Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Bilgisayar,Teknoloji & İnternet Dünyası > Bilim Teknik ve Teknoloji Merkezi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
felsefeciler

Felsefeciler

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Felsefeciler



Aristoteles ( - )






Aristoteles, Ege Denizi'nin kuzeyinde bulunan Stageria'da doğmuştur (MÖ 384-322) O dönemde, Stageria'da İyon kültürü egemendir ve
Makedonyalıların buraları istila etmeleri bile bu durumu değiştirmemiştir Bu nedenle Aristoteles'e bir İyonya filozofu denilebilir
Annesi hakkında adından başka hiçbir şey bilinmemektedir; babası Nicomaihos, hekimdir ve Makedonya Krallarından Amyntus'un
(MÖ393-370) hekimliğine getirildiğinde, ailesi ile birlikte Stageria'dan Makedonya'nın başkentine taşınmıştır Aristoteles burada öğrenim görmüş ve savaş yaşamına ilişkin ayrıntılı bilgiler ve deneyimler edinmiştir; bir taraftan İyon ve diğer taraftan Makedonya etkileriyle biçimlenmiş ve
gençliğinde, ilgisini daha çok tıp üzerinde yoğunlaştırmıştır 17 yaşına geldiğinde öğrenimini tamamlaması için Atina'ya gönderilen Aristoteles,
hayatının 20 yılını (MÖ 367-347) burada geçirmiştir Atina'ya gelir gelmez, Platon'un öğrencisi olarak Akademi'ye girmiş ve hocasının ölümüne
kadar burada kalmıştır Platon, sürekli olarak çekiştiği bu değerli öğrencisinin zekasına ve enerjisine hayran kalmış ve ona Yunanca'da akıl
anlamına gelen Nous adını vermiştir Atina'da kaldığı süre içerisinde Aristoteles, başka hocaları da izlemiş ve mesela Agora'da politik dersler almıştır
Bir sarraf olarak iş hayatına atılmış ve daha sonra çok varlıklı olmuş Hermenias, kısa bir süre içinde çok geniş toprakları mülk edinmiş ve
Aterneus'un yöneticiliğine gelmişti Akademi'nin öğrencisi ve hocası Platon'un hayranıydı Onun devlet yönetimine ilişkin önerilerini çok olumlu karşılıyor ve Platon'un önderliğinde daha iyi bir yönetim oluşturmak istiyordu Bu amaçla Assos'ta Akademi'nin kolu olan bir okul kurmuştu
Platon'un ölümünden sonra, Aristoteles bu okulda görev aldı ve üç yıl boyunca burada çalıştı Bir ara Hermenias'ın yeğeni Pythias ile evlendi
Aristoteles, Assos'ta kaldığı süre içerisinde, zaman zaman dostu Teofrastos'un memleketi olan Mytilen'e gitmiştir Bu seyahatlar, Aristoteles'in
gözlemler yapması ve kendisini yetiştirmesi açısından çok yararlı olmuştur
Bu sıralarda II Philip, oğlu İskender için iyi bir öğretmen aramaktaydı ve Assos'taki okulun yöneticisi olan Aristoteles, yavaş yavaş dikkatini
çekmeye başlamıştı Görev, Aristoteles'e önerildi ve o da bu öneriyi seve seve kabul ederek, II Filip'in oturmakta olduğu Pella'ya gitti
Aristoteles'in öğretmenliği, 343 yılından 340 yılına kadar sürdü İskender, 336'da babası ölünce, onun yerine geçti ve eski öğretmeni Aristoteles'i
danışman olarak atadı Daha sonra İskender Yunanistan'daki ve Balkanlar'daki ayaklanmaları bastırmak üzere harekete geçince, Aristoteles, onu bırakarak, büyük idealini gerçekleştirmek amacıyla, yani yeni bir okul kurmak amacıyla Atina'ya döndü
İskender'in MÖ 323 yılında ölmesi, Aristoteles'i çok güç bir durumda bırakmıştı; çünkü Lise'nin kurulması sırasında İskender'in yapmış olduğu yardımlar ve Hermenias için yazmış olduğu zafer türküsü, Atina'daki düşmanları tarafından hatırlanmıştı Aristoteles, dinsizlikle suçlandı ve Atinalıların, Sokrates'i ölüme mahkum etmekle işlemiş oldukları suçu yinelememeleri için Chalcis'e kaçtı ve orada yakalanmış olduğu bir hastalık sonucunda MÖ 322 yılında öldü
Aristoteles'in hiçbir resmi kalmamıştır Diogenes'e göre, ince bacaklı ve küçük gözlüymüş Viyana'daki Sanat Tarihi Müzesi'nde sergilenmekte olan mermer başın Aristoteles'e ait olduğu iddia edilmekteyse de, bunu kanıtlayacak herhangi bir ipucu yoktur
Aristoteles, İskender'i bırakarak Atina'ya döndüğünde, oradaki dostlarıyla buluşmuştu; ama aradan 20 yıl geçmiş olduğu için, artık eski okuluna dönemezdi Başka bir okul kurmaya karar verdi ve bu maksatla kentin batısında bulunan ve Apollon Lyceios'un (Kurt Tanrı) anısına ayrılmış olan
ormanlık alanı seçti İşte bugün de kullanmakta olduğumuz Lise adı, bu Lyceios'tan gelmektedir
Lise'de eğitim ve öğretimin nasıl yapıldığına ilişkin kesin bir bilgiye sahip değiliz; ancak bazı kaynakların bildirdiğine göre, sabahları yeni başlayanlara, akşamları ise geniş halk kitlelerine dersler verilmekteymiş
Akademi ve Lise, aslında felsefe öğretimi veren okullardı Ancak Akademi, daha çok ****fiziğe ve bu arada ahlak ve siyaset gibi konulara yönelmişti Lise'de ise araştırmalar, Aristoteles'in daha çok mantık ve bilimlerle ilgilenmesi nedeniyle, bu alanlarda yoğunlaşmıştı
Aristoteles 13 yıl boyunca Lise'nin yöneticiliğini yaptı ve ölümünden sonra yerine arkadaşı Teofrastos geçti Teofrastos, 37 yıl bu okulun yöneticiliğini üstlendi ve yapmış olduğu yeni düzenlemelerle Lise'yi kurumsallaştırmayı başardı; ancak Lise, Akademi kadar uzun ömürlü olamadı
Aristoteles'in matematik bilgisi araştırmalarına yeterli olacak düzeydeydi; bilimleri matematik, fizik ve ****fizik olarak üç bölüme ayırırken, Platon gibi, matematiğe - yani aritmetik, geometri, astronomi ve müzik bilimlerine - bir öncelik tanımıştı; ancak uygulamalı matematikle ilgilenmiyordu

"Eşit şeylerden eşit şeyler çıkarılırsa, kalanlar eşittir" veya "Bir şey aynı anda hem var hem de yok olamaz (üçüncü durumun olanaksızlığı ilkesi)" gibi aksiyomların bütün bilimler için ortak olduğunu, postülaların ise sadece belirli bir bilimin kuruluşunda görev yaptığını söyleyerek, aksiyom ile postüla arasındaki farklılığa işaret etmişti Aristoteles'in, süreklilik ve sonsuzluk hakkında yapmış olduğu temkinli tartışmalar, matematik tarihi açısından oldukça önemlidir Sonsuzluğun gerçek olarak değil, gizil olarak varolduğunu kabul etmiştir Bu temel sorunlar üzerindeki görüşleri, daha sonra Archimedes ve Apollonios tarafından yeniden işlenip değerlendirilecektir
Aristoteles, astronomiye ilişkin görüşlerini Fizik ve ****fizik adlı eserlerinde açıklamıştır; bunun nedeni, astronomi ile fiziği birbirinden ayırmanın olanaksız olduğunu düşünmesidir Aristoteles'e göre, küre en mükemmel biçim olduğu için, evren küreseldir ve bir kürenin merkezi olduğu için evren sonludur Yer evrenin merkezinde bulunur ve bu yüzden, evrenin merkezi aynı zamanda Yer'in de merkezidir Bir tek evren vardır ve bu evren her yeri doldurur; bu nedenle evren-ötesi veya evren-dışı yoktur Ay, Güneş ve gezegenlerin devinimlerini anlamlandırmak için Eudoxos'un ortak merkezli küreler sistemini kabul etmiştir

