beye dairenin temizlik ve düzeninden dolayı teşekkür ederek tebrik etti

TEKİRDAĞ ZABİTAN YURDUNDA (ORDUEVİ )

Belediyeden çıkılınca Tekirdağlıların alkış ve sevgi gösterileri arasında zabitan Yurduna gelindi Gazi, liva Kumandanına yeni yazı ile şunları yazdırdı: “Zabitan Yurdunda Liva Kumandanı Beyefendiye yazdırılmıştır Bugün Tekirdağında bulunan zabit arkadaşlarımı ziyaretten çok memnun oldum Bu memnuniyetimi burada hazır bulunmayanlara da lütfen söyleyiniz Yeni Türk harflerini bütün muhitlerine serian öğretmenlerini kendilerinden hasseten rica ve talep ederim” Zabitan Yurdundan çıkınca halk arasında zorlukla açılan dar yoldan yürüdü, Ekrem Pekelin eczanesi önünde durdu, etrafına bakındı

Zabitan Yurdu basamağında beyaz sarığı ile gözüne çarpan Eski Cami imamı ve Müftü Vekili Mevlâna Mustafa (Özeren) Efendiyi çağırarak birlikte içeri girdiler Mevlana Mustafanın yanında bulunan oğlu İrfan (Özeren) bu anı şöyle anlatıyor: “Gazi geldi Kalabalık arasında babamı yanına çağırdı ve beraberce yol üzerindeki eczaneye girdiler Eczanede benim babamla beraber Muhterem Bey ve Yeniceli Mehmet Efendi bulunuyordu Hepimiz heyecanlandık Gazi, ısrarla babamı bir iskemleye oturttu

Kendisi de orada bulunan masanın yanına yaslanarak kağıt kalem istedi Gazi ile babam arasında şöyle bir konuşma geçtiğini hatırlıyorum:

“-Hoca Efendi, yeni yazı biliyor musun?”

“-Bilmiyorum

“-Eski yazıyı ne kadar zamanda öğrendiniz?”

“-Epey uzun zamanda

“-Yanlışsız eski harflerle yazmak kolay mı?”

“-Yanlışsız yazmak pek kolay değil

Gazi, hocanın eline bir kalem ile iki yapraklı büyük bir eseri cedid kağıdı tutuşturdu ve Arap harfleri ile şu sureyi yazdırdı: “Vettini, vezzeytuni ve turi sinine vehazel beledil emin lekat halaknel ınsanı fi ahseni takvim sümme …” Söylenen sureyi büyük bir dikkatle kağıda yazan Hoca Mevlana Mustafa, sonunda ne olacağını kestirmeye çalışırken Gazi:

“-Hocam, ben bu yazdıklarını (Valtin, valtizon) diye de okuyabilirim, buna ne dersin?” diye sordu

Mevlâna Mustafa:

“-Efendim, bunun üstünde üstünü var, esresi var,şeddesi var, meddi var; bunları koyduğumuz zaman aslı gibi okunur” cevabını verdi

Bunun üzerine Gazi kalemi eline aldı ve Hocanın yazısının altına bir çizgi çekerek aynı sureyi yeni Türk harfleriyle yazdı ve yanındakilere okuttu Arapça bilen bilmeyen herkes yazıyı aynı şekilde okudu

Gazi:

“-Görüyorsun ya Hocam, bu harflerin şeddesi meddesi yoktur Hem bak, bu harflerle ne kadar kolaylıkla ve yanlışsız okunuyor İşte biz bunu düşünerek ve Garp asarını da kolaylıkla öğrenmek, bütün cihana lisanımızı kolaylıkla öğretebilmek için Latin harflerini kabul ediyoruz Buna ne dersiniz?” dediHoca:

“-Çok güzel efendim, çok güzel, diyecek birşey yok Allah muvaffak etsin” cevabını verdi Gazi, kendi elyazısı bulunan kağıdı Mevlâna Mustafa (Özeren) Hocaya uzattı:

“-Bu kağıt sende kalsın bir hatıram olsun Yeni harfleri öğren ve herkesi öğrenmeye teşvik et, bir daha gelişimde seni böyle göreyim” dedi ve yanındakilerle dışarı çıktı

TEKİRDAĞDAN AYRILIŞ

Büyük kurtarıcı, eczanenin az ilerisinde bekleyen bir otomobille yanına Dahiliye Vekili Şükrü Kayayı da alarak şehirde kısa bir gezinti yaptı ve saat 1500te iskeleye geldi Tekirdağlıların sevgi gösterileri arasında Ertuğrul Yatına geçti Ertuğrul Yatı saat 1525te İstanbula hareket etti

GAZİNİN TEKİRDAĞ GEZİSİ HAKKINDA ANADOLU AJANSINA DEMECİ

Atatürkü getiren Ertuğrul Yatı, saat 2000 dolayında İstanbul Limanına girdi Büyükadaya geldi ve gece saat dört buçuğa kadar Yat Kulüpte kalarak daha sonra Boğaz içine bir gezinti yaptıktan sonra Dolmabahçe Sarayına döndü Gazi Mustafa Kemal, Tekirdağdan döner dönmez aynı gün Anadolu Ajansına şu demeci verir:

“İlk Fırka Kumandanı olduğum Tekirdağı 14 sene sonra ziyaret edebildim Bundan çok memnun ve mütehassisim Fakat, daha çok memnun ve münşerih olduğum nokta şudur: Tekirdağlı vatandaşlarım daha şimdiden Türk harfleri ile yazıp okumayı hemen öğrenmişlerdir diyebilirim Memurların kaffesini bizzat imtihan ettim Sokaklarda ve dükkanlarda halk ile temrinler yaptık Arap harfleri ile hiç yazmak, okumak bilmeyenlerin Türk harfleri ile derhal ünsiyet etmiş olduklarını gördüm Henüz ortada salahiyettar makamatın tasdikinden geçmiş bir rehber olmadan, henüz millet muallimleri delalet faaliyetine geçmeden koca Türk Milletinin hayırlı olduğuna kanaat getirdiği bu yazı meselesinde bu kadar yüksek şuur ve intikal ve bilhassa istical göstermekte olduğunu görmek benim için cidden büyük, ama çok büyük saadettir Bu husus elbette ağyar için mucibi hayret olacaktır Az zaman sonra, yeni Türk harfleri ile, gözler kamaştırıcı Türk manevi inkişafının vasıl olabileceği kudret ve itibarın, beynelmilel seviyesini, gözlerimi kapayarak şimdiden o kadar parlak görüyorum ki, bu manzara beni gaşyediyor Ben yalnız bu gün Tekirdağlılarda sezdiğim ruh ve hissi halete, yalnız buna dahi istinaden kati olarak beyan edebilirim ki, bütün Türk Milleti bu mesele de benim gördüğümü, benim hissettiğimi aynen görmekte ve hissetmektedir Bu kadar hassas veşuurlu olan Türk Milleti, kendinin refahına, itilâsına binlerce senelerden beri haylulet edegelmekte olduğunu artık temyiz eylediği bütün maddi ve manevi manileri muhakkaka parça parça ederek ortadan kaldıracaktır Bunda artık şüpheye mahal yoktur Dimağını, vicdanını bu kadar azim ve katiyetle temizlemeğe karar vermiş olan büyük milletimin istikbalini tasavvur etmek hiçde güç değildir Atatürk, tekirdağa yaptığı bu geziden sonra birkaç kez il sınırları içinde bulunan ilçelere uğramıştır

ATATÜRK MURATLIDA

Muratlı, 1936 yılında şirin bir nahiye merkezi olup idari bakımdan Çorlu ilçesine bağlıdır Bu sıralarda Tekirdağ ve çevresine Romanyadan gelen göçmenlere örnek köyler yapılmakta, evler uzun vadeli borç karşılığı göçmenlere verilmektedir Trakya ve Tekirdağda örnek devlet çiftlikleri ve araştırma istasyonları kurulmaktadır

Atatürk bütün bu yapılanları görmek ve incelemek üzere 3 Haziran 1936da Trakya Genel Müfettişi Kazım Dirikle birlikte İstanbuldan Çorluya gelmiş, orada Kolordu Komutanı Salih Omurtak ve Tekirdağ Valisi Haşim İşcan ile görüşerek Muratlıya gelerek yeni göçmen köyü inşaatını gezdi Atatürk, bazı evlere girip muhacirlerle konuşmalarda bulundu Onları dinledi Atatürk uğradığı evlerden birinde, kucağında bir çocuk bulunan kör bir ihtiyar ve birde bunun karısı bulunuyordu Atatürkle köylü arasında şöyle bir konuşma oldu Çocuk kimindir?

Kadın : “-Oğlumun

Atatürk : “-Oğlun nerede?”

Kadın : “-Askerde efendim

Atatürk : “-Anası nerede?”

Kadın : “ -Hastaydı, sıhhıye memuru geldi Burada tedavi olunmazmış, aldı Tekirdağda hastaneye götürdü

Atatürk, köylü ile görüşmelerinden memnundu Köyün her işi yerinde ve tam modern bir halde idi Atatürk, bu arada Muratlıda resmi daireleri gezdi, istasyon civarında ilk eve girdiler Bu ev boyacı Mesut Ustanın kayın biraderi ve iki göçmen kız kardeş oturuyorlardı Kayınbirader Necati Doruktu Kızlardan Rejven isimlisi Atatürke kahve ikram etti Ev o günün şartlarına göre iyi döşenmişti Atatürk memnun oldu Kızım yaz dedi:

“Ey Bahtlı göçmen Unutma üç haziranı Konuk oldu evimize, Sevgi sundu hepimize” Atatürkün Muratlıda ziyarette bulunduğu ev bugün korumaya alınıp Kültür Bakanlığınca 2000 yılı içerisinde kamulaştırılmış bulunmaktadır Atatürk aynı gün özel treniyle İstanbula dönmüştür

ATATÜRK VE BÜYÜK TRAKYA MANEVRALARI

Atatürkün Tekirdağına en son gelişleri Büyük Trakya manevraları münasebetiyle olmuştur Atatürk 16 Ağustos 1937 gecesini Çerkezköyde geçirdiler 17 Ağustos 1937 sabah 500 de uyandılar, 630da trenden ayrılarak manevra sahasına hareket ettiler

Kırmızı ve Mavi Kuvvetlerin harekatlarını yakından takip ettiler 1320de Çerkezköyden trenle Lüleburgaza hareket ettiler Oradan Büyük karıştıran bucağına gittiler Gerekli incelemelerden sonra aynı gün saat 1800de Çorluda 3Kolordu Karargahını ziyaret ettiler 2110da Çorludan Floryaya hareket ettiler Bu gezi Trakya ve Tekirdağa son gezileri oldu

ATATÜRK VE TEKİRDAĞ TÜRK OCAĞI

Vatan kurtarılmış, Tekirdağ geri alınmıştı Coşkun milliyet duyguları içinde Tekirdağ Türk Ocağı açılmıştır (1 Eylül 1923) Bu münasebetle Atatürke Tekirdağlıların derin minnet ve şükran duyguları iletilerek bir fotoğrafı istenmişti Atatürk imzalı fotoğrafı ile aşağıdaki yazıyı göndermiştir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Risayeti Hususi ANKARA 6/1312 10091339

Tekfurdağ Türk Ocağı Riyasetine,

Ocağınızın küşad edildiğine dair olan mektubunuzu memnuniyetle aldım Hakkımda gösterilen asar-ı muhabbet ve samimiyete teşekkür ederim Arzunuz vechile bir kıta fotoğraf irsal kılınmıştır Millet ve Memleketin taalisine matuf mesainizde muvaffakiyetinizi dilerim efendim

Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi
Başkumandan
Gazi Mustafa Kemal


Büyük vatan şairi Namık Kemal 1840 yılında 21 Aralık pazartesi günü (1256 yılı şevval ayı Pazartesi günü) sabaha karşı Tekirdağ'da doğdu Babası müneccimbaşı Mustafa Asım Bey, annesi Fatma Zehra Hanımdır Tekirdağ'ın Camii Vasat (Orta Cami) mahallesi Hükümet caddesi üzerinde pembe boyalı, geniş bahçe üzerindeki bir bodrum ve üzerinde iki katlı evde, Namık Kemal'in dedesi Tekirdağ (Tekfurdağ) sancağı muhassılı (mâli işlerle ilgili vali yardımcısı) Abdüllâtif Bey ile anne annesi Mahmude Hanım oturuyorlardı

Adını Muhammed Kemal (Mehmet Kemal) koyan Tokatlı Hafız Ali Rıza Efendi, bina civarındaki Perşembe Tekkesi şeyhi idi Devrin şairlerinden Tekirdağ'lı Arif Efendi: “Erdi şeref bu dehre Muhammed Kemal ile” mısrasını yazarak ona tarih düşürmüştü
Dedesi Abdüllâtif Bey'in 4 yıl sonra, Tırhala'ya tayin edilmesi üzerine, Kemal ve ailesi ayni cadde üzerinde eski belediye binası bahçesinin bulunduğu yerdeki ahşap konağa taşındılar Konak yıkıldıktan sonra bahçe köşesine İttihat Terakki milletvekili Mehmet şeref (Aykut) tarafından bir anıt dikildi
İki yıl bu konakta kalan Mehmet Kemal, dedesinin Afyonkarahisar sancağına mutasarrıf tayin edilmesi sonucu ailece Afyona taşındılar
1857'de İstanbul'a gelen Namık Kemal, divan geleneğine bağlı şairlerle ( Leskofçalı Galip, Yenişehirli Avni vb) dost oldu 1863'te Tercüme Odası'na girdi Orada Şinasi ile tanıştı Fransızcasını ilerletti Şinasinin etkisiyle Batı Edebiyatını öğrenmeye yöneldi Tasvi-ri Efkar'da yazmaya koyuldu 1865'te Şinasi Paris'e gidince, gazetenin yönetimini üzerine aldı Yeni Osmanlılar Cemiyeti'ne girdi Şark meselesi'yle ilgili yazılarından ötürü gazete kapatıldı 1867'de Ziya Paşa'yla Paris'e kaçtı Oradan Londra'ya geçti 1868' de Hürriyet Gazetesini çıkardı İki yıl sonra İstanbul'a döndü Üç arkadaşıyla İbret gazetesini kurdu Gazete “ Garaz Maraz “ başlıklı yazısı dolayısıyla dört ay kapatıldı Namık Kemal Gelibolu mutasarrıflığına atandı Dönünce yayıma devam etti Bu sırada oynanan Vatan Yahut Silistre'yi halk coşkuyla karşıladı Bununla ilgili olarak İbret'te yayımlanan yazı dolayısıyla hükümet ihtarda bulundu Ertesi sayıda gazetede buna cevap verildi Bunun üzerine Namık Kemal 1873'te Kıbrıs'a sürüldü 38 ay Magosa Kalesinde hapis yattı Birçok eserini orada yazdı 1876'da Abdülaziz tahttan indirilince, salıverildi İstanbul'a gelince şura'yı Devlet'te görevlendirildi Kanun-ı Esasi Encümeni'nde çalıştı Abdülhamit'e sunulan bir jurnal yüzünden tutuklandı, beş buçuk ay içeride kaldı Beraat ettiyse de kurtulamadı 1877'de Midilli Adasına sürüldü Ardından 1879'da oranın mutasarrıflığına atandı Daha sonra da 1884'de Rodos ve 1887'de Sakız mutasarrıflığına verildi 2 Aralık 1888'de Sakız'da öldü Mezarı Gelibolu, Bolayır'dadır

MEHMET NAMIK KEMAL'İN SOYU
Baba soyu: Konyalı Bekir ağa, Topal Osman Paşa ( ISultan Mahmut zamanında ıran hükümdarı Nadir şah ile yapılan savaşta şehit düşmüştür ), Kaptan-I Derya (Bahriye nazırı) olan Ratip Ahmet Paşa, üçüncü Sultan Selim han'ın Baş Mabeyincisi şemsettin Bey, tarih ve nücüm (yıldız falı) ilmi bilginlerinden Mustafa Asım Bey'dir Mustafa Asım Bey babasıdır
Anne Soyu: Anne tarafından dedesi Abdüllâtif Bey, bugün sınırlarımız dışında kalan Koniçe'de doğmuştur Anneannesi Mahmude Hanım olup, annesi Zehra hanımdır

AFYON'DA GEÇEN GÜNLER
Mehmet Kemal, Afyon müftüsü Buharalı Hacı Velid Efendi'den Arapça ve Farsça dersler aldı Afyon Mevlevi Tekkesi Neyzenbaşı Coşkun Dede'den tarikat usullerini öğrendi Işevval 1264 (31 Ağustos 1848) de annesi Fatma Zehra Hanımı kaybetti Annesi, Afyon Mevlevi Dergahı bahçesine gömüldü 1291 (1895 ) yılında çıkan yangında sandukası yandı Halen mevcut olan kabir taşında; “Abdüllâtif Efendinin duhteri guzini… ıle başlayıp Cennete bula Zehra hanım beka-yı râ'na 1264 yazıları bulunmaktadır Afyon muhassıllığından Kütahya'ya tayin olan Abdüllâtif Efendi görevi sona erince ailece İstanbul'a gelmiş ve kendine ait Zeyrek Fil Yokuşundaki eve yerleşmiştir Kemal ilk olarak Bayezid rüştiyesine sonra Valide mektebine (Dar'ül Maarif) devam eder Hocası Şakir Efendidir Kemal, evde babasından özel olarak, Arapça ve Farsça lisanını öğrenmektedir
Bu arada dedesi, Kıbrısa Kaymakam, oradan Mîr-ı Miran yani Beylerbeyi rütbesiyle Lâzistan sancağına tayin olur Rütbesi paşalığa yükselmiştir

NAMIK KEMAL KARS'TA
Dedesinin Kars'a mutasarrıf olarak tayini çıkınca, Kemal'de Kars'a gider Kars'ta kalınan bir buçuk yıl zarfında, yaşlı şeyh Karslı şair ve müderris Vaizzade Şeyid Mehmet Hamid Efendi'den tasarruf ilmini, divan edebiyatını öğrendi Vahdet-ı Vücud felsefesini ve Mıhiddin Arabi'yi, Mevlâna'yı inceleme fırsatını buldu Kara Veli Ağa adındaki kır serdarından avcılık, atıcılık, cirit oyunu dersleri aldı 1854 yılları Osmanlı devletinin birçok cephelerde savaştığı yıllardı Oltaniçe, Çitane, Silistre ve Kırım savaşları birbirini takip etti Sivastopolun topa tutulması ile heyecanlandı Balıkova, Elmalı, Gözleve'den gelen zafer haberleriyle sevindi Karsta görevi sona dedesi ile İstanbul'a döndü Babası Mustafa Asım Bey'den tarih şuurunu ve kitap sevgisini kazandı On ay sonra babasının Bulgaristan Filibe Malmüdürü, dedesinin Sofya Kaymakamı oluşu ile Sofya'ya gitti Evlerine misafir olarak gelen şair Binbaşı Eşref Bey, Kemal'in yazdığı şiirleri okuduktan sonra bir mahlâsname düzenleyerek Namık adını taktı Bundan sonra Namık Kemal olarak anılmaya başlandı

EVLENİŞİ
1856'da 16 yaşında iken, Niş Kadısı Mustafa Ragıp Efendinin güzelliği ile meşhur 14 yaşındaki kızı Nesibe hanım ile evlendi Bu evlilikten; Feride, Ulviye adli iki kız ve Ali Ekrem adında bir erkek çocukları dünyaya geldi

İLK MEMURİYETİ
Sofya'da biraz Fransızca öğrenen Kemal; ailece İstanbul'a dönüşünden sonra ilk görevine stajyer olarak 1857 de başladı Çalıştığı yer Bâb-ı Ali tercime odasıydı 1858 de büyükannesi Mahmude Hanımı kaybeden Kemal, 1859 da dedesi Abdüllâtif Paşa'yı kaybetti Bu arada ikinci evliliğini Dürriye Hanımla yapan babasının yeni evine Koca Mustafa Paşa'ya taşındılar
Namık Kemal'i bundan sonra Emtia Gümrüğünde gene tercüme odasında, Encümen-i şuara'da, Şinasinin çıkardığı Tasvir-i Efkâr gazetesinde, Yeni Osmanlılar Cemiyetinde, gitmediği Erzurum Vali Yardımcılığında, Paris'te, Londra'da görüyoruz Gittiği yerlerde ailesine, dostlarına mektuplar ve gazetelere makaleler yazan Namık Kemal, edebiyatı siyasi ve milli ülküsüne vasıta yapmakta, vatan ve milletin bir hürriyet rejimi içinde yaşaması fikrini savunmaktadır
“Hürriyetsiz yaşamaktansa ölmek daha iyidir” Medeniyet, terakki en çok kullandığı kelimelerdir Bankacılık ve özel teşebbüs fikrini savunan Kemal, Türkiye'de meşruti bir idarenin kurulmasını, idari ve sosyal reformların gerçekleşmesini istiyordu Viyana üzerinden İstanbul'a önen Kemal, İbret Gazetesini çıkardıktan sonra Gelibolu Mutasarrıfı oldu(26 Eylül 1872)
Gelibolu Mutasarrıfına 1914 yılında yanan üç katlı bir ev tahsis edilmişti Namık Kemal, Gelibolu Mektuplarını bu konakta yazdı Rumeli fatihi Gazi Süleyman paşa'nın Bolayırdaki kabrini ziyaret etti Ebuzziya Tevfik Bey'e burada gömülmesini vasiyet etti
Beş ay kadar Gelibolu'da kalan Namık Kemal, Gelibolu'nun su davasını halletti Bazı sorunlara eğildi Yahudi Meşatlığında olan bir olay bahane edilerek İstanbul'a tayin edildi Piyes çalışmalarına başladı 9 Nisan 1873'te Padişah Abdülaziz tarafından, Kıbrısa gönderildi Bazı eserlerini orada tamamladı 19 Nisan 1876 da İstanbul'a döndü

NAMIK KEMAL TEKRAR İSTANBUL'DA
Namık Kemal'i bundan sonra 18 Eylül 1876 da Şurâ-i Devlet üyesi olarak Kânun-i Esasi Heyeti'ne dahil olduğunu görüyoruz Hediye-i Askeriye Derneğinde, Sırbistan ve Karadağ'da çarpışan asker ve ailelerine yardım derneklerinde görev alan Namık Kemal, yayınlanan bir yazısı üzerine, Padişah Abdülhamid'e verilen jurnal sonucu mahkemede yargılandı
Davadan beraat eden Kemal, Hazine-i Hassa'dan 50 sarı lira aylık verilmek suretiyle Midilli adasına gönderildi

NAMIK KEMAL'İN MİDİLLİ GÜNLERİ
Midilliden dostlarına Osmanlı devletinin tutması icap eden yolu gösteren mektuplar yazdı Damadı Rifat Bey'e yazdığı mektuplar neşredildi II Abdülhamid'in iradesiyle iki buçuk yıl sonra Midilli Mutasarrıfı oldu 18 Aralık 1879 dan itibaren yaptığı görev sonucu yabancıların yaptığı kaçakçılıkları önledi Hazine gelirini arttırdı Midilli de 20 Türk ilkokulu açtı Türk'lerin hayat seviyesini yükseltti Adalarda yaşayan Türk ahalisinin sorunlarını dile getiren bir rapor hazırlayıp Bâb-ı Âli'ye sundu
Midillide yabancı balıkçıların menfaatine set çekmesi ve kaçakçılığı önlemesi, İtalyanların hoşuna gitmedi, yerli Rumlar ile menfaatleri zedelenen eşraf ve kaçakçılar imza toplayarak Kemal'i şikayet ettiler Midillide 7 yıl 4 ay kalan Kemal, 15 Ekim 1884 te Rodos Mutasarrıfı oldu Sultan Abdülhamit tarafından Bâlâ rütbesi nişanını alan Kemal Rodos'ta gene padişahın imtiyaz madalyasıyla onurlandırıldı
Rodos adasında Türk ilk ve ortaokullarını açtı eğitime ve öğrenime önem veren Kemal, burada bazı eserlerini yazarak İstanbul'da neşretti
Rodos'ta başarılı geçen 3 yıl sonunda Sakız Adası Mutasarrıfı oldu

