Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Bilgisayar,Teknoloji & İnternet Dünyası > Bilim Teknik ve Teknoloji Merkezi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
cumhuriyete, felsefe, tanzimattan

Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Felsefe

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Felsefe



Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Felsefe

Biz, bu makalede, adından da anlaşılacağı üzere, Tanzimat'tan Cumhuriyet'e kadar olan dönemde, Osmanlılar'daki felsefî faaliyetleri söz konusu edeceğiz İlkin, Tanzimattan önce de, Osmanlılar'da, birtakım felsefî faaliyetlerin ve felsefe eğitiminin var olduğuna, medreselerde, özellikle de, Sahn-ı Semân ve Süleymaniye medreselerinde, matematik, astronomi ve tıp gibi aklî bilimlerin yanısıra, felsefe okutulduğuna işaret etmeliyiz (1) 3 Kasım 1839'da ilân edilen Tanzimatla birlikte, Batı'ya kapılarını açan Osmanlı İmparatorluğuna, oradan, ilkin, onsekizinci yüzyıl Aydınlanma devri devlet felsefesi girmiştir Daha sonra da, Romantizm, Yeni Pozitivizm, Yeni Realizm, Tarihî Materyalizm, Entüisyonizm, Evolüsyonizm (Evrimcilik), İdealizm ve Materyalizm, Fenomenoloji, Egzistansiyalizm ve Romantizm gibi çetitli felsefe akımları girmiştir

Bir geçit ve buhran dönemi olan bu dönemde, felsefe eğitimi almak üzere Fransa, Almanya, İngiltere ve Amerika'ya gönderilmiş olan öğrencilerden, Fransa'dan dönenler Fransız felsefesini; Descartes ve Descartes'çılık, Bergson ve Bergsonculuk ile Egzistansiyalizmi, Almanya'dan dönenler Alman Felsefesini; Felsefî Antropoloji, Yeni Ontoloji ve Fenomenolojiyi, İngiltere'den dönenler İngiliz Felsefesini; Yeni Realizm ve Yeni Pozitivizmi, Amerika'dan dönenler ise, Pragmatizmi ülkeye getirmişlerdir

Osmanlı İmparatorluğuna, Batı'dan, ilkin girmiş olan onsekizinci yüzyıl Aydınlanma devri devlet felsefesi hakkında şunları söyleyebiliriz:
Aydınlanma devrinde devlet, herşeyden önce, bireylerin hak ve özgürlüklerini korumak amacıyla meydana getirilmiş bir güven aracı olarak kabul edilmiştir Bilindiği üzere, 18yüzyıl Aydınlanma devri filozof ve düşünürleri, siyasî görüş ve düşünceleriyle yeni bir sosyal düzenin kurulmasına, devletlerin laik ve demokratik bir yapıya dayanmasına büyük ölçüde katkıda bulunmuşlardır Özellikle, Montesquieu ve JJRousseau bu görüşleri daha fazla geliştirmişler ve sonunda, 1789 Fransız Devrimini hazırlamışlardır 18yy Avrupasını, Aydınlanma'dan Fransız Devrimine ***üren fikir ve görüşlerin bazıları Tanzimatla birlikte ülkemize de girmiştir

Bilindiği üzere, Osmanlı İmparatorluğu'nda, o zaman için yepyeni olan özgürlük, eşitlik, ve adalet kavramlarını geniş halk kitlelerine yayan, bireyin doğal hak ve özgürlüğünü savunan ve daha sonra, Cumhuriyetle birlikte gerçekleşecek olan devrimler üzerinde hiç de küçümsenemeyecek etkileri bulunan Şinasi, Nâmık Kemâl ve Ziya Paşa gibi aydınlarımız, özellikle Lametrie, Voltaire, J JRousseau, d'Alembert ve Diderot gibi Fransız ansiklopedist ve aydınlanmacılarının etkisinde kalarak devlet felsefesiyle uğraşmışlardır Devlet felsefesine ilişkin olarak Nâmık Kemâl, Osmanlı Devletinin yeni baştan düzenlenmesi, özgürlük, adalet ve eşitliğe dayanan bir devletin kurulması meselesi üzerinde önemle durmuştur (2)