Acaba Aristoteles bu kürelerin gerçekten varolduğuna inanıyor muydu? Elimizde buna ilişkin kesin bir kanıt bulunmamakla birlikte, geometrik yaklaşımı mekanik yaklaşıma dönüştürmüş olması, inandığı yönündeki görüşü güçlendirmektedir De Caelo'da (Gökler Üzerine) yapmış olduğu en son belirlemelere göre, en dışta bulunan Yıldızlar Küresi, yani evreni harekete getiren ilk hareket ettirici, aynı zamanda en yüksek tanrıdır

****fizik'te ise, Yıldızlar Küresi'nin ötesinde, sevenin sevileni etkilediği gibi gökyüzü hareketlerini etkileyen, hareketsiz bir hareket ettiricinin bulunduğunu söylemiştir Öyleyse Aristoteles, yalnızca gökcisimlerinin tanrısal bir doğaya sahip olduğuna inanmakla kalmamakta, onların canlı varlıklar olduğunu da kabul etmektedir Bu evrenbilimsel kuram, Fârâbî ve İbn Sinâ gibi Ortaçağ İslâm Dünyası'nın önde gelen filozofları tarafından da benimsenecek ve Kuran-ı Kerim'de tasvir edilen Tanrı ve Evren anlayışıyla uzlaştırılmaya çalışılacaktır
Aristoteles'e göre, Evren, Ayüstü ve Ayaltı Evren olmak üzere ikiye ayrılır; Yer'den Ay'a kadar olan kısım, Ayaltı Evren'i, Ay'dan Yıldızlar Küresi'ne kadar olan kısım ise Ayüstü Evren'i oluşturur Bu iki evren yapı bakımından çok farklıdır Ayüstü Evren ve burada yer alan gökcisimleri, eterden oluşmuştur; eterin, mükemmel doğası, Ayüstü Evren'e ezelî ve ebedî bir mükemmellik sağlar Buna karşılık, Ayaltı Evren, her türlü değişimin, oluş ve bozuluşun yer aldığı bir evrendir Burası, ağılıklarına göre, Yer'in merkezinden yukarıya doğru sıralanan dört temel öğeden, yani toprak, su, hava ve ateşten oluşmuştur; toprak, diğer üç öğeye nispetle daha ağır olduğu için, en altta, ateş ise daha hafif olduğu için, en üstte bulunur

Aristoteles'e göre, bu öğeler, kuru ve yaş ile sıcak ve soğuk gibi birbirlerine karşıt dört niteliğin bireşiminden oluşmuştur
Varlık biçimlerinin mükemmel olmaları veya olmamaları da Yer'in merkezine olan uzaklıklarına göre değişir Bir varlık Yer'e ne kadar uzaksa, o kadar mükemmeldir Bundan ötürü, merkezde bulunan Yer mükemmel olmadığı halde, merkeze en uzakta bulunan Yıldızlar Küresi mükemmeldir

Bu mükemmel küre, aynı zamanda Tanrı, yani ilk hareket ettiricidir
Aristo'nun bu ve diğer görüşleri orta çağ boyunca bir çok filozozu etkilemiş, ve daha sonraki dönemleri de şekillendirmiştir belki de felsefenin temel ilkeleri Arsito mantığı üzerine kurgulanmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Felsefeciler

