Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir) |
11-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)Kütahya Kuruluş Tarihi kesin olarak tesbit edilememekle beraber, Tarihi MÖIII Bin yıllarına uzanmaktadır Ünlü masalcı Ezop Kütahya 'da doğmuştur Eski kaynaklara göre Kütahya 'nın antik çağlardaki adı Kotiaeon, Cotiaeum ve Koti şeklinde geçmektedir İl topraklarına yerleşen en eski halk Friglerdir MÖ 1200 'lerde Anadolu 'ya gelen Frigler, Hitit İmparatorluğunun topraklarına girdiler ve bir devlet olarak örgütlendiler MÖ 676 'da Kimmeler, Frigya Kralı III Midas 'ı bozguna uğratarak Kütahya ve çevresine egemen oldular Alyattes 'in Lidya Kralı olduğu dönemde Kimmer egemenliği yerini Lidya yönetimi aldı MÖ 546 'da Persler Lidya Ordusunun yenilgiye uğratarak Anadolu 'yu istila etti MÖ 334 'de Biga Çayı yakınlarında Persleri yenilgiye uğratan İskender yörede üstünlük kurdu İskender 'in MÖ 323 'te ölümü ile Kütahya ve yöresi komutanlarından Antigonos 'a geçti MÖ 133 'de Roma yönetimine girdi Piskoposluk merkezi haline getirildi 1071 'de Malazgirt Savaşı 'nda Alparslan 'a yenilen Bizans İmparatoru Romanus Diogenes 'de tutsaklık dönüşü Kütahya 'ya getirildi ve gözleri kör edildi 1078 'de Anadolu Selçuklu Devletini kuran Kutalmışoğlu Süleyman Şah Kütahya 'yı da ele geçirdi 1097 'de Haçlıların saldırısına uğradı II Kılıçarslan kaybedilen topraklarla birlikte Kütahya 'yı geri aldı 1277 'de Gıyaseddin Keyhüsrev Kütahya yöresini Germiyanoğlu Süleyman Şah kızı Devlet Hatun 'u Osmanlı Sultanı I Murat 'ın oğlu Yıldırım Beyazıt 'a verdi (1381) Germiyanoğulları Beyliğinin toprakları Devlet Hatun 'un çeyizi olarak Osmanlılara verildi (Kütahya ve çevresi dahil) 1402 Ankara Savaşında, Beyazıt 'ı ağır bir yenilgiye uğratan Timur, Kütahya 'yı alarak II Yakup Bey 'e geri verdi Kütahya daha sonra Osmanlılara geçti ve Sancak Merkezi oldu Sultan II Beyazıt 'ın zamanında Şah İsmail yanlısı Şahkulu Kütahya 'da ayaklandı Bu isyan 1511 yılında bastırıldı XIX yy 'da Osmanlı Devletine başkaldıran Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa 'nın oğlu Kütahya 'yı işgal etti Sultan Mahmut ile imzalanan Kütahya Antlaşması ile Mısır askerleri Kütahya 'yı terk etti Avrupa 'da 1848 ihtilalleri sırasında, Macarlar 'da ayaklamışlardı Macar Ulusal Hareketi Avusturya ve Rusya tarafından bastırılınca hareketin önde gelenlerinden bazıları 1849 'da Osmanlı Hükümetine sığındı Başta Lajos Kossuth olmak üzere Kütahya 'ya yerleştirilen Macarlar, 1851 'e kadar burada kaldılar Kütahya 1867 'de Hüdavendigar Vilayetine bağlı bir sancak merkezi iken, II Meşrutiyetten sonra bağımsız bir sancak oldu Milli Mücadele yıllarında, Ocak 1921 'de Çerkez Ethem düzenli ordu çatışmasına sahne olan Kütahya, 17 Temmuz 1921 'de Yunanlıların işgaline uğradı Büyük Taarruz 'a kadar işgal altında kalan Kütahya, 30 Ağustos 1922 'de kurtuldu 8 Ekim 1923 'de Vilayet durumuna getirilmiştir |
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir) |
11-04-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)İLÇELER: Kütahya İlinin İlçeleri; Altıntaş, Aslanapa, Çavdarhisar, Domaniç, Dumlupınar, Emet, Gediz, Pazarlar, Şaphane, Hisarcık, Simav ve Tavşanlıdır Altıntaş: İl Merkezine 34 km uzaklıkta güneybatı ve doğusunda dağlarla çevrili, Porsuk Çayı ve kollarının suladığı verimli bir ovada kurulan Altıntaş, Frigler zamanda Ağroste ve Zbourcea adıyla anılmaktayken Roma döneminde de Appia merkezli Cerevra antik kentlerine ev sahipliği yapmıştır Altıntaş yöresinde, katolitik dönem buluntularının yanı sıra Üçhöyük�te ilk Tunç Çağı�na tarihlenen bir yerleşme alanı saptanmaktadır Aslanapa: İl merkezine 54 km uzaklıktaki Aslanapa, çam ve meşe ormanı ile çevrili Muratdağı ve Yellice Dağları ile çevrili verimli Aslanapa Ovasında kurulmuştur Aslanapa tarihi hakkında kesin bir bilgi olmamakla birlikte MÖ�ye dayanan çeşitli Medeniyetlere ev sahipliği yaptığı, kültür izlerinden tespit edilmektedir Çavdarhisar: Kütahya'ya 57 km uzaklıktadır Çavdarhisar antik kaynaklarda Aizanoi olarak geçmektedir Aizanoi şehri civarının MÖ 3 bin yıllardan beri yerleşim yeridirErken Bizans döneminde Hristiyanlığın yayılmasıyla piskoposluk merkezi haline gelmiştir İmparator Hadrianus tarafından yaptırılan Zeus Tapınağı bu ilçededir Bunun yanında tiyatro Stadyum, sütunlu cadde, kemerli köprüler, mozaik hamam, mezarlıklar, anıtsal kapılar, dünyada ilk sel felaketini önlemek için inşa edildiği anlaşılan baraj duvarı, ilk borsa binası olarak kullanılmış yuvarlak yapı bulunmaktadır Domaniç : Domaniç Kütahya'ya 89 km uzaklıktadırMerkezde ve köylerde Roma ve Bizans dönemlerinin özelliklerini taşıyan dua ve mezar taşlarına rastlanmaktadır Ayrıca, Mızık Çamı ve Devlet Ananın (Hayme Hatun) türbesi bu ilçededir Domaniç'in doğal güzellikleri: Ebem Çamlığı, Ilıcaksu, Sarıkız, Karagöl Yaylası, Acı- su, Kızınsarayı, Durabey Mağarası, Karaerik Deresi, Kocayayla, Alibey Çeşmesi, Pazar Alanıdır Dumlupınar: Kütahya'ya 82 km uzaklıktadırUlusal Kurtuluş Savaşı'ndaki Meydan Muharebesinde, Mustafa Kemal Paşanın karargah yerinin anıt evi, cephede ve cephe gerisinde şehitlerimizin anısına dokuz adet anıt ve şehitlik vardır Gazi Emet : Emet, Kütahya'ya 100 km uzaklıktadırŞifalı su kaynakları bol olan bu bölge "Termal Turizm Bölgesi" olarak ilan edilmiştir Eğrigöz kalesi ve doğal mağaraların içerisindeki sarkıt ve dikitler turistlerin ilgi odağıdır Gencel, Tahtalı, Tetik, Kirazlı, Karataş, Kayı Göleti görülmeye değer yerlerdir Gediz: Gediz, Kütahya'ya 90 km uzaklıktadır Orman içinde yayla özelliği taşıyan Murat dağı dinlenme yeri olduğu kadar kaplıca özelliği de vardır Hisarcık : Hisarcık İl Merkezine 111 km uzaklıktadırİlçeye bağlı Hamamköy de Kaplıca ve Yukarı Yoncaağaç Köyünde Ilıca bulunmaktadır Bu şifalı sular bir çok hastalığa şifa vermektedir Pazarlar: Pazarlar Kütahya İl Merkezine 134 km mesafededir İlçe doğal güzellikler bakımından oldukça zengindir Göleti, Sarıyayla ve Akkaya mevkii dinlenmek için oldukça güzel bir manzara oluşturmaktadır Simav: Simav, Kütahya İl merkezine 135 km uzaklıktadır Simav denilince doğal güzellik olarak Gölcük yaylası, Nadarçam, Gebeoluk, Hisar (Asar), Karşıyaka, Çeyrekçi akla gelir Simav kaplıca suyu ve jeotermal yönden oldukça zengin bir yerdir Şaphane: İl Merkezine 125 km uzaklıkta, doğuda Gediz, batıda Simav arasında yükselen Şaphane Dağının güney eteklerinde kurulan ilçe tarih sahnesinde sırasıyla Friglerin, İskender İmparatorluğunun, Bizanslıların ellerinde bulunmuştur 1234 yılında Konya Selçuklu topraklarına katılmıştır 13yyda Selçuklu İmparatorluğunun yıkılması ile Germiyan Beyliğine geçmiştir Bu bölgede Kütahya ve İlçeleri ile birlikte Osmanlılara çeyiz olarak verilmiştir 1402 Ankara Savaşı sonrası Germiyanoğullarına verildiyse de 1425 yılında tekrar Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına katılmıştır Tavşanlı : Kütahya'ya 47 km uzaklıktadırTavşanlı'ya 6 km uzaklıkta Göbel Kaplıcaları suları romatizma, siyatik, cilt hastalıkları, yaraların tedavisi, mide ve bağırsak ülseri, adale ve kemik rahatsızlıkları ve havasındaki bol oksijen bolluğu nedeni ile astım rahatsızlıklarına iyi gelmektedir Tavşanlı ilçesinde bulunan Zeytinoğlu Kütüphanesi eşsiz el yazması kitaplara sahiptir NASIL GİDİLİR? Kütahya, Ege bölgesinin İç Batı Anadolu bölümünün doğusunda yer almaktadır İç Anadolu�yu Ege�ye, Marmara�yı Ege ve Akdeniz bölgesine bağlayan kara ve demiryollarının kavşağında yer almaktadır Karayolu : Kütahya�nın Manisa dışındaki altı komşu İl�e (Eskişehir, Afyon, Uşak, Bursa, Bilecik ve Balıkesir) düzenli karayolu bağlantısı vardır İl merkezinden ilçelere ve ilçelerin birbirlerine karayolu bağlantıları muntazamdır Kütahya, İstanbul�u Antalya�ya, Ankara�yı İzmir�e bağlayan karayolları kavşağındadır Otobüs ile Kütahya-Ankara arası 4,5 saat; İzmir, İstanbul ve Antalya'ya ulaşım 6 saat'tir Terminal kent merkezindedir Terminale belediye otobüsleri, dolmuş ile ulaşmak mümkündür Otogar Tel : (+90-274) 223 60 96-223 57 31 Kütahya As Tur : (+90-274) 224 33 00 Kamil Koç Turizm : (+90-274) 216 19 17 Tavşanlı Tur : (+90-274) 216 17 53 Demiryolu : Kütahya, Eskişehir üzerinden kuzeye ve doğuya, Balıkesir üzerinden batıya, Afyon üzerinden güneye ve iç Anadolu�ya uzanan demiryolu ağlarına bağlanmaktadır Kütahya, güneyinden geçen Ankara-İzmir demiryoluna ise Dumlupınar ilçesinden bağlanmaktadır Tren garı kent merkezindedir Gara belediye otobüsleri, dolmuş ile ulaşmak mümkündür İstasyon Tel: (+90-274) 223 61 21 GEZİLECEK YERLER Müzeler ve Örenyerleri Müzeler Müze Müdürlüğü Adres: Paşam Sultan Mahallesi Çini Müzesi Yanı Tel: (0 274) 223 69 90 Fax: (0 274) 223 55 35 Kütahya Arkeoloji Müzesi Adres: Börekçiler Mah Ulu Camii Yanı - Kütahya Tel: (0 274) 224 07 85 Kütahya Çini Müzesi Adres: Paşam Sultan Mah Ulu Camii Yanı Tel: (0 274) 223 69 90 Kossuth Müzesi Adres: Börekçiler Mah Macar Sokak Tel: (0 274) 223 62 14 Özel Müzeler Dumlupınar-Kurtuluş Savaşı Müzesi Tavşanlı Belediye Müzesi Altıntaş Belediyesi Açık Hava Müzesi Örenyerleri Aizanoi Antik Kenti Çavdarhisar İlçe Merkezindedir Vadiler Kütahya İl Merkezine 7 km uzaklıktaki Yeni Bosna Köyü�nden başlayıp Kütahya�ya 54 km uzaklıktaki Ovacık Köyü�ne kadar, İlin doğusu boyunca uzanan alana Frig Vadisi denilmektedir Bölge; Sabuncupınar, Söğüt, İnli, Sökmen, Fındık ve İncik Mağaralarının bulunduğu kuzey bölümü ile daha güneydeki Ovacık Köyü, İnlice Mahallesi ve çevresinden oluşur Kütahya�nın doğusunda eski bir yanardağ olan Türkmendağı�nın tüfleriyle örtülü olan Frig Yaylaları MÖ 900-600 yılları arasında Frigler, daha sonra Roma ve Bizanslılar tarafından iskan edilmiştir Volkan tüfünün kolay işlenebilir bir kayaç olması, bölgenin en eski halklarından biri olan Friglerin bunları oyma ve yontma yoluyla çeşitli amaçlarla kullanmalarını sağlamıştır Friglerin ana tanrıçası Kybele�ye adanmış açık hava tapınakları, sunakları ve kaya mezarları ile savunma barınma amaçlı mağaralar en çok göze çarpan eserler arasındadır Bizans döneminde ise bunlara ilaveten kilise ve şapeller de oyulmuştur Bölge doğal kaya yapısı ve çam ormanlarıyla ilgi çekici bir merkezdir Kaleler Antik çağlardan günümüze kadar yerleşimin olduğu Hisar Tepesindedir Evliya Çelebi�ye göre 70 burca sahip olan Kütahya Kalesi üç bölümden oluşur Bunlar Kale-i Bala, Kale-i Sagir ve dış surlardır Roma, Bizans, Selçuklu, Germiyan ve Osmanlı izleri görülen kalede herhangi bir döneme ait kitabe yoktur Fakat yapılan incelemeler sonucunda 8yy Bizans, 12yy Bizans, 13/14yy Türk dönemlerine ait inşaat özelliklerine rastlanmıştır Kalede bilinen son inşaat Fatih Sultan Mehmet zamanında yapılmıştır (1451-1481) Kale�de iki çeşme, iki mescit vardır Kütahya Kalesinde, kendi ekseninde 45 dakika da bir tur atan Döner Gazino 1973 yılı yapımıdır Lokanta olarak hizmet veren Döner Gazino�nun altındaki Kır Kahvesi yaz aylarında açıktır |
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir) |
11-04-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)GİRİŞ Ege Bölgesinin İç Batı Anadolu Bölümünde yer alan Kütahya, bilinen tarihi içinde Hitit, Frig, Roma, Bizans, Selçuklu, Germiyanoğulları ve Osmanlı Dönemi uygarlıklarıyla Türkiye Cumhuriyetine ulaşmıştır Kütahya ili sınırları içinde kalan topraklarda yerleşen ve adı bilinen en eski halk Hititlerdir Buna rağmen çevredeki Arkeolojik buluntular ilin yerleşim tarihini çok daha eskilere, ilk çağlara değin götürmektedir Kütahya için kesin bir kuruluş tarihi verilememekle birlikte; Hitit metinlerinde geçen Assuva tarihiyle ilgili IV Tuthaliya (MÖ 1256–1220) yıllıklarına dayanarak MÖ II binin ortalarında kurulduğu söylenebilir Kütahya, bugün de işletilen zengin maden yatakları dolayısıyla tarihin her devresinde ilgi görmüş, bu sayede geniş ticaret yollarına sahip olmuş, hızla gelişmiştir Malazgirt Zaferinin ardından XI yüzyılın sonunda Türk uygarlıklarıyla tanışan Kütahya, Germiyanoğlu Beyliğine başkentlik yapmış olup Osmanlı Devleti bu topraklar üzerinde kurulmuştur Ayrıca Kütahya “Türk ve dünya askerlik tarihi” nin en büyük zaferinin kazanıldığı yer olarak zengin bir kültürel mirasa sahiptir ŞEHRE VERİLEN ADLAR Eski kaynaklara, sikke ve yazıtlara göre Kütahyanın antik dönemdeki adı “Kotiaeion”dur Ünlü Antik Çağ Coğrafyacısı Strabon bu adın, “Kotysin Kenti” anlamına geldiğini belirtmektedir Kotys, Trakyada yaşayan Odrislerden olup, Romalıların MS 38de Anadoluya gönderdiği bir komutanın adıdır Kütahya Müzesinde bulunan bir sikkede bu ad “Koti” olarak geçmektedir Kütahya adı, eskisine benzetilerek Türkler tarafından verilmiştir KÜTAHYANIN İLK KURULUŞ YERİ İlimizin ilk yerleşim yeri Kütahya kalesi ve çevresidir Germiyanoğulları döneminde de kullanılan şehir merkezinde yapılan kazılarda Roma dönemi nekropol (mezarlık) alanları bulunmuştur Ancak şehir merkezinde Frigler dönemine ait önemli bir buluntuya rastlanmamıştır Kütahyanın antik dönemdeki yerleşim alanı henüz kesin olarak belirlenememiştir Ne zaman kurulduğu, nerede kurulduğu, ne zaman ve kim tarafından fethedildiği kesin olarak ifade edilemeyen Kütahya, bir sırlar kentidir Yapılan Arkeolojik Kazılar ve Eski Yerleşim Merkezleri Bugüne kadar Kütahya ve çevresinde yapılan sistematik kazı ve araştırma sayısı çok değildir İngiliz Arkeoloji Enstitüsü adına Clive Foss - Kütahya Kalesini, Epigraf Tomas Drew Bear - Yazıtları, David French - Roma Yolları ve Mil Taşlarını, İstanbul Üniversitesinden Prof Dr Turan Efe Antik Yerleşimlerden Höyük ve Tümülüsleri araştırmıştır Alman Arkeoloji Enstitüsünün Aizanoi Antik Kentinde başlattığı sistematik kazı ve araştırmalar 1970 yılından beri devam etmektedir Müze uzmanlarının Kütahya il sınırlarında yaptığı inceleme ve araştırma çalışmalarında yüzü aşkın höyük, tümülüs ve antik yerleşim saptanıp belgelenmiş, yapılan kurtarma kazılarıyla kentin tarihini aydınlatacak önemli arkeolojik malzemelere rastlanmıştır Kütahya Merkez Seyitömer Höyükte yapılan kurtarma kazılarında Eski Tunç dönemine uzanan toplu buluntular elde edilmiş olup Kütahya Arkeoloji Müzesinde ayrı bir salonda sergilenmektedir Merkez Ağızören Köyünde 2000 yılında yapılan kazılarda Hitit yerleşimine ait nekropol (mezarlık) alanında önemli arkeolojik malzemeler ele geçmiştir Kütahyada Eski Tunç Dönemine uzanan toplu buluntu veren en önemli merkez, 1977 yılında kömür çıkartma işlemi sırasında ulaşılan Tavşanlı Tunçbilek, Boyalık ve Gevence mevkileridir İlin yerleşim tarihine ışık tutan Eski Tunç buluntu merkezleri Seyitömer, Tavşanlı - Kayı Köyü, Altıntaş - Üçhöyük, Domaniç - Elmalı, Simav, Emet ve Çavdarhisar yöreleridir Buralarda ele geçen buluntular Bitynia dışında tüm Batı Anadoluda rastlanan tipik Troya çanak - çömleği örneklerindendir Gaga ağızlılar, üç ayaklı kaplar, depas türü maşrapalar dışında, Balıkesir, Bursa yöresine özgü Yortan kültürünün bezekli kaplarına rastlanması, Kütahyanın kuzeyinde bu kültürün etkin olduğunu göstermektedir Dönemler HİTİT - FRİG DÖNEMİ Kütahya yöresi, Hititler Dönemi'nde Assuva'nın doğusunda, Hitit Devlet sınırlarının da batısında yer almaktadır Antik Çağ bölümlenmesine göre ise ilin doğu yarısındaki toprakları Frigya, batısı da Mysia bölgesindedir O dönemde Hititlerin siyasal etkisi dışında kalan Batı Anadolu'daki pek çok kent