Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Türkiye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
çanakkale, gidilir, içilir, tanıtımı, yenir

Çanakkale Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Çanakkale Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)



Çanakkale

Çanakkale, Türkiye'nin kuzeybatısında Avrupa ve Asya kıtalarını birbirinden ayıran ve kendi adını taşıyan Boğaz'ın iki yakasında kurulmuştur
Çanakkale; Balkan Yarımadası'nın Doğu Trakya topraklarına bir kıstakla bağlanmış Gelibolu Yarımadası ile, Anadolu'nun batı uzantısı olan Biga Yarımadası üzerinde toprakları bulunan bir ilimizdir Avrupa ve Asya'da toprakları bulunan Çanakkale, Edirne, Tekirdağ ve Balıkesir il sınırları ile çevrilidir İl sınırlarına; Ege Denizinde Türkiye'nin en büyük adası olan Gökçeada ile Bozcaada ve Tavşan Adaları da girer İl, 25° 40'-27°30' doğu boylamları ve 39°27'-40°45' kuzey enlemleri arasında 9737 Km2 lik bir alanı kapsar İlimizin topraklan büyük bir kısmıyla Marmara Bölgesinin Güney Marmara bölümüne; Edremit Körfezi kıyısındaki küçük bir alanı ise, Ege Bölgesine girer
Anadolu Yarımadası'nın en batı noktası Baba Burnu ile Türkiye'nin en batı noktası olan Gökçeada'daki Avlaka Burnu il sınırları içerisindedir İlin toplam kıyı uzunluğu 671 kmdir
Tarihi
Eski çağlarda Hellespontos ve Dardanel olarak anılan Çanakkale MÖ 3000 yılından beri yerleşim alanı niteliğini korumuştur Erken Bronz Dönemi'nden bu yana önemli bir yerleşim merkezi olan Çanakkale; Çanakkale Boğazı sayesinde Anadolu ile Avrupa ve Akdeniz ile Karadeniz arasındaki bağlantıyı sağlayan iki geçit bölgesinden biridir Bu özelliği nedeniyle oldukça zengin bir tarihi vardır Yörede yaşayan topluluklara ekonomik ve askeri üstünlük sağlamış, onlar da uygarlık alanında çağdaşlarını geçmişlerdir Ancak bu durum, yöreyi çeşitli göç ve istila hareketlerinin hedefi yapmıştır Değişik tarihlerde yerleşmek ya da yağmalamak amacıyla bölgeye gelenler olmuş, her iki durumda belirli kültür alışverişini yoğunlaştırmıştır Bu kültürel yoğrulma, yüzyıllar boyu kesintilerle sürmüş, bunun sonucu oldukça renkli bir kültür mozaiği ortaya çıkmıştır Boğazın en dar yerinde Fatih Sultan Mehmet döneminde Rumeli yakasında Sestos dolaylarında Kilitbahir, Anadolu yakasında Abydos dolaylarında Sultaniye (Kale-i Sultaniye) ya da Çanak Kalesi adı ile anılan kaleler yapılmıştır Bugünkü Çanakkale İli'nin adı Anadolu yakasındaki Çanak Kalesinden gelmektedir
Yörenin en eski halkı Beşiktepe ve Kumtepe yerleşmelerinden bilinen Kalkolitik Dönemin yerli halkıdır Bunları, İÖ 3000'lerden 1200'lere kadar herhangi bir dış etki altında kalmadan yaşamlarını sürdüren Troya halkı izler Bundan sonra sırasıyla Troya Savaşları ile Akalar, Ege göçleri ile çeşitli kavimler gelmiştir En son olarak Sicilyalı Komutan Roger De Flor'un ölümüyle buyruğundaki Katalonyalılar bir süre etkinliklerini sürdürseler de, daha sonra Türkler'le yaptıkları bir anlaşma gereği, Çanakkale ve yöresini Türk Beylerine bırakmışlardır
MÖ 3000 yılında kurulan L Troia, MÖ 2500 yıllarında bir depremle yıkılmıştır Bundan önce de yörede eski yerleşmelerin bulunduğu bilinmektedir Dardanos kentinin I Troia'dan önce kurulduğu düşünülmektedir Kuruluş önceliği 100-150 yıl kadardır MÖ 1200'lerde kuzeyden gelen "deniz kavimleri"nin göçü ile bölgede ve Anadolu'da yazılı tarih açısından karanlık dönem başlamıştır Bölge, MÖ 7 yüzyılda Batı Anadolu'da büyük bir güç haline gelen Lydia Krallığı'nın egemenliğine girmiş, MÖ 5 yüzyılda Perslerin gelmesiyle, Pers etkisi artmaya başlamış, MÖ 386 yılında Persler ve Spartalûar arasında yapılan "Kral Barışı" ile bölgede kesin olarak Pers egemenliği sağlanmıştır MÖ 334'te Makedonya Kralı Büyük İskender'in Pers ordusunu Biga Çayı (Granikos) yakınlarında bozguna uğratmasıyla Anadolu'da Pers hakimiyeti gerilemeye başlamıştır İskender'in Ölümünden sonra İskender'in komutanları bölgede iktidar mücadelesine girişmişlerdir Bergama Krallığı'nın hakimiyeti ve Galat istilaları döneminden sonra, Roma'nın bölgedeki hakimiyet kurma çabaları sırasında Diktatör Sulla, Gelibolu'ya kadar gelmiştir Bölge, Roma ve Bizans dönemlerinde limanlarıyla da önem kazanmıştır Osmanlıların Akdeniz'de egemenlik kurma istekleri, onları Balkan Yarımadası'ndaki fetihlere, Gelibolu ve yöresinden başlamaya yöneltmiştir Gelibolu'da bir tersanenin kurulmasıyla birlikte Çanakkale'deki Osmanlı egemenliği daha da artmıştır Boğazın önemi Çanakkale Savaşları'nda (1 Dünya Savaşı'nda) bir kez daha gündeme gelmiş ve düşman donanması 18 Mart 1915 tarihinde bozguna uğratılmıştır



Alıntı Yaparak Cevapla

Çanakkale Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Çanakkale Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)