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Felsefeciler



Immanuel Kantin Elestirel Felsefesi
Aydinlanma felsefesinin, elbette birçok varyanti vardir Bununla birlikte, filozof Immanuel Kant (1724-1804), bu fikirlerin gelisiminde esasli bir yer isgal eder Ona, eserlerinin farkli yönlerine dikkat çekilmek ve bunlarin içinden de farklilik gösteren kimi yorumlara iltimas geçilmekle birlikte, hem analitik gelenek(20 yy basindan beri özellikle Anglosakson dünyasinda yayginlasan dil çözümlemelerine dayali, felsefe yöntemini gelistiren ve felsefenin görevini mantiksal dil çözümlemesiyle sinirlayan felsefe akiminin tümüne verilen ad) içinde yer alan filozoflar ve hem de Kita Avrupasi felsefesi gelenegi içinde yer alan filozoflar tarafindan, büyük bir sahsiyet olarak saygi gösterilir Kant 'in elestirel felsefesi' insanî bilgi ve tecrübenin sinirlariyla temel teskil eden yapisini ortaya koymaya çalisir ki, bu, insan aklinin felsefî ya da ****fiziksel' sorularla olan iliskisi içinde yüz yüze geldigi ikilemi yansittigi için, ta bastan beri hem olumsuz ve hem de olumlu niyetler içeren bir projedir: “Insan aklinin, bilgisinin bir türünde, aklin bizzat kendisinin dogasi tarafindan emredildigi için göz ardi edemedigi, ama tüm güçlerini astigi için de, cevaplamaya muvaffak olamadigi sorular tarafindan sikintiya sokulma gibi garip bir yazgisi vardir
Kant 'in elestirel felsefesi , Aydinlanma düsüncesinin temel konularindan birçogunu anlamli bir biçimde bir araya getirdigi için, Avrupa felsefesinin daha sonraki gelisiminde esasli bir rol oynayabilmistir Hepsinden önemlisi, onun, dis dünyaya iliskin, varligi en açik bir biçimde doga bilimlerinde kanitlanan bilgi türüyle ilgili olan saf aklin' elestirisi, dönemin muhtemelen temel felsefi tartismasi olmus olan konuda karsit kamplarin, empirizm ve rasyonalizmin yaratici bir sentezini saglar
Gerek empirizm ve gerekse rasyonalizm karakteristik bir biçimde, insan bilgisini saglam ve süphe edilemez temeller üzerine oturtmaya ve dinî bilginin düzmece iddialarina karsi koymaya çalisir Bu tutum, hakli kilinamayan iddialar ve bâtil itikat kalintilarindan arindirilmis bir dinî inançla, elbette uyusmaz degildir Insan bilgisini oldukça yetersiz bir alet olarak gören süpheci empiristler, alternatif bilgelik kaynaklarina zaman zaman açik olmuslardir
John Locke (1632-1704), George Berkeley (1685-1753) ve David Hume gibi empiristler, insan bilgisinin tümünün son çözümlemede tecrübelere -dis dünyaya iliskin izlenimler'imize ya da duyumlara' veya gözlemler'e dayandigini öne sürerler a posteriori ya da bizim yalnizca uygun tecrübelere sahip olduktan sonra erisebilecegimiz bir ,sey oldugunu savunurlar Bilgimiz dogustan düsüncelere dayanmaz: Dünyaya geldigimizde, zihin bos bir levha veya tabula rasadir
Rasyonalistler ise, tam tersine, bizim insan bilgisinin önemli, muhtemelen en önemli örneklerine, tecrübeden önce ya da bagimsiz olarak erisebilecegimizi öne sürerler Rasyonalistler, felsefede Platonik gelenege daha yakindirlar Gözde modelleri olarak doga biliminden ziyade saf matematik ve mantigi seçen rasyonalistler, bu tür bilginin yalnizca, bizim a priori ya da tecrübeden bagimsiz bir biçimde sahip olabilecegimiz bir sey olarak anlasilabilecegini savunurlar Daha önce, Platon un diyaloglari bu bakis açisini savunan argümanlar içerir Phaidon adli diyalogda, Sokrates , ruhun ölümsüzlügünü kanitlamak için, bilgi dedigimiz seyin yalnizca animsama oldugu' görüsünü savunur Menon 'da ise, o ögrenme sürecini, daha önceden bilmis olmamiz gereken seyleri bir tür hatirlama ya da animsama olarak tanimlamak için, geometrideki kanitlama örneklerini kullanirMatematik ve mantigin dogrulari tecrübeye müracaat edilmeksizin ispat edilebilir ve onunla asla çelismez Hiçbir sayida gözlem bizi asla, 2+2'nin 5 ettigi'ne ya da Yagmur yagmaktadir ve yagmur yagmamaktadir'in dogru olduguna inandiramaz Tam anlamiyla dogru olan çizgiler, hiçbir yer isgal etmeyen noktalar, yetkin daire ve üçgenler benzeri soyut matematiksel entitelerle [ayri ve müstakil varolusa sahip olan ve nesnel ya da kavramsal gerçeklige sahip olan seylerle, çev], tecrübede hiçbir zaman karsilasilmaz Bu takdirde, biz bu entitelerin bilgisine, Euklides geometrisinde ispatlanan bilgi türüne, o bir sekilde dogustan olmadikça, nasil sahip olabiliriz? Rasyonalistler, bu bilgiyi, ister tecrübeden yapilan genellemenin ürünü, ya da ister son çözümlemede tanim geregi dogru olan içeriksiz dogrulardan , meydana gelen bir sey olarak, baska bir biçimde açiklama yönündeki empirist tesebbüslerle ikna olmazlar
Kant , hem empirizmin ve hem de rasyonalizmin vukuflarini(anlama,bilgi) bir araya getirme çabasi verir O, rasyonalistlerle bizim a priori olarak bilebilecegimiz önemli dogrular oldugu konusunda uyusur, fakat bu tür bir bilginin imkâni için, rasyonalizm tarafindan saglanan herhangi bir açiklamadan, daha uygun bir açiklama saglamanin yollarini arar O, empiristlerle de bilgimizin büyük bir bölümünün tecrübeye dayandigi hususunda uyusur, ama Kant 'a göre, empiristler, zihnin duyum ya da sezgi'den aldigi empirik içerige' yaptigi formel' katkiyi göz ardi ederler Biz bilgimizin tikel içerikleri için her ne kadar tecrübeye, alnliga' veya sezgiye dayansak da, söz konusu tecrübenin yapisi ya da formu insan zihni veya insanin anlama yetisi' tarafindan saglanir Bir dis dünyaya iliskin tecrübe, zihin tarafindan saglanan form olmadan, hiçbir sekilde mümkün olamaz Baska bir deyisle, Kant 'a göre, hem empiristlerin ve hem de rasyonalistlerin görüsleri ayni sekilde tek yanlidir Rasyonalistler hakikî bilimsel bilgi için vazgeçilmez bir önemi olan tecrübe ya da sezginin katkisini küçümserler Empiristler ise, tecrübenin öneminin bilincindedirler, fakat kendileriyle tecrübemizin düzenlendigi kavramlar'in ya da formel yapinin önemini fark edemezler Ünlü bir söz Kant 'in bakis açisini söyle özetler: Içeriksiz düsünceler bos, kavramsiz sezgiler de kördür Öyleyse, kavramlarimizi duyusal hâle getirme, yani sezgide onlara nesne ekleme; sezgilerimizi de anlasilir kilma, yani onlari kavramlarin altina yerlestirme zorunlulugu vardirTecrübe zorunlulukla, tecrübeye form kazandiran düsünceler' veya kavramlarla, ona içerigini veren sezgiler'in bir birlesiminden meydana gelir Kant'in temel kavrayisi, insan bilgisini açiklama problemi için ayirici bir çözüme izin verir Kant bilinçli bir biçimde, Galileo, Torricelli ve Stahl gibi bilim adamlarinin göz kamastirici basarilarini ima ederek, katkisini ****fizikte bir Kopernik devrimi', daha önceki felsefi kabullerin, Kopernik 'in astronomi alaninda basardiklariyla ki- yaslanabilir, bir yikilisi diye tarif eder:
Gök cisimlerinin hareketlerini, onlarin gözlemcinin çevresinde döndügü kabulüne dayanarak açiklarken tatminkâr bir ilerleme' saglayamayan Kopernik , yildizlarin sabit kaldigi, gözlemcinin onlarin çevresinde döndügü düsünüldügünde, daha basarili olup olamayacagini arastirdi Nesnelere iliskin sezgi söz konusu oldugunda, benzer bir tecrübe ****fizikte de denenebilir Sezginin nesnelerin kurulusuna uymasi gerekirse, bu takdirde ikinciye iliskin bir seyleri nasil olup da a priori bir biçimde bilebilecegimizi anlayamam; fakat (duyularimizin nesnesi olarak) nesnenin sezgi yetimizin kurulusuna uymasi gerekirse, bu imkâni kavramakta hiçbir güçlügüm olmaz Tecrübenin kendisi, anlama yetisini içeren bilginin bir türüdür; anlama yetisinin de, bende, nesnelerin bana verilmis olmalarindan önce var olduklarini ve dolayisiyla, a priori olduklarini varsaymam gereken kurallari vardir
