Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Türkiye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
elaziği, taniyalim

Elaziği Taniyalim

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Elaziği Taniyalim



GENEL TARİHİ

ELAZIĞ ili doğal şartların elverişli olması nedeniyle paleolitik (yontma taş) döneminden beri çeşitli toplulukların yerleştiği bir alan olmuştur
Keban ve Karakaya barajları eski eserleri kurtarma projesi çerçevesinde yapılan arkeolojik kazı ve araştırmalar ,yöre tarihinin bilinmesine büyük katkılar sağlamıştır
Bu çalışma ışığında Elazığ-Harput yöresinin bilinen en eski sakinleri Hurrilerdir Arkeolojik kazılar sonunda elde edilen tabletlerden anlaşıldığına göre Hurriler ,Ön Asya da büyük bir bölgeye yayılmış ,MÖ2 bin yılının sonlarında kuvvetlenerek ırkdaşları Subar Beylerini de egemenlikleri altına alarak ,sınırlarını genişletmişlerdir Hurriler den sonra bölge Hititlerin hakimiyeti altına geçmiştir
MÖIX, yüzyıldan itibaren Urarturlar bölgeye egemen olmuşlardır Urartu dönemine ait Palu,Kömürhan ve Bağında çivi yazılı kitabeler bulunmaktadır MÖVII yüzyıllar da bölgeye Medler hakim olmuş , sonraki yüzyıllarda Pers Strapların Büyük İskendere yenilmesiyle Pers hakimiyeti sona ermiş , bölge İskenderin ordularının denetiminde kalmıştırMÖ546 yılında Roma ordusu Perslere yenilince yörede Perslerin hakimiyeti görülmeye başlamıştır
Bu hakimiyetle birlikte yöre MSIII yüzyıla kadar Pers-Roma mücadelesine sahne olmuş ,Büyük Roma İmparatorluğunun MS395 yılında ikiye bölünmesinden sonra yörede ,Sasani Bizans mücadelesi başlamıştır Sonuçta Fıratın batısı Bizans,doğusu Sasaniler ,hakimiyetine girmiştir