ÇANAKKALE'NİN TARİHÇESİ






Eski çağlarda Hellespontos ve Dardanel olarak anılan Çanakkale MÖ 3000 yılından beri yerleşim alanı niteliğini korumuştur Erken Bronz Döneminden bu yana önemli bir yerleşim merkezi olan Çanakkale; Çanakkale Boğazı sayesinde Anadolu ile Avrupa ve Akdeniz ile Karadeniz arasındaki bağlantıyı sağlayan iki geçit bölgesinden biridir Bu özelliği nedeniyle oldukça zengin bir tarihi vardırYörede yaşayan topluluklara ekonomik ve askeri üstünlük sağlamış, onlar da uygarlık alanında çağdaşlarını geçmişlerdir Ancak bu durum, yöreyi çeşitli göç ve istila hareketlerinin hedefi yapmıştır Değişik tarihlerde yerleşmek yada yağmalamak amacıyla bölgeye gelenler olmuş, her iki durumda belirli kültür alışverişini yoğunlaştırmıştır Bu kültürel yoğrulma, yüzyıllar boyu kesintilerle sürmüş, bunun sonucu oldukça renkli bir kültür mozayiği ortaya çıkmıştır Boğazın en dar yerinde Fatih Sultan Mehmet döneminde Rumeli yakasında Sestos dolaylarında Kilitbahir, Anadolu yakasında Abydos dolaylarında Sultaniye (Kale-i Sultaniye) yada Çanak Kalesi adı ile anılan kaleler yapılmıştır Bugünkü Çanakkale İlinin adı Anadolu yakasındaki Çanak Kalesinden gelmektedir Yörenin en eski halkı Beşiktepe ve Kumtepe yerleşmelerinden bilinen Kalkolitik Dönemin yerli halkıdır Bunları, İÖ 3000lerden 1200lere kadar herhangi bir dış etki altında kalmadan yaşamlarını sürdüren Troya halkı izler Bundan sonra sırasıyla Troya Savaşları ile Akalar, Ege göçleri ile çeşitli kavimler gelmiştir En son olarak Sicilyalı Komutan Roger De Florun ölümüyle buyruğundaki Katalonyalılar bir süre etkinliklerini sürdürseler de, daha sonra Türklerle yaptıkları bir anlaşma gereği, Çanakkale ve yöresini Türk Beylerine bırakmışlardırMÖ 3000 yılında kurulan I Troia, MÖ 2500 yıllarında bir depremle yıkılmıştır Bundan önce de yörede eski yerleşmelerin bulunduğu bilinmektedir Dardanos kentinin I Troia'dan önce kurulduğu düşünülmektedir Kuruluş önceliği 100-150 yıl kadardır MÖ 1200'lerde kuzeyden gelen "Deniz Kavimleri"nin göçü ile bölgede ve Anadolu'da yazılı tarih açısından karanlık dönem başlamıştır Bölge, MÖ 7 yüzyılda Batı Anadolu'da büyük bir güç haline gelen Lydia Krallığı'nın egemenliğine girmiş, MÖ 5 yüzyılda Perslerin gelmesiyle, Pers etkisi artmaya başlamış, MÖ 386 yılında Persler ve Spartalûar arasında yapılan "Kral Barışı" ile bölgede kesin olarak Pers egemenliği sağlanmıştır MÖ 334'te Makedonya Kralı Büyük İskender'in Pers ordusunu Biga Çayı (Granikos) yakınlarında bozguna uğratmasıyla Anadolu'da Pers hakimiyeti gerilemeye başlamıştırİskender'in Ölümünden sonra İskender'in komutanları bölgede iktidar mücadelesine girişmişlerdir Bergama Krallığı'nın hakimiyeti ve Galat istilaları döneminden sonra, Roma'nın bölgedeki hakimiyet kurma çabaları sırasında Diktatör Sulla, Gelibolu'ya kadar gelmiştir Bölge, Roma ve Bizans dönemlerinde limanlarıyla da önem kazanmıştır Osmanlıların Akdeniz'de egemenlik kurma istekleri, onları Balkan Yanmadası'ndaki fetihlere, Gelibolu ve yöresinden başlamaya yöneltmiştir Gelibolu'da bir tersanenin kurulmasıyla birlikte Çanakkale'deki Osmalı egemenliği daha da artmıştır Boğazın Önemi Çanakkale Savaşları'nda (1 Dünya Savaşı'nda) bir kez daha gündeme gelmiş ve düşman donanması 18 Mart 1915 tarihinde bozguna uğratılmıştır




COĞRAFYASI
Çanakkale Türkiye'nin kuzeybatısında Avrupa ve Asya kıtalarını birbirinden ayıran ve kendi adını taşıyan Boğaz'ın iki yakasında kurulmuşturÇanakkale'nin doğusunda ve güneydoğusunda Balıkesir, batısında Ege Denizi kuzeybatısında Edirne, kuzeyinde Tekirdağ ve Marmara Denizi bulunmaktadırEge ve Marmara Bölgesinde toprakları bulunan ilin yüzölçümü 9737 kilometrekare,kıyı uzunlukluğu 671 kilometredirKonumu gereği Akdeniz ve Karadeniz iklimi arasında geçiş iklimi gösterirYağışlar genelde bahar ve kış aylarında görülür
NÜFUSU
Çanakkalenin toplam nüfusu, 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre 464975tir Toplam nüfusun 215571i il merkezi ve ilçe merkezlerinde, 249404ü köylerde yaşamaktadır Nüfus yoğunluğu ise 48dir 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı Sonuçlarına göre Çanakkale'nin şehir nüfusu 215571, köy nüfusu 249404 genel nüfusu da 464975'dir
EKONOMİK YAPISI
İl ekonomisinde tarım en önemli faaliyet olmakla beraber son yıllarda tarıma dayalı sanayi kolları gelişme göstermekte ve buna bağlı olarak ekonomide sanayinin payı artmaktadır2000 yılı Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre istihdam edilen nüfusun 133140ı tarım, 21839usanayi, 8470i inşaat ve 73563ü de hizmetler sektöründe çalışmaktadır İldeki işsizlik oranı ise %36'dır İl yüzölçümünün % 54'ünü ormanlar, % 34'ünü tarım yapılan arazi, % 5'ini çayır ve meralar, % 7'sini kültür dışı araziler kaplamaktadır Tarım arazisinin % 81' i tarla arazisi, % 6'sı sebze, % 2'si meyve, % 2'si bağ, % 8'i zeytinliktir İlin toplam tarım alanı 330337 Ha olup, 120000 Ha sulanabilir arazidir Toplam 60711 ha(% 50,6) alan sulanmakta olup, bu sulamanın 39457 ha(% 65) alanı devlet tarafından gerçekleştirilmektedirYetiştirilen tarım ürünleri arasında en önemli yeri gerek oransal olarak gerekse de ekim sahası olarak hububat almaktadır