Tecrübeye formunu saglayan zihnimiz ya da anlama yetimiz oldugu için, bizim tecrübenin yapisina ya da formuna -bizim için tecrübe olabilmesi mümkün olacaksa eger, tüm tecrübelerin paylasmak zorunda oldugu foima- iliskin a priori bilgiye sahip olmamiz mümkün olur Kant bu özel bilgi türüne transendental' bilgi adini verir, zira o her ne kadar tecrübemizin dogasiyla ilgili olsa da, empiristlerin düsünmüs olduklari gibi, tecrübeden türetilmez
Kant tecrübemizin zorunlu yapisiyla ilgili iddialarini, sonraki felsefe için önemli hâle gelecek olan, baska bir ayirimla daha ifade eder Ayirim, a priori ve a posteriori bilgi ayirimina kestirme yoldan gitmeyi amaçlayan, analitik' dogruyla sentetik'dogru arasindaki ayirimdir Analitik dogrularin, tipki basit tanimlar gibi, dogru ya da yanlis olduklari, yalnizca içerdikleri kavramlarin anlamlari sayesinde, veya baska bir deyisle, analiz yoluyla bilinebilir Örnegin, Bekâr kisi evlenmemis erkektir' önermesi, içerdigi terimlerin en azindan bir sarih yorumuna bagli olarak, yalnizca tanim geregi dogru olan bir önermedir Kantçi terimlerle ifade edildiginde, yüklem konumunda bulunan kavram (evlenmemis erkektir') özne konumunda bulunan kavramda (Bekâr kisi') içerilir Oysa, sentetik önermelerin dogruluklarina bu sekilde karar verilemez Hiçbir kadin hiçbir zaman ABD Baskani olmamistir', sadece sentetik olarak bilinebilecek olan bir dogrudur Bu örnekte, özne konumunda bulunan kavram, açiktir ki, yüklem konumunda bulunan kavramda içerilmez (erkek olmak Baskan taniminin bir parçasi degildir) Kullandigimiz terimlerin anlamlarina bagli olan ve bize gerçek dünya hakkinda hiçbir sey söylemeyen analitik önermeler, a priori bilginin makul örnekleridir Onlarin dogru olduklarini gözlem ya da tecrübe yoluyla kesfetmiyoruz Sentetik dogrularin en açik örneklerinin ise, olgusal olarak bilgi verdikleri, aktüel veri ya da deneye dayandiklari ve dolayisiyla a posteriori olduklari görülür Kant için, tecrübenin temel formu ya da yapisina iliskin transendental bilgi, kritik bir biçimde, hem sentetik ve hem de a priori dogrularin daha az asikâr olan imkânini içerir Baska bir deyisle, Kant'in felsefesi bizim tecrübenin yapisinin önemsiz olmayan veya mühim bilgisine, her tür deneyden bagimsiz bir biçimde sahip olabilecegimize isaret eder Kant bu yeni yaklasimini, çogu zaman yanlis anlasilmis olan bir tasvirle, transendental idealizm' olarak betimler Felsefi terimlerle ifade edildiginde, idealizm genellikle, bir dis, maddî gerçekligin var olmadigi inanciyla birlestirilir Yalnizca ideler vardir Empirizm, bu inanca götüren septik yolu saglar Eger dis dünyaya iliskin bütün bilgimiz görünüste zihinde' olan duyumlardan geliyorsa, oradaki' bir seyin duyumlarimiza tekabül ettigini nasil bilebiliriz? Hersey bir yana, biz düs gördügümüz ya da sanrilara kapildigimiz zaman, benzer duyumlara sahip oluruz, ama onlarin aldatici olduklari ortaya çikar Tecrübemizin dogulugunu tahkik edebilmenin tek yolu diger duyumlardir, fakat ayni problem onlar için de geçerlidir Süpheci idealistler, bizim dis dünyanin varolusu ya da dogasinin kesin bilgisine sahip olamayacagimizi öne sürerler; biz yalnizca duyumlarimizin bilgisine sahip olabiliriz Dini bütün piskopos' Berkeley gibi dogmatik idealistler, maddî gerçeklik düsüncesinin bizzat kendisinin tutarsiz ya da çelisik olmasindan ötürü, gerçekligin özü itibariyle zihinsel oldugunu bilebileceklerini savlayarak, bir adim daha ileri giderler Bu görüsün çagdas versiyonuna göre, gerçeklik hakkindaki bütün önermelerimiz, duyu verileri'yle ilgili olan kilik degistirmis önermelerdir Günümüzde fenomenalizm' olarak bilinen görüse göre, fizikî nesnelerle ilgili önermeler, duyu verileriyle ilgili önermelerden meydana gelen mantiksal konstrüksiyonlardir Dolayisiyla, bir agaçla ilgili bir önerme kurdugum zaman, o ilke olarak duyumlarimla -gördügüm ve belli kosullar altinda görecegim seylerle- ilgili bir kompleks önermeler dizisine indirgenebilir Sagduyunun bir dis maddî dünya ile ilgili olarak genelde öne sürdügünün tam tersine, dis dünya hakkinda bildiklerimi ifade eden önermeler, söz konusu önerme dizilerinin ikincisidir
Kant 'in transendental idealizmi, özellikle analitik yaklasimi benimsemis filozoflar tarafindan, yanlis anlasilmis ve yukaridaki idealizm ya da fenomenalizmin bir versiyonu olarak görülmüstür Oysa, Kant 'in transendental idealizmi, gerçekte, onun empirik' idealizm adini verdigi görüsün bütün formlarini çürütmek için tasarlanmistir Kisaca, Kant , bize göründügü sekliyle dünyanin, görünüsler dünyasi' ya da fenomenal dünya'nin, kaçinilmaz bir biçimde, zaman ve mekân içinde, birbirleriyle nedensel etkilesim içinde bulunan nesnelerin maddî bir dünyasi olarak tecrübe edildigini iddia eder Biz, dünyayi kendinde var oldugu' sekliyle bilemedigimiz gibi, numenal' dünyanin kendinde seylerinin' fiilen bu sekilde organize edildiklerini de bilemeyiz Biz, sadece görünüsler dünyasinin bilgisine sahip olabiliriz; dünyanin gerçekte, tam tamina göründügü gibi oldugunu varsayamayiz Ancak çok daha önemlisi bu, bizim yalnizca zihinlerimizin içeriklerinin bilgisine sahip olabilecegimiz veya görünüsle gerçeklik arasindaki ayirimin bir temeli olmadigi -empirik idealistler tarafindan çikartillan sonuç- anlamina gelmez Allisoti un da isaret ettigi gibi, Kant salt görünüs' (Appareni) ya da yanilsama' (Schein) ile gerçeklik arasinda bir ayirim yapar Söz konusu ayirim, insan bilgisinin mümkün tek nesnesi olan görünüsler dünyasi' (Erscheinungen) içinde yapilir Kendi terimleriyle söylendiginde, Kant bir empirik realisttir: Gerçekligin nesnel bir bilgisine erisebiliriz Kant'in görünüsle gerçeklik arasindaki transendental ayiriminin anlatmak istedigi sey, farkli bir düzenle ilgilidir Allison'un da söyledigi gibi, '
Transendental düzeyde, görünüslerle kendinde seyler arasindaki ayirim, öncelikle, seyleri (yani, empirik nesneleri) ele almanin', biri insan duyarliginin öznel kosullariyla (zaman ve mekânla) iliski içinde ve dolayisiyla, göründükleri' sekilde, digeri de bu kosullardan bagimsiz olarak, ve binaenaleyh kendilerinde olduklari' sekilde olmak üzere, iki ayri yoluna isaret eder
Kant 'in transendental ayiriminin gözettigi amaç, süphecilik ve empirik idealizm de dahil olmak üzere, onun çogu ****fiziksel karisikligin kaynagi olarak gördügü seyin, yani transendental realizmin altini oymaktir Transendental realist, görünüsleri kendinde seyler olarak degerlendirir ya da baska bir deyisle, onlarin insan bilgisinin tümel, zorunlu ve dolayisiyla a priori kosullarindan' bagimsiz oldugunu düsünür Gerçekten de, transendental realist, insan bilgisini sonsuz bir akila ya da Tanri'ya açik olan mükemmel ya da mutlak bilginin asagi düzeyde ya da bulanik bir taklidi olarak anlar Kant 'a göre, süphecilik ve empirik idealizm insan bilgisini bu sekilde anlamaya kalkismanin dogal sonuçlandir