KÜLTÜR TARİHİ

Bugünkü Elazığ 1834 yılında tarihi Harput'un bir mezrası olan ve "mezre" diye anılan ovaya nakledilmesiyle kurulmuştur Cumhuriyet döneminde ise gelişmesine devam ettirerek gelişen ve Doğu Anadolu'nun önemli merkezlerinden birisi olan Elazığ, kültür tarihi ve yerleşme tarihi açısından büyük önem arz eder
Bilim adamlarının yer değiştiren şehirler arasında saydığı Elazığ ,1937 yılında bugünkü ismini almıştır Harput; Sultan Aziz döneminde Mamüret'ül-Aziz ismin alıncaya kadar Harput ismiyle bilinmiş ve tarihe mal olmuştur Bu nedenlerle Elazığı anlatırken onun menşeini oluşturan Harput'dan bahsetmek ve hatta birisinin ismi anıldığında diğeri anlamak mecburiyeti var gibidir
Elazığ(Harput)ve çevresi çok eski bir yerleşme bölgesidir Yöre hakkında ilk yazılı belgeler MÖ2000 yıllarına rastlar Ancak 1967 yılında Keban Barajı'nın yapımı nedeniyle oluşacak olan göl sahasında yapılan arkeolojik kazı ve etnografik araştırmalardan elde edilen buluntular , yörenin paleolitik (eski taş)devrine ulaşan bir iskan sahası olduğunu ortaya çıkarmıştır Nitekim Elazığ'ın Murat ve Karasu'nun birleşmesinden oluşan Fırat Nehrinin çizdiği yay içinde sulak ve verimli bir ova üzerine kurulması ,yöreyi yerleşmeye elverişli kılmıştır
Elazığ(Harput)'ın yazılı tarihi hakkında ilk bilgilerin Hitit tabletlerinden almaktayız Buna göre yörenin ilk sakinleri Mitanni adında bir devler kuran Hurriler olmuştur MÖIII ve IV bin yıllarında bölgede Subarların yaşadıkları ve Fırat isminin bunlar tarafından verildiği ileri sürülmüştür Subarlar'ın Hurriler2le aynı kökten geldikleri ve yeryüzünde madeni ilk işleyen kavim oldukları bilinmektedir Hatta işlenen madenlerin Mezopotamya'ya da ihraç edildiği anlaşılmaktadır Mezopotamya'da gelişen kültürlerin kökenini burada aramanın daha doğru olacağı kanaatindedirler
Hurriler2den sonra MÖ2000 yıllarında yöreye IŞUVA adı veren, tarımda ve dokuma sanatında ileri olan Hititler hakim olmuşlardır
Hititlerin yöredeki egemenliğine ;çivi yazısını kullanan ve taş oymacılığı konusunda ileri olan Urarturlar son vermiştir Günümüzde de ayakta olan Harput Kalesini ilk yapanların Urarturlar olduğu ileri sürülmektedir
MS 1 Asırla 3 Asar kadar Harput'a hakim olan Romalılar ,madencilikte ileri olup yörede maden işletmeleri kurmuşlar Harput ve civarında azda olsa bir şehir hayatının ortaya çıkmasına vesile olmuşlardır
Sasaniler'le Bizansızlar arsında zaman zaman el değiştiren Harput , 7 Asrın ortalarında Bizansızlar'ın eline geçer Sonra HzÖmer zamanında müslüman Arapların hakimiyetine girer Bu dönemlerde Uluova ve Kuzuova da hayvancılık yapılıyor,insanlar çoksade bir hayat sürüyorlardı 10asırda ikinci defa Harput'u ele geçiren Bizanssızlar burada bir vilayet teşkilatı kurmuşlardır
Harput ve çevresi 1071 yılında kazanılan Malazgirt zaferinden sonra 1085 yılında Türkler'in eline geçmiştirHarput'taki ilk Türk hakimiyeti Çubukoğulları ile başlarBu dönemde Harput'un iskanı ve imarı çalışmaları uç verirBöylelikle günümüze kadar gelen ve sonsuza kadar devam edecek olan Türk hakimiyeti sağlam temeller üzerine kurulmuş olur
Anadolu'nunu fethine katılarak ,Türkleşmesinde önemli rol oynayan Artukoğulları ,Harput'ta 1113 yılından başlayıp 1234 yılına kadar ,yüzyıl sürecek olan bir hakimiyet kurmuşlardırArtukoğulları'nın Harput'un kültür tarihi üzerinde önemli bir yeri vardırOsmanlılar gibi kayı boyundan olan Artuklular ünlü komutan Belek Gazi'yi yetiştirmiş ,Harput'u bugüne kadar ulaşan Türk-İslam eserleriyle süslemeye başlamışlardırHarput'taki Ulu Cami,Alacalı Camii bu dönemde yapılmışlardırYine Artukoğulları döneminde bir hastane,bir çok çeşme ,türbe ,saray inşa edilmiştirHarput kalesi önemli bir onarım görmüş ve bazı eklentiler yapılmıştır Yine kalenin hemen dibinde Süryani Kilisesinin Artuklu Hükümdarı Fahrettin Karaaslan tarafından yapıldığı kanaati vardır
Bu dönemde ticaret ve el sanatları son derece ğelişmiştir1185 yılında yapılan Ahi Musa Mescidi'nin varlığı Harput'ta bir Ahi Teşkilatı'nın kurulduğunu göstermektedirArtuklular dönemi Harput'un bayındır hale gelmesiyle birlikte bilim ve sanatta da önemli hamlelerle doludurAdı bilinmeyen bir yazar matematik kitabı yazmış ,musikide edebiyatta önemli gelişmeler olmuşturArtuklular döneminde Uluova ve Kuzuova da geleneksek usüllerle tarım yapılmıştırBu dönemlerde evler genellikle tek katlı ve damlıdır
Artuklular döneminde Harput bir bilim,kültür,sanat ve ticaret merkezi haline gelmiştir
Anadolu Selçuklu hükümdarı Alaaddin Keykubat ,Artukluların egemenliğine son vererek Harput'a hakim olur Bu dönemde Harput'ta Türk-İslam Kültürü tamamen hakimdir Ticaret,sanat ve kültür şehri olma özelliğini sürdürür Arap Baba Mescidi bu dönemin eseri olup,mescitteki çini işçiliği ,el sanatlarının ne kadar ileri bir düzeyde olduğunu gösterir
Selçuklular'ın zayıflama dönemlerinde Harput'a İlhanlı akınları oldu İlhanlılar yörede huzursuzluk yarattıkları gibi Harput'ta oluşan uygarlık birikimlerini de önemli ölçüde tahrip etmişlerdir Harput'un yaşadığı en acı ve en talihsiz yıllar bu dönem olmuştur
İlhani hakimiyetinden sonra Harput'a 1339 yıllarında başlayıp 1465 yılına kadar sürecek olan Dulkadiroğulları dönemi başlar ve bu dönemde Harput Kalesi tekrara onarım görür
Tarihi boyunca bir sınır bölgesi ve ihtilaf hududu olarak kalan Harput ,1465'de Akkoyunlular'ın eline geçer ve Osmanlılara sınır oluşturursuzun Hasan döneminde İtalyan gezgini Barbora'ya göre göz kamaştırıcı bir kenttir Akkoyunlular zamanında Harput'ta para basılmış,kültür ve sanatta önemli hamleler yapılmış ,çok sayıda din adamı ,bilim adamı ve sanatkar yetişmiştir
Harput 1507 yılında Safaviler'in eline geçmiş ,26 mart 1516 yılında ise Osmanlı Devleti topraklarına katılmıştır Osmanlı Devleti zamanında en olgun devrini yaşar ve Doğu Anadolu 'nun ticaret merkezi olur Bu dönemde Palu ve Keban'da da önemli eserler yaptırılmış ,Keban ve Maden ilçelerinde maden işletmeciliği oldukça gelişmiştir Bu nedenle özellikle Harput'ta bakır işletmeciliği gelişmiş ;bakır türkülere konu olmuştur
Harput medreselerinde çok sayıda vasıflı alim ve sanatkar yetişmiştir Yöre insanı divan edebiyatı konularına hakim olmuş ,Fuzuli ve Nedim gibi şairlerimizin şiirlerini bestelemişlerdir Medrese kültürü ile, kır kültürü birbirini yakından etkilemiş aydın halk tezadı önemli ölçüde ortadan kaldırmıştır Bu dönemde musikide de önemli gelişmeler olmuş ve divan geleneği ile halk geleneğinin kaynaşmasından oluşmuş bir müzik kültürü ortaya çıkmıştır İpekçilik son derece gelişmiş ,ipek tezgahları ve fabrikaları kurulmuştur
Evliya Çelebi Harput'ta 17 Yüzyılda 600 dükkan ,7 ticaret hanından,bedesten ve saraçhaneden söz eder Harput'un çevre köylerinde de el sanatları yaygınlaşmıştı
Pamuk ve diğer zirai ürünler ekilir , tarım ve hayvancılıkla birlikte el sanatları en önemli geçim kaynağını oluştururdu
Harput 19yüzyılda canlılığını koruduKamus'al-Alem'e göre bu dönmede Harput'ta 2670 ev,843 dükkan, 10 camii,10 medrese, 8 kütüphane, 8 kilise ,12 han ve 90 hamam bulunmaktaydı
19 yüzyılda Harput2ta sanayide uç vermeye başladıOsmanlıların son zamanlarında batılılar Harput'a özel bir önem verdiler Amerikan,Alman ve Fransız kolejleri kurdular Bu okullar Harputtaki yaşama biçimini etkilemiştir Bu nedenle Harput halkından bir çok insan Amerika'ya gidip gelmiştir Cevat Fehmi Başkut'un yazdığı Harput'ta bir Amerikalı oyunu bu olayı Harput'un son yüzyıldaki çöküşünü anlatır
Harput,birbirine çok benzeyen sebeplerle tarihe karışan bir çok eski Türk şehri gibi terk edilmiştir Yöneticilerin 1834 yılında askeri ve idari merkezlerini mezraya taşımaları ,demir yolunun mezreden geçmesi gibi nedenlerle zaman içerisinde Harput bütün fonksiyonları ile birilikte taşınarak bugünkü Elazığ 'ı oluşturmuştur
Türklerin fethine kadar bir kale şehri olarak kalan Harput ,Türklerle birlikte bayındır bir şehir haline gelmiş ve istikrara kavuşmuştur Orta Asya'dan kopup gelen Türk insanı ,beraberinde getirdiği bilgi birikimi,gelenek,görenekleri ile mahalli kültürlerden de istifade ederek ,Harput'u çiçek çiçek nakışlamış ve Türk medeniyetinin en hassas , en sevimli ve en yüksek örneklerini yaratmıştır
Türklerle birlikte Harput'ta şehirleşme,ticaret,el sanatları,dini ve diğer kültürel faaliyetler her geçen gün gelişerek devam etmiştir Son derece güçlü şairler , bilim adamları,mutasavvıf yetiştiren Harput ,kendine has bir folklor ve edebiyat geliştirmiş ve Türk kültür tarihi içerisinde nadide bir yere sahip olmuştur