Tanzimatın ilân edildiği ondokuzuncu yüzyılın ilk yarısına rastlayan dönemde, Avrupa'da, Romantizm hâkimdir Romantik dünya görüşü, bu devrin sanat, edebiyat ve felsefesine âdeta damgasını vurmuştur Osmanlılar ise, daha ziyade, Fransız Romantizminin etkisinde kalmışlardır Romantizm, esasında, kendisinden önce Avrupa'da hâkim olan bir düşünce çığırına, yani onsekizinci yüzyıl Aydınlanma çığırına bir tepki olarak doğmuştur Bununla birlikte, özellikle Fransız Romantikleri, Victor Hugo'nun temsil ettiği sonraki gelişmiş Fransız Romantizminin önde gelenleri, siyasî düşünce ve görüşlerinde, yeniden Aydınlanma'ya bağlanmışlardır Ünlü Fransız Romantik düşünürü Victor Hugo'nun Romantizminden etkilenen Tanzimat düşünürlerinden Nâmık Kemâl, Romantik edebiyat anlayışının etkisiyle romanlar yazmış ve tiyatro eserleri vermiştir (3)

Tanzimatla birlikte, Batı'dan yapılan çevirilere ve Batı etkisiyle yapılmış çalışmalara gelince: Bunları şu tekilde özetlemek mümkündür:
Tanzimat döneminde ilgi, düşünce, görüş ve yazılarıyla Fransız devrimini hazırlayan Aydınlanma devri filozoflarına yönelmiş, onlardan çeviriler yapılmıttır Ziya Paşa, JJRousseau'dan "Emile"i çevirmiştir Bu çevirilerden bir bölümü, 1881'de Mecmua-i Ebuzziya'da yayınlanmıştır (4)

Münif Paşa (1828-1894), 18yy ansiklopedistlerinin yaptığı çalışmalara benzer çalışmalar yapmış; bir dergi çıkartmış, dernek kurmuştur MPaşa, "Muhaverat-ı Hikemiye" ("Felsefe Konuşmaları") adlı kitabını, 1859'da, Fransız Voltaire, Fontenelle ve Fenelon'dan çevirdiği diyaloglardan oluşturmuttur Münif Paşa'nın ayrıca, "Mecmua-i Fünûn" ve "Hazine-i Evrak" adlı dergilerde yayınlanmış felsefî makaleleri vardır1878'de, üçüncü kez açılışında Darü'l-fünun'da felsefe derslerinin yer almasında Münif Paşa'nın bu makalelerinin de etkisi olmuştur (5)

Ali Suavi (1839-1878) ise, medreseden yetişmiş ateşli bir devrimcidir "Ulûm" ve "Muhbir" gazetelerini çıkartmıştır "Kâmusu'l-Ulûm ve'l Maarif" adlı bir tür küçük ansiklopedi meydana getirmiştir "Tarih-i Efkâr" ("Fikirler Tarihi") başlığı altında ilk felsefe tarihi bilgisini, kendi gazetesi olan "Ulûm" da yayınlamıştır Bu yazılarında Ali Suavi, Sokrates öncesi Yunan filozoflarının görüşlerini oldukça geniş bir biçimde anlatmış, İslâm felsefesiyle karşılaştırmalar yapmıştır (6)

Ahmet Mithat (1842-1912), başlangıçta materyalizme meyilli iken, daha sonra, İslâm ahlâkına ve doktrinine kuvvetle bağlanmış; Draper'in "Din ve Bilim Çatışması" adlı kitabını dilimize kazandırmıştır "Tarih-i Hikmet" adlı bir kitap kaleme almış, böylece kısa da olsa, bir felsefe tarihi kitabı denemesi yapmıştır Ayrıca, Ahmet Mithat, kendi çıkarmış olduğu Dağarcık dergisinde, tercüme ve telif bazı felsefî makaleler yayınlamıştırBu dergide yayınlamış olduğu "Felsefe ve Feylesoflar" adlı yazısında, Ahmet Mithat, şunları söylemiştir:
"Felsefe kelimesi, aslında, Yunanca "philo"/"sophia" kelimelerinden oluşmuştur Felsefe, bugüne kadar çeşitli şekillerde tanımlanmıştır Örneğin, bazıları, onu, "felsefe, insanlığın özü üzerinde düşünce yürütmektir" diye, bazıları da "felsefe, insanın evrenle olan ilişkisini düşünmekten ibarettir" diye tanımlamışlardır Ben ise, şimdilik bir öğrenciyim, filozof değilim ama, "olamam" demiyorum Felsefeyi tanımlamak istesem şöyle derim: "Evrenin (bütün kısımlarının) birbiriyle olan bağlantı ve ilişkileri üzerinde düşünmektir" (7)
Bundan sonra, Ahmet Mithat, Thales'ten Sokrates'e kadar bir felsefe tarihi bilgisi vermiş ve şöyle demiştir: "Dünyada hiçbir filozof olmamıştır ki, bir manevî kuvvetin hüküm sürdüğünü görmemiş ve onu anlamamış olsun Bunu, hepsi görmüşler ama, onun özünü tayin etme bakımından birbirlerinden ayrılmışlardır" (8)