Kant 'in transendental realizmi reddedisi, böylelikle kendi Kopernik devrimini daha anlamli kilmasina da yardimci olur Kopernik, temelde dinî nedenlerle, insanlik Tanri'nin en önemli yaratigi oldugu için, yer- yüzünün evrenin merkezinde bulunmasi gerektiginde israr eden bir kozmolojinin yikilmasina katkida bulundu Benzer bir biçimde, Kant'in elestirel felsefesine yükledigi esas ödev, daha önceki ****fiziksel karisikligin son çözümlemede dinî olan kaynaklarini yok etmektir Insan bilgisi, yaniltici ve erisilemez olan tanrisal sezgi standartina göre degil, bütünüyle insanî öge ya da terimlerle anlasilmalidir Kant 'in transendental idealizmin yararini göstermeye çalisan ek ispati, onun, transendental bakimdan realist bir perspektifin sonucu olan ****fiziksel paradokslara iliskin tartismasinda bulunur Gerçeklik hakkinda, insan bilgisinin kaçinilmaz kosullarindan soyutlanarak, önemli bir sey söyleme tesebbüsü, 'kadîm ya da dogmatik' ****fizigin çeliski ya da antinomilerine' götürür Critigue of Pure Reason [Saf Aklin Elestirisi] 'in ikinci kismi Transendental Diyalektikte, Kant Kant 'in tecrübemizin zorunlu yapisiyla ilgili iddialari kanitlama tesebbüsleri, bununla birlikte, bir ihtilâf kaynagi olup çikmistir Özellikle de, onun kategorilerin transendental dedüksiyonu' çok siki bir incelemeye tâbi tutulmustur Transendental dedüksiyon, tecrübemizin, Kant'in bütün mümkün tecrübenin transendental kosullari olduklarini iddia ettigi, temel karakteristiklerinin zarurîligini gözler önüne sermeyi amaçlar Kisacasi, o, birbirleriyle nedensel etkilesim içinde bulunan nesnelerin maddî dünyasiyla, tecrübenin birlikli öznesini, esdeyisle tüm tasarimlarimiza eslik edebilmesi' gereken düsünüyorum'u tanimlayan sezgi formlari' olarak zaman ve mekânin zarurîligiyle anlama yetisinin saf kavramlari'nin zorunlulugunu kanitlama amaci güder Kant 'in söz konusu argümani, güçlügü ile ün salmistir; onu, burada yeni bastan kurmaya kalkismayacagim Analitik felsefenin temel görüsü açisindan, Kant'in transendental dedüksiyonlarinin, hersey bir yana, basarili mantiksal dedüksiyonlar olmadigi açik gibi görünmektedir Argümanlar olarak, onlar ya ikna edici degildirler veya pek büyük bir önemi olmayan analitik iddialara indirgenebilirler Sonuçta, analitik filozoflara göre, Kant 'in felsefesinde çok büyük bir önemi olan sentetik a priori dogrular sinifinin bos oldugu anlasilir Yalnizca, analitik dogrular, ki bunlar son çözümlemede içeriksiz veya totolojik' dogrulardir, a priori bir biçimde bilinebilir Analitik felsefe, böylece, bu türden sorulara iliskin tüm yeni spekülatif' tartismalarin önünü kesmek için, geleneksel felsefeye yönelik bütün elestirilerini kullanarak, Kant'in kritik felsefesinin sert bir elestirisinden yola çikar Gerçekten de, analitik gelenek Hume 'un ya olgu sorunlarindan (a posteriori ve sentetik) ya da ide iliskileri'nden (a priori ve analitik) ibaret bir bilgi olarak anlasilamayan herhangi bir bilginin, hakikî bilginin degil, ama anlamsizin bir türü oldugu iddiasina döner Bu gelenek, felsefenin cevaplayamadigi' sorulari hiç dikkate almamasi gerektigini öne sürerek, Kant'in ikileminin olumsuz kutbunu vurgular Analitik filozoflar, bu genel egilimle, Kant'a göre, insan aklinin ve gerçekte, yasayan ve eyleyen insan bireyinin duyarsiz kalamadigi' temel sorulara pek önem vermediler Oysa Kita Avrupasi felsefesi gelenegi, Kant 'in ne yaparsak yapalim ilgisiz kalamadigimiz ****fiziksel, ahlâkî ve estetik sorular bulundugu kabulüne büyük bir önem atfeder Kita Avrupasi filozoflari, ayni zamanda Kant 'in transendental dedüksiyonlarina da daha fazla sempatiyle bakmislardir Onlarin bakis açilarindan, bu argümanlarin siki mantiksal dedüksiyonlar olmamalari sasirtici degildir Kant için, (Hume'un iki mesrû dogru kategorisine tekabül gelen) mantiksal dedüksiyonla gözlem veya deney, bilgi sinirlari dahilindeki normal empirik kullanimi bakimindan, teorik aklin temel özellikleridir Onun, söz konusu anlam içinde, anlama yetisinin (Verstan) sinirlarini tesbit etmek üzere tasarlanan kendi elestirel felsefesi, bu sinirlarin ötesine geçme riskini kaçinilmaz olarak göze almak durumundadir Felsefî refleksiyon, anlama yetisinin daha sinirli ve hiç süphe yok ki, daha güvenilir yöntemlerine indirgenemez Açiktir ki, Kant da, transendental argümanlarini siki mantiksal dedüksiyonlar olarak düsünmedi Dieter Heinrich, onun aklinda her seyden önce hukukî bir paradigma ve yasal delil standartlarinin oldugunu öne sürmüstür Felsefî açiklamalar, hiçbir zaman itiraz kabul etmeyen kanitlamalar olmayip, zorunlulukla holistik olan ve hakli kilinmak için benimsenen söylem formlari' kadar asla açik ve dakik olmayan inceleme/denemelerdir (prohationes)Aklin' (Vernunft) bir faaliyeti olarak felsefi refleksiyon, bilgi ya da anlama yetisinin emin ama dar olan sinirlarinin ötesinde is görür Ondan sonra yasamis olan Kita Avrupasi filozoflari, Kant 'a iliskin empirist ve daha sonraki analitik yorumlarin genel egilimiyle tam bir karsitlik içinde, salt' anlama yetisine zit olarak felsefî akla çok büyük bir deger verirler Keza, ahlâkî ya da pratik akil ve yargiyla mesgul olan ikinci ve üçüncü elestiriler, Kita Avrupasi gelenegi için de, daha büyük bir rol oynar Ahlâkî ve politik sorular, Kant'in, bir olgunlasma ya da bagimliliktan kurtulma süreci olarak tanimladigi Aydinlanma kavrayisinin kesinlikle merkezinde yer alir: Aydinlanma insanin, gücünü kendisine zorla kabul ettiren çocukluktan çikisidir Çocukluk ise, kisinin kendi aklini baskalarinin rehberligi olmadan kullanamamasidir Bununla birlikte, o yalnizca, kisitlayici baglardan kurtarilmis olgusal ya da bilimsel açiklamâ arayisini düsünmedigini yeterince açik hâle getirir Sadece, anlama yetim olarak hizmet görecek bir kitap'tan degil, fakat vicdanim olarak hizmet edecek bir papaz'dan ve otokratik despotizm'- den de, olgunlugun önündeki engeller diye söz edilir Düsüncelerini sorumluluk sinirlari içinde ifade etme özgürlügü, dinî konulardaki özgürlük, yasamaya iliskin serbest tartisma, bütün bunlar sona ermemis olan Aydinlanma sürecinin özsel ögeleridir Özgür düsünme', insanlarin giderek daha fazla özgür eyleyebilmeleri' için, bir halkin zihniyetini yavas yavas etkileyen' bir tohum'dur Kant'in, Aydinlanma projesi karsisinda daha elestirel bir tavir takinan halefleri, düsünce ve tecrübenin sanatsal, estetik ve dinî alanlari kadar ahlâk ve politikayla ilgili sorunlar üzerinde daha fazla yogunlasma egilimi gösterdiler
Çagdaslarindan bazilarinin tersine, Kant , Aydinlanma felsefesinin ahlâk ve din için ciddî bir problem yarattiginin kesinlikle farkindaydi Herseyin ötesinde, maddî neden ve sonuçlarin bir alt alta dizilisi olarak, katisiksiz bir biçimde mekanist bir dünya görüsü, özgürlük ve ahlâkî sorumluluk kavramlârinin altini kaziyor gibi görünür La Mettrie 'nin (1709-1751) Man a Machine[Makine Insan] 'i benzeri bir eserin telkin ettigi gibi, insan varliklari yalnizca nedensel güçlerin oyuncaklari, onlarin eylemleri de biyolojinin veya toplumsal kosullanmanin sonuçlari ise eger, bu takdirde onlari özgür ve sorumlu failler olarak görmenin pek bir manasi yok gibidir Aydinlanmanin bilimsel rasyonalitesinin ahlâkî ilke ya da buyruklari nasil olup da destekleyebilecegi (Hume'un terimleriyle söylendiginde, olmasi gereken'in [degerin] nasil olup da olan'dan (olgudan] çikarsanabilecegi) hususu da açik degildir Insan eylemlerine iliskin nesnel bir ahlâkî deger biçmenin temelleri de çok ' gözle görülür bir biçimde çökertilirKant 'in buna tepkisi, ahlâkî yargi için, bilimsel akildan bagimsiz olan saglam bir temel tespit etmeyi amaçlayan, ikili bir stratejiden olusur Herseyden önce, saf aklin elestirisi, bilimsel rasyonalite ya da anlama yetisinin asiri iddialarina, (Kant'a iliskin bazi empirist yorumlarin da öne sürdügü gibi) ahlâk ve dinin iddialarini reddetmek için degil, fakat tam tamina inanca kapi açmak' için, sinir çeker Ikinci baskinin Önsöz'ünde, Kant sunu söyler:
