Prof. Dr. Sinsi
|
Eski Mısır İnancı
Eski Mısır İnancı
İngiliz mason yazarlar Christopher Knight ve Robert Lomas, The Hiram Key (Hiram Anahtarı) adlı kitaplarında Eski Mısır'ın masonluğun kökeninde çok önemli bir yeri olduğunu anlatırlar Yazarlara göre Eski Mısır'dan çağdaş masonlara miras kalan en önemli düşünce ise, "kendi kendine var olan ve rastlantılarla evrimleşen evren" fikridir Mısırlıların bu büyük yanılgılarını yazarlar şöyle açıklamaktadırlar: "Eski Mısırlılar maddenin her zaman için var olduğuna inanıyorlardı; onlar için bir Yaratıcının mutlak olarak hiçlikten bir şey yapmasını düşünmek mantık dışıydı "

Onların görüşüne göre, maddenin kendi içinde bir gücü vardı, bu dünya, kaosun içinden düzenin doğmasıyla oluşmuştu  Bu kaotik duruma "Nun" adı veriliyordu ve aynı Sümerler'in tanımı gibi  karanlık, güneşsiz, sulu bir derinlikti, bu derinlik kendi kendine düzenin başlamasını emretmişti Kaosun maddesinin içinde yer alan bu gizli güç, kendi varlığının bilincinde değildi; o bir olasılıktı, düzensizliğin rastgeleliği ile birleşmiş bir potansiyeldi
Dikkat edilirse burada anlatılan inanç, günümüzde materyalist felsefe tarafından savunulan ve "evrim teorisi", "kaos teorisi", "maddenin öz örgütlenmesi" gibi terimlerle bilim dünyasının gündeminde tutulan görüşlerle tam bir uyum içindedir Nitekim Knight ve Lomas da üstteki satırların ardından konuya şöyle devam etmektedirler:
"Şaşırtıcıdır ki, bu yaratılış tarifi, günümüzde modern bilim tarafından kabul edilen görüşle, özellikle de karmaşık dizaynların tamamen evrimleşerek ve matematiksel olarak kendini tekrarlayarak düzensiz yapılardan çıkabileceğini savunan "kaos teorisi" ile kusursuz bir uyum içindedir "
Firavun'un Dini
Tarihçi Heredot'a göre Eski Mısırlılar dünyanın en "dindar" insanlarıydılar Ancak dinleri "hak din" değil, çok tanrılı sapkın bir dindi ve içinde bulundukları koyu tutuculuk sebebiyle bu sapkın dinlerinden bir türlü vazgeçemiyorlardı Halk hükümdarları geçerken "Ey biz canlıların tanrısı, yaşa, varol !" diye tezahürat yapardı Yani hükümdarlarına (Firavun) ilahlık atfetmek gibi çok yanlış bir inanca sahiplerdi Firavun, Tanrı'nın oğlu veya doğrudan doğruya yeryüzünde yaşayan bir nevi tanrı gibi kabul ediliyordu
Eski Mısır Kavmi, içinde yaşadığı doğal çevre şartlarından çok etkilenmişti Mısır'ın doğal coğrafyası ülkeyi dış saldırılara karşı çok iyi koruyordu Mısır'ın dört bir yanı çöllerle, dağlık arazilerle ve denizlerle çevriliydi Ülkeye yapılabilecek saldırıların iki geçiş yolu bulunuyordu ve bu yolları da savunmak Mısır orduları için son derece kolaydı Böylece Mısırlılar, bu doğal koşullar sayesinde dış ülkelerden soyutlanmış olarak kaldılar Ancak geçen yüzyıllar, bu soyutlanmayı koyu bir taassuba dönüştürdü Böylece Mısırlılar yeni gelişmelere ve yeniliklere kapalı, dinleri konusunda son derece tutucu bir görünüm kazandılar Kuran'da sıkça bahsedilen "ataların dini" onların en önem verdikleri değerleri haline geldi
Bu nedenle Hz Musa ve Hz Harun, Firavun'a ve yakın çevresine hak dini tebliğ ettiklerinde "Onlar: Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz" (Yunus Suresi, 78) diyerek yüz çevirmişlerdi
Eski Mısır'ın dini bir kaç kola ayrılmıştı Bunların en önemlileri devletin resmi dini, halkın inanışları ve ölümden sonraki yaşam ile ilgili inanışlardan oluşuyordu Firavun, kutsal bir varlık olması dışında halkın arasında yaygın olan inanışlar son derece karışıktı, ve devletin resmi dini ile çatışan inançlar da Firavun yönetimi tarafından baskı altına alınmıştı Temelde çok tanrıya dayanan bu sapkın inanç sisteminde, bu tanrılar genellikle hayvan başlı ve insan vücutlu olarak tasvir ediliyordu Ancak bölgeden bölgeye değişebilen yerel geleneklerle de karşılaşmak mümkündü