SAKIZ ADASI VE ÖLÜMÜ
Namık kemal Aralık 1887 de Sakız'da göreve başladı Havası kuru olan adada rahatsızlandı Aslen Rum fakat iyi bir hekim olan dostu Dr Ornştayn tedavi etti Ölümüne yakın bir zamanda oğlu Ali Ekrem'e verdiği imzalı fotoğrafta şu şiiri yazdı;
Namus ile irfanı yetişmez mi mükâfat,
İkbal yolu gerçi Kemal'in kapanıktır
Çok ak göremezsende sakalında,
Elminnetüllillah yüzü ak, alnı açıktır
2 Aralık 1888 pazar günü ikindi vakti ölen Namık Kemal, Sakız adasında bir cami-i şerifin haziresinde gömüldü ise de arkadaşı Ebüzziya Tevfik Bey'in saraya yaptığı müracaat sonucu kabir açılmış ve kurşunlanan tabut, Eser-i Nüzhet isimli vapurla Sakız adasından Gelibolu'ya getirilmiştir Gelibolu'da Rumeli Fatihi Gazi Süleyman Paşa'nın Bolayır'daki kabri yanına törenle gömülmüştür Namık Kemal'in kabrinin projesi şair Tevfik Fikret tarafından çizilmiş, kubbeli olarak inşa edilen mezarın masrafları ise Sultan Abdülhamid tarafından ödenmiştir
1912 depreminde sütunlar zedelendiği için halen mermer kaplı bir kabirde bulunmaktadır Kabir taşında fatiha ile birlikte merhumun aşağıdaki beyti yazılıdır
“Ölürsem görmeden millette ümmid ettiğim feyzi,
Yazılsın seng-i kabrimde vatan mahzun ben mahzun

NAMIK KEMAL'İN VÜCUD YAPISI
Oğlu Ali Ekrem Bey'in ifadesine göre, Namık Kemal, kocaman başlı, yüksek alınlı, pembe çehreli, irice burunlu, güzel ağızlı, kırk yaşından sonra koyulaşmış uzun kumral sakallı, orta boylu, şişmanca, omuzları geniş, elleri ve ayakları küçük bir adamdı Pek az hiddetlenir, fakat hiddetlendiği zaman bu hal hem uzun sürer, hem burnundan kan gelirdi Hiç süs sevmezdi Gayet sade giyinir, az yemek yer, az uyurdu Müzmin bronşit rahatsızlığı olduğu için sesi biraz kısık çıkmasına rağmen kalın bir sese sahipti

FİKİRLERİ, SANATI, YAZILARI, ŞİİRLERİ
Namık Kemal, Vatan, Millet, Hürriyet, İstiklal kelimelerini fikir hayatımıza, edebiyatımıza sokan, bunları bir sistem halinde ifade eden ilk düşünürümüzdür
O şuurlu bir vatanseverdir “Osmanlı milleti” veya sadece “millet” derken, yalnız “Türk”'ü düşünüyordu İmparatorluğun karışık durumu “Türk” kelimesini her zaman açıkça söylemek imkânını vermiyordu Milli davalar üzerinde konuşurken, “Osmanlı” yerine “Türk”ü kullanmış ve böylelikle hangi millet için çalıştığını ve hangi millete mensup olmakla övündüğünü açıkça meydana koymuştur
Namık Kemal'in en büyük hizmeti, Vatan aşkını, Milliyet duygusunu, Hürriyet sevgisini şiire sokmasıdır
Bir konu hakkında şahsi fikirlerini beyan eden ilk yazarımız, Namık Kemal'dir Mir'at, Tasvir-i Efkâr, Muhbir, Basiret, Diyojen, İbret, Hadika, İttihat, Sadakat, Vakit, Muharrir, Mecmua-i Ebuzziya gibi çeşitli gazete ve dergilerde yazdı Tasvir-i Efkar, Hürriyet ve İbret gazetelerinde sahip ve yazardı
Londra'da 1868 yılında çıkardığı Hürriyet Gazetesinin 1 nolu nüshasında:
“HÜRRİYET (Yeni Osmanlılar) HUBB-ÜL-VATAN MİN-EL İMAN (Vatan sevgisi imandandır)
Herkesin vatanı ki, mensup olduğu cemiyetin meskenidir Dünyada her şeyden ziyade muhabbetine mazhar olmasun mu?
Vatan o mün'im kerimdir ki hanedan-ı atıfetine gelenler, aç, aciz, çıplak gelir, sayesinde beslenir, sayesinde giyinir, hayatından, hürriyetinden sayesinde istifade eder…Lâyıkmıdır ki vatanını bedeninden aziz tutmasın?
Ya Osmanlılar bu mukaddes vazifeyi herkesten ziyade yerine getirmeye çalışmasın ki, Vatan denilen ilâhi nimet onların kılıçlarının hakkıdır
Bu uğurda şehid olan ecdadımızın kemikleri topraktan çıkarılsa mülkün her sahrasında nice ehramlar ve hürriyetimizi düşman taarruzundan muhafaza edebilecek kadar istihkâmlar yapılabiliyor
Bir kere tarihlere ibretle bakılsın NE BÜYÜK DEVLET İDİKNE AZAMETLİ ÜMMET İDİK…
Türk'ler o millet değilmidir ki? Medreselerinde FARABİLER; İBN-I SİNALAR GAZALİLER, ZEMAHŞERİLER ÇIKIP HÜNERLERİNİ İLİMLERİNİ KABUL ETTİRMİŞLERDİR……CİHAN İTİBARINI BULMUŞ BİR MEMLEKET, MAARİFİN EN SADELERİNE BAKIP MUCİZELER GÖRMÜŞ GİBİ HAYRAN OLUYOR……

Vatan makalesinde:
“Beşiktekiler beşiğini, çocuklar eğlendiği yeri, gençler geçimlerini sağladıkları yerleri, ihtiyarlar her şeyden ellerini çekerek rahat ettikleri köşelerini, evlâtlar annelerini, baba ailesini ne duygularla severse, insan da vatanını o türlü duygularla sever”……
Bu duygular ise, sırf sebebsiz bir tabii meyilden gelmez İnsan vatanını sever; çünkü tabiatın bize en parlak hediyesi olan bakışlarımız, daha gözlerimizin ilk açılışında, vatan toprağına yönelir
İnsan vatanını sever; çünkü vücudunun maddesi vatanın bir parçasıdır
İnsan vatanını sever; çünkü hürriyeti, rahatı, hakkı, menfaati vatanın sayesindedir
İnsan vatanını sever; çünkü vatanın çocukları arasında dil ve menfaat birliği, bir gönül yakınlığı ve fikir kardeşliği vardır
Namık Kemal, dağılmakta olan imparatorluğu kurtarmak istemiştir Ona göre; Osmanlı (Türk) bayrağı altında yaşayanların hepsi tek millettir Irk, dil, din ayrılıkları bir devlet çatısı altında birleşmeye engel değildir Aynı vatanda, ortak menfaatler içinde eşit haklarla yaşayan insanlar bir millet oluşturur
İktisadi görüşlerinde ise;
Vergi adaleti sağlanmalı, gümrük serbestisi ve kapütülasyonlar kalkmalıdır İktisadi kalkınma ancak çok çalışarak, üretim artışı yapılarak sağlanabilir Topyekün kalkınmayı sağlamak için eğitime önem verilmelidir Kadınlar okutulmalı ve meslek öğrenip iş hayatına atılmalıdır Milli bir iktisâdi politikamız olmalı, yerli tüccar ve sanayici zümresi oluşmalıdır, yerli bankalar kurulmalı, yeni okullar açılarak son teknolojiyi öğrenmiş gençler yetiştirilmelidir Osmanlı ticaret ve sanayiini engelleyen 1838 anlaşmaları iptal edilmelidir 1850li yıllar sonrasında artan borçlarımızı işaret ederek, borçlanmamız sonunda siyasi bağımsızlığımızın kaybolacağını makalelerinde dile getirmiştir
Tanzimatçılar borçlarını ödeyemez duruma düşünce yeniden borç almalarını eleştirmiştir
Namık Kemal, ülkenin tabii gelir kaynakları olan sanayi ve ticaret üzerinde durmuştur Ona göre; Ziraat, sanayi, ticaret milli servetin üç kaynağıdır Halkın büyük bir kısmı geri teknoloji ile ziraat ve ticaret yapmaktadır Sanayimizin teknolojisi eskimiştir İmparatorlukta can ve mal güvenliğini tehdit eden iç isyanlar sebebiyle ziraatla uğraşacak pek az genç insan kalmıştır Gittikçe ağırlaşan vergiler yüzünden geçim sıkıntısına düşen köylüler yeni geçim kaynakları aramak üzere topraklarını terketmek zorunda kalmışlardır
Çiftçilerimizi tefecilerin elinden kurtarmak için uzun vadeli ucuz kredi sağlanmalıdır Yerli ticaret baltalanmış, esnaflık yok olmuş, dükkanlar kapanmış, tezgâh ve dükkan sahipleri devlet kapısına girmeye başlamışlardır
Edebiyatı, siyasi ve milli düşüncelerine vasıta yapan Namık Kemal, milletin hürriyet rejimi içinde yaşaması fikrini savunuyordu Medeniyet ve terakki en çok kullandığı kelimelerdi
Bankacılık ve özel teşebbüs fikrini savunan Kemal, Türkiyede meşruti bir idarenin kurulup sosyal reformların gerçekleşmesini istiyor ve çalıştığı gazetelerde bu fikri işliyordu
Midilli adasında Vali olarak görevli olduğu esnada, Padişah Abdülhamide yazdığı yazıda;
Midillide birkaç ilkokul ve ortaokul vardır Okullar harap, öğretmen sıkıntısı vardır Türk vakıflarına ait binalar kullanılmaz durumdadır Midillinin her köyünde ilkokullar açılması, buralara öğretmen gönderilmesi, Ortaokullarda askeri okul eğitimi verilmesi, yatılı sınıfların açılması, deniz kaptanı yetiştirecek denizcilik okulu açılması icab etmektedir
Zeytinciliğin ihyası için çiftçi himaye edilerek, tefeci elinden kurtarılmalı, banka şubeleri açılarak zeytinden alınan vergi azaltılmalıdır Gümrükte vergi usulleri ticarete engel olmaktadır Adli ve dahili teşkilât ele alınmalı yeniden yapılanmalıdır
Midillide toplanan vergiler orada harcanmalı ve kaçakçılık önlenmelidir
Rodos adasında okul ve cami azdır Halk fikirce yükselmemiş, din terbiyesi almamıştır İki yerde okul açılmış üçüncü köyde ne okul ne cami vardır Rodos'un elden çıkmaması için siyasi ve kültürel bakımdan kuvvetlendirilmesi gerekir

NAMIK KEMAL VE TÜRK DİLİ
Namık Kemal'e göre Türk şairi olmak için Türk olmak yeterli değildir Aynı zamanda Türk'çe yazmış olmak şarttır Yunan, Arap, İran edebiyatı karşısında bir Osmanlı değil, Türk edebiyatı vardır Milliyet kültür demektir, tarihimizin uzun bir devresi içinde milli kültürümüzü, sanatımızı ve dilimizi ihmal ettiğimizi söyleyerek, bu husustaki düşüncelerini şöyle açıklar:
“Dil ve kültür, milli bağı kuvvetlendiren en büyük iki güçtür Halk diline girerek Türkçeleşmemiş ne kadar yabancı kelime varsa, dilimizden kesinlikle atılmalıdır Konuşma ve yazı dili, milli dilimiz Türkçe'nin yapısına göre oluşturulmalı, edebiyatımız ve dilimiz üzerindeki acem dili ve edebiyatının tesiri süratle kaldırılmalıdır
Harf meselesi üzerinde de duran Namık Kemal, o yıllarda kullandığımız harflerin Arap harfi olduğunu belirterek, halbuki biz Türk'üz bizim kendimize göre bir harfimiz olmalıdır der

NAMIK KEMAL VE MUSTAFA KEMAL
Namık Kemal'in eserleri ve fikirleri yönünden en çok tesir ettiği kişilerin başında, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk gelir
Mustafa Kemal'in, Namık Kemal'i tanıması ve fikirlerini benimsemesi Manastır askeri lisesinde öğrenci iken yakın arkadaşı Ömer Naci sayesinde olmuştur Ömer Nacinin, Mustafa Kemal'e okuması için verdiği kitaptaki şiirde Namık Kemal imzalı şu mısralar vardır:
Vücudun kim hamîr-i mâyesi hâk-i vatandandır
Ne gam râh-ı vatanda hâk olursa cevr-ü mihnetten
(Vücudun mayasının hamuru, vatan toprağındandır; onun için, vatan yolunda eziyet ve sıkıntılarla toprak olursa, bunda üzülecek ne var)
Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini,
Yoğ imiş kurtaracak baht-ı kara maderini
(Düşman, vatanın bağrına hançerini dayadı; ama kara talihli bir ana olan bu vatanı kurtaracak kimse yok imiş) diye inleyen vatan şairine, 24 Aralık 1919 da Kırşehir Gençler Derneğindeki ve daha sonra 13 Ocak 1921 de Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden seslenen Gazi Mustafa Kemal Paşa;
Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini
Bulunur, kurtaracak bahtı kara mâderini
Mısraları ile cevap vermiştir
Atatürk'e tesir eden başka bir eserde Namık Kemal'in Vatan yahut Silistre piyesi ve piyeste geçen şarkı sözleridir
Yâre nişandır tenine erlerin
Mevt ise son rütbesidir askerin… Mısraları okunurken Mustafa Kemale söylediği sözde yatmaktadır
“NAMIK KEMAL BENİM DUYGULARIMIN BABASIDIR” (Bu söz Atatürk tarafından şöyle ifade edilmiştir:” Benim bedenimin babası Ali Rıza Efendi, Duygularımın babası Namık Kemal, Fikirlerimin babası ise Ziya Gökalp'tir der
Sözleri, Atatürk'ün değer verdiği: Vatan, Milliyet, Hürriyet, Medeniyet, Aile, Hukuk gibi kavramlar üzerinde yaptığı çalışmaların bir zamanlar Namık Kemal'in üzerinde durduğu fikirler olduğu açıkça görülmektedir

NAMIK KEMAL'İN ESERLERİ
Divan, İntibah, Sergüzeşti Ali Bey, Cezmi, Vatan Yahut Silistre, Zavallı Çocuk, Akif Bey, Gülnihal, Celâleddin Harzemşah, Kara Belâ, Evrak-ı Perişan, Tercüme-i Hâl-i Emir Nevruz, Bârika-i Zafer, Devr-i İstila, Kanije, Silistre Muhasarası, İslam Tarihi, Osmanlı Tarihi Mukaddimesi, Osmanlı tarihi (üç cilt), Tahrib-i Harabat, Takip, İrfan Paşa'ya Mektup, Mukaddeme-i Celâl, Ernest Rönan'a cevap, Cümle-i Müntahabe-i Kemal, Müntahabat-ı Tasvir-i Efkâr, Ahmet Mithat'a Mektup, Bahar-ı Daniş, Rüya, Hürriyet, İbret, Tasvir-i Efkâr ve diğer gazete koleksiyonu

TEKİRDAĞ'DA NAMIK KEMAL ADINI TAŞIYAN YERLER
Namık Kemal Derneği
Namık Kemal Evi
Namık Kemal Parkı
Namık Kemal Heykeli 1949 yılında Heykeltraş Ali Hadi Bora tarafından yapılarak, Tekirdağ Belediyesi tarafından dikilmiştir
Namık Kemal Anadolu Lisesi
Namık Kemal İlköğretim Okulu
Namık Kemal Heykeli Sahil parkında
Namık Kemal Bölge Tiyatrosu Tekirdağ Belediyesi bünyesinde
Namık Kemal Caddesi
Namık Kemal anıtı 1908 yılında Edirne (Tekfurdağ) Milletvekili Mehmet şeref Aykut tarafından yaptırılmıştır
Namık Kemal İlk Halk Kütüphanesi
Namık Kemal Üniversitesi
Namık Kemal Stadyumu
Namık Kemal Vergi Dairesi
Namık Kemal Ormanı Tekirdağ-Muratlı yolu üzerinde
Namık Kemal Viyadüğü Edirne-İstanbul çevre yolu üzerinde
Namık Kemal Bölge Tiyatrosu

YAHYA KEMAL BEYATLI

“Üç Kemaller Diyarı Tekirdağ” derken, üçüncü Kemal, gene Balkanlarda (Üsküp) doğmuş büyük şair Yahya Kemal Beyatlıdır Kendisi; Atatürk döneminde 1 Mart 1935te VDönem ve 3 Nisan 1939da VIDönem Tekirdağ Milletvekilliğini yapmış, Tekirdağa olan bağlılığını ve ilgisini şiirinde “Fetihler Ufku Tekirdağ” sözleriyle ifade etmiştir İşte bu nedenle Tekirdağdan “Üç Kemaller Diyarı Tekirdağ” diye söz etmek yanlış ve anlamsız sayılmamalıdır
2 Aralık 1884 yılında Üsküp'te doğdu Asıl adı Ahmed Agâh'tır İlk öğrenimini İstanbulda Vefa Lisesinde tamamladı Parise giderek (1903) bir yıl bir kolejde Fransızcasını ilerlettikten sonra Siyasal Bilgiler Fakültesine girdi Dokuz yıl kaldığı Paristen döndükten (1912) sonra, İstanbulda üniversitede çeşitli dersler okuttu (1915-1923),

Urfa milletvekili oldu (1923); Varşova (1926), Madrid (1929) Ortaelçiliklerine atandı, Tekirdağ (1935-1942) ve İstanbul (1943-1946) milletvekilliklerinde bulundu

Büyükelçi olarak Pakistana gitti (1948), bir yıl sonra emekliye ayrılarak yurda döndü (1949) Rumelihisarı mezarlığında gömülü Spor ve Sergi Sarayı civarındaki parka bir anıtı dikildi (1968) Kişiliğini Pariste okurken ünlü tarihçi Albert Sorelin derslerinden aldığı tarih zevkiyle, Fransız şairlerinin (Jean Moreas, Baudelaire, Verlaine, vb) ölçü ve biçim güzelliklerinde buldu Parise gidişi, II Abdülhamit baskısından bir kaçış olduğu halde, orada siyasi faaliyetlere katılmayarak sanat çevrelerinde kendini yetiştirdi Paris öncesi Hamid ve Servet-i fünun şiiri etkisinden kendisini böylelikle kurtardı, klasik divan şiirimizi Batı şiirindeki bütünlük anlayışıyla ele aldı Avrupa dönüşü Yeni Mecmuada "bulunmuş sayfalar" başlığıyla yayımladığı gazel ve şarkılarla tanındı (1918) Bu neoklasik şiirler, onun çıkış noktasının Osmanlı tarih ve şiiri olduğunu gösterdiği gibi, sonradan yeni şekiller ve sade dille yazdıklarında da şairin genel olarak Osmanlı medeniyet ve kültürüne bağlı kaldığı görülür
Onda tarih, vatan, millet ve İstanbul sevgisi, hep bu açıdan işlenir Osmanlı medeniyeti yüzyıllar boyu en yüce eserlerini İstanbulda yarattığı için, Yahya Kemaldeki İstanbul, Boğaziçi ve Türk musikisi hayranlığına, tabiat güzellikleri yanı sıra, tarih değerleri de girer Duygu, düşünce ve hayali ustalıkla kaynaştıran şair, pek çoğuna hikaye karakteri verdiği lirik-epik şiirlerinin konularını aşk, tabiat, deniz, ölüm ve sonsuzluktan da alır İç ahengi her şeyden üstün tutuşu, şiiri "musikiden başka türlü bir musiki" kabul edişi; "Ok" şiiri bir yana, bütün şiirlerini, bu ahengin sağlanmasına daha elverişli gördüğü aruzla yazmasına sebep oldu Yahya Kemal, şiirlerini, makale ve hikayelerini sağlığında kitaplarda toplamamış, eserleri dergilerde, dağınık kalmıştı
Ölümünden sonra dostları ve hayranları tarafından bir Yahya Kemali Sevenler Cemiyeti kurulduğu gibi, İstanbul Fetih Cemiyetine bağlı bir de Yahya Kemal Enstitüsü ve Müzesi açıldı (1961) Bu Enstitünün yayımlamaya başladığı Yahya Kemal Külliyatında şairin ilk üçü şiirlerini; diğeri makale, deneme ve anılarını derleyen şu eserleri çıktı: Kendi Gök Kubbemiz (1961), Eski Şiirin Rüzgariyle (1962), Rübailer ve Hayyam Rübailerini Türkçe Söyleyiş (1963), Aziz İstanbul (1964), Eğil Dağlar (1966), Siyasi Hikayeler (1968), Siyasi ve Edebi Portreler (1968), Edebiyata Dair (1971), Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım (1973), Tarih Müsahabeleri (1975), Bitmemiş Şiirler (1976), Mektuplar-Makaleler (1977) Hakkında yayımlanan kitapların sayısı yirmiyi geçer

Alıntı Yaparak Cevapla

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ



MERKEZ TEKİRDAĞ
Tekirdağ şehrinin kuruluş tarihi yaklaşık MÖ6 binlere kadar iner Şehir Trakların, daha sonra sırasıyla Perslerin, Romalıların ve Bizanslıların egemenliğinde kalmıştır 1357 yılında şehir ve yöre Türkler tarafından fethedilerek ebediyen Türklerin hakimiyetine geçmiştir
Şehrin ilk adı Bisanthe (Barbaros) dir Romalılar devrinde Rhadesthus, Bizans devrinde Rodosto idi Türkler Tekirdağı fethettikleri zaman adı Rodosçuk, daha sonra Osmanlılar döneminde Tekfurdağ olarak adlandırılmıştır Cumhuriyet döneminde ise şehir TEKİRDAĞ adını almıştır
Tekirdağ, Osmanlı İmparatorluğu devrinde, devlet merkezi olan Edirne-İstanbul gibi iki önemli şehri arasında ve sefer yolları üzerinde bulunduğundan, hemen bütün padişahların geçit ve uğrak yeri olmuştur
Tekirdağ şehri, fethinden sonra ilk kez 31 Ocak 1878–3 Mart 1878 tarihleri arasında Rusların, II kez Balkan Savaşında 15-21 Ekim 1912 tarihli Lüleburgaz Savaşında Türk ordusu yenilince 13 Temmuz 1913 tarihine kadar Bulgarların işgalinde kalmıştır
Şehir I Dünya Savaşından sonra 20 Temmuz 1920 günü Yunan saldırısına uğrayarak işgal edilmiş, 13 Kasım 1922 tarihinde işgalden kurtarılmıştır
20 Ocak 1921 tarihli ilk Teşkilatı Esasiye Kanununun “Türkiye, coğrafi durum ve ekonomik ilişkiler bakımından illere, iller ilçelere, ilçeler bucaklara ayrılmıştır” Hükmü gereğince girişilen yeni örgütlenme sırasında Tekirdağ il olmuş, ancak Kurtuluş Savaşının güçlükleri içinde örgüt hemen kurulamamış, Cumhuriyetin ilanından hemen önce 15 Ekim 1923 tarihinde il merkezi olmuştur
Birçok tarihi olaylara sahne olan Tekirdağ için ATATÜRK ün özel bir yeri vardır İlimize ilk defa I Dünya Savaşı nedeniyle 2 Şubat 1915te 19 Tümeni kurmak üzere gelmiştir Daha sonra 23 Ağustos 1928 tarihinde Harf Devrimini başlatmak üzere ikinci kez şehre gelmiştir
Tekirdağ il merkezinde bir merkez ilçe belediyesi, 4 belde (Banarlı, Barbaros, Karacakılavuz, Kumbağ) belediyesi bulunmaktadır Merkez ilçeye 55 köy bağlıdır İl merkezinin yüzölçümü 1111 km² dir
Merkez ilçe idari yönden 14 mahalle (Aydoğdu, Çınarlı, Zafer, Eskicami, Ortacami, Gündoğdu, Hürriyet, Yavuz, 100 Yıl, Altınova, Değirmenaltı, Ertuğrul, Turgut, Karadeniz) 4 belde (Banarlı, Karacakılavuz, Barbaros, Kumbağ) ve 55 köyden oluşmaktadır
İstanbul iline 130 km uzaklıktadır Şehrin güneyinde Marmara Denizi, doğusunda Marmara Ereğlisi, kuzeyinde Çorlu, kuzeybatısında Muratlı ve batısında Malkara ile çevrilidir
Merkez ilçe topraklarında en önemli yükseltiyi Tekir Dağları oluşturur Tekir Dağları, Kumbağ yöresinden başlayarak Marmara Denizine paralel olarak uzanır Bu dağların en büyük yükseltisi Ganos Dağıdır (945 m) Bu dağ aynı zamanda ilinde en yüksek tepesini oluşturur Şehrin doğu kesiminde yükselti daha düşük olup burada geniş düzlükler vardır Merkez ilçe topraklarının büyük bir bölümü geniş düzlükler ve alçak tepelerden oluşur
Merkez ilçe doğal durumu, yağış miktarı ve toprak özellikleri nedeniyle büyük akarsulara sahip değildir Küçük akarsuların yatakları da mevsimlere göre değişir Yazın suları azalan, bazen tamamıyla kuruyan bu akarsuların suları kışın artar
İlçenin sahip olduğu toprakların büyük bir kısmı tarıma elverişlidir Orman örtüsü Tekir ve Ganos Dağlarının yüzeylerinde yer yer meşelikler bulunmaktadır Ayrıca bazı kesimlerde az miktarda kızılağaç, karaağaç türlerine de rastlanmaktadır
Merkez ilçenin Marmara kıyılarında Akdeniz iklimi egemendir Kıyı şeridinde yazlar sıcak, kışlar ılıktır Bununla birlikte Akdeniz bölgesi kıyılarından ayrı olarak kışın kar yağar Bölgede zaman zaman esen soğuk kuzey rüzgarları ısının düşmesine neden olur İç bölgelerde karasal iklim egemendir
Merkez ilçe, kara ve denizyolu ulaşımının olduğu bir yerdir Karayolu ulaşımı Tekirdağ kentinden batıya ve kuzeye yayılan 3 yoldan sağlanır Bunlardan kuzeye çıkarak, Muratlıdan geçen yol il merkezinin D-100 karayoluna bağlantısını sağlar İlçenin İstanbula bağlantısını oluşturan kıyı (D-110) karayolu batıda Malkara - Keşan üzerinden İpsalaya dek uzanır