ASSOS
Ayvacık ilçesine bağlı Behramkale köyündedir İÖVIIyyda Midilliden gelen Methymnalıların kurduğu sanılmaktadır Hem denize, hem de karaya egemen bir tepeye kurulan Akropol, 3 km uzunluğundadır Birbirinden ayrı biçimlerde yapılmış kapıları ilginçtir En yüksek yerine kurulu Athena Tapınağı, dönemin resmi yapılarının yer aldığı Agora,kürsü,heykeller ve küçük anıtsal yapılardan oluşan Bouleterion (Meclis), maalesef günümüze ulaşamayan Gymnasium,Tiyatro,Stoa ve Hellenistik- Roma dönemlerinden Nekropol,Akropolun en önemli bölümleridir Ayvacık İlçesinde ayrıca; Gülpınar Bahçeleriçi kesiminde Cyryse, Anadoludaki, sütunları figürlü tanburlarla süslü üç tapınaktan biri olan Apollo Simintheus Tapınağı (Diğerleri Ddyma Apollo ve Efes Artemis Tapınağı), Homerosun İlyada Destanında adı geçen Adatepe Zeus Sunağı,Gülpınar Bucağındaki roma köprüsü,Babakaledeki XVIIyyda Kaymak Mustafa Paşa tarafından yaptırılan Babakale camii, Assos yıkıntıları yakınında yüksek bir tepeye yapılan Behramkale Köyü Hüdavendigar Camii ve Tuzla Çayı üstüne kurulu yerel taşlardan yapılı Behramkale Köprüsü görülmeye değer eserlerdir MÖVll yüzyılda kurulan ve Aristo'nun Mantık Okulunu açtığı Assos Kenti Örenyeri'ne Çanakkale'den her zaman araç bulunmaktadır




TROIA ANTİK KENTİ
Merkeze bağlı İntepe beldesine bağlı Tevfikiye köyü yakınında, Çanakkale'ye 30 kmuzaklıktadır İki kıta arasında ticaret yolu üzerinde yer alan bu antik yerleşim, tarihte birçok doğal afet ve savaşla karşılaşmıştır Hisarlık Höyüğü'nde yapılan arkeolojik araştırmalar sonucunda 9 yerleşim evresinin varlığı tespit edilmiştirİlk yerleşim M 0 3 bine değin uzanmakta ve birbirini izleyen uygarlıklar Roma dönemine kadar devam etmektedir Günümüzden beş bin yıl önce kurulduğu üşünülen kent, yaklaşık 3500 yıl boyunca önemli bir yerleşim merkezi olmuştur St Paul, Troia'yı iki kez ziyaret etmiş ve Assos'a yapacağı üçüncü misyonerlik yolculuğuna yine buradan başlamıştır MÖ 3000-2500 yıllarına tarihlenen Troia 1 Erken, Orta, Geç Troia 1 olarak incelenir Büyük ölçüde restore edilenTroia I surlarının kent kapısının doğu kulesi iyi durumdadır Bir portikosu, büyük bir oda ve odanın ortasındaki ocağı olan uzun, dar bir yapı olan ev, bilinen en eski megaronlardan biridir Bu dönem mimarisinde balıksırtı şeklinde Örülmüş duvarlar görülmektedir Henüz çark kullanılmamakla birlikte bakır aletler kullanılmıştır Troia II, birbiri üzerine yedi kattan oluşan üç ana evresiyle IIa, Ilb, IIc olarak tanımlanır Her birinin yeni bir sur duvarı vardır Bu dönemde çark kullanılmaya başlanmıştır Troia IV ile V, MÖ 2200-1800'e tarihlenir Bu dönemden ev ve duvar kalıntıları bulunmaktadır Erken Helas seramiği buluntuları bu dönemde Troia'nın Yunanistan'la ilişkisi olduğunu kesinleştirmiştir Altın, gümüş, elektrondan yapılmış süs eşyaları ve kap kaçak Toria IV'te ele geçmiştir İthal malı Miken kapları ile Kıbrıs kapları, hem Troia Vl'da hem de Virde vardır Büyük bir yangınla sona eren Vlla tabakası Troia savaşlarının gerçekleştiği Priamos'un Troia'sı olmalıdır Mitolojiye göre Paris'in güzel Helen'i kaçırmasıyla başlayan Troia savaşları yıllarca sürmüştür Troia VIII tabakasına ait en eski buluntu MO 7 yüzyıldan eskiye gitmemektedir Bu nedenle Vllb 2 evresinden sonra kentin terk edildiği veya çok ufak bir yerleşme halinde 7 yüzyıla kadar sürdüğü düşünülebilir Troia VIH'de ise, iki altar ile Athena Tapınağına ait kalıntılar bulunmuştur Troia IX'a (Roma devri) ait bouleuterion, tiyatro, tiyatronun önündeki mozaik döşemeli yapı kalıntısı dikkati çekmektedir




GELİBOLU YARIMADASI TARİHİ MİLLİ PARKI
33000 Hektarlık alan üzerine kurulan bölge 1973 yılında Milli Park ilan edilmiştirGelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı, ilin en önemli gezi yerlerinden birisidir Parkın kara sınırlarını Gelibolu Yarımadasının Saroz Körfezinden Ece Limanı ile Çanakkale Boğazında yer alan Akbaş İskelesi arasında çizilecek bir hat oluşturur Seddülbahir Köyü çevresinde Tekke ve Hisarcık Burunları, Ertuğrul, Morto, İkizkoyları, Alçıtepe, Kerevizdere, Zığındere ile kuzeydoğuda yer alan Arıburnu, Conkbayırı, Kocaçimen, Kanlısırt, Anafartalar ve Suvla koyları, savaşın cereyan ettiği başlıca alanlardır Çanakkale Savaşları sırasında büyük cesaret gösteren şehit olan birlikler ve şahıslar adına bugün Gelibolu Yarımadasında çok sayıda şehitlik vardır Her biri ayrı bir kahramanlık örneği olan bu şehitliklerin en önemlisi Morto Koyu nda, Hisarlık Tepe üzerinde tüm şehitlerimizin anısına dikilen Şehitler Adxbidesidir Tarihi Milli Park içersinde muhtelif yerlerde 37 adet Türk anıt,kitabe ve şehitliği, İngiliz, Fransız, Avustralya ve Yeni Zelanda ülkelerine ait 33 adet anıt ve mezarlık bulunmaktadır
DİĞER TARİHİ VE TURİSTİK YERLER
Çanakkale'ye gelindiğinde; Hamaxıtos, Alexandria Troas, Sankrea, Dardanol Tümülüsü, Abydos, sestos, Gargara ve Lamponia gibi antik kent kalıntıları dışında Kilitbahir, Babakale, Bozcaada, Seddülbahir Bigalı, Nara, Gelibolu Kaleleri, İntepe Çamlığı,Güzelyalı ile Mitoloji'de ilk güzellik yarışmasının yapıldığı Kazdağları en önemli tarihi ve turistik yerleridir
ÇANAKKALE'YE NASIL ULAŞILIR?
Çanakkale ili'nin çevre illerle ulaşımı karayolu ile olmaktadırKarayolu ile İstanbul-Çanakkale 310 km, Bursa - Çanakkale 260 km, İzmir - Çanakkale 320 km'dirŞehir merkezindeki otobüs terminalinden günün her saatinde ilçelere otobüs ve minibüs seferleri yapılmaktadır Gökçeada'ya yaz-kış Çanakkale'den ve Kabatepe'den gemi seferleri yapılmakta olup günübirlik dönüş imkanı bulunmaktadır Bozcaada ile ulaşım Yükyeri İskelesinden yapılan gemi seferleri ile sağlanmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Çanakkale Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)