HARPUT VE ELAZIĞ ADININ KAYNAĞI

Asur ve Hitit yazılarında Harput'tan söz edilmektedir Boğazköy'de bulunan Hititler'e ait çivi yazılı belgelerde Harput yöresine IŞUVA denildiği görülmektedirMÖ19 uncu asırda bulunan Asurlar'a ait çivi yazılı Kapodokya metinlerinde KARPATA adıyla geçen yerin Harput olduğu söylenmektedirUrarturlar döneminde Harput'a KARBERD denilmekte idi"KAR " taş, "BERD" ise kale anlamına gelmektedir
MÖ13 asra ait Hitit çivi yazılı bir vesikada Harput, HARPUTTAŞ olarak adlandırılmıştır Vesikada Harputtaş ,Harziuna ülkesinin dört şehrinden birisi olarak gösterilmiştirHarputtaş şehri ile bugünkü Harput'un aynı olduğu konusundaki fikri ProfBossert ileri sürmüştürMÖ9 ve 8 yüzyılda Hitit kitabelerinde Harput'a HARPUTTAVANAS denilmektedir
MÖ900-650 yıllarında Urarturlar Harput'a SUPANI adını vermişlerdirEski Yunan ve Romalılar bu kelimeyi SUPHANE ya da SOFEN şeklinde kullanmışlardırBununla beraber ünlü Alman Coğrafyacılarından "KRitter" Harput'un bütün SUPHANE eyaletinin merkezi olarak göstermekte ve bu fikri Lehman Haupt da muhtemel görmektedir
Arap kaynaklarında Harput ve yöresi HİNZİT,Ermeni kaynaklarında ise HANDZİT olarak geçmektedirArap kaynaklarında İranlılar'ın zapt ettikleri ZIATA CASTELLUM denilen yerin Harput'tan başka bir yer olmadığı , ZİYATA kalesine Araplar'ın HISN-I ZİYAT dedikleri ,Ziyata'nın Ziyad'a benzetilmiş olduğu ve Castellumun'da Arapça kale manasına gelen HISN kelimesinin karşılığı olduğu muhakkakdır
Harput bir zamanlar bu şekilde isimlendirilmiş ve Hısn-ı Ziyat ismi yakın asırlara kadar devam etmiştirBazı bilginler Hısn-ı Ziyat isminin yalnızca kaleye verildiği ,şehre ise HARTABIRT denildiği ve Arapça'ya bu şekilde ve bazende HATR-EL-BUYUT geçtiği ifade edilmektedir
Harput'un Elazığ'a taşınmasıyla Elazığ'da oturan insanlar Harput'a yukarı şehir demeye başladılar
Elazığ'ın Osmanlı Dönemindeki ilk adı MezradırElazığ'ın Sultan Abdulaziz zamanında bayındırlaştığı ve buraya MAMURET'ÜL AZİZ yani Aziz'in yaptırdığı kent adı verilmektedirSonraları halkın ağzında daha kolay söylenebildiği için ELAZİZ olarak kullanılmıştır17 Kasım 1937 'de ELAZİZ'e gelen Atatürk ,şehrin adının ELAZIK olmasını istemiş; Atatürk'ün önerisi ve bakanlar kurulu karari ile Elaziz,Elazık olarak değiştirilmiştirAzık diyarı anlamına gelen bu kelime , söyleniş zorluğu nedeniyle 10 Aralık 1937 'de bir bakanlar kurulu kararı ile bugünkü söyleniş şekliyle kabul edilmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Elaziği Taniyalim

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Elaziği Taniyalim







İLİN KONUMU Elazığ ili Doğu Anadolu Bölgesinin güneybatısında, Yukarı Fırat Bölümünde yer almaktadır Yüzölçümü 8455 Km2 si kara, 826 Km2 si baraj ve doğal göl alanları olmak üzere toplam 9281 Km2 dir Denizden yüksekliği 1067 metre olan Elazığ, yeryüzü şekilleri açısından topraklarını dağlık alanlar, platolar ve ovalar oluşturmaktadır Türkiye topraklarının % 0,12�sini meydana getiren il sahası, 40º 21� ile 38º 30� doğu boylamları, 38º 17� ile 39º 11� kuzey enlemleri arasında kalmaktadır Bu çerçeve içinde şekil olarak kabaca bir dikdörtgene benzeyen Elazığ ili topraklarının D-B doğrultusundaki uzunluğu yaklaşık 150 km K-G yönündeki genişliği ise yaklaşık 65 km civarındadır
Coğrafi konumu itibariyle, Doğu Anadolu Bölgesini batıya bağlayan yolların kavşak noktasında bulunmaktadır İli, doğudan Bingöl, kuzeyden Keban Baraj Gölü aracılığıyla Tunceli, batı ve güneybatıdan Karakaya Baraj Gölü vasıtasıyla Malatya, güneyden ise Diyarbakır illerinin arazileri çevrelemektedir
İl Sınırları içindeki en önemli akarsu Fırat ve kollarıdır 86 Km2 yüzölçümü olan Hazar Gölü, İl merkezine 30 Km mesafededir Ayrıca İlimiz Keban, Karakaya, Kralkızı ve Özlüce gibi önemli baraj gölleri ile çevrilidir
Geçmişte karasal iklimin hüküm sürdüğü Elazığ, yapılan ve yapılmakta olan barajların etkisi ile ılıman bir iklime geçiş yapmıştır