Daha sonra, Ahmet Mithat, yine bu yazısında, "feylesof" deyince herkeste dinsiz veya kayıtsız bir insan fikri uyandığını belirtmiş ve "filozofun mu bilim adamı, yoksa bilim adamının mı filozof" olduğu konusundaki tartışmalardan söz etmiştir Ahmet Mithat, bu yazısında bile, din konusuna girmeyi ihmal etmemiştir "Nasıl ki felsefe, her yerde hakikati ararsa, din için de aranan hakikattir" demiştir
"Felsefenin Sergüzeşt-i Ahvâli" adlı yazısında ise, AMithat, dinlerin sonradan saplandıkları dar görüşlülük ve taassup yüzünden fikir özgürlüğüne karşı yapılan baskılardan söz etmiştir Ahmet Mithat bu derginin yanısıra, "İttihâd", "Matbaa-i Amire", "Takvim-i Vekâyi" ve "Tercümân-ı Hakikat" (1876) gazetelerinin de kuruculuğunu yapmıştır Amacı, dilde sadeleşmeyi sağlamak olan Ahmet Mithat, "Tercümân-ı Hakikat"gazetesinde de çetitli makaleler, hikâyeler ve romanlar yayınlamıştır

1815'de Mühendishaneye matematik profesörü olarak tayin edilen İshak Hoca ve Tamanlı Rıfkı Efendi, matematiğe ilişkin ilk ciddi çevirileri yapmışlar, Vidinli Tevfik (1832-1893) ise, ülkemizde, matematik ile felsefe arasındaki ilişkileri göstermiştir (9)
Aynı zamanda, Vidinli Tevfik, Ahmet Muhtar Paşa ve Yusuf Efendi ile birlikte, 1864'de "Cemiyet-i Tedrisiye-i İslâmiye" cemiyetini kurmuştur Daha sonra, bu cemiyete, Nâmık Kemâl de katılmıştır 1860'da ise, "Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye" kurulmuştur
Felsefede atılmış ilk adımlardan bir diğeri, İbrahim Ethem'in 1895'de dilimize çevirdiği Descartes'ın "Discourse de la Methode"udur (10)
Mantık alanında da bu dönemde, çeşitli eserler dilimize kazandırılmıştır Ali Sedat ve İsmail Gelenbevî, bu çevirilerde önemli rol oynamışlardır İlk çevrilen eser, İtalyan Gallupi'nin "Miftâhu'l-Fünûn"udur Dilimize kimin çevirdiği bilinmeyen, ama, eski mantıkla yeni mantığı ilk defa yanyana getirmesi ve Batı felsefesine kapı açması bakımından dikkate değer bir eser olarak nitelendirilen "Miftâhu'l- Fünûn", 1868 ve 1872'de olmak üzere iki kez basılmıştır (11)

I ve II Meşrutiyet dönemlerine gelince:

IMeşrutiyette, Nâmık Kemâl, Şinâsi ve Ziya Paşa'nın önderliğinde kurulmuş olan Jön Türkler dikkati çeker "Tasvir-i Efkâr" , "İbret" ve "Hürriyet" gazeteleri, dönemin ünlü gazeteleridir Bu gazetelerde, özellikle Nâmık Kemâl'in yazıları ilgi çekicidir
II Meşrutiyetin, politika buhranı yüzünden ilk günlerinde fikir hayatı, tam bir kaos halindedir Bu sırada, "Maarif" dergisi ve "Tercüman-ı Hakikat" gazetesi kapatılmıt, "Sırât-ı Müstakim" dergisi ise, bir süre daha çıkmaya başladıktan sonra, yerini "Sebilü'r-Retad"a bırakmıştır Abdülhamid devrinin "Muallim", "Asar", "Nilüfer" ve "Mektep" gibi dergileri de çoktan kapanmıştır1894'de "Servet-i Fünûn" dergisi kurulmuş, bu derginin ağırlık merkezini de başta Recâizâde Ekrem olmak üzere "Edebiyat-ı Cedide" akımı oluşturmuştur Bu devirde, "Ceride-i Askeriye", "Devir" ve "Bedir" adlı gazetelerin yanısıra, yukarıda da adı geçen, "Dağarcık" ve "Kırkanbar" adlı iki dergi kurulmuştur