Eski 11-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Çanakkale Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)



savaş öncesi

Yirminci yüzyılın başlarında Avrupa sınırlarından taşıyordu Ekonomik rekabet, sömürgecilik ve milliyetçilik akımları Avrupayı ikiye bölüyordu Almanya-Fransa ve Rusya-Avusturya arasındaki çekişmeler gerginliğe dönüşüyordu 28 Haziran 1914te Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahdı Arşidük Ferdinandın bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi bu gerginliğe son noktayı koydu

Avusturyanın 28 Temmuz 1914te Sırbistana seferberlik ilanının ardından 1 Dünya Savaşı başlamış oluyordu Bir yandan Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalyadan oluşan üçlü İttifak Devletleri, bir yanda da İngiltere, Fransa ve Rusyadan oluşan Üçlü İtilaf Devletleri sonunda Avrupayı ikiye bölmüşlerdi

Savaş ilanlarının ardından İtalya tarafsızlığını ilan ettiyse de bir yıl sonra İtilaf Devletlerine katıldı

Osmanlı İmparatorluğu tarihin gördüğü en geniş sınırlara sahip olmuş, her çeşit milleti ve inanışı içinde barındırmış ve yaklaşık 600 yıl süren saltanatını 20 Yüzyılın başında kaybediyordu Dışta ve içte yaşadığı mücadeleler Osmanlı Devletini çökertiyor, topraklarını ve gücünü dağıtıyordu Son olarak Trablusgarp ve Balkan Savaşları ile arka arkaya yenilgiler alan Osmanlı Devleti, Doğu Trakya dışında Avrupadaki bütün topraklarını kaybetmiş, saygınlığını ve gücünü yitirmişti Artık Osmanlı Devletinin ölümü bekleniyor ve diğer ülkeler tarafından paylaşım planları hazırlanıyordu

Rusya boğazları ele geçirip sıcak denizlere inmeyi hedeflerken, İngiltere Süveyş Kanalı ve Hint yolunun güvenliği için Filistini ele geçirmeyi tasarlıyor, Fransa; Lübnan, Suriye ve Kilikyanın kontrolünü düşlüyor; Almanlar doğuya yayılma politikası güdüyor, İtalyanlar ise Antalyaya sahip olmayı istiyorlardı

Birinci Dünya Savaşının patlamasının ardından Osmanlı Devleti önce İtilaf Devletleri ile birlikte olmaya niyetlendiyse de, Rusyanın bu duruma soğuk bakması Osmanlıyı Almanyaya doğru yönlendirdi ve 2 Ağustos 1914te yapılan gizli bir antlaşma ile Alman-Türk ittifakı kesinleşti

Bu tarihten sonra, güvenliği açısından seferberlik ve silahlı tarafsızlık ilan eden Osmanlı Devleti, 10 Ağustos 1914te İngiliz donanmasından kaçan GOEBEN ve BRESLAU adlı Alman savaş gemilerinin boğazlardan geçmesine izin verir ve boğazları tüm yabancı gemilere kapatır

GOEBEN ve BRESLAUın boğazlardan geçmesi itilaf devletlerinin tepkisine yol açar Bunun üzerine Osmanlı Devleti, bu iki gemiyi, daha önce İngilizlere sipariş ettikleri ve hatta parasını ödedikleri halde alamadıkları iki gemi yerine satın aldıklarını açıklar Böylece, Yavuz ve Midilli adı verilen bu iki savaş gemisi Osmanlı Donanmasına katılmış olur

27 Eylül 1914te Amiral Souchon komutasındaki Yavuz, tatbikat amacıyla çıktığı Karadenizde Ruslara ait Sivastapol ve Novorosisk limanlarını bombalayınca 1 Kasım 1914te Ruslar Kafkasyada sınırı geçerek fiilen savaş başlatmış ve Osmanlı Devleti de sıcak savaşın içine çekilmiş olur

Osmanlı Devletinin elinde bulunan boğazlar, konumları nedeniyle özellikle Avrupa için çok büyük bir önem taşıyorlardı Tarih boyunca uğurlarında nice savaşlar verilen boğazlar stratejik, ekonomik ve kültürel açıdan paha biçilmez değerdeydiler Bugün bile bakıldığında değerlerini korumaya devam ettikleri açıktır

İtilaf Devletlerinin Boğazları açma nedenlerinin başında, elbette ki boğazların sahip olduğu bu stratejik önem yatıyordu Rusyaya yardım edebilmek hedefiyle yapılanan bu düşünce ; aynı zamanda Almanyadan yeterli yardım alamayacağı ve fazla direnemeyeceği düşünülen Osmanlıyı tek başına ve planlanmış bir barışa mahkum etmeyi planlıyordu Ayrıca boğazları kazanmak demek, İstanbulu ele geçirip Osmanlı ve tüm Avrupa üzerinde manevi bir yıkıma sebep olmak demekti Tarafsız kalan pek çok ülke bu başarıya kayıtsız kalamayacak ve İtilaf Devletlerine katıldıklarını açıklayacaklardı

Boğazlardan geçilebilirse, kazanılacak olan başarı tüm Müslüman sömürgeleri sindirecek, güneyde sömürge devletlerini rahatsız eden hiçbir şey yaşanmayacaktı

Bu düşünceyle İngiltere 28 Ocak 1915te Osmanlıya savaş kararı aldı ve bu karara Fransa da katıldı

Deniz Harekati “ Denizlere hakim olan dünyaya hakim olur” düşüncesiyle hareket eden İngilizler, boğazları ele geçirmek için donanmanın yeterli olacağına inanıyorlardı Bahriye Nazırı Churchillin planları Akdeniz filosu komutanı Amiral Carden tarafından da desteklenince, Lord Fisherın şüpheli gördüğü bu harekatın donanma ile yapılmasına karar verildi Tarihinde hiçbir yenilgi almamış olan İngiliz donanmasının silah, teknoloji ve başarı açısından kendine güveni tamdı Dünyanın yenilmez donanması, Fransanın da desteği ile dünyanın en büyük armadasını oluşturuyordu Bu donanmaya karşı gelebilecek hiçbir güç düşünülemezdi Hele ki yıpranmış, teknoloji açısından zayıf ve parçalanmak üzere olan Osmanlı, bu armada ile asla baş edemezdi