AKARSULAR

Elazığ, doğusundan, batısından ve güneyinden, Güneydoğu Torosların batı uzantıları ile çevrili olup, Güneydoğu Toroslar, Malatya ili sınırları içinde doğuya doğru uzanarak Elazığ�dan geçer Van gölünün güneyine doğru kıvrımlar halinde devam ederek ülkemizin sınırlarını terk ederler Bu dağların en yüksek noktasını İl�in batısındaki Hasan Dağları (2118 Mt) oluşturur Hasan Dağının güneyinde Bulutlu Dağı (2004 Mt) , Karga Dağı (1925 Mt) ve Kamışlık Dağı (2016 Mt) yer alır Elazığ ovasının güneyinde bulunan Meryem Dağının yüksekliği 1490 metredir Sıra dağlar Elazığ ovasının kuzeyinde, yeniden yükselir Beydoğmuş yöresinde 1724 metreye çıkarak, Keban Barajı çöküntü alanına dek sürer Çöküntü alanından sonra doğuya doğru, önce Asker Dağını, sonra Palu İlçesinin doğusunda Gökdere Dağını oluşturur Kuzeye doğru açılarak İl�in Bingöl ile olan sınırını çizer Burada bulunan Karaboğa dağlarının en yüksek noktaları, Elazığ İl sınırları içinde kalır Hazar Gölünün kuzeyinde 2140 metre yüksekliğindeki Mastar Dağı yer alır Güneyinde ise en yüksek dağ silsileleri Hazarbaba (2230 metre) dağını meydana getirir Bu dağ silsilelerinden başka Elazığ�ın etrafında sıralanan bazı küçük tepeler vardır Bunlar güneyde sırası ile, Boztepe, Rıdvantepe, Yalavuz tepeleridir Bu tepelerin uzantıları Meryem Dağına kadar uzanmaktadır Sonra Yemişlik (Miyadun) in üstünde Karababa tepesi, Altınçevre (Etminik) sırtları ile Akçakiraz (Perçenç) gediğine buradan da karşı tarafa geçicince Beyyurdu, Karakaya, Hoş ve Kıraç Tepeleri, Hasret Dağı eteklerine yaslanır

Alıntı Yaparak Cevapla

Elaziği Taniyalim

Eski 11-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Elaziği Taniyalim



Elazığ Genel Bilgi



Doğu Anadolu Bölgesinin güneybatısında, Yukarı Fırat Bölümünde yer alan Elazığ, doğu ve kuzeydoğusunda Bingöl, güneyde Diyarbakır, batı ve güneybatı Malatya, kuzeybatı Erzincan, kuzeyde de Tunceli ili ile çevrilidir Genellikle dağlık ve engebeli bir arazisi olan Elazığın güneyinde Hazar ve Maden Dağları ile Akdağ, doğusunda Güneydoğu Torosların uzantılarından Karaboğa Dağları bulunmaktadır Güneydoğu Toroslar, Malatya ili sınırları içinde doğuya doğru uzanarak Elazığdan geçer ve Van gölünün güneyine doğru kıvrımlar halinde devam ederek ülke sınırları dışına çıkar Elazığın batısındaki Hasan Dağları (2118 m) ulaşır Hasan Dağının güneyinde Bulutlu Dağı (2004 m) , Karga Dağı (1925 m) ve Kamışlık Dağı (2016 m) yer alır Elazığ (Harput) Ovasının güneyinde bulunan Meryem Dağının yüksekliği 1490 mdir Sıra dağlar Elazığ ovasının kuzeyinde , yeniden yükselir, Beydoğmuş yöresinde 1724 mye çıkarak, Keban



Barajı çöküntü alanına kadar devam eder Çöküntü alanından sonra doğuya doğru, önce Asker Dağını, sonra Palu İlçesinin doğusundaki Gökdere Dağını oluşturur Kuzeye doğru yönelerek Bingöl ile olan doğal sınırı çizer Burada bulunan Karaboğa dağlarının en yüksek noktaları, Elazığın sınırları içinde kalır Hazar Gölünün kuzeyinde 2140 m yüksekliğindeki Mastar Dağı, güneyinde de en yüksek dağ silsileleri Hazarbaba (2230 m) Dağını meydana getirir Bunların dışında Elazığın çevresinde sıralanmış küçük tepeler de bulunmaktadır Bunlar; Boztepe, Rıdvantepe, Yalavuz Tepeleridir
Kuzeyde Peri Suyu ve Keban Barajı Gölü, batı ve güneybatıda Fırat nehri doğal sınırlarını oluşturur İlin en yüksek noktası Palu Dağının güneydoğusundaki 2620 mlik yüksekliği ile Akdağdır Elazığ, yer altı su kaynakları bakımından çok zengindir İl topraklarını Fırat ve Murat Nehirleri, güneyde de Diclenin küçük bir kısmı sulamaktadır Murat Nehrinin önemli kollarından Peri Çayı, Elazığa 27 km uzaklıktaki Haringet Çayı ilin diğer akasurlarıdır



Elazığın güneydoğusunda il merkezine 25 km uzaklıktaki Hazar Gölü (Gölcük), tektonik bir göl olup, denizden 1250 m yüksekliğinde ve 22 km uzunluğunda, 86 km2 lik alanı kaplamaktadır Türkiyenin en büyük yapay gölü olan Keban Baraj Gölü, 675 km2lik bir alanı kaplar Murat Vadisi boyunca 125 km uzunluğunda olup, burada elektrik üretiminin yanı sıra balık üretimi ve su sporları da yapılmaktadır Elazığın 10 km batısında bulunan Cip Çayı üzerindeki Cip Baraj Gölü, 800 hektarlık bir alanı sulamaktadır Ayrıca Keban, Kralkızı, Karakaya ve Özlüce gibi baraj gölleri de il sınırları içerisindedir