ÇERKEZKÖY
Çerkezköy ilçesi, 1877 – 1878 Osmanlı – Rus savaşından sonra kurulmuş ve buraya Çerkezler yerleştirilmiştir Çerkezler kısa süre sonra bölgeyi terk etmişler ve Bulgaristandan gelen göçmenler buraya yerleşerek bugünkü yerli halkı oluşturmuşlardır
Yıldırım Beyazıdın Ankara Meydan Savaşında Timura yenilip esir düşmesinden sonra şehzadeler arasında taht kavgası başlamıştır Edirnede bulunan en büyük şehzade Süleyman Emirin kardeşi Musa Çelebiye mağlup olması üzerine Edirneden İstanbula sığınmak üzere 15 kişilik mahiyeti ile kaçarken, Çerkezköyde kardeşi Musa Çelebinin adamları tarafından katledilmiştir Şimdiki Atatürk İlkokulunun bulunduğu yere gömülmelerinden sonra yine kardeşi Mustafa Çelebi tarafından Süleyman Çelebinin mezarının bulunduğu yere türbe yaptırdığı bu nedenle Çerkezköyün eski adının “Türbedere” olduğu bilinmektedir
1912 yılına kadar mevcut olan türbe ve civarındaki 15 kadar mezar, Balkan Harbinde 9 ay Bulgarların işgalinde kaldığı sırada, işgalci Bulgar askerleri tarafından yıkılarak talan edilmiştir Çerkezköy ilçesi 29 Ekim 1922de düşman işgalinden kurtarılmış 1 Nisan 1938e kadar Saray ilçesine bağlı bucak merkeziyken bu tarihte ilçe olmuştur
Çerkezköy ilçesi, doğu ve güneyde İstanbul ilinin Çatalca ve Silivri ilçeleri ile güneybatıda Çorlu ilçesi, batıda Kırklarelinin Lüleburgaz ve kuzeyde Saray ilçeleri ile çevrilidir Yüzölçümü 326 km² dir

Toplam nüfus artış hızı itibariyle Çerkezköy ilçesi Tekirdağ ili içinde ilk sırada yer almaktadır Nüfus yoğunluğu itibariyle de km²ye düşen kişi bakımından da en yoğun olan ilçedir

Çerkezköy ilçesi idari yönden 4 mahalle (İstasyon, Fevzi Paşa, Gazi Mustafa Kemal Paşa, Gazi Osman Paşa), 4 belde (Karaağaç, Kapaklı, Veliköy, Kızılpınar), 5 köyden oluşmaktadır
İlçe toprakları Ergene havzasındaki hafif engebeli düzlüklerden oluşur Tekirdağın doğu kesiminde bulunan Çerkezköy yöresinde Istranca Dağlarının uzantıları ile arazi engebelenir Bu kesimlerde yükselti batıya göre daha düşüktür Yöre topografyası Büyükyoncalı-Bahçeağıl ve Çerkezköy-Velimeşe doğrultusunda uzanan 50-150 m, iki vadi tabanı dışında ise ortalama 150-200 m ve yer yer daha fazla yükseltilerle belirlenmektedir Tüm yerleşiminin 150-200 m altındaki katlarda yer aldığı ve yüksekçe yerlerinde orman, tarım ve mera alanı olarak kullanıldığı görülmektedir
Çerkezköy alanı genellikle kalkersiz kahverengi toprak türlerinden oluşmaktadır Çorlu deresi vadisi boyunca uzanan topraklar alüvyal topraklardır Kalkersiz kahverengi orman toprakları yörenin kuzey ve doğusunda ormanlarla kaplanmıştır Diğer kahverengi toprakların çoklukla kuru tarım ve yer yer mera olarak kullanıldığı görülmektedir
Çerkezköy ilçesinde, Çorlu deresinin güneyinde yer alan Kızılpınar ve Veliköy yerleşmesinin toprakları alüvyal topraklar olup, bölgede her türlü bitkiyi yetiştirmeye elverişli, drenajı iyi olan kolay işlenebilir niteliktedir
Çerkezköy ilçesi, Trakya ikliminin belirgin özelliklerinin etkisi altındadır Genel olarak yazlar sıcak, kışlar ılık geçmektedir
Tekirdağ il merkezine 56 km, İstanbula ise 110 km uzaklıktadır Çerkezköye ulaşım karayolu ve demiryolu ile yapılmaktadır Çerkezköy ilçesi Kınalı Ayrımı-Çerkezköy-Çorlu yolu ile Çerkezköy-Saray-Vize-Kırklareli yollarının kavşak noktasında bulunmaktadır Ayrıca Beyciler-Çerkezköy bağlantı yolu ile TEMe bağlanmaktadır Çerkezköy için önem taşıyan TEM bağlantı yolu, ilçenin İstanbul metropolü ile ilişkisini kuvvetlendirmektedir
Çerkezköy ilçesinde demiryolu bağlantısı İstanbul–Edirne–Avrupa demiryolu ile sağlanmaktadır Çerkezköy istasyonu önemli ihracat istasyonlarından biridir Ayrıca İstanbul–Çerkezköy elektrikli banliyö hattında 1996dan beri yolcu taşınmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ

Eski 11-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ



ÇORLU
Çorlu, tarihin çeşitli dönemlerinde Makedonya, Roma ve Bizans egemenliğinde kalmıştır Zaman zaman Hun, Avar ve Peçenek akınlarına da maruz kalmıştır Ayrıca İstanbul üzerine çeşitli seferler düzenleyen Arap ordularının istilasına da uğramıştır
Ortaçağda burada Bizansı korumak için kullanılan Thzolous (Trizallum) kale kentinin bulunması İstanbul yolu üzerinde yer alan Çorluya askeri bir önem kazandırmıştır

Çorlunun adı ile çok değişik ifadeler mevcuttur Eski atlaslarda şehrin adı Thzolous, Trizallum şeklinde geçmektedir Bizans döneminde peyniri meşhur olduğu için Peynir Kasabası anlamında “Tribiton” adı verilmekte, bazı eserlerde “Sirello” şeklinde geçmektedir Halk arasında Çorlu adının, çorak, işe yaramaz anlamındaki “Çor” veya “ Çur ” dan kaynaklandığı, şehrin Türkler tarafından alınışı sırasında zorluklarla karşılaşıldığından zor kelimesine benzetme yapılarak “Çor “ dan geldiği ifade edilmektedir

Çor veya Çur terimi eski Türk boylarında yüksek bir rütbe veya unvan olarak kullanılmaktaydı Çor veya Çurdan Çorlu şehrinin adı çıkmıştır

Çorlu 1357de I Murat tarafından fethedilerek Osmanlı topraklarına katılmıştır Süleyman Paşa ve Orhan Gazinin ölümleri üzerine tekrar Bizans egemenliğine geçen Çorlu, 1361de kesin olarak Türklerin hakimiyetine girmiştir

Şehzade Selim ile II Beyazıt Çorlu yakınlarındaki Uğraşderede karşılaşmış ve Şehzade Selim babasının kuvvetleri önünde yenilmiştir

1512 de tahtını oğluna bırakan II Beyazıt, Dimetoka Sarayına giderken Çorlu Konağında ölmüş Daha sonra Yavuz Sultan Selim de İstanbuldan Edirneye giderken 21 Eylül 1520 de aynı topraklarda ölmüştür

Eylül 1676da ise Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa, Çorlu ile Karıştıran arasındaki Karabiber Çiftliğinde vefat etmiştir

18 yüzyılda Kırımdan uzaklaştırılan hanzadelerin ve Girayların sürgün yerlerinden biri Çorlu olmuştur
Çorlu 1830da Rumeli Beylerbeyliği kaldırılıp, Edirne vilayeti kurulunca, Çorlu bu vilayetin Tekirdağ sancağına bağlı bir kazası haline getirilmiş 1870te vilayetler örgütünün ıslahı sırasında durumunu olduğu gibi korunmuştur

1877–1878 Osmanlı–Rus Savaşı, bunu izleyen Balkan ve l Dünya Savaşlarında, elden çıkan topraklardan başlayan göçler, Çorlunun nüfus ve yerleşme yapısını büyük ölçüde değiştirmiştir 1934de Romanya ile anlaşılarak 50000 e yakın Türk, ülkeye getirilmiştir Çorluda bir mahalle “Reşadiye Mahallesi” bu göçmenlerin yerleşmeleri için ayrılmıştır Yine 1989–1990 yıllarında Bulgaristanda yerlerinden oynatılan soydaşlarımızdan 15000 kadarı Çorluya yerleşmiştir

Çorlu 1876da geçici olarak Rusların eline düşmüştür 1912–1913 Balkan savaşlarının I devresinde Osmanlı Doğu Ordusu Kumandanlığı karargahı Çorluda idi 5–6 Aralık 1912 Balkan Savaşında Bulgarların eline geçmiş Balkan savaşlarının II devresinde Edirneye doğru ilerleyen Türk Ordusu tarafından 15 Temmuz 1913de kurtarılmıştır

25 Temmuz 1920de Yunan işgaline uğrayan Çorlu 15 Ekim 1922de bu işgalden kurtarılmıştır
Çorlu ilçesi, idari yönden 12 mahalle (Hatip, Hıdır Ağa, Nusratiye, Kazımiye, Reşadiye,Muhittin Sağlık, Silahtar Ağa, Cemaliye, Şeyh Sinan, Camiatik, Kemalettin), 5 belde (Ulaş, Velimeşe, Marmaracık, Misinli, Yenice), 17 köyden oluşmaktadır

Çorluda şehirleşme 1970lerden itibaren hız kazanmıştır Çorlu özellikle 1990 sonrası, hızla artan bir sanayi ile Türkiyede en fazla göç alan yerlerden biri haline gelmiştir
Tekirdağ iline 38 km uzaklıkta olan Çorlu, Ergene havzasında ve Trakyanın merkezi bir yerinde, plato yüzeyinin üzerindeki düzlükte yer alır Doğudan Silivri, Muratlı ve Lüleburgaz ilçeleri ile çevrilidir Güney de ise; Marmara Denizi ve Marmara Ereğlisi bulunmaktadır, Yüzölçümü 899 km²dir
Çorlunun denizden yüksekliği 193 mdir Yıldız Dağlarının uzantısı halinde sokulan sırtlar, Çorlunun en yüksek kesimini oluşturur Çorlu arazisinin büyük bölümü Ergene havzası içinde yer alır Çorlu Yıldız (Istranca) Dağlarından aşınan ve akarsulardan sürüklenen tortuların depolandığı bir dolgu bölgesidir Ayrıca bu bölge, Ergene Havzası ile Marmara kıyı şeridi arasındaki su bölümünün ayırım sınırıdır
Çorlu, Karadeniz ile Akdeniz arasında yer aldığı için bu iklim bölgelerinin etkileri altındadır Kuzeyden inen soğuk hava kütleleri ile güneyden, Akdeniz ve Egeden gelen nemli-ılık hava akımları bölge iklim yapısını etkiler Kış ayları soğuk ve yağışlı geçmektedir
Arazinin düz olması kara ve demir yolu ulaşımına büyük kolaylık sağlamaktadır İlk çağlardan beri yoğun biçimde kullanılan İstanbul-Edirne (D-100) karayolu hala işlek bir şekilde kullanılmaktadır
1993 yılında tamamlanan ve 1994 yılında Çerkezköy yolu üzerinde bağlantısı sağlanan TEM otoyolunun hizmete girmesiyle İstanbul-Çorlu arası oldukça kısalmıştır
İstanbul-Edirne demiryolunun inşaatına 1869da başlanmış: yol 1888 yılında sefere açılmıştır Bütün Trakyayı katederek İstanbulu Avrupaya bağlayan demiryolunun Çorlu sınırlarında kalan uzunluğu 20 kmdir
8 Ağustos 1998 günü açılışı yapılan Çorlu Sivil Hava Alanı, Atatürk Hava Limanının yükünü oldukça hafifletmeyi amaçlamıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ

Eski 11-04-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ



HAYRABOLU
Hayrabolu, Trakyanın en eski kasabalarından biridir Eski adı Chariupolis (Rüzgarlı şehir), bugünkü adının ise fetih sırasında ölen kale komutanı Hanripoldan ya da “fethin hayrı boldur” deyiminden geldiği ileri sürülmektedir

Trakların yerleşim alanlarından biri olduğuna dair belirgin bazı işretlerin bulunduğu İncirlik yurt yeri Hayraboluya 9,Kabahöyük köyüne 2 km uzaklıktadır
İlçe,tarih çağları boyunca Makedonyalıların, Hun, Avar, Peçenek, Bulgar gibi Türk boylarının akınlarına ve Roma Bizans imparatorluklarının idaresinde bulunmuştur
Hayrabolu Türkler tarafından 1357 yılında fethedilmişse de bir süre sonra elden çıkmıştır Hayrabolu 1368 yılında Sultan Murat tarafından son kez ve kesin olarak Bizansın elinden alınmıştır Bu tarihten sonra Hayraboluya Anadolunun muhtelif yerlerinden, bilhassa da Karasi, Sivas, Kayseri ve Ermenekten Türkler getirilip yerleştirilmiştir
Türklerin Trakyayı almalarını sağlayan kuvvetlerin başında Yörükler gelir Birçok tarihi kayıtlarda Yörüklerin Sultan Orhan devrinden başlayıp (1324-1362) Fatih Sultan Mehmete kadar geçen zamandan süre gelen akınlarıyla, Trakya bölgesinin tamamıyla birlikte Hayrabolunun da Türkleştirildiği görülmektedir
Yörüklerin en büyük beyleri Tekirdağ, Hayrabolu ve Çorluda otururdu Bir ara Tekirdağda Yörük ocaklarının 419a kadar ulaştığı tarihi kayıtlarda bulunmaktadır Osmanlılar döneminde Hayraboluya çok sayıda Türk boyları gelip yerleşmişlerdir Bu nedenle de bir çok yerleşim birimi ve köylerin adı ,bu boylardan gelmektedir
Hayraboluya Anadoludan gelen şeyhler ve ahiler de bulunuyordu(Sarban Ahmet, Balıklı Baba, Üveysi Baba, Gül Baba) Sarban Ahmet, Irak seferine giderken ilk Türk tarikatı olan Melami Tarikatı liderlerinden ve kurucularından Pir Ali Sultan ile Konyada tanışıp ondan etkilenmiş, 1535 yılında Kanuni Sultan Süleyman fermanı ile Hayraboluda dergâhını açmıştır Dergâh 1888 yılında Abdülhamitin talimatı ile bir de harem dairesi yaptırılarak tekrar açılmıştır
Hayrabolunun sefer yolu üzerinde bulunuşu nedeniyle uzun yıllar, özellikle Kanuni devrinde at ve develerden kurulan savaş ikmal kollarına kışlak olmuştur
Fetihten sonra Cerman Sancağına bağlanmış bir bucak merkezi iken 1849 yılında Tekirdağa bir ara (1866-1867) Lüleburgaza bağlanmışsa da 1867 yılında müstakil kaymakamlık haline gelen Hayrabolu 1868 de ilçe olmuş, Tekirdağın il haline gelmesinden sonra da Hayrabolu Tekirdağın ilçesi olmuştur
Hayrabolu 1829 ve 1878de Rus,1912de de Bulgar işgaline uğramıştır 1 Dünya savaşından sonra önce müttefiklerin sonra da Yunanlıların işgaline maruz kalmış ve 14 Kasım 1922de düşman işgalinden kurtarılmıştır
Hayrabolu ilçesi merkezi idari yönden 4 mahalleden (Aydınevler, Hisar, İlyas, Kahya) meydana gelmektedir Hayrabolu ilçesinde biri ilçe merkezi ikisi de beldelerde (Çerkezmüsellim, Şalgamlı) olmak üzere üç belediye teşkilatı vardır İlçeye 46 köy bağlıdır
Tekirdağ iline 52 km uzaklıkta olan Hayrabolunun kuzeyinde Kırklareli, batısında Edirne, güneyinde Tekirdağ, doğusunda Muratlı bulunmaktadır Toplam yüz ölçümü 1037 km² dir Bölgenin en verimli topraklarına sahıp olan Hayrabolu, il merkezinin kuzey batısında Ergene havzasında, Hayrabolu deresi vadisinde kurulmuştur
Arazisinin %60ı ova, % 35i hafif engebeli olup %5i orman örtüsüyle kaplıdır İlçenin deniz seviyesinden en yüksek yeri 269 metreyle Kabahöyük tepesidir Hayrabolunun batı kesimleri Ganoz (Işıklar) dağının alçak olan kuzeybatı uzantıları engebelidir Bunun dışındaki alanlar ise çok parçalanmamış ve yer yer dalgalı düzlüklerden oluşan bir plato niteliğindedir
İlçe Topraklarının sularını Ergene ırmağının önemli kollarından Hayrabolu deresi toplar Güney- Kuzey yönünde akan Hayrabolu deresi Hayrabolu ilçe merkezinden geçer ve kuzeyde Ergene ırmağına dökülür
Hayraboluda Trakya geçit iklimi görülür Kışları kar ve yağmur yağar, yazları az yağışlıdır Kuru soğuklarıyla ünlü olan ilçenin en soğuk zamanı –10 derece olarak tespit edilmiştir
Edirne demir yoluna Alpullu istasyonundan 19 kmlik kara yolu ile bağlanmaktadır Aynı yolun uzantısı D-100 karayoluna ulaşır

Alıntı Yaparak Cevapla

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ

Eski 11-04-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ





Tarihi kaynaklar Pers Kralı Kserkes (Kayhüsrev) zamanında Yunan şehirleri ile yapılan savaşlar (Pers savaşları) sırasında, Malkaraya çok yakın olan Gürgen bayırı denilen yerde bir kalenin yapıldığı söylenmektedir Bu kale civarında birçok yılan bulunduğundan, bu kaleye Farsça Margar ve Margaar adı verilmiştir Malkara sözü, yılanlı mağara veya yılanlı kale anlamına gelmektedir
Malkaranın çeşitli tarihi dönemlerde adı birçok değişiklerle günümüze gelmiştir Margar-Margaar (İranlılar), Megalo Hora (Bizanslılar), Megalo Goro, Migalgara, Maalgara ve en son şekli ile Malkara adını almıştır
Türkler, Gazi Süleyman Paşanın emrindeki güçlerle Rumeliye geçmişlerdir (1353-1356) Bu sırada Hacıilbey, Lala Şahin, Balaban Bey, Küçükhıdır Bey, Evrenbey, Hacısungur Bey, Müstecep Bey gibi ünlü komutanlar öncülüğünde Tekirdağ, Vize, Keşan, İpsala ve Çorlu şehirleri hızla fethedilmiştir Kaynaklar bu arada Malkaranın da alındığını yazmaktadır 1360lı yılların başında Bizanslıların saldırıları sonucunda birçok yer gibi Malkarada elden çıkmıştır Ancak l Murat, bölgede duruma hakim olunca, daha önce elden çıkan yerler, Malkarada dahil bölge kesin olarak Türklerin eline geçti(1363) Malkarayı feth eden komutanın da Hacı İl Bey olduğu bilinmektedir
Malkaranın kesin olarak Türklere geçmesinden sonra, Osmanlıların iskan politikasına uygun olarak Anadoludan getirilen Yörükler, Malkara ve civarına yerleştirilmişlerdir Bu arada, Ankara ve Çankırı dolaylarından getirilen bazı ahi grupları da Malkara'ya yerleştirilmişlerdir Malkara ve civarına yerleştirilen Yörüklerin büyük bir bölümünün l Mehmet (Çelebi) döneminde (1402-1421) Saruhanlı Beyliğinin yörükleri oldukları bilinmektedir Bunlar; Konya, Aydın ve Muğla çevrelerinden getirilerek yerleştirilmişlerdir Başlarında da ünlü Paşayiğit bulunmaktaydı
İstanbulun Türkler tarafından alınmasından sonra, Malkaranın Balkanlara yapılacak seferler sırasında önem kazandığı görülür Fatih döneminde Malkara, daha sonraları “ Evlad-ı Fatihan ” adıyla anılan akıcıların merkezi olacaktır Paşayiğitin soyundan Turhan Bey, yaşadığı dönem içinde Malkaranın gelişmesini sağlamış, bu dönemde Malkara oldukça gelişmiştir Zira, akıncı birliklerinin tüm ihtiyaçları buralardan karşılanmaktadır Fatih döneminin önemli akıncı beylerinden, Ömer Beyin kabri de (1488) Malkarada bulunmaktadır
Yükselme döneminde, Edirne-Belgrat önem kazanınca Malkara eski önemini yitirir, gibi görünür Ancak bu sırada ünlü devlet adamlarının ve komutanlarının sürgün yeri olarak önemini devam ettirir Bunlar arasında Hadım Süleyman Paşa (1548), Koca Sinan Paşa ünlü Osmanlı Vezir-i Azamıdır (1596), Sadrazamı Sofu Mehmet Paşa (1469), Hüsrev Mehmet Paşa, Melek Ahmet Paşa, Boynu Eğri Mahmut Paşa, Hacı Evhat, (1524lerde Kanuninin özel öğretmeni), Bedri Mustafa Paşa bulunmaktadır
Büyük Gezgin Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Malkaraya da yer vererek Malkaranın 1150 haneden oluştuğunu, evlerin kiremit örtülü, bakımlı bir şehir olduğunu belirtir
Malkara, 1828 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında ilk defa işgale uğramıştır 1878 Osmanlı-Rus Savaşında da Tekirdağ işgale uğrayınca Malkarada önemli göçlere sahne olmuştur Malkara, tarihin en kötü günlerini Balkan Savaşı sırasında yaşamıştır 9 Kasım 1912de Bulgarlar tarafından işgale uğramıştır Yerli Bulgar ve Rumların da işbirliği ile 500den fazla kadın, erkek ve çocuk şehit edilmiştir Katledilen insanlar, toplu olarak gömülmüşlerdir İşgal 85 ay sürmüş, bu arada şehir yağma edilmiş, yakılmış, yıkılmış, 14 Temmuz 1913te Mustafa ve Enver Paşanın birlikleri tarafından şehir harabe halinde kurtarılmıştır
Malkara son kez l Dünya Savaşı sonunda 20 Temmuz 1920de Yunanlılar tarafından işgal edilmiş, 11 Ekim 1922de sağlanan ateşkes uyarınca 14 Kasım 1922 tarihinde Yunanlıların şehri boşaltmasıyla kurtulmuştur
Malkara 1870 yılına kadar Geliboluya bağlı kalmış bu tarihte Edirne vilayetine bağlı Tekfurdağ Sancağına (Tekirdağ) bağlanmıştır Bazı kayıtlara göre de Malkara 1880 yılında ilçe olmuştur
Malkara ilçesi idari yönden 4 mahalle (Camiatik, Hacıehvat, Yenimahalle, Gazibey) 3 belde ve 70 köyden oluşmaktadır Malkara ilçesinde biri ilçe merkezi, üçü kasaba (Sağlamtaş, Kozyörük, Balabancık) olmak üzere dört belediye teşkilatı vardır
Malkara ilçesinin nüfusu ile ilgili olarak arşiv kayıtları üzerinde yapılan incelemelerde 1455 yılında hane sayısının 789 olduğu, nüfusunun da 3990 civarında olduğu anlaşılmaktadır Kanuni Sultan Süleyman zamanında nüfusu 3084, 3 Mehmet döneminde ise nüfusunun 2835 civarında olduğu görülmektedir 1831 yılında yapılan ilk gercek nüfus sayımında toplam nüfus 5778dir
Tekirdağ iline 56 km uzaklıkta olan Malkaranın kuzey batısında Uzunköprü, kuzey doğusunda Hayrabolu, güney doğusunda Şarköy, güneyinde Gelibolu, batısında ise Keşan bulunmaktadır1149 km2lik yüzölçümü ile Tekirdağ ilinin toprak alanı en geniş ilçesidir
İlçede yüksek dağlar, vadiler yoktur Genelde toprakları, aşınmış, tepelerden yarı ova özelliği gösteren plato görünümündedir Tekirdağ ilinin en önemli dağı olan Tekir Dağları Malkaraya 25 km mesafededir Bu dağlar, ilçemizin güney bölümünde, Tekirdağ-Gelibolu istikametinde uzanırlar İlçenin sınırları Çimendere köyü yakınında son bulur Ganos dağı, Tekir sıra dağlarının en önemli yükseltisidir Malkaranın yüzey şekilleri nedeni ile büyük akarsuları yoktur Barajları ve göletleri besleyen dereler vardır
İlçe; kara iklimine sahip olup, kış ayları soğuk ve yağışlı geçmektedir Yazlar da, genellikle sıcak ve kuraktır Yıllık yağış ortalaması 500 milimetredir
Malkara, Tekirdağ il merkezinin 58 km batısındadır Tekirdağdan Yunanistana ulaşan D-110 karayolu üzerindedir İlçenin, İstanbul- Tekirdağ –Çanakkale-Edirne-Kırklareli gibi il merkezleri ile yol bağlantısı bulunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ

