Prof. Dr. Sinsi
|
İzmir'i Kim Yaktı Tartışması
İzmir'i Kim Yaktı Tartışması
GAVUR İZMİR YAKILSIN YIKILSIN'la özetlenen, İzmir'i kim yaktı tartışması
Taraf yazarı Ayşe Hür, yakın tarihimizin en çok tartışılan konularından birini yeniden tartışmaya açtı İzmir'de Yunan işgalinin sona erdirilmesinin hemen ardından çıkan büyük yangın, hala pek çok tartışmayı içeriyor Ayşe Hür, resmi tarih verilerinden daha çok, hatıratlardan yola çıkarak 'İzmir'i kimler yaktı?' tartışmasına ışık tutuyor
Yakın tarihe merakı olanlar için, bu netameli konuyu hiç müdahale etmeden olduğu gibi yayınlıyoruz
KİMİNE GÖRE GAVUR KİMİNE GÖRE GÜZEL İZMİR
9 Eylül 2008 Salı günü, bazıları için Gavur bazıları için Güzel İzmirin düşman işgalinden kurtuluşunun 86 yıldönümü kutladık O gün, Habertürk televizyon kanalında Balçiçek Pamirin yönettiği Söz Sende programında, Ateşin Gelini Gavur İzmir (Doğan Kitap, 2008) adlı albüm-kitabın yazarı Mehmet Coralla birlikte kurtuluştan sonra çıkan İzmir yangınının müsebbibini aradık Elbette kısacık bir programda ne kadar yapılabilirse Programa Etyen Mahçupyan da telefonla katıldı Programın kısıtlı süresi içinde, ancak yüzeysel biçimde değinebildiğimiz konular ise şunlardı: Türkiyede uzun yıllar, yangını Yunan ordularının ve onlara yardımcı olan Rumların çıkardığı anlatıldı Ermeni Meselesi ile bağlantılı bir biçimde, 1980li yıllardan sonra Ermeniler suçlanmaya başladı Batı kamuoyunda ise başından beri, yangını Türklerin çıkardığını düşünen önemlice bir kesim vardı Bazı kesimler ise yangının taraflardan herhangi biri veya birkaçı tarafından kazara çıkarıldığını tahmin ediyor
TEZLER, YANITLAR
Mehmet Coral, kitabındaki bazı imalara rağmen, programda kesin bir dille şehri Ermeniler veya Yunanlılar yaktı denemeyeceğini söyledi ama İzmiri Türkler yaktı! tezine de sıcak bakmadığını açıkça belirtti Etyen Mahçupyan ise tarihsel gerçeklerin sadece o ana ait okumalarla değil, olayın öncesini ve sonrasını kapsayan geniş çaplı bir değerlendirme ile ortaya çıkabileceğini, bu bağlamda bütün dünyanın İzmiri kimin yaktığını bildiğini söyledi Mahçupyanın iması İzmiri Türk tarafının yaktığı yolundaydı Ben ise aksine belgelerin kıtlığı dolayısıyla İzmiri Ermeniler veya Yunanlılar/Rumlar yakmamıştır deyip işin içinden çıkılmasının doğru olmadığını ancak resmi tarih hiç üstünde durmasa bile, İzmire ilk giren ordu komutanı Sakallı Nureddin Paşanın sorumlu olduğuna dair pek çok emarenin olduğundan söz ettim Bu hafta, bu konudaki bilgilerin bir dökümünü yapacağım
M KEMAL BAĞIRIYOR: KİMİN ŞEHRİNİ KİME VERMİYORLAR
“Şehir bir kül yığını İnsanların ve öküzlerin güçlükle çektikleri top arabaları arasından geçiyoruz Ne Yunanlılar ne biz ölülerimizi gömmeye vakit bulamamıştık Türk ordusu, Türk şehirlerini ateşten kurtarmak için var hızıyla koşuyor Yunan ordusu da yaptığı yangınlardan, cinayetlerden kaçıyor Hiç birisi öbür tarafa zerrece merhamet göstermiyor ” Halide Edip (Adıvar) Mustafa Kemalin Uşaktan İzmire yolculuğunu anlattığı Türkün Ateşle İmtihanı adlı kitabında (s 282) Alaşehiri böyle anlatır Ardından 18 kurşun yarasına rağmen hayatta kalmayı başaran mucizevî asker Kemalettin Sami Paşayla Salihliye doğru yola koyulurlar Yolda İzmir Körfezine demirlemiş olan Edgar Quinet zırhlısından bir mesaj alan Mustafa Kemal Türk ordusuna teslim etmek istediklerini söyleyen konsoloslar görüşmelere hangi kumandanın gönderileceğini sormaktadırlar “Kimin şehrini kime veriyorlar!” diye bağırır
M KEMAL: BU ŞEHRE BİR ŞEY OLSAYDI ÇOK ÜZÜLÜRDÜM