İtilaf Devletlerinin deniz harekatı 19 Şubat 1915te başladı 13 Mart 1915e kadar düşman gemileri tabyaları top ateşine tuttu, mayın tarama gemileri olabildiğince yol açtı Boğazları zorlayarak geçebileceklerine inanan düşman kuvvetlerinin, kararlı ve dirençli bir karşılık almaları bu işin o kadar da kolay olmadığını gösteriyordu Bir ay boyunca yapılan binlerce mermi atışının ardından çok da büyük bir gelişme elde edilememişti

18 Marta kadar geçen bu dönemde boğazın girişinde bulunan Rumeli yakasındaki Seddülbahir ve Ertuğrul tabyaları ile, Anadolu yakasındaki Kumkale ve Orhaniye tabyaları tahrip edilmişti Boğaza giriş kapıları aralanmış ama hala ilerde olacaklar belirsizdi

Ve 18 Mart 1915 sabahı geldiğinde kimse günün sonunda neyle karşılaşacağını bilmiyordu

17 Mart 1915te Amiral Cardenin yerine Amiral De Robeckin atanmasıyla 18 Mart da gerçekleşecek plan uygulamaya konuluyordu

Plana göre; 18 Mart sabahı 3 deniz tümeninden oluşan düşman filosu boğazda belirdi Filonun en güçlü gemilerinden oluşan 1 Tümen bizzat Amiral de Robeck tarafından kumanda ediliyordu

Queen Elizabeth, Agamemnon, Lord Nelson muharebe gemileri ve Inflexible muharebe kruvazöründe oluşan 1 Tümen, saat 10:30da boğazdan içeri girdi Filonun önündeki muhripler savaş alanını tanıyorlardı Planlanan noktaya ulaşıldığında Queen Elizabethin hedefi Rumeli Mecidiye Tabyası, Lord Nelsonun hedefi Namazgah Tabyası, İnflexible hedefi ise Rumeli Hamidiye Tabyası idi “A Savaş Hattı” olarak adlandırılan bu plan 1130da uygulanmaya başlandı ve 1130da merkez tabyalarına ateş başladı

Bu arada düşman gemileri Kumkaleden gelen tedirgin edici ateş hattına da girmişlerdi Obüslerden üstlerine ateş yağıyordu Yine de mesafe uzak olduğundan Türk bataryaları savaş gemilerine karşılık veremiyordu Saat 1200 sularında Çimenlik, Rumeli Hamidiye ve Anadolu Hamidiye ateş almıştı B Hattı diye adlandırılan Amiral Guepratte komutasındaki 3 Tümen Suffren, Bouvet, Goulois, Charlemagne adlı dört Fransız gemisiyle Triumph ve Prince George adlı iki İngiliz muharebe gemisinden oluşuyordu Plana göre bu tümen 1 Tümenin arkasından hareket geçti ve B hattı önündeki yerini aldı Yavaş yavaş yaklaşan gemiler bu cesurane ilerleyişlerinde Türk bataryalarından düşen mermi ateşi altında B hattına vardılar Şiddetli yapılan karşılıklı çatışmalarda aradaki bataryalar sustuysa da merkez bataryalar ateşe devam ediyorlardı 900 yarda kadar içeri sokulduklarından şiddetli ateş bu gemilerin üzerine yağıyordu 3 Tümene ait olan iki İngiliz gemisi Triumph ve Prince George A hattının kıç omuzluklarında yerlerini almış Rumeli Mesudiye ve Yıldız Tabyalarını hedeflemişlerdi

Rumeli merkez bataryaları çok yoğun bir ateş altındaydı Mermilerin çoğu tabyalar içine düşmüş, telefon hatlarını bozmuş, yangınlar çıkarmıştı Rumeli Mecidiye tabyası topçuların şehit olması ile devre dışı kalmıştı

Planın ikinci aşamasında Türk bataryaları üzerinde yeteri kadar üstünlük sağlanabilirse Albay Hayes Sadler komutasındaki 2 Tümen devreye girecekti Ocean, İrresistible, Albion, Vengeance, Swiftsun ve Majesticten oluşan 2 Tümen, 3 Tümenin yerini alacak ve B Hattından son olarak yakın muharebe yapılarak Tabyalar içinde olmayıp mayın hatlarını savunan toplar tahrip edilerek bombardımandan hemen sonra mayın tarama işlemlerine başlanacaktı Fakat 3 Tümenin yerini alacak 2 Tümen gelmeden önce beklenmedik bir şey oldu Saat 14:00e doğru Suffren büyük bir hızla boğazı terk etmekte ve Bouvetde onu izlemekteydi A hattını geçmek üzereyken Fransız gemisi Bouvetde bir iki patlama oldu ve Anadolu Hamidiye tabyasınca ateş altındayken 3 dakikada suların altına gömüldü Derin bir şaşkınlık yaşanıyordu Queen Elzabeth ve Agamemnon dışındaki bütün gemiler ateşi kestiler Muhripler ve istimbotlar personeli kurtarmaya gittiklerinde 20 kişi kurtarılabilmiş, 603 kişi sulara gömülmüştü Bu arada 1230 sularında Goulois isabet almış ve ağır yaralarla boğazı terk ediyordu 1530 sularında mayına çarpan Inflexibleın durumu kötüydü ama yoğun çabayla Bozcaadaya ulaştı 2 Tümen İngiliz gemileri, 3 Tümenin yerini aldığında bu manzara ile karşılaşmıştı Saat 1430da ateşe başlayarak 10 yardaya kadar yaklaştılar Namazgah tabyasını bombardıman ediyordu Saat 1500te Rumeli Hamidiye daha sonra da Namazgah aldığı isabetle savaş dışına kalmıştı

Anadolu Hamidiye tabyası hasar görmemişti ve İrrisistiblea ateş ediyordu Saat 1514de İrrisistibleın yanında korkunç bir patlama duyuldu Saat 1615te tabyalarda uzaklaşmak isterken bir mayına çarptı Bu bölgede bir gece önce Nusretin döktüğü mayınlar hiç hesapta yokken can alıyordu Bölgenin mayınlı olduğunu anlayan Amiral de Robeck 2 Tümenin geri çekilmesi için emir verdi 1805te geri çekilirken Ocean da mayına çarpmıştı Güçlü top ateşine rağmen Oceanın personeli muhripler tarafından boşaltıldı