konfederasyonlar şeklinde örgütlenmiştir Kuzeybatı Anadolu'daki As-suva Konfederasyonu bunlardan biridir ve Kütah*ya'nın batısında kalan topraklar bu konfederasyona bağlıdır İlin kuzey kısımları ise zengin gümüş yatak*ları ve buna bağlı gelişmiş ticaret yolları dolayısıyla Hititlerin sürekli ilgi ve etki alanında kalmakta, bu yüz*den sıkça saldırılara uğramaktadır Hitit İmparatorluk döneminin sonuna doğru doğuda Assuva yöresindeki bakır yataklarının Asurlar'a kaptırılması, Hitit*ler'in Kütahya'ya ilgisinin artmasına ne*den olmuştur Bu sırada Assuva'nın ba*şında Sum Dlama, Hititler'in başında IV Tuthaliya bulunmaktadır (MÖ 1256-1220) Assuva'ya saldıran Hititler'in ülkeyi yakıp yıktıklarını, Assuva kralı ve oğlu Kukkulis'i tutsak alıp Hattuşaş'a götür*düklerini IV Tuthaliya yıllıklarından öğre*niyoruz MÖ 1200'lerde Trakya'dan Anado*lu'ya büyük dalgalar halinde geçen Frig-ler, bölgede Hitit egemenliğine son verip, doğuda Kızılırmak, güneybatıda Burdur Gölü'ne kadar uzanan geniş bir alanı yurt tutmuşlardır Bursa, Balıkesir yörelerine gelen yeni oymakların eskilerini daha doğuya sürmeleri sonucunda Kütahya'nın batı kesimleri Mysia bölgesinde yer almıştır Yine Frigler'in bir kolu olan Bitin ve Tinler'in Kütahya'nın kuzeyine Bilecik-Sakarya bölgesine yerleştikleri görülmektedir Frigler'in asıl kalabalık oymaklarının ise Afyon, Eskişehir, Kütahya üçgenin*deki bölgeye yerleşmesi sonucunda, Kütahya'nın doğusu Epiktetos Frigyası adını almıştır Kütahya'nın güneyine, Temnos (Şaphane) ve Dindimos (Murat) Dağı'na kadar yayılan Frigler yerli Hititler'le karışıp kaynaştıkça güçlenmiş, kültür alanlarını genişleterek doğuda Fırat'a, batıda Ege Denizi'ne kadar dayan*malarına rağmen Lidyalılar üzerinde sürekli bir ege*menlik kuramamışlardır Frig Yerleşimi-Söğüt Köyü MÖ VIII yüzyılda devlet olarak örgütlenen Frigler'in barışçı bir toplum olarak geliştiği, tarım ve hayvancılıkla uğraştıkları, kaya mezarları, tapınım alanları ilekendilerine özgü bir mimari getirdikleri, maden işçiliği ve dokumacılıkta ileri gittikleri, yeni müzik aletleri ürettikleri görülmektedir Antik kay*naklar, ünlü masalcı Ezop'un doğum yeri olarak Kütahya'yı göstermektedir MÖ 676'da Kafkasya üzerinden Anadolu'ya giren Kimmerler'in, Frigya Kralı III Midas'ı yenerek Kütahya ve çevresini ele geçirdiği, daha sonra MÖ 607'de Lidya kralı Alyattes'in Kimmer egemenilğine son verdiği gözlenmektedir Lidyalılar döneminde Efes'ten başlayıp başkent Şart, Uşak ve Kütahya'dan geçerek Adalar Denizi ve Kızılırmak'ın doğu yakasını birbirine bağlayan Kral Yolu bu dönemde yapılmıştır Doğuda gelişerek Anadolu'yu Marmara'ya kadar istila eden Persler'in ünlü kralı II Kyros, MÖ 546'da Lidyalıları tarihten silmiş, Kütahya'yı Frig Satraplığı'nın merkezi yaptığı Dinar'a bağlamıştır Pers yönetiminin zayıflamasıyla MÖ 334'te Biga Çayı civarındaki savaşı kazanan Makedonyalı İskender bölgede üstünlük kurmuştur İskender'in MÖ 324'te ölümüyle Kütahya ve çevresi komutan*larından Antigonas'a geçmiştir Bölgede MÖ III yüzyılın başlarında yaşanan karışıklıklardan sonra Bergama Krallığının üstünlük sağladığı ve MÖ 133 tarihinde Kütahya'nın Roma'nın Asya Eyaleti sınırlarına dahil edildiği görülmektedir ROMA VE BİZANS DÖNEMİ Kütahya, Roma egemenliğine girdiği sırada böl*gede küçük şehir devletleri vardır Kütahya'da Koti-aeion, Gediz'de Cadı, Simav'da Synaus, Emet'te Ti-beriopolis, Simav Boğazköy'de Ancyra, Altıntaş'ta Soa ve Çavdarhisar'da Aizanoi Antik yerleşim mer*kezleri bulunmaktadır Bu şehir devletlerini Claudius unvanlı valiler yönetmiş, toplanan verginin bir bölü*münü merkeze gönderip kalanını kentin imarına har*camışlardır O dönemin en büyük şehri olan 120 bin nüfuslu Aizanoi'nin Zeus Tapınağı, İmparator Hadrian MS (117-138) döneminde toplanan arazi vergileriyle yaptırılmıştır Bu bölgede (302) tarihinde yapıldığı saptanan bir borsa binası vardır Duvarları üzerinde Latince fiyat listeleri bulunmaktadır Bu lis*teler fiyat artışlarını önlemek için konulmuştur MS395'te Roma İmparatorluğu'nin ikiye ayrıl*masıyla Kütahya, Doğu Roma İmparatorluğu (Bi*zanslında kalmıştır Bu dönemde önemli bir pisko*posluk merkezi olan Kütahya hızla gelişmiş, çevresi*ne yapılan kalelerle korunaklı bir kent haline getiril*miştir Zeus Tapınağı kiliseye çevrilmiş, il ve çevre*sinde çok sayıda kilise inşa edilmiştir SELÇUKLULAR DÖNEMİ 1071 'de Malazgirt Savaşı'nda Alparslan'a yenilen Bizans İmparatoru Romanos Diogenes salıverildikten sonra Bizanslılar tarafından Kütahya Kalesi'ne getiril*miş ve gözlerine mil çekilerek cezalandırılmıştır Anadolu Selçuklu Devleti'ni kuran Kutalmışoğlu Süleyman Şah, 1075'te İznik'i aldıktan sonra Kütah*ya ve yöresine akınlar düzenlemiş, 1078'de şehri ele geçirmiştir II Yakup Çelebi İmaret Külliyesi 1097'de Haçlıların saldırısıyla Bizans'ın eline ge*çen Kütahya 1182'de Selçuklular tarafından geri alın*mıştır 1186'da II Kılıç Arslan ülkeyi 11 oğlu arasında paylaştırınca Kütahya Gıyaseddin Keyhüsrev'e düş*müş, çıkan karışıklıklar ve kardeş kavgaları sırasında 1196'da Kütahya tekrar Bizanslıların eline geçmiş, 1233'de Alaeddin Keykubad zamanında Anadolu Selçuklularına yeniden kazandırılmıştır Kütahya'daki Hıdırlık Mescidi, Yoncalı Hamamı ve Camisi, Balıklı Camii ve Medresesi Selçuklu döne*mi eserlerindendir BEYLİKLER DÖNEMİ I Alaaddin Keykubad döneminde 1230'da Ana*dolu'ya gelen Germiyanoğlu Aşireti, Malatya yöresi*ne yerleştirilmiş olup 1240'ta Baba İshak ayaklanma*sında Selçuklulara yardım etmişlerdir 1243 Kösedağ bozgunundan sonra artan Moğol baskısı karşısında Germiyanoğulları 1260'ta göç ederek Kütahya yöre*sine yerleşmiştir Ulu Camii 1277'de Anadolu Selçuklu Devleti'nin dağılma*sıyla Kütahya ve yöresi Germiyanoğullarfnın payına düşmüş, hızla gelişen Germiyanoğlu Beyliği, Batı Anadolu'nun en güçlü beyliği olmuştur İlk beylerinin Alişir olduğu bilinmektedir Alişiroğlu I Yakup 1300'de bağımsızlığını ilan ederek Kütahya'yı baş*kent yapmıştır 1340'ta yerine geçen oğlu Mehmet Bey döneminde gelişimini sürdüren Germiyanoğlu Devleti'nin başında 1361'de Süleyman Şah görün*mektedir Bu dönemde Osmanlı Sultanı I Murad'ın Vacidiye Medresesi oğlu Bayezid'e kızını veren Süleyman Şah, Kütahya, Simav, Emet ve Tavşanlı'yı kızı Devlet Hatun'un çeyi*zi olarak Osmanlılar'a vermiştir (1381) Yıldırım Baye-zid 1389'a kadar Kütahya'da valilik yapmıştır Süley*man Şah, Kula'ya çekildikten sonra 1387'de ölmüş, yerine oğlu II Yakup Bey geçmiştir Germiyanoğulla*rı Beyliği II Yakup'un vasiyeti üzerine 1429'da Os*manlılara katılmıştır Kütahya'daki Germiyanoğlu eserleri arasında bu*gün Çini Müzesi olan II Yakup İmaret Külliyesi, şimdi Arkeoloji Müzes olan Umur-Bin Savcı Medresesi ile İshak Fakih Camii ve Medresesi sayılabilir Germiyan oğulları döneminde Yıldırım Bayezid'in Kütahya Valili*ği sırasında yapımına başlanan Ulu Camii XV Yüzyıl*da Musa Çelebi döneminde tamamlanmıştır OSMANLILAR DONEMİ 1429'da Germiyanoğlu II Yakup'un vasiyeti ile Osmanlılara geçen Kütahya bu dönemde bir sancak merkezidir 1451'de Anadolu Beylerbeyliği'nin mer*kezi olan Kütahya'da Kanuni'nin oğulları Şehzade Bayezid (1542-1558) ve (Sultan II) Selim (1558-1566) valilik yapmışlardır 1511'de Safavilerin Anadolu'da yaptıkları bölü*cülük sonucunda çıkan Şahkulu ayaklanması Kütah*ya'ya kadar yayılmıştır 1833'te Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa'nın Kütah*ya'yı işgali ve aynı yıl imzalanan Kütahya Antlaşması ile şehri terk etmesi dönemin kayda değer olaylarıdır Kütahya Osmanlı mimarisinin güzel örnekleriyle do*natılmış, çeşme, köprü, cami, medrese, han ve ha*mamlarla imar edilmiştir Selçuklulardan bu yana de*vam eden çini sanatı bu dönemde en parlak devrini yaşamıştır Dünya tarihinin devlet gözetiminde yapı*lan ilk toplu iş sözleşmesi, Fincancılar Esnafı An*laşması adıyla 13 Temmuz 1766 tarihinde Kütah*ya'da imzalanmıştır 1849'da Osmanlı Devleti'ne sığınan Macar ba*ğımsızlık hareketinin önderi Lajos Kossuth ve bera*berindeki 56 mülteci, 1850-1851 yıllarında Kütah*ya'da konuk edilmiştir Lajos Kossuth'un Kütahya'da kaldığı ev 1982 yılında müze haline getirilmiştir 1867'de Hüdavendigar Vilayetine bağlı bir san*cak merkezi olan Kütahya, 8 Ekim 1923'te vilayet ol*muştur MİLLİ MÜCADELE VE CUMHURİYET DÖNEMİ Kütahya'nın Milli Mücadele tarihimizde çok önemli bir yeri vardır Cumhuriyetimizin kurulması için verilen bağımsızlık mücadelesinin en önemli saf*hası ilimiz sınırları içerisinde yaşanmıştır I Dünya Savaşı sonunda itilaf devletleri, Mond*ros Ateşkes Antlaşması hükümlerine dayanarak Ana*dolu'yu işgale başladılar İşgaller karşısında milleti ve memleketi savaşa sürükleyenler, kendi hayatlarının endişesine düşerek gerekli tedbirleri almamışlar*dıOrdunun elinden cephanesi alınmış, itilaf devletle*ri türlü vesilelerle yurdun çeşitli bölgelerini işgale baş*lamışlardır İtilaf donanması İstanbul'da; Fransızlar, Adana'da; İngilizler Urfa, Maraş, Samsun ve Merzi*fon'da; İtalyanlar, Antalya ve Güneybatı Anadolu'da bulunuyorlardı 15 Mayıs'ta itilaf devletlerinin izni ile Yunan ordusu İzmir'e çıkmıştır Bu durum karşısında Türk milleti tarih boyunca gösterdiği "millet olma bilin*ci" içerisinde işgallere karşı Kuva-i Milliye hareketini başlatmıştır Kütahya'da Milli Mücadele 20 Eylül 1919 günü başlamıştır Binbaşı İsmail Hakkı, Yüzbaşı İsmet, Yüzbaşı Süleyman ve Mülazım Tahsin Beyler Kütah*ya'ya gelerek Kuva-i Milliye Teşkilatını kurmuşlardır Teşkilatın başına Askerlik Şubesi Başkanı Binbaşı Nüzhet Bey seçilmiştir İsmail Hakkı Bey Komutasın*da oluşturulan 350 kişilik bir müfrezenin İngilizleri Kü*tahya'dan çekilmek zorunda bırakması Kütahya'da Milli Mücadelenin ilk başarısıdır Kütahya'da, Milli Alayı kurmayı başaran (Prişti-neli) İsmail Hakkı Bey, Batı Cephesi Komutanı Ali Fu*at (Cebesoy) Paşa tarafından Kütahya Milil Alayı Ku*mandanlığıma atanmıştır İsmail Hakkı Bey Pozantı Kongresi'nden dönmekte olan Mustafa Kemal Paşa'ya Afyon'da bulunduğu sırada telgraf çekerek Kütahya'ya "Milli Alayı" denetlemesi için davet etmiş*tir 6 Ağustos 1920 tarihinde Kütahya'ya gelen Mus*tafa Kemal Atatürk, Milli Alayı denetlemiş ve Kütah*ya'dan ayrılırken Kütahya Mutasarrıfı Sait Bey'e ken*di el yazısıyla takdirname vermiştir Kütahya Milli Alayı, Milli Mücadele yıllarında önemli görevler üstlenmiş, işgal yıllarında büyük ya*rarlılıklar göstermiştir 10 Ağustos 1920'de imzalanan Sevr Antlaşması sonrasında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin antlaşmayı tanımadığını ilan etmesi üzeri*ne işgal hızlanmış, Yunanlılar 13 Temmuz'da Altın*taş'a, 14 Temmuz'da Tavşanlı'ya, 17 Temmuz'da Emet, Simav ve Kütahya'ya 3 Eylülde Simav'a, 5 Ey*lülde Gediz'e girmişlerdir 28 Temmuz 1921'de Kü*tahya'ya gelen Yunan Kralı Konstantin Savaş Konse*yini burada toplayıp Ankara üzerine yürüme kararı çı*kartmıştır Yunan Ordusunun bu ilerleyişi karşısında Türk Ordusu, Sakarya'da Başkomutan Mustafa Kemal ko*mutasında dünya savaş tarihinde örneği görülmeyen bir taktikle büyük bir zafer kazanmıştır Sakarya'da durdurulan düşman ordusunu tama*men yurttan atmak amacıyla bir yıl kadar süren hazır*lık döneminden sonra 26 Ağustos 1922 tarihinde Başkomutan Mustafa Kemal Büyük Taarruzu başlat*tı Bu çarpışmalar sırasında Türk askeri, tarihimizin her döneminde görülen kahramanlık ve fedakarlıkla*rına yenilerini ekledi 57 Tümen Komutanı Albay Re*şat (Çiğiltepe) Bey'in Çiğiltepe'nin alınmasının yarım saat gecikmesi üzerine görevini yerine getirememe*nin üzüntüsü ile kendisini vurması, bu anlayışa örnek teşkil eder Zaferden sonra buraya Albay Reşat Çiğil*tepe Anıtı yapılarak anısı ölümsüzleştirilmiştir Mustafa Kemal Atatürk, Büyük Taarruzu bizzat cephede idare ederek üstün askerlik vasıflarını gös*termiş ve her zaman askerinin yanında Türk ordusu*na büyük moral ve destek olmuştur 30 Ağustos günü Başkomutan Mustafa Kemal'in Zafertepe'den bizzat yönettiği meydan muharebesin*de Allıören, Keçiler, Kızıltaş Deresi yolunun iki yanın*da Yunan birlikleri tamamen sarılmış ve imha edilmiş*lerdir Kızıltaş Deresi bölgesinde açık kalan alandan bazı Yunan birlikleri ve General Trikopis, General Di-yenis ve birçok Yunan komutanı kaçmışlardır Başkomutan Mustafa Kemal, İsmet Paşa ve Fevzi Çakmak Paşa Çalköy'de yıkık bir evin avlusun*da kırık bir kağnı arabasının üzerinde durum değer*lendirmesi yaparak Yunanlıların yeniden savunma düzenine geçmesini önlemek ve Yunanlıları mağlup etmek için İzmir'e girmek görüşüne varmışlardır Mustafa Kemal burada Batı Cephesindeki tüm subay ve erlere okunmak üzere bir bildiri yayınlamıştır "Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları, Afyonka-rahisar-Dumlupınar büyük meydan muharebesinde, zalim ve mağrur bir ordunun temel varlığını inanılma*yacak kadar az bir zamanda yok ettiniz Büyük ve seçkin ulusumuzun fedakarlıklarına layık olduğunuzu kanıtladınız Sahibimiz olan büyük Türk ulusu gele*ceğine güvenmekte haklıdır Böylece Kütahya 30 Ağustos Zaferi ile düşman işgalinden kurtarılmış, bunu 1 Eylülde Gediz, 3 Ey-lül'de Emet ve Tavşanlı'nın kurtuluşları izlemiştir Dünya da ilk defa toplu sözleşme Kütahya'da yapılmıştır Dünyaca ünlü çini-seramik geleneği hala yaşatılmaktadır (İsmail Haşimoğlu) |
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir) |
11-04-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)KÜTAHYA' DA NÜFUS VE YERLEŞME Kütahya kent nüfusu 1995 nüfus sayımlarına göre 131 000, 1997 sayımı verilerine göre 162 000' dir Kent nüfusu hızlı bir şekilde artmaktadır İlimizde Dumlupınar Üniversitesinin açılması ve süratle büyümesi nüfus artışının önde gelen nedenidir Kütahya' ya bağlı 12 ilçe bulunmaktadır Bunlar: Tavşanlı, Simav, Gediz, Emet, Altıntaş, Domaniç, Aslanapa, Dumlupınar, Şaphane, Çavdarhisar, Pazarlar ve Hisarcık' dır Bunlardan nüfusu 10 000' i geçenler; Tavşanlı, Simav ve Gediz' dir Aslanapa, Dumlupınar, Şaphane, Çavdarhisar, Pazarlar, Emet ve Hisarcık 1980' den sonra ilçe olmuşlardır Kütahya şehri görünüm olarak son yıllarda önemli gelişme göstermiştir Şehirde çok katlı yapılaşma şehrin merkezinde bulunan Cumhriyet, Menderes, Eskişehir, Afyon ve İstasyon Caddelerinde yoğunlaşmıştır Şehrin yerleşiminde güneyini kuşatan Yellice (Acem) dağının etkisi en önemli etken olmuştur Günbeyde Yellice dağı, kuzeyde Kütahya ovasının bulunması şehrin yapılaşmasının doğu-batı yönünde gelişmesine ve bir koridor şeklini almasına neden olmuştur Ancak son yıllarda yapılaşmanın ovaya doğru yayıldığı ve tarım alanlarını ortadan kaldırmağa başladığı görülür ki bu son derecede kaygı vericidir Ovaya doğru kayan yapılaşmada sadece toplu konutlar değildir yeni yeni gelişmeğe başlayan sanayii tesisleri de bu yönde yaygınlaşmaktadır Organize Sanayii Bölgesinin gelişmesi belki bu gelişmeyi durduran bir etken olabilir Son yıllarda yeni imara açılan yerlerle gecekondulaşmanın önlenmesine çalışılmaktadır |
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir) |