İlin alçak kesimleri Doğu Anadolu Bölgesinin güneyinde yer alan çöküntü alanıdır İl toprakları genellikle alüvyonlu olup, verimli ovalarla kaplıdır Bunlardan en önemlileri Ulu Ova ve Elazığ (Harput) Ovasıdır Ayrıca Kuzova, Behremaz Ovası, Palu (Yarımca) Ovası da il sınırları içerisindedir Elazığın platoları ilin kuzeyinde, Harput çevresinde, Murat Nehrinin kuzey kesimlerinde ve Ağın yöresinde yer alır Eski tarihlerde çok zengin olan orman örtüsü çeşitli nedenlerle tahrip edilmiştir Günümüze gelebilen ormanlar daha çok koruluk ve çalılık niteliğindedir Ancak, dağların yüksek kesimlerinde meşe ve huş ormanlarına rastlanır Yüzölçümü 9153 km2 olan Elazığın toplam nüfusu 572933tür



İlin ekonomisi tarım, hayvancılık, sanayi ve madenciliğe dayalıdır Yetiştirilen tarımsal ürünler, buğday ve arpadır Diğer tahıl ürünleri ise şeker pancarı, tütün, pamuk, patates, soğan olup, kayısı, elma, vişne, dut, iğde, badem, çilek ve üzüm gibi meyveler de yetiştirilmektedir Sebze üretimi baraj gölleri nedeni ile önemli ölçüde azalmıştır Hayvancılık özellikle dağlık kesimlerde yapılır Göçer aşiretlerinin yolları üzerinde oluşundan ötürü de hayvancılık canlıdır Sığır, koyun ve kıl keçisi yetiştirilir Mera hayvancılığı, tavukçuluk ve arıcılık da geçim kaynakları arasındadır
Türkiyenin en önemli maden çıkarma ve işleme bölgelerinden olan Elazığda, bakır, florid, bakırlı pirit, çinko, kurşun, krom, mangenez, molibden, demir ve volfram yatakları bulunmaktadır İlde, Simli Kurşun İşletmesi, Şark Kromları İşletmesi ve ferrokrom tesisleri bulunmaktadır İmalat sanayii ise gıda, içki, çimento, yem, yapay gübre ve madencilik konularında yoğunlaşmıştır



Elazığ, eski çağlardan bu yana bir çok toplumun yerleştiği, farklı kültürlerin geliştiği bir yer olmuştur Özellikle yöredeki höyüklerde yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen kalıntı ve buluntuların çeşitliliği, köklü bir tarihe ve kültür varlığına sahip olduğunu göstermektedir Elazığ yöresindeki ilk arkeolojik araştırmalara 1945 yılında başlanmış ve belirli aralıklarla sürdürülmüştür Geniş çaplı arkeolojik araştırma ve kazılara Keban Baraj Gölü altında kalacak olan yerleşim alanlarının kurtarılması amacıyla 1960larda başlanmıştır Doğu Anadolunun kültür tarihini aydınlatan Ağın, Kalaycık, Aşvan, Boytepe, Fatmalı-Kalecik, Kaşpınar, Haraba, Han İbrahim Şah, Korucutepe, Norşuntepe, Tepecik, Tülintepe, Körtepe, Değirmentepe kazıları yöredeki ilk yerleşimin Paleolitik Çağda başladığını göstermiştir Ayrıca yöre tarihi ile ilgili ilk yazılı bilgiler de Hitit ve Asur tabletlerinden öğrenilmiştir O yıllarda Harput önemli bir yerleşim merkezi idi



MÖ XIX yüzyılda bulunan Asurlulara ait çivi yazılı tabletlerde rastlanılan Karpata isminin eski Elazığ olan Harput ile bağlantılı olduğu sanılmaktadır MÖXIIIyüzyıla tarihlendirilen Hitit dilindeki çivi yazılı bir tablette Harput, Harputtaş olarak adlandırılmış ve Harputtaş, Harziuna ülkesinin dört şehrinden birisi olarak gösterilmiştir ProfBossert, Hitit tabletlerinde ismi geçen Harputtaşın bugünkü Harputun olduğunu ileri sürmüştür MÖIX ve VIII yüzyıl Hitit kitabelerinde de Harputun ismi Harputtavanas olarak geçmektedir MÖ900-650 yıllarında Urartular Harputa Supanı adını vermişlerdir Osmanlı Döneminde bu kente Mezra ismi verilmiş, Sultan Abdülaziz zamanında yapılan imar çalışmalarından sonra Sultan Abdülazizin yaptırmış olduğu yeni binalardan ötürü Mamuretul Aziz (Sultan Azizin mamur ettiği yer) ismi yakıştırılmış, sonradan bu isim halk arasında Elazize, ardından da Elazığa dönüşmüştür



Elazığ-Harput yöresinde XXyüzyılın ikinci yarısında başlayan, İstanbul Üniversitesinin yaptığı kazılarda yörenin ilk halkının Hurriler olduğu açıklık kazanmıştır Burada ele geçen tabletlerden öğrenildiğine göre, Hurriler Güneydoğu Anadolunun büyük bir bölümüne yayılmış, MÖII bin yılının sonlarında kuvvetlenerek ırkdaşları Subar Beylerini de egemenlikleri altına alarak, sınırlarını genişletmişlerdir Hurriler den sonra bölge Hititlerin hakimiyeti altına geçmiştir Urartuların bölgeye egemen oldukları MÖIX yüzyıla tarihlendirilen kitabelerden Palu, Kömürhan ve Bağında da aynı döneme tarihlenen eserlerle karşılaşılmıştır Bunlardan günümüze ulaşan Harput Kalesinin de Urartular zamanında yapıldığı anlaşılmaktadır MÖVII yüzyıllar da bölgeye Medler hakim olmuş, onları Persler izlemiş ve yöre Pers Satraplarınca yönetilmiştir Büyük İskenderin Anadoluya egemen olmasından sonra İskendere yenik düşen Pers ordusu bölgeden çekilmiş ve hakimiyet tamamen Helenlere geçmiştir Bununla beraber Perslerle olan mücadele hiçbir zaman sona ermemiş, çatışmalar daha sonraki dönemlerde Romalılara kadar da uzanmıştır Bizans döneminde ise Fıratın batısı Bizans, doğusu Sasaniler, hakimiyetine girmiştir