Eski 11-04-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ







Gerek coğrafi konumu, gerekse Perinthos adında bulunan -nt- çift sessiz harfi dolayısıyla burada koloni kurulmazdan önce de yerleşimlerin olabileceği olasılığını ortaya koymaktadır Perinthos a çok yakın iki tarih öncesi yerleşmesinde, Kamaradere ve Toptepe Höyüğünde İÖ4300 yıllarına tarihlenen buluntular bulunması bu savı arkeolojik olarak belgelemektedir
Antik çağlardaki ismi ile Perinthosun adının kökeni ve tarihi hakkında çeşitli tartışmalar vardır Tarihçi Heredot Perinthosun adının kökeni ve tarihi hakkında tartışmalar vardır Tarihçi Heredot Perinthosun bir Trak kalesi olduğundan ve Perinthosluların saldırılarda özgürlüklerini yiğitçe savunduklarından bahseder

Antik kaynaklar ve Arkeolojik belgelerden edinilen bilgilere göre İÖ600 yıllarında Samoslu kolonistlerce kurulmuştur Trakyanın ticarete atılmasından sonra kurulan kent iki doğal limana sahip olmasından dolayı bütün çağlarda önem kazanmıştır Perinthosun kuruluş efsanesinde Herakles (Herkül)ve elinde meşalesiyle Artemis yer alır Bu nedenledir ki İS2 yydan sonra ismi HERAKLEİA olarak değişir (Anadoludaki bütün Heraklia kentleri günümüzde Ereğli olarak adlandırılmıştır Örneğin: Konya Ereğlisi ve Karadeniz Ereğlisi)
Kuruluşundan kısa bir süre sonra İÖ570 yılları civarında Selymbria (Silivri) koloni kentini kuran Megalılar Perinthosu ele geçirmek ister Ancak başarılı olamazlar Bu sırada doğudan gelen başka istilacılar vardır Pers kralı Dareus İÖ514-513 yıllarında Tunanın kuzeyindeki İskitlere karşı yaptığı seferi sırasında Trakyayı Pers hakimiyeti altına alır Bu sırada Perinthosta Pers egemenliğine girmiştir Perslerin İÖ 476-475 yıllarında Kimon tarafından yenilgiye uğratılarak Trakyadan çekilmelerinden sonra Perinthos yeniden bağımsızlığını kazanır
Bu tarihten Makedonya saldırısına kadar kent hakkında fazla bilgi yoktur Makedonya kralı IIPhilip Heraion Teichosa (Bu günkü Karaevli köyü altı, Çitlenbik deresinin denizle birleştiği alan) kadar olan bölgeyi Odyris Kralı Kersepleptesi yenerek zaptetmişti İÖ341 (Karaevli altında 1997 yılında Tekirdağ Müze Müdürlüğü tarafından yapılan kazıda bulunan kıralın büyük bir olasılıkta Kersepleptes olduğu tahmin edilmektedir) II Philip Perinthosu kuşatmasına rağmen, bu kuşatma başarısızlıkla sonuçlanmıştır Ancak IIPhilipin oğlu Büyük İskender daha sonra Perinthosu egemenliği altına almıştır Perinthosta Büyük İskender döneminde (İÖ 336-323) darphane kurulmuş, Büyük İskender bu darphanede kendi adına sikke (madeni para) bastırmıştır Daha sonra kent Romalıların müdahalesiyle bağımsızlığını kazanmıştır
İÖ 72 yılında Orta Karadeniz kıyılarına hakim olan Pontus kralı Mithridates batıya doğru ilerlemiş bir çok batı kentlerini ele geçirdikten sonra Perinthosu da kuşatmış ancak almayı başaramamıştır
İS 19 yılında Roma İmparatoru Tiberius Trakyaya Vali göndermeye başlamıştır Böylece Trakya Romaya bağımlı bir devlet haline gelir İS46 yılında İmparator Cladius, Trakya kraliyet sülalesini bertaraf ederek Roma eyaletini kurar Roma döneminde eyalet valisinin ikametgahı perinthostur Kapsamlı bir ticaret ve gelişmiş ekonomisiyle büyük sahil yolu üzerindeki konumu ve limanları ile Perinthos Marmara denizinin kuzey kıyısındaki en önemli koloni kentidir Askeri açıdan çok önemlidir Özellikle üzerinde bulunduğu yollar sayesinde önemi artmıştır Roma çağında “Viva Egnatia” adı verilen ve Adriyatik kıyısındaki Dyrrachiumdan başlayıp Byzantiona (İstanbul) ulaşan sahil yolu ile Singidunumdan (Belgrad) başlayıp Perinthosta sona eren ordu yolu üzerindedir Romalı askerler Marmaranın Güney Sahillerine Perinthostan kalkan gemilerle ulaşmaktadırlar
İS196 yılında Roma İmparatorluğu ile Byzantion arasında çıkan anlaşmazlıkta Perinthos Romanın saflarında yer almıştır Çıkan savaşta Byzantion yenilince Roma İmparatoru Septimus Severus Byzantionu köy statüsüne indirerek eyalet merkezi olan Perinthosa bağlamıştır Bu savaş anısına Septimus Severus Büyük bir heykelini Perinthosa diktirmiştir Bu dönemde Perinthos oldukça hızlı gelişmiştir
İmparator Aurelianın ölümünden sonra (İS 3 YY) Perinthosun ismi Heraklia (Heraklesin Kenti) olarak değiştirilmiştir Daha öncede belirttiğimiz gibi bütün Heraklia kentleri bugün EREĞLİ olarak anılmaktadır
İS 4-5 YYda Heraklia halı dokuma yeri olarak ün salmıştır Roma İmparatorluğunun İS395 yılında ikiye ayrılmasından sonra başkentin Kostantinapol olmasıyla önemini giderek yitirmeye başlamıştır
Bizans İmparatoru Anastasius (491-5189 Justinianus 8527-565) zamanlarında Heraklia büyük bir onarım ve yeni yapılaşma yaşamış ve bir kez daha önem kazanmıştır Bu dönemlerde Perinthosun dini bir piskaposluk merkezi olduğu yazılı kaynaklardan öğrenilmektedir Ayrıca DrNuşin Asgari ve Tekirdağ Müze Müdürlüğü tarafından yapılan sur içi kazılarında bu döneme ait iki büyük Bazilikanın bulunmasıyla bu durum yazılı belgeler ve kalıntılarla birlikte kanıtlanmıştır
45 ve 6 YY da kentin nüfus yoğunluğunun çok olduğunu belirleyen bir başka belgede, yine son yıllarda Tekirdağ müze Müdürlüğünce saptanan ve bir kısmında kazı yapılan kaya mezarlarıdır Zeminin kumtaşı olması nedeniyle Marmaraereğlisinin kuzey doğu ve batı kesimi o dönemde büyük bir mezarlık alanı olarak kullanılmıştır Bu dönemde Perinthosun su sorunu, bu gün Veliköy beldesinin güney doğusunda yer alan Çukurçengel su kaynaklarından elde edilen suyla sağlanmıştır Su kaynaklarının bulunduğu bölgede havuzlar ve kanallar yaparak sonra da pişmiş topraktan yapılan su künkleriyle su Perinthosa kadar taşınmıştır Bu gün dahi Marmaraereğlisinde iki adet çeşmenin suyu bu su kaynaklarından gelmektedir
Bugünkü yoğun yerleşmenin altında kalan antik şehir çok büyüktür; Sadece Akropolün uzunluğu yaklaşık 15 kmyi, genişliği 500 myi aşmaktadır Doğu – Batı doğrultusunda uzanan yüksek bir yarımada olan bu Akropolün kuzeyinde Perinthos koyu ve limanı, kuzey batı eteklerinde ise yaygın bir aşağı şehir kesimi ve bu şehri kuzeyden geniş bir Nekropol alanı çevreler Akropolün kuzeyi ve batısını, bir de aşağı şehri çevreleyen surlar Perinthosun en belirgin kalıntısıdır Akropolün1/3ü askeri bölge içinde kalmaktadır Akropolün güneyinde Bizans kaya mezarları yer alır Kuzey doğuda Mola Burnu içinde yer alan limanın içi bugün dolmuş ve sığlaşmıştır Burundan çıkan dirsekli mendireği ise denizin içinden Kılkaya Fenerine kadar izlemek mümkündür
Akropolün üzerindeki antik yapıları doğudan batıya sıralayacak olursak Mola Burnunun kuzey yamacında tonoz geçitli bir tuğla yapı kalıntısı, Akropolün güney yamacında bir tiyatro yeri, ortalarında bir yapının çift tonozlu terası, batı ucunda büyük bir Bizans Kilisesinin kalıntısı, güney batı yamacında ise Bizans yapı kalıntısı görülür
Marmaraereğlisi Koyunu kuzeyden Kamara dereden başlayarak şehri bir yarım ay şeklinde Nekropol çevirmektedir Bu Nekropolde arkaik çağdan itibaren Bizans çağı içlerine kadar uzun bir zaman süresince çeşitli tipte mezar stelleri, lahitler, mezar sunakları ve mezar anıtları kullanılmıştır Bunlardan ortaya çıkarılanlar Tekirdağ Müze Müdürlüğünde ve Marmaraereğlisi içinde yer alan açık hava müzesi olarak ayrılan alanda koruma altına alınmışlardır
Şehrin kuzey batısındaki düzlükte antik su yolu kalıntısı ve Osmanlı su terazisi ile çeşme şehrin İstanbul girişindeki yolda toprağın yüzeyinde izlenebilen antik duvar kalıntıları da yer almaktadır
Aşağı şehir surlarının üstünde inşa edilmiş olan “Konstantinin Evi”olarak adlandırılan Konstan evi Rum Evi bulunmaktadır
Evin güneyinde Akropolün hemen altında yaklaşık 220 m uzunlukta stadion yer almaktadır1986 yılında yapının Krypthoportikus denilen alt geçidin anıtsal giriş kapısının yeri tespit edilmiş ve 1987 yılında yapılan kurtarma kazısıyla da ortaya çıkarılmıştır Akropol tepesinin kuzey yamacında St George Kilisesi bulunur
Marmaraereğlisindeki taşınmaz kültür varlıkları Kültür Bakanlığı tarafından koruma altına alınmıştır1derece Arkeolojik sit alanları yeni yapılanmaya kapalı olup 2ve 3 derece arkeolojik alan ilan edilen bölgelerde Müze denetiminde inşaat yapılmaktır
Tekirdağ ile Marmaraereğlisi arasında bulunan ve Marmaraereğlisine 5 km uzaklıkta Toptepe Höyüğünde yapılan kurtarma kazısında önemli buluntular ortaya çıkarılmıştır Eski bir yerleşim yeri olan Toptepede Tekirdağ Müze Müdürlüğü ve İÜEdebiyat Fakültesi Prehistorya bölümünden DoçDrMehmet ÖZDOĞAN ile birlikte yapılan kurtarma kazısında Kalkolitik çağa ait önemli veriler bulunmuştur
Marmaraereğlisi Trakyanın Efesi durumundadır Toprak altındaki şehir ortaya çıkarıldığında turizme büyük hizmet edilmiş olacaktır
Marmaraereğlisinin kuzeyindeki düzlük ve sırtların üzerinde 8 tümülüs bulunur Çoğunlukla sivri konik biçimli olan ve yığma tepelerin çevresinde krepis yoktur Hiç birinde (Tümülüs) mezar odası görülmemekle beraber, hemen hepsinin üzerinde ellenmiş olduklarını belirten büyük ya da ufak göçmeler bulunmaktadır Tümülüsler kuzeyden güneye, deniz kıyısına dikey üç sıra halinde dizilmişlerdir
Batıdaki sıra; Kukunartepe, Kalemistepe, ortadaki sıra; Çiçeklitepe, Yılmatepe, Miltepe, Doğudaki sıra küçük Metristepe, Büyük Metristepe ve Bekçitepedir
Çorlu yolu üzerinde Omurca çiftliğinde Rumlardan kalma büyük bir şaraphane, kilise ve sarnıç yer almaktadır
1876-1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında kısa bir süre bölge Ruslar tarafından işgal edilmiştir Teşkilatlı limanı ve feneri olan Ereğliye İstanbuldan “İdare-i Mahsusa” vapurları düzenli sefer yapıyorlardı
Balkan savaşında (1912) Bulgar işgali sırasında, bölge halkı zorlu günler geçirmiş,ancak hemen sonra MEreğlisi ve Tekirdağ kıyılarına çıkarma yapan Osmanlı ordusu, Bulgarları geriye püskürtmüştür 20 Temmuz 1920 günü sabahı, İngilizlerin himayesindeki Yunanlılar, Ereğli ve Tekirdağ kıyılarına çıkarma yapmışlardır
İstiklal Savaşında “Trakya-Paşaeli Mudafaa-ı Hukuk Cemiyeti” düşman işgalinden kurtulmak çabalarını sürdürmüştür Anadolu da Büyük Taarruzun başlaması ile , Türk Ordusunun önünden kaçan çok sayıda Rum, deniz yoluyla Ereğliye gelmiş, daha sonra Çorluya geçerek Yunanistana gitmişlerdir Nihayet 1922 yılında tekrar Türklerin eline geçmiştir
Marmaraereğlisi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Tekfurdağı (Tekirdağ) sancağının kazası halindeydi
Eski Ereğli (Gümüşyaka) , Sultanköy ve Çeşmeli deki büyük çiftliklerde, Balkanlardan gelen göçmenler iskan edilmiştir Böylece bu göçmenlerin yerleşmesi sonucunda MEreğlisi bir gelişme göstermiştir
Marmaraereğlisi 1940 yılına kadar, köy statüsü durumundaydı Bu tarihten sonra 7 köyün birleşmesi ile (Çeşmeli, Eski Ereğli, Sultanköy, Şahpaz, Türkmenli, Yakuplu, Yeniçiftlik) Çorlu ilçesine bağlı nahiye haline getirilmiştir
Marmaraereğlisi 1661987 tarih ve 3392 sayılı kanunla ilçe olması kabul edilmiştir
İlçe merkezi üç mahalle (Muhacir, Cedit Ali Paşa, Dereağzı Mahalleleri), iki belde (Yeniçiftlik beldesi) ve üç köyden meydana gelmiştir

Marmaraereğlisinde biri ilçe merkezi, iki de kasaba (Yeniçiftlik, Sultanköy) olmak üzere üç belediye teşkilatı vardır
Tekirdağ iline 40 km uzaklıkta olan Marmara Ereğlisi, Tekirdağ ilinin en doğuda yer alan ilçesidir Kuzey ve batıdan Çorlu, doğudan İstanbul ilinin Silivri ilçesine komşudur Güney yönden ise Marmara Denizi ile sınırlıdır 183 km² yüzölçümü ile Tekirdağ ilinin en küçük ilçesidir
MEreğlisi, Trakya kıyılarından Marmaranın içine doğru uzanan bir burnun ucundadırDaha ilk bakışta göze çarpan iki önemli özelliği vardır Bunlardan ilki doğusunda yer alan çapı 1600 metreye yaklaşan ve daireye yakın güzel bir tabii koydur Öteki kıyıları sellerin ve akarsuların taşıdığı topraklar ile yüzyıllar boyunca sağlaşmıştır
İlçe arazisinin büyük bölümü, alçak düzlüklerden oluşur Kıyı boyunca genellikle doğal kumsallar yer alır Kıyı çizgisinden sonra 20 metreye kadar yükselen iki kıyı taraçası sıralanır Nihayet daha geride 100-150 m yükseklikler arasında aşınım düzeyi başlar İlçenin en yüksek kesimi, batıda Çeşmeli Köyü ve çevresidir Burada Sarıyer tepe (161 m), Pazarlı tepe (154 m) başlıca yükseklikleri oluşturur
İlçede en fazla kahverengi orman toprağı ile kızıl renkli topraklar yaygındır
Yıllık sıcaklık ortalaması 135 co dir Yaz mevsiminde sıcaklık ortalaması 22 Cº civarındadır Kış mevsimi Trakyadaki bir çok yerden daha ılık geçer Kar yağışlı gün sayısı fazla değildir
Yıllık yağış ortalaması 580 mm civarındadır Yağışlar daha çok kış aylarında toplanmıştır Yaz aylarında güney batı doğrultulu lodos rüzgarı, kısa süreli ani sağnaklara neden olmaktadır
Marmaraereğli gerek karayolu, gerekse deniz ulaşımı bakımından önemli bir coğrafi konumda yer almaktadır Roma İmparatorluğu döneminde, başkent Romayı doğuya bağlayan “Via Egnatio” yolunun buradan geçtiği tarihi belgelerden anlaşılmaktadır Osmanlı İmparatorluğu zamanında, İstanbulu Belgrata bağlayan karayolu, Çorludan sonra sahildeki Ereğliye inerek, buradan Yedikule üzerinden İstanbula ulaşmaktaydı Diğer bir önemli yol olan İstanbul-Selanik yolu, Topkapı-Yarımburgaz üzerinden Ereğliye gelmekte ve daha sonra iç kesime yönelmekteydi Ereğli aynı zamanda, deniz ulaşımı bakımından da stratejik bir öneme sahiptir
Ereğli Limanının tarihin hemen her dönemimde gerek ticari, gerekse askeri amaçlarla yoğun biçimde kullanıldığı bilinmektedir Bu nedenle yakın yıllara kadar buraya, İstanbuldan düzenli vapur seferleri yapılmaktaydı Balkan, Birinci Dünya ve İstiklal Savaşı yıllarında defalarca tahrip edilen liman, 1942 yılında askeri amaçla onarılmış, 120 metre uzunluğunda yeni bir liman inşa edilmiştir Ayrıca özel sektöre ait bir liman mevcuttur Marmaraereğlisi ne İstanbul ve Tekirdağdan, D-100 ve D-110 karayollarını kullanarak kısa sürede ulaşmak mümkündür İlçenin, Türkiyeyi Avrupaya bağlayan yolun üzerinde olup, İstanbula 98 km Tekirdağa 40 km mesafededir 14 kmlik bölümü yüksek standartlı, Seymen yolu olarak nitelendililen toplam 30 km karayolu ile Çorluya ulaşılmaktadır
NOT:AYRICA SEYMEN YOLU DİREKSİYON İÇİN 18 YAŞINDAN KÜÇÜKLERİN RAHATLIKLA ÇALIŞABİLECEĞİ BİR YOLDUR

Alıntı Yaparak Cevapla

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ

Eski 11-04-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ



Tekirdağ Genel Bilgi



Marmara Bölgesinin Trakya kesiminde yer alan Tekirdağ, doğusunda İstanbul, kuzeyinde Kırklareli, kuzeydoğusunda Karadeniz,doğusunda İstanbul, güneyinde Marmara Denizi, güneybatısında Çanakkale, batısında da Edirne ile çevrilidir Tekirdağ Türkiyenin kuzeybatısında, Marmara Denizinin kuzeyinde tamamı Trakya topraklarında yer alan üç ilden biri, ayrıca iki denize kıyısı olan altı ilden biridir Balkan yarımadasının güneydoğu kesiminde yer alan Trakya bölgesinde farklı morfolojik üniteler vardır Bunların başlıcaları farklı yükseltiler gösteren dağ ve tepeler ile, daha az yükseltide yer alan platolar ve farklı büyüklükteki ovalardır Tekirdağ bölgesinde bu morfolojik ünitelerden dağlık olanları kuzeydeki Istranca (Yıldız) dağlık kütlesi ile güneydeki Ganos (Işık) ve Koru dağlarıdır Bu iki dağlık arazi arasında, Ergene Irmağının kolları ile yarılmış, hafif , orta ve bazen dik eğimli peneplen arazileri ile güney ve yer yer orta kısımlarda yer alan yüksek tepelik ve eğimli yamaç araziler bulunmaktadır

Trakyanın güney kesiminde yer alan il toprakları geniş dalgalı düzlüklerden oluşmaktadır Kuzeyde Ergene Havzasından, güneyde Marmara Denizi kıyısına kadar uzanan bu düzlükler hafif tepelerle engebelenmiştir İl topraklarının kuzey kesimini Istranca (Yıldız) Dağlarının güney uzantıları, güney kesimini de Ganos (Işıklar) Dağı, güneybatı kesimini Koru Dağı (676 m) engebelendirmektedir Tekirdağın en yüksek noktası Ganos Dağının Uçakbaşı Tepesidir (924 m) İlin doğu kesimi daha az yüksektir Hafif dalgalı düzlükler üzerinde bazı tepeler bulunur İç kesimlerde ise, akarsuların geniş tabanlı vadilerini kaplayan geniş ovalar yer alır Bunların en önemlileri Çerkezköyden başlayarak bati yönünde, Ergene yatağı boyunca giderek genişleyen Ergene Ovası ile Ergene Nehrine akan Hayrabolu ve Çene (Beşiktepe) derelerinin alüvyon yatakları boyunca uzanan Hayrabolu ve Çene Ovalarıdır Marmara kıyıları boyunca uzanan dar ve küçük kıyı ovaları, akarsuların getirmiş olduğu alüvyonların birikmesi sonucu oluşmuştur Bu ovaların başlıcaları; Sultanköy-Marmara Ereglisi arasında Kinik Ovası, Marmara Ereglisi - Yeniçiftlik arasında Kumluca Ovası , Yeniçiftlik - Karaevli arasında Serefli (Basalan) Ovası, Karaevli - Köseilyas arasında Degirmenaltı Ovası, Barbaros -Kumbağ arasında Naip Ovaları ile Tekir Dağlarının güney eteklerinde Hasköyden Kızılcaterziye kadar uzanan Şarköy kıyı Ovasıdır