Yorgun ordunun konakladığı Nifin (şimdi Kemalpaşa) biraz ilerisindeki Belkahveden İzmire bakarken de, yabancı harp gemileriyle dolu körfeze ve Anadolu şehirlerinin aksine tek bir dumanın bile tütmediği şehre uzun uzun baktıktan sonra yanındakilere “Bu şehre bir şey olsaydı çok üzülürdüm” der Yunan ordusunun acele ile terk ettiği İzmirde kendisine önce Karşıyakada bir köşk hazırlanır çünkü İzmirin içi karmakarışıktır ama Bornovadaki bir köşke yerleşilir Ordu mensupları ve İzmirin ileri gelenleri onu karşılarında görünce biraz şaşırırlar Çünkü henüz gelmesini beklememektedirler Şaşkınlık geçince büyük bir coşku yaşanır Hoş geldin demeye gelenler, çiçekler, çelenklerle süslü bir sofrada yenilen yemek, alkışlar, yaşasın sesleri Ancak birden silahlar patlar ve Mustafa Kemal arkada bir odaya kapanır Kapıyı kapatmadan önce de Ruşen Eşrefe sert bir şekilde ne olduğuna bakmasını emreder Bir süre sonra anlaşılır ki, Türk ordularının önünden kaçan Yunanlılardan bir bölüğü şehrin girişinde Çolak İbrahim Beyin emrindeki Türk birliği ile karşılaşmış ve silahlar çekilmiştir Ardından meşhur olay yaşanır Mustafa Kemal, Karşıyakada bir zamanlar Yunan Kralı Konstantinin da kaldığı beyaz köşke girerken kapıya serilen Yunan bayrağını kaldırtacak ardından Şevket Süreyyanın dediği gibi genç bir ilah gibi eve girecektir
ÖYLEYSE YUNANLI İZMİR'İ NEDEN ALMAK İSTEMİŞ Kİ
İzmire girişinin, İzmirlilerin meşhur deyişiyle İstirdatın yani geri alınışın ikinci gününde tek başına soluğu Kordondaki Kramer Otelde alan Mustafa Kemalin alelacele kurulan sofrada yemeğini yerken garsonlara Kral Konstantin de bu otele gelip, burada bir kadeh rakı içer miydi?” diye sorması, garsonların Hayır Paşa efendimiz demesi üzerine, Öyleyse neden İzmiri almak istemiş?” demesi (Aktaran Aydemir, Tek Adam, Cilt 2, s 621) pek manidardır
YANGIN BAŞLIYOR
İstirdatın dördüncü gününde ise bütün bu güzel hava tersine dönecektir İzmirin en mamur, en güzel, en zengin mahalleleri alevler içindedir çünkü Yangın hızla Mustafa Kemalin yerleştiği eve yaklaşırken, Mustafa Kemal, ateş çemberi içinde panik içinde kaçışan halkın arasından açık bir otomobille Uşakizade Muammer Beyin Göztepedeki evine doğru yola çıkar O gün bir suikasta kurban gitmemesi büyük bir mucizedir
AMERİKAN GAZETESİNDE İZMİR YANIYOR HABERİ
“Deniz bakır kırmızılığındaydı En kötüsü de, arkalarından gelen ölüm ateşi ile önlerindeki derin deniz arasında kalan dar rıhtımlarda birbiri üzerine yığılmış binlerce insanın sürekli olarak kilometrelerce uzaklıktan işitilebilecek korkunç çığlıkları yükseliyordu… Akkor halindeki dev balonların sürekli olarak havaya fırlatılmasını, akaryakıt bulunan yerlerin ateş almasını, havanın tiksindirici bir kokuyla kaplanmasını, bu arada üzerimizden ateş saçan bulutların, yanık kömür parçalarının ve kıvılcımların geçişini bir kez tasarlayın İşte o zaman seyrettiğimiz büyük ve korkun yıkımın korku veren görünüşünü gözünüzün önünde canlandırabilirsiniz ” ABDDe yayımlanan Daily Mail gazetesinin muhabiri Ward Price 16 Eylül tarihli yazısında böyle anlatıyordu İzmir Yangınını
YANGIN NEREDE BAŞLADI?
O gün de bugün de pek çok kişinin yangının nerede başladığı meselesini adeta yangını kimin çıkardığı sorusunun cevabı imiş gibi ortaya koymaları ilginçtir Bazıları yangının Rum mahallesinde başladığını, bazıları Ermeni mahallesinde başladığını söylemiştir Ancak herkesin üzerinde anlaştığı husus yangının aynı anda bir kaç noktada birden başladığı ve yangının Türk veya Frenk mahallerinden başlamadığı yolundadır
Yangının Rum mahallesinde başladığını ileri süren kaynaklardan biri Dr Çınar Atayın Tarih İçinde İzmir (Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı Yayınları, 1978) adlı kitabıdır Yazar, Ermeni Rahip Touriana dayanarak, yangından bir saat kadar once bir Türk ayakkabı boyacısının Ermeni mahallesinin sokaklarından bağırarak geçtiğini ve buradaki Müslümanlara kaçmalarını bildirdiğini anlatır
YANGINI ÇIKARDIĞI İDDİA EDİLEN RUM PATRİK LİNÇ EDİLDİ
Buradan anlaşıldığı kadarıyla yangın Ermeni mahallesinde değil başka yerde çıkmıştır Atay yangının çıkış yerinin St Constantin Rum mahallesi, planlayıcısının da Rum Patriği Hrisostomos olduğunu söyler (Milli Mücadele boyunca Rum milliyetçiliğinin liderliğini yürüten Hrisostomos, İstirdattan sonra denize yakın Ayia Fotini Kilisesindedir Kilise denize çok yakın olduğu için kolayca kaçabileceği halde kaçmamış, yargılandıktan sonar infaz yerine götürülürken halk tarafından linç edilmiştir ) Yangında Ecole Evangeliquete saklanan Rumlara ait 30 bin değerli kitabın yanmasına Rum kundakçıların nasıl razı olduğunu anlatmayan yazarın verdiği diğer ilginç ayrıntı ise yangından kısa süre önce Seda-yı Hak gazetesi ve bazı Türk kuruluşlarının Türk mahallelerine taşınmış olmalarıdır (s 88-92)
