Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ahmet, piri, türkistan, yesevi

Pir-İ Türkistan Ahmet Yesevi

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Pir-İ Türkistan Ahmet Yesevi



PİR-İ TÜRKİSTAN AHMET YESEVİ

ALPEREN GÜRBÜZER

Babası Hace İbrahimdir, annesi Aişe Hatundur O Yeside doğdu Küçük yaşta annesini, yedi yaşında iken babasını kaybetti ve ablası Gevher Şehnazın yanında yetim olarak büyüdü O, ta çocukluk çağında ileride büyük bir zat olacak davranışlarıyla dikkat çekti hep Türkistan Hükümdarlarından Yesevi, ülkesindeki kuraklığın sona ermesi için bütün âlimleri toplayıp dua da bulunmalarını ister ama netice vermez Araştırır, acaba aramıza katılmayan biri mi oldu sorusu akla takılır Sonunda çocuk yaşta Ahmetin çağrılmadığı anlaşılınca haber salınır etrafa, gelsin diye Küçük Ahmet bu durumu ablasına danışınca, ablası; “Babamızın vasiyeti gereği senin tanınma zamanının gelip gelmediğini, babamızın merkatı içinde bulunan ekmek sofrası tayin edecek Eğer sen o sofrayı açabilirsen tanıma zamanın gelmiştir, var git” der Hace Ahmed denileni yapar, sofrayı bulup açar ve bir miktarda sofrada bulunan ekmek parçasını alarak Hükümdarın huzurunda bulunan âlimlere fatiha okutarak herkese ikram eder Sonra babasından kalma hırkaya bürünerek dua da bulunur Birazdan gökyüzünde başlayan sağanak yağmur bardaktan boşalırcasına boşalmaya başlayınca Hace Ahmed hırkasından başını çıkarınca yağmur dinmeye başlar
Hükümdar bu seferde Hace Ahmedden kendi isminin kıyamete kadar baki kalması için dua ister Hace Ahmed bunun üzerine; “Âlemde her kim bizi severse, senin adınla bizi yâd eylesin” diye dua eder İşte o gün bugün Hace Ahmed, söz konusu Hükümdarın ismiyle birlikte anılır O bundan böyle artık Pir-i Türkistan Ahmet Yesevidir
Ahmet Yesevi aynı zamanda Baba Arslanın talebesi idi Baba Arslanın vefatıyla onun işaret ettiği yer olan Buharaya gitti Buharada Yusuf Hamedaniden manevi ilimleri tahsil ederek Halifelik alır Yusuf Hamedaninin vefatıyla birlikte orda bir süre kalıp talebe yetiştirdikten sonra talebelerini Abdül Halık-ıl Gücdüvaniye emanet ederek Yesiye döner Dönüş onun için bir tür açılış olur da Hatta kısa zamanda Türkistan, Maveraünnehir, Horasan ve Harezme ışığı yayıldı ve derken irşadı büyüyüverdi Bir ara irşat faaliyetlerinden fırsat bulduğunda ise dünyalık ihtiyacını karşılamak adına kendi eliyle yapmış olduğu kaşık ve kepçeleri heybeye koyar satması için maiyetindeki öküzü uğurlardı Öküz de gereğini yapıp sattığı kişi kaşık ve kepçelerin ücretini heybeye koymadıkça o kimsenin yanından ayrılmazdı ya da peşini bırakmazdı
İleriki günlerde Pir-i Türkistan Ahmed Yesevinin sofilerinin sayısı yüz bine yaklaşınca, onu çekemeyenler meclisine örtüsüz kadınların geldiğinin yaygarasını yaydılar Belli ki fitne kazanı boş durmayacaktı Neyse ki bunu duyan makam sahipleri araştırır ve yalan olduğu anlaşılır Hatta Hace Ahmed Yesevi iftira edenlerin meclisine gelir, elinde ağzı mühürlü bir kutuyu kim almak isterse ona teslim edeceğim der Hiç kimse cüret edip ortaya çıkamadı, fakat o sırada talebesi Hâkim Ata ileri çıkınca kutuyu ona teslim ederek Horasan ve Maveraünnehire götürmesini emreder Denilen yere kutu geldiğinde herkes bu seferde kutunun içinde ne olduğunu merak ettiler Nitekim âlimler ve iftira edenler oraya geldiler Artık nefesler tutulmuştu, gözler kutu üzerindeydi çünkü Nihayet kutu açılınca hayretmi hayret, hepsi dona kaldılar Zira kutunun içerisinde bir araya konulmuş bir miktar ateş ve bir miktarda pamuk vardı, ama ateş kıpkırmızı duruyor, fakat pamuk yanmıyordu Burada verilmek istenen mesaj; pamuk renk olarak beyaz, tabiî ki leke kabul etmez, ateş ise iftira edenleri temsil eder Dolayısıyla ateş saf olanı nasıl yaksın ki Derken tövbe edenler oldu, özür dilediler ve hatta birçoğu da sofi oldu