11-04-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)KÜTAHYA' DA TERMAL TURİZM 1-ILICA HARLEK KAPLICALARI: Kütahya-Eskişehir karayolunun 21 Kilometresinde ana yoldan 4 Kilometre içeride yer alır Etrafı çam ormanları ile kaplı, sabahları kuş sesleri ile uyanılan tam bir dinlenme ve huzur mekanıdır Kaplıca bir yerleşim makanı olup her türlü altyapısı ve tanzimi tamamlanmıştır Kütahya Belediye' sine ait Otel Harlek tesisleri 16 Moteli, 8 suit ve 46 otel odası, 180 yatak kapasitesi ve restoranı ile hizmet vermektedir Bunun yanı sıra özel sektöre ait otel, motel ve pansiyonlar ile kısa süreli kiralık evler de vardır Kaplıca merkezinde geniş bir erkekler hamamı, son günlerde genişletilerek daha da güzelleşen kadınlar hamamı, Hasulhas isimli bir açık yüzme havuzu, bir kadınlar havuzu ile Otel Harlek tesisleri bünyesinde bir hamam ve havuz mevcuttur Pek çok kaynağın bulunduğu merkezde halen üç kaynaktan yararlanılmaktadır 40-43 derece sıcaklıkta bulunan Harlek ve Kadılar kaynakları ılıştırılmadan banyo yapılabilen ender naturel kaplıca sularındandır Kaplıca Suları: Böbrek taşlarının dökülmesi, safra kesesi rahatsızlıkları, siyatik, lumbago, romatizma, çocuk felci, göz hastalıkları, kadın hastalıkları, sinirsel gerginlik, cinsel gücün artması ve stres gibi bir çok rahatsızlığa iyi gelmektedir Ilıca Harlek Kaplıcaları 23/03/1989 gün 13900 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla "Termal Turizm Merkezi" ilan edilmiştir 2-YONCALI KAPLICALARI: Kütahya 'ya 16 km mesafededir 500 dönümlük bir arazi üzerine yayılmıştır Yoncalı, yüzlerce yıl Kirazlı dağının eteklerinde alalade bir bataklık olarak kalmış, yerden sıcak su kaynarmış Anadolu Selçuklu Devleti döneminde Sultan IIAlaattin Keykubat' ın Gülümser Hatun adında hastalıklı bir kızı varmış Genç yaşında hastalanmış ve derdine bir türlü deva bulunamıyormuş Uyuz bir tilkinin Yoncalı' daki bataklıkta iyileştiğini görenlerin teklifi üzerine Gülümser Hatun' u sıcak sularda yıkamışlar Burada bir süre banyo almış Gülümser Hatun Felçli olarak getirildiği Yoncalı' dan gerçekten gülümseyerek, sağlığına kavuşmuş olarak ayrılmış Sultan IIAlaaddin Keykubat, başka insanların da şifa bulması için Yoncalı' da havuzlu büyük bir hamam ve bir camii yaptırmıştır Kitabesinden bu yapıların 1233 yılında inşa olunduğu anlaşılmaktadır Tarihi hamam ve caminin bulunduğu kaplıca halen bir yerleşim merkezidir Kaplıcada halen açık yüzme havuzu, çamur havuzları, tarihi büyük ve küçük kamam ve çelik hamamı bulunmaktadır Yoncalı 'da İl Özel İdare Müdürlüğüne ait 100 yatak kapasiteli moteller ve 40 yatak kapasiteli otel vardır 05/10/1991 tarihinde hizmete giren SSK Yoncalı Hidroterapi ve Fizik Tedavi Hastanesi 130 yatak kapasitesi ile hizmet vermektedir Kaplıcada 3 yıldızlı ve 150 yataklı otel ve kür merkezi de mevcuttur Yoncalı' da değişik özelliklerde ve sıcaklıklarda şifa kaynakları vardır Dübecikler Yüzme Havuzu: % 83 oranında radyoaktiviteye sahiptir Karaciğer bozuklukları ile böbrek hastalıkları için iyileştirici özelliğe sahiptir Çelik Suyu Hamamı: Radyoaktivite daha yüksektir Yaşlanmaktan korkanlara moral ve dinçlik aşılar Halk arasında gençlik suyu olarak da bilinir Batak (Çamur Banyosu): Türkiye' nin en yüksek radyoaktivite miktarına sahip hamamıdır Bilhassa romatizmal hastalıklara iyi gelmektedir Yoncalı' daki şifalı suların sıcaklığı 32-36 derece arasında değişir 17/09/1993 gün 4833 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla "Termal Turizm Merkezi" ilan edilmiştir Tütav Termal Otel, Kütahya' nın ilk ve tek kür merkezidir Kür merkezinde fizyoterapistler tarafından modern cihazlarla her türlü fizik tedavi yapılmaktadır Çamur banyosu, bitki banyosu ve selülüt tedavisi büyük ilgi görmektedir Türk hamamı, açık ve kapalı yüzme havuzları, aletli kondisyon salonu ve saunası ile kür merkeze Kütahya' da termal tedavide temel taşı durumundadır Yoncalı kaplıcalarında 20 gün süre ile banyo alınır ve 20 gün sonra bu sudan içilirse yüzdeki çizgiler kaybolmakta ve moral bozukluğu gitmekte, insana her yönüyle canlılık gelmektedir 3-TAVŞANLI GÖBEL KAPLICALARI: Göbel Kaplıcaları Tavşanlı 'nın 7 Km batısında yer almaktadır Kaplıca suları 32 derece sıcaklıkta olup, romatizma, siyatik, cilt hastalıkları, yaraların tedavisi, mide ve bağırsak ülserleri, adale ve kemik rahatsızlıklarının tedavisinde faydalı olmaktadır Kaplıca merkezinde 18 daire, konaklama amaçlı hizmet vermektedir Göbel 'de iki hamam ve dört havuz mevcuttur 4-GEDİZ ILICASU KAPLICALARI: Gediz 'in 15 km güney batısındaki, Hamamsu deresinin iki yanında ve dere içinde yaklaşık 10 yerden kaynamaktadır Merkezde çıktığı yeri sarıya boyayan sarıkız kaynağı, karakazan kaynağı, buğuluk kaynağı ve en sıcak kaynak olan kahveönü traverten kaynaklarından yararlanılmaktadır Sularının sıcaklığı 60-80 dereceyi bulan Gediz Ilıcasu Kaplıcaları 18/03/1987 gün ve 11608 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla "Termal Turizm Merkezi" ilan edilmiştir Kaplıca suyu, içme uygulamalarında karaciğer ve safra yolu rahatsızlıklarına iyi gelir 5-MURAT DAĞI KAPLICALARI: Gediz 'e 30 km mesafedeki kaplıca merkezi Muratdağının batı yamaçlarında yer alır 2312 rakımlı Murat dağının 2000 rakımlı tepeleri arsında göz labaildiğine uzanan çam ormanları ile kaplı bir vadi içinde bulunan kaplıca insan sağlığı için bir şifa kaynağıdır Kaplıca tesisleri ve konaklama birimleri belediyeye aittir Kaplıca da debisi yüksek olan başlıca 3 kaynak vardır Hacethane ve kocaman suları aynı adlı hamamı ve kızılay kampını besler Kaymakam suyu ise daha aşağıda olup üstü açık bir havuza akmaktadır Kaplıca suları içme uygulaması yapılırsa böbrek ve karaciğer rahatsızlıklarına iyi gelmektedir Gediz Murat dağı kaplıcaları 18/03/1987 gün ve 11608 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla "Termal Turizm Merkezi" ilan edilmiştir Bölge aynı zamanda dağ turizmi ve kampçılık faaliyetleri için bulunmaz güzelliklere sahiptir 6-EMET YEŞİL VE KAYNARCA KAPLICALARI: Kütahya 'ya 100 km mesafedeki Emet 'de yer almaktadır İlçe merkezindeki kaplıcalar antik çağlardan beri kullanıla gelmişlerdir Halen Yeşil Kaplıcalarda 144 yatak kapasiteli, Kaynarca Kaplıcalarında 36 yatak kapasiteli moteller ile Yeşil Kaplıcalarda 29 yatak kapasiteli bir otel ve iki hamam vardır Kaplıcadaki tüm tesisler Belediye 'ye aittir Kaplıca merkezinde 196 yatak kapasiteli Kongre Oteli, bir açık ve bir kapalı olmak üzere iki olimpik yüzme havuzu rekreasyon ve sportif amaçlı hizmet birimlerinin inşaatı halen devam etmektedir 40-50 derece sıcaklıktaki kaplıca suları ağrılı rahatsızlıkların ve romatizmal hastalıkların tedavisinde faydalı olmaktadır Emet Yeşil ve Kaynarca Kaplıcaları 17/09/1993 gün ve 4833 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla "Termal Turizm Merkezi" ilan edilmiştir 7-SİMAV EYNAL KAPLICALARI: "Dünyada ve Anadolu da birçok kaplıca gezdim, gördüm ama Eynal Kaplıcaları gibisini görmedim Böylesi yeryüzünde yoktur" (Evliya Çelebi-1671) Simav 'a 4 km mesafedeki kaplıcalar geniş bir alana yayılmıştır Halk arasında şeytan kazanları olarak adlandırılan kaplıcalar çok eski zamanlardan beri kullanılmaktadır Eynal kaplıca özelliğinin yanı sıra çevrenin eğlence ihtiyacını da karşılamaktadır Eynal Kaplıcalarında belediyeye ait toplam 700 yatak kapasiteli konaklama tesisleri ve bunların yan hizmet birimleri de vardır 160 derece sıcaklığa sahip kaplıca suları jinekolojik, nevralji, nevrit, romatizma, böbrek taşlarının dökülmesi ve ağrılı hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır Simav Eynal Kaplıcaları 23/03/1989 gün ve 13900 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla "Termal Turizm Merkezi" ilan edilmiştir 8-HİSARCIK HAMAMKÖY KAPLICALARI: Hisarcık 'a 10 km mesafededir 51 derece sıcaklıktaki Hamamköy suları içme uygulamalarıyla mide, bağırsak sistemi, karaciğer ve safra kesesi hastalıklarına iyi gelmektedir Merkez 'de İl Özel İdare Müdürlüğü 'nce yaptırılmış dört aileye hitabeden bir konaklama tesisi vardır Tesis Hamamköy Muhtarlığı 'nca işletilmektedir 9-DİĞER KAPLICALAR: Kütahya' daki termal kaplıcaların bazıları termal turizme açılmış olmamakla birlikte çok sayıda potansiyele sahiptirler Bunlar: Simav Naşa, Simav Çitgöl, Emet Samrık, Emet Dereli ve Hisarcık Yukarı Yoncaağaç sularıdır |
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir) |
11-04-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)KÜTAHYA' NIN ORMANLARI 1-DOMANİÇ ORMANLARI: Domaniç Kütahya' nın kuzeyinde, Marmara Bölgesi ile Ege Bölgesinin birleştiği yerde bulunmaktadır "Geçiş İklimi" bölgesinde yer aldığı için bol yağış alır Bu nedenle bölge ormanlık bir yapıdadır Türkiye ve dünyanın önde gelen ağaç bilimcilerinin 70 kadarının yapmış olduğu incelemeler sonucunda çok engin bir bitki örtüsünün olduğu, dünyada yalnızca bu bölgede görülen ağaç türlerine sahip olduğu görülmüştür Sürüngen Ardıç ve Şenaryon Çamı (Pinus Şanaryon) bunlardan bir kaçıdır Bölge Osmanlı Devletinin doğumuna beşiklik etmiştir 13yüzyılda Anadolu Selçuklu Devletine bağlı bir "uç beyi" olan Ertuğrul Gazi, Domaniç' i bir yaylak olarak seçmiş, yazlarını buraların serin yaylalarında yemyeşil çam ormanlarının gölgesinde geçirmiştir Buradaki ormanlarda zengin bitki örtüsünün yanında, anıtsal değerde bir kaç asırlık tarihi ağaçların da bulunması bölgenin özel olarak koruma altına alınmasını gündeme getirmiştir Osmanlı Beyliğinin kurucusu olan Ertuğrul Gazi' nin annesi Halime Hatun' un türbesinin Domaniç' in Çarşamba köyünde olması buranın önemini artırmaktadır Her yıl düzenli olarak kutlanan Halime Hatun' u anma törenleri eylül ayının ilk haftasında yapılmaktadır İlçe merkezindeki Sarıkız ve Ebe Çamlığı yörede mesire yeri olarak kullanılmaktadır Mızık Çamı: Domaniç' in Domur Köyü yakınlarındadır Rivayete göre Osman Gazi' nin bebek beşiğinin kurulduğu ağaçtır Zaman içinde kuruyan ağaç, Kütahya Milli Parklar Başmühendisliği tarafından koruma altına alınmıştır Mızık Çamı' nın yeniden ayağa kaldırılması için gerekli çalışmalar yapılmaktadır 2-GÖLCÜK YAYLASI VE DİĞER YAYLALAR: Simav' ın en büyük mesire yeridir 1450 metre yükseklikte Simav-Emet karayolu üzerinde yer alır Ortasında suni göl bulunmaktadır Yemyeşil ormanlarla kaplı, içme suyu mevcut olup kamp ve dinlenme yeri olarak mükemmeldir Kütahya genel olarak deniz seviyesinden yüksek olduğu için, Gölcük yaylası gibi bir çok yaylası vardır Yükseklikleri 1200 ile 1500 metre arasında değişen Emet' de Sarıalan, Kirazlı, Tetik, Kavaklı, Alaçlı, Alanoluk, Başmaklı, Sümbüllüdere, Aslanapa' da Emrez, Domaniç' de Dere, Çarşamba, Eğridere, Bileylik, Kocayyala ve Üçtepeler, Simav' da Çeyrekçi, Dokuzcan ve Gökokuluk yayları mevcuttur Kütahya geçiş iklimindeki konumu yüzünden zengin bitki örtüsüne sahiptir Yine aynı nedenden bitki türleri de oldukça zengin ve çeşitlidir Bu durum Kütahya' nın yaban hayatını zenginleştirmiştir 3-MURAT DAĞI: Gediz' e 30 km mesafedeki Murat dağı, 2312 metre yüksekliğindedir Kestane, meşe ve çam ormanlarında meydana gelen çok zengin bir orman kuşağına sahiptir Kamp, dinlenme ve mesire yeri olarak mükemmeldir Manzarası güzel, havası temizdir Murat dağında piknik yerlerinin ve dinlenme alanlarının yanı sıra termal kaplıca kaynaklarında kür merkezi ve bungalovlar vardır 4-HIDIRLIK: Kütahya il merkezinde bulunan Hıdırlık tepesi halk tarafından mesire yeri olarak kullanılmaktadır Burada Selçuklu döneminden kalma birde mescit vardır Yaklaşık 750 yıllık bir mazisi bulunan ve Kütahya' yı fetih eden Selçuklu beylerinden Hezar Dinarı tarafından yaptırılan mescit, 1984 yılında Kütahya' nın mümtaz simalarından ressam Ahmet Yakupoğlu tarafından restore edilip, çinilerle süslenmiştir Çevresi de piknik yeri olarak alt yapısıyla yeniden tanzim edilmiştir 5-ÇAMLICA: İl merkezine 5 km mesafedeki çam ağaçlarıyla kaplı alan, orman işletme müdürlüğünce yapılan piknik yerleri, soğuk suları, temiz havası ve manzarasıyla çevre halkına hizmet veren geniş bir mesire yeridir Kütahya' lıların sıcak yaz günlerinde çok rağbet ettikleri bir yerdir Bilhassa tatil günlerinde dolar taşar 6-PORSUK BARAJI: Kütahya-Eskişehir yolunun 20 km sinde başlayan baraj gölü, yaz aylarında uğrak mesire yeridir Olta balıkçılığının yapılabildiği barajda kayıklarla gezinti yapmakta mümkündür Zaman zaman göçmen kuşlara da ev sahipliği yapan barajın hemen yanında başlayan Frig Vadisi mağaraları da barajın önemini artırmaktadır 7-ENNE BARAJI: İl merkezinden 27 km mesafedeki baraj taşkınlardan koruma ve sulama amaçlı yapılmıştır Ancak son yıllarda dinlenme, piknik ve amatör avcılığın da yapıldığı bir mesire yeri olarak ilgi görmektedir 8-AĞAÇKÖY REGÜLATÖRÜ: İl merkezine 15 km mesafedeki Ağaçköy' de DSİ tarafından yaptırılan regülatör bir mesire yeri haline gelmiştir Buradaki piknik yerleri ve oyun alanları halka hizmet vermektedir Burada sazan, kızılkanak, yayın ve dargın balıkları avlamak mümkündür 9-ANA SULTAN: Kütahya il merkezine 24 km mesafede Afyon yolu üzerindedir Çevre düzenlemesi orman işletmesi tarafından yapılmış olan merkez şu anda Kütahya Milli Parklar Başmühendisliği tarafından ağaçlandırılmakta ve korunmaktadır Restorasyonu ünlü ressam Ahmet Yakupoğlu tarafından yapılan Ana Sultan Türbesi' de merkezin önemini artırmaktadır 10-KURUÇAY GÖLETİ: Tavşanlı' ya 5 km mesafedeki Kuruçay Göleti temiz çevresi ile asıl işlevinin yanı sıra mesire yeri olarak da kullanılmaktadır 11-VAKIF ORMANLARI: Kütahya-Tavşanlı yolunun 30 km cişvarında sola dönerek ulaşılan alan, 1988 yılında tescil edilmiştir Vakıf Ormanları, "Ehrami Karaçamların (Piramidal Karaçam)" orman olarak bulunduğu dünya üzerindeki son yerdir Vakıf Ormanları "Tabiat koruma alanıdır" 12-1000 YILLIK KESTANE AĞACI: Merkez Kumarı Köyünde yapılan inceleme sonucu Boyocıolan mevkiinde üç adet kestane ağacı tescil edilmiştir (Anıtsal-tarihi değeri belgelenmiştir) Bunlardan bir tanesi çok ilginç bir gelişme göstermiştir 1000 yıllık olan ve halen meyve veren bu kestane ağacının çevresi 8 metre, yüksekliği 25 metreyi bulmaktadır Her üç ağaç da koruma altına alınmıştır 13-TOY KUŞLARI: Anadolu' nun en iri kuşları oaln toy kuşlarının nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıyadırç Avrupa ve Türkiye' deki tek üretme sahaları Kütahya-Altıntaş arasındadır Koruma altına alınan ve uçarken kanat açıklığı 170 cm' yi bulan toy kuşları, çevre halkı tarafından da özenle korunmaktadırç Söz konusu alan, Kuyucak, Yalnızsaray ve Pusan köyleri arasındadır 14-GEYİK ÜRETME İSTASYONLARI: Kütahya' da üç alan, merkez alt komisyonunun ve milli parlar başmühendisliği tarafından "Geyik Üretme ve Koruma" alanı olarak tahsis edilmiştir Bunlar Sabuncupınar, Gediz Murat dağı ve Şaphane dağlarıdır Düzenli olarak kontrol edilen bu sahadaki geyik neslinin yeniden çoğaltılmasına çalışılmaktadır 15-KARA AVCILIĞI: Kütahya av turizmi açısından da önemli bir merkezdir Topraklarının önemli bir kısmı orman olan Kütahya, dolayısıyla zengin bir yaban hayatına sahiptir Av mevsimi dahilinde ilde tavşan, tilki, kurt ve domuz avı yapılmaktadır Kuş avcılığı açısından da Kütahya önemli bir zenginliğe sahiptir İlde yaban ördeği, yaban kazı, sülün, keklik gibi kuş türleri avlanmaktadır |
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir) |