Tekirdağın Karadenize bakan ve Çamlıkoy olarak anılan Kastros (kasatıra) Koyu kıyıları, Kırklareli ve İstanbulu birbirinden ayırır Marmara Ereğlisi ile Mürefte arasında geniş bir girinti oluşturan Marmara Denizi kıyıları düz ve engebesizdir

Tekirdağın jeolojik yapısı ise oldukça gençtir I zamanda il alanı denizlerle kaplı iken, aşınmalar nedeniyle denizlerin dibinde karasal kökenli tortular oluşmuştur II zamanda Alp kıvrımlarının etkisiyle Kuzey Anadolu Dağları ile birlikte Tekir Dağları oluşmuştur Daha önceden oluşmuş olan eski temel ve tortul tabakalar da yer yer kırılmış, kıvrılmıştır III Zamanın sonunda neojende, Tekir Dağı yeniden alçalmış ve düzleşmiştir Bu dönemde Ganos ve Koru dağının kuzeyinde uzanan platoda gre ve marnlar birikmiştir Tekirdağ bugünkü görüntüsünü IV zamanda almıştır Anadolu ve Trakya yükselirken, Ege Marmara ve Karadeniz havzaları alçalmıştır Topraklar genel olarak kil içeren ve çimentolaşmış grelerden oluşmuştur

İlde Akarsuların oluşturduğu vadiler ise; Hayrabolu Vadisi, Kurtderesi Vadisi, Çengelköprü Vadisi, Çurçura Vadisi ve Çorlu Vadisidir

İl topraklarından kaynaklanan suların birleşmesi ile oluşan Akarsular Karadeniz, Marmara ve Ege Denizine dökülür Istranca Dağlarının güneydoğu uzantıları akarsu kaynağı açısından oldukça zengin olup, bu yöreden kaynaklanan Bahçeköy Deresi gibi küçük bazı akarsular Karadenize, Istranca Deresi Terkos (Durusu) Gölüne, Ergene Irmağının suları ise il sınırları dışında Meriç Irmağı ile birleşerek Ege Denizine dökülür Ergene Irmağı aynı zamanda kuzeybatıda doğal sınırı oluşturmaktadır Ergene Irmağı, Istranca Dağlarının doğusunda, Karatepeden doğar Kuzeydoğu-güneybatı yönünde akarak, Saray ve Çorlu ilçeleri topraklarını sular Ergene Irmağına Muratlı ilçe merkezinin kuzeyinde, güneyden Çorlu Deresini alarak güney-kuzey doğrultusunda akmaya baslar ve Kırklareli topraklarına girer Daha sonra Edirnenin İpsalaya bağlı Sarıcaali Köyü yakınında, Hancagız yöresinde Meriç Irmağına katılır



İl sınırları içerisinden kaynaklanarak Ergene Irmağına katılan başlıca kollar Çorlu Suyu, Paşaköy ve Hayrabolu dereleridir Hayrabolu Deresi Ergene Irmağının en önemli kollarından biridir Kuzey-güney yönünde akan dere, Hayrabolu ilçe merkezinden geçer ve kuzeyde Ergene Irmağına karışır İlin güney kesiminden kaynaklanan bazı küçük akarsular da Marmara Denizine dökülür Araplı Deresi, Değirmendere ve Kocadere bunların başlıcalarıdır İlin güneybatısından kaynaklanan Kavak Deresi il sınırları dışında Saros Körfezine dökülür Tekirdağda doğal göl bulunmamaktadır Yüzölçümü 6333 km2 olan Tekirdağın 2000 Yılı Genel Nüfus Sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 623591dir

Tekirdağda Trakyaya özgü bir iklim hüküm sürmektedir Kıyılarda yumuşak, iç kesimlerde ise Karasal iklim özellikleri görülür Yazları sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve yağışlı geçer

İlin bitki örtüsü genellikle Step görünümündedir Istranca Dağlarında meşe ve kayın, Koru Dağında meşe ve kızılçam, Ganos Dağında da meşe, gürgen ve ıhlamur ağaçlarından oluşan ormanlar bulunmaktadır Ormanları büyük ölçüde tahrip edilmiştir

İlin ekonomisi tarım, hayvancılık, turizm, ticaret ve sanayie dayalıdır Yetiştirilen başlıca tarımsal ürünler; arpa, buğday, ayçiçeği, yulaf, mısır, şeker pancarı, baklagiller, fasulye, patates, soğan, kiraz, ceviz, armut, elma ve eriktir Bunların dışında çeltik, susam, kavun ve karpuz ekilmekte, bağcılık ve bahçecilik yapılmaktadır Hayvancılıkta ise büyük ve küçükbaş hayvan besiciliği yapılmaktadır Çok sayıda koyun yetiştirilmektedir Süt ürünlerini işleyen çok sayıda mandıra vardır Bu mandıralarda önemli miktarda beyaz peynir, kaşar peyniri ve yoğurt üretilir Arıcılık, balıkçılık ve ormancılık da ilin ekonomisinde önem taşımaktadır



Tekirdağ, geçmişten günümüze kadar önemli bir tarım, ticaret ve turizm merkezi olmuştur Özellikle 1980li yıllardan sonra ilde artan sanayileşme hareketi 1990lı yıllarla birlikte hız kazanmıştır Büyük bir pazar potansiyeli olan İstanbula yakın olması ve İstanbul-Çanakkale-İzmir hattı üzerinde olması Tekirdağın ekonomik önemini gün geçtikçe arttırmaktadır Ayrıca il,sahip olduğu doğal kaynaklar yanında tarihi ve kültürel varlıkları ile ekonomik anlamda önemli bir turizm merkezidir İlde sanayi kuruluşu olarak şeker ve bitkisel yağ fabrikaları bulunmaktadır

İl topraklarında kömür madeni bulunmaktadır Kömür Malkara ve Saray ilçesi ve köylerinde açılan ocaklardan elde edilmektedir Kömür ocaklarının yanında Tekirdağda taş ocağı sektörü de bulunmaktadır Taşocakları daha çok Çorlu ve Saray ilçelerinde faaliyet göstermektedir

Tekirdağın Karadeniz ve Marmara Denizi kıyıları yaz turizmi açısından önemli olup, il ekonomisine katkısı bulunmaktadır Marmara Denizi kıyısındaki Marmara Ereğlisi, tekirdağ, Kumbağ, Mürefte ve Şarköyde turistik konaklama tesisleri bulunmaktadır

Tekirdağın Bazı kaynaklarda Sisamlılar tarafından kurulduğu belirtilmektedir Eski ismi Bizanthe olan Tekirdağın Antik Çağdaki ismi Rhaidestos, Roma Çağında Rhadestus, Orta Çağda Rodosto idi XIVyüzyılda kenti ele geçiren Osmanlılar bu ismi Rodosçuk olarak değiştirmişlerdir XVIII Yüzyıldan sonra kente, kuzeybatısında bulunan Tekfur (Ganos) Dağından ötürü Tekfurdağı adı verilmiş, Cumhuriyetin ilk yıllarında da Tekirdağ olarak değiştirilmiştir



Trakyada Tarih öncesi dönemlere ait arkeolojik araştırmalar, 1970li yıllardan sonra İstanbul Üniversitesi Prehistorya Ana Bilim Dalı öğretim üyelerinden ProfDrMehmet Özdoğan başkanlığında başlamış, 1990dan sonra yine MÖzdoğan başkanlığındaki ekip ve Tekirdağ Müzesi, Trakyada Tarih öncesi dönemlere ait kazı ve araştırmalarını sürdürmüşlerdir Yapılan bu araştırmalar sonucunda Tekirdağda ilk yerleşimin MÖ3000lerde olduğu anlaşılmıştır

Trakyada Paleolitik Çağa ait yerleşme yeri olarak İstanbul yakınlarındaki Yarımburgaz Mağarası ve Trakyanın Karadeniz kıyısında açık yerleşme yeri olarak Ağaçlı bölgesi bilinmektedir Tekirdağ Müzesi Müdürlüğünün son yaptığı araştırmalarda Saray ilçesinde Ergene ve Galata derelerinin oluşturduğu Güneşkaya ve Güngörmez vadilerinde mağaralar tespit edilmiştir Bu mağaraların üst kesiminde MÖ5000-3000 yıllarına tarihlenen çanak çömlek parçaları bulunmuştur Tekirdağ sahil şeridinde yapılan kazı ve araştırmalarda Neolitik (MÖ8000–5000), Kalkolitik (MÖ5000-3000) ve İlk Tunç Çağına ait yerleşmeler bulunmuştur

İlk Tunç çağında, Trakyada Marmara Denizi sahil kesimi boyunca yerleşmelerin uzandığı, son yapılan araştırmalarda ortaya çıkmıştır İstanbul ile Gelibolu Yarımadası arasında İlk Tunç Çağının başlangıcında oldukça yoğun yerleşmeler vardır Gelibolu Yarımadasında bu yerleşmeler daha da yoğundur Troyanın birinci katıyla çağdaş olan bu yerleşmeler MÖ3000-2700 yılları arasına tarihlendirilmiştir Tekirdağ Müzesinin İstanbul Üniversitesi Prehistorya Ana Bilim Dalı ile ortaklaşa olarak yaptığı Menekşe Çatağı kazılarında bu dönem kalıntılarına oldukça yoğun olarak rastlanmıştır

Tekirdağ yöresi, MÖ1200lerde Trakların yurdu idi Tarihi kaynaklar MÖ4000 ve 2000 yıllarında Trak akınlarından ve göçlerinden ve Traklardan ayrı kabileler ve şehir krallıkları olarak yaşamış, hiçbir zaman bir birlik oluşturamamış toplumlar olarak bahsetmektedirler



Homerosun İlyada adlı destanında; Traklar için at besleyen, at yetiştiren gibi sıfatlar kullanmaktadır Trak kralı Rhesosun atları için: “Görmedim onun atları gibi güzel, iri atlar, giderler yel gibi, kardan beyazdırlar” diye söz etmektedir Ksenephon ise “Anabasis” (onbinlerin dönüşü) adlı eserinde bir Trak kenti olan Perinthos (Marmara Ereğlisi) halkının orduya yetişmiş atlar verdiğini yazmaktadır Tanrılar arasında en çok Dionyzos (Doğa Tanrısı), Artemis (Bolluk ve bereketi Tanrısı), Hermese (Doğa ve Bereket Tanrısı) saygı gösterirler

Trakyada yoğun olarak görülen irili ufaklı yığma tepelerin hepsi “Tümülüs” denilen mezar tepeleridir Trakyada en erken tümülüs MÖ1300 yılına tarihlenen Kırklarelide bulunan Taşlıbayır Tümülüsüdür Ayrıca Kırklareli ve Edirne civarında Dolmen adı verilen büyük iri taşların yan yana getirilerek ve sonra üzeri tekrar iri bir taşlarla örtülerek yapılan anıtsal mezar tipleri vardır Bu mezar tiplerinin ilk örnekleri Traklara aittir Dolmen tipi mezarlar daha sonra bırakılmakla beraber, Tümülüs geleneği Roma döneminin sonuna kadar (MS395) devam etmiştir

VIyüzyılda Perslerin egemenliği altına giren yörede Odrysler MÖV yüzyılda bir devlet kurmuştur Pers Kralı Dareus MÖ514-513 yıllarında Tunanın kuzeyine kadar ilerlemiştir Bu sırada Istrancaların batısında büyük su kaynaklarının bulunduğu alanda ordusu kamp kurmuştur476da yılında Persler Kimon tarafından yenilgiye uğratılarak Trakyadan çekilmişlerdirIVyüzyıl başlarında yöreyi ele geçiren Büyük İskender, Odrys Devletini Makedonya Krallığına bağlamıştır Büyük İskender Perinthosda darphane kurarak kendi adına para bastırmıştır Daha sonra Galat akınlarına uğrayan yöre, İskenderin ölümünden sonra Seleukosların hakimiyetine girmiştir168de Roma egemenliğine girmiştir Bu dönemde Romalılar, Trakları Romalılaştırmak için emekli asker ve subaylarını yerleştirdikleri bir çok kent kurmuşlardır Bu kentlerden bir tanesi Malkaranın Kermeyan Köyünün kenarında yer alan Apri ya da Aprostur

VIII yüzyıl ile VIyüzyıl arasında Ege adaları ile Marmara Denizi kıyıları ve Karadeniz kıyıları arasında büyük bir deniz ticareti başlamış, Sisam, Samos ve Magaralılar Marmara ve Karadeniz kıyılarında ticarete dönük koloni kentleri kurmuşlardır Bu kentlerden en önemlileri Perinthos (Marmara Ereğlisi), Heraion (Karaevli), Bysante (Barbaros), Ganos (Gaziköy) dur



MS395 – 1354 Roma İmparatorluğunun 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra yöre Bizans (Doğu Roma) İmparatorluğunun toprakları içerisinde kalmıştır MSIVyüzyılda Gotların, Bizans döneminde de Avarlar ile Slavların istilalarına uğramıştır VIIyüzyılda Araplar, VIIIyüzyılda Bulgarlar, XIIyüzyılda Peçenekler tarafından yağmalanmıştır XIyüzyılda Bizansın Trakya Theması sınırları içerisinde yer alan, Marmara Denizi kıyısındaki bazı yerleşmeler Konstantinopolisi (İstanbul) ele geçiren Latinler tarafından XIIIyüzyılda Venediklilere bırakılmış, Osmanlılar tarafından 1357 de ele geçirildi ise de, yeniden Bizanslıların egemenliğine girmiştir 1361 yılında kesin olarak Osmanlı topraklarına katılmıştır

Osmanlı döneminde yöreye Türkmen aşiretleri yerleştirilmiştir XVIyüzyılda Suhte ayaklanması yöreyi büyük ölçüde etkilemiştir 1828 ve 1878 yıllarında iki kez Ruslar tarafından işgal edilen yörenin büyük bölümü, XIXyüzyıl sonlarında Edirne vilayetine bağlı Tekfurdağı sancağının sınırları içerisinde idi Şarköy ve çevresi ise aynı vilayetin Gelibolu sancağına bağlıydı

Balkan Savaşları sırasında 1912den 1913e değin Bulgarların işgalinde kalan yörenin doğusundaki Muratlı, Çorlu ve Çerkesköy istasyonları Mondros Mütarekesinden (30 Ekim 1918) sonra Kasım 1918de Fransızların denetimi altına girmiş bir süre sonra da Yunanlıların denetimine bırakılmıştır 20 temmuz 1920de Yunanlılar tarafından işgale edilmiş, işgal dönemi boyunca Trakya-Paşaeli Müdafa-i Hukuk Cemiyetine bağlı silahlı çeteler Yunan birlikleri ile çatışmışlardır Mudanya Mütarekesi (11 Ekim 1922) imzalanmasından sonra 15 Ekim 1922de yöre boşaltılmış, Çorlu ve Saray İtalyanların, Tekirdağ ve Şarköy İngilizlerin denetimi altına girmiştir 17 Kasım 1922de bu işgallerden kurtulmuştur



20 Ocak 1921 tarihli ilk Teşkilatı Esasiye Kanununun “Türkiye, coğrafi durum ve ekonomik ilişkiler bakımından illere, iller ilçelere, ilçeler bucaklara ayrılmıştır” Hükmü gereğince girişilen yeni örgütlenme sırasında Tekirdağın da il olduğu, ancak Kurtuluş Savaşının güçlükleri içinde örgütün hemen kurulamadığı, savaş sonunun beklendiği anlaşılmaktadır
Tekirdağın Cumhuriyetin kuruluşundan sonra il olduğunu ileri süren kaynaklar da olmakla birlikte, Cumhuriyetin ilanından hemen önce, 15 Ekim 1923 tarihinde il merkezi olmuştur

Tekirdağda günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Çorlu Kalesi, Elmalı ve Yenidibek Kaleleri, Karacahalil (Kocakale) Kalesi, Kermeyan Kalesi, Karaevli Harekat Tepe, Naip, Işıklar, Kaşıkçı, Hacıköy, Sarılar, Çeşmeli, MEreğlisi Merkez ve Aytepe, Kabahöyük, Delibedir, Hacıllı, Kadriye, Kermeyan, Gözsüz, Müstecep, Kavakçeşme ve İnanlı Tümülüsleri, Rüstem Paşa Camisi ve Bedesteni (1553), Hasan Efendi Camisi (1590), Eskicami (1830), Ortacami (1854), Yusuf Ağa Cami, İnecik İmaret Cami XVyüzyıl), Gazi Süleyman Paşa Cami, Hacerzade İbrahim Bey Cami (1406), Gazi Ömer Bey Cami (1493-1494), Ulu Cami (Güzelce Hasan Bey Cami)( 1499), Çarşı Cami (Hasip Bey Cami) (1686-1687), Rakoczi Çeşmesi, Tavanlı Çeşme, Hacı Çeşmesi, Malkara Camiatik Çeşmesi, Naip I Köprüsü, Naip II Köprüsü, İnecik Köprüsü, Çorlu I Ergene Köprüsü, Çorlu II Ergene Köprüsü, Yenice Köprüsü (Malkara), Hacılar Köprüsü (Hayrabolu), Muratlı Köprüsü, Taş Köprü (Çorlu), Hora Feneri,Yalı Hamamı, Saray Ayazpaşa Hamamı, Atatürk Anıtı, Şehitler Anıtı, Namık Kemal Anıtı bulunmaktadır Ayrıca Tekirdağ'da Türk sivil mimari örneklerinden evler vardır

İl merkezine 15 km uzaklıktaki Kumbağ, 10 km uzaklıktaki Barbaros, Naip ve İstanbul yolu üzerindeki Dereağzı ve Değirmenaltı mevkileri Tekirdağın başlıca mesire yerleridir Ayrıca Atatürk Orman Korusu, Çorlu Orman Korusu, Laledere Mesire Yeri, Çamlıkoy Ormaniçi Dinlenme Tesisleri bulunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ

Eski 11-04-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ



Tekirdağ Sözlü Tarih

Tekirdağ da Kral yolu Söylencesi
Bizans dönemi'nde Tekirdağ'ı yöneten Tekfurun güzel bir kızı Barbaros tekfurununun da da yiğit bir oğlu vardırGünün birinde kızı gören oğlan yemeden içmeden kesilirGece gündüz kızın hayali gözlerinin önündedirSonunda dayanamayıp derdini babasına açar,bu kızı kendisine alması için yakarırTekfur Tekirdağ'a gidip kızı babasından isterTekirdağ tekfuru:"Denize kıyı boyunca ;suyun bir karış altında bir yol yaptıracaksınızKızım buradan arabasıyla geçerken tekerlekler şıpır şıpır edecekBu şartı kabul ederseniz kızım sizin olacak" der
Barbaros Tekfuru çaresiz kabul ederİki gencin sözü kesilirDüğün hazırlıklarına başlanırBir yandan da yolu yapımı sürdürülmektedirBir gün Tekfur kızı vermekten vaz geçtiğini söyleyince yapım da dururYolun şarap iskelesi yakınında birden yok olmasının nedeni budur

Bir başka söylenceye göre ise yol yapılır gençler evlenir arabayla buradan geçip giderler ama bir gün deniz kabarmıştır dalgalar gelip gençleri alıp götürür ve birdahada bulunamazlar

Arzulu Köyü Söylencesi
Söylenceye göre göre Arzulu köyü adını o yörede yaşamaış Arzu Baba adlı bir dervişten almıştır

Arzu Baba günümüzde Arzulu Köyü yakınlarında yaşamaktadırHer gece köyün çevresini bir kaç kez dolaşırBir tehlike olup olmadığını anlamadıkça yatmazO dönemlerde düşman çeteleri köylere baskın yapmaktadırBir gece Arzu Baba,çetenin yakllaşmakta olduğunu görürTek başına direnip köyü çetelere karşı savunur v eköye birtek çete bile sokmaz

Arzu Baba ölümüne değin köyü koruröldüğünde tüm köy ,ardından yas tutarO na bir türbe yaptırılır ve köye adı verilir

Ermiş Baba Söylencesi
Baba diye çağrılan bir ermiş ortalığın susuzluktan kırıldığı bir dönemde su çıkması imkansız bir yeri kazıp su çıkarırKöylü onun bu kerametini "büyü ,sihir" diye karalarböyle lleyler yapmaması için uyarır,daha sonrada kadıya şikayet ederKadı ermişe kendisini savunmak için tanığı olup olmadığını sorarO da izin isteyip dışarı çıkar"Gelin ikiniz" diye seslenir Görünürde kimseler yokturAz sonra iki iri taş ermişin ardından gelirKadı davadan vazgeçip ermişe taşları durdurmasını söylerErmiş:"durun" deyince taşlar oldukları yerde kalır

Günün birinde ermişe bir kiriş gerekir,kirişi kesip biçer,ama kısa gelirköylüler gülüp eğlenmeye başlayınca kirişi eline alıp sıkarak uzatır Köy halkını da "yerle bir olun" diye kargışlarSözü bitince köy yerle bir olur

Yukarı Sırtköy'ün Kargışlanması söylencesi

Günün birinde Sırtköy'e bir ermiş gelirBir kapıyı çalıp su isterKapı yüzüne kapanırBöyle birkaç evin kapısını daha çalar :"Oradaki kuyuları görmüyor musun? gidip içiver," diye tersleyip kovarlar
Bunun üzerine ermiş yüzünü köye dönüp :"Kuyularınız kurusun ,hiç su çıkmasın,Hepsi şu aşağıdaki köyden su taşıyan Haneniz 32 yi aşmasın" diye kargışlarBundan sonra kuyular kururSu çıksa da kısa bir sürede bitiverirHane sayısının uzun zamandır 32 nin üstüne çıktığı görülmemiştirKöylüler sularını ,günümüzde de yakınlarındaki Aşağı Sırt Köy'den taşırlar

Almalı Kalesi ve Müstecap Köyü söylencesi
Gazi Süleyman Paşa Karadağ'ın tepesindeki Almalı Kalesi'ni almak isterKale bri kaç kez kuşatılır,baskınlar yapılırama bir türlü düşmezbunun üzerine Karargah günümüzdeki Müstecan Köyü yakınına taşınıryeni bir saldırı planı yapılır

Ertesi sabah erkenden kalkan ordsu,hazırlıkları tamamlarSüleyman Paşa :"Eğer dualarımız müstecap(Kalbul) olursa burada bir köy kurulsun "derPlan gereği atlar ters nallanırDüşman da nal izlerine bakarak ters yöne giderKaledeki asker sayısı azalmıştırAskerler kısa sürede kaleyi ele geçirirKarargahın bulunduğu yerde bir köy kurulurAdına da Müstecap Köyü denir

Alıntı Yaparak Cevapla

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ

Eski 11-04-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ



Tekirdağ Cami ve Mescitleri

Eski Cami (Merkez)



Tekirdağ il merkezi, Ertuğrul Mahallesinde bulunan bu caminin yapım kitabesi günümüze gelemediğinden, yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır Bugünkü yapı Zahire Nazırı Tekirdağlı Ahmet Ağa tarafından 1830–1831 yıllarında yaptırılmıştır Caminin önündeki içerisinde şadırvanın da bulunduğu avlusu 1952 yılında yıktırılmış ve önü açılmıştır