Merv şehrinde Mervezi namında bir âlim vardı Güya Hace Ahmed Yesevi yi imtihan etmek için zihninde belirlediği üç bin meseleyi sorarak köşeye sıkıştırmak amacıyla maiyetiyle birlikte yola çıkar Ahmed Yesevi Allahın izniyle geliş gayesini anlayınca halifelerinden Muhammed Danışmende Mervezenin hafızasındaki üç bin meseleden bin meseleyi silmesini söyler ve nitekim silinir de Sonra dönüp diğer talebesi olan Hâkim Ataya aynısını söyledi, o da bin meseleyi hafızasında silince geriye bin mesele kalmış oldu Derken Mervezi Yesiye varır ve huzura alınır Mervezi huzurda Hace Ahmed Yeseviye; “Allah-ü Tealanın kullarını doğru yoldan ayıran sen misin” dedi Pir-i Türkistan soğukkanlı bir şekilde; Hele bir sakin ol, üç gün misafirimiz ol, senle daha sonra görüşürüz der Gerçektende üç gün sonra kürsü kurulup, Mervezinin Kürsüye çıkması sağlanır Hakim Ata Allahın izni ve Şeyhinin emriyle geriye kalan bin meseleyi de himmetle hafızasından siliverdi Hatta Mervezi bir şeyler konuşmak istedi, ama bir türlü söze başlayamadı Dahası evraklarını yokladı, okumak istedi fakat yazılarının silindiğini gördü, sahifeler yazısızdı çünkü Bu durum üzere eşiğine yüz sürüp tövbe eyledi Derken Pir-i Türkistan Merveziyi Yeside tabir caizse hamdım yandım piştim eğitiminden geçirerek irşat için onu Horasana gönderiverirde
Pir-i Türkistanın varlığından rahatsız olan Yesi Şehrine yakın ahalisinin çoğu Hıristiyan olan Sabran (Savran, Suri) adlı bir kasaba vardı Pusu kurdular iftira etmek için Bir gün bir sığırı parçalayıp gece gizlice Pir-i Türkistanın Hanekahına (Tekke) bıraktılar Sabah olduğun da dergâh önünde biriktiler ve sığırı aramak bahanesiyle içeri girmek istediler Pir-i Türkistan da girin dedi ama çok üzülmüş olsa gerek ki; “Girin köpekler, girin itler” demek zorunda kaldı Bu sözün üzerine Allahın dostunun incinmesinin dünyadaki en ufak diyebileceğimiz cezası olsa gerek adamlar köpek şekline bürünmesi sonucunda etlere hücum edip hepsini yiyerek bitirdiler Yine de Pir-i Türkistan merhamet edince eski hallerine kavuştular Fakat hainliklerine alamet olarak vücutlarında bir belirti kalırda Bu izler çocuklarına bile geçti
Pir-i Türkistan hayatını sünneti seniyye üzerine tanzim etmişti Öyle ki 63 yaşına geldiğinde Peygamberimizin vefatı aklına geldi ve bu yaştan sonra yeryüzünde bulunmayı kendine münasip görmeyip ömrün geri kalan kısmını yeraltına merdivenle inen bir mezara benzeyen bir hücrede ilim öğreterek, ibadet ve teatta bulunarak geçirdi Adeta ölmeden önce ölünüz düsturunu icra ederek yaşadı Halifelerinden Seyyid Mensur Ata yeraltındaki çilehaneyi görünce çok üzüldü Bu düşüncelerle daracık zannettiği yerin bir ucunun doğu, diğer ucunun da batı olduğunu görünce kaygılarının yersiz olduğunun farkına vardı Derken Hace Ahmet Yesevi 1193 ( H590) yılında vefat etti
Emir Timur Han Buharaya gitmek üzere yola çıktığında Türkistana uğradı Rüyasında Ahmed Yesevi; “Ey Yiğit Buharaya çabuk git, orada inşallah Fetih sana nasip olur Senin başından çok hadiseler geçse gerek Zaten orada ki insanlar senin gelmeni istiyor” buyurunca uykudan uyanır uyanmaz bu müjde karşısında Türkistan Hâkimine çok para vererek Ahmed Yesevinin kabri üzerine muazzam bir merkat (türbe) yaptırmasını emreder Şimdi hale bütün görkemiyle ayakta duran Türbe Hicazdan sonra en çok ziyaret edilen makam olma özelliğini devam ettiriyor
Pir-i Türkistanın yaşadığı zamanda Karahanlılar hâkimdi, bu dönemde yetişen Türkün alpi dergâhında erenlik kimliği kazanarak, Anadoluya kadar uzanan ve ileride Osmanlının manevi hamurunu oluşturacak atılım gerçekleştirdiler Bu gazi - dervişler arasında Mevlana Yunus ve Hacı Bektaşi Veliler gibi maneviyat büyüklerinin de doğmasına vesile olan Pir-i Türkistandır Onun için Halvetiye, Bektaşilik, Mevlevilik gibi yolların bir nispeti Hace Ahmed Yeseviye dayanır Hemen hepsi bu pınardan beslenerek dal budak saldılar ve Horasan Erenleri dediğimiz güzide topluluğu oluşturdular Horasan Erenleri sayesinde Anadolu Moğol kasırgasına rağmen İslamlaştı ve oradan da Balkanlara kadar uzanan aydınlatmaya dönüştü
Hace Ahmed Yesevinin yaktığı ışık hala aydınlatmaya devam ediyor, yetmiş beş yıl komünizm esaretinde dinleri ve dilleri unutturulmaya çalışılan Türklerin gönlünde silinemediğini özgürlüklerine kavuşup her biri Türk Cumhuriyetlerine dönüştüklerinde bile hala taptaze diri bir şekilde hayatlarında yaşamaları ve merkatına gelip ruhuna fatiha okuyarak yâd etmelerinden anlıyoruz Şimdi o sadece Türk Cumhuriyetlerin Piri değil bütün Türklerin Reisi olduğunu söyleyebiliriz Kıyamete kadarda manevi önderimizdir Allah ruhunu şad eylesin