ERMENİ GAZETESİNDE TÜRK ORDUSUNUN İZMİR'E GİRİŞİ
İstanbulda yayınlanan Djagatamart (Cephe Savaşı) adlı Ermenice gazetenin 19 Eylül 1922 tarihli nüshasında, 16 Eylülde İzmirden ayrılan bir gencin hikayesi ise yangının çıkış öyküsünü farklı anlatır: “9 Eylül cumartesi öğleden sonra Türk süvarileri İzmirin Kordon Boyundan dörtnala, kılıçları çekilmiş vaziyette şehre girdiler Onlar şehre girerken, önlerinden çevredeki Rum vatandaşlar korkuyla kaçmaya çalışıyorlardı Yunan askerleri de elbiselerini çıkarıp silahlarını atıp kaçışıyorlardı Gece Türk askerleri ve silahlı çapulcular karşılarına kim çıkarsa, Rum veya Ermeni yakalayıp belirsiz bir yere götürmeye başladılar Halk sabaha kadar süren silah sesleri arasında geceyi geçirdi Pazar sabahı silahlı çapulcular ve askerler çarşıya daldılar ve arabalara, atlara, sırtlarına ne varsa koyup Türk mahalesine taşıdılar Akşama doğru aynı durum Ermeni mahallesinde tatbik edildi Araştırma ve soruşturma yapmak gerekçesiyle evlere giriliyor, evlerde ne varsa soyulup talan ediliyordu Karşı koyanlar da öldürülüyordu Salı günü öğleden evvel güneyden denize doğru sert bir rüzgar esmeye başladı Basmane İstasyonunun önündeki bir Ermeni evinden yangın dumaları yükseldi Yangın genişleyerek Ermeni mahallesine ve kilisesine doğru yayılmaya başladı Başında yangın Mortakiya Rum mahallesini ve sahil boyunu tehdit eder nitelikte değildi Fakat akşam üstü demiryolu üzerinden bir noktadan ikinci bir yangın Rum mahallesine yöneldi
GEMİLERE BİNİP KAÇTILAR
O gün sabahtan akşama kadar bütün halk Kordon Boyunda toplandılar Gümrük Binasından Puntoya kadar halk toplanmıştı Yabancı savaş gemilerinden gelen memurlar ve askerler yalnız İtalyan, İngiliz ve Fransız tabiyetindeki kişileri gemilere aldılar Kendilerine güvenen gençler denize atlıyor, ilerde duran gemilere yüzmeye çalışıyordu Bazıları muvaffak oldu ve kendilerini gemilere aldırtmayı başardılar Ermeni Kilisesi ve okulunun girişi ve etrafı Manisa, Ödemiş, Afyon Karahisar ve diğer yerlerden kaçan Ermeni göçmenlerle doluydu… Yaşları 50den büyük olanlar serbest bırakılıyor diğerleri tutuklanıyor veya askere alınıyordu Çarşamba (13 Eylül) artık yangın Kordon Boyuna yaklaşmıştı Büyük patlamalar duyuldu Sonradan Karantina Hastanesinde bulunan benzin depolarının ve başka yanıcı maddelerin patlamış olduğunu öğrendik Bu arada Ermeni Kilisesinin de yangından nasibini aldığını ve çöktüğünü, kemerlerinin dağıldığını gördük 16 Eylülde şafakta dört kişi idam edildiler Bunların ikisi Ermeni, biri de Rumdu…”
NÜFUSUN ARILAŞMASI
Sonuçta, ister Rum mahallesinden çıksın ister daha sonra pek çok kaynağın ittifak edeceği gibi Ermeni mahallesinden çıksın, 13 Eylülde pek çok noktadan birden başlayan yangın, o ana kadar denizden esen hâkim rüzgar imbatın yerini güney-güneydoğu yönünden esen rüzgarın almasıyla 14 Eylülde batıya doğru yayılır 15 Eylülde kontrol altına alınır ama ancak 18 Eylülde söndürülebilir 23 Eylül günü Hisar Camii arkasında yeni bir yangın başlar Şehrin tekrar güvenli hale gelmesi ancak 30 Eylülde olacaktır Bu tarihe kadar Ermeni, Rum mahalleleri tamamen, Avrupalıların yaşadığı Frenk Mahallesi ise kısmen yanmıştır Muhtemelen 15 Eylülde rüzgârın tekrar imbata dönmesi sayesinde Türk ve Yahudi mahallelerine zarar gelmemiştir Yangında yaklaşık 2,6 milyon metrekarelik bir alan, 25 bin ev, işyeri, kilise, hastane, fabrika, depo, otel ve lokanta yok olmuştur Türk ordularının önünden İzmire doğru sürülen Rum ve Ermeni sayısının İzmirde yaşayanlarla birlikte 500 bine yakın olduğu, bunların ancak 320 bininin gemilerle tahliye edilebildiği, geri kalan 180 bin kişinin çeşitli biçimlerde yaşamını yitirdiği kabul edilir Böylece şehir gayrimüslim ahalisinden bir anlamda kendiliğinden kurtulur
ERMENİ RUM MAHALLELERİ TAMAMEN YANDI