11-04-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)ANTİK ÇAĞDAN KALAN TARİHİ ESERLER 1-FRİG VADİSİ: Kütahya-Eskişehir yolunun 26 km' si yakınlarında bulunan Ovacık köyüne kadar, ilin doğusu boyunca uzanan çamlar arasındaki kayalık alana "Frig Vadisi" denilmektedir Frig Vadisi iki ana bölümde incelenebilir Birinci bölüm Sabuncupınar, Söğüt, İnli, Fındıklı köyleri civarındaki kuzey bölümüdür İkinci bölüm ise daha güneydeki Ovacık köyüdür Kütahya' nın doğusunda eski bir yanardağ olan Türkmen dağının, tüfleriyle örtülü olan Frig yayları, çok eski çağlardan beri çeşitli kavimler tarafından iskan edilmiştir Volkan türünün kolay işlenebilir bir kayaç olması, bölgenin en eski halklarından biri olan Friglerin bunları oyma ve yontma yoluyla çeşitli amaçlarla kullanmalarını sağlamıştır Friglerin ana tanrıçası Kybele' ye adanmış açık hava tapınaklarıyla, savunma amaçlı yapılar, en çok göze çarpan eserler arasındadır Bunların yanında Roma döneminde kayaları oymak suretiyle meydana getirilmiş çeşitli barınaklar, mezar odaları, ağıl ve ahır olarak kullanılan mekanlar, sarnıçlar ve ambarlar da bulunmaktadırErken ve geç Bizans çağlarında ise bunlara ilaveten kilise ve şapeller (küçük kilise) inşaa edilmiştir Bölgemizde yüzlercesi bulunan bu mekanların büyük bir kısmı kendi hallerine terkedilmekle birlikte tamamı tabiat şartlarına maruz kalmaktadır Günümüzde bazıları hayvan barınakları, ambar ve samanlık olarak halen kullanılmaktadır Bu barınakların en yoğun olarak bulunduğu yerler; Söğüt, Armutlu, İnli, Sökmen, Fındık ve İncik köyleri ile Sabuncupınar beldelesidir Bölge Kapadokya' yı aratmayacak güzellik ve zenginliktedir Frig Vadisi' nin ikinci bölümü Kütahya' ya 56 Km uzaklıkta bulunan Ovacık köyünün İnlice mahallesinin doğusunda başlayan çam ormanları arasındadır bölgenin MÖ 900-600 yıllarında Frigler daha sonra Romalılar ve Biznslılar tarafından kullanıldığı bilinmektedir Bu bölgede kayaları elle oyulmuş kaya mezarlar, kiliselerle, sığınma-barınma amaçlı yüzlerce mağara bulunmaktadır Çok geniş olan bölge incelenirken üç bölüme ayrılmıştır Birinci bölümde kayaların içinde iki kilise bulunmuştur (Tekli kilise) ve çiftli kilise adı verilen yapıların duvarlarında freksler vardır Ayrıca kök boyayla yazılmış yazılar, mender motifleri ve haç işaretleri de görülmektedir İkinci bölümde bulunan "Deliktaş Kalesi" de Frigler ve Bizanslılar tarafından kullanılmıştır Sığınma ve savunma amacıyla kayalar oyularak yapılmıştır Burada da büyük bir kiliseyle gizli geçit ve dehlizlerle birbirine bağlanan bir çok oda bulunmaktadır Üst kısmının ise kale surları şeklinde görülmektedir "Penteser Kalesi" denilen üçüncü bölüm, savunma amaçlı bir kale olup, kayalar oyularak yapılmıştır Burada çeşitli kaya mezarları ve mağaralar vardır Bölge doğal kaya yapısı ve çam ormanlarıyla çok ilgi çekici bir turizm merkezidir İlgi ve tanıtılmayı beklemektedir 2-AİZANOİ ANTİK KENTİ: Burası, Kütahya' nın 57 Km güney batısında Çavdarhisar ilçesinde yer almaktadır Bedir çayının iki yakasında kurulmuş olan bir Roma kenti olup hristiyanlık döneminde de önemini korumuştur Çevresinde savunma surları bulunmayan kent, özellikle Hadrianus (MS 98-117) döneminde çok gelişmiştir Bedir çayının iki yakasına rıhtım duvarları yapılmış ve bunların arasında günümüze dek uzanan beş köprü ile bağlantı sağlanmıştır Suyun sol yakasında bir Agora (pazar yeri), küçük bir tapınak, Zeus tapınağı, hamam, stadium ve tiyatro yer almaktadır Sağında ise Borsa binası, mozaikli hamam, sütunlu cadde ve anıtsal kapı kalıntıları vardır Nekropal (mezarlıklar) ise kentin çevresine yayılmıştır 1878' deki hamam kazısında caldarium (sıcaklık), frigidarium (soğukluk), palaestra (spor sahası), F ve H apsisli salonlar, hataion (havuz) bölümlerinin ortaya çıkmasıylahamam tamamlanmıştır F ve H salonları ile caldarium da derin nişler vardır H salonunun yıkılmış olan apsisinin temeli belirgindir Tiyatro ile stadyum birbirine bitişik yapılarıyla alışılmışın dışında bir plan gösterir Çevresinden yüksek olan tapınak, Temenos (kutsal alan) içindedir Temenos sütunlu galerilerle çevrilidir Giriş yapısından sonra (propylon) aynı eksende sunak (altar) yer alır Temenos' un ortasındaki tapınak Roma yapısı olmasına karşın Helenistik (yunan tipi) plan gösterir Podyun,mlu olup psendodipteros planlıdır Prostyle (önü sutunlu) planlıpronaos (ön oda), cella (kutsal oda), opisthodomos' tan oluşur Cella duvarlarındaki yazıt kuşağında yapının Hadrianus dönemine ilişkin olduğu yazılıdır Dönemin sikkelerinden, Cellada Zeus' u ayakta, bir elinde kartal bir elinde mızrak tutar biçimde gösteren bir heykelin bulunduğu anlaşılmaktadır Batı ve doğu akroterlerdeki kabartmalar, burada Zeus ve Kybele kültürünün (tapılan şeye gösterilen saygı) olduğunu göstermekte, ayrıca tapınağın altındaki tonozlu salonda Ana tanrıça' nın Kybele kültürü ile ilgili olduğu öne sürülmektedir Zeus tapınağı Hrıstiyanlık döneminde kilise olarak dinsel işlevini sürdürmüştür 3-KÜTAHYA KALESİ: Kütahya Kalesi antik devirlerden başlamak üzere yerleşmenin yer aldığı ve Kütahya şehrinin ilk kurulduğu yer olduğu tahmin edilen bu günkü şehre hakim tepe üzerinde bir iç kale, hisar ve Osmanlı devrinde aşağıdaki suyu da içine almak üzere eklenen üçüncü bir kısımdan meydana gelmektedir Kale Roma, Bizans, Selçuklu ve Germiyanlı ve Osmanlı dönemlerinde iskan görmüş olmasına rağmen hiç bir döneme ait kitabe bulunamamaktadır Kütahya Kalesi Evliya Çelebi' ye göre 70 Burca sahiptir Burçlar çok sık aralıklarla yerleştirilmiştir Hatta iç kale tarafında adeta birbirine yapışık biçimde burçlar tespit etmek mümkündür Tuğla hatlarının tuğla dizileri ve duvardaki sayıları bir örnek değildir Bu durum burçların değişik dönemlerde değişik ustalar tarafından yenilenmesinden ileri geliyor olabilir Eski durumu hakkında bilgi bulunmamakla birlikte, kaynaklar kalenin son şeklinin Bizans döneminde aldığında birleşmektedir Kale, garip bir şekilde bir çok yönden Diyarbakır Kalesi' ne benzemektedir Kütahya Kalesinde iki çeşme, iki mescit ve Cumhuriyet yapısı olan bir döner gazino ve kır kahvesi mevcuttur Kale camiinden hisar kahvesine giden dolambaçlı yol üzerinde iki çeşme kalıntısı vardır Bunlardan birisi son yıllarda suyu kesik olan güzel bir çeşmedir İki parça blok taştan yapılmış, sivri kemerli, devşirme çift sütunlu ve sade nişlidir Diğer çeşme ise kaba taştan inşa edilmiş bir su yolu ağzıdır Kaledeki bir eser de orta hisar mescidi olarak da bilinen Kale-i Bala mescididir 1377-1378 yıllarında Germiyanoğlu Süleyman Şah tarafından yaptırılmıştır Kare planlı, düz çatılı, moloz ve kesme taş kullanılmıştır Gördüğü onarımlar nedeniyle orjinal şeklini kaybetmiştir Eski yapıdan bir duvar parçası, kesme taştan yapılmış bir minare kaidesi ile tuğladan yapılmış minare gövdesi (şerefeye kadar) kalmıştır Kalenin Osmanlılar tarafından yaptırıldığı bilinen aşağı Hisar (Kale-i Sagir) bölümünde de yine Osmanlılar tarafından yaptırılan altıgen planlı küçük bir mescit vardır Kerpiç sıvalı olmasına rağmen tamamen tuğladan yapıldığı anlaşılmaktadır Kütahya' daki tamamen tuğlalı ender yapılardandır Mescidin altı tamamen taşlardan yapılmış bir su tesisidir Tabanı zamanla değişikliğe uğramıştır Aşağı Kale' nin bu su tesisini bir kuşatmada susuz kalmamak için kalenin içine almak maksadı ile yapıldığı tahmin edilmektedir |
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir) |
11-04-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)SELÇUKLULARDAN KALMA TARİHİ ESERLER 1-BALIKLI CAMİİ: Kitabesinden ilk yapılış şeklinin, Selçuklu devrinde Kütahya fatihi olarak kabul edilen Hezar Dinarı tarafından gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır Dönem olarak Anadolu Selçuklu Sultanı IIGıyaseddin Keyhüsrev zamanına (1237-1246) rastlamaktadır 1237 yılındaki inşasından 150 yıl sonra 1381-1382 yıllarında Germiyanoğlu Süleyman Şah zamanında Özbek Subaşı tarafından onarılmıştır Çifte şerefeli minaresi 1642-1643 tarihini taşır Kaidesi kesme taş arasında üç sıra tuğla örülüdür Pabuç ve gövde kısmı tamamen tuğladandır Camii daha sonraları da bir kaç kez tamir görmüştür 2-HIDIRLIK MESCİDİ: Kitabesinden 1243-1244 yılında Gıyaseddin Keyhüsrev devrinde Anadolu Selçuklu emirlerinden İmaüddin Hezar Dinarı tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır Kütahya' nın güneyinde Hıdırlık tepesinde ağaçlar içerisinde kaya blokuüzerine ıturtulmuş olan yapı 1980 yılında ressam Ahmet Yakupoğlu tarafından restore edilmiş, kubbenin üzeri karo seramikle geometrik desenli olarak kaplanmıştır İç kısmına da karo mozaik döşenmiştir Kütahya' daki ziyaret yerlerindendir 3-HEZAR DİNARİ MESCİDİ (ERGUN ÇELEBİ TÜRBESİ): Ulu camiinin doğusunda "Dönenler Camii" adı ile anılan mevlevihanenin semahane mescidine batıdan bitişiktir Ergun Çelebi' nin buraya gömülmesinden sonra bunu diğerleri izlemiş ve burası mevlevihanenin türbesi durumunu almıştır Kütahya Mevlevihanesinin ilk çekirdeğinin bu mescidde kurulduğu geleneği yaşatılmaktadır Yine geleneğe göre Hezar Dinari' ye mal edilen mescidin 1243-1244 yıllarında yapılmış olması muhtemeldir Yapı özellikleri bu devre uymaktadır Kütahya' da Anadolu Selçuklu Döneminden kalma bir de Hezar Dinari tarafından yaptırılan bir sakahane olup bugün Saaddettin Camii' nin altında bulunmaktadır Bir çok kereler tamir görmüştür Ayrıca Servi Mahallesindeki Çatalçeşme' nin de Hezar Dinari vakfı olduğu bilinmektedir 4-YONCALI HAMAMI VE MESCİDİ: Yoncalı kaplıcasındaki hamam ve camii Selçuklu Sultanı IIAlaaddin Keykubat zamanında (1233) yapılmış ve devrinin özelliklerini büyük ölçüde koruyan eserlerdendir |
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir) |
11-04-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)GERMİYANOĞULLARI DÖNEMİNDEN KALAN TARİHİ ESERLER 1-ANALCI MESCİDİ: Kütahya' nın erken tarihli önemli yapılarındandır Tek kubbeli, kare planlı küçük bir yapıdır 1369 yılında Germiyanoğlu Süleyman Şah zamanında Yusuf oğlu Hacı Ahmet tarafından yaptırılmıştır Kitabesinin süleyman Şah' ın saltanatına ışık tutması açısından önemi vardır 2-KURŞUNLU CAMİİ: Kütahya' da Paşam Sultan mahallesindedir 1377-1378 yılında Germiyanoğlu Süleyman Şah zamanında Ahilerden Şeyh Alaaddin oğlu Şeyh Muhammed tarafından yaptırılmıştır Osmanlılar zamanında 1520' de Anadolu Beylerbeyi Kasım Paşa tarafından onarıldığı için Kasım Paşa Camii olarak da bilinir Onarım sırasında önceden kiremitle örtülü olan kubbe kurşunla kaplandığı için "Kurşunlu Camii" adını almıştır 3-ÇATAL ÇEŞME CAMİİ: Servi Mahallesinde Germiyanoğlu Süleyman Şah döneminde Hacı Süleyman tarafından yaptırılmıştır Mescit daha sonraları son cemaat yeri ve minare eklenerek yenilenmiştir Tek kubbeli, kubbesi tuğladan, kiremit örtülü, küçük bir yapıdır 4-YAKUP ÇELEBİ İMARET KÜLLİYESİ: Ulu Camii' nin batısında, eskiden "Vahit Paşa İl Halk Kütüphanesi" olarak kullanılan binadır "İmaret Mescidi" olarak ve türbesi yakta bulunan külliyenin diğer kısımları 1935 yılında yıkılmıştır Eskiden kütüphane olarak kullanılan bina Kültür Bakanlığı' na devredilmiş olup restorasyondan sonra Çini Müzesi olarak kullanılmaktadır 1411-1412 yılında Germiyanoğlu Yakup Bey tarafından yaptırılmıştır 5-İSHAK FAKİH KÜLLİYESİ: İshak Fakih mahallesindedir Germiyanoğlu IIYakup Bey' şn vakıflarının mütevellisi olan, bir ara kadılık yapan bir islam alimi olan İshak Fakih tarafından yaptırılmıştır Camii, türbe ve kısmen zaviye ayakta olup çeşmenin ne olduğu bilinmemektedir Çeşme kitabesi müzededir Mahallenin eski adı tabakhane olduğu için Evliya Çelebi seyahatnamesinde "Tabakhane Camisi" olarak adı geçer 6-VACİDİYE MEDRESESİ: "Demirkapı" veya "Molla Abdülvacit" medresesi olarak da tanınmaktadır Bugün Kütahya müzesi olarak kullanılmaktadır 1950 ve 1957 yıllarında esaslı onarım görmüştür Kesme taştan, kapalı avlulu, tek katlı, iki eyvanlı bir medresedir Gözlemevi (Rasathane) olarak kullanılmış olduğu hakkında bilgiler mevcuttur Kitabesinden anlaşıldığına göre 1314-1315 tarihinde Germiyan beylerinden IIYakup Bey' in büyükbabası, beyliğin ileri gelen emirlerinden Mübarezeddin Umur bin Savcı tarafından, Alaşehir cizyesinden yaptırılmıştır Sonradan Molla Abdülvacid' in burada uzun süre ders vermesi ve ölümünde buraya gömülmesiyle halk arasında Vacidiye adı ile anılmaya başlanmıştır 1980 yılı sonları bir onarım daha görmüştür 7-BALABANİYE MEDRESESİ (Nallı-Balaban Paşa Medresesi): Kimler tarafından ve hangi dönemde yaptırıldığı kesin olmamakla birlikte 14yüzyılın son çeyreğinde Germiyanoğulları zamanında yapıldığı tahmin edilmektedir Evliya Çelebi İlköğretim Okuluna yakın bir yerdedir Avlusunun üzeri kubbeli üç veya dört eyvanlı kubbeli bir oda kullanılmıştır medrese iken 1876 yılında halveti tekkesine dönüştürülmüş binanın eski halini gösteren bir yağlı boya resmi, ressam Ahmet Yakupoğlu kolleksiyonunda mevcuttur 8-SARAY HAMAMI: Saray mahallesinde bugünkü Çarşı Polis Karakolunun karşısındadır Çukurda kalmış basık ve çimento kaplı kubbeleri ile dışarıdan pek seçilmeyen bir hamamdır Yapım tarihi hakkında hiç bir kayda rastlanmayan bu hamamın Germiyanoğlu IIYakup Bey 'in vakıfları arasında geçen hamamlardan Bey Hamamı olması ihtimali vardır 9-ULU CAMİİ SAKAHANESİ: Anadolu Selçuklu Devleti döneminden Kütahya fatihi Hezar Dinari' ye mal edilen yapının 1236-1246 tarihleri arasında yapılmış olması mümkündür Dışındaki mermer ve çini süslemeler 19yüzyıl yapımıdır İç mekan olarak Kütahya'daki Sakahane adı verilen su tesislerinin orjinal durumunu koruyabilmiş tek örneğidirhalen Ulu camii şadırvanı olarak kullanılmaktadır |
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir) |
