KRDNZ
|
Son Afrika
Yazı: Neil Shea
Fotoğraflar: Randy Olson
Etiyopya'nın Omo Vadisi'nde hâlâ ritüeller ve intikam hüküm sürüyor Ama değişim yolda ve bu değişim nehrin yukarı kesimlerinden geliyor
Dunga Nakuwa, iki eliyle yüzünü avuçlamış, annesinin sesini hatırlıyor Annesinin ölümünün üzerinden neredeyse iki yıl geçmiş, ama Dunga'nın kabilesi için ölüler asla çok uzakta değiller Köylerde, insanların yaşadığı kulübelerin hemen altına defnediliyorlar Evlerdeki ocaklar ya da insanların battaniye olarak kullandığı hayvan derilerinden onları ayıran tek şey, en çok bir metre yükseklikte kupkuru, tükenip gitmiş kara toprak Zihinlerden de uzak olmuyor ölüler Dunga işte bu yüzden hâlâ annesini duyuyor: Katledilen ağabeyinin öcünü ne zaman alacaksın, diye soruyor annesi ona Hayattayken de bunu arada sırada sorar ve her sorduğunda, Dunga'nın kaçmak istediği kan davasını yeniden gündeme getirirmiş Şimdi ağabey o Düşman kabileden biri ağabeyi Kornan'ı öldürünce ailenin en büyük erkeği o olmuş Kornan pusuya düşürülerek, planlı bir infazla öldürülmüş Dunga'nın babasını da yine aynı kabileden bir savaşçı öldürmüş, intikam alma görevi de önce ağabeyine kalmış Ama Kornan'ın öldürülmesinden sonra bu çifte görev Dunga'nın omuzlarına binmiş Dunga, Kara halkından Kabilesindeki erkekler, nişancılıklarıyla ünlü Kendilerininkinden çok daha büyük ve silah açısından daha donanımlı Nyangatom kabilesinin akınlarına direnmiş bir kabile bu Her iki kabilede de düşmanını öldüren erkekler omuz veya gövdelerine kazılarak açılan özel yara izleriyle süsleniyor Akrabası katledilen bir erkek ise intikam istiyor İşte bu yüzden Dunga annesinden ikinci bir soru daha duyuyor: Sen ne zaman adam olacaksın? Ufak tefek, ince yapılı biri Dungan Daha otuzunda bile değil Arazide yaşamamış Yıllarını kitap okuyarak geçirmiş Elleri yumuşacık Memleketinden birkaç günlük yürüme mesafesindeki bir kasabada, küçük bir restoranda oturuyoruz Geçmişi hatırlarken yüzü allak bullak Benim de ağabeylerim olduğunu biliyor "Sen ne yapardın?" diye soruyor bana Batıda öç alma işi mahkemelere bırakılır Ama Etiyopya'nın bu köşesinde, böyle kurumların pek bir geçmişi yok Var olansa, ölülerin talepleri Dunga, Dus köyünde doğmuş Köy, Omo Nehri'ne tepeden bakan bir kayalıkta kurulu, dal ve sazlarla yapılmış barakalardan oluşuyor Bu nehir ülkenin orta kesimindeki yüksek dağlardan geniş ve derin bir akarsu olarak güneybatı sınırına doğru akıyor ve Kenya'daki Turkana Gölü'ne dökülüyor 800 kilometrelik rotası boyunca volkanik kayadan yarların ve eski çağlardan kalma kanalların içinden kıvrılarak akıp gidiyor Kenya sınırı yakınlarında arazi düzleştikçe Omo Nehri yılankavi dönemeçler çiziyor ve kıyıları boyunca şeritler halinde ormanlar yükseliyor Timsah ve suaygırı gibi nehir canlılarının sayısı artıyor Kabileler de çoğalıyor Kara, Mursi, Hamar, Suri, Nyangatom, Kwegu ve Dassanech halklarının toplam nüfusu 200 bini buluyor Çobanlar arazide hayvanlarını güdüyor Çiftçiler ise değnekle ittikleri kaba saba kanolarıyla nehirde bir aşağı bir yukarı gidip geliyor Mevsimine göre nehrin kıyıları ya geçmiş hasadın