Cami dikdörtgen planlı olup, kesme taştan iki katlı olarak yapılmıştır İbadet mekânının üzeri düz ahşap tavanlı, dıştan da içbükey saçaklı, kiremitli bir çatı ile örtülmüştür Caminin girişi yuvarlak kemerli olup, sade bir bordür ile çevrelenmiştir Üzerinde “S” ve “C” kıvrımlarından oluşan dekoratif bir kemer bulunmaktadır İki basamakla çıkılan giriş iki ince sütunlu bir sundurma ile örtülüdür Bu sütunlar Barok üslupta olup, içten kubbemsi bir tonozla örtülüdür Bunun da üzerinde kiremit çatı bulunmaktadır İçerideki kubbemsi tonozun ortasına Barok üslupta kalem işleri yapılmıştır Son cemaat yerinin doğusundaki bir merdivenle üst kata çıkılır İbadet mekânına girişte de yine “S” ve “C” kıvrımlı dekoratif bir kemer bulunmaktadır

İbadet mekânının üzerini örten ahşap tavan Barok üslupta yağlı boya bezemelidir Caminin içerisi altlı üstlü yuvarlak kemerli yirmi pencere ile aydınlatılmıştır İbadet mekânının içerisindeki minare kaidesinin önündeki bir merdivenle ikinci kattaki kadınlar mahfiline çıkılmaktadır Kadınlar mahfilinin ortasında yarım daire şeklinde dışarıya doğru çıkıntılı Barok bir müezzin mahfili bulunmaktadır Bu bölüm de galeri şeklinde olup Barok bezeme ile süslenmiştir

Girişin karşısına gelen mihrap altı köşeli ve istiridye şeklinde bir motifle sonuçlanmaktadır İki sütunçe arasına alınmış olan mihrap kıvrık dal ve çiçek motifleri ile bezenmiştir Burada da “S” kıvrımlı konsollar dikkati çekmektedir

Caminin kuzeybatı köşesindeki minare kare kaideli olup, dışa çıkıntı oluşturacak şekilde içeriye alınmıştır Çatı hizasına kadar ulaşan kaideden sonra düzgün kesme taştan minare gövdesi çok cepheli ve tek şerefelidir Minare 1912 depreminde yıkılmış, Cumhuriyetin ilk yıllarında da yenilenmiştir

Caminin önünde girişe göre sağda olan şadırvan sekizgen planlıdır Etrafını yine sekizgen ahşap bir yapı çevrelemiştir Sekiz ahşap sütunun taşıdığı şadırvanın çatısı kiremit örtülüdür Şadırvanı çepeçevre kuşatan kitabe frizinde şadırvanın Hacı İsa Bey tarafından 1836 yılında yaptırıldığı yazılıdır

Orta Cami (Merkez)

Tekirdağ Orta Cami Mahallesinde, Hükümet Caddesi üzerinde bulunan bu camiyi, kitabesinden öğrenildiğine göre Kürkçü Sinan Bey yaptırmıştır Bu cami 1854-1855 yıllarında temeline kadar yıktırılarak yeniden yaptırılmıştır İlk caminin yapım tarihi konusunda bir bilgiye rastlanmamıştır

Cami moloz taştan dikdörtgen planlı olarak yapılmış, daha sonra buna kare planlı bir bölüm ve son cemaat yeri eklenmiştir Kuzeydeki son cemaat yeri iki katlı olup, ahşap çatı ile örtülüdür Caminin ibadet mekânı da ahşap, saçaklı kiremit bir çatı ile örtülüdür Caminin kuzey cephesindeki giriş kapısı yuvarlak kemerli olup, etrafında sade profilli bir bordür bulunmaktadır Bu girişin önünde iki ince sütunun taşıdığı, üzeri kiremit örtülü ahşap bir sundurma bulunmaktadır

Son cemaat yerindeki batı duvarına bitişik merdivenden üst kattaki kadınlar mahfiline çıkılmaktadır Girişin karşısındaki “S” ve “C” kıvrımlı dekoratif kemerli geniş bir kapıdan ibadet mekânına girilmektedir Bu kapı üzerinde yirmi satırlık talik yazılı yapım kitabesi bulunmaktadır Girişin iki yanında yarım silindirik nişler halinde birer mihrapcık ile birer pencere bulunmaktadır İbadet mekânı ince uzun ve yuvarlak kemerli her duvarda ikişer pencere ile aydınlatılmıştır

İbadet mekânını örten tavan Barok üslupta, yağlı boya motiflerle bezenmiştir Buradaki iki madalyon yine barok üsluptadır Kadınlar mahfili balkon şeklinde olup, ortasında dışarıya doğru yarım daire şeklinde çıkıntılı müezzin mahfiline yer verilmiştir Bu bölüm de Barok üslupta bezemelerle süslenmiştir

Mihrap nişi iki pencerenin ortasında yarım silindirik şeklindedir İki yanında silmeli köşe plastırları akantus yapraklı ve bezemelidir Ayrıca buradaki geniş bir şerit mihrap nişinin içerisini dolaşmaktadır Burada bir vazodan çıkan Barok üsluptaki kıvrık dal ve çiçek kompozisyonları görülmektedir

Caminin kuzeybatı köşesinde olan minarenin moloz taştan yapılmış kare kaidesi bulunmaktadır Minare gövdesi oldukça ince silindirik görünümlü ve tek şerefelidir

Caminin kuzeyindeki geniş bir bahçe içerisine de mermerden sade bir şadırvan yapılmıştır Şadırvan altı ahşap ayağın taşıdığı çatı ile örtülüdür Bazı kaynaklarda caminin taş duvarlı bir avlu ile çevrili olduğu ve bu duvarların 1948de yıkıldığı belirtilmektedir

İnecik İmaret Camisi (Merkez)



Tekirdağ İnecik Bucak merkezinde bulunan bu cami, Antalya Mirlivası Hüseyin Bey tarafından 1498–1499 yıllarında yaptırılmıştır Tekirdağda yapılan en eski camilerden biridir

Cami Erken Osmanlı mimarisinde görülen ters “T” planlı, zaviyeli camiler grubundandır Kesme taştan yapılan caminin önünde üzeri kasnaklı kubbelerle örtülü beş bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır Son cemaat yeri iki duvar çıkıntısının uzantısının ortasında yuvarlak kemerlerle birbirlerine bağlanmış dört sütundan meydana gelmiştir

İbadet mekânının üzeri tromplu merkezi ve kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür Caminin iç mekânındaki mihrap yuvarlak niş şeklinde olup oldukça sadedir Yanındaki taş kaideli, yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli minaresi Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yakın tarihlerde yenilenmiştir

Caminin yanında Antalya Mirlivası Hüseyin Beyin kesme taştan, üzeri kubbe ile örtülü türbesi bulunmaktadır

Hasan Efendi Camisi (Merkez)

Tekirdağ Hasan Efendi Mahallesinde bulunan bu cami 1627 yılında Şeriye Başkâtibi Hasan Efendi tarafından yaptırılmıştır

Dikdörtgen planlı ve moloz taştan yapılan caminin üzeri ahşap çatı ile örtülüdür Değişik zamanlarda onarım geçirdiğinden özelliğini kısmen yitirmiş olup, mimari yönden herhangi bir özellik taşımamaktadır Mihrap nişi yuvarlak olup, dikkat çeken bir bezemesi bulunmamaktadır

Minare kesme taş kaideli, yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir Minarenin şerefeden yukarısı depremde yıkılmıştır Caminin avlusunda Şeriye Başkâtibi Hasan Efendinin mezarı bulunmaktadır

Yusuf Ağa Camisi (Merkez)

Tekirdağ Muratlı Caddesi üzerinde bulunan bu cami Yusuf Ağa tarafından 1760 yılında yaptırılmıştır

Cami dikdörtgen planlı, ahşap çatılı bir yapıdır Ahşap olan minaresi sonraki yıllarda yenilenmiş ve kesme taştan, taş kaideli, yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli olarak yapılmıştır

Kanuni Sultan Süleyman Camisi (Çorlu)



Tekirdağ ili Çorlu ilçesinde bulunan bu camiyi Kanuni Sultan Süleyman 1521 yılında yaptırmıştır Mimarı Acem Alidir

Cami kesme taştan, kare planlı olarak yapılmıştır Caminin önünde dört sütunun yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanmış, üç bölümlü son cemaat yeri bulunmaktadır Son cemaat yerinin üzeri üç kubbe ile örtülmüştür Caminin kare planlı ibadet mekânının üzeri pandantifli, kasnaklı merkezi bir kubbe ile örtülüdür

Mihrap ve minberinde bezeme yönünden dikkati çeken bir özellik bulunmamaktadır Yanında taş kaideli yuvarlak yivli gövdeli ve tek şerefeli minaresi bulunmaktadır Minare şerefesinin altı mukarnaslıdır

Caminin avlusunda yuvarlak sütunların taşıdığı çatılı şadırvanı bulunmaktadır

Fatih Camisi (Çorlu)

Tekirdağ ili Çorlu ilçesinde bulunan bu caminin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi bilinmemektedir

Cami kesme taştan kareye yakın dikdörtgen planlı olup, üzeri çatı ile örtülüdür İbadet mekânı iki katlı pencerelerle aydınlatılmıştır Yuvarlak niş şeklindeki mihrabı bir özellik taşımamaktadır Yanında kare kaideli, yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli minaresi bulunmaktadır

Güzelce Hasan Bey (Ulu Cami) Camisi (Hayrabolu)



Tekirdağ ili Hayrabolu ilçe merkezinde, İlyas Mahallesinde bulunan bu camiyi Sultan II Beyazıtın damadı Güzelce Hasan Bey yaptırmıştır Caminin yapımına 1486 yılında başlanmış, 1499 yılında da ibadete açılmıştır Cami kaynaklarda Ulu Cami ismi ile de geçmektedir

Cami kesme taştan kare planlı olarak yapılmıştır Caminin önünde dört yuvarlak sütunun yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanmasından oluşmuş üç bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır Son cemaat yerinin ortasındaki bölüm kubbe, iki yanındaki mekânlar ise tonozla örtülüdür İbadet mekânının üzeri kasnaklı merkezi bir kubbe ile örtülmüştür Kubbeye geçiş köşelerdeki birer trompla sağlanmıştır

Mihrap nişi yuvarlak olup, dışarıya taşkın değildir İbadet mekânı altlı üstlü iki sıra halindeki pencereler ile aydınlatılmıştır Caminin yanındaki minaresi taş kaideli, yuvarlak yivli gövdeli ve tek şerefelidir

Caminin yanında Güzelce Hasan Beyin kesme taştan kubbeli türbesi bulunmaktadır Cami Vakıflar Genel Müdürlüğünce 2005 yılında restore edilmiştir

Çelebi Sultan Mehmet (Paşa) Camisi (Hayrabolu)



Tekirdağ ili Hayrabolu ilçesi Hisar Mahallesinde bulunan bu cami, kitabesinden öğrenildiğine göre Çelebi Sultan Mehmet tarafından 1419 yılında yaptırılmıştır Caminin mimarı Çelebi Sultan Mehmet dönemi vezir ve mimarı olan Hacı İvaz Paşadır Hacı İvaz Paşa aynı zamanda Bursa Yeşil Külliyesinin de mimarıdır Cami İvaz Paşanın ismiyle de tanınmış olup, halk arasında Paşa Camisi olarak da anılmaktadır

Cami kesme taştan dikdörtgen planlı olup, üzeri ahşap çatı ile örtülmüştür Duvar işlemelerinde kesme taşların arazına tuğla derzler yapılmıştır Değişik zamanlarda onarım geçiren cami orijinalliğinden bütünüyle uzaklaşmıştır

İbadet mekânı iki sıra halinde pencerelerle aydınlatılmıştır Mihrap niş şeklinde olup, bezeme yönünden bir özellik taşımamaktadır Yanındaki minaresi taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir

Caminin çatısı 2004 yılında çökmüş, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmıştır

Ömer Efendi Camisi (Hayrabolu)



Tekirdağ ili Hayrabolu ilçesi, Kâhya Mahallesinde bulunan bu cami, Ömer Efendi isimli bir kişi tarafından 1404–1405 yıllarında yaptırılmıştır Sonradan harap olan cami 1872 yılında halkın katkıları ile yenilenmiştir Bundan sonraki dönemlerde yapılan onarımlarla özelliğini tamamen yitirmiştir

Bugünkü cami dikdörtgen planlı, kesme taştan yapılmış olup, üzeri ahşap çatı ile örtülüdür Minare son cemaat yerinde olup, kalın yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir

Çarşı Camisi (Hasip Bey Camisi) (Hayrabolu)



Tekirdağ ili Hayrabolu ilçe merkezinde bulunan bu caminin yapımına Kethüdazâde Çorumlu Mustafa Bey başlamış, ölümü üzerine de torunu Mehmet Hasip Bey tarafından 1686-1687 yılında tamamlanmıştır

Cami dikdörtgen planlı, tek katlı ve ahşap çatılıdır Yakın tarihlerde yapılan onarımlardan ötürü özelliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır Yanında kare kaideli, yuvarlak yivli gövdeli, tek şerefeli minaresi bulunmaktadır

Caminin Çorumlu Mustafa Beyin mezarının da bulunduğu avlusu önünden geçen yol nedeniyle kamulaştırılmış ve küçültülmüştür

Gazi Süleyman Paşa Camisi (Malkara)



Tekirdağ ili Malkara ilçesi, Cami Atik Mahallesinde bulunan bu cami Bizanslılar döneminde bir kilise olarak yapılmıştır Osmanlıların Malkarayı ele geçirmesinden sonra, 1365 yılında camiye çevrilmiştir Bunu belirten kitabe batı yönündeki kapısı üzerindedir Bu kitabeye göre; Yıldırım Beyazıt (1389–1402) zamanında Gazi Süleyman Paşa tarafından camiye dönüştürülmüştür

Kitabenin mealen anlamı şöyledir:

“Bu, Allahü Tealanın evidir Bu evi Arap ve Acemin Sultanı, Sultan Selahaddin, kişileri doğru yola sevk etmek üzere insanlar için inşa ettirdi Bu öyle bir anıttır ki, gölgesinin altında hayvanlar nallanırdı Sultan oğlu Sultan olan Beyazıd Han, Murat Han'ın oğlu, Murad Han Orhan Han'ın oğlu, Orhan Han Osman Han'ın oğludur Allah mülklerinde daim kılsın Devletin iktidarın ellerindeyken günler güzel geçiyor, isteyen istediği yere yerleşiyordu Devlet adaletle mukimdi Her hak sahibi hakkına sahipti Burası Kilise üzerine bina edildi
Gafururrahıym olan Allah, kâmil müminleri ve kadın, erkek Müslümanları mağfiret buyursun
Bu camiinin inşa tarihi; Mübarek ve saygınlığı olan Receb ayının başlangıcında 758 (1356) yılında yapıldı

Cami Sultan Abdülaziz (1861–1876) zamanında onarılmış, bazı ilaveler yapılmıştır Sultan II Abdülhamit de 1888–1889 yılında camiyi onarmış ve bunu belirten bir kitabeyi de kuzeydeki giriş kapısı üzerine yerleştirmiştir

Cami 1151 m2lik bir alan üzerinde olup, cami bunun 284 m2sini kapsamaktadır Cami kesme taş ve tuğla hatıllı olarak dikdörtgen planlı yapılmıştır Üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür İbadet mekânı ahşap sütunların desteklediği düz bir tavanla örtülüdür

Caminin minaresi kesme taştan dikdörtgen kaideli, yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir Bu minare yapılış ve onarımından sonraki dönemlerde yenilenmiştir

Hacerzade İbrahim Bey Camisi (Malkara)

Tekirdağ ili, Malkara ilçesi 14 Kasım Caddesi üzerinde, Hüseyin Köse İlköğretim Okulunun yanında bulunan bu camiyi Hacerzade İbrahim Bey 1406 yılında yaptırmıştır Caminin mimarı bilinmemektedir Balkan Savaşları sırasında ve depremlerle de büyük hasara uğramış, sonraki yıllarda restore edilmiştir Son olarak 1971 tarihinde ibadete açılmıştır Geçirdiği onarımlar ve değişiklikler nedeniyle orijinalliğinden uzaklaşmıştır

Cami düzgün kesme taştan, kare planlıdır Cephesi mermer olarak yenilenmiştir İbadet mekânının üzerini tromplu bir kubbe örtmektedir Mihrap ve minberi orijinal değildir

Caminin kuzeybatı köşesinde bulunan minare şerefe altına kadar orijinaldir Şerefe ve üst kısmı 1970 yılında yenilenmiştir Sekizgen kaideli minarenin üç yüzü ibadet mekânının içerisinde kalmıştır Yalnızca minarenin beş cephesi dışarıdan görülmektedir Bu cephelerde Bursa kemerleri bezeme olarak taşa işlenmiştir Gövde oluklu ve tek şerefelidir

Gazi Ömer Bey (Turhanoğlu Ömer Bey) Camisi (Malkara)



Tekirdağ Malkara ilçesi Gazi Bey Mahallesinde bulunan bu cami, Mora fatihi, Fatih Sultan Mehmetin komutanlarından Turhanoğlu Ömer Bey tarafından 1493–1494 yıllarında yaptırılmıştır Gazi Ömer Beyin bu camiden başka, Malkarada iki cami, üç mescit, bir kervansaray ve bir de dükkân yaptırdığı Malkara Kadılığındaki bir arşiv belgesinden anlaşılmaktadır Günümüze bunlardan yalnızca cami ve türbesi gelebilmiştir

Cami düzgün kesme taştan, kareye yakın dikdörtgen planlı olup, üzeri dört trompun desteklediği merkezi bir kubbe ile örtülüdür Caminin önünde üç bölümlü bir son cemaat yeri bulunmakta olup, bunlardan ortadaki kubbeli, iki yandaki de tonozludur İbadet mekânı altlı üstlü ikişer sıra pencerelerle aydınlatılmıştır Mihrabı yuvarlak bir niş şeklindedir

Caminin batı yönündeki minaresinin şerefeye kadar olan kısmı orijinal, şerefeden sonraki kısmı da 1980li yıllarda yenilenmiştir Minare kesme taştan dikdörtgen kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir

Sadrazam Cedit Ali Paşa Camisi (Marmara Ereğlisi)



Tekirdağ ili Marmara Ereğlisinde bulunan bu caminin kitabesi günümüze gelememiştir Caminin XVIIyüzyılda yapıldığı sanılmaktadır Günümüze gelen cami, eskisinin yerine yakın tarihlerde yeniden yapılmıştır

Cami kesme taştan, dikdörtgen planlı olup, mimari özelliğini tümüyle yitirmiştir Ön kısmına iki katlı dışa geniş pencerelerle açılan bir son cemaat yeri eklenmiştir Yanındaki minaresi kesme taş kaideli, yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir

Ayaz Paşa Camisi (Saray)



Tekirdağ ili Saray ilçesindeki bu cami Sadrazam Ayaz Paşa tarafından 1539 yılında yaptırılmıştır

Cami kesme taştan, kare planlı olarak yapılmış, üzeri kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür Kubbeye geçiş köşedeki tromplar yardımı ile sağlanmıştır Caminin önünde üzeri kubbeli üç bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır Mihrap yuvarlak bir niş şeklindedir

Minaresi taş kaideli, ince silindirik gövdeli ve tek şerefelidir

Cami-i Kebir (Ulu Cami) (Şarköy)

Tekirdağ ili Şarköy ilçesinde bulunan bu caminin yapım kitabesi günümüze gelememiştir Kaynaklardan Malkarayı ele geçiren Gazi Süleyman Paşa tarafından yaptırıldığı öğrenilmektedir Cami XIVyüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilmektedir Değişik zamanlarda yapılan onarımlar nedeni ile orijinalliğinden kısmen uzaklaşmıştır

Güzelköy Eski Cami (Şarköy)

Tekirdağ ili Şarköy ilçesi Güzelköyün batı yakasında bulunan bu caminin yapım tarihi bilinmemektedir Bununla beraber XVyüzyılda yapıldığı sanılmaktadır Caminin batısındaki bu döneme ait bir hamam kalıntısı da bunu kanıtlamaktadır Cami 1912 depreminden sonra yeniden yapılmış, orijinal yapısından yalnızca minare kaidesi günümüze gelebilmiştir

Cami moloz taş ve çevreden toplanan devşirme parçalardan yapılmıştır Doğu-batı yönünde dikdörtgen planlı olup, üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür Giriş kuzey yönündedir İbadet mekânının üzeri ahşap kirişlerle desteklenen bir tavanla örtülüdür İbadet mekânının iki yanında kadınlar mahfili bulunmaktadır

Caminin orijinal yapısından günümüze gelen minare kaidesi bir sıra kesme taş, iki sıra tuğlanın alternatifli sıralanması ile oluşturulmuştur Bunun üzerindeki gövde kısmı yörede Dere Taşı denilen taştan yapılmıştır Çokgen olan minare kaidesi oldukça düzenli bir taş işçiliği göstermektedir

Caminin kuzeyinde üzeri kapalı bir şadırvan bulunmaktadır Günümüze bu şadırvandan yalnızca mermer döşeme parçaları gelebilmiştir Caminin doğusundaki bahçe içerisinde XIXyüzyıla tarihlenen mezar taşları vardır

Alıntı Yaparak Cevapla

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ

Eski 11-04-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ



Tekirdağ Rüstem Paşa Külliyesi



Tekirdağ Ertuğrul Mahallesi Mimar Sinan Caddesinde bulunan bu külliyeyi Kanuni Sultan Süleymanın sadrazamı ve damadı Rüstem Paşa Mimar Sinana yaptırmıştır Kitabesinden öğrenildiğine göre yapım tarihi 1553tür Giriş kapısı üzerindeki ikinci bir kitabede de Sultan Abdülmecit tarafından da 1841 yılında onarıldığı yazılıdır

Külliye cami, medrese, bedesten, kervansaray, hamam, imaret ve kütüphaneden meydana gelmiştir Günümüze bunlardan yalnızca cami ile bedesten iyi durumda gelebilmiş, diğerleri kısmen yıkılmış ve harap olmuştur

Cami:
Cami geniş bir avlu içerisindedir Düzgün kesme köfeki taşından kare planlı olarak yapılmıştır Önünde çifte revaklı bir son cemaat yeri bulunmaktadır Kuzey yönündeki dış son cemaat yeri ahşap çatılıdır Bu çatı 22 sütun üzerine oturtulmuştur İç son cemaat yeri ise ortada haç tonozlu ve bunun iki yanında da ikişer kubbe ile örtülmüştür Bu örtü sistemi ile ibadet mekânını örten kubbe üstten kurşun ile kaplanmıştır Son cemaat yerinden camiye giriş kapısı stalaktitli olup, çevresi dikdörtgen bir bordür içerisine alınmıştır Portalin iç yanlarına da stalaktitli birer mihrapçık yerleştirilmiştir Giriş kapısının üzerinde stalaktitler arasında yapım kitabesi bulunmaktadır

Kitabe:
“Rüstem-i düstur-ı Azam Hak rızasın kasd edüp
Bu makamı eyledi manend-i gülzar-ı naim
Lütf-ı nuru Zülcelal-in kalbine virüp ziya
Kâbe-i sıdk-ı safada eylesün anı mukim
Erişüp avn-ı Celil-i bi zeval-i lemyezel
Çün tamam oldu bu cay-ı can feza-yı hoş nesim
Safha maha utarit yazdı bir tarih-i hala
Ecrini and eylesün bu camiin Lûtf-u Kadim
h960 (1553)

Daha küçük olan onarım kitabesi ise portaldeki mihrapçıklardan sağdakinin üzerine konulmuştur Bu portalin iki yanındaki dikdörtgen şekilde birer pencere de ibadet mekânına açılmaktadır Bu pencerelerin yanlarında da stalaktitli çokgen mihrapçıklar bulunmaktadır



İbadet mekânının üzerini tromplu bir kubbe örtmektedir Ayrıca köşelere, duvarlara bitişik olarak yerleştirilmiş payeler de kubbeyi taşımaktadır Payelerle köşelerdeki L şeklindeki ayakların arası sivri kemerli birer niş şeklindedir Kubbe payandalarından güneydekinin arasında mihrap bulunmaktadır Buradaki ayaklarla mihrap arkasına takviye payandaları yerleştirilmiştir İbadet mekânı yuvarlak kemerli alçı şebekeli pencerelerle aydınlatılmıştır İbadet mekânının birbirine simetrik olan doğu ve batı cephelerinde altta dört, bunların ortadan ikisi üzerinde de ikişer olmak üzere altı penceresi vardır Bu pencerelerden üst sıradakiler sivri kemerli ve alçı şebekelidir Alt sıradakiler dikdörtgendir