Yangın Ermeni ve Rum mahallelerini tamamen yaktığı için, Ermeni ve Rumlardan geriye mülk kalmamıştır ama 3 Ekim 1922 tarihli İleri gazetesinde yayınlanan bir habere bakılırsa, geride kalan taşınabilir varlıklar 3,5 milyon altın değerindedir 1924ten itibaren yangın zararlarını tazmin ettirmek için sigorta şirketlerinin aleyhine açılan 150ye yakın davanın dosyası ortada yoktur ancak, bu davaların hepsinin yangının savaş durumunda ortaya çıktığı ileri sürülerek sigorta şirketleri lehine bittiği bilinmektedir Böylece kimse yangından doğan zararını tazmin ettirememiştir
BASININ TAVRI
Yangını izleyen günlerde, genel olarak, İngiliz, Fransız ve İtalyan basını yangın hakkında temkinli bir tavır takınmışlardır Örneğin 16 Eylül 1922 tarihli The London Timesta çıkan makalede yangını düzenli ordular şehre girmeden önce şehri ele geçiren Türk başıbozukların çıkardığı, ancak düzenli Türk ordularının yağmacılara veya yangını çıkaranlara karşı acımasız davrandığı, buna karşılık Türklerin yangına müdahalede yetersiz kaldığı anlatılır Gazetenin 6 Ekim 1922 tarihli nüshasında ise yangını kimin çıkardığı konusunda bir kanıt olmadığını ancak Yunanlılar ve Ermenilerin çıkardığı konusunda uzlaşma olduğu yazılıdır Fransız gazeteleri Figaro şehri Türklerin, Les Temps Yunanlıların, Le Matin ise Ermenilerin yaktığını ileri sürer ABDde çıkan New York Times şehri Yunanlılarla işbirliği yapan Rumlardan ve Ermenilerden intikam almak isteyen Türklerin yaktığını düşünürken The Portsmonth Daily Times “yangın, katliamlarının ve diğer suçlarının izlerini kaldırmak isteyen Türkler tarafından çıkarıldı denmektedir Milli Mücadeleyi ve Mustafa Kemali ABDde tanıtan faaliyetleri ile bildiğimiz Daily Mail muhabiri Ward Price ise yangını kimlerin çıkardığına dair hiçbir şey söylemez
MİSYONLARIN TAVRI
Benzer bir kafa karışıklığı ABD, İngiliz ve Fransız misyon şefleri arasında da vardır Yangına dair en ayrıntılı bilgileri Amerikalı donanma görevlisi A J Hepburn, ABD Türkiye Yüksek Komiseri Amiral Mark Lambert Bristole sunduğu 22 Eylül 1922 tarihli 48 sayfalık raporunda yangını başıbozuk Türk askerlerinin çıkarmış olduğunu ileri sürer Bu askerlerin yangın çıkarmasının nedeni de, şehirde pek çok yağma ve katliam gerçekleştirmiş olmalarıdır ABDli istihbarat subayı Teğmen Merrill ise 14 Eylül 1922de general Amiral Bristole çektiği telgrafta Türklerin Hıristiyan azınlıklar sorunundan kurtulma planına uygun olarak Türk mahalleri dışında İzmiri yaktıklarına ve Müttefikleri de onları tahliye etmeye zorladıklarına ikna oldum Sanırım şimdi İstanbula saldırı için hazırlanacaklar” der ABDli Konsolos Yardımcısı Maynard Barnes de konsolosluğun köşesindeki caddeye gaz döken Türk askerleri gördüğünü anlatır
Buna karşılık İzmirdeki Amerikan Kız Koleji Misyon Başkanı MacLahlan Türk üniforması giymiş Ermeni teröristlerin yangınları çıkardığına kanaat getirdim Anlaşıldığı kadarıyla böyle yapmakla Türk ordusuna karşı Batının müdahale etmesini planlıyorlardı” der İzmirdeki Britanya Konsolosu H Lamb ise 20 Eylülde hükümetine Yunanlıların Ermenilerle işbirliği içinde şehri yaktığını rapor eder
İTFAİYE ŞEFİNİN TANIKLIĞI
İzmiri Ermeniler yaktı diyenlerin en çok atıfta bulundukları belge, 1910-1922 arasında İzmir İtfaiye Şefi Paul Grescovichin (Sırp asıllı Avusturya-Macaristan vatandaşıdır) yangın esnasında Near East Relief adlı yardım kuruluşu adına İzmirde bulunan Amerikalı mühendis Mark Prentisse anlattıklarıdır Prentissin ABDye döndükten sonra hazırladığı ve Amiral Bristola, gönderdiği kapsamlı rapor kapsamlı raporun bir kısmı Grescowichin anlattıkları üzerine inşa edilmiştir
Prentiss ilk kez 10 Eylülde ikinci kez ise 13 Eylülde yangın çıktıktan sonra görüşen Grescoviche göre her yıl bu aylarda on günde bir yangın çıkarken, bu yıl Eylülün ilk haftasında günde beş yangın çıkmış ve kendisinin kırpılmış teşkilatı bunlarla başa çıkmayı başarmıştır Pazar gecesi, Pazartesi günü ve gecesi aynı anda çıkan pek çok yangın ihbarı aldığını söyleyen Greschovich bu yangınlarla baş etmekte zorlandığını çünkü Türk askeri valisi Kazım Paşanın departmanındaki Rum asıllı itfaiyecileri görevden aldığını anlatıyor Daha önce yüze yakın olan personel böylece 37 kişiye düşmüş Paul Grescovich bu yüzden Eylülün 10undan 13üne kadar çıkan yangınlardan Türkleri sorumlu görür 13 Eylül sabahı iki Ermeni rahibin önderliğinde Ermeni Okulundan ve Dominikan Kiliselerinden çıkan birkaç bin Ermeni rıhtıma doğru uzaklaştıktan sonra bu kişilerin boşalttığı yerleri incelediğini, oralarda gaz emdirilmiş ve yakılmaya hazır meşaleleri bulduğunu anlatır Grescovich Türk yetkililerine defalarca başvurduğunu ancak ilk yardımın saat akşam 18 00de geldiğini belirtir 100 askerlik birlikle saat 20 00de yangını söndürmeye başlamışlar Askerler yangının yayılmasını önlemek için evleri bombalamışlar