11-04-2012 | #10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)OSMANLILARDAN KALAN TARİHİ ESERLER 1-ULU CAMİİ: Gazi Kemal mahallesinde Vacidiye medresesi (bugünkü Kütahya Müzesi) ile IIYakup Çelebi İmaret Mescidi (Eski Vahitpaşa İl Halk Kütüphanesi) arasında yer alır 45*25 metrelik bir alanı kaplar Kütahya' nın en geniş iç hacmine sahip tarihi yapısıdır Avlusuzdur Tamamen kesme taştan yapılmıştır İki tam kubbe ve 6 yarım kubbe ile desteklenmektedir Dikdörtgen biçimlidir Minaresinin kaidesi kesme taş, gövde kısmı tuğladandır Yapının bugünkü halinde doğu, batı ve kuzeyden olmak üzere üç girişi vardır Beş bölümlü bir son cemaat yeri vardır Batı tarafındaki bir bölüm 19yüzyılda örülerek "Vahitpaşa Kütüphanesi" olarak kullanılmıştır Dikkat çekici keçeli, saraçlı kapı örtüsü vardır Kapılardan girildiğinde iç mekan ayrımı geniş, aydınlık ve ferah bir etkiye sahiptir Yüksek kaideler üzerine yerleştirilmiş, hafif yivli, antik altı büyük sütun geniş mekanı görmeyecek şekilde iki kubbe ile altı yarım kubbeyi taşımaktadır Sütun başlıkları sade, üstleri ise yastıklıdır Kemerler ise koyu kırmızı ve gri olmak üzere iki renkli işlenmiştir İki tam, altı yarım kubbe yanı sıra köşelerde de dört küçük kubbesi vardır Caminin ortasında bir şadırvan vardır Şadırvan üzerine altı küçük sütuna oturtulmuş ahşap tavanlı bir müezzin mahfili vardır İç mekanın arka kısmının üstü boydan boya mahfilidir Cami iç mekanında bütün yazı ve istif levhaları ile kalem işleri yoğun bir şekilde kullanılmış olmasına rağmen dağılışları göze batmayan dengeli bir süsleme oluşturmaktadır Yapının bugünkü sahip olduğu mekan ferahlığı yanında kalem işleri 19yüzyıl sonunda gerçekleştirilen en başarılı yapılardan biri olarak tanımlanmaktadır Ancak çiniler diyarının bu muhteşem eserinde mihrabın sağında dört kareden meydana gelmiş kabe tasvirli çini kompozisyonu dışında çini bulunmaması dikkat çekicidir Ulu Caminin ilk şekli ağaç direkli bir cami olarak Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılmaya başlanılmış, Ankara savaşından (1402) sonra oğlu Musa Çelebi tarafından tamamlanmıştır (1410) Vakıf kayıtlarında camiden Yıldırım Beyazıt Han Camii olarak bahsedilmektedir Ünlü seyyah Evliya Çelebi caminin Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mimar Sinan tarafından tamir edildiğini de belirtmektedir Kanuni, Rodos (1522-1523) ve Irakeyn (1534-1535) seferlerinde bir süre Kütahya' da bulunmuştur Bu sırada binanın onarımı için seferlere katılmış olan Mimar Sinan' a talimat vermesi mümkündür Bundan sonra da bazı onarımlar geçirmiş olmakla birlikte cami son şeklini 1893' de Sultan IIAldülhamit Han zamanında almış ve bu son büyük onarım sırasında cami kubbeli olarak yapılmıştır 1888' de başlayıp 1893' de bitirilen bu onarımda duvarlar temellere kadar yıkılıp, yeniden kesme taştan yapılmış, Aizanoi (Çavdarhisar)' dan getirilen sütunlar ve mermer plakalar kullanılarak kubbeli şekilde yeniden yapılmıştır Ulu Camii, bundan başka sonuncusu 1961-1962' de olmak üzere küçük onarımlar da geçirmiş, zaman zaman kurşun kaplamalar değiştirilmiştir 2-TAKVACILAR CAMİİ (Timurtaş Paşa Camii): Yıldırım Beyazıt' in ilk Kütahya valiliğinden sonra Kosova savaşına katılmak üzere Murad Hüdavendigarın yanına gittiği sırada Kütahya ve civarının muhafızlığına görevlendirilmiş olan Timurtaş Paşa tarafından 1389-1402 yılları arasında yaptırılmış olmalıdır Aradan geçen uzun zaman içerisinde pek çok tamir görmüş olması gerekir 1761 tarihlerinde Silahtar Mehmet Paşa tarafından onarım ve değişiklik yapılmıştır 1834 yılında Kütahya Muaccelat nazırı Salih Efendi tarafından tekrar tamir ettirilmiştir Yalnız Camii değil, İmaret, Medrese ve mescid olarak yapılmıştır Bir yandan kuyumcular çarşısı, diğer yandan bedesten ve kavaflar çarşısı ile çevrili olduğundan, çarşının ortasında kaybolmuş, dış görünüşü ile kendini belli etmeyecek durumdadır Uzaktan sadece 18yy' da eklenen kesme taş minaresi ile seçilebilmektedir Mimari tekniği itibariyle diğer camilerden farklı olarak basık bir yapıdır 3-MEYDAN CAMİİ (Aslan Bey Camii): Kayıtlarda "Aslanzade Mescidi" olarak geçmektedir Şimdilerde Meydan Camii olarak tanınmaktadır Kesme taş ile taş-tuğla kullanılarak yapılmış olup, kare planlı tek kubbelidir Üç bölümlü son cemaat yerine sahiptir Minaresi son cemaat yerindeki duvara bitişiktir Dere kenarında ve oldukça kalın duvarlara sahiptir Evliya Çelebinin "Meydan Mahallesinde Bey Camii" dediği yapı olması muhtemel Aslan Bey Camii' nde kitabe yoktur Bicar Bey oğlu Aslan Bey' in Osmanlı emirlerinden olduğu anlaşılmaktadır Geyve ve Tokat taraflarında da eserleri bulunan ailenin Selçuklu Dönemi devlet adamlarına dayandığı anlaşılmaktadır 15yy' ın 2çeyreğinde (1425-1450) yapıldığı tahmin edilen camiinin pek çok onarım geçirmekle birlikte ana hatlarıyla günümüze ulaştığı söylenebilir 4-SARAY CAMİİ (Hisar Bey' i oğlu Mustafa Camii): Saray mahallesinde, tarihi hükümet konağının arka kapısındadır Kütahya' da Saray Camii olarak bilinir Asıl adı Hisar Bey' i oğlu Mustafa camiidir Kitabeye göre camiyi yaptıran, IIYakup Bey'in Subaşısı Hisar Bey'i Oğlu Mustafa Bey' dir Duvarları bir kat kesme taş, bir kat 3 sıra tuğla ile örülmüştür Tek kubbeli kare planlıdır Orjinal mermer bir mihrabı, yine orjinal taş kesme ve çinilerle kaplı minberi vardır Kütahya' daki en zengin çinili anıt eserlerden biridir Osmanlı Döneminde Kütahya' nın üç cuma camisinden biri olarak görev yapmıştır Sonuncusu 1957' de olmak üzere bir çok kez tamir görmüştür 5-SAADETTİN CAMİİ (Saadet Camii): Büyük bedestenin kuzey çıkışı karşısında köşededir Bodrum katında Hezar Dinari tarafından yaptırılmış olan bir sakahane vardır Sakahanenin üzerinde bir de mescid bulunduğu ve Hezar Dinarinin burada gömülmüş olduğu bilinmektedir Camii 1700' de yangında yok olmuş, 1824' de Derviş Mehmet Paşa tarafından tekrar yapılmış ancak 1866' da tekrar yanmıştır Camii son şekli ile 1870 yılında İşkodralızade Hasan Hakkı Bey önderliğinde halktan toplanan paralarla kargir olarak yeniden, altında vakıf dükkanları ile birlikte yaptırılmıştır Ufak tefek onarımlarla bugüne kadar gelmiştir 6-KARAGÖZ AHMET PAŞA CAMİİ VE MEDRESESİ: Cumhuriyet Caddesi üzerinde küçük çarşı denilen semtdedir Camii, medrese ve sübyan mektebi ile imaret bir arada planlanmıştır Beylerbeyi ve Anadolu valisi Karagöz Ahmet Paşa 1509 yılında kurduğu vakıfla burada yaptırmaya başladığı camii, medrese, mektep ve imaret bitmeden Şah Kulu isyanında asiler tarafından şehit edilmiştir (1511) Vasiyeti üzerine hanımı, yarım kalan camii, medrese ve mektebi tamamlamış, imaret bitirilememiştir Tamamen kesme taş kaplamalı büyük, tek kubbeli, revaklı son cemaat yeri bulunan, minare gövdesi tuğladan bir yapıdır Eskiden kiremit çatılı iken sonradan çatı kaldırılarak (1970) onarımda kubbe ortaya çıkarılmış ve kurşunla kaplanmıştır 7-KÜPECİK CAMİİ: Hamidiye mahallesi üzerinde taş köprü civarında, müderris yolu üzerindedir 1911-1912 yapımı, iki katlı, alt katının eskiden sübyan mektebi olduğu bilinen bir yapıdır Minarenin kaide kısmında tek çini üstünde Sultan Mehmet Reşat Tuğrası, caminin tavan göbeğinde sekizgen çerçeve içine alınmış dört parçadan meydana gelen çini levha dikkati çeker 8-SULTAN BAĞI MESCİDİ: Gediz caddesi üzerinde, ara sokak başındadır 19yy' ın ilk yarısında yapıldığı tahmin edilen yapı, son yıllarda onarım görmüş ve birde taş minare eklenmiştir 9-ŞENGÜL CAMİİ (Celal Efendi Mescidi): Börekçiler mahallesinde Şengül Hamamının arkasındadır Bitişiğinde bir çeşme ve çamaşırlık vardır Camii girişindeki sundurmada bir sübyan mektebi olduğu kayıtlardan anlaşılmaktadır Çeşme duvarlarına kitabe sanılarak şair Pesendinin bir bilmecesi iki parça mermer halinde yerleştirilmiştir Ammeten gördüm babamdan küçük amma etlice, Kaldım aç, hemen çektim yedim lezzetlice, Zahida korkma ya sende Rabbinden ruhsatlıca Ara bul bahsi hadiste aç gözün dikkatlice Şair Pesendi' ye ait bu bilmecenin cevabını Ak Takke Hoca Efendi bulabilmiştir; "ÇEKİRGE" Şengül camiine, haziresinde yatan Molla Celal Efendi' den ötürü "Celal Efendi Mescidi" de denilmiştir Kare planlı tek kubbeli ve kiremit çatı ile örtülüdür 16yy' ın ilk çeyreğinde yapıldığı tahmin edilmektedir 10-LALA HÜSEYİN PAŞA CAMİİ: Lala Hüseyin Paşa mahallesindedir Karşısında hamamı ile geniş bir avlu içinde ağaçlar arasındadır Tek kubbeli, beş bölümlü son cemaat yerine sahip, avlusunda iki şadırvanı, haziresi, tuğla minaresi vardır Mimar Sinan tarafından yaptırılmış olması kuvvetle muhtemeldir Lala Hüseyin Paşa IISelim' in Lalası olup, onun padişah olması ile 1566' da Kütahya valisi, daha sonrada 1566-1568 arasında Anadolu Beylerbeyi olmuştur Camiinin yapımına bu yıllarda başlanmış olmalıdır Cami ile birlikte bugün artık olmayan bir sübyan mektebi de yaptırılmıştır Kesme taş kaplamalı yapı dengeli görünümü ile dikkat çeker Minberi de taştır 16yy Osmanlı mimarisinin klasik özelliklerini taşır 11-HATUNİYE CAMİİ: Mecidiye mahallesi hatuniye sokağından girişi bulunan cami, yüksek tuğla mimarisi ile dikkati çeker Planı asimetrik bir düzene sahiptir Tek kubbeli caminin batısına kubbeli kare bir mekan daha eklenmiştir Burası bu gün türbe halindedir Son cemaat yerinin kubbeleri oldukça geniştir 16yy sonlarında yapılmı, 17yy ortalarında Rabia Hatun tarafından onarılıp minare eklenmiştir Türbesinde Rabia Hatun ve kızının yattığı söylenmektedir 12-SULTANBAĞI HİSARALTI MESCİDİ (Dükkancılık Mescidi): Macar evinin karşısında harap vaziyettedir Kitabesi ve hakkında bilgi yoktur 13-SULTANBAĞI ÇATALÇEŞME MESCİDİ (Ahi Arslan Mescidi): Sultanbağı mahallesinde, şimdi kapatılmış olan derenin kuzeyindedir Güney kısmının altında çamaşırlık vardır Geiş saçakları ve külahlı ahşap ezan balkonu ile küçük mahalle mescidlerinin güzel örneğidir 16yy' ın ikinci yarısında yapılmış olması muhtemeldir 14-ÖZBEK CAMİİ: Hamidiye mahallesindedir Külahlı şişkin taş minaresi ile dikkati çeker 1699' da Müderris yaylası sırtlarında çadır kuran Özbek aşiretinden İbrahim Ağa tarafından bir çeşme ve sonradan da mescid olarak yapıldığı bilinmektedir 1946' da onarım görmüştür 1974' de mihrabı Vedat Çinicioğlu imalatı çinilerle kaplanmıştır Bugünkü durumunu 18yy sonlarındaki onarımdan sonra almıştır 15-ALİ (Alo) PAŞA CAMİİ: Cumhuriyet caddesi üzerinde, Gazi Kemal (Eski Şehreküstü) mahallesinde bulunmaktadır Kagir, ahşap çatılı, kiremit örtülü, külliye halinde yapılmış olan yapının bugün medrese, sübyan mektebi ile eski şadırvanı ortada yokturAhşap olduğu anlaşılan bu bölümler, yandıktan sonra bir daha ele alınmamış sadece camii bölümü yenilenmiştir Kareye yakın dikdörtgen plan ile, buna batıdan bitişen ahşap eklerden meydana gelmektedir Seyyit Süleymanağaoğlu Anadolu valisi Ali Paşa 1796' da yaptırmıştır Kitabesi yoktur Caminin çinilerle süslü mavi-beyaz kandil motifli orijinal bir mihrabı vardır Bugünkü şekli Şeyh Hacı Ömer Efendi' nin öncülüğü ile halkın yardımları ile yüz sene kadar önce yapılmıştır 16-MOLLABEY CAMİİ VE KÜLLİYESİ: Kütahya' da 19yy ortalarında yaptırılan en önemli külliye olarak ele alınabilir Medrese, camii ve kütüphaneden müteşekkildir Sadettin camii gibi fevkani (üst katı olan) bir yapıdır Kütahya müftüsü Andız Köylü Abdurrahman Efendinin oğlu olan ve babasından dolayı ''Müftüzade Molla Bey'' olarak tanınan İbrahim Ethem Bey tarafından 1855-1856 tarihinde tamamlanan yapı halen Molla Bey Kur'an kursu ve camii olarak kullanılmaktadır Kütahya' da külliye yaptırma geleneğinin son halkalarındandır İbrahim Ethem Bey üç yıl kadar Kütahya kaymakamlığı yapmış, külliyenin minaresini annesi Fadik Hanım adına yaptırmıştır 17-AHIRARDI CAMİİ (Dilsizoğlu Hacı İbrahim Camii): Onarım görmüş olmasına (1965) karşın, karakterini korumuş yapılarındandır ilk şekli ile 1876 öncesinde Osmanoğlu Dilsizoğlu Hacı İbrahim tarafından yaptırılmıştır 1965 onarımında mihrabı, vaaz kürsüsü ve mihrab duvarı Kütahya çinileriyle kaplanmıştır 18-YEŞİL CAMİİ: Eski hükümet caddesi üzerinde Cumartesi pazarının girişindedir Kare planlı, tek kubbeli, iki sütuna oturtulmuş kubbeli bir girişi bulunan yapı, kesme taştan onikigen gövdeli, köşklü minaresi ile dikkati çeker Minare bu şekli ile Kütahya' da tektir Ana mekanın içi, kubbe kilidinden zemine kadar adeta boş yüzey bırakılmadan ağır bir süsleme ile bezenmiştir Alçı sıva üzerine kalem işi, yağlıboya, temperra, alçı kabartma malakari, altın yaldız, duvardan gelişen ve çok kollu kristal aplik ve avizeler, mahfilde kasetli, kakmalı bir tavan bulunmaktadır Önceleri Recep Ağa Mescidi olarak bilinen bu yapının yerine Yahya Paşa genişletip yenileyerek ahşap fevkani bir yapı yaptırmıştır Bu yapı yanınca 1858' de ahşap olarak tekrar yaptırılmış, sonunda Kütahya Mutasarrıfı Fuat Paşanın önderliği ve ilgisi ile 1905 yılında bugünkü şekli ile yapılmıştır 19-KADİTLER CAMİİ: Lala Hüseyin Paşa caddesi üzerinde, hasır pazarı olarak bilinen bölgede çarşı içinde, üst katı tamamen kagir ve ahşap tavanlı olarak yapılmıştır Yapının kuzeyinde su tesisleri özelliklerinden olan küçük bir sakahenesi bulunması dikkati çeken geleneksel yapı unsurlarındandır 20-BÜLBÜL MESCİDİ (Yakup Çavuş Mescidi): Mecidiye mahallesinden Hamidiye mahallesinden geçişte yer almaktadır Son yıllarda taş bir minare eklenen yapının kitabesi yoktur 19yy başlarında yapıldığı tahmin edilmektedir 21-DEVE YATAĞI MESCİDİ: Hamidiye mahallesi Deve Yatağı sokağındadır Son onarımlarla eski karakterini tamamen kaybetmiş, sonradan yeni bir minare eklenmiş, mihrabı ve duvarların bir kısmı karo çinilerle kaplanmıştır 19yy başlarında yapıldığı sanılmaktadır 22-CEDİD MESCİDİ (Yeni Mahalle Mescidi): Nallı medrese karşısında yer almaktadır Bugün harap bir haldedir 1571'de yapıldığı bilinmekle birlikte 19yy başlarında yeniden ele alanıp onarılmıştır 23-KARADONLU MESCİDİ (Pirler Mahallesi Mescidi): Pirler mahallesi, karadonlu sokağı köşesinde Şükrü Şeker evi ile Karadonlu Canbaba türbelerinin karşısındadır 16yy sonralarında aynı yerdeki başka bir mescidin yerine yapılmıştır 1980'de tamamen onarım görmüş, ahşap Ezan Köşkü yerine betondan yenisi yapılmıştır 24-AHİ EVREN MESCİDİ (Hacı Evren Mescidi): Ahi Evren mahallesi cennet sokağındadır 16yy sonlarında yapılan mescid 1917' de yenilenmiş 1956-1957'de onarılarak minare eklenmiştir Mihrabı eski özelliğini korumuş olup karşı sokakta da bir zikir yeri bulunan Ahi Evren Türbe ve Tekkesi vardır 25-MOLLA HALİL MESCİDİ (Kazasker Mescidi): 16 yy başlarında yapılan medrese bugün ayak- ta değildir Sadettin cami köşesinden balıklı ya giden yolda, Muvakkithane'nin arkasındaki boşlukta, Pamuk Hanı'nın doğusunda kalmaktaydı Yeri 20 yll öncesine kadar Kütahya Müftülüğü idi Halili diye meşhur olan Halil Bin Mahmut Germiyani, istanbul'da müderrislik yaptıktan sonra Kütahya'ya gelmiş, burada kurduğu Medreseye hamamınıda vakf etmiştir Yapının durumu hakkında da kayıtlarda bilgi yoksa da, avlulu bir medrese olması gerekmektedir 26-RÜSTEM PAŞA MEDRESESİ: Balıklı caddesi ile Serçe sokağının kesiştiği köşede, çocuk parkı olarak kullanılan boş arsada bulunuyordu Kanuni devrinde Rüstem Paşa tarafından 1550 yılında yaptırılmıştır Kitabesi Kütahya müzesindedir Önceleri Kütahya valisi iken Kanuni'ye damat olmuş daha sonra da Vezir-i Azamlık makamına getir- ilmiş olan Paşanın Medreseyi bu zaman da yaptırmış olduğu anlışlamtadır Ne yazık ki bu yapının bugün yalnızca giriş kısmı (portal) ayakta kalabilmiş, diğer kısımları yok olmuştur Ancak 1950'Ier de ressam ahmet Yakupoğlu tarafından yapılmış bir tablo binanın şekli hakkında bir fikir verebilmektedir Resimde görülen kubbeli yapı Medresenin mescididir 27-DARÜLKURRA: Balıklı mahallesinde, Balıklı Camiisinden Karaa sokağına çıkarken, tam karşıdaki evin bahçesinde bulunmaktadır Dışarıdan görünmez 1579 yılında Anadolu Beylerbeyi olarak görev yapan Cafer Paşa tarafından yaptırılmıştır 28-BALIKLI TEKKESİ: Balıklı mahallesinde, Balıklı hamamının hemen güneyinde bulunur 14yy sonu veya 15yy başında yapıldığı tahmin edilmektedir Bina 17yy'ın ilk çeyreğinde Şeyh Muslihüddin tarafından Halveti tekkesi olarak kullanılmış, bir ara Şeyh Bahşi Mescidi olarak tanınmış ve devrini tamamIamıştır Doğusunda bir de haziresi bulunan yapıda hala restorasyon çalışmaları sürmektedir 29-ŞEYH SALİH TEKKE VE TÜRBESİ: Balıklı caddesinde Molla Bey Camii ve Kuran kursuna bitişiktir Tekke ve Mescit, Kütahya'da ayakta kalabilmiş, geç devir Tekke Mescitlerin en önemIilerindendir 1854 yılında Hacı Halil oğlu Şeyh Salih tarafından Halveti Mesudiye Tekkesi olarak yaptırılmıştırŞeyh Salih, tekkenin aynı zaman da ilk postnişidir Tekkenin son Şeyhi 1936 yılında ölen merhum Şeyh Bekir Efendi' dir Bu nedenle Bekir Efendi tekkesi diye de anılır 30-MEVLEVİHANE DÖNENLER CAMİİ (Ergun Çelebi Zaviyesi): Eskiden 'Eski Kapan Altı' denilen yerde Ulu caminin doğusunda; Eydemir hamamı yanındadır Bu gün Dönenler Camii adıyla anılan Semahane bölümü 1959 yılında vakıflar tarafından onarılarak ibadete açılmıştır Mevlevihane Asitane olarak bilinirdi Hezar Dinari Mescidi çekirdek baz alınarak etrafına semahane, dede hücreleri, meşruta ve kütüphane bina edilmiştir Semahane, sonradan mescit olarak da kullanılmaya başlanınca Hezar Dinari Mescidi türbe haline getirilmiştir Türbe de Mevlana