MSI-IIIyüzyıllarda Harputa hakim olan Romalılar ,madencilikte ileri olup yörede maden işletmeleri kurmuşlardır Sasanilerle Bizanslılar arasında zaman zaman el değiştiren Harput , VIIyüzyılın ortalarında Bizanslıların egemenliğine, daha sonra da HzÖmer zamanında Arapların hakimiyetine girmiştir Xyüzyılda ikinci defa Harputu ele geçiren Bizanslılar burada bir vilayet teşkilatı kurmuşlardır Harput ve çevresi 1071 yılında kazanılan Malazgirt savaşından sonra 1085 yılında Türklerin eline geçmiştir Yöredeki İlk Türk egemenliği Çubukoğulları ile başlamış, Harputa Türkmen boyları yerleştirilmiş ve kent onarılmıştır Artukoğulları Harputta 1113-1234 yıllarında hakimiyet kurmuşlardır Artuklular döneminde Harput bir bilim, kültür, sanat ve ticaret merkezi haline gelmiştir Anadolu Selçuklu hükümdarı Alaaddin Keykubat ,Artukluların egemenliğine son vererek Harputa egemen olmuştur Selçuklular zayıfladıktan sonra Harputa, Moğol akınları başlamış ve Artuklu ve Selçuklu kültür birikimlerini de önemli ölçüde tahrip etmişlerdir İlhanlılardan sonra Harputa 1339 yıllarında başlayıp 1465 yılına kadar sürecek olan Dulkadiroğulları dönemi başlamıştır



Harput ve yöresi 2465te Akkoyunluların eline geçmiş, bu dönemde Harputta sikke basılmış, kültür, sanat ve bilim alanında büyük gelişim göstermiş, çok sayıda din adamı ,bilim adamı ve sanatkar yetişmiştir Harput 1507 yılında Safavilerin eline geçmiş, Yavuz Sultan Selim tarafından 1515te Osmanlı Devleti topraklarına katılmıştır Osmanlı Devleti zamanında Doğu Anadolunun ticaret ve bilim merkezi olmuştur Bu dönemde Palu ve Kebanda da önemli eserler yaptırılmış, Keban ve Maden ilçelerinde maden işletmeciliği oldukça gelişmiştir Osmanlı döneminde, musikide de önemli gelişmeler olmuş ve divan geleneği ile halk geleneğinin kaynaşmasından oluşmuş bir müzik kültürü ortaya çıkmıştır İpekçilik son derece gelişmiş ,ipek tezgahları ve fabrikaları kurulmuştur Evliya Çelebi Harputta XVIIyüzyılda 600 dükkan ,7 ticaret hanından, bedesten ve saraçhaneden söz etmiştir



XIXyüzyılda Sultan Abdülaziz döneminde (1861-1876) kent, Harputtan Mezraya doğru kaydırılmış Mamuretül Aziz adıyla Diyarbakır vilayetine bağlı bir sancak konumuna getirilmiştir 1871de Bağımsız sancak, 1877de de vilayet olmuştur Kamüsül Âlâma göre Harputta 2670 ev, 843 dükkan, 10 cami,10 medrese, 8 kütüphane, 8 kilise ,12 han ve 90 hamam bulunmaktaydı Osmanlıların son zamanlarında batılılar Harputa özel bir önem verdiler Amerikan, Alman ve Fransız kolejleri kurdular Bu okullar Harputtaki yaşam ve kültürü etkilemiştir

Cumhuriyet döneminde Bakanlar Kurulu Kararı ile Elaziz, Elazıg olan ismi 1937de Elazığ olarak değiştirilmiştir



Elazığ, yeni bir kent olduğundan eski eseri bulunmamaktadır Bu tür yapılar Harputta toplanmıştırHarputtan günümüze gelen tarihi eserler arasında; Elazığın 6 km kuzeyinde bulunan Harput Kalesi, Harput Kalesinin yanındaki Meryem Ana Kilisesi (Kızıl Kilise, Süryani Kilisesi, Yakubi Kilisesi) (MS179), Akkoyunlu Sultanı Uzun Hasanın annesi Sara Hatunun Camisi (1463) (1585 yılında yıkılmış yerine, Harput Müftüsü Hacı Ahmet tarafından bugünkü cami yapılmıştır 1843) , Artukoğlu Melik Fahrettin Karaarslanın yaptırdığı Ulu Cami (1156), Kurşunlu Cami, Alacalı Cami ve Türbesi, Ağa Cami, Ahmet Bey Camisi, Merkez Camisi, Ahmetbey Camisi, Kale Camisi, Esadiye Cami, Meydan Cami, Arapbaba Mescidi ve Türbesi, Fatih Ahmet Baba Türbesi, Mansur Baba Türbesi Bekir Çavuş Mescidi, Ahi Musa Mescidi ve Türbesi, Zahribaba Mescidi ve Türbesi, İbrahim Baba Türbesi, Uryanbaba Türbesi bulunmaktadır Harput'ta Türk sivil mimarisinin örneklerinden taş evler bulunmaktadır Ayrıca, Hacı Hasan Hamamı, Cimşit Bey Hamamı (XVIyüzyıl) ve Karaköçan İlçesine 18 km uzaklıkta Karakoçan Kolan Kaplıcası, Harput Dabakhane Suyu, Elazığa 10 km uzaklıktaki Buzluk Mağarası ilin doğal oluşumlarıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Elaziği Taniyalim

Eski 11-04-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Elaziği Taniyalim