Alıntı Yaparak Cevapla

Pir-İ Türkistan Ahmet Yesevi

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Pir-İ Türkistan Ahmet Yesevi



Türkistan'da yetişen büyük velilerden birisidir Adı Ahmet bin İbrahim bin İlyas Yesevi olup, Piri Sultan, Hoca Ahmet, Kul Hace Ahmet diyede tanınmaktadır Babası Hace İbrahim'in nesebi Hz Alinin oğlu Muhammet bin Hanefi'ye dayanmaktadır Hicri 5 asrın ortalarında doğduğu tahmin edilmektedir Ahmet Yesevi çok küçük yaşta babasını, 7 yaşındada annesini kaybetmiştir
Yesi şehrinde ilim ve terbiye tahsiletmiştir Bundan dolayı YESEVİ nisbetiyle şöhret bulduğu kabul edilmiştir Yesi'de, önce Arslan Baba Hazretlerinden ders aldı Arslan Baba'nın vefatıyla Buhara'ya gitti Orada Ehli Sünnet alimlerinden Yusuf Hamedaniye bağlandı ve manevi ilimleri tahsil etti İnsanlara doğru yolu göstermek için ondan icazet (diploma) aldı

Buhara bu tarihlerde Karahanlıların hakimiyeti altındaydı ve devrin en büyük ilim merkezlerinden biriydi Dünyanın çeşitli yerlerinden talebeler buraya gelip ilim tahsil ediyorlardı Buhara'da güçlü bir Hanefi Fıkıh geleneği mevcuttu Hoca Ahmet Yesevi Buhara'da bir müddet ders verdi Daha sonra bu vazifeyi başkasına devredip Yesi'ye döndü ve burada talebe yetiştirmeye başladı Büyüklüğü ve şöhreti kısa zamanda Maveraünnehir, Horasan ve Harzem dolaylarına yayıldı Zamanın en büyük ve üstün evliyelarından oldu Zahiri ve batını bütün ilimlerde derin alim olan Ahmet Yesevi Hazretleri, Hızır Aleyhisselam ile görüşür sohbet ederdi Günün büyük bölümünü ibadet ve zikir ile geçirirdi Zamanında arta kalan diğer bir kısmında, talebelerine zahiri ve batını ilimleri öğretir, günün kısa bir bölümünde ise, alınteri ile geçimini sağlamak üzere, tahta kaşık ve kepçe yapıp bunları satardı

Ahmet Yesevi Hazretleri yetiştirdiği talebelerinin her birini bir memlekete göndermek suretiyle İslamiyetin doğru olarak öğretilip yayılmasını sağladı Onun bu şekilde gönderdiği talebelerinden bir kısmı da Anadoluya geldiler Bu vesileyle onun yolu Anadoluda yayılıp tanındı Anadolunun Müslüman Türklere yurt olması, onun manevi işaretiyle hazırlandı Talebelerinin gayretiyle Anadolu ebediyyen Türk yurdu oldu