altın rengi anızlarıyla ya da yeni ekinlerin nemli yeşiliyle kaplı oluyor Dus, en yakın yola kamyonla üç saatlik mesafede Yağışlı mevsimde çamur denizinin ortasında bir adaya dönüşüyor Omo Nehri boyunda yer alan çoğu yerleşim gibi bu köyün de ortasında öbek halinde kulübeler, dış çeperinde de keçi ağılları ve tahıl ambarları var Her şey güneşten ağarmış, her şey tozla kaplı Bazı günler köyün dışında, çalılık arazide kötü ruhlar gibi volta atan toz hortumları toplanıp havaya toprak püskürtüyor Bu topraklarda bir ailenin en değerli varlığı, sığırları ve keçileri Ama gerek Dus gerekse diğer köylerin halklarının yaşamlarını idame ettirmelerini sağlayan şey, Omo Nehri'nin beslediği ekinler Nehrin kıyı boyları mevsimsel taşkınlarla sulanıp besinle yüklendikten sonra Kara çiftçiler koyu renk çamuru çubuklarla delip akdarı veya mısır ekiyorlar Basit ve çok eskiden kalma bir yöntem bu Mısırlıların Nil boyunca yaptıklarından pek farklı değil Taşkın cılız olunca hasat da az oluyor, ama Kara halkı bu sistemle uzun yıllardır burada var olmayı sürdürmüş Hayvanlarını hep yeni otlaklara gütmek zorunda olan bazı komşularının aksine, nehrin tahmin edilebilir hareketleri sayesinde yaklaşık iki bin nüfuslu Kara halkı sabit bir yaşam sürüyor Köylerinin adı da -Dus- aşağı yukarı, "Başka yerler gördüm ama burası güzel Kalacağım" anlamına geliyor Omo boylarında yaşayan kabileler nesiller boyunca dış dünyaya kapalı kalmış Gerek dağlar gerekse savananın yanı sıra Etiyopya'nın Afrika'da Avrupalılar tarafından sömürgeleştirilmemiş tek ülke olmasının getirdiği eşsiz konumu bu kapalı dünyanın korunmasına yardımcı olmuş Ve bunun anlamını antropologlar 1960'ların sonları ve 1970'lerde kavramaya başlamış Nehre yakın yaşayan insanlar, sömürgeciliğin getirdiği, diğer toplumları paramparça eden hata ve çatışmalardan büyük oranda uzak kalmış Kabile bütünlüğü bozulmamış, başka yerlerde neredeyse yok olan göç, savaş ve barışma yöntemlerini kullanmayı sürdürmüşler Bu Afrika'nın izlerini kadınların güzellik simgesi olarak taktıkları süs amaçlı kil dudak tabaklarında veya keçi derisinden zırhlar takıp uzun değneklerle dövüşen Surilerin mevsimsel düellolarında görmek mümkün hâlâ Hamar halkından kadınların kanayana kadar kırbaçlanmayı talep etmeleri ritüeli de, erkek çocukların erkekliğe hazır olduklarını kanıtlamak için sığırların tepesinde koştukları sığır atlama geçiş ayini de hâlâ sürüyor Omo Vadisi bugün işte bu ritüellere tanık olabilmek için engin, zorlu mesafeleri kat eden zengin turistlerin gittiği bir yer Yabanıl hayvanlarıyla, yüz boyalarıyla, danslarıyla Batı'nın hayalinde yaşayan Afrika'ya dair bir şeyler bulmayı uman, çoğu Avrupa'dan gelmiş, minibüsler dolusu bembeyaz yüzler Burası da tüm özelliklerini yitirip sıradanlaşmadan önce Omo'yu görmeye geldiklerini söylüyor turistler, sanki aniden gökten bir McDonald's iniverecekmiş gibi Haksız da sayılmazlar: Hâlâ Afrika'daki en değişmemiş kültürel coğrafyalardan biri olan Omo bölgesi değişiyor
__________________
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?
Ey ŞaiR! Bana Yağmurdan bahsetme, yağdır
|