İbadet mekânının içerisi ve kubbe beyaz badanalıdır Kubbenin içerisi ince profillerle dilimlere ayrılmıştır Kubbe kenarlarında ve ortasında Barok üslupta çiçek motifleri vardır Caminin güney yönünde iki paye arasında bulunan mihrap yuvarlak bir niş şeklinde olup, XIXyüzyılda yağlı boya ile boyanmıştır Çevresinde profilli bir bordür ve üst kısmında da stalaktitli bir bölüm bulunmaktadır Mihrap ile pencere arasına yerleştirilmiş olan minber mermerden ve oldukça sadedir Yalnızca yan aynaları ile merdiven korkulukları geometrik motiflerle bezenmiştir

Caminin kuzeybatısındaki minare kare planlı yüksek bir kaide üzerinde olup, gövdesi çok yüzlü ve tek şerefelidir Minarenin kapısı iç son cemaat yerinde, caminin köşe duvarının içerisindedir

Caminin önündeki şadırvan beş sütunun taşıdığı bir çatı ile örtülmüştür Şadırvan düzgün olmamakla beraber on köşeli ve içeriden de beş sütunludur

Medrese:
Rüstem Paşa yapı topluluğunun medresesi caminin doğusunda ve 30 m uzağındadır 1880 yılında harap olan bu yapının üzerine ahşap bir okul yapılmıştır Osmanlı döneminde Rüştiye ve İdadi olarak kullanılan bu okul Cumhuriyet döneminde ilkokul olarak kullanılmıştır

Kütüphane:
Cami ile medrese arasında bulunan kütüphane kesme taştan kare planlı olarak yapılmıştır Kütüphane bir süre içerisine eklenen ocaktan ötürü aşhane olarak kullanılmıştır Sonraki yıllarda restore edilmiştir

Hamam:
Medresenin yanında bulunan hamam çifte hamam plan düzeninde olup, medresenin doğu duvarına bitişik olarak yapılmıştır Hamam kadınlar ve erkekler bölümü ayrı ayrı soğukluk, ılıklık ve sıcaklıktan meydana gelmiştir Planı hakkında tam bir tanımlama yapılamamaktadır Günümüzde büyük bir bölümü yıkılmış, yalnızca taş ve tuğla duvarlarından bir bölüm ayaktadır Hamam uzun süre depo olarak kullanılmıştır

Bedesten:



Caminin yaklaşık 100 m batısında bulunan bedesten kesme taştan ve tuğla hatıllı olarak dikdörtgen planda yapılmıştır Bedestenin dört tarafına birer kapı açılmıştır Bu kapılar dıştan yuvarlak, içten de sivri kemerlidir Uzun cephelerde üçer, kısa cephelerde de ikişer penceresi bulunmaktadır Bedestenin üzeri birbirlerine geniş ve yuvarlak kemerlerle bağlanmış iki büyük payenin taşıdığı kubbe ile örtülmüştür Bu kubbelerdeki geçişler pandantiflerle sağlanmıştır

Bedesten Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yakın tarihlerde restore edilmiştir

Yapı topluluğunun kervansarayı ile imaretinin yeri bugün bilinmemektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ

Eski 11-04-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ



Tekirdağ Çeşmeleri

Tekirdağda akarsuların çok sayıda olmasından ötürü XIX yüzyılın başlarından itibaren halkın yararlanabilmesi için caddelere, cami avlularına ve meydanlara çeşme ve şadırvanlar yapılmıştır Ancak bu çeşmelerden 1945–1946 yılları arasında yol açılması nedeni ile birçoğu yıkılmıştır Mahmut Sümer Tekirdağın Eski Günleri isimli kitabında yok olan bu çeşmelerin 82 adet olduğu belirtmiştir

Tekirdağ çeşmeleri yerel çeşmeler, cami çeşmeleri, şadırvanlar, oda çeşmeleri ve sebiller olarak gruplara ayrılmaktadır Günümüzde Tekirdağ il merkezinde, Meydan Şadırvanı, Çiftlikönü meydan Şadırvanı, Şehitler Anıt Çeşmesi, Hacı Çeşmesi, Sururi Ağa Çeşmesi, Meydan Çeşmesi, Şabanoğlu Ç:eşmesi, Rakoczi Çeşmesi, Yusuf Ağa Çeşmesi, Tavanlı Çeşme, Kuru Çeşme, Solak Çeşme ve Meydan Çeşmesi iyi bir durumdadır

Meydan Şadırvanı (Merkez)



Tekirdağ il merkezinde, Muratlı Caddesi ile Kolordu Caddesi arasında bulunan bu çeşme Rüstem Paşa Hamamının önünden 1948 yılında buraya nakledilmiştir

Çeşme dikdörtgen mermer bir duvar içerisinde beyaz mermerden sütun şeklindedir Kitabesinden Ahmet Bey adına Cağalızade tarafından h1103 (1691) yılında yaptırılmıştır Kitabesi sülüs yazı ile yazılmıştır:

“ Ruh-ı Ahmed Bey için yaptı bu dılcû çeşmeyi
Ol Cağalı-zâde ıbrahim Bey Zat-ı hasen
Lûlesi işrâb idüp atşâne der tarihini
Gel gel iç mâ-ı hayât olsun bu ceyyid çeşmeden
h1103 (1691)”

Çeşmenin iki yüzünde yuvarlak kemer içerisine musluklar yerleştirilmiştir Bunun üzerindeki bölüm mukarnas dizili bir şeritten sonra dilimli bir kubbe ile sona ermektedir

Sahil Şadırvanı (Merkez)



Tekirdağ il merkezinde İskele Caddesi ile Londra asfaltı arasındaki yeşil alanda bulunan bu çeşme daha önce Havra yönünde iken, buradan sökülmüş bugünkü yerine yerleştirilmiştir Kitabesinden öğrenildiğine göre çeşme h1273 (1856) yılında yapılmıştır

Kitabe:

“Zeki şâdırevandır ki revân bahşây-ı atşandır
Zülâl-ı neş'esi âb-ı hayat ile birâderdir
Dil-ı nâme-siyâhan gibi bünyâdı yıkılmışken
Suyun buldurdu ol zat cün tenemkârene serverdir
h1273 (1856)

Çeşme beyaz mermerden, dikdörtgen bir mezar taşı görünümündedir Musluğunun üzerinde kitabesi bulunmaktadır Çeşme dilimli bir kavuk şeklindeki külahla sona ermektedir

Şehitler Anıt Çeşmesi (Merkez)



Tekirdağ il merkezinde, Tekirdağın fethi sırasında şehit düşenler anısına Tekirdağ Belediyesi tarafından 1949 yılında yaptırılmıştır Aynı zamanda bir anıt olan bu çeşmenin arkasında da şehitlere ait bir mezarlık bulunmaktadır

Yüksek mermer bir kaide üzerindeki bu çeşmeye Belediye tarafından bir kitabe yerleştirilmiştir

Kitabe:

“Sayın Ziyaretçi Burası Tekirdağ'ımızın fethinde kanını canını feda eden kahraman şehitler
mezarıdır Üstünde yaşadığın toprak onların armağanıdır Bunların aziz ruhlarını taziz
ediniz 1949 Tekirdağ Belediyesi

Hacı Çeşmesi (Merkez)

Tekirdağ il merkezi Aydoğdu Mahallesi, Hacı Çeşme Sokak ile Çarıkçızade Sokak ortasında bulunmaktadır Kitabesinden öğrenildiğine göre Hacı Haseki Ağa tarafından h1133 (1720) tarihinde yaptırılmıştır

Kitabesi:

“Hacı Haseki Ağayı muhterem
Bir böyle hayra kıldı muvaffak bî
ıcra-yı ab-ı nabı mahallinde eyledi
Yaptı bu aynı teşnelere bahş edüp safa
Gösterdi çeşme hüsn-ı nazârla nizamını
h1133 (1720)

Tavanlı Çeşme (Merkez)



Tekirdağ il merkezi, Eski Cami Mahallesi Hastane Bayırında bulunan bu çeşmeyi kitabesinden öğrenildiğine göre Mehmet Ağa isimli bir kişi tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır Kitabesinden yapım tarihi okunamamıştır

Çeşme kesme taştan dikdörtgen biçimde yapılmıştır Çeşmenin üzerini dışarıya çıkıntılı bir saçak çevirmektedir Cephesinde üçgen şekilli bir niş, bunun içerisinde de kitabe ve musluk bulunmaktadır Önüne büyük ölçüde bir yalak taşı yerleştirilmiştir Çeşme çeşitli zamanlarda yapılan onarımlar nedeniyle özelliğinden tamamen uzaklaşmıştır

Hüsrev Kethüda Çeşmesi (Malkara)



Tekirdağ ili Malkara ilçesinde Cami-Atik Mahallesinde bulunan bu çeşmeyi kitabesinden öğrenildiğine göre; Hüsrev Kethüda h971 (1564) yılında yaptırmıştır Çeşme aynı zamanda bulunduğu yerden ötürü Cami-i Atik (Eski Cami) Çeşmesi olarak da tanınmaktadır Çeşme arkasındaki bir evin duvarına dayalıdır

Kitabe:

"Cümlelere mülk verir kam kar
Hüsrev ü bal itikat namdar
Sahib-ı hayrat Hüsrev Kethüda,
Kim cihan kıldı serbeser ihya,
Ehli diller cem olup tarihini
Kim içerse, nuş-u canlar dediler Sene 971 (1564)

Çeşme kesme köfeki taşından dikdörtgen olarak yapılmıştır Ayna taşının bulunduğu bölüm kırık sivri kemerli bir niş içerisine alınmıştır Nişin içerisine kitabe ve musluk yerleştirilmiştir Önünde büyük bir yalak taşı bulunmaktadır

Başçeşme (Malkara)



Tekirdağ ili Malkara ilçesinde, Camiatik Mahallesi Başçeşme Sokağında bulunan bu çeşme kitabesinden öğrenildiğine göre; Ahmet Paşa tarafından h953 (1546) yılında yaptırılmıştır

Değişik zamanlarda yapılan onarımlarla özelliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır Bugün kesme taştan dikdörtgen planlıdır Sivri kemerli bir niş içerisine musluk yerleştirilmiştir Çeşmenin iki yanına duvar uzantıları eklenmiştir Bunlar geç dönemde yapılmıştır

Mermer Çeşme (Malkara)



Tekirdağ ili Malkara ilçesi Hüseyin Köse İlköğretim Okulunun yanında bulunan bu çeşme, Şahin yolu üzerinde iken sökülerek bugünkü yerine nakledilmiştir Çeşme, kitabesinden öğrenildiğine göre, Hüsrev Kethüda tarafından h979 (1572) yılında yaptırılmıştır

Evler arasına sıkışmış olan çeşme mermerden dikdörtgen planlı olup, üzeri çatı ile örtülüdür Bu çatının silmelerinin bir kısmı günümüze gelememiştir Sivri kemerli niş içerisinde kitabe, musluk ve yalak taşı bulunmaktadır Günümüzde kullanılmamaktadır

Hacı Mehmet Ağa Çeşmesi (Malkara)

Tekirdağ ili Malkara ilçesinde, Hükümet Konağının yanında bulunan bu çeşme, kitabesinden öğrenildiğine göre Hacı Mehmet Ağa tarafından h1147 (1735) tarihinde yaptırılmıştır

Çeşme kesme taştan dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır Sivri kemerli nişi içerisinde ayna taşı ve yalak taşı bulunmaktadır

Fatih Cami Çeşmesi (Çorlu)

Tekirdağ ili Çorlu ilçesinde Fatih Camisinin yanında bulunan bu çeşmenin kitabesi günümüzde okunamayacak kadar harap durumda olduğundan, yapım tarihi ve banisi kesinlik kazanamamıştır Yanındaki Fatih Camisinin de kitabesi bulunmamaktadır

Çeşme klasik Osmanlı çeşme mimarisi üslubunda yapılmıştır Düzgün kesme taştan yapılmış olan çeşme dikdörtgen planlı, sivri kemerli bir niş içerisinde ayna taşı yerleştirilmiştir Ayrıca bir silme ile dış cephesi çevrelenmiştir

Çeşme günümüzde iyi bir durumdadır

Çengelliköy Meydan Çeşmesi

Tekirdağ Çengelliköy Meydanında bulunan bu çeşme, kitabesinden öğrenildiğine göre Selamizade Ali Efendi tarafından h1190 (1776-1777) yaptırılmıştır

Çeşme moloz taştan yapılmış, üzeri düz bir silme ile sınırlandırılmıştır Ayna taşı ve yalaktan meydana gelen çeşmenin üzerinde kitabesi bulunmaktadır Ancak bu kitabenin bazı yerleri okunamamıştır Yörede araştırma yapan İsmail Hakkı Kurtuluştan öğrendiğimiz kadarı ile çeşmenin kitabesi şöyledir:

“Sahibu el hayrat
el-derecad
Selamizade Ali Efendi
Sene 1190 (1776–1777)”

Çeşme günümüzde harap bir durumdadır

Gaziköy Çeşmesi (Şarköy)

Tekirdağ ilçesi Gaziköyde bulunan bu çeşme, kitabesinden öğrenildiğine göre Davud bin Abdullah tarafından h992 (1584) yılında yaptırılmıştır

Çeşme kesme taştan, enine dikdörtgen plan düzeninde yapılmıştır Ayna taşı sivri bir kemer içerisine alınmıştır Aynataşının üzerine iki satırlık kitabe yerleştirilmiştir

Kitabe:
“Sahibul hayrat Davud bin Abdullah
Fi 5 Şaban Sene 992 (1584)”

Çeşme günümüzde kullanılmaktadır

Barbaros Çeşmesi

Tekirdağ, Barbarosa giden yol üzerinde bulunan bu çeşme kitabesinden öğrenildiğine göre; Tüfengçizade Hacı İbiş Ağa tarafından Kerbelada şehit olan Hz Hasan ve Hz Hüseyinin ruhu için yapılmıştır

Kitabesi;

“Şad ola ruh-ı Hasan ile hem Hüseyini Kerbela
Sahib el-hayrat tüfengçizade el-hac İbiş ağa”

Çeşme mermer ve devşirme parçalardan dikdörtgen plan düzeninde yapılmıştır Niş içerisindeki sivri kemerli ayna kısmı oldukça derindir Nişin üst kısmına yakın yerlerde sağ ve solda bir vazodan çıkan çiçek motifleri görülmektedir Kemerin üzerindeki bazı yazı izleri görülüyorsa da İ Hakkı Kurtuluş bunların okunamayacak kadar bozuk olduğunu ileri sürmüştür

Namazgâh Çeşmesi ( Keşan)

Tekirdağ, Keşan ilçesi Erikliye 15 km uzaklıkta bulunan bu çeşme bir namazgaha aittir Kitabesinden öğrenildiğine göre HzHasan ve Hz Hüseyin ruhu için ismi bilinmeyen bir hayırsever tarafından h1151 (1738–1739) da yaptırılmıştır

Kitabe:

“Hüseyin ile Hasan ruhın bir ehli-i hayr kıldı şad
Dedi tarihini anın yeni hatmeyleyüp üstad
Zi pak tarh-ı icad-ı nev mübarek bad saadet bad
Sene 1151 (1738–1789)”

Çeşme ve namazgâh köfeki kesme taştan yapılmış, üzeri sıvanmıştır Çeşmenin arkası namazgâhın mukarnaslı mihrap taşıdır Bu çeşme-namazgâh ile ilgili bir araştırma yapmış olan İHakkı Kurtuluş bununla ilgili olarak bölgenin en ilginç çeşmesidir dedikten sonra bu konuda görüşlerini şöyle açıklamaktadır;

“Geç bir tarihte yapılmış olmasına rağmen, klasik bir üsluptadır Namazgâh mihrabında kullanılan mukarnaslar da klasik görünümü tamamlamaktadır Yerel çeşme özelliklerinden farklı olan namazgâhlı çeşme, buraya dışarıdan gelen bir usta tarafından yapılmış olmalıdır Çeşme, bulunduğu güzergâh nedeniyle, büyük bir olasılıkla, ordugâh namazgâhı olarak kurulmuştur Daha sonra, mevcut olan bu yol nedeniyle, buradan geçenlere hem su açısından, hem de dini yönden hizmet vermeye devam etmiştir

Rumca Kitabeli Gaziköy Çeşmesi (Şarköy)

Tekirdağ ili Şarköy ilçesi Gaziköyde deniz kenarındaki meydanda bulunan bu çeşmenin üzerinde dikdörtgen çerçeve içerisine alınmış kitabesi Rumca yazılıdır Bu kitabeden öğrenildiğine göre; Georgios Tzefri isimli bir Rum tarafından 8 Ağustos 1878 tarihinde yaptırılmıştır Kitabenin üzerine bir haç motifi yerleştirilmiştir

Rumca kitabenin Türkçe anlamı şöyledir:

“Allah adına
Bu çeşme, ben Allahın kulu
Georgios Tzefri tarafından kendi paramla tekrar yaptırılmıştır
Sene 1878 8Ağustos”

Çeşme kesme taştan yapılmıştır Dış çevresi kaval bir silme ile çerçeve içerisine alınmıştır Kitabenin altından başlayan kıvrımlı kemerler ayna kısmını sınırlamıştır Kütlevi köfeki taşı yontularak çeşme konumuna getirilmiştir

Tepeköy Çeşmesi (Şarköy)

Tekirdağ ili Şarköy ilçesi Tepeköy yerleşim alanı dışında bulunan çeşmenin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir Yapı üslubuna dayanılarak XIX yüzyılın ortalarında yapıldığı sanılmaktadır Büyük olasılıkla da Gaziköyde yaşayan Hıristiyan cemaati tarafından yapılmıştır

Çeşme düzgün kesme taştan yapılmış, su haznesinde taş ve tuğla karışık olarak kullanılmıştır Farklı zamanlarda onarım gördüğünden orijinal kısmı yalnızca çeşmenin cephesinin yarısında görülmektedir Çeşmenin üzerinde durulacak özelliği de suyun künklerle gelmeyip geniş bir alandan gelmesidir Gelen su çeşmenin üzerindeki üç ağızdan dışarı akmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ

Eski 11-04-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ



Tekirdağ Sivil Mimari Örnekleri



Tekirdağ sivil mimarisi Osmanlı kültürünü günümüze kadar taşımıştır Bununla beraber Anadolu mimarisinden de doğa ve kültürünün etkisiyle ayrılan özellikleri bulunmaktadır XX yüzyılın ikinci yarısında başlayan yeni yapılaşmadan da büyük ölçüde etkilenmiş, eski geleneksel örneklerin yerini beton bloklar almıştır Günümüzde Tekirdağın eski konutları Ertuğrul, Yavuz, Orta Cami, Eski Cami, Hürriyet, Aydoğdu, Gündoğdu, Turgut ve Zafer mahallelerinde görülmektedir Ne var ki, bu kültürel doku da her geçen gün biraz daha etkilenmekte, sit alanı olmalarına karşılık sivil mimari örnekleri gün geçtikçe azalmaktadır

Eski Tekirdağ evlerinin sokağa bakan cepheleri önem kazanmış ve bunların gösterişli olmalarına özen gösterilmiştir Çoğunlukla sokakların iki kenarında sıralanan bu evler cumbaları, balkonları ve pencere parmaklıkları ile dikkati çekmektedir Cephe düzeninde cumbanın ayrı bir önemi vardır Tekirdağda değişik cumba tipleri uygulanmıştır Bunlar tek çıkmalı, çift çıkmalı, kat çıkmalı, gönyeli çıkmalı ve köşe çıkmalı gibi gruplara ayrılmıştır

Tekirdağın sivil mimarisi dini yapıların aksine ahşap ve kısmen de kâgirdir Bu evler bezeme yönünden zengin görünümlü olup, bir kısmı da geniş bahçeler içerisinde yapılmışlardır Kaynaklardan öğrenildiğine göre XVII yüzyılda Tekirdağda on bir konak ve büyük evin var olduğu öğrenilmektedir Bunların yanı sıra bazı saraylar olduğu da bilinmektedir Bunların başında Hamamcı Paşa, Mazhar Mustafa Ağa, Yeniçeri Serdarı, Kethüda Yeri ve Çeribaşı sarayları geliyordu Evliye Çelebinin sözünü ettiği bu saraylardan hiçbiri günümüze gelememiştir



Tekirdağda yapılanmasında şehrin deniz kenarında oluşu, coğrafi, ekonomik ve kültürel etkenler büyük rol oynamıştır Eski Tekirdağ evlerinde yükseklikler birbirlerine uyumu biçimde, birbirlerinin manzaralarını kapatmayacak şekilde yapılmışlardır Bu arada evler deniz kokusunun içerilere kadar girmesini sağlamak amacıyla denize dik olarak düzenlenmiştir

Tekirdağın eski evleri bir veya iki katlı olarak ahşaptan yapılmışlardır Duvarları ahşap çatkılı olup araları kerpiç dolguludur Dış cepheler yatay olarak ahşap kaplamalıdır Temel ve zemin katlarda ise büyük ölçüde taştan yararlanılmıştır Odalar büyük bir sofa veya taşlığın çevresinde sıralanmıştır Büyük evler ve konaklar harem ve selamlık düzenindedir Bu yapılar ya aynı yapı içerisinde ya da ayrı bloklar halinde düzenlenmiştir Çatı katlarına evlerde ayrı bir yer verilmiştir Bazı örneklerde ise çatı katları üzerleri örtülü balkon şeklindedir Evlerin ön cephelerinde bulunan girişler de çift kanatlı, ağaç oyma bezemeli kapılar çoğunluktadır Bu kapılar bir niş şeklinde içeriye çekilmişlerdir Birinci kata mermer merdivenlerle dıştan çıkılmıştır Bazı örneklerde ise çift taraflı merdivenler görülmektedir Zemin katlar çoğunlukla taştandır ve bunların ayrı birer kapıları vardır Zemin katlarda kiler, depo, ocak gibi evin gereksinimini sağlayan bölümler yer almaktadır Bu kattan ikinci kata ahşap merdivenlerle çıkılmaktadır İkinci katlar çoğunlukla ağaç direklerle desteklenen şahniş ve cumbalıdır Evler dışa geniş ve bol pencerelerle açılmıştır Bu pencerelerin çevresi ahşap oymalarla süslenmiştir Üzerleri de öne ve arkaya doğru meyilli çatılarla ile örtülmüştür Bazı örneklerde ise ika yana meyilli çatılar görülmektedir



Tekirdağ evlerinde kapılara, bunların üzerindeki madeni tokmaklara, dış merdivenlere, pencerelere, cumbalara, cumba desteklerine, balkonlara, saçaklara, çatılara ve üst örtüdeki kiremitlere büyük özen gösterilmiştir

Tekirdağ evlerinde sofalara önem verilmiş ve bunlar çok büyük tutulmuştur Odaların kapılarının açıldığı sofalar ferah bir görünümdedir Buradaki odalar birbirlerine geçmeli olmayıp hepsi ayrı ayrı sofaya açılmıştır Böylece bu tür mimari Tekirdağ evlerini diğer yöre evlerinden ayırmaktadır Sofalar dış ve iç sofalar olarak ikiye ayrılmıştır Dış sofalar evin bir yüzünü veya bir köşesinde bulunmakta olup, odalar da bunun yanında sıralanmıştır İç sofalar genellikle evin ortasından geçerek evi karşılıklı olarak ikiye bölerler

Odalar çok geniş ve çok pencerelidir Zeminleri tahta döşemelidir Bu odalar diğer Anadolu evlerinde olduğu gibi yatak odası, misafir odası, yemek odası gibi bölümlere ayrılmamıştır Her oda hem oturma, hem yemek hem de yatak odası olarak kullanılmışlardır Duvarlarda ise yüklükler bulunmaktadır Evlerin pencerelerinde ince tahta çubuklardan yapılmış kafesler bulunmaktadır