18 Martta yaşananlar şaşkınlık yaratmıştı Lord Fisher gibi ordusuz bir donanmanın başarıya ulaşamayacağını söylayenler haklı çıkıyor, de Robeck ve Churchill gibi hala donanma ile boğazları zorlayıp İstanbula çıkılabileceği düşüncesi yeni hareket planları doğuruyordu

Alıntı Yaparak Cevapla

Çanakkale Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)

Eski 11-04-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Çanakkale Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)



Kara Harekati Çanakkale Savaşlarında Deniz Harekâtının başarısızlığı umutları Kara Harekâtına çevirmiştiDaha 1 Martta Yunanistan, Gelibolu yarımadasını işgal etmek, mümkün olduğu takdirde İstanbul üzerine yürümek üzere İngiltereye üç tümenlik bir kuvvet önermişti İngiliz ve Fransızlara kalsa öneri kabul edilebilirdi Ancak Rus Çarı, İngiliz Büyükelçisine, hiçbir şart altında Yunan askerinin İstanbula girmesine izin vermeyeceğini bildirerek bu tasarıyı önledi

Londrada ise, harekâtı Donanma yalnız mı yapsın, yoksa Kara Ordusu ile birlikte mi hareket etsin tartışması yapılmakta idi Bir Kara Ordusuna ihtiyaç olduğunu savunanların arasında Lord Fisher geliyordu Bununla beraber son karar, Savaş Bakanı (Harbiye Nazırı) Lord Kitchenerindi O ise, ısrarla elinde birlik olmadığını söylüyordu, ama seçkin bir birlik olan ve İngilterede bulunan 29ncu Tümene hiçbir görev verilmemişti

Nihayet Martta Kitchener Çanakkalecilerin tarafına kayarak 29ncu Tümenin Egeye sevk edileceğini, Çanakkalede bulunan Deniz Piyadelerine Gelibolu Yarımadasının temizlenmesinde yardım edeceğini açıkladı Bu haber Fransa cephesinde buluna İngiliz Generallerinin öylesine büyük tepkisine yol açtı ki, Mareşal sözünü geri alarak 18 Şubatta bu birliğin yerine o sırada Mısırda bulunan Avustralya ve Yeni Zelanda Tümenlerinin gideceğini bildirmek zorunda kaldı

Askeri durumu tetkik için Çanakkaleye gönderilen General Sir William Birdwood, 5 Martta Kitchenera gönderdiği raporda, Donanmanın tek başına Bağazdan geçemeyeceğine inandığını, kuvvetli bir ordunun karadan donanmayı desteklemesi gerektiğini bildiriyordu Bu rapor Kitchenerin bütün tereddütlerini giderdi 10 Martda 29ncu Tümenin Egeye gönderileceğini açıkladı Ayrıca bir Tümen de kendilerinin göndermeleri için Fransızları ikna edeceğini ilave ediyordu

Böylece Mısırdaki Anzac Tümenleri ile birlikte 70 bin kişilik bir kolordu bu işe ayrılmış oluyordu

Birdwoodun raporuna rağmen, hala donanmanın tek başına Boğazı geçebileceğini düşünenler vardı Bu karışıklık içinde Kara kuvveti hazır olana kadar Donanmanın harekatını geri bırakmasını, bu suretle Kara ve Deniz Kuvvetlerinin müşterek harekata başlamasının en iyisi olacağını hiç kimse aklına getiremiyordu

O sıralarda Londraya hakim olan bu kargaşalık ve belirsizliği, ne yapacağı belli olmayan Sefer Kuvvetinin Komutanlığına yapılan atamadan anlamak mümkündür Bu komutan, Kitchenerin Güney Afrika savaşlarından eski bir arkadaşı General Sir Ian Hamiltondu

Donanma asıl saldırısını yapana kadar, Hamiltonun birlikleri işe karışmayacaktı Eğer deneme başarıya ulaşmazsa Hamilton Gelibolu yarımadasına çıkarma yapacak, başarıya ulaşırsa yarımadaya zayıf bir kuvvet bırakıp doğrudan doğruya İstanbul üzerine yürüyecekti Oradan İstanbul Boğazına çıkarılmış bir Rus Birliği ile birleşmesi umuluyordu

Türk tarafı ise, 18 Martta kazandığı zaferden dolayı kendisine olan güvenini tazelemiş, Çanakkalenin Boğazlardan geçilemeyeceğini tüm dünyaya göstermişti Bu zaferin ardından, Müttefiklerin kaçınılmaz kara harekâtına karşı Türk tarafı da son sürat hazırlıklara başlamıştı Çanakkale de 5 Ordu oluşturulmuş başına da Mareşal Liman von Sanders getirilmişti Kıyılara dikenli tellerle çevriliyor, birlikler önemli yerlere yerleştiriliyor, müttefiklerin her hareketi gözleniyordu Müttefik çıkarmasını bekleyen bir başka kişi ise 19 İhtiyat Tümeninin başında bulunan yarbay Mustafa Kemaldi

Hava Harekati İlk motorlu uçağın uçuşundan yedi yıl gibi kısa bir süre geçtikten sonra, 1910 yılında uçaklardan askeri amaçlarla yararlanma düşüncesi ortaya çıkmış ve takip eden yıllarda uçak, yeryüzünde etkin bir taarruz silahı olarak kullanılmaya başlanmıştır

Dünyadaki bu gelişmeyi yakından izleyen ve önemini değerlendiren zamanın Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşanın direktifiyle, 1911 yılında, Genelkurmay başkanlığı bünyesinde askeri havacılıkla ilgili bir şube oluşturulmuş ve Türk Askeri havacılığının temeli olan teşkilat kurulmuştur

Bu yeni silahın edinilmesine büyük önem veren Mahmut Şevket Paşa maaşının bir kısmını bağışlayarak uçak alımı için kampanya başlatmış ve bu kampanyaya başta padişah Sultan Reşat olmak üzere Donanma Cemiyeti, subaylar ve bazı zenginler iştirak etmiştir İki uçaklık para, kısa zamanda toplanmış ve Fransadan biri 25 Beygirlik, biri de 50 Beygirlik iki uçak satın almıştır

Müteakiben, Yeşilköy Safra düzlüğünde Kara tayyare Mektebi, Yeşilköy Feneri yakınlarında da deniz tayyare Mektebi kurulmuş ve havacı personel yetiştirilmek üzere ordu ve donanmadan istekli subaylar seçilmiştir

Çanakkale Muharebeleri başladığı zaman dünya ve Türk askeri havacılığı mütevazı ve geliştirilmeye muhtaç bir durumda idi

