Evrendeki Düzen Rastlantı Mı? |
11-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Evrendeki Düzen Rastlantı Mı?EVRENDEKİ DÜZEN RASTLANTI MI? Evrende üç yüz milyon galaksi bulunduğu zannedilmektedir Galaksiler arasında da milyonlarca ışık yılıyla ifade edilebilen dev aralıklar, mesafeler vardır Bir ışık yılı ise saniyede üç yüz bin km hızla giden bir ışık huzmesinin bir yılda alacağı yol demektir Bu da yaklaşık dokuz katrilyon kmdir İlginç olan aralarında korkunç denebilecek boşluklar bulunan bu galaksiler ve galaksileri meydana getiren milyarlarca yıldızın kütle çekimleriyle birbirlerine bağlanmış olması, bu bağlantıların son derece hassaslığıdır Süpernova denilen dev yıldızların patlamaları sonucu uzaya savrulan göktaşları ayrı tutulursa bütün gök cisimleri hassas dengeler ve kurallarla birbirleriyle bağlıdır ve devamlı hareket halindedir Bu dengeli ve kurallı hareketler evrenin bütünlüğününü kapsar Daha da ilginç olan ise süpernova patlamaları sonucu uzaya savrularak serseri mayınlar gibi başıbozuk bir halde dolaşıp duran, kendilerinden daha büyük gök cisimlerinin çekimlerine kapılarak onların üzerlerine düşen, bir bakıma düzensizliği simgeleyen bu göktaşları yaşamın oluşma şartlarına çok büyük katkılarda bulundukları gibi ileri ki zamanlarda evrenin çökmesine de neden olacaklarıdır Süpernova denilen dev yıldızların merkezlerindeki nükleer fırınlarda oluşan ağır elementler bu yıldızların patlaması sonucu sağa sola savrulan göktaşlarıyla evrenin çeşitli bölgelerine gitmekte, buralarda dünyamız gibi sert kabuklu, yaşama uygun gezegenlerin oluşmasına sağlamaktadır Bir bakıma evrendeki düzensizlikler bile bir düzen içerir ve yaşamın oluşma planına (yaşamsal uygunlukların olmazsa olmazlarına) çok büyük katkılarda bulunur Gök cisimlerinin uzaydaki dağılımı ve aralarındaki devasa boşlukların canlı hayatının var olabilmesi için zorunlu olup olmadığı sorusuna verilen yanıt çok önemlidir Yapılan araştırmalar gök cisimleri arasındaki ilişkilerin yaşamı destekleyecek biçimde pek çok evrensel güçle uyumlu, çok hassas hesaplar, yapılar ve dengeler içerdiğini göstermektedir Bu devasa mesafeler gezegenlerin yörüngelerini hatta varlıklarını doğrudan etkiler Bu mesafeler son derece kritiktir Bu nedenle yaşamsal uygunlukların önemli bir parçasıdır Yıldızlar arasındaki şu an var olan boşluklar dünya gibi bir gezegen sisteminin var olabilmesi için en ideal mesafedir Ünlü biyokimya profesörü Michael Denton da, Doğanın Kaderi adlı kitabında bu konuda şöyle yazar: -Süpernovalar ve aslında bütün yıldızlar arasındaki mesafeler çok kritik bir konudur Galaksimizde yıldızların birbirlerine ortalama uzaklıkları 30 milyon mildir Eğer bu mesafe biraz daha az olsaydı, gezegenlerin yörüngeleri istikrarsız hale gelirdi Eğer biraz daha fazla olsaydı, bir süpernova tarafından fırlatılan maddeler o kadar dağınık hale gelecekti ki, bizimkine benzer gezegen sistemleri büyük olasılıkla asla oluşamayacaktı Eğer evren yaşam için uygun bir mekân olacaksa, süpernova patlamaları çok belirli bir oranda gerçekleşmeli ve bu patlamalar ile diğer tüm yıldızlar arasındaki mesafe, çok belirli bir uzaklık olmalıdır Bu uzaklık, şu an zaten var olan uzaklıktır Bu uzaklıklar son derece kritiktir Prof George Greenstein da bu akıl almaz büyüklükle ilgili, Simbiyotik Evren adlı kitabında şöyle yazar: -Eğer yıldızlar birbirlerine biraz daha yakın olsalar, astrofizik çok da farklı olmazdı Yıldızlarda, nebula denilen bulutsularda ve diğer gök cisimlerinde süre giden temel fiziksel işlemlerde hiçbir değişim gerçekleşmezdi Uzak bir noktadan bakıldığında, galaksimizin görünüşü de şimdikiyle aynı olurdu Tek fark, gece çimler üzerine uzanıp da izlediğim gökyüzünde çok daha fazla sayıda yıldız bulunması olurdu Ama pardon, evet; bir fark daha olurdu: Bu manzarayı seyredecek olan "ben" olmazdım