Celaleddin-i Rumi' nin torunu Ergun Çelebi ve yakınlarının sandukaları bulunmaktadır Kütahya, Konya ve Afyon'dan sonra mevlevilik tarikatının üçüncü büyük merkezi olarak bilinir Mevlana' nın torunu Ergun Çelebi' den başka oğlu Sultan Veled' de Kütahya' yı şereflendiren ve Kütahya'yı gerçekten seven beğenen meşhurlar arasındadır Sultan Veled Kütahya için: "Kütahya'da bir ay kalana ne mutlu, İki ay kalacak olursanız, daha fazla müstefid ve münfeyiz olursunuz Kütahya kusursuz bir güzeldir Böyle kusursuz güzele zeval olur mu? Ya Rab, bu memlekete kaza-bela verme, Cennet Kütahya' nın ya altındadır ya üstünde, Feda olsun Lahor, Keşmir, Tebriz Kütahya' ya" demiştir Bu sözleri Mehmed Dumlu Hoca, Feridun Nafiz Uzluk beyden,nakletmiştir Bu gazel "Divan-ı Sultan Veled" de mevcut olup yayınlanmıştır Semahanenin kütüphanesi sonradan Vahit Paşa Kütüphanesine devredilmiştir İçeride türbeye açılan kemerin sağında "Adli" mahlası ile sultan IIMahmud' un tuğrası ve iki tane kitabe vardır Birinci 1812, ikincisi 1841' deki onarımlara ait kitabelerdir Son onarım tarihi 1959' durDede hücreleri olan kısım bu gün Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından fakirlere yemek dağıtımda aşevi olara kullanılmaktadır Kütahya mevlevihanesi, Konya ve Afyon' dan sonra erken dönem mevlevihaneleri içinde ve mevlevi dergahlarından 76 zaviye ve 14 asitaneden birisi olarak bilinirdi 31-PAŞAM SULTAN TÜRBESİ (Seyyid Nureddin Zaviyesi): 14yyda Seyyid Nureddin tarafından kurulmuş bir ahi zaviyesidir 1422 tarihli bir kitabesi vardır Bir bölümü kuran kursu olarak kullanılmaktadır Vaktiyle çok zengin vakıfları bulunan zaviyenin geniş bir kitleye hizmet verdiği anlaşılmaktadır 32-KARAGÖZ PAŞA TÜRBESİ: Ahırardı mezarlığındadır 1511 tarihinde yapılmış, 1961 tarihinde onarılmıştır 6 yuvarlak sütun üzerine oturtulmuş, yuvarlak tuğla kemerlere tuğla kubbe bindirilmiştir Kütahya merkezi ile, Anadolu valisi olan beylerbeyi Karagöz Ahmet Paşa 1511'de Şah Kulu isyanında Kütahya önünde şehit edilmiş ve Ahırardı mezarlığına defnedilerek üzerine türbe yaptırılmıştır 33-FATMA ANA TÜRBESİ: Yeni mahallede Gavur Hamamı olarak bilinen hamamın biraz kuzeyinde, cadde kenarındadır Yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir Bugünkü şekfiyfe 19yy dan kalma olduğu sanılmaktadır 34-AHİ EVREN TÜRBE ZAVİYESİ: Ahi Evren mahallesinde, Ahi Evren Mescidi ve çeşmesinden biraz kuzeyde cennet çeşme sokağındadır Türbede kime ait olduğu bilinmeyen dört lahit ile bir zikir yeri vardır Hakkında fazla bilgi yoktur 14 yy' a tarihlenmektedir 35-ŞEYH BUHARİ TÜRBESİ (Gümüşesik Tekkesi): Eski hükümet konağı arkasına rastlayan Zeryen mahallesinde türbe sokaktadırTürbede üç sanduka vardır Birisi Şeyh Buhari' ye diğeri de Kütahya' lı Gazi Hüseyin Paşa' ya aittir 36-SULTANBAĞI (Dört Direkli Türbe): Gediz caddesi üzerinde son zamanlarda yeniden yaptırılan dört direkli caminin doğusunda, yol kenarındadır Burada daha önce dört sütuna dayalı bir açık türbe bulunduğu anlaşılmaktadır İçinde kimlere ait olduğunu henüz bilmediğimiz büyükçe üç lahit bulunmaktadır 16yy veya daha erken devirlerden kalmış olması mümkündür 37-ULU CAMİİ TÜRBESİ: Vacidiye ile Ulu camii arasında, set üstündedir Üzeri küçük bir kubbe ile örtülmüş, kiremit bir çatı altına alınmıştır içinde tek bir lahit ve mezar taşı vardır Kime ait olduğu bilinmeyen mezarın 15yy dan kalma olduğu ve caminin mimarı olduğu sanılmaktadır 38-SUNULLAH GAYBİ TÜRBESİ: 17yy' ın ikinci yarısından kalmadır Musalla mezarlığındadır Kesme taş kaplamalı, tuğla kubbeli küçük bir yapıdır 17yy mutasavvıflarından olan Sunullah Gaybi, İstanbul' da Halveti Melami olarak yetişip Kütahya' ya dönmüş Kütahya uleması tarafından zındıklıkla (Allah' a ve ahirete inanmamakla) suçlanınca (Hüda Rabbim) ile başlayan şiirini söylemiştir Aşağıdaki beyit şiirlerine güzel bir örnektir "Taç marifet tacıdır, sanma başka taç ola,Taklit ile tok olan, hakikatte aç ola" 39-KÜÇÜK HAMAM: Bir kısmı 15yy başlarında Germiyanoğlu IIYakup Beyin subaşısı ve kader arkadaşı olan Hisar Bey tarafından yaptırılmış, ondan oğluna miras kalmış, oğlu da Osmanlı Hükümdarı IIBeyazid in izni ile hamama küçük bir kadınlar bölümü ilave ettirilmiştir Hamam son şeklini bu ilave ile 1848 de almıştır Zaman zaman çeşitli onarımlar geçiren ve başka amaçlarla da kullanılan hamam halen erkekler hamamı olarak kullanılmaktadır 40-EYDEMİR HAMAMI (Elvan Bey Hamamı): Cumhuriyet caddesinin sonunda, mevlevihanenin güneydoğusundadır Ahi Erbasan caddesi ile Eydemir sokakları köşesinde yer alır 15yy ortalarından kalmadır Eski adı Elvan Bey Hamamı olarak geçen hamamı yaptıran Elvan Bey' den kaynaklar Çaşnıgir Başı olarak bahseder Kitabesi ve hakkında daha kesin malumat alabileceğimiz bir belge henüz yoktur Son yıllardaki onarımların hamamın eski şeklinde fazla değişiklik yapmadığı sanılmaktadır 41-BALIKLI HAMAMI (Rüstem Paşa Hamamı): 1549 yılında Kütahya'da Anadolu Beylerbeyliği yapmış, daha sonra Sadrazamlık makamına getirilmiş olan Rüstem Paşa tarafından bu dönemde yaptırılmıştır Hem erkekler hem kadınlar kısmı bulunan bir çifte hamamdır Harap hale geldiğinden, Vakıflar genel Müdürlüğü tarafından esaslı bir şekilde onarılıp halkın hizmetine sunulmuştur 42-LALA HÜSEYİN PAŞA HAMAMI: Lala Hüseyin Paşa, Sultan IISelim' in Lalasıdır Anadolu Beylerbeyliği sırasında yaptırdığı bu hamam (1568-1570) küçük kare planlı tek bir hamamdır Hamamın önünde tek bir sıra dükkan yer alır Son zamanlarda onarım görmüş olup kullanıma açıktır 43-KEMER HAMAMI: Maruf mahallesi kuzeyinde, Lala Hüseyin Paşa caddesi üzerinde, Kaditler Camiini geçtikten sonra yolun güneyindedir 1950'deki yol genişletme çalışmasında soyunmalık kısmi kesilmiş bir çifte hamamdır 16yy da yapıldığı tahmin edilen hamam özel mülkiyettedir 44-ŞENGÜL HAMAMI: Börekçiler mahallesinde, kapan çayı kenarında (üzeri kapatılmış olduğundan bugün dere görünmez) Şengül Camii önündedir Birçok değişikliğe uğramış, bazı bölümleri yıkılmış bulunmakla birlikte diğer kısımları halen hamam olarak çalışmaktadır Dört yanı yolla çevrili tek hamamdır 16yy sonralarında yapıldığı tahmin edilmektedir 45-YENİ MAHALLE HAMAMI (Cedid Mahellesi Hamamı): 19yy sonunda yapıldığı tahmin edilen hamam harap durumdadır Fatma Ana Türbesine yakındır Yapıldığından beri iyi şekilde çalıştırılamamıştır 46-BÜYÜK VE KÜÇÜK BEDESTEN: Timurtaş Paşa Camii ile Saadettin Camii arasında bugün "Sebze Hali" ve "Bit Pazarı" olarak kullanılan binalardır Daha çok birer "Arasta" görünümündedirler Büyük Bedesten Fatih döneminin ünlü Sadrazamı Gedik Ahmet Paşa vakfıdır Küçük Bedestenin ise Timurtaş Paşa vakfı olduğu sanılmaktadır 47-KAPAN HANI: Bugün Mevlevihanenin doğusundaki alandan girilen aralıkta, sadece kitabeli kapısı kalmıştır Eskiden kapan altı yada tahıl pazarı denilen yerdedir Evliya Çelebi Karagöz Ahmet Paşa dönemi vakıflarından olan hanın güzellik ve ihtişamına hayran kalmıştır 48-MUVAKKİTHANE: Balıklı mahallesinde Saadettin Camiinden Balıklıya giderken eski müftülük binası önündedir Burasını kapıcıbaşı rütbesinde bulunan Kütahya mütesellimi Halil Kamili Ağa 1831-1832 yılında yaptırmıştır Muvakkithane de birde II Mahmud tuğrası bulunmaktaydı Şimdi nerede olduğu bilinmiyor içinde 3 tane saat ve bir yetkili bulunuyordu Günlük hayatta doğru saatin bilinmesi ve namaz vakitlerinin bildirilmesi amacıyla kullanılmaktaydı 49-HÜKÜMET KONAĞI: 1907 yılı yapımı, son devir Osmanlı mimarisinin dikkate değer sivil yapılarındandır Binanın cephesi düz karo çiniler süslemektedir Hükümet konağının Kütahya yapıları içinde ilgi çekici bir yanı da, tamamen çini kaplı bir mescide sahip oluşudur Bugünkü yapı, çağdaş bir Hükümet Konağı anlayışına uygun olarak 1893-1908 yılları arasında Kütahya valisi olan Giritli Ahmet Fuat Paşa tarafından yaptırılmıştır 1908 meşrutiyetine kadar Kütahya'da görev yapıp, sonra ayrılmış olan Ahmet Fuat Paşa' nın Hükümet Konağı önünde bir büstü vardır Alttaki cadde onun adını taşır Yeşil Camii' de yaptırmış ve Ulu Camii tamir ettirmiştir 50-MACAR EVİ: Kütahya'nın tarihçesi bölümünde Macar ulusunun Iiderlerinden Lajos Kossuth' un Kütahya' ya gelip iki yıl kadar kaldığını belirtmiştik işte bu ikamet sırasında konuk olarak kaldıkları ev, Türk Macar kültür anlaşması çerçevesinde restore edilerek, müze haline getirilmiş olup, Kossuth'un bir kısIm eşyaları ve büstü burada sergilenmektedir Müze ziyaretçilere açıktır 51-KARA AHMET BEY TÜRBESİ: Evliya Çelebinin dedesi olan Kara Ahmet Bey hakkındaki bilgiyi Evliya Çelebi' nin meşhur seyahatnamesinde Kütahya bahsinde buluyoruz 1678 yılında ziyaret ettiği memleketi Kütahya'da dedesi Kara Ahmet Bey'in mezarının Zeryen mahallesindeki evlerinin yanında olduğunu belirtmektedir Bu bahisten yola çıkarak mezar bulunmuş, Kütahya Belediyesi tarafından bir Türbe yapılarak 20/10/1995 tarihinde ziyarete açılmıştır 52-VAHİT PAŞA İL HALK KÜTÜPHANESİ: Osmanlı sarayında Reis'ül Küttab olan, ancak bilinmeyen bir nedenden dolayı azledilerek Kütahya' da oturmaya mecbur edilen Vahit Paşa 19yy' ın ilk yarısında yetişen devlet adamlarının en önemlilerindendir 1809 yılında Kütahya' ya gelen Vahit Paşa 1811 yılına kadar kütüphanesini kurar, 1812 yılından itibaren de halkın istifadesine sunar Kütüphanenin ilk kuruluş yeri Ulu Caminin son cemaat yerinin girişe göre sağ tarafa düşen küçük bir odadır Vahit Paşa, Kütahya' dan ayrıldıktan sonra da kurduğu kütüphanesine yardımını sürdürmüş, Halep ve İstanbul' dan kitaplar göndermiştir Kuruluş kataloğunda 900 kitap bulunan kütüphane, kısa sürede 1200 cilde ulaşmış, Mevlevihane ve Molla Bey kitaplıklarının da ilavesi ile daha da artmıştır Zaman içinde okuyucu sayısının artması, tarihi binanın rutubet alması nedeniyle tarihi el yazma ve basma kitaplar harap olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış, bunlar 1981 yılında İl Özel İdaresince yaptırılan Fuat Paşa caddesinde eski Hükümet Konağı bitişiğinde bir apartmanın 4Katına taşınmıştır Eski yeri çini müzesi yapılmak üzere restore edilmektedir Vahit Paşa' nın temelini attığı kütüphane, Türkiye'nin sayılı yazma eser kütüphanelerinden kabul edilmektedir Kütüphanede 3006 yazma, 3663 eski harfli basma ve 20000 den fazla yeni harfli kitap mevcuttur (1981 sayımı) 53-ÇİNİLİ CAMİİ: 1973 yılı yapımı olan camii, iki katlı olup içi ve dışı tamamen çinilerle kaplıdır Orta Asya Türk Mimarisi örnek alınarak yapılan camii, tek kubbeli ve sekizgen biçimli yapısı ile dikkat çekicidir Kubbenin içi hat sanatı örnekleriyle süslenmiştir Dünyada ve Türkiye' de bir benzeri olmayan camii, şehrimize pek çok hizmeti geçmiş meşhur Kütahya' lı Ressam Ahmet YAKUPOĞLU' nun şehrimizin kültür ve sanat koleksiyonuna kattığı orijinal ve müstesna bir eserdir Atalarımızın bizlere bıraktığı zengin tarihi ve kültürel mirası, bizim de sonraki nesillere ulaştırabilmemiz için, bir yandan da bu örnekte görüldüğü gibi yeni, ancak geçmişin zevk süzgecinden geçmiş şaheser niteliğinde eserler yapılması gereklidir Bu kabil eserlerin çoğalması en büyük temennimizdir |
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir) |
11-04-2012 | #11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)KÜTAHYA'DA GELENEKLER VE FOLKLOR 1-MAHALLİ YEMEKLER: 11-ÇORBALAR: Sıkıcık Çorbası, Tekke Çorbası, Tarhana Çorbası gibi yöresel çorbaları vardır; TARHANA ÇORBASI: Malzeme; 1 kaşık tereyağı, yarım kaşık salça, 3-4 kaşık Kütahya Tarhanası Hazırlanışı: Tereyağı ve salça az miktar sıcak su ile kavrulur, 3 bardak soğuk su eklenir Tarhana ilave edil erek kaynayana dek karıştırılır Sıcak olarak servis yapılır 12-HAMUR İŞLERİ: Mantı, Tosunum, Höşmerim (bir hamur işidir) Kaygana, Kapama, Gözleme, Şibit, Dolamber böreği, Cimcik CİMCİK: Malzeme: 1 Yumurta, 4 avuç un, bir tutum tuz, yarım kilo sarımsaklı yoğurt, 100 gr Tereyağı Hazırlanışı: Yumurta , un ve tuz yoğrulur Hamur dörde bölünerek yumak tutulur Her biri incecik çarşaf gibi açılır Daire şeklinde açılmış hamurun iki tarafından ortasına doğru rulo yapılır ikişer cm ara ile kesilerek rolular açılır Bu şeritler üst üste konarak kareler halinde kesilir Kesim işi bittikten sonra bu minik kareler, karşılıklı iki köşesi birleştirilip sıkılarak bir çeşit fiyonk yapılır Büyük bir tencereye su ve bir tutam tuz konularak kaynatılır Cimcikler kaynar suya dağıtılarak atılır ve bir taşım kaynatılır Ateşten alınarak suyu süzülüp soğuk sudan geçirilip tekrar süzülür Üzerine sarmısaklı yoğurt dökülür 100 gr tereyağı ilave edilir Sıcak servis yapılır 13-ET YEMEKLERİ: Sulu saç kavurma, küp kebabı, çevirme kebabı, kuyu kebabı, Gediz göveci, Tavşanlı göveci ve tas kebabı 14-TATLILAR: Kaymaklı güllaç, gül tatlısı, yufka tatlısı, peluze, Kütahya baklavası ve zerde DÜĞÜN ADETLERİ: Düğünler, Kütahya halkının ince zevkini, asaletini ve geleneklere bağlılığını göz önüne serer Önce kız istenip, söz kesilir Tabi ki kız evi naz evidir ve bazen söz alabilmek için kız evinin yolunu birkaç kere tutmak gerekebilir Söz kesildikten sonra, kız evinde nişan merasimi yapılır Ailenin büyüklerinden biri yüzükleri takar, dualar edilir, şerbetler içilir Nişanlılık döneminde çeşitli vesilelerle taraflar hediyeleşirler Bayramlarda gelinlik kıza ayağının terliğinden, başının oyalı danesine kadar giyim eşyalarının bulunduğu bir bohça gönderilir Kurban bayramında ise yine böyle bir bohçanın yanında irice bir koç alınıp, boynuzlarına al kurdele ile bağlanmış üç adet beşi birlik ile birlikte kız evine gönderilir Kız evi de bunlara karşılık bir tepsi baklava ve damada çamaşır ve bir takım eşya gönderirDüğünden bir hafta önce akrabalar gelin hamamına gider Düğüne davet edilenler "okucu" denilen akrabadan bir kadın tarafından bir bir davet edilir (Okucu kelimesi, Orta Asya' da boy beyleri ve kabile reislerini birer ok göndererek şölene veya savaşa katılmaya çağıran görevlinin adı olup, zaman içinde bu resmi anlamı unutulmuştur) Düğüne davet edilenlerin okucuya bahşiş vermesi adettendir Düğünden birkaç gün önce kız evinde "çeyiz altı" denilen bir eğlence tertiplenir, kızın arkadaşları davet edilir, ikindi üzeri toplanılır, hep birlikte akşam yemeği yenilir, yemekten sonra geniş bir odada eğlenilir ve sohbet edilir Nikah, düğünden birkaç gün önce, genellikle çeyiz altı gününde kıyılırdı Nikahta, gelin kız ve damat bulunmayabilir, onları vekilleri temsil ederdi Düğünün bir gün öncesinde sabahtan başlayan kına günü yapılır, gelinin ellerine ve ayaklarına kına yakılır, oyunlar oynanır, öğle yemeğinde zerdeli pilav ikram edilir Düğün günü kız evinde sabahtan gelin hazırlanır, oyunlar oynanır, gelinin erkek akrabalar kuşak bağlarlar ve geline hediyelerini takarlar Oğlan evinden gelin almaya gelenler, gelinin karşısında dua edip, para ve şeker saçarak gelini alıp götürürler Gelin gittikten sonra kız evin- den yakınları kızartılmış kuzu veya tavuk ve baklavalar ile oğlan evine giderler Oğlan evinde güvey salma yapılır Yemeğe çağrılan akrabalar yatsı namazından sonra dualarla, tekbirlerle kapının önünde damadın sırtını yumruklayarak gelin odasına gönderirler Ertesi gün yakın akrabalar öğle yemeğine çağrılır Paça adı verilen bu toplantıda yemekten önce gelin misafirlerin elini öper, sonra elbise değiştirip kolonya tutar, tekrar elbise değiştirip şeker tutar Yengelerinin yardımı ile misafirlere