AMİRAL BRİSTOLÜN ETKİSİ
Prentiss, Greschovichin bu anlatımlarına ve bazı şahit ifadelerine dayanarak Ocak 1923te Amiral Bristole sunduğu raporda Ermenilerin ve Yunanlıların, elde ettikleri ganimetlerin Türklerin eline geçmesini istemedikleri herkesçe biliniyordu Yangının çıkmasından günler önce Ermeni gençlerinden oluşan bir grubun İzmiri yakmak üzere organize edildiğini söyleyen raporların varlığıda biliniyordu” denmektedir Bugün ABD Kongre Kütüphanesinde Bristol Papers adıyla tasnif edilen belge grubunun içinde bulunan Prentissin bu raporu Ermeni kaynakları tarafından güvenilir bulunmaz çünkü, Mark Prentiss, henüz olayın sıcaklığı sürerken ve Amiral Bristole raporunu yazmadan önce, serbest muhabiri olarak çalıştığı New York Times gazetesinin 18 Eylül 1922 tarihli nüshasında yayınlanan Relief man tells tragedy başlığıyla çıkan yazısında, İzmirin Türklerin eline geçmesinden sonra binlerce kişinin Türk kuvvetlerince öldürüldüğünden ve şehri yağmaladığından söz ettikten sonra kendi şahit olduğu bazı yağma ve öldürme olaylarını anlatıyor ardından Bizlerin çoğu gözlerimizle gördük –ve bunları doğrulamaya hazırız- Türk askerleri ellerindeki gazlı maddeleri caddelere ve evlere atan askeri yetkililerce yönetiliyorlardı Konsolos yardımcısı Barnes bir Türk askerini Gümrük Binasını ve Pasaport Bürosunu ateşe verirken görmüş Aynı şekilde Binbaşı Davis [Kızılhaç yetkilisiydi C Clafun Davisten söz ediyor olmalı] Türk askerlerini evleri ateşe verirken gördüğünü söyledi Donanma devriyesi de Amerikan Okulu civarında çıkan yangının Türkler tarafından çıkarıldığına şahit olmuş” diye yazmıştı Ermeni araştırmacılara göre, Prentiss, bu görüşlerini Yunanlı ve Ermeni düşmanı olduğu yazılarından bilinen Amiral Bristolün baskıları ile değiştirmiştir
ASYANIN BELASI
ABDnin İzmir Konsolosu olan ve şehre Türk ordusunun girmesiyle 11 Eylül 1922 günü (yangından önce) İzmirden ayrılan George Hortonun emekliye ayrıldıktan sonra yazdığı ve 1926da The Blight of Asia (Asyanın belası diye tercüme edilebilecek bu adla Türkler kastediliyordu) adlı kitap da Batı kamuoyunu Türklerin suçlu olduğuna inandıran önemli bir kaynaktır Kitabın asıl isminin “An Account of the Systematic Extermination of Christian Populations by Mohammedans and of the Culpability of Certain Great Powers; with the True Story of the Burning of Smyrna” (Hıristiyan Nüfusun Müslümanlarca Sistematik İmhasının ve Büyük Güçlerin Suç Ortaklığının Bir Anlatısı, İzmirin Yanışının Gerçek Hikayesi” olması bile kitabın hangi tezi savunduğunu göstermeye yeter
E Alexander Powell adlı bir yazar 1923te yayınladığı The Struggle for power in Muslem Asia (The century Co New York/London) kitabında şehri Ermeni ve Rumların yaktığına dair yeminli ifadelerden söz edip Batı basınında işin Türklere yıkılmasının büyük haksızlık olduğunu söyler 1923te yayınlanan Current History (Cilt V, s 319) adlı kitapta yer alan “Smyrna During the Greek Occupation“ adlı makalenin Müslüman yazarı Albay Raşit Galip ise yangının Ermeni mahallesinde başladığını ancak yangını Yunanlıların çıkardığını söyler Albaya göre kundakçılar patlayıcı maddelerini Aya Triada ve Aya Fotini kiliselerinde ve bazı özel evlerde saklamışlar
TÜRKLER GELMEDEN ŞEHRİ YAKIN