Uzaydaki bu devasa boşluk, bizim varlığımızın bir ön şartıdır Greenstein kitabında bunun nedenini de açıklar Evrendeki büyük boşluklarla bazı fiziksel değişkenler yaşamsal uygunlukların şekillenmesine sağlamaktadır Yaşamsal uygunlukların şekillenmesi ise yaşamın devamlılığı amacına yöneltilmiş pek çok harika sistemlerin oluşup bir araya gelme nedenidir Ayrıca evrendeki katrilyonları bulan cisimler arasındaki boşluklar bu cisimlerin birbirleriyle çarpışmalarını, evrenn bir kaos ortamına sürüklenmesini de önler ………… Samanyolu galaksisin de yaklaşık iki yüz elli milyon yıldız bulunduğu tahmin edilmektedir Diğerlerinde olduğu gibi Samanyolu galaksisindeki yıldızlar arasında da dünya ölçüleriyle ifadesi mümkün olmayan çok büyük mesafeler, aralıklar vardır Samanyolu galaksisinde bulunan yıldızların içinde güneşe en yakın olanı Alpha Centauridir ve güneş sisteminden sadece 45 ışık yılı uzaklıktadır Dünya bildiğimiz gibi Güneş Sistemi'nin bir parçasıdır Bu sistem, evrenin içindeki diğer yıldızlara göre orta küçüklükte bir yıldız olan Güneş'in etrafında dönmekte olan dokuz gezegenden ve onların elli dört uydusundan oluşur Dünya, sistemde Güneş'e en yakın üçüncü gezegendir Güneş'in çapı dünya çapının 103 katı kadardır Aradaki mesafe diğer ifade ile dünyanın güneş etrafındaki elips şeklindeki yörüngesiyle güneş arasındaki mesafe yüz kırk milyon kilometre ile yüz altmış milyon kilometre arasında değişir İlginç olan aradaki mesafe ile dünyanın ve güneşin büyüklüğünün son derece kritik olmasıdır Işık yılı birimine göre dünya ile güneş arasındaki mesafe (ortalama yüzelli milyon km) yedi ışık yılı/dakika olur Bu da güneşten çıkan bir ışık fotonunun yedi dakika sonra dünyaya ulaştığı anlamına gelir Dünya ölçüleriyle dev bir boyuta sahip gibi görünen Güneş Sistemi, içinde bulunduğu Samanyolu galaksisine oranla oldukça küçük denilebilir Güneşimiz galaksinin spiral kollarından birinde dışa yakın bir yerde bulunmaktadır Gök cisimlerinin (özellikle güneş sisteminin) evrendeki dağılımı ve aralarındaki boşluklar Dünya'da canlı hayatının var olabilmesi ve devamlılığı için zorunlu olup çok önemlidir Gök cisimleri arasındaki mesafeler katı kütleli gezegenlerin oluşumundan ısı değişimlerine kadar yaşamı destekleyecek biçimde pek çok evrensel güçle uyumlu bir hesap içinde düzenlenmiştir Bu konuda en küçük bir kuşku yoktur Bunun nedeni ise bu mesafelerin gezegenlerin oluşumlarını ve yörüngelerini doğrudan etkilemesidir Güneş sistemindeki gezegenlerin yörüngeleri ise çok kritik değerlerdedir En küçük bir oynama yaşamı sona erdirebilir Evrenin kökeni ile ilgili çeşitli araştırmalar yapan fizikçi Roger Penrose: -Ama evrenin kesinlikle bir amacının olduğunu gösteren bir olay var ki, o da evrenin şans eseri orada durmadığıdır Bazı insanlara göre evren sadece oradadır işte Öylesine olmaya devam ediyor Biz de kendimizi birdenbire bu şeyin içinde buluvermişiz Bu bakış açısının, evreni anlamamızda çok verimli ya da yardımcı olacağını sanmıyorum Bence evren ve onun varlığının altında bugün henüz pek sezemediğimiz çok daha derin bir şeyler gizli demiştir Bilimsel bulguların ortaya koyduğu gerçek gözlemlediğimiz evrende mevcut hassas denge ve düzenlerin muazzam bir patlamanın sonrasında kendi kendine ve rastlantılarla gerçekleşmesinin kesinlikle imkânsız olduğudur Big Bang gibi bir patlamanın ardından böyle bir düzenin meydana gelmesi, ancak doğaüstü bir yaratılış sonucunda gerçekleşebilir Diğer ifade ile bu tersinim teorisinin öngördüğü gibi düzenli bir genişim evresinin başlangıcıdır ve asla patlama değildir Düzenli sistemlerin bilinç (amaç), bilgi, güç (enerji), madde ve yeterli zaman beşlemesinin sonucu olduğu düşünülürse eğer bir olgu düzen ve sistem sahibiyse bilgi ve iradenin sonucu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz Hüdai ÇAKMAK Yazar Tersinim Teorisi Kurgulayıcısı |