Bu dönemde, felsefî akımlardan, materyalizm, pozitivizm ve mekanik evrimcilik ülkede, oldukça yayılmıştır Materyalizmden etkilenenler içerisinde, Baha Tevfik (1881-1914), "Teceddüd-ü İlmî ve Edebî Kütüphanesi" (Bilim ve Felsefede Yenilik Kitaplığı)ni kurmuş ve buradan on bir cilt eser yayınlamıştır Materyalist filozof Ernest Haeckel'in "Kainat'ın Muammaları" adlı eserinin çevirisini -ki bu eseri, dilimize, Memduh Süleyman kazandırmıştır- kendi çıkardığı Felsefe dergisinde yayınlamıştır Baha Tevfik, Felsefe dergisinde, Kant hakkında, onun "Salt Aklın Kritiği" nin tahliline dayanan etraflı bir inceleme de yayınlamıştır Baha Tevfik, yine bu dergide bir de "Felsefe Sözlüğü" tefrikası da yapmıştır Bu sözlük de, Batı tipinde bir sözlük olması bakımından dikkate değerdir Bütün yazıları, Baha Tevfik'in kaleme aldığı bu dergi, 1912'de yayınlanmaya başlamış, Türkiye'nin ilk felsefe dergisidir (12)

Baha Tevfik, bu dergide, amacını şöyle anlatmıştır: " Bizde bir felsefe dili yoktur Ben bunu yapmaya çalışıyorum Batı'nın üstünlüğü, felsefesinin üstünlüğü ile paraleldir" Balkan Savaşından sonra, yine felsefe ağırlıklı Zekâ dergisini çıkarmış ve Alfred Fouille'nin iki ciltlik "Felsefe Tarihi"ni, Ahmet Nebil ile birlikte dilimize kazandırmış ve yayınlamıştır Bundan önce, sadece, Münif Paşa'nın, Ali Suavi'nin ve Ahmet Mithat'ın felsefe tarihine dair dağınık makaleleri ile Cevdet Paşa'nın kızı Fatma Aliye'nin İslâm filozof ve kelamcılarından son derece yüzeysel bir şekilde bahseden "Terâcim-i Ahvâl-i Felâsife" adlı küçük kitabı vardı
Baha Tevfik, bu hususta da önemli bir yenilik yapmış, büyük bir adım atmıştır Bu eserin önsöz'ünde," filozofları anlamak için kendi görüş açınızı bırakarak, evreni, anlamak istediğiniz kimsenin açısından görebilmeniz lâzımdır" derken Baha Tevfik, esasında, felsefe tarihinin objektifliğine sâdık kalınması zorunluluğuna da dikkati çekmiştir Baha Tevfik, bir yandan Felsefe dergisinde öğrencilere ve halka hitabeden makaleler kaleme almış ve yayınlamış, bir yandan da Ahmet Nebil ve Memduh Süleyman ile birlikte "Nietzsche" adlı küçük kitabını oluşturmuştur (13)

Teceddüd-i Felsefî serisinin dikkate değer bir kitabı da, Ernest Haeckel'in "Monisme" adlı konferansının Baha Tevfik ve Ahmet Nebil tarafından çevrilmesiyle oluşturulmuş olan ve materyalist felsefenin tezine uygun olarak, Tanrısız Pan naturisme'i destekleyen, dolayısıyla, hararetli tartışmalara yol açmış olan "Vahdet-i Mevcut" adlı kitaptır 1809'da, İmmoralizm akımını da, ülkemizde, yine, Baha Tevfik temsil etmiştir (14)
Beşir Fuat da materyalist Büchner'den etkilenmiş ve onun "Madde ve Kuvvet" adlı kitabının felsefe dünyasında bir yenilik oluşturduğunu söylemiştir Türkiye'de Diderot, Baron d'Holbach ve d'Alembert gibi düşünürlerin yazılarına ilk kez yer veren de yine Beşir Fuat olmuştur (15)

Pozitivist ve Naturalist felsefeden etkilenenler arasında ise, başta Rıza Tevfik, Mehmet Cavit ve Ahmet Şuayıp gelir Bunlar, birlikte, 1908'de "Ulûm-u İktisadiye ve İçtimaiye" dergisini çıkartmışlardır Bu dergi, ilk defa tam anlamıyla ülkemizde felsefî denebilecek bir hareket meydana getirmiştir Bu dergide tanıtılan ve tartışılan pozitivist görüş, daha sonra, aydınlar arasında da yayılmıştır Bu dergi sayesinde, felsefe ülke çapında yayılmıştır (16)

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.