Lord Kinross, Atatürk/Bir Milletin Doğuşu (Altın Kitaplar, 1966) adlı meşhur biyografisinde, yangının orijinine ilişkin sağlam kanıtların hiçbir zaman ortaya çıkmadığını, Mustafa Kemalin Fransız Amiral Dumesnile yangının Ermeniler tarafından çıkarıldığını söylediğini ve Türkler şehre gelmeden önce kiliselerde şehri yakmanın kutsal bir görev olduğuna dair vaazların verildiğini söylediğini, bu amaçla kullanılan petrolün Ermenilerin evlerinde bulunduğunu ve birçok kişinin yangın çıkarmaktan tutuklandığını belirtir Diğer kaynakların Türkleri ve özellikle fanatikliği ve gaddarlığı ile meşhur Nureddin Paşayı suçladığını belirten Kinross, kendi kanaatinin de silahsızlandırdıkları Ermenileri imha etmek için bir binaya hapseden Türklerin yangını çıkardığı yolunda olduğunu söyler Kinrossa göre Türkler binayı ateşe vermeden önce Ermeni mahallesine giriş çıkışı yasaklamış ve bir karantina bölgesi oluşturmuşlardır Ancak rüzgâr yangının sınırlı kalmasına izin vermemiş ve alevler çabucak şehri sarmıştır İtfaiye teşkilatının yetersiz oluşu da yangının büyümesine neden olmuştur
O günlerin birinci elden tanığı Şevket Süreyya Aydemir ise ilk kez 1967 yılında yayınlanan Tek Adamın ikinci cildinde (s 622) Bu yangının sebebi hala aydınlanmış değildir Ermeniler yaktı, Rumlar yaktı, yağmacılar yaktı, hatta Türkler yaktı derler” demekle yetinir
MODERN KAYNAKLARIN ELEŞTİRİSİ
Bu kafa karışıklığı bugüne kadar sürer İzmiri Türklerin yaktığını iddia eden en meşhur kitap, Ermeni asıllı Amerikalı yazar Margaret Housepian (Hovsepyan) Dobkinin 1971de yayınladığı Smyrna 1922: Destruction of a City (Kent State University Press,1988) adlı ödüllü araştırmasıdır Kitap, Türk dostu Amerikalı yazar Heath W Lowry tarafından arşiv belgelerini seçici bir biçimde ele aldığı ve olayın en önemli tanığı olan İzmir İtfaiye Şefi Paul Greschovichin anlatılarını es geçtiği için nesnel olmamakla suçlanmıştır
Lowryye göre Türk dostu Bernard Lewis, The Emergence of Modern Turkey, (Oxford University Press, 1968) adlı kitabında İzmir Yangınına tek satırla bile değinmez Bir başka Türk dostu Amerikalı yazar Stanford Shaw ise eşi Ezel Kuralla birlikte yazdığı History of Ottoman Empire and Modern Turkey Volume II: Reform, Revolution and Republic: The Rise of Modern Turkey, 1808-1975 (Cambridge University Press, 1977) adlı eserinde yangını Türklerin çıkardığını reddeder ama gerçek suçlunun kim olduğuna dair bir öneride bulunmaz Lowry ise Amerikan, İngiliz, Fransız ve İtalyan kaynaklarının eksiğini tamamlamak için incelenmesi şart olan Türk kaynaklarının henüz hiç bir araştırmacıya sunulmadığını söyleyerk konuyu bağlar
Türk yazarı Dr Bilge Umar ise, İzmirde Yunanlıların Son Günleri (Bilgi Yayınevi, 1974) adlı eserinde bu felaketten Türkler ve Ermenilerin ortaklaşa sorumlu olduklarını, Greschovichin raporundan anlaşıldığı kadarıyla yangını evlerine sakladıkları tüfekleri ve cephaneleri yok etmek isteyen Ermenilerin kazayla başlattığını, Türklerin de başlangıçta yangına kayıtsız kalarak yayılmasına neden oldukları söyler
MUSTAFA KEMAL VE ARKADAŞLARININ TUTUMU
Peki, Türkiyede anlaşılır nedenle pek taraftar bulmayan, daha doğrusu üzerinde konuşmaya başlamanın bile bazılarının tepesini attıran tez, yani İzmiri Türkler yaktı teziyle ilgili ne söylenebilir?
Belkahveden bakarken Bu şehre bir şey olsaydı çok üzülürdüm diyen Mustafa Kemalin yangın sırasındaki tavrı hala bir muammadır İddialardan biri 13 Eylülde kalmakta olduğu köşkün balkonundan yangını izlerken yanındaki genç subaylara şöyle dediğine dairdir: “Çocuklar, bu manzaraya iyice bakın! Bu alevler bir devrin sona erip yeni bir devrin başladığını gösteren bir yangındır Osmanlı İmparatorluğunun son yüzyılındaki bütün günahları şu ateşle temizlenirken yeni Türk Devletinin kuruluşu ve Türk milletinin yükselişi de cihana ilan ediliyor ” (Doğumundan ölümüne kadar: Kaynakçalı Atatürk günlüğü, Yay Haz Utkan Kocatürk, Ankara Atatürk Araştırma Merkezi, 1999)
Mustafa Kemalin yaveri Salih Bozokun anlattığına göre alevler Gavur İzmiri bir kül yığınına dönüştürürken, Uşakizadelerin Göztepedeki köşkünde bir ziyafet verilmektedir “Fevzi Paşa Hazretlerinden başka herkes önündeki kadehleri zevkle doldurdu Mezeler çeşitli ve nefisti Fevzi Paşa içki içmediği halde kalamar tavadan tabağına öbek öbek alıyor Bu İzmirin kalamarı da pek başka oluyor, aman pek özlemişim diye afiyetle yiyordu Velhasıl herkes son kertesine kadar sofradan ve başlayan geceden memnundu…” (Bozoktan nakleden İsmet Bozdağ, Latife ve Fikriye, İki Aşk Arasında, Truva Yayınları, s 81-82)
YANSIN VE YIKILSIN!