Binaenaleyh, inanca kapi açmak için bilgiyi sinirlamanin zarurî oldugunu gördüm ****fizigin dogmatizmi, yani ****fizikte, önceden saf aklin bir elestirisi yapilmadan ilerleme kaydetmenin mümkün oldugu önyargisi, ahlâka düsman olduktan baska, hep dogmatik olan, bütün bu inançsizligin kaynagidir
Onun kendi dinî inançlari, teolojik ögretiden ziyade, ibadete önem veren Lutherci bir akim olan Piyetizmden etkilenmistir Kant'in stratejisinin ikinci, daha önemli kismi, ahlâk ve dine, onun saf akla iliskin elestirisiyle tutarli olan, saglam bir temel temin etmekten meydana gelir Gerçekten de, o ayni akilyürütme çizgisini sürdürür Onun ahlâkî yarginin nesnelligine iliskin alternatif açiklamasi, pratik tecrübemizin transendental kosullarina iliskin bir incelemeye dayanir Eger ahlâki insan varolusunun bir olgusu olarak görüyorsak, bu takdirde onun imkâninin zorunlu kosullari nelerdir? Ahlâkî tecrübe ve yarginin zarurî postülalari' nelerdir?
Kant 'in cevabi, özgür olmadigimiz takdirde, eylemlerimizden sorumlu tutulamayacagimiz ve eylemlerimize ahlâkî yargilar uygulanamayacagi için, ahlâkin temel postülasinin özgürlük oldugu seklindedir Bununla birlikte, özgürlük, Kant'in fizikî dünyanin temel bir özelligi oldugunu gösterdigi, nedensel zorunlulukla uzlastirilmalidir O, bu uzlastirmayi gerçeklestirmek için, fenomenal dünya ile numenal dünya arasindaki ayrimdan yararlanir Özgürlük, nedensel olarak belirlenmis empirik ya da fenomenal benin degil de, numenal ya da akilla anlasilabilir benin bir özniteligi olarak anlasilir Baska bir biçimde söylendiginde, özgürlük kendimizi, ayni anda fizikî, ve dolayisiyla nedensel olarak kosullanmis varliklar olsak bile, bir yandan da dünyadaki failler olan, ben-bilincine sahip kisiler olarak düsünme tarzimizin temel bir özelligidir Kant , kendi ahlâk anlayisinin, özgür ya da ahlâkî eylemin tikel insan bireylerinin veya fenomenal benlerin 'empirik güdülenmelerinden, arzu ve itkilerinden tümüyle arindirilmis bir sey olmasi gerektigi sonucuna götürdügünü düsünür Ahlâkî bir eylem, bireyin belli bir çikari ya da arzusunun degil de, yalnizca dogru olani yapma niyetinin sonucu olmalidir Ahlâkin sentetik a priori' ilkeleri, su hâlde, ayird edici tüm bireysel özellikleri silinmis, soyut bir rasyonel irâde ya da fail kavramindan türetilmelidir Birey, yalnizca aklin ürünü olan evrensel bir ahlâk yasasina uygun olarak eylediginde, özgür ve ahlâkî bir biçimde eyler
Sonuçta, Kant'in ünlü kategorik buyrugu', ahlâkî özneleri, eylemlerinin maksimlerini (temel kural)evrensellestirme'ye davet eder: Yalnizca, ayni zamanda evrensel bir yasa hâline gelmesini isteyebilecegin maksime göre eyle!' Bu, baskalarinin sana yapmalarini istedigin seyleri yapmalisin' diyen daha ünlü altin kural'in Kant 'taki versiyonudur Kant'in kategorik burugunu açiklamak için kullandigi örneklerle, ahlâksiz eylemlerin, herkesin yapabilecegi örnekler olarak görüldügü zaman, kendi kendilerini çürütücü hâle geldiklerini göstermek amaci güdülür Buna göre, yalan söylemek, yalnizca insanlarin çogu dogruyu söyledigi takdirde, etkili olur (yalana inanilir ve yalan söyleyen kisinin gizli emellerine hizmet edilir) Herkes yalan söylerse (bu eylemin maksimini evrensellestirdigimiz takdirde, söz konusu olan hipotez), o zaman hiç kimseye inanilmaz ve hem dogruyu söyleme kurumunun hizmet ettigi amaçlar ve hem de yalancinin emelleri kaçinilmaz olarak bosa çikar Kant'in, birincisine esdeger olmasi hedeflenen formüllerinin bir digerinde, kategorik buyruk, baskalarini asla ve asla sadece araçlar olarak degil, fakat her zaman kendilerinde amaçlar olarak görmek gerektigi buyruguyla ifade edilir:
insan, ve genel olarak da, her rasyonel varlik, sadece~su ya da bu irâdenin keyfi kullanimi için bir araç olarak degil kendinde bir amaç olarak varolur: O, ister kendisine, isterse baska rasyonel varliklara yönelmis olsun, tüm eylemlerinde ayni zamanda hep bir amaç olarak görülmelidir
(Biz her ne kadar, her iki tarafin da özerkligine saygi gösterdigi sürece, tüm taraflarin hiç süphe yok ki yararina olan iliskilere gönül rizasi ile girebilsek de) Baska insanlari hiçbir zaman salt kendi kisisel amaçlarimizin araçlari olarak kullanmamaliyiz Ahlâkî bir biçimde eylemek, baskalarina akilla anlasilabilir veya rasyonel varliklar ve dolayisiyla ahlâkî amaçlar olarak muamele etmek demektir
Kant'in en anlamli, ama maalesef, en karanlik degerlendirmelerinden bazilari, onun elestirilerinden üçüncüsünde, estetik yargi ile teleolojik yarginin birbirleriyle iliskili olan elestirilerini içeren Critique of Judgment [Yargi Gücünün Elestirisi] 'ta yer alir Kant , sanat felsefesine etkili bir katki yapmis olmanin yaninda, saf aklin elestirisiyle pratik aklin elestirisi arasinda bir köprü olarak tanimlanan seyi saglamistir Stuart Hampshire'in sözleriyle, bizi azgin dogadan rasyonel özgürlüge götüren bir köprü vardir Estetik tecrübe, insan yasaminin görünüste mukayese edilemez olan iki boyutu, yani bir yandan (empirik ya da bilimsel bilginin nesnesi olan) fizikî doganin deterministik alani içindeki bedensel varolusumuzla, diger yandan da yalnizca pratik aklin evrensel buyruklarina itaat eden özerk rasyonel failler olarak varolusumuz arasindaki siddetli karsitligi yumusatir Dogal güzellige iliskin estetik tecrübemiz, basarili sanat eserinin gözle görülür olan dogal zorunlulugunu yansitan bir bilinç -her ne kadar, kendinde bir amaç olarak', belirli bir isleve hizmet etmese dahi, onun oldugundan baska türlü olamayacagi hissi- dogurur Bir sonuç olarak, biz 'dogada kendimizi evimizdeymis gibi hissetme imkâni buluruz:
Begeni yargisi açisindan, güzel bir sanat eseri, dogadaki canli bir organizmanin kendi kendini sekillendiren canliligina sahiptir Kendi belirsiz amaçliliklariyla birlikte, doganin sekillendirici güçleri ve insan varliklarinin özgür, sekillendirici güçleri arasindaki bosluk kapanmistir Insan varliklari, bölünmüs benlerinin ahlâkî çabalarda yarattigi gerilime ragmen, kendilerini dogada önemli ölçüde evlerindeymis gibi hissederler Ahlâkli insanla dogal süreçler arasindaki tehdit edici boslugu diger taraftan hareketle kapatirken, dogal güzelligi, dogal varliklarla ilgili dogal süreçleri amaçsiz bir mekanizma olarak degil de, sanatla benzerlik içinde' degerlendiren, bir görüsü talep eden bir sey olarak görürüz
Kant, en azindan 1787 ertesine kadar, dogadaki amaçliligi, Tanri'nin amaç gözeten plâninin aktüel ürünü olarak görmez Bununla birlikte, evrene estetik açidan, sanki o bir amaç gözetilerek yaratilmis ya da düzenlenmisçesine, deger biçisimiz, bizim ahlâkin egilip bükülmez taleplerini maddî dünyanin olgusal kayitsizligiyla bagdastirmamizi kolaylastirir Kant'in bu anlamli mülahazalari Kita Avrupasi gelenegi içinde yer alan diger düsünürler tarafindan kabul görmüstür Örnegin, Friedrich Schiller , Insanin Estetik Egitimi Üzerine' basligini tasiyan denemesinde, sanati, insanlik için ahenkli, organik bir birligin yeniden ele geçirilmesinin araci olarak görür Güzellik doga hâli'nden (Naturstaat), salt fizikî bir boyutu olan bireyin tam ziddi olan ahlâkli bireyin ihtiyaçlarina daha uygun gelen ahlâkî evreye (sittlicher Staat) giden yoldur Güzellik özgürlük yoludur Kant 'in üçüncü elestirisiyle Aydinlanma ve moderniteye Romantizm, Hegel ve diger Kita Avrupasi düsünürleri tarafindan yöneltilen elestiriler arasinda, iste bu genel egilim açisindan da, yakinliklar olacaktir