her hizmetinde ayrı bir elbise giyerek karşılarına çıkar Düğünden sonra kırk gün akrabalar yeni gelini kutlama ziyaretine gelirler Buna mübareke (tebrikleşme) denir Bu kırk günlük süre içinde gelin her gün her misafiri karşılarken, el öpme, şeker, kolonya, çay ikram etme ve her ikramdan sonra elbise değiştirme işlemini tekrarlar Biraz zor bir iş olmasına rağmen, bu işlem kırk gün boyunca aksatılmadan yerine getirilir 3SÜNNET GELENEKLERİ: Sünnetten önce ipekli, simli, parlak ve göz alıcı kumaşlar ku11anılarak sünnet yatağı hazırlanır Sünnet yatağına, bir hükümdarın yatağı gibi özen gösterilir Düğünden bir gün önce kına gecesi yapılır kanı gecesinde kadınlar ve erkekler ayrı ayrı eğlenir Sünnet olacak çocuğun sağ eline kına yakılır Sünnet günü kadın ve erkekler sünnet evinde ayrı ayrı toplanır Bir tarafta mevlüt okunurken diğer yandan sünnet olacak çocuk, sağdıçları ve arkadaşları ile davul zurna eşliğinde bir konvoyla şehri dolaşırlar Konvoyun eve dönüş zamanı mevlidin sonuna rastlar Çocuk tekbirler ve dualarla sünnet edilir Çocuğun yakınları ve komşuları hediyeler verirler, çocuğa para armağan ederler Gelen misafirlere yemek ikram edilir Sünnet yatağı kırk gün kalkmaz, akrabalar düğünde olduğu gibi ''mübareke'' denilen ziyaretler yaparlar 4DOĞUM GELENEKLERİ: Kütahya tarihinde yaşadığı muhteşem olayları bilinç altında yaşatmasını ve bugüne ulaştırmasını bilmiştir Yaşanan her toplumsal olay, adeta bir saray protokolü gibi belirli kurallara bağlı, geçmişten günümüze uzanan zevk süzgecinden geçmiş vakarlı bir törenler silsilesidir Yüzyıllar öncesinin çini sanatı nasıl bugün aynı heyecanla devam ettiriliyorsa, bir çok sosyal olayda aynı hassasiyetle geçmişten bugüne ve geleceğe, yalnız hatıralarda değil, bilfiil yaşanarak ulaştırılmaktadır Doğumla ilgili geleneklerde bunun bir parçası durumundadır Bir çocuğun, kız olsun, erkek olsun dünyaya gözlerini açması; Kütahya için başlı başına bir olaydır ve dolu dolu yaşanır "Gözaydınlık" Doğum yapan gelin hastaneden eve gelince, akrabalar, komşular, eş-dost, ''gözaydınlık'' için eve akın ederler Kimisi birkaç kilo lokum, kimi bir kilo çay, kimi 250 gr Kahve, iki kilo küp şeker, kimi irice bir karpuz, kimi birkaç kilo kuru pasta, kimi iki kilo süt, kimisi de bir miktar nişasta armağan getirir, gözün aydına eli boş gelinmez Gelin yirmi gün ayağa kalmaz Misafirleri yatakta karşılar Kalkarsa nazar değmesinden endişe edilir Yirmi gün dışında kırk gün doluncaya kadar geline iş yaptırılmaz Sağlığı açısından önemli kabul edilir “Lohusa Döşeği” Doğum olayı büyük sevinç meydana getirdiği için günler hatta aylar süren bir kutlamaya sahne olur İlk yirmi gün dolunca kaynana, akrabalardan, sözü-nazı geçen dostlarından ağır işlemeli "baş tülbentleri" toplar Bunlar çok kıymetli kumaşlardan olup dört kenarı eski iş simle işlenmiştir Her isteyene verilmezler Yatağın dört bir yanına çıtalar konur Çıtaların çevresi sim işlemeli çarşaflarla renk-renk, boğum-boğum süslenir Bürümcük ipek çarşaftan kapılar yapılır Ortasında boğumla fiyonk bağlanır En güzel karyola takımları gerilir, en güzel yatak takımları serilir Sonra hısım-akraba, konu komşuya haber salınır Kahve içmeye davet edilir Gelin hanım misafirleri ipekli bir kıyafetle karşılar Oyalı başıyla misafirlerin elini öptükten sonra özel döşeğe hafifçe oturur Bebek oğlansa başına mavi kurdele, kız ise mavi kurdele takılmıştır Hoş geldiniz güle güle dışında hemen hiç konuşmadan oturur Misafirlere kahve, çay, pasta, börek yanında özel yapılmış, baharatlı, tarçınlı, karanfilli sıcak lohusa şerbeti ikram edilir Şerbetin yanında tuzlu bisküvi, kraker vs ikram edilir Şerbeti ağır gelenlerin şerbetine limon sıkılarak hafifletilir Ziyarete gelenler yakınlık derecelerine göre altın, bilezik, küpe, bebeğin adının baş harfi yazılı altın harfler takarlar Bunlar yatağın başucuna bir yastığın üstüne kırmızı kurdele ile takılarak sergilenir bazı misafirler para takar, bazıları bebek takımları hediye ederler Gelinin kendi annesi damada, kızına ve bebeğe olmak üzere üç tane bohça hazırlar Her biri için uygun giysiler konup önceden hazırlanmıştır Gelin misafirlerini ayrı bir kıyafetle uğurlar Bu olay bir tören şeklinde günlerce sürdürülür Hemen hiçbir ayrıntının atlanmamasına dikkat edilir Bunlar tarihin derinliklerinden, yüzyılların süzgecinden süzülüp gelen, bozulmadan yaşanarak sürdürülen, toplumun mutluluğuna katkıda bulunan geleneklerdir 5KÜTAHYA' DA FOLKLOR: Kütahya çok zengin bir kültüre sahiptir Bu zengin ve renkli kültür, her alanda olduğu gibi, folklor dede kendini gösterir Türküler, maniler, halk hikayeleri, atasözleri, mahalli deyimler, efsane ve destanlar bu zenginliğin göstergesidir Türküler genel olarak sevdaları, acıları, özlemleri, ölümlerin ardından yakılan ağıtları, kavuşamayan sevdalıları anlatır Düğün, nişan, doğum gibi özel günlerde sergilenir ve oyunlarla süslenir Maniler ise özellikle kına gecelerinde ve bayramlarda söylenir Kütahya türkülerinin hemen hepsinin bir öyküsü vardır 51HALK OYUNLARI: Kütahya yöresi halk oyunları, erkek1er ve kadınlar tarafından ayrı ayrı oynanır Erkeklerin oynadıkları oyunların bazılarının adları şöyledir: ''Kar mı yağdı Zeybeği'', ''Çatalcam'', ''Ahmet Bey'', ''Sepetçioğlu'' ve ''Sinanoğlu Zeybeği'' ile Domaniç yöresinde ''Kayı Zeybeği''dir Kadınlar ise, her biri milyonlarca maddi değeri olan, tarihin içinden süzülüp gelmiş, saraylardan günümüzün evlerine taşmış olan; Tefebaşı, Dizbağlı, Eğrimli, Pullu, Üç Etek, Çatkılı ve Bindalıllı gibi elbiselerde şu oyunları oynarlar: Ebeler, Cuma Günleri, çömüdüm, yasemfn, hafizem, tıpır tıpır, keklik 52MAHALLİ KIYAFETLER: Görenleri hayrette bırakacak güzelliğe ve sanat değerine sahiptirler En yeni yapılmış olanları bile antika değeri taşır Canfes adı verilen saf ipekten kumaş, sırma ile elde işlenerek çok ince bir zevkle, değerli bir sanat eseri, tarihi bir eser haline getirilirler Kıymetleri bilinir, son derece titizlikle korunur, kuşaktan kuşağa aktarılırlar Ayrıca kadife, yünlü, daha değişik ipekli kumaşlardan yapılanları da vardır Birkaçını tanıyalım: 521Kadın Kıyafetleri: "Tefebaşı" Kütahya kadın kıyafetleri içinde ilk sırayı alır Kırmızı veya mavi renkteki ince ipek veya yünlü kumaştan üç parça olarak dikilir Ancak uzun entari Çintiyan (Şalvar) ve Fermene adı verilen bu parçalar genellikle üçlü takım olarak giyilmez Şalvar veya uzun entari üzerine fermene daha yaygındır Uzun entari içine al gömlek giyilir, bele gümüş kemer takılır "Şalvar" Genelde ''Pullu'' adı verilen ince ipekli kumaştan dikilir ''Aynalı Pullu ve Süpürgeli Pullu olmak üzere iki çeşittirAynalı pullu gümüş sırma ile işlenir "Çatkılı" Hareli kalın saten veya ipek kumaş üzerine simle bezeli olarak işlenir ve dikilir Siyah, mavi ve mor renkli kumaşlar tercih edilir Şalvarı entari ve fermeneden oluşur Şalvar ve fermene, üzeri simli, keskin uçları sağa, sola, aşağı yukarı gelecek şekilde kareli ve bezenmiş, kaidelerin birleştiği noktalara fiyonklar yerleştirilmiştir "Yolaklı" Kiremit kırmızısı, mavi, sarı, beyaz renkten 1-15 cm kalınlığında boyuna çizgili kumaştır Bu kıyafetin tefebaşından daha kıymetli olduğu kabul edilir Fermene, Şalvar, entari olmak üzere üç parçalıdır "Bindallı" Her renkte hareli, canfes, vb ipekli kumaştan yapılır Daha çok kırmızı ve pembe kumaşlar tercih edilir işlemelerde dallar son derece küçük sık ve çoktur Şalvar ve entari olarak iki parçadır 522Erkek Kıyafetleri: Erkek kıyafetleri kadın kıyafetleri kadar zengin ve çeşitli değildir Çuhadan yapılırlar ve zariftirler Açık maviden Iaciverte kadar bütün mavi tonları tercih edilir Cepken: Etekleri bel hizasında biten cep- kenlerin önü kapanmaz Kolları koltuk altına kadar açıktır Üzeri kaytan kullanılarak çeşitl motiflerle süslenir Gazeke uzun kollu olup önü kapalıdır Bele kadar iner Mavi-Iacivert çuhadan yapılır Üzeri kaytan ile işlenir Mor çuhadan yapılanı pek makbuldür "Şalvar" Kütahya şalvarı, ege şalvarları içinde belden diz altına inmesi bakımından ayrılır Mavi ile Iacivert arası tonlar- da çuha kumaştan yapılır Yanlarda belden aşağıya kadar kıvrımlı bordür halinde kaytan işlemesi vardır "Potur" Şalvara ben- zer Dize kadar olan bölümü gayet bol, dizden aşağısı bacakları saracak kadar dardır Kaytan ile işlenir |
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir) |
11-04-2012 | #12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)1-KÜTAHYA VE ÇİNİCİLİK: Kütahya nın sembolü olan ve onu bütün dünyaya tanıtan çinicilik, önemli bir sanat kolu olmanın yanı sıra, Kütahya da aynı zamanda bir geçim kapısıdır Geçmişi Friglere kadar uzanan seramik yapımı zaman içinde sürekli gelişme göstermiştir Kütahya' da seramik sanatı 14yy 'ın son yarısında kırmızı hamurlu malzeme ile başlamıştır Motifleri ve renkleri o dönemin İznik çinileri ile benzerlik göstermektedir Bu ilk örneklerde kobalt mavisi, manganez moru, firuze ve siyah renkler kullanılmıştır Renkler İznik işlerine nazaran daha koyu tonlardadır ve bu özelliği ile Anadolu Selçuklu çinileri ile benzerlik gösterirler Kırmızı hamurlu seramiklerden mavi-beyaz imalata geçiş Kütahya' da İznik ile aynı zamana ve 15 yy ortalarına rastlar Kırmızı hamur yerine beyaz, sert hamurlu porselene benzer mavi-beyaz seramiklerle yepyeni, şahane bir üslup başlar Kütahya çiniciliğinin 16 ve 17yy' daki durumu, hakkında teferruatlı bir bilgimiz yoktur 16yy 'ın son yarısında İznik çiniciliği canlı ve parlak renklerle gelişen en son ve en parlak devrine ulaşmıştır 17 yy da Kütahya çiniciliği hakkında, kendisi de Kütahya' lı olan Evliya Çelebi bilgi vermektedir Kütahya çinilerinden bahsederken; kase ve fincanı ve günagün (türlü türlü) maşraba ve güzeleri (çömlekleri) ve çanak ve tabakları bir diyara mahsus değildir (benzeri görülmemiştir) İznik 'te çini sanatının tamamen kaybolduğu 18yyda Kütahya atölyeleri İznik' in aradan çekilmesi ile hız kazanarak kuvvetli bir üslupla serbest fırça işi, çok sevimli modern anlayışlı yepyeni bir seramik sanatı geliştirmişlerdir Sert beyaz hamurlu, sır altı tekniğinde yapılan bu seramikler, fincan, sarf, kase, hokka ve matara kapaklı ibrik, kulplu ve kulpsuz kupa, gülabdan, kandil, sürahi, buhurdanlık, limonluk, süs topuzları ve tabaklar gibi küçük boy zarif seramikler, serbest ve hafif fırça süslemeleri ile klasik seramiklerden farklı mahalli bir sanat karakteri taşırlar Bunlar damavi, kırmızı, sarı, mor, yeşil, eflatun, lacivert renklerle küçük çiçekler, bitki motifleri, yapraklar, sarmaşıklar, damlalar ve madalyonlardan ibaret bir süsleme görülür bunun yanında kuş balık ve mahalli kıyafette insan figürleri kullanılmıştır Ancak 18yy ikinci yarısında renkler ve motifler ve şekil bakımından Kütahya çinilerinin kalitesi bozulmuştur Bu kötü gidiş uzun süre devam etmiştir 1905' de Kütahya' da vali (mutassarruf) olan ve çini süslemeli kagir hükümet konağını yaptıran Giritli Fuat Paşa, daha sonra merkeze gönderdiği bir raporda şunları yazmıştır; "Kütahya' da üç asır evvel üç yüzü mütecaviz (aşkın) çini imalathanesi varmış 1795 tarihinde imalathanelerin sayısı yüze inmiş 1902 senelerine doğru Hafız Emin ve Hacı Minasyon Efendilerin imalathaneleri de kapanmıştır IIDünya Harbi esnasında ihtiyaç karşısında Kütahya çiniciliği bir defa daha canlanmış olup, bu gün de gelişimi sürdürmektedir İznik çiniciliği ise tamamen ölmüştür Ancak İznik' te kurulan Çinicilik Fakültesi sayesinde yeniden canlandırılmasına çalışılmaktadır Kütahya' da ise Endüstri Meslek Lisesi çinicilik bölümüne ilaveten bir "Seramik Yüksek Okulu" nun açılmış olması olumlu bir gelişmedir Bu konuda Ressam Ahmet Yakuboğlu Bey' in ifadeleri adeta çiniciliğimizin fotoğrafını çekmektedir "Çinicilik asıl milli ve manevi sanatımızdır En garip devrinde dahi adeta milli bir dava gibi vazgeçilmemiş ve üzerinde sebatla, feragatla çalışılmış, Kütahya' nın bugün dünya çapında bir sembolü olmuştur Bu işte ressamlardan, tezyinatçılardan bir ordu, zevkle ve hevesle kendini bu işe adamıştır Güzel sayfalar, vitrinler, birbiri peşi sıra caddeli adeta ışıltılı bir cennet döndürmektedir Hususi atölyelerde hem istidatlı gençler yetişmekte, hem de güzel zevkli, zengin renklerle çiniden, kıymetli eserler meydana getirilmektedir Bunun yanında, yıllarca hasreti çekilmiş birde "Porselen Sanayi" doğmuştur İçeriden dışarıdan Iüzümsuzluğu gösterilen menfi gayretlere rağmen, bu estetiğe yönelik iş kolu da olan özel teşebbüsün zaferi ile Kütahya' ya kazandırılmıştır Esasen burada bir "Nakkaşlar Ordusu'' her daim temel unsur olarak bu işleri göğüslemeye amade bulunmuştur Yeter ki onların huzurla çalışabileceği zemin hazırlansın Önlerine düşen iş sahibiyle san'atkarının aralarındaki birbirine muhabbet saygının baharına samyeli dokunmasın'' Bu görüşlere ve bu dileğe harfiyen katılmamak mümkün mü? Kütahya çinileri bugün dalga dalga tüm dünyaya yayılıyor İstanbul' un kapalı çarşısından Akdeniz sahillerinin hediyelik eşya satan dükkanlarına, oradan Nevşehir' e, Kapadokya' ya kadar her yerde yurdumuzu ziyarete gelen turistlere pırıl pırıl, gülen bir çehre ile gülümsüyor, "Hoşgeldiniz" diyor Sonra turistin çantasında bizleri temsil etmeye devam etmek üzere yola çıkıyor Bizim el emeğimiz, göz nurumuz, gururumuz, uğurumuz olarak Günümüzde yurdumuzun ihraç malları arasında yer alan, desen ve renk zenginliği kazanan çiniciliğimiz, bilhassa 1980' li yıllardan itibaren önemli bir gelişme göstermiştir Günümüzde küçüklü büyüklü beş yüze yakın atölyede üretilen çiniler Türkiye ve dünyada bir çok evi süslemekte, yeni yapılan camii ve mescidler Kütahya çinileriyle güzelliğine güzellik katmaktadır Çini sanatımızın gelişip yaygınlaşarak devam ettirilmesi, yerli yabancı birçok insanın takdirini kazanmaktadırBunlardan birinin NNur Avlupınar' ın görüşlerini aktarırsak söylemek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır "Asırlar boyu çeşitli devirlerin farklı zevk ve üslup uygulamalarıyla değişen Türklerin İslamiyeti kabulü ile erişilmesi zor bir zirveye ulaşan çini sanatımız, devlet çapındaki gerileyiş ve duraklayışa paralel olarak iniş ve çıkışlar arz etse de, o günleri geride bırakmış ve akıp gelmişlerdir Atalar yadigarı bu milli, tarihi malzemeyi şerefle yaşatan hatta bayraktarlık yapan Kütahya; taşıdığı yükün ağırlığını müdrik görünüyor Bir "irfani gelenek" halinde sürüp gidecek olan Kütahya çinciliği, dileriz yeni nice usta sanatkara ilham verip, mektep olacak gayreti de gösterir Hem gösterecektir de Çünkü kaynağı aşk olan topraklar, daima bereketlidir; meyveleri de boldur" Kütahya çinciliği, geçmişiyle, bugünüyle başlı başına bir araştırma konusu olacak genişliktedir Dileriz böyle bir çalışma yapılır 2-EL İŞLEMECİLİĞİ: Eskiden beri sürdürülen el işlemeciliği yöre kadınlarının hünerlerini, zevklerini yansıtır Günümüzde Kütahya Müzesinde sergilenen peşkirler, uçkurlar, danaler (yemeni), çevreler, para, tütün ve saat keseleri, bunların özgün örnekleridir Keseler pembe başta olmak üzere sarı, yeşil, al ve ak işlemelidir Çevre, aba, arabiye, kaftan, kavuk gibi eşyalarda altın ve gümüş ipliklerle çeşitli motifler işlenmiştir Bugün yok olma tehlikesi yaşayan sanatımızın bu bölümünün canlandırılması gereklidir 3-OYA İŞLEMECİLİĞİ: Çeşitli renklerde ipliklerin işlenilmesi ile meydana gelen oyalar harikulade bir renk ve biçim manzumesi oluştururlar Kınalı eller, büyük bir zevk ve özençle adeta tabiatın bütün çiçeklerini toparlamışlar, oya haline getirip dane kenarlarına işlemiş ve çiçekten bir taç gibi özenle başlarına koymuşlardırCinslerine göre isim alırlar ki bu isimlerin her biri pek çok manalar ifade eder Kütahya yöresinde kadınlarımız ve genç kızlarımız tarafından bilinen ve halen yaşatılan 300' ü aşkın oya çeşidi vardır ve bu sayı günden güne artmaya devam etmektedir Kütahya' da düğünlerde, bayramlarda çeşitli törenlerde elbiseye uygun oyalı örtünmek yaygındır Renk renk, çeşit çeşit oyalarla süslü büyükçe bir ''dane'' kolleksiyonu, her genç kızın çeyizinin ayrılmaz bir parçası olup, bunlar akvaryuma benzer camdan kutularda saklanırlar Üç yüzden fazla çeşidi olan oyaların isimleri oldukça ilginçtir Bunlardan birkaç örnek verelim: Şafak Yıldızı, Hanım Kirpiği, Yar Yara Küstü Yar Ardına Düştü, Al Atlas, Kiremit Sattıran, Mecnun Yuvası, Küçük Hanım, Meclis Kuruldu, Cimcik Oyası, Gülhatmi, Gümüş Gerdan, Süheyla Güzeli, Yahya Paşa, Çam Pülçeği gibi 4-ELMAS İŞLEMECİLİĞİ: Kütahya' da ziynet eşyalarına büyük önem verilir Altın, pırlanta, gümüş yanında özellikle elmas takılar çok rağbet görür Kütahya, Türkiye' de elmas işlemeciliğinin yapıldığı tek merkezdir İlimizde faaliyet gösteren Şapçılar Sarrafiye tabiatta bilinen en sert maddeye mükemmel bir şekil ve güzellik vermeye çalışan Türkiye 'de sahasında tek firma olma özelliği taşımaktadır Elmas işlemeciliği başlı başına bir sanayi dalı olmuştur günümüzde Şapçılar Sarrafiye elması mücevher yapma işiyle ilgileniyor Elmas işlemeciliğinin kendi içinde bölümleri vardır Bu alt bölümler şunlardır: Mıhlama, Sedefkarlık, Minecilik El kalemi, Krapanyacılık, Ajurculuk, Foya çakmacılık, Cilacılık, Kumla eskitme, Kalibrecilik, Kalıpçılık Şimdilerde bit pazarı olarak faaliyet gösteren Küçük bedesten, Osmanlı döneminde ağır elbise ve elmas işlemeciliğinin merkezi durumundaydı Buradan İmparatorluğun her yerine dağıtım yapılırdı Şu anda Kütahya' da bu işle yalnızca Şapçılar Sarrafiye meşgul olmaktadır Bu ata sanatımızın korunması ve yaşatılması gerekmektedir |