Firavun'un atalarından kalan bu eski, putperest din ve bu batıl dine göre Firavun'un sözde yeryüzünde yaşayan bir tanrı olduğu düşüncesi, ona halkı karşısında büyük bir güç veriyordu Firavun ve onun etrafındakiler atalarının dininden kaynaklanan yaşam tarzına karşı Musa Peygamberi bir tehlike olarak görmüşlerdi Çünkü atalarının dinine göre büyüklük tümüyle Firavun'a aitti Firavun'un bu büyüklenme ve sahiplenme isteği ve Hz Musa ile Hz Harun'u kendine rakip gibi görmesi, Firavun ve çevresinin Hz Musa ve Hz Harun'a söylediklerinden anlaşılmaktadır:
Onlar: "Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz" dediler (Yunus Suresi, 78)
Firavun, atalarının dinine göre kendisinin tanrı olduğunu iddia ediyordu Hatta bu konuda çok daha ileri giderek kendisinin en yüce Rab olduğunu ileri sürüyordu:
(Firavun) Dedi ki: "Sizin en yüce Rabbiniz benim " (Naziat Suresi, 24)
Firavun ve çevresindekiler sahip oldukları batıl dinlerinden dolayı kendilerini ilahi şahıslar olarak görüyorlardı Gerçek dinin ortaya koyduğu tevazu, sevgi, şefkat gibi kavramlardan tamamen uzak oldukları için büyüklenen bir yapıları vardı Bu büyüklenmelerinin bir sonucu olarak da kendilerinin zorba davranışlarda bulunmaya hak sahibi olduklarını düşünüyorlardı Onların bu durumunu Allah şu ayetle haber vermiştir:
Mısır'ın Tek Tanrılı Dini
Firavunların saltanatı kayıtlara göre 3000 yıldan fazla sürdü ve bu arada otuz hükümdar sülalesi birbirini izlemiştir Mısır firavunları çoğunlukla zorba, baskıcı, savaşçı ve acımasız kişilerdir Bu firavunların ortak özellikleri; Mısır'ın çok tanrılı dinini benimsemeleri ve bu din sayesinde kendilerini tanrılaştırmalarıdır Ancak Tarihi kaynaklarda Hz Musa öncesinde kavmi tek ilahlı dinlere çağıran tek bir firavundan bahsedilmektedir Bu Firavun tek bir Yaratıcı'ya inanılması gerektiğini savunmuş, bu yüzden Amon Rahipleri ve bunlara destek veren bazı askerler tarafından büyük baskıya maruz kalmış, sonunda da öldürülmüştür Bu Firavun MÖ 14 yüzyılda başa geçmiş olan IV Amenofis'tir 
IV Amenofis MÖ 1375'te tahta çıktığında yüzyılların getirdiği bir tutuculuk ve gelenekçilik ile karşılaştı Bu döneme dek toplum yapısı ve halkın kraliyet sarayı ile olan ilişkileri değişmeden gelmişti Mısırlılar başta Amon (Güneş Tanrısı) olmak üzere birçok tanrıya tapıyorlardı Toplum, dış olaylara ve dinsel yeniliklere kesin olarak kapılarını kapalı tutuyordu Antik Yunan gezginleri tarafından da tespit edilen bu çılgın tutuculuk, yukarıda da açıkladığımız gibi, Mısır'ın doğal coğrafi koşullarından kaynaklanmaktaydı
Firavunların halka benimsettirdiği resmi din, eski ve geleneksel olan herşeye katıksız bir bağlılığı zorunlu kılıyordu Oysa IV Amenofis, resmi dini benimsemiyordu Tarihçi Ernst Gombrich şöyle yazıyor:
Eski geleneğin kutsadığı bir çok alışkanlığı kaldırıp, halkının, garip bir biçimde betimlenmiş sayısız tanrısına saygı göstermek istemedi Onun için tek bir yüce tanrı vardı, o da Aton'du Aton'a taptı ve onu güneş biçiminde imgeleştirtti Öteki tanrıların rahiplerinin etkisinden korunmak için, sarayını bugünkü El-Amarna'ya taşıdı
Babasının ölümünden sonra genç yaştaki IV Amenofis, büyük bir baskıya maruz kaldı Bu baskının sebebi, geleneksel çok tanrılı Mısır dinini değiştirerek tek tanrı inancına dayalı bir din getirmiş olması ve her alanda köklü değişikliklere girişmesiydi Tahta çıktıktan 5 sene sonra 41 yaşında iken kendisinde çok büyük bir manevi değişiklik hasıl oldu İlahin Bir, isminin ise Aton olduğunu halkına ilan etti Tapınaklardaki bütün putların kırılmasını, duvarlardaki tanrı (!) isimlerinin kazınmasını emretti Ameophis (İmparatorluk tanrısı Amus razı olsun) olan adını Akheneton (Aton'un hadimi, yani hizmetkarı) olarak değiştirdi Akheneton'un inandığı ve halkının da inanmasını istediği İlah, kendi ifadesine göre, yalnız Mısırlıların değil, bütün insanların, bütün kainatın Yaratıcı'sı idi Güneş'i, Ay'ı, yıldızları yaratan "O" idi