Alıntı Yaparak Cevapla

Felsefeciler

Eski 11-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Felsefeciler



René Descartes

René DescartesRené Descartes (Röne Dekart okunur) (31 Mart 1596-11 Şubat 1650) Fransız matematikçi, bilimadamı ve filozof Batı düşüncesinin son yüzyıllardaki en önemli düşünürlerinden biri

Hayatı [değiştir]1596 yılında La Haye (şimdi Descartes), Touraine, Fransa'da doğan ünlü düşünür, eğitimini Anjou'da bulunan bir Cizvit kolejinde gördü Sağlık bakımından zayıf olan Descartes, özellikle çocukluğunda sık sık hastalıklarla boğuştu 1616 yılında Poitiers Üniversitesinden hukuk diplomasını aldı Gençlik yıllarında çeşitli dönemlerde orduda hizmette bulundu Bu hizmetlerin dışında Avrupa'nın birçok ülkesine yolculuklar yapıp, çeşitli şehirlerde yaşadıktan sonra 1628 yılında Fransa'ya geri döndü ve felsefe ve optik üzerine değişik deneyler yaptı Aynı yıl Hollanda'ya yerleşti

Hayatı boyunca geç kalkma alışkanlığı oldu 1649 yılında, zamanın İsveç Kraliçesi Christina'nın davetiyle Stokholm'a yerleşti ve burada kraliçeye dersler vermeye başladı Kraliçenin isteğiyle, filozofun uyanık olmaya alışık olmadığı kadar erken bir saat olan, sabah beşte yapılan dersler ve ülkenin soğuk iklimi yüzünden Descartes, İsveç'e gelişinin birkaç ay ardından 11 Şubat 1650'de zatüreden dolayı yaşamını yitirdi

Descartes bilime ve matematiğe önemli katkılarda bulunmuştur Optikte yansımanın temel kanununu bulmuştur; geliş açısı gidiş açısına eşittir Matematiğe olan en büyük katkısı ise analitik geometri üzerine olmuştur Cebirin geometriye uygulanması üzerine çalışmıştır Kartezyen Geometri ifadesini ortaya atmıştır Eğrileri onları üreten denklemlere göre sınıflandırmıştır Alfabenin son harflerini bilinmeyen çokluklar için, ilk harflerini de bilinen çokluklar için kullanmıştır

Descartes'ın felsefe tarihindeki önemi, kilise odaklı orta çağ felsefesini içinde bulunduğu darboğazdan çıkarıp Yeni Çağ'a taşımasından kaynaklanmaktadır Descartes'ın çalışmaları "Akılcılık" akımının doğmasına yol açmıştır

Başta Spinoza ve Leibniz olmak üzere eserleri pek çok önemli filozofu etkilemiştir

Filozofun görüşleri, başta "Düşünüyorum öyleyse varım" (Cogito ergo sum) çıkarımı olmak üzere, günümüzde de halen pek çok eserde alıntı olarak bulunabilmektedir
"Kesin olan bir şey var Bir şeyin doğruluğundan şüphe etmek
Şüphe etmek düşünmektir Düşünmek ise var olmaktır
Öyleyse var olduğum şüphesizdir
Düşünüyorum, o halde varım
İlk bilgim bu sağlam bilgidir
Şimdi bütün öteki bilgileri bu bilgiden çıkarabilirim"

Düşünceleri kendinden sonraki bütün filozofları etkilemiştir 17 ve 18 yüzyıllarda Descartes'ın etkisi kolayca görülebilir Locke, Hume, Leibniz ve Kant; Descartes'ın düşüncesine yanıt vermeye çalışmışlardır

Bu bakımdan modern felsefenin babası sayılmaktadır

Eserleri [değiştir]Metot üzerine konuşma (Discours de la méthode)
****fler (Meditationes de prima philosophia)
La Géométrie
Le Monde, ou Traité de la Lumière
La Dioptrique
Les Météores
Musicae compendium (1618)
Regulae ad directionem ingenii (1628)

Alıntı Yaparak Cevapla

Felsefeciler

Eski 11-04-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Felsefeciler



Platon

Soylu bir aileye mensup olan Platon, MÖ 428 yılında Atina'da doğmuş ve iyi bir eğitim görmüştür 20 yaşında Sokrates'le karşılaşınca felsefeye yönelmiş ve hocasının ölümüne kadar (MÖ 399) sekiz yıl boyunca öğrencisi olmuştur; hocası ölünce, diğer öğrencilerle birlikte Megara'ya gitmiş ama burada uzun süre kalmayarak önce Mısır'a, oradan da Pythagorasçıların etkili oldukları Sicilya ve Güney İtalya'ya geçmiştir Bir ara korsanların eline düşmüş, fidye vererek kurtulduktan sonra, kırk yaşlarında Atina'ya dönmüştür Atina'da Akademi'yi kurarak dersler vermeye başlayan Platon, MÖ 347 yılında 81 yaşındayken ölmüştür

Platon, hocası Sokrates gibi sokaklarda ve pazar yerlerinde öğretim yapmak istemiyordu; tam tersine ne yaptığını bilmeyen kuru kalabalıktan uzak bir yerde bir okul kurarak, seçkin öğrenciler yetiştirmeyi düşünüyordu Atina'nın batısında bulunan ve adını bir Yunan kahramanı Academios'tan alan bölge, bu amaç için çok uygundu Platon meşhur okulu Akademi'yi burada kurdu Bu dönemde, Akademi bölgesinde esin perileri Müzler için bir tapınak, öğrenciler ve öğretmenler için odalar, toplantı odaları, konferans salonları ve yemekhaneler yapılmıştı Ancak öğretimin nasıl yürütüldüğüne ilişkin yeterli bilgiye sahip değiliz Büyük bir olasılıkla Sokrates'in diyalektik yöntemi uygulanmış, yani öğretim esnasında konferans yöntemi yerine tartışma yöntemi benimsenmiştir Platon'un amacı, öğrencilerine bilgi aşkını aşılayarak, onları filozof bir yönetici olarak yetiştirmektir; bu yüzden ahlak ve siyasete ağırlık vermiş, ancak bunları mantık ve matematikle temellendirmeyi ihmal etmemiştir

Akademi bu haliyle daha çok özel bir öğretim kurumunu andırmaktadır Her yaştan öğrencisi vardır; fakat öğrenciler, sınavdan geçirilmez ve eğitimlerini tamamladıklarını gösterir özel bir diploma ile ödüllendirilmez; yalnızca doğruyu araştırmakla görevlidirler