Ahmet Yesevi Hazretlerinin en önemli özelliği, Arapça ve Farsça bilmesine rağmen çok sade bir Türkçe ile Hikmet denilen eğitici sözleri, Türkistan Türkleri üzerinde büyük izleri bırakmış olmasıdır Bu hikmetli sözlerde şeriat erkanını ve tarikat adaplarını anlatmıştır Yesevi Ocağı aynı zamanda bir tarikattır Önemli ve büyük tarikatlardan Nakşilik ve Bektaşilik, Yeseviliğin kollarıdır Yeseviliğin, adapları müridlerin uyması gerekli hususlar ve ahkamları vardır Yesevi dergahı, fakirler, yoksullar, yetim ve çaresizler için bir sığınak yeriydi Bu dergahlar aynı zamanda, tekke edebiyatının ilk temsil edildiği yerler olmuştur Ahmet Yesevi Hazretleri tekke edebiyatının ilk temsilcisidir Bu vesileyle Anadoludaki Türk edebiyatının yeşerip gelişmesine zemin hazırlamış, Yunus Emre gibi büyük şairlerin yetişmesine sebep olmuştur Bu şekilde yetiştirdiği talebelerinden tayin ettiği halifeleri şunlardır;

Mansur Ata, Abdulmelik Ata, Süleyman Hakim Ata (Bu Türkler arasında en meşhur halifesidir) Muhammed Danişmend, Muhammed Buhari (Sarı Saltuk) Zengi Ata, Tac Ata vb Bu halifelerinin yetiştirdiği birçok talebe ki; Ahi Evran, Hacı Bektaş, Mevlana, Taptuk Emre, Yunus Emre gibi talebeler Anadoluda, Ahmet Yesevi Hazretlerinin çizdiği yolda ilerlemişler ve Türk dilini, edebiyatını, kültürünü özellikle İslam dinini doğru olarak gelecek nesillere aktarmışlardır Sade bir Türkçe ile Halkın anlayacağı, sohbet tarzındakiHikmet adlı şiirleri, Çin'den, Marmara sahillerine kadar yayılıp, Türk Milletine manevi ışık olmuştur Ahmet Yesevi Hazretleri Hicri 590 (1194) de Yesi şehrinde vefat etmiştir Kabri üzerine türbe, 200 yıl sonra, Timur Han tarafından inşa edilmiştir

"Kafir bile olsan, hiç kimsenin kalbini kırma Çünkü kalbi kırmak Allh'ü Taala'yı kırmaktır Gönlü kırık zavallı garip birini görsen, yarasına merhem koy, yoldaşı ve yardımcısı ol"

Ahmet Yesevi Hazretleri'nin bu sözlerinde, özellikle biz Avrupada yaşayan Türkler için, altın değerinde bir nasihat vardır Biz Avrupa Türklüğü, Gayrimüslimler ile beraber yaşarken, geçmişimize bakıp güç almalıyız Buraları Türkleştiremeyiz, fakat Türk kalabilmemiz için, Ahmet Yesevi Hazretlerini ve onun yolundan gidenleri çok iyi bilmemiz gerekmektedir

-------------

yeseviden inciler

Benim hikmetlerim hadîs hazinesidir
Kişi pay görmese, bil habistir
Benim hikmetlerim süphanın fermanı
Okuyup bilsen, hepsi Kur'an'ın anlamı

demektedir

Büyük Türk mutasavvıfı Ahmet Yesevî, Türk dünyasının yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden ve Türklüğün sembol isimlerinden biridir

Ahmet Yesevî'nin Türk tasavvuf geleneğinin kurucusu olması ve kendisinden sonraki büyük mutasavvıflar, Yunus Emre, Mevlâna, Hacı Bektaş-ı Veli ve diğerleri üzerindeki etkisi, böylece Anadolu'nun bir Türk Yurdu haline gelmesindeki manevi rolü, İslamiyet'i dosdoğru anlayan ve anlatan, sade ve temiz üslubu, güzel Türkçe'mizin mimarlarından oluşu, insanlığın ihtiyacı olan yüksek değerleri daha o zamanlar dile getirdiği kardeşliğe, dostluğa, sevgi ve hoşgörüye dayalı düşünceleri bilinmektedir

Türk'lerin İslâmiyeti anlama ve algılama noktasında YESEVÎ bir ekoldür Bu açıdan bakıldığında Yesevî, tüm Türk dünyası için çok önemli bir konuma sahiptir Kendini tanıma umdesi, kültürünü, dilini, tarihini ve dinini tanımak