Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Bilgisayar,Teknoloji & İnternet Dünyası > Bilim Teknik ve Teknoloji Merkezi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
sentezden, şüpheciliğe

Sentezden Şüpheciliğe

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sentezden Şüpheciliğe



Sentezden Şüpheciliğe

Akıl iman ile Kilise ve devleti uyumlu hale getiren Thomist sentez, Geç Dönem Ortaçağ'da (13 yüzyıl) düşüncenin doruk noktasını oluşturur Bu; bölgesel bölünmelere rağmen, kültürel ve dini birliği olan, görece istikrarlı bir toplumdu- feodal hiyerarşiye rağmen, universitas hominum, insan topluluğuydu İnsanın merkezde olduğu ortak bir Hıristiyan kültürü vardı, fakat belirtmeye değer ki, insan, toplumun bir parçası ve raison d'etre'i (varoluş nedeni) Tanrı olan, yaratılmış bir varlık olarak düşünülürdü Geç dönem Ortaçağ'da, papa ve Kilise güçlerinin doruk noktasına ulaşmışlardır Papa ile imparator arasındaki mücadeleyi papa kazanmıştır

Papa III Innocent, XI Gregory ve IV Innocent (1198-1254) zamanında Kilise seküler gücünün doruk noktasına ulaştı Papalar, imparator IV Otto ve II Frederick ile aralarındaki mücadeleden kârlı olarak çıktılar: Atama ve anlaşmaların idaresi; savaş veya barış kararını vermede bir taraf olma durumu; dul ve ye*timlerin bakımının idaresi; heretiklere karşı alman tedbirlerin idaresi ve mallarını müsadere etme hakkı; Kiliseye ve toplumsal düzene karşı isyanlara müdahale hakkı da dahil olmak üzere yaygın bir otorite elde ettiler Fakat kilise üstünlüğünün hakim olduğu bu universitas hominum çok uzun sürmedi 1300'lü yıllarda, Fransız ruhbanlarının Papa'nın hizmetkârları gibi değil de, Fransızlarmış gibi davranmaya başladıklarını görürüz İnsanın kendi ülkesine duyduğu bağlılık, Papa'ya duyduğu sadakatten daha güçlü hale geldi Ulusal devlet (bu örnekte, Fransa) Kilisenin evrensel birliğinden hatta ruhbanlar için bile- daha güçlü olan siyasal bir unsur haline geldi

İyi organize olmuş ulusal devletin gelişmesi, kral ve aristokrasi arasında gerilim yüklü bir işbirliğine yol açtı; ideolojik biçimde, mutlakıyet ve meşrutiyet arasındaki bir mücadele olarak yansıyan bir gerilim Bundan dolayı, idareciler ve tebaa arasındaki ilişki sorusu daha büyük bir inceleme konusu haline geldi: eğer kral mutlak bir iktidara sahipse, onun tebaası da mutlak bir itaat göstermelidir 0 zaman zorba ve adaletsiz bir idareciye baş kaldırmak asla doğru değildir denilebilir mi? Benzer biçimde, mutlakıyetçi ve meşruti iktidarın meşruiyeti sorusu gündeme gelir: Kral, mutlak iktidara Tanrının inayetiyle mi sahip olmuştur Temsil edici nitelikleri dolayısıyla ulusal meclisler, meşru bir iktidar iddiasına sahipler midir? Bunlar aslında bir bakıma geleneksel problemlerdir; fakat şimdi, büyük ölçüde, tartışma konusu haline gelmiştir 14 yüzyılda ide*olojik tartışma, kral ile tebaası arasındaki ilişki ve papa ile diğer Hıristiyanlar arasındaki ilişkiye dair bu soru etrafında yoğunlaşmıştır Kral (veya Papa) mutlak iktidara mı sahip olmalıdır? Yoksa iktidar, geleneksel ve temsilci meclislerde de bulunup, kadîm yasalara ve geleneklere tabi mi olmalıdır?

Padualı Marsilius (1275/80-1342), Defensor Paris'in yazarı (1324), Papa'nın Aristocu bir muhalifiydi Fakat, buna ilaveten, Marsilius Reform hareketini ve Protestanlığı müjdeleyen görüşleri benimsemiştir Tıpkı Thomas Aquinas gibi Marsilius da toplumun kendi kendine yeter olduğunu öne sürmüştür: Yani, teolojik veya met@fizik meşrulaştırmaya ihtiyacı yoktur Aquinas'a göre, kutsal ve seküler olanın olduğu gibi, iman ve akıl da uyum içindeydi; bundan dolayı, bu kendi kendine yeter toplum, kaynağını Tanrı'dan almaya devam eder Fakat Marsilius, toplumun Kiliseden bağımsız olduğunu iddia etmiştir

Marsilius'un siyaset ile din ve devlet ile Kilise arasındaki radikal ayrımı onun iman ve akla ilişkin nominalist görüşüyle bağlantılıdır Marsilius, Hıristi*yan ve rasyonalist (seküler) doğrular arasındaki Thomist uyumu reddeder ve imanın doğruları ile akim doğruları arasında radikal bir ayrımın bulunduğunu iddia eder: Akıl, kendi alanında (tıpkı toplum gibi) kendine-yeterdir İman vah*ye dayanır (İncil'deki gibi) ve öbür dünyaya mahsustur, siyasete değil Marsilius dini (Hıristiyanlık) reddetmemiştir Ateizm, esasında bir 18 yüzyıl Fransız icadıdır! Fakat dini "iç dünyaya ait kılmıştır": O derece ki din, büyük ölçüde ak*lı aşan bir şey haline gelip öbür dünyaya tahsis edilmiş, özel ve siyaset-dışı bir şey haline gelmiştir Böylelikle O'nun teorisinde din, özel bir soru haline gelir ve kilise de neredeyse gönüllü, siyasetdışı bir kuruma dönüşür

Marsilius'a göre, bütün toplumsal faaliyetler devletin kontrolü altında olmalıdır O ruhban sınıfını toplumsal bir grup olarak görmüştür Devletin onlara tanıdıklarından başka herhangi bir hak veya ayrıcalığa sahip olamazlar Özel bir Kilise hukuku olmamalıdır; rahipler de Papa gibi toplum tarafından atanmalı ve görevden alınmalıdır Dini alanda, akıl ile anlaşılmaları yüksek derecede yetkin kişiler tarafından tefsir edilmelerini gerekli kılacak kadar zor olan, dini doğru*lar yoktur İman ve akıl ayrıdır Dolayısıyla İncil, dini kavrayışın tek kaynağıdır Bu yüzden, Papa'nın sözlerine diğer Hıristiyanlarınkinden daha fazla güvenmek için bir neden yoktur Sonuç olarak, Marsilius'a göre, iman hakkındaki sorulara dair hüküm vermek için Kilise danışma kurulları olmalıdır

Şu halde, Marsilius'un düşüncesinde hem sekülerleşme hem de Protestanlık mevcuttur: Sekülerleşme, çünkü dini ve ahlakî amaçlar pahasına doğal olan biyolojik işlevler ve toplumdaki yararlı işlevler vurgulanmıştır ve Protestanlık, Çünkü Marsilius, akıl ve iman arasında keskin bir ayrım yaparak dinin özel olduğunu belirtmiştir Aynı zamanda, bir idareci olarak Marsilius, iradeye rasyo*nellikten daha çok vurgu yapmıştır Fakat, Marsilius da ilk reformcular gibi, hâlâ, tek bir evrensel Hıristiyan inancı tasarlamıştır

Fransisken Mezhebine mensup Ockhamh William (1285-1349), papanın "mutlak monarşi"sine karşı Ortaçağ meşrutiyetinin siyasal olarak muhafazakâr bir savunucusuydu Felsefî olarak ise bir nominalist ve iradeci olup, düşünceler tarihi perspektifinden bakıldığında Martin Luther'in ve Protestanizmin selefi idi

Aquinas bir kavramsal realistti Kavramlar ve ilkeler evrende vardırlar Bu kavramlar ve ilkeler üzerinde düşünerek, evrenin kaynağı (Yaratıcı olarak Tanrı) gibi problemler hakkında gerçek bir kavrayışa sahip olabiliriz Ockhamh William bir kavramsal nominalist idi: Bilincimizin dışında var olan şeyler sadece algılanabilir şeylerdir (fiziksel particularid) Kavramlar zihnimizde sadece belirli fenomenler olarak bulunur (zihni particularid) Algılanabilir ve zihni particularia hakkında muhakeme edilebilir bir durum vardır Bu nedenle, universalia üzerine teolojik spekülasyonlar yapmanın bir dayanağı yoktur İlahiyat ve Tanrı ile aramızdaki ilişki aslında İncile ve orada yazılanlara olan inancımıza dayanmaktadır Dolayısıyla nominalizm akıl ve iman arasında belli bir ayrıma yol açar Bir anlamda, ****fizik ve spekülatif ilahiyat dışlanır Bu, entellektüel faaliyetin felsefeden deneysel bilimlere doğru yönlendirildiği anlamına gelir Deneysel bilime doğru olan bu değişime daha sonra tekrar değineceğiz

Vahiy (İncil) Hıristiyan hakikatinin tek kaynağı olduğuna göre, Papa'nın mutlak hükümdar olduğu Kilise hiyerarşisini doğrulamak oldukça güçtür: Kitab-ı Mukaddes'i okuma yetisi ve Hıristiyan inancı genellikle teolojik eğitimde olduğundan daha demokratik biçimde verilmiştir Bu yüzden Ockhamh William dini meselelerde son sözün Papa'nın olması gerektiği fikrine karşı çıkmıştır Pa*panın iktidarını sınırlamak ve eleştirmek için, danışma kurulları (konseyler) kurulmasını önermiştir Fakat bu konseylerin de yanılabilir olduğunu fark etmiştir Yine de Ockham bir septik olmamıştır-16 ve 17 yüzyıllarda Fransa'da yaygın olan bir gelişme- Temsilci konseylerden gelen aydınlatıcı eleştirinin haki*kate ulaştıracağını düşünmüştür ve hakikatin bir tane olduğundan şüphe ediyor görünmemektedir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.