Elazığ Gezgin Gözüyle



Harput Kalesi (Süt Kalesi): Tarihi Harput şehrinin güneydoğusunda, Elazığ ovasına egemen bir konumda bulunan kalenin Urartular döneminde inşa edildiği bilinmektedir Kalenin Roma, Bizans ve Arapların eline geçtiği tarihi belgelerde mevcutturKale hakkında çeşitli efsaneler anlatılmaktadır Bir rivayete göre kalenin yapımı sırasında harcın hazırlanması sırasında su yerine süt kullanıldığı, bu nedenle Harput Kalesi'nin bir adının da Süt Kalesi olduğu söylenmektedir
Cami ve Kiliseler
Ulu Cami: Harput'ta Artuklu hükümdarı Fahrettin Karaslan tarafından M 1156-1157 yılında yaptırılan cami, Anadolu'daki en eski ve en önemli yapılardan birisidir




Kurşunlu Cami: Harput'ta Osmanlı devri camilerinin en güzel örneğidir Sara Hatun Cami Akkoyunlu hükümdarı Bahadır Han'ın annesi Sara Hatun tarafından 15'inci yüzyılda yaptırılmıştır Minberi taş işçiliğinin güzel örneklerindendir Bir külliye halinde inşa edilmesine rağmen bugün yalnızca cami kısmı mevcuttur
Meryem Ana Kilisesi: Harput Kalesi'nin sol tarafında yer alır İnşa tarihi MS 179'dur Bu kilise Kızıl Kilise, Süryani Kilisesi ve Yakubi Kilisesi adlarıyla da anılmaktadır
Hamamlar :
Hoca Hasan Hamamı: Zamanımıza kadar ulaşabilmiş klasik Osmanlı tipi hamamlarından biridir Soyunma, Ilıklık ve Yıkanma yerlerinden meydana gelmiştir İki giriş kapısı bulunur Batı kapısının sade olmasına rağmen doğu kapısının kubbeli oluşu dikkat çekicidir Soyunma yeri kare planlı ve üzeri kubbe ile örtülüdür Günümüzde tamamen yıkılmış olan ılıklıktan, yıkanma yerine geçilir Yıkanma yeri dört eyvanlı, ortası büyük kubbeli ve köşeler de birer kubbeli halvetlerden meydana gelmiştir
Cimşit Bey Hamamı: Sarahatun Camii bitişiğindeki klasik tipte bir Osmanlı yapısıdır Soyunma yeri kare planlı üzeri kubbe ile örtülü olup, iki kapısı mevcuttur Yıkanma yeri Sarahatun Camiine dayanır Dört eyvanlı köşelerde birer kubbeli halvetler bulunmaktadır Bu yapı Yavuz Sultan Selimin Sipahi Beylerinden Cimşit Bey tarafından 16 Asrın ilk yarısında yaptırılmıştır Günümüzde restore edilerek kullanılır hale getirilmiş ve hizmete açılmıştır
Kaplıcalar:
Karakoçan Kolan Kaplıcası: Karakoçan İlçesine 18 km uzaklıkta bulunan Kolan Kaplıcası Peri Çayının güney kıyısındadır Saniyede 5 litre kaynayan suyun sıcaklığı 60 o C dir İçmece ve su banyosu şeklinde kullanılmaktadır Kaplıca suyu özellikle mide, bağırsak, karaciğer, safrakesesi, kadın hastalıkları, cilt hastalıkları ve romatizmal hastalıklara olumlu etki yapmaktadır
Harput Dabakhane Suyu: Üç kurnası mevcut olup kurnalar birbirleriyle ilişkilidir Kurnalar içerisindeki sular sürekli yenilenmektedir Sıcaklığı 5o C olan su renksiz, kokusuz, berrak, içme suyu kriterine uygun olup, iletkenliği 410 mg ve PH 79 dur İçerisinde sodyum, potasyum, karbonat, sülfat, klorür, iyodür, amonyak, nitrat ve nitrit bulunur Dabakhane suyunun, mide, bağırsak, karaciğer, hastalıkları ile ruhi depresyonlara iyi geldiği bilinmektedir
CAMİLER

ULU CAMİİ

Harputta Artuklu Hükümdarı Fahrettin Karaaslan tarafından H 551 (M 1156-1157) yılında yaptırılan camii, Anadoludaki en eski ve en önemli yapılardan birisidirCami; dikdörtgen planlı, dışa kapalı görünümlü olup, minaresinin eğri durumda oluşu ve tuğlalarının süsleme öğesi olarak kullanılması bakımından ilginçtir Harim son cemaat ve avlu olmak üzere üç bölümden yapılmıştır

SARA HATUN CAMİİ

Osmanlı-Akkoyunlu devrine ait cami, Akkoyunlu Hükümdarı Bahadırhanın (Uzun Hasan) Annesi Sara Hatun tarafından yaptırılmıştır 993 H (1585 M) ve 1843 yılında olmak üzere iki kez onarılmıştır Kare planlı caminin orta kısmının üzeri dört kalın sütuna dayanan kubbe ile kenarları ise tonozla örtülüdür Mihrap sade bir iniş halindedir Minberi, taş işçiliğinin güzel örneklerindendir Minaresi iki renk kesme taştan yapılmıştır

KURŞUNLU CAMİİ



Harputta Osmanlı devri camilerinin en güzel örneği olup, kare yapılı, üzeri büyük bir kubbe ile örtülü ve kubbeye giriş trompludur Kubbe kasnağında dört penceresi olup, mihrabı sade bir niş biçimindedir Son cemaat mahalli üç kubbelidir Kubbelerin üzeri kurşunla kaplıdır Harim kapısı yonca şeklinde olup, minaresi kesme taştan yapılmıştır

ALACALI CAMİİ



Harputta Kitapçıgil parkının girişinde bulunan camide çeşitli yapı devirlerinin izleri görülmektedir Küçük ebatta ve dikdörtgen planlıdırArtukoğulları döneminde yapılmasına karşılık, XIX Yüzyılda büyük bir onarım görmüştür Tavandaki ahşap işçiliği, bu devirin onarımına aittirCami kapısı batıda yer almakta olup, bir yonca yaprağı şeklindedir Kapı üzerinde merdiven ve minare bulunmaktadır Minare, şerefeye kadar sıra ile siyah-beyaz taşla, şerefe ise dama şeklinde, siyah-beyaz kesme taşla örülüdür