Çanakkale Muharebeleri havacılık yönünden, yeni silahın gerçek değerinin anlaşıldığı ve bugünkü modern hava kuvvetlerinin temelini atan kahramanları kavramaya çalışırken, icra edilen hava harekatının sadece o günkü müşterek harekata katkısı değil aynı zamanda bugünkü havacılığımıza olan katkısı da düşünülmekte ve hava kuvvetlerinin temelinin atılarak, hava stratejisi ve taktiklerinin oluşturulmaya başlandığı bir harekat noktası olarak değerlendirilmektedir

Havacılık açısından işte böyle bir ortam içinde, 2 Ağustos 1914 günü seferberlik ilan edilmiş ve buna paralel olarak Yeşilköyde bulunan deniz uçaklarından 2si İzmir, birisi de Çanakkale Müstahkem Mevzi Komutanlığı emrine verilmiştir

25 Ağustos 1914 tarihinde Çanakkale Nara Meydanına konuşlandırılan Nievport tipi deniz uçağı ile, Deniz Yzb Savmi, Ütğm Fazıl ve Ütğm Cemalin yaptığı keşif uçuşları sayesinde, bölgedeki İngiliz ve Fransız gemilerinin faaliyetleri izlenmeye başlanmıştır

18 Mart 1915 tarihine kadar olan dönemde yapılan başarılı hava keşif görevleri hem düşmanın elindeki gemi tip ve miktarını tespit, hem de taarruz hazırlıklarını devamlı takip imkanı sağlamıştır

18 Mart 1915 günü, havacılarımız erken saatlerde yaptıkları keşif raporunu vermişlerdir

“ Bozcaada önünde, 40 düşman gemisi sayıldı Bunlardan; 19u ağır, 3ü hafif olmak üzere 22si kruvazör, diğerleri; şilep, destek gemisi ve uçak gemisidir Sayıları tam olarak saptanamayan denizaltılar görülmüştür 6 adet zırhlı İngiliz gemisi, muharebe düzeninde boğaza doğru ilerlemekte ve Fransız gemileri de demir almaktadır

Bir süre sonra, boğaza giren ve kıyı bataryalarını şiddetle bombardıman eden düşman donanma topçusuna, Ark Royal uçak gemisinden havalanan İngiliz uçakları da ateş tanziminde geniş çapta yardım etmiştir

18 Mart günü öğleden sonra, havacılarımıza; Limni Adası civarındaki düşman kuvvetlerinin durumunu keşfetmeleri emredilmiştir

Bir saat içinde görev bölgesine ulaşan pilotlar Mondros Koyunda 13 harp, 4 nakliye, 29 kömür gemisi olmak üzere toplam 46 geminin bulunduğunu, ayrıca Fransızların Gaulois gemisinin sahil topçumuzun ateşi ile Çanakkale ağzında yara aldığını rapor etmiştir

Çanakkale Muharebeleri süresince, karşılıklı keşif harekatı devam ederken; Türk havacıları, o tarihler için başarılı sayılabilecek diğer hava görevlerini de icra etmişledir Bu görevlerden biri 18 Nisan 1915de yapılmıştır

O gün Çanakkale Boğazı bölgesinde gittikçe kuvvetlenen ve hava üstünlüğü kurmasından endişe edilen düşman hava gücünü tesirsiz hale getirmek maksadıyla, Bozcaadada 18 düşman uçağının konuşlandığı meydana hava taarruzu planlamıştır Ancak bu meydandaki uçaklar, keşif görevi için daha önceden kalktığından, havada karşılaşılmış, kısa bir hava muharebesinden sonra zayiatsız olarak meydana dönülmüştür Bu görev amacına ulaşmadıysa da, asli taktik hava görevlerinden olan “mukabil hava harekatı” nın ilk ve tipik bir uygulaması olması açısından önem taşımaktadır

Türk uçaklarının meydan taarruzu planlamasından esinlenen İngilizler aynı gün üçer uçaklık iki kol ile meydanımıza taarruz etmişler, ancak uçaklarımız daha önceden meydan içinde dağıtılarak gizlenmiş olduğundan, atılan bombalar hasar meydana getirememiştir Bu da, ufki dağılma ve gizleme yapılarak, beka tedbirlerinin alınışına güzel bir örnek teşkil etmiştir

14-19 Mayıs 1915 günleri, güney cephemizdeki karşı taarruzumuzu desteklemek amacıyla; düşman çıkarma gemileri ve ordugahı bombalanmış Mayıs ayı başından itibaren sabit balon ile boğaz gözetlemesi ve topçu atış tanzimi ve birliklerimizi taciz eden manika balon gemisine taarruzlar yapılmış, her hava hücumunda gemi, balonunu toplayıp yer değiştirmek zorunda bırakılmıştır Böylece bugün “yakın hava desteği” olarak bilinen görev tipinin basit bir uygulaması yapılmıştır

25 Haziranda; Arıburnu bölgesindeki düşman karargahı üzerine propaganda amacıyla 300 adet ingilizce yazılı bildiri atılmıştır Bu görev, hava gücünün psikolojik harpte kullanılmasına ilişkin güzel bir örnektir

30 Kasım 1915te ise, Üsteğmen Ali Rıza, Teğmen Orhanla beraber, Çanakkale girişinde karaya oturmuş bulunan bir düşman kruvazörüne taarruz etmek için görevlendirilmiştir Tam bu esnada bir düşman uçağının yaklaştığı görülmüş ve yapılan hava muharebesinde Üsteğmen Ali Rıza fransız uçağını makinalı tüfek ateşiyle düşürmeyi başararak Türk havacılık tarihine ilk düşman uçağını düşüren pilot olarak geçmiştir

Sonuç olarak;

Çanakkale Muharebelerinde, kahraman kara ve deniz kuvvetlerimiz gibi havacılarımız da, üstün silah ve teknik olanaklara sahip düşmanları karşısında, kendilerine düşen görevleri cesaret ve üstün görev bilinici içinde başarıyla icra etmişler ve resmi İngiliz harp tarihi kitaplarında:

“Harikulade müdafaasında yılmadan mücadele eden ve sonunda başaran düşmanımıza hayran kaldık” dedirtmişlerdir

Çanakkale Muharebelerinin ileri görüşlü askeri önderleri yeni silahın gereksinimi olan strateji ve taktiklerin oluşturulmasına öncülük etmiştir Bu kapsamda ulu önder Atatürk şöyle buyurmuştur:

“ GÖKLERDE BİZİ BEKLEYEN YERİMİZİ ALMAK ZORUNDAYIZ YOKSA O YERİ BAŞKALARI İSTİLA EDER VE İŞTE O ZAMAN BU ÜLKE VE MİLLET ELDEN GİDER HALBUKİ BİZ TÜRKLER, BÜTÜN TARİHİMİZ BOYUNCA HÜRRİYET VE İSTİKLALE ÖRNEK OLMUŞ BİR MİLLETİZ