Gerisini Mustafa Kemalin yaveri Salih Bozoktan dinleyelim: Denize nazır terasta Mustafa Kemal ile Latife bir ara yalnız kalmışlardı Latife anne ve babasından, yaptığı işlerden söz ediyordu Mustafa Kemal de ona Başkumandanlık Meydan Muharebesine ait hatıralarını anlatıyordu Yangın bütün dehşetiyle sürüyordu Kordon Boyu ve bugün fuarın yer aldı alan alevler içindeydi İki yaver uzaklarında kalmıştı, ama konuşmaları duyuluyordu Mustafa Kemal Latifeye sordu: Bu yangın yerinde size ait emlak var mıydı? Latife, emlakimizin mühim bir kısmı yanan sahadadır dedi ve heyecanla ekledi: Paşam isterse hepsi yansın Yeter ki siz sağ olun Bu mesut günleri gören insanlar için malın ne kıymeti olur? Memleket kurtuldu ya İleride olanları yeniden ve daha mükemmel bir surette yaptırırız Bu cevap Mustafa Kemalin çok hoşuna gitti Evet! Yansın ve yıkılsın” dedi Hepsinin telafisi mümkündür (“Salih Bozok Anlatıyor”, Cumhuriyet, 30 Ocak 1939)
Ankaradan Yakup Kadri ile birlikte gelerek ziyafete katılan Falih Rıfkı ise Mustafa Kemalin yalçın ve yırtılmaz sakinlikle yangını izlediğini teyit eder (Çankaya, s 323)
Peki o gün sofrada kalamar ziyafeti çeken Fevzi (Çakmak) Paşanın düşüncesi nedir? Fevzi Paşa anılarında Nurettin Paşanın kısa görüşü acı biten iki olaya neden olmuştur Biri İzmirin büyük yangını, diğeri Gazi Kemalin bu yangın münasebetiyle yerleştiği otelden Latife Hanımın Göztepedeki evine yatılı misafiretidir der (Süleyman Külçe, Mareşal Fevzi Çakmak, Askeri Hususi Hayatı, Birinci Cilt, Cumhuriyet Matbaası, 1953, s 236 )
SADECE NAHOŞ BİR OLAY MI?
Bu görüşü destekleyen bir başka belge de, İtilaf Güçlerinin Fransız komutanı Amiral Dumesnilin 11 Eylül 1922 günü Konakta Nureddin Paşayla, 15 Eylül 1922 günü de Mustafa Kemalle Göztepede yaptığı görüşme tutanaklarıdır Dumesnilin yardımcısı korvet komutanı (sonra amiral) Moreau tarafından tutulan tutanaklarda, Nureddin Paşanın şehirde oturan Rum ve Ermenilerin İzmirden çıkarılarak ülkenin yakılıp yıkılmış iç bölgelerine götürülmelerini emrettiğini söylediği yazılıdır Amiral Dumesnilin şehrin Rum ahalisi arasından hak edenlere cezaları verildikten sonra kalanlarının İzmirin geleceği için şehirden sürülmemesi yolundaki önerisine Nureddin Paşa bize çok çektirdiler Onlara acıyacak değiliz Yunanlıların işlediği cinayetler çok büyüktür cevabını vermiştir Nureddin Paşayı ikna edemeyen Dumesnil 15 Eylülde Mustafa Kemale, yangını Türklerin çıkardığı yolundaki söylentileri aktarır ve “Birçok kişi Türklerin ateşe gaz döktüklerini bir takım teferruat ile anlatıyorlar Ben derhal kurmay heyetimin zabitleri tarafından tahkikat yaptırdım Bu tahkikat, dolaşan rivayetleri teyit etmedi [Ancak] Söylendiğine göre İngiliz amirali Türklerin mesuliyetine inanıyor der Mustafa Kemal yangının işgalden önce oluşturulan bir teşkilatın eseri olduğunu belirtince, Amiral Dumesnil kendisinden Batılı çevreleri ikna etmek için daha güçlü bir tekzip yapmasını ister Ancak Mustafa Kemalden duyabildiği en ağır ifade Evet bu yangın nahoş bir hadisedir” olur Amiral bu sözün kendisine biraz zayıf göründüğünü belirtir, ancak Mustafa Kemalden daha fazlasını duyamaz Ardından Mustafa Kemal konuşmayı İtilaf Devletleri ile yapılacak barış müzakerelerine getirir ve yangın meselesini kapatır (Aktaran Cengiz İlhan, “Kurtuluş Günlerinde İki Görüşme”, İşgalden Kurtuluşa İzmir, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Cumhuriyet imecesi, 2007, s 96-102)
FRANSIZLAR İKNA OLUYOR
Nitekim, 17 Eylül 1922de Mustafa Kemal Ankara hükümetinin İstanbuldaki mutemet adamı Hamid Beye bir telgraf gönderir Telgrafta İzmir yangınının Yunanlılar ve Ermeniler tarafından daha önceden planlandığı şekilde şehri yok etmek için çıkarıldığı, bu bilginin pek çok belge ve şahitlerin ifadeleri tespit edildiğini yazılıdır Dumesnil ise 28 Eylül 1922 tarihli raporunda İzmiri Türklerin yakmadığına ikna olduğunu, suçluların Ermeniler olduğunu tahmin ettiğini yazarak bu görüşü onayladığını gösterir 1921 tarihli Ankara Anlaşmasından beri örnekleri sergilenen Fransız-Türk dostluğunun yeni bir nişanesidir sanki bu rapor Halbuki, İngilizler, Türklerin masumiyeti konusunda uzun süre ikna olmayacaklar, durumu soruşturmak için İzmire bir komisyon göndereceklerdir (21 Temmuz 1924 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki bu haberi ve konuyla ilgili onlarca –çoğunu kullanamadığım- belgeyi bana temin eden Sait Çetinoğluna ve Kevork Büyükagopyana teşekkürü borç bilirim )