Evrendeki Düzen Rastlantı Mı? |
11-04-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Evrendeki Düzen Rastlantı Mı?GENİŞİM EVRESİNDEN SONRA OLUŞAN DÜZEN İçinde yaşadığımız evrenin yaklaşık 14 milyar yıl önce hacimsiz bir enerji zerresinin genişimiyle ortaya çıktığı ve zaman içinde şimdiki şeklini aldığı bilim dünyasının onayladığı bir gerçektir Uzay boşluğu, galaksiler, gezegenler, Güneş, Dünya, kısaca evreni oluşturan tüm gök cisimleri evrenin genişleme evresi adı verilen bu süreç sonucunda meydana gelmiştir Genişim evresi bir patlamaya benzetilir Eğer bir patlama ise beklenmesi gereken, patlamanın ardından maddenin atomlar ya da atom altı parçacıklar halinde uzay boşluğunda rast gele dağılması olacaktır Fakat öyle olmamış, tam aksine, son derece sistemli ve düzenli gelişen bir süreç sonunda hayranlıkla gözlemlediğimiz bu evren ortaya çıkmıştır Patlama sonucu rast gele, sağa sola düzensiz dağılması gereken maddelerin belirli ve geçerli kanunların izin verdiği ölçülerde ve düzenlerde evrenin belirli noktalarında birikip galaksileri, yıldızları ve yıldız sistemlerini oluşturması; aralarında değişmez kurallarla ilişkiler kurması ve sistemli bir düzen oluşturması bilim adamlarının benzetmesiyle bir buğday ambarına atılan el bombasının, buğdayları toplayıp, düzenli balyalara sarıp üst üste istiflemesi kadar hatta bundan çok daha zor, çok daha olağanüstü bir durumdur Big Bang teorisine uzun yıllar karşı çıkmış olan Prof Fred Hoyle, bu durum karşısında duyduğu şaşkınlığı şöyle ifade eder: -Big Bang teorisi evrenin tek ve büyük bir patlama ile başladığını kabul eder Ama bildiğimiz gibi patlamalar maddeyi dağıtır ve düzensizleştirirler Oysa Big Bang çok gizemli bir biçimde bunun tam aksi bir etki meydana getirmiştir Maddeyi birbiriyle birleşecek ve galaksileri oluşturacak hale getirmiştir Elbette ki evrenin tüm maddesini içeren böyle muazzam bir patlamadan sonra bu derece hassas dengeler üzerine kurulu bir sistemin ve düzenin oluşması ancak mucize tanımıyla açıklanabilir Astrofizikçi Alan Sandage da bu gerçeği şöyle ifade etmektedir: -Böyle bir düzenin kaostan gelmiş olduğunu oldukça imkânsız buluyorum Tanrı'nın varlığı benim için bir sırdır, fakat varlık mucizesinin de tek açıklamasıdır Bilim adamlarının da ifade ettiği gibi, bir patlama ile birlikte atomların en uygun şekillerde bir araya gelmeleri, sonsuz düzenlilikteki evreni, evrenin içindeki milyarlarca yıldız barındıran milyarlarca galaksiyi, trilyonlarca gök cisimleri arasındaki hiçbir aksaklık barındırmayan dengeyi oluşturması büyük bir mucizeler dizisidir Mucizeler dizisidir çünkü oluşum bir mucizeyle başlar, mucizelerle devam eder ve mucizelerle sona erer Evrenin başlangıcındaki bu muhteşem denge, ünlü Science dergisindeki bir makalede ise şöyle ifade edilir: -Eğer evrenin yoğunluğu bir parça daha fazla olsaydı, o zaman Einstein'ın genel görecelik kuramına göre evren, atomik parçacıkların birbirini çekme kuvvetleri dolayısıyla bir türlü genişleyemeyecek ve tekrar küçülerek bir noktacığa dönüşecekti Eğer yoğunluk başlangıçta bir parça daha az olsaydı, o zaman evren son hızla genişleyecek, fakat bu takdirde atomik parçacıklar birbirini çekip yakalayamayacak ve yıldızlarla galaksiler hiçbir zaman oluşamayacaktı Doğaldır ki biz de olmayacaktık Yapılan hesaplara göre, evrenimizin başlangıçtaki gerçek yoğunluğu ile ötesinde oluşması imkânı bulunmayan kritik yoğunluğu arasındaki fark, yüzde birin bir kuvatrilyonundan azdır Bu, bir kalemi sivri ucu üzerinde bir milyar yıl sonra da durabilecek biçimde yerleştirmeye benzer Üstelik, evren genişledikçe, bu denge daha da hassaslaşmaktadır Yukarıya kısaca aldığımız kanıt ve görüşler tersinim teorisinin başlangıcınbir patlama olmadığı planlanıp düzenlenmiş bir genişim evresi olduğu görüşünü doğrular |
|