İç merdivenler ahşaptan olup, parmaklıkları, küpeşteleri iyi bir ağaç işçiliği ile yapılmıştır Tavan süslemelerinin Türk mimarisinde kendisine özgü bir yeri vardır Tekirdağ evlerinin en görkemli yerlerinden birisi bu tavanlardır Günümüze ulaşan eski Tekirdağ evlerinin tavanları çoğunlukla düz olmakla beraber, ortada ahşap madalyonların oluşturduğu tavan göbekleri ve çıtalarla da yüzey bölümlere ayrılmıştır Tavan göbekleri ayrı bir yerde hazırlanarak buraya monte edilmiştir

Tekirdağda günümüze gelen evlerin başlıcaları bugün müze olarak kullanılan Rakoczi Evi, Mutasarrıf Selanikli Hüsnü Beyin 1912–1913 yılında yaptırdığı Tekirdağ Hükümet Konağı, Muratlı Eski Hükümet Konağı, Çorlu Eski Belediye Binası, Ertuğrul Mahallesi Meserret Sokağında Nüvit Arca Evi (XI Yüzyıl), Konsatntin Evi, Namık Kemal Evi, Peştemalcı Caddesindeki evler, Soğuk Kuyu Caddesindeki evler, Barbaros Caddesi evleri, Büyük Avlu Sokağındaki ev, Balıkçı Mahallesindeki evler, Namık Kemal Caddesindeki evler, Eski Bedesten Sokağındaki evler, Yunus Bey Caddesindeki ev, Fulya, Hamambayırı Sokağındaki evler gelmektedir Bu evler Kültür Bakanlığı, Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu tarafından tescil edilmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ

Eski 11-04-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ



Tekirdağ Müzeleri

Tekirdağ Müzesi (Merkez)



Tekirdağ il merkezinde, Vali Konağı Caddesinde bulunan Tekirdağ Müzesi yöreden toplanan eserlerle ilk defa Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğüne ait Deniz Kulübü binasında 8 Mayıs 1967 tarihinde açılmıştır Müze 1977 yılına kadar bu binada kalmıştır Barbaros Caddesi üzerindeki eski Vali Konağının müze yapılmak üzere Kültür Bakanlığına devredilmesinden sonra restorasyon çalışmaları tamamlanmış ve bu yapıda Tekirdağ Müzesi 28 Aralık 1992de ziyarete açılmıştır

Müze, taş eserler, arkeolojik küçük eserler, etnografya bölümlerinden meydana gelmiştir Ayrıca müzede Tekirdağ odası düzenlenmiş, açık teşhir alanlarında da mimari parçalar sergilenmiştir

Arkeolojik eserler bölümünde Trak, Yunan, Roma ve Bizans eserleri bir araya getirilmiştir

Müzenin Taş Eserler Bölümünde Perinthos (Marmara Ereğlisi), Heraion (Karaevlialtı), Byzante (Barbaros), Apri (Kermeyan) ören yerlerinde bulunan steller, heykeller ile Naip Tümülüsü buluntuları sergilenmektedir



Arkeoloji Küçük Eserler Bölümünde tarih öncesi çağlardan Bizans dönemine uzanan zaman sürecinde yapılmış amphora, Ana Tanrıça kapları, madeni heykelcikler, çeşitli kaplar, mızrak ve ok uçları, fibulalar, takılar ve sikkeler sergilenmektedir

Müzenin Etnografya bölümünde Osmanlı döneminde yapılmış pişmiş topraktan sırlı kaplar, ateşli ve kesici silahlar, gümüş takılar, Tekirdağ yöresine özgü çeşitli giysiler, hamam takımları, Karacakılavuz dokumaları ve eski Tekirdağ evlerinde görülen yatak odası sergilenmektedir XIX yüzyılda Tekirdağ evlerindeki odalar müzede canlandırılmıştır

Müze bahçesinde ise Helenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait mimari parçalar, lahitler, mezar taşları, kitabeler, sütunlar, büyük ölçüde heykeller, mil taşları ve çeşitli kabartmalar bir araya getirilmiştir Ayrıca Osmanlı döneminde yapılmış Tekirdağ meydan çeşmesi ile bir de sebil yerinde monte edilerek sergilenmektedir Müzenin bahçesinde bir de çay bahçesi bulunmaktadır

Vali Konağı Caddesi No 21
Tel: (0282) 261 20 82
Faks: (0282) 261 53 68

Rakoczi Müzesi (Merkez)



Macar Prensi II Frenc Rakoczi, Ertuğrul Mahallesi Barbaros Caddesi üzerindeki 32 nolu evde 1720-1735 yılları arasında 15 yıl yaşamıştır Bu ev Macaristan Hükümeti tarafından 1932 yılında satın alınarak müzeye dönüştürülmüştür

Macaristandaki Rakoczi ailesi XVII yüzyıl başlarında en zengin toprak sahiplerindendi Bu aileden üç kişi Osmanlıların himayesi altında Erdel tahtına geçmiştir Frenc Rakoczi (1676–1735) Avusturyalılara karşı Macar ayaklanmasının başına geçmişti Bu arada 1704de Erdel Beyi seçilmiş, sonra da 1705 de hükümdar ilan edilmişti Anca bu bağımsızlık savaşı başarısız olmuş, II Frenc Rakoczi Polonya ve Fransada bir süre yaşadıktan sonra 1717de Osmanlılara sığınmış ve ölümüne kadar Tekirdağda Sultan III Ahmetin onun için satın aldığı evde yaşamıştır

Racokzi Tekirdağda birbirine yakın 24 evde yaşamıştır Sonradan bunlar birleştirilmiş ve bir konak görünümünü almıştır Bu yapılardan günümüze gelebilen tek yapı konağın yemekhanesidir Rakoczinin ölümünden sonra Macaristanda Onun adına bir müze yapılması düşünülmüş, bunun için evin bezemeleri, iç donanımı Rakoczinin külleri ile birlikte götürülmüştür Ancak I Ve IIDünya savaşı nedeniyle Macaristanda bu müze fikri gerçekleşememiştir Bunun üzerine Macaristan hükümeti Tekirdağdaki yapıyı 1931–1932 yıllarında bir Macar mimar tarafından restore ettirmiş ve müze haline getirmiştir Bundan sonra 1981–1982 yıllarında Tekirdağdaki evin restorasyonu bir kez daha yaptırılmış, bu arada daha önceden sökülerek götürülen yemek salonunun kabartmalarının kopyaları hazırlanmış ve eski yerlerine yerleştirilmiştir

Müze girişindeki Türkçe ve Macarca kitabelerde evin ne maksatla restore edildiği yazılıdır Ayrıca giriş holünde IIFrench Rakoczinin büyük boyda yağlı boya tablosu bulunmaktadır

Müzede IIFrenç Rokoczinin döneminde kullanılan eşyalar ile onun yaşamı ile ilgili belgeler müzede sergilenmektedir İkinci katta da Rakoczi ile birlikte Macaristan bağımsızlık savaşına katılanların yağlı boya resimleri bulunmaktadır Ayrıca bu ev eski bir Tekirdağ Osmanlı evinin özelliklerini taşımaktadır

Ertuğrul Mahallesi, Barbaros Caddesi No:32
Tel: (0282) 263 85 77

Eğitim ve Kültür Vakfı Özel Müzesi (Malkara)

Tekirdağ ili Malkara ilçesinde Malkara Eğitim ve Kültür vakfı tarafından Kültür Sarayı içerisinde özel bir müze düzenlenmiştir Bu özel müze 24 Kasım 1992 yılında hizmete açılmıştır

Müze içerisinde Malkara yöresinden toplanan arkeolojik ve etnografik 1837 eser sergilenmektedir

Kültür Sarayı Camiatik Mahallesi Roterdam Cad
Tel: (0282) 427 00 53

Namık Kemal Evi Müzesi (Merkez)



Tekirdağda, Orta Cami Mahallesi Namık Kemal Caddesindeki XIX yüzyıl Osmanlı evi aslına uygun biçimde Namık Kemal Derneği, İl Özel İdare, Tekirdağ Milli Eğitim Vakfı, Tekirdağ Belediyesi ve gönüllü kuruluşların ortak çalışmaları ile Namık Kemal Evi olarak üç katlı yapılarak düzenlenmiş ve 21 Aralık 1993de ziyarete açılmıştır Evin düzenlenmesinde araştırmacı Mehmet Serezin de büyük katkıları olmuştur

Tekirdağ sivil Osmanlı yapılarından olan üç katlı bu ahşap evde Namık Kemal ile ilgili dokümanların yanı sıra yöreden toplanmış etnoğrafik eserler de sergilenmektedir

Geniş bahçe içerisindeki evin bodrum katında büyük panolarla donatılmış bir sergi salonu bulunmaktadır Mermer döşeli zemin katın holünde Atatürk ve Namık Kemalin portreleri bulunmaktadır Ayrıca burada bir teşhir dolabı, Namık Kemalin Bolayırdaki mezarının ve IIFrench Rakoczinin yağlı boya tablolarına yer verilmiştir Sofadaki iki büyük panoda Namık Kemalin ismini taşıyan yerler, basında çıkan haberler, belgeler, ailesine ait fotoğraflar ile Tekirdağın eski resimlerine yer verilmiştir XIX yüzyıl ev ve el işleri, aydınlatma araçları kahve ve çay takımları da onları tamamlamaktadır

Sofanın sol kenarında Ahmet Yavuzkurt Tekirdağ Mutfağı odası görülmektedir Burada davlumbaz, maltız, ocak, sergen, tel dolap, sinili Tekirdağ sofrası, gömme su kazanları, tırtıllı ve kapaklı bakır sahanlar, bakraç serisi, tahta kaşıklık, sürahi ve testiler, Ekmek pişirmeyi gösteren yağlı boya tablolar, yayıklar, bulgur taşları, nişasta ve hamur tekneleri, kahve dolapları, kahve tokmakları, baklava tepsileri, turşu kapları, yaprak basılan küpler, sepetler teşhir edilmektedir Böylece bu bölümde Tekirdağ mutfağında kullanılan tüm eşyalar teşhir edilmektedir

Evin eski kiler odası dekore edilmiş, 19 Fırka ve Atatürk Odası olarak düzenlenmiştir Burada Yarbay Mustafa Kemal'in 2 -20 Şubat 1915de 19 Fırkayı (Tümen) kurduğu Redif Kışlası, Sahil Kışlası, Eski iskeleler, Gelibolu yarımadası savunmasında tümü şehit olan 57 Alay Şehitliğinin, 19 Fırka kumandanlarının fotoğrafları, Harf İnkılâbı ile ilgili olarak 23 Ağustos 1928de Gazi Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının, Tekirdağ seyahati ile ilgili fotoğraflar ve belgeler, 1936 Muratlı, Çorlu, 1937 Trakya Manevraları ile ilgili fotoğraflar TBMM Başkanı olarak Tekirdağ Türk Ocağına yolladığı yazılar görülmektedir Marmara Bölgesi ve Piri Reis'in Dünya haritası da bu bölümde bulunmaktadır

Evin I kata çıkan merdiven başında Namık Kemain torunu ile resmi, bulunmaktadır Tekirdağ Muratlı arasında Sırtköyde rahatsızlanıp vefat eden Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, Anadolu fatihi Sultan Alparslan, Rumeli fatihi Şehzade Gazi Süleyman Paşa'nın salla boğazı geçişini gösteren tablolara da burada yer verilmiştir

Evin üst katı eski bir Tekirdağ evinin misafir odası olarak düzenlenmiştir Burada
alçak bir sedir, arka yastıkları, köşe yastıkları, kilimler, Selânik mangalı, ceviz konsol ve büyük aynası, gömme ahşap yatak odası dolapları, camla muhafaza edilen Tekirdağ'ın gelin kıyafetleri dallı ve bindallılar, buhurdanlık, yağlıklar, çeyiz bohçaları, çemberler, para keseleri teşhir edilmiştir

Mehmet Serez Tekirdağ Araştırmaları ve Basın Odasında; Tekirdağda doğan, görev yapmış olan ünlüler, Tekirdağ'da son 30 yılda çıkan gazete ve dergi koleksiyonları, tiyatro ve musiki sanatkârlarının eser ve resimleri bulunmaktadır

Gömme camekânda, Namık Kemal'in valilik yaptığı yerlerin, Gelibolu, Midilli, Rodos, Sakız adasının 1883 yılında çekilmiş fotoğrafları bulunmaktadır, Namık Kemal'in eserlerinin yer aldığı başka bir camekân ilgi çekmektedir Salonda Namık Kemal, eski Tekirdağ konağı, Uzunköprü eski bir cadde tabloları ile el işi eserler vardır Büyük bir camekân içinde çuha namazlık, Namık Kemal'in Londra'da çıkardığı Hürriyet Gazetesi'nden ilk makalesi, mektupları ve tercümeleri teşhir edilmektedir

Namık Kemale ayrılan odada ise Namık Kemal'in dedesi Tekfurdağ Mutasarrıfı Abdüllatif Bey ve 6 yaşında Namık Kemal, piyano, ayna, şairin öz geçmişi, soy kütüğü, adını koyan Tokatlı Ali Rıza Hafızın karakalem resmi, seccadeler ve Namık Kemal yağlı boya tablosuna yer verilmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ

Eski 11-04-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ



Tekirdağ Anıtları

Kurtuluş Anıtı (Merkez)



Tekirdağ il merkezinde, Hükümet Konağı önündeki Kurtuluş Anıtını şehrin işgalden kurutuluşu ve Atatürke minnettarlık duygusunu göstermek amacıyla devrin Vilayet Yazı İşleri Müdürü Niyazı Tayyip Bey yaptırmıştır

Anıt harf inkılâbı nedeniyle Gazhaneye sonra da Rüstem Paşa Camisinin avlusuna götürülmüştür Anıtın Kitabesi Tekirdağ Müzesindedir

Kitabe:

“Büyük Gaziye

Kemalinle Kemal buldu cihadı milletin elham
Yaşar Namı Kemal'in tâ kıyamet kalb-i millette
Büyüksün pek büyüksün bu cihanda aşikâr mutlak
Kemal-i şan-u şevketin parıldar res-i devlette
Kurtuluş günü 1338 Niyazi Tayyib 13 Teşrin'-i sani

Hürriyet Abidesi (Merkez)

Tekirdağ Eski Belediye binası bahçesinde bulunan bu anıt, Hürriyetin ilanı nedeniyle 1908de Tekfurdağı (Tekirdağ) Mutasarrıfı Adanalı Ömer Ali tarafından h1324 (1908) tarihinde Abide-i Hürriyet ismi ile yaptırılmıştır

Anıt mermerden dört köşe bir kaide üzerine sütun olarak oturtulmuştur Kaidesinde; “Tekfurdağı Mutasarrıfı Adanalı Ömer Ali Beyin bir hatıra-i kıymettarı olan bu abide-i mefharet hafıza-i tevkir amâlide ebediyen menkuş kalacaktır1324 (1906)” yazılıdır

Namık Kemal Heykeli (Merkez)



Tekirdağ il merkezinde Hükümet Binasının karşısındaki parkın içerisinde iki anıt bulunmaktadır Anıt Namık Kemal (1840–1888) anısına 1949 yılında yaptırılmıştır Namık Kemalin heykeli mermer dikdörtgen, üzeri dışarı çıkıntılı silmeli kaide üzerine mermerden yapılmıştır Burada Namık Kemal sağ eli göğsünde olup, sol elinde bir kitap tutmaktadır Heykelin kaidesine Namık Kemalin sözlerinden örnekler yazılmıştır:

Ön yüzde:
“Kemalin feryadı vatanperverhanesinin tesiri beliği sayesinde vatan bugün kâmurandır Senin ruhunda ey vatanın büyük evladı ebediyen şâdandır” yazılıdır

Sol tarafta:
“Kudret ettikte tealluk fıtratın ahkâmına
Kahrı hak bir dev halketmiş esaret namına”

Âlemin çökmüş o sıklet sinei ârâmına
Dehşetinden inliyor her zerresi hâlâ dinleyin”

Sağ tarafta
“Musırrım sabitim can verince halka hizmette
Fedakârın kalur ezkârı daim kalb-i millette
Denür bir gün gelürde saye-i feyz-i Hamiyette
Kemalin seng-i kabri kalmadıysa namı kalmıştır

Namık Kemal Anıtı (Merkez)



Tekirdağ il merkezinde, Belediye Binasının yanındaki anıtı Osmanlıların 1908 Meşrutiyetinde İttihat ve Terakki Partisi tarafından Edirne Mebusu Mehmet Şeref Aykutun çabasıyla diktirilmiştir

Anıt dört köşe uzun bir sütun halindedir Üzerine eski ve yeni Türkçe harflerle kitabe yerleştirilmiştir Sütunun sol üst kısmında Namık Kemalin bir beyti yazılıdır:

“Ölürsem görmeden millete ümit ettiğim feyzi
Yazılsın sengi kabrimde vatan mahzun, ben mahzun”

Anıtın ön yüzünde de;
“Hürriyet, Müsavat, Adalet, Uhuvvet 11 Temmuz 1324 (1906)” yazılıdır

Atatürk Heykeli (Merkez)

Tekirdağ il merkezinde Hükümet Konağının önündeki Atatürk Heykeli mermerden Heykeltıraş Kenan Ali tarafından yapılmıştır Bu heykelde Atatürk başı açık, üzerinde redingotu ile ayakta tasvir edilmiştir Atatürkün yüzü güneye dönük olup, mermer kaidesinde Gençliğe Hitabesinden bazı cümleler yazılmıştır

“Ey Türk gençliği, birinci vazifen Türk istiklalini Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir Mevcudiyetinin ve istiklalinin yegâne temeli budur Bu temel senin en kıymetli hazinendir Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur 1929 Gazi Mustafa Kemal”

Harf İnkılâbı Anıtı (Merkez)



Tekirdağ İl merkezinde, Atatürk Bulvarı üzerinde bulunan bu anıt Cumhuriyetin 50 yılını kutlama programı çerçevesinde 26 Ekim 1973de yaptırılmıştır

Anıt dikdörtgen mermer bir kaide üzerine oturtulmuştur Ayrıca aşağıdan yukarıya doğru daralan bir mermer plakası ile fon oluşturulmuştur Anıt bir park içerisinde bulunmaktadır

Anıtta Atatürk Başöğretmen olarak Tekirdağa harf inkılâbı nedeniyle gelişi sembolize edilmiştir Burada Atatürk ayakta durmakta, karşısında da iki figüre harf öğretirken tasvir edilmiştir

Şehit Öğretmenler Anıtı (Merkez)



Tekirdağa İstanbul yönünden girişte, yeşil bir alanın ortasında bulunan bu anıt terör örgütlerince şehit edilen öğretmenler anısına 1998 yılında yaptırılmıştır

Anıt dikdörtgen mermer bir kaide üzerinde bulunmaktadır Anıtın üzerindeki figürün arkasına da aşağıdan yukarıya doğru hafifçe daralan mermer bir fon yapılmıştır

Anıtın üzerinde elinde meşale tutan kadın ve erkek öğretmenler sembolize edilmiştir Ayrıca anıtta şehit edilen 160 civarında öğretmenin isimleri yazılıdır

Hora Feneri (Şarköy)

Tekirdağ Şarköy ilçesi, Hoşköy beldesinde bulunan bu deniz fenerini Fransızlar 1876 yılında yaptırmıştır Deniz trafiğine yardımcı olmak üzere yapılan bu fener 96 kristalden meydana gelmiş ve kendi ekseni etrafında 360 derecelik bir dönüş yapmaktadır

Fener yuvarlak gövdeli olup, kesme taştan yapılmıştır Üzerinde iki balkon ve üzeri kubbeli feneri bulunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ

Eski 11-04-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Üç Kemaller Diyari Tekirdağ



Tekirdağ Köprüleri

İnecik Köprüsü (Merkez)



Tekirdağ il merkezinde, İnecik Bucağında bulunan bu köprünün yapım tarihi bilinmemektedir Bunu belirten bir kitabesi de günümüze gelememiştir Yapı üslubundan XVIIyüzyılda yapıldığı sanılmaktadır

Köprü kesme ve moloz taştan yapılmıştır Ortada yuvarlak kemerli bir gözü bulunmaktadır İki ucu toprak dolgusu altında kalmıştır Burada da birer gözü bulunduğu sanılmaktadır

Kırkgöz Köprüsü (Çorlu)

Tekirdağ ili Çorlu ilçesinde bulunan bu köprünün Romalılar döneminden kaldığı ileri sürülmektedir XV yüzyılda Osmanlılar tarafından onarılmış ve yenilenmiştir

Köprü kesme taştan, yuvarlak kemerlidir

Mustafa Paşa Köprüsü (Çorlu)

Tekirdağ Çorlu-Lüleburgaz yolunda, Çorlu Suyu (Mustafa Paşa Suyu) üzerinde bulunan bu köprü ismini üzerinde bulunduğu sudan almıştır Yapım tarihini belirten bir kitabe günümüze gelemediğinden banisi ve mimarı bilinmemektedir

Köprü düzgün kesme taştan, beş yuvarlak gözlü olarak yapılmıştır Uzunluğu 58 mdir Memba tarafında ayaklarının üzerinde üçgen selyaranlar bulunmaktadır Bu selyaranlar yukarıdaki hafifletme gözüne kadar yükselmektedir Hafifletme gözü olmayan yerlerdeki selyaranlar da aynı yüksekliktedir Köprü üzerinde iki adet hafifletme gözü vardır Köprünün korniş taşı orta gözünde bulunuyorsa da diğer gözlerde devam etmediği görülmektedir Korniş taşının üzerindeki korkuluklar farklılıklar gösterdiğinden orijinal olmadıkları anlaşılmaktadır Baba taşları da orijinal olmayıp korkuluklarla aynı dönemde yapıldığı sanılmaktadır

Ergene Köprüsü I (Çorlu)

Tekirdağ ili Çorlu ilçesinde, Ergene Nehri üzerinde bulunan bu köprünün kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir Bununla beraber yapı üslubundan XVIyüzyılda Mimar Sinan tarafından yapıldığı sanılmaktadır

Köprü kesme taştan üç gözlüdür Gözler sivri kemerlidir Günümüzde iyi bir durumdadır

Ergene Köprüsü II (Çorlu)



Tekirdağ ili Çorlu ilçesinde Ergene Nehri üzerindeki bu köprünsün kitabesi günümüze gelememiştir Bununla beraber yapı üslubundan Mimar Sinan döneminde, XVI Yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır

Köprü kesme taştan beş gözlü olarak yapılmıştır Gözler yuvarlak kemerlidir Kemerlerin üzerinde bir korniş köprüyü boydan boya kat etmiş, üzerine de korkuluk yerleştirilmiştir Köprünün ayaklarında selyaranlar, üzerlerinde de tahliye gözleri bulunmaktadır

Köprü günümüzde iyi durumda olup, halen kullanılmaktadır

Hacılar Köprüsü (Hayrabolu)



Tekirdağ Hayrabolu ilçesinde, Hayrabolu Deresi üzerinde bulunan bu köprüyü Ataullah isimli bir kişi 1800lü yıllarda yaptırmıştır Bu köprü sonraki yıllarda yıkılmış, 1861 yılında yeniden yapılmıştır İlk köprünün kitabesi günümüze gelememiştir

Köprü kesme taştan altı gözlü olarak yapılmıştır Gözler yuvarlak kemerlidir Köprü ayaklarında üçgen selyaranlar ve tahliye gözleri bulunmaktadır Köprü günümüzde de kullanılmaktadır

Yörgüç Köprüsü (Hayrabolu)



Tekirdağ ili Hayrabolu ilçesi Yörgüç Köyünde bulunan bu köprünün kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir Yanında bulunan köyden ötürü Yörgüç Köprüsü ismi ile tanınmıştır Büyük olasılıkla Mimar Sinan Döneminde, XVI yüzyılda yapılmıştır

Köprü kesme taştan, yuvarlak üç gözlüdür Bunlardan orta göz daha yüksek ve büyüktür Bu nedenle de köprü iki yöne meyillidir Günümüzde iyi bir durumdadır

Tekirdağda bu köprüler dışında Malkarada Yenice Köprüsü, Merkezde Naip I ve Naip II köprüleri ile Muratlıda Muratlı Köprüsü bulunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.