FALİH RIFKININ SÖZLERİ
Peki İzmirin simsiyah dev bir çukura dönüşmesine neden olan o korkunç yangından sadece nahoş bir olay diye söz eden Mustafa Kemal daha sonra yangın hakkında konuşmuş mudur? Maalesef hayır Örneğin CHFnin 15-20 Ekim 1927 tarihinde Ankarada toplanan ikinci Kurultayında Parti Genel Başkanı sıfatıyla yaptığı 36,5 saatlik büyük Nutukta bu konuda tek kelime etmemiştir! Buna karşılık aynı Nutukta (TDK Yayınları, 1965, s 532-547) Daha sonra kartvizitine “Yemen, Selmanpak, Batı Anadolu, Afyonkarahisar, Dumlupınar ve İzmir savaşları galibi…” yazdıracak olan Sakallı Nureddin Paşayı tam 16 sayfa boyunca alaya alır, ağır şekilde eleştirir, hatta yerin dibine batırır
Peki, Mustafa Kemalin yangın konusundaki suskunluğunun ve Nureddin Paşa hakkındaki bu öfkesinin nedeni nedir? Bunun cevabı belki de Falih Rıfkının şu satırlarında gizlidir: “Gavur İzmir karanlıkta alev alev, gündüz tüte tüte yanıp bitti Yangından sorumlu olanlar, o zaman bize söylendiğine göre, sadece Ermeni kundakçıları mı idi? Bu işte o zamanki ordu komutanı Nureddin Paşanın hayli marifeti olduğunu da söyleyenler çoktu Atatürkün Nureddin Paşayı eskiden beri sevmediği Nutukunda görünür (  ) Kibirli, dar kafalı, zulüm ve ceberrut düşkünü bir kimse idi Bu yüzden bir zamanlar Millet Meclisi kendini harp divanına verip mahkum bile ettirmek istemişti (  ) Nureddin Paşanın biri İzmirde, biri İzmitte tertip ettiği iki linçin hikayesi gene o vakitler, bizi ikrah içinde bırakmıştır (iğrendirmiştir) Bunlardan biri İzmir metropoliti Meletyos [Hrisostomos], öteki de Peyam-ı Sabah yazarı Ali Kemaldir
Bildiklerimin doğrusunu yazmaya karar verdiğim için o zamanki notlarımdan bir sayfayı buraya aktarmak istiyorum:
Yağmacılar da ateşin büyümesine yardım ettiler En çok esef ettiğim şeylerden biri, bir fotoğrafçı dükkanını yağmaya giden subay, bütün taarruz harpleri boyunca çekmiş olduğu filmleri otelde bıraktığı için, bu tarihi vesikaların yanıp gitmesi olmuştur İzmiri niçin yakıyorduk? Kordon konakları, oteller ve gazinolar kalırsa, azınlıklardan kurtulamayacağımızdan mı korkuyorduk? Birinci Dünya Harbinde Ermeniler tehcir olunduğu vakit, Anadolu şehir ve kasabalarının oturulabilir ne kadar mahalle ve semtleri varsa, gene bu korku ile yakmıştık bu kuru kuruya tahripçilik hissinden başka bir şey değildir Bunda bir aşağılık duygusunun da etkisi var Bir Avrupa parçasına benzeyen her köşe, sanki Hıristiyan ve yabancı olmak, mutlak bizim olmamak kaderinde idi Bir harp daha olsa da yenilmiş olsak, İzmiri arsalar halinde bırakmış olmak, şehrin Türklüğünü korumaya kafi gelecek miydi? Koyu bir mutaassıp, öfkelendirici bir demagog olarak tanımış olduğum Nureddin Paşa olmasaydı, bu facianın sonuna kadar devam etmeyeceğini sanıyorum Nureddin Paşa, ta Afyondan beri yunanlıların yakıp kül ettiği Türk kasabalarının enkazını ve ağlayıp çırpınan halkını görerek gelen subayların ve neferlerin affedilmez hınç ve intikam hislerinden de şüphesiz kuvvet almakta idi ” (Çankaya, Doğan Kardeş Matbaacılık 1969, s 324-325 )
İSMET İNÖNÜNÜN İMASI
Yıllar sonra “Yangın nerede başladı, kim başlattı bilmiyorum…İzmire girdiğimiz günlerin bende kalan en acı hatırası yangındır Bu yangınların sebepleri büyük tarih hadiseleri içindeki sebeplerdir Küçükler emir aldıklarını söylerler, büyükler disiplininin kalmadığını söylerler” (Teoman Özalp, Atatürkten Anılar, Kazım Özalp, İş Bankası Kültür Yayınları, 1992, s 300) diyen İsmet Paşanın kastettiği büyükler acaba kimdir? Mesela Nureddin Paşa olabilir mi?
|