TAYYARECİLER! ŞUNU UNUTMAYIN Kİ YARININ EN BÜYÜK TEHLİKELERİ SEMALARDAN GELECEKTİR BU SEBEPLE SİZLER DAİMA HAZIR BULUNMAYA VE O ŞEKİLDE YETİŞMEYE GAYRET EDECEKSİNİZ

Alıntı Yaparak Cevapla

Çanakkale Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)

Eski 11-04-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Çanakkale Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)



Nusret Mayin Gemisi Ve 18 Mart Zaferi Çanakkale savaşları deyince akla ilk gelen ve bu savaşların simgesi olan kahraman Nusret Mayın gemisidir 18 Mart Deniz Savaşı'nda Müttefik Donanmasını dağıtan, Müttefik Komutanlarını şaşkınlığa uğratan, Türk askerine moral, Türk Milleti'ne sevinç kaynağı olan 26 mayınla bir yazgının değişmesine sebep olan bir kahramanlık hikayesidir Nusret Mayın Gemisi

Nusret Mayın Gemisi'nin başarısı o kadar büyümüştür ki destansı özellikler katılarak menkıbe kitaplarında baş köşeyi almıştır Çoğu kaynakta "17 Mart'ı, 18 Mart'a bağlayan gece" diye başlar Nusret'in serüveni Bu verilen tarih doğru olmamakla birlikte, olayın dramatik yanını artırması açısından kullanılmıştır Nusret'in kahramanlık hikayesi çok önceden başlar; Nusret Mayın Gemisi Boğaz sularına 3 Eylül 1914'te geldi

Teoman Erbay arşivinden Nusret Mayın Gemisi

Teoman Erbay arşivinden Nusret Mayın Gemisi

Almanya'da özel olarak inşa edilmiş bu tekne, dar alanlarda kolayca manevra yapabiliyor ve az su çektiğinden mayın alanları üzerinde güvenle dolaşabiliyordu

Nusret Mayın Gemisi'nin künye bilgileri şöyledir :

Tipi Mayın Gemisi
İnşa Yeri Almanya
Tonajı 360T
Hizmete Girişi 1912
Boyu 40 m
Eni 7,4 m
Çektiği su 2 m
Silahları 1 adet 7,5/40 Top, 2 Adet 4,7 Top, 2 mk 5b
Sürat 15 mil
Hizmet Dışı 16061957
Akıbeti

Müttefik donanmasının boğazlardaki tabyaları bombalamaya başlamaları (Şubat 1915) ile birlikte Mart ayına kadar geçen süre içinde, dünyanın en büyük donanması boğaz önünde toplanıyor, keşif uçuşlarıyla mayın alanları belirleniyor, mayın araştırma ve keşif gemileri boğazın içlerine kadar girip mayınları temizliyorlardı Nusret'in mayınlarını döktüğü Karanlık Liman önündeki mayın hatları ise tamamen temizlenmişti

Uzun süreli bu temizlik çalışmalarının ardından Müttefik donanmasının boğazı geçme girişiminde bulunacağı kesinde Bunun üzerine Müstahkem Mevkii komutanlığı daha önceden düşündüğü gibi, bir Alman subayının da teklifiyle elde kalan son 26 Mayını Karanlık Liman'a dökme kararı aldı

Bu olayın içinde yaşayan Müstahkem Mevkii Kurmay Başkanı Selahattin Adil anılarında şöyle yazmaktadır :
"Düşman kesin saldırısının birkaç gün içinde yapılacağı belli oluyordu Deniz işlerine bakan ve izleyen tecrübeli, sevimli, uysal bir ihtiyar olan Alman Amirali Menter Paşa'nın teklifine uyularak, geride kalan yedek mayınların atılmasına karar verilmiş ve 30 kadar mayın Nusret gemisinde hazırlanmıştı"

Böylece Müstahkem Mevkii Komutanı Cevat Paşa'nın da görevlendirilmesiyle, Yüzbaşı Tophaneli Hakkı Bey komutasındaki Nusret Mayın gemisi 7/8 Mart gece yarısından az sonra göreve çıkıyordu Müstahkem Mevkii Mayın Grup Komutanı Yüzbaşı Hafız Nazmi (Akpınar) Bey'de Nusret Mayın Gemisi'ndeydi

7/8 Mart gece yarısından az sonra sisli bir havada Çanakkale'den ayrılan Nusret Mayın Gemisi bütün ışıklarını söndürmüş, kıvılcım atmasın diye ocaklarını bastırmışlardır Daha önceden dökülmüş olan mayınların arasından, Nazmi Bey'in kılavuzluğunda geçerek karanlık Liman'a doğru ilerlemeyi sürdürürler Kıyıya paralel olarak 100'er metre aralıklarla ve suyun 4,5 metre altında 26 mayın da sessizlik içinde dökülür Görev tamamlandığında yine aynı sessizlik ve dikkatle geriye dönen Nusret Mayın Gemisi, bir savaşın kaderini değiştirecek 26 Mayınlık imzasını bırakmıştır geride

Ertesi günlerde, Müttefikler tarafından yeni keşif uçuşları ve mayın taramaları yapılmıştır Her nasılsa bu 26 sürpriz mayın kendilerini saklamayı başarmıştır Hatta Karanlık Koy'da mayın bulunmadığına dair rapor veren İngiliz Pilot, bu sürpriz mayınların başarısından bir gün sonra kurşuna dizilmiştir

18 Mart günü yaşananlar Türk tarihinde gerçek bir zaferdir Bu zaferde Nusret Mayın Gemisi'nin başarısı tartışılmazdır Winston Churchill 1930'da ""Revue de Paris" dergisinde bu olayı şöyle yorumluyordu
"Birinci Dünya Harbi'nde bu kadar insanın ölmesine harbin ağır masraflara mal olmasına, denizlerde 5,000 tane ticaret ve savaş gemisinin batmasına başlıca neden, Türkler tarafından bir gece önce atılan ve incecik bir çelik halat ucunda sallanan 26 adet mayındır"

Görüldüğü gibi Nusret Mayın Gemisi ve 18 Mart Zaferi bütünleşmiş ve bu zaferle birlikte anılan bir destana dönüşmüştür
Nusret Mayın Gemisi 2000 yılı itibariyle hala Mersin'de bulunmakta, batmaması için vakıflar ve gönüllüler yardımı ile içindeki su boşaltılmaktadır Belki Yavuz ve Midilli gibi jilet olmayacaktır, ama bu kaderi paylaşmamak için yardıma ihtiyacı vardır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.