AĞA CAMİİ

Harputa girişte ana yolun solunda yer alan caminin kubbesi çökmüş olup, yalnızca zarif minaresi ayaktadır Minare kare kaideli ve sekizgen gövdelidir Harput Müzesindeki kitabesine göre 967 H (1559 M) yılında Pervane Ağa tarafından inşa edilmiştir Cami aslına uygun olarak restore edilmekte olup, yakın bir tarihte ibadete açılacaktır

AHMET BEY CAMİİ

Harputa girişte sağ tarafta yer almaktadır Onarım çalışmaları başlatılan cami, bir Osmanlı devri yapısıdır

MERKEZ CAMİİ

Palu ilçesindedir Dikdörtgen planlı ve düz damlıdır İçten sütunlarla ve payelerle üç nefe ayrılmıştır Mihrap taş işçiliği yönünden ilginçtirYeşil sırlı tuğla ile örülmüştür

DİĞERLERİ

Ahmedbey Camii / Kale Camii / Esadiye Camii / Meydan Camii

TÜRBELER VE MESCİTLER

ARAP BABA MESCİDİ VE TÜRBESİ



Selçuklulardan IV Kılıçarslanın oğlu, IIIGıyasettin Keyhüsrev zamanında H678 yılında inşa edilmiştir

Minaresi dıştan türbe ile mescidin tam orta kısmına gelen bölümde yapılmıştır Kapısı mescidin içindedir Kaidesi alttan beşsıra taş üstünde alçı ve sıva izi görülen ve hemen hiçbir Selçuklu Mescidinde bulunmayan emsalsiz sırça bordürlüdür

Mescit kare planlıdır Selçuk üçgenleri bu kübbeye geçirilir Kubbe içinin kornişlerinin çinili olduğu bilinmektedir Korniş ve çinilerle süslenen mihrabın üst kısmı beş dişlidir Büyük kemeri vardır Arabesk plament ve su yolludur

Türbenin alt kısmında ise mumyalı bir ceset mevcuttur Halk arasında Arapbaba" diye anılır

FATİH AHMET BABA TÜRBESİ

Harputa 2 km uzaklıkta bulunan türbenin çevresi mesire yeri olarak kullanılmaktadır Kaya üzerine inşa edilmiş türbenin yanında mescidi bulunmaktadırTürbe altıgen planlı, üst kısmı sonradan yapılmış, yalnız cenazelik kısmı mevcuttur İçinde büyük bir sanduka vardır

MANSUR BABA TÜRBESİ

Sarahatun Caminin kuzey batısındadır Sekizgen planlı, iç kısmı orijinal şekilini muhafaza etmektedir Fakat üst örtü sistemi sonradan yapılmıştır İki katlı anıtsal bir yapı olduğu izlerden belli olmaktadır İçinde sanduka bulunmaktadır Yapının Artukoğulları devrine ait olma ihtimali kuvvetlidir

DİĞERLERİ

Alaca Mescit Ve Türbesi / Bekir Çavuş Mescidi / Ahi Musa Mescidi Ve Türbesi
Zahribaba Mescidi Ve Türbesi / İbrahimbaba Türbesi / Uryanbaba Türbesi
Şeyh Şerafattin Türbesi

Alıntı Yaparak Cevapla

Elaziği Taniyalim

Eski 11-04-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Elaziği Taniyalim



Elazığ Sözlü Tarih

ULU CAMİİ EFSANESİ

ULU cami hakkında halk arasında anlatılan bir efsane vardırAğaç ve minare efsanesi olarak bilinen efsaneye göre Ulu Camii bahçesinde bir kadir gecesi iki arkadaş oturuyorlarmış, birisi birden bire diğerine camii bahçesinin güneyinde ve mihrabın hemen önünde duran dut ağacının eğilip kalktığını, yani secde ettiğini söyler, öteki de caminin minaresinin eğilip kalkarak secde ettiğini söyleyince Minare ve Ağacın sırları ortaya çıkar ve o günden beri ağaç ve minarenin secde eder durumda kaldığı söylenmektedir Hatta minarenin birkaç kez onarım görmesine rağmen tekrar eski eyik haline geldiği rivayet edilmektedir Ağaç ve minare bu görünümlerini günümüzde de korumaktadırlar

ARAPBABA EFSANESİ



Arapbaba hakkında bir çok efsane anlatılmaktadır Bunlardan en yaygın olanına göre Yöreye bir yıl hiç yağmur yağmamış, kıtlık baş göstermiş ve insanlar perişan olmuş Türbenin yakınlarında oturan Selvi isminde bir kadın rüyasında üç gece, Arapbabanın cesedinin başı kesilirde dereye atılırsa yağmur yağacağını görür Kadın bunun üzerine kimseye bir şey söylemeden cesedin başını kesip dereye atar bu olaydan sonra günlerce yağmur yağar Öyle olur ki bu yağmurlar afete dönüşür Selvi kadın bu defa rüyasında Arapbabanın kesilen başı bulunup yerine konulursa yağmurun dineceğini görür ve olayı yörenin ileri gelenlerine anlatır Alimler kadının çok büyük bir hata ve ölüye saygısızlık yaptığını söyleyerek ahaliden kesik başın bulunmasını isterler Kesin başın bulunup yerine konulmasıyla yağmurun kesildiği görülür

Bazı Harputlular , alimlere rüyasını anlatmayarak Arapbabaya saygısızlık yapan Selvi kadının büyük bir hastalığa yakalandığı ve perişan bir halde öldüğünü söylerlerArapbaba hakkında başka rivayetlerde vardır

Kimine göre türbedeki zatın Selçuklu komutanlarından biri olduğu, kimine göre de Arabistandan gelmiş ve Harputta çobanlık yapan bazı kerametler göstermiş veli bir kişi olduğu söylenmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.