Platon'un ölümünden sonra Akademi'nin başına kız kardeşinin oğlu geçmiş ve Platon'un düşüncelerinin yerleşmesi ve gelenekselleşmesi için uğraşmıştır Akademi uzun bir süre seçkin yöneticilerin yönetiminde ve denetiminde, seçkin öğrenciler yetiştirmiş ve 6 yüzyılın başlarında bir Pagan okulu olduğu gerekçesiyle Bizans İmparatoru Justinianus tarafından kapatılmıştır Hıristiyanların tehditlerinden kaçan öğretmenlerden ve öğrencilerden bazıları, Sâsânî Kralı Anuşirvan'ın (MS 531-579) Cundişapur'da kurmuş olduğu tıp okuluna sığınmışlardır Bu, uygarlık tarihi açısından çok önemli bir gelişmedir; çünkü buraya yerleşen Yunan filozofları ve hekimleri, birkaç yüzyıl sonra İslâm Dünyası'nda yeşerecek olan bilim ağacının tohumlarını atacak ve böylece bilim ve felsefe Atina'dan Bağdad'a taşınacaktır

Justinianus'un Akademi'yi kapatmasının nedeni Pagan etkisini ortadan kaldırmaktı; ancak bu yolla, istemeden de olsa, Hıristiyanlığın en büyük rakibi olan Doğu uygarlığının (ve bu arada İslâm uygarlığının) güçlenmesine yardımcı olmuştur

Platon, barbarlarla dost olmasa da, onlara karşı Aristoteles kadar katı bir tutum içerisinde de değildir Mısır'a yapmış olduğu gezi sırasında, Mısırlıların bilimleri, dinleri ve yaşam biçimlerine ilişkin bilgi edinmiş ve Mısır uygarlığının Yunan uygarlığından daha önce geliştiğini ve onun biçimlenmesine yardımcı olduğunu anlamıştır Bu husus, Timaios adlı diyalogunda açıkça görünmektedir Burada Solon ile bir Mısırlı rahip arasında geçen bir konuşma cidden çok ilginçtir Rahip Sais,

"Ah Solon Solon Siz Yunanlılar daha dünkü çocuksunuz" deyince, Solon bu söylediklerinin ne anlama geldiğini sorar ve bunun üzerine rahip şu karşılığı verir :

"Ruh olarak sen ve siz çok gençsiniz; çünkü ne eski geleneklere ne de yüzyıllar öncesinden gelen bir bilime sahipsiniz "

Platon Mezopotamyalılara ilişkin fazla bir bilgiye sahip olmasa da, Asur hükümdarı Ninos'un kanunlarına atıfta bulunması, bu uygarlığa tamamen yabancı olmadığını göstermektedir Eserlerinde görülen astroloji anlayışı büyük ölçüde Babillilerden gelmiştir

Yunanlıların sürekli düşmanları olan Persleri ise, Platon çok iyi tanımaktaydı Olasılıkla Herodotos ve diğer Yunan tarihçilerinin yapıtlarını okuyarak Achaemenidian İmparatorluğu'na hayranlık duymuştur Perslerin otokrasisi, ona, Yunanlıların demokrasisinden daha sempatik görünüyordu

Platon'a göre, insanlar bir mağaranın içinde yaşarlar ve yüzleri mağara girişinin karşısında bulunan duvara dönük olduğu için sadece ve sadece buraya düşen gölgeleri görebilirler; duyumlarımız yoluyla varlığından haberdar olduğumuz bu görünümler, gerçek değil, gerçeğin iyiden iyiye bozulmuş gölgeleridir; gerçeği görmek isteyen bir kimsenin, akıl yoluyla duyusal zincirlerden kurtularak başını mağaranın girişine çevirmesi ve orada ge礤 töreni yapmakta olan ideaları, yani görüntülerin oluşumunu sağlayan gerçek biçimleri seyretmesi gerekir Bu nedenle bu alemde duyumsadığımız varlıklar birer gölgedir ve asıl var olan şeyler, bu gölgeler ve bu yanılsamalar değil, onların ardındaki ölümsüz idealardır Mesela bir at ne kadar olağanüstü olursa olsun, zamanla bozulur ve kaybolur; oysa at ideası ezelî ve ebedîdir, değişmez

Öyleyse, değişim içinde bulunan görüntülerin bilgisini bir yana bırakarak, hiçbir zaman değişmeyen ideaların bilgisine ulaşmak gerekir; felsefenin amacı bu olmalıdır; gerçek bir filozof, bu aldatıcı görünümlerin ardına saklanmış olan mutlak bilgiyi, yani ideaların bilgisini yakalayabilen kişidir Platon böylece bilginlerin yolunu da çizmiş olmaktadır; çünkü İlkçağ ve Ortaçağ'da bilim ve felsefe birbirlerinden ayrı birer etkinlik olarak görülmemiştir

Son diyaloglarındaki dualist eğilim, Zerdüştçülükten kaynaklanıyordu ancak bu etki, büyük bir olasılıkla dolaylı bir yoldan gelmiş olmalıydı; çünkü Platon'un diyaloglarında Zerdüşt ismine sadece bir yerde rastlanmaktadır Ayrıca felsefesinde, Hint felsefelerinin izleri de görülmektedir

Platon, Phaidon adlı diyalogunda, bir filozofun ölmekten mutlu olacağını, çünkü ruh ideasının ölümsüz olduğunu söylemektedir Bu anlayış sonraları yaygınlaşacak ve insanı anlamlandırmaya çalışan düşüncelerin merkezine oturacaktır

Yapıtlarından anlaşıldığı kadarıyla, Platon daha çok ahlak ve siyasetle ilgileniyordu Devlet, Yönetici ve Kanunlar adlı kitaplarında ideal bir devletin nasıl olması gerektiğini sorgulamış ve savunduğu görüşler, daha sonra Fârâbî ve İbn Sinâ gibi İslâm filozoflarının siyaset anlayışlarının biçimlenmesine büyük katkılarda bulunmuştur

Matematik, Platon'un gözünde çok önemli bir bilimdi; çünkü onunla gerçek bilgiye, yani Tanrı İdeası'na ulaşmak olanaklıydı; zaten Tanrı'nın kendisi de bir matematikçiydi

Platon'a göre, matematik, gölgeler alemi ile idealar alemi arasında bir ara alem veya iki alemi birbirine bağlayan bir geçittir Mesela, ister doğada bulunsun isterse bulunmasın, geometrik biçimler bu ara alemin varlıklarıdır ve bu nedenle mükemmel değillerdir; bunlarla ilgilenenlerin, teğetlerin bir daireye veya bir küreye birden fazla noktada değdiklerini kabul etmeleri gerekir; ancak ideal bir daire veya ideal bir küre söz konusu olduğunda yalnızca bir değme noktasının bulunacağı zihinsel bir soyutlama ile kavranabilir İşte bu nedenlerle, Platon Akademi'nin kapısına "Geometri bilmeyen bu kapıdan girmesin" diye yazdırmıştır Platon uygulamalı matematiği sevmemiş ve bu nedenle cetvel ve pergelin dışında bir araç kullanmaya yanaşmamıştır

Platon da doğaya Pythagorasçılar gibi bakar ve gerçeğin kilidini açacak anahtarın aritmetik ve geometri olduğuna inanır Matematikle ilgili orijinal denebilecek bir çalışması yoktur; katkıları daha çok felsefîdir Tanımları düzeltmiş ve mantıksal bağlantıları güçlendirmiştir Ancak geometrik analiz, Platon'a değil, Kioslu Hipokrates'e atfedilmektedir

Platon'un matematiğe ilişkin görüşleri ve çalışmaları sonucunda, matematik, diğer bilimler arasında seçkin bir konuma yerleşecek ve yüzyıllardan beri süregelmekte olan bilimsel eğitim ve öğretimin esas öğesini oluşturacaktır

Düzgün çok yüzlülerin Platon tarafından keşfedildiği söylenmekteyse de, ondan çok daha önce bilinmekteydi Ancak Platon beş düzgün çok yüzlüyle, beş öğeyi eşleştirmiş ve dörtyüzlünün ateşi, altıyüzlünün toprağı, sekizyüzlünün havayı, onikiyüzlünün suyu ve yirmiyüzlünün eteri simgelediğini bildirmiştir; ama Platon atomcu değildir ve Aristoteles'le birlikte atomcu görüşe karşıdır


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.