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir) |
11-04-2012 | #13 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)KÜTAHYA' NIN KÜLTÜREL DEĞERLERİ 1-KÜTÜPHANELER: 11VAHİTPAŞA İL HALK KÜTÜPHANESİ: Daha önce Osmanlı döneminden kalma eserler bölümünde bilgi verilmişti 12BELEDİYE MUSTAFA HAKKI YEŞİL KÜTÜPHANESİ: Ressam Ahmet Yakupoğlu Bey' in tabiriyle "Kütahya' nın yetiştirdiği en cömert evladı" sağlığında şehir için bir "ayaklı kütüphane" idi Vefatında bu malumatı meraklılarına bir arşiv olarak bırakabilmiş nadir kimselerden Yirmi bini aşkın kitabına Türkiye' den on bir vilayetten çeşitli kurumlar talip olmuş Tam bir kültür ve ihtisas kitapları kolleksiyonu Amerika Chicago Üniversitesi' de kütüphaneye talip oluyor ve Mustafa Hakkı Yeşil Bey' in önüne açık çek konuyor Rahmetli: "Kütahyam" diyor "Benim ismim orada yaşasın" Bugün bu kütüphane Kültür Sarayının bir bölümünde güzel sanatlar galerisinin üst katında hizmet veriyor Bilhassa üniversite öğrencileri buradan ziyadesiyle istifade ediyor 13100YIL ÇOCUK KÜTÜPHANESİ: Vahit Paşa kütüphanesinin bir bölümü çocuklara ayrılarak yapılmış bir kütüphane 14-TAVŞANLI ZEYTİNOĞLU KÜTÜPHANESİ: Zeytinoğlu ailesi tarafından oluşturulmuş, Türkiye çapında nadir el yazma eserlerin de bulunduğu kıymetli bir kütüphane Bunların dışında ayrıca: Gediz, Simav, Emet, Şaphane, Altıntaş, Dumlupınar, Domaniç, Demirciköy, Çitgöl' de de birer kütüphane mevcuttur 2MÜZELER: 21KÜTAHYA ARKEOLOJİ MÜZESİ: Kütahya Arkeoloji Müzesi Cumhuriyet Caddesinin eski kent bölümünde Ulu Cami yanında yer alır Halk arasında Vacidiye Medresesi olarak bilinen yapı, günümüzde müze olarak kullanılmaktadır Kitabesinden 1314 yılında Germiyanoğularından Umur bin Savcı tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır 1955-1957 yılları arasında restore ettirilerek, 1965 yılında müze olarak ziyarete açılmıştır Kesme taştan yapılan Portali, Selçuklu sanatının özelliklerini taşımaktadır Müzedeki teşhir edilen eserler, kronolojik sıraya göre düzenlenmiştir En erken döneme ait eserler, Burdur-Hacılar' dan, "Geç kalkolitik döneme" (MÖ 5500-3200) ait boya bezemeli seramiklerdir Diğer vitrinlerde de il sınırları içinde gerçekleştirilen kazılardan ve yöreden elde edilen Eski Tunç, Hitit, Frig, Hellenistik ve Bizans çağlarına ait seramik, cam ve madeni eserler sergilenmektedir Eyvan' ın sağındaki büyük odada Roma dönemine tarihlenen heykeltraşlık örnekleri ve terra kotta (pişmiş toprak) eserler sergilenmektedir Eyvan da kilimler, Kütahya yöresi kadın ve erkek kıyafetleri, oyalar ile solundaki odada XIVyy' dan günümüze kadar İznik ve Kütahya' da yapılmış çinilerin en güzel örnekleri sergilenmektedir Ayrıca salonda Pers, Roma, Bizans, Avrupa ve Osmanlı sikkeleri teşhir edilmektedir 1990 yılında Çavdarhisar' daki bir kazıda bulunan Amazonlar Lahdi de müzenin en güzel eserlerinden birisidir Müzede kapıları avluya açılan dokuz küçük oda mevcuttur 22KOSSUTH EVİ (Macar Evi): Kütahya müze müdürlüğüne bağlı bir müzedir Geniş cephesi avluya bakan üç katlı bir binadır Binadaki odaların her birinde yerli dolaplar, yüklükler, şömine, oyma şerbetlik ve raflar vardır Orta kat kışlık olarak kullanıldığı için odaları basıktır Cümle kapısı üzerinde ahşaptan zarif bir köşk vardır 18yy' da yapılmış tipik bir Kütahya evidir Osmanlı devletine sığınan Macar Kral Naibi Lajos Kossuth 1849-1951 yılları arasında burada ikamet etmiştir 1972 yılında Kültür Bakanlığınca kamulaştırılan ev, onarılmaya başlanmış ve 1982 yılında Türk-Macar dostluğunun bir nişanesi olarak "Kossuth Müzesi" olarak düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır 23DUMLUPINAR BAŞKOMUTAN MİLLİ PARKI: Kurtuluş savaşımızın en önemli safhasının geçtiği, en şiddetli, en kanlı çarpışmaların yapıldığı, düşmana son ve en şiddetli darbenin vurulduğu yerler Adatepe' de mevzilenmiş düşmana 26 Ağustos sabahı başlatılan büyük taarruz ve 30 Ağustos günü Başkomutan Meydan Muharebesi ile düşmanın bütün umutlarının sönerek kaçmaya başlaması Binlerce vatan evladının canları, on binlercesinin kanları pahasına; toprağı bayrak rengine boyama pahasına kazanı1an büyük zaferin gerçekleştiği, düşmana unutamayacağı bir dersin verildiği, savaş sanatının yalnız Yunan'a değil, tüm dünyaya öğretildiği yerler Milletimizin, vatanımızın kaderinin çizildiği günlerin anısına bugün o mübarek yerlerde, o büyük günlerin hatırasını yaşatacak, gelecek nesillere aktaracak anıtlar yükseliyor Meçhul asker anıtı, şehit Baba-Oğul anıtı, Başkomutan Milli Parkı, Zafertepe-Çalköy Askeri Müzesi Birde ; Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Çakmak Paşa, İsmet Paşa' nın Büyük Taarruz öncesi Çalköy' de ''masa'' olarak kullandıkları kağnı Birer ibret sahnesi olarak ziyaretçilere, o günlerde yaşadıklarını sessiz bir lisanla anlatıyorlar Bazen susmak, kelimelerin anlatamadığını anlatmak, dillerin ifadeden aciz kaldığını hissettirmekte en kesin yoldur 3KÜTAHYA VE MUSİKİ: Geçmişte çok sağlam musiki temelleri bulunan, her devirde o devre ait zevkin ve anlayışın messeseleştiği sanat merkezlerinden biridir Kütahya Dün olduğu gibi, bugün de bir ibadet vecdi içinde güzel sanatları ve bilhassa musikiyi, günlük hayatın vazgeçilmez bir unsuru saymakta ve onunla iç içe yaşamaktadır Kütahya' da musiki, gösterişten, depdebeden uzak, iddiasız, sade, fakat o derece de içten, samimi bir havada icra edilir Sanki musikiyle birlikte bir ibadet huzuru gönüllere sinmiş gibidir Geçmişten gelen, her biri paha biçilmez nitelikte kıymetli olan atalar mirası eserler; Türkiye' nin pek çok yerinin aksine hala çalınan söylenen, dinlenen Kısaca yaşanan bir bahar iklimidir Kütahya' da Üstatlardan yeni nesillere büyük bir edep, erkan, saygı, hürmet, muhabbet halesi halinde ulaştırılır Kıymetinin bilindiğine hiç şüphe yoktur Çünkü rikkatli gönüller öğrenme çabası içinde dikkat, gayret ve sebatla senelerini bu işe hasrederler Osmanlı sarayına sayısız bestekar gönderen Kütahya toprağı, bugünde yalnız Kütahya çapında değil, Türkiye çapında müzisyenler yetiştirmeye devam etmektedir Bir dağın eteğinden sessiz sedasız çıkan arı-duru kaynak sularının yokuş aşağı şırıl şırıl ses vermeye başlamaları gibi, senelerce kendi halinde sabır, sebat gayretle çalışan gönül erlerinin, bir koro içinde yer alıp ses vermeye başlamaları, gönülleri hoşnut eder, su gibi mütevazi halleri insanımızın gönlünde muhabbetleri arttırır Geçmişten çok az örneği kalan, tükenme riski ile karşı karşıya olan bir kısım klasik sazlarımızın Kütahya' da imal edildiğini duymak sizi şaşırtmasın Atalarımız, "Aşk olmadan meşk olmaz'' demişler Ya aşk varsa Eğer Kütahya' da bir musiki ziyafetine katılmak bahtiyarlığına erişmişseniz, "Aşk'' ile neler yapılabildiğini bizzat görme imkanına kavuşmuş bahtiyarlardan sayabilirsiniz kendinizi Burada, birçok kültürel alanda olduğu gibi musiki alanında da bitmez tükenmez gayret ve himmetinden dolayı ressam Neyzen Ahmet Yakupoğlu Bey' e yine ve memnuniyetle arz-ı şükran etmek makamındayız Bu yolun yolcusu diğerlerine de 4KÜTAHYA EVLERİ: Tarihi Kütahya evlerinin çoğu bahçelidir Bahçelerinde çiçeklerle meyve ağaçları birbirini tamamlar Sarmaşıklar, Gülfatmalar, Hanımellleri arnavut kaldırımlı taşlı sokaklara dökülür Yaz başlangıcında bu bahçelerden yükselen leylak kokusu insanı kendinden geçirir Bahçelerde tadı ve kokusuyla Kütahya' ya mahsus "Hüsnü -Yusuf'' armudu yetişir Çok lezzetli ve sulu bu armut, dallarında salıncak kuran çocukların kucağına düşer Son baharda Sultanbağı bahçelerinde yetişen yine Kütahya' ya mahsus "Gelincik elması" da elmalar içinde adından söz etmeye değer bir meyvedir Gelincik elmasının şifalı olduğuna inanılır Konak tabir edilen üç katlı, geniş cepheli, bir dönemin kültür birikimi olan ve zaman ve mekanın iç içe estetik görünüm kazandırdığı evlerde ahşap işçiliği zirveye çıkmıştır Özellikle odalardaki dolaplar, pervazlar, tavan göbekleri çok seçkin bir zevkin izlerini taşırlar Odalar insana ferahlık verir Bu evlerin en büyük mimari özelliklerinden birisi de mevsimlere göre odaların bulunmasıdır Kışın kullanılan odalar genellikle orta katta olup kolay ısınması için alçak tavanlı yapılmışlardır Bir üst kattaki odalar ise, sıcak yaz günleri için rahat, havadar serin mekan ihtiyacını karşılamaya yöneliktir Cumbalar, bu evlerin sokağa açılan dünyalarıdır Ağaç payandalı evlerden komşu kadınlar birbirlerine söz atarlarKütahya evlerinin yan yana gelmesiyle oluşan dar sokaklar, uzun perspektif içinde uzar giderlerCumbalar, ağaç payandalar, kafesli pencereler, kabartmalı kapılar, çeşit çeşit ağaç, madeni tokmaklar, geniş saçaklı evler, geçmişten yarınlara uzanan bir köprü gibi durular 5EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİNDE KÜTAHYA: Seyyah-ı Fakir Evliya Çelebi Osmanlı coğrafyasında ayak basmadık yer bırakmamıştır O' nun Kütahya' ya gelişi 1662 yılına rastlar Evliya Çelebi, Kütahya hakkında bilgi verirken, Kütahya kalesinden bahseder ve kalenin 70 burcu ve üç giriş kapısının bulunduğunu belirtir Kendisinin Kütahya' yı ziyaret ettiği 1662 tarihinde 34 Müslüman Mahallesi ile üç Ermeni ve iki de Rum Mahallesi olduğundan bahseder Toplam yedi bin ev yetmiş yedi saraydan oluşan şehirde en büyük sarayın Ali Paşa Sarayı olduğu belirtilir Bu sarayın 360 odası, divanhanesi, avlusu ve bahçesiyle gayet ihtişamlı olup, 40 muhafız tarafından korunduğu anlatılır Hemen bütün köşk ve saraylar Sultanbağı' ndadır Önceleri çok daha bakımlı olan bu semt, Celali Karayazıcı ve Arap Said' in zulmü sırasında yerle bir edilmiştir Şehrin doğusundan batısına doğru uzanan Kapan Deresi'nin her iki tarafı, kat kat konak ve bakımlı bahçelerle süslüdür Bugün üzeri kapatılarak geniş bir cadde haline gelmiş olan bu derenin o dönemin en gözde mevkilerinden olduğu anlaşılmaktadır Yine seyyahımızın belittiğine göre şehirde o zaman 11 camii, 21 mescit vardırCamilerin en büyüğü, yapımına Yıldırım Beyazid zamanında başlanan Ulu Camii' dirDaha sonra büyüklük sırası ile Takvacılar ve Karagöz Paşa camilerinden bahseder Bunun dışında üç Ermeni ve iki Rum kilisesi mevcuttur 6KÜTAHYA' LI SUNULLAH GAYBİ VE HÜDA RABBİM RİSALESİ: 14 yy' dan itibaren Kütahya' nın ebedi ikliminde yetişen şairler arasında Gaybi Sun'ullah Efendi önemli yer tutar Halk arasında ''Hüda Rabbim Sultan'' diye bilinir 1615-1620 yılları arasında dünyaya geldiği sanılmaktadır Şeriat ve tarikat kaidelerini ve esaslarını baba ocağı (lda alan Gaybi) öğrendikleriyle yetinmeyerek İstanbul' a gider (1649) Zamanın tanınmış mürşitlerinden Aksaray oğlanlar dergahı Şeyhi ibrahim Efendiye intisap eder Çilesini tamamladıktan sonra O' nun halifesi olur 1665 tarihinde mürşidinin vefatı üzerine Kütahya' ya döner Dedesi olan Merkez Efendi halifelerinden, "Kalburcu Şeyhi'' olarak bilinen Pir Seyyit Ahmet Beşir Efendi Dergahında halkı irşada başlar |
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir) |
11-04-2012 | #14 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kütahya Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)SİMAV Hititlerin(MÖ2000-1200) kesintili de olsa uzun süre Simava hakim olduğu yöremizde ilk önemli devlet kuranlar Friglerdir Bu sebeple en eski yöre adları Frigçe ve onlardan önce buralarda yaşayan yerli halkların dillerine (Luwice´ye) aittir Daha sonra Helence ve Romalılar zamanında Latince kullanılmıştır · Simav adının o tarihte kullanılan dilde göl ve tırmanılan yer anlamına gelen Anauwa dan geldiği MÖ7yy dan sonra Helen döneminde değişime uğrayarak Synaos adını aldığı düşünülür Simav, konumu itibarı ile dağ eteğinde yani yamaçta kuruludur Aynı zamanda göl kenarındadır Şimdi bu göl kurutulup tarıma açılmıştır Ortaçağ başlarında kentimiz bir piskoposluk merkezidir Şehir merkezinde kazılarda ortaya çıkan yapı duvarlarından ilk ve orta çağa ait olduğu görülmüştür · Kentimizin ortasında bir tepe üzerinde (Hisar-Asar) diye bilinen kale kalıntısı vardır Bu kale şimdi halk tarafından mesire ve dinlenme yeri olarak kullanılmaktadır Daha aşağılarda ise (ova) yapılan temel kazılarında ise 2-3 metre derinlerde Roma ve Bizans dönemlerinden kalma sağlam temellere, horasan duvarlara, birkaç ton gelecek düzgün kesilmiş taşlara rastlanmıştır -Simavın merkez nüfusu 1997 sayıma göre 26000 olarak görülmekte ise de; 2000 yılı genel nüfus sayımında resmi olmayan geçici sonuca göre 37000 olarak tespit edilmiş, fakat gündüz nüfusu bunun iki katını aşmaktadır · Simavın Anadolu Selçuklu Hükümdarlarından Kutalmışoğlu Süleyman Şah zamanında alındığı bilinmektedir Tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte 6 Mayıs 1073 zikredilir Etrafı mis kokulu çam, kayın, gürgen, meşe, kestane ormanları ile çevrili, doğanın tüm renklerini içine alan bitki örtüsü ile kaplı İç Egenin şirin bir ilçesi olan Simavda belediye teşkilatı 1867 yılında kurulmuştur -Türkiye´nin en eski ilçelerinden biriside Simav´dır Bu yüzden eski el sanatlarının bölgedeki merkezi haline gelmiştir · Şimdi bir kısmı unutulmaya yüz tutmuş bu sanatlardan bazıları halıcılık, debbağlı (Tabaklık), ağdacılık, hasırcılık, semercilik olarak sayılabilir |
|