Akheneton'un bir şiiri
Tanrı uludur, birdir, tektir
Ondan başkası yoktur
Bir tanedir,
O'dur her varlığı yaratan
Bir ruhtur Tanrı, görünmeyen bir ruh 
Ta başlangıçta vardı Tanrı,
Tek varlıktı o
Hiç birşey yokken o vardı
Herşeyi o yarattı (  )
Ezelden beri süregelen varlığı,
Ebediyete kadar sürecek,
Gizlidir Tanrı, kimse görmemiştir onu
İnsanlara ve yarattıklarına sır kalır her zaman
Ancak Teb önde gelenleri bu dini tebliğ etmesine müsaade etmediler IV Amenofis ve ahalisi Teb şehrinden uzaklaşarak Tell El-Amarna'ya yerleştiler Burada "Akh-en-aton" adında yeni ve modern bir şehir inşa ettiler IV Amenofis de "Amon'un Hoşnutluğu" anlamına gelen adını, Akh-en-aton yani "Aton'a Boyun Eğen" olarak değiştirdi Amon, çok tanrılı Mısır dininde en büyük toteme verilen isimdi Aton ise, Amenofis'e göre "göklerin ve yerin yaratıcısı" idi, ki bu sıfatla Allah'ı kast etmiş olması kuvvetle muhtemeldir
Bu gelişmelerden hoşnut olmayan Amon Rahipleri, ülkenin içinde bulunduğu bir ekonomik krizden de faydalanarak Akhenaton'un gücünü elinden almak istediler Düzenlenen bir komplo ile Akhenaton zehirlenerek öldürüldü Ondan sonra gelen firavunlar da hep rahiplerin etkisi altında kaldılar
Akhenaton'dan sonra başa asker kökenli firavunlar geçti Bunlar eski geleneksel çok tanrılı dini yeniden yaygınlaştırdılar ve eskiye dönüş için önemli bir çaba harcadılar Yaklaşık bir yüzyıl sonra da Mısır tarihinin en uzun süre hükümdarlık yapacak firavunu II Ramses başa geçti Hz Musa gelene kadar da batılın hükmü Mısır'da sürdü Ramses, birçok tarihçiye göre İsrailoğulları'na eziyet eden ve Hz Musa ile mücadele eden firavundu
Eski Mısır'da Adetler
Eski Mısır'a yaşlı bir adam gençlerin bulunduğu bir yere gelince gençler oturdukları yerden kalkmak zorundaydılar Erkekler sünnet oluyorlardı Domuz eti yemek günahtı Tapınağa girmeden önce el ve ayaklarla yüz belirli bir ritüele uygun olarak yıkanıyor, yani abdest alınıyordu Cinsel ilişkiden sonra da mutlaka yıkanmak lüzumu vardı (gusül abdesti)
Hz Yusuf'un Akheneton'dan önce Mısır'da yaşadığını biliyoruz Demek ki Akheneton'un ortaya çıkmasını, Hz Adem'den beri süregelen ve Hz İbrahim'le devam eden ve son peygamber Hz Muhammed'e (sav) kadar uzanan Allah'ın vahyettiği Hak Dine bağlamak uygun olacaktır
Eski Mısır'da Ahiret İnancı
Ölümden sonraki hayat Mısır inançlarının en önemli bölümünü oluşturuyordu Beden öldükten sonra ruhun yaşamaya devam ettiğine inanıyorlardı Onlara göre ölünün ruhu görevli melekler tarafından Yargıç Tanrı ve şahitlik için hazır bulunan kırk iki yargıcın karşısına çıkarılıyor, ortaya bir tartı koyuluyor ve ruhun kalbi bu tartı ile tartılıyordu İyilikleri ağır gelenler güzel bir mekana geçiyor ve mutluluk içinde yaşıyor, kötülükleri ağır gelenler ise büyük işkenceler görecekleri bir yere yollanıyorlardı Burada "Ölülerin Yiyicisi" adı verilen garip bir yaratık tarafından sonsuza dek işkence görüyorlardı
Mısırlıların ahiret hakkındaki bu inanışlarının tevhid inancıyla ve hak dinle bir paralellik gösterdiğini fark etmemek mümkün değildir Sadece ölümden sonraki hayata inanç bile eski Mısır medeniyetine de hak dinin ve tebliğin ulaşmış olduğunu fakat bu dinin sonradan bozulmaya uğradığını, tek tanrı inancının da bu bozulmayla birlikte çok tanrı inancına döndüğünü ispatlar niteliktedir Nitekim dönem dönem insanları Allah'ın birliğine ve O'na kul olmaya çağıran uyarıcıların eski Mısır'a da gönderildiği bilinmektedir Bunlardan biri, hayatı Kuran'da detaylıca anlatılan Hz Yusuf'tur Hz Yusuf'un tarihi, İsrailoğulları'nın Mısır'a gelmeleri ve burada yerleşik düzene geçmelerinin başlangıcını teşkil etmesi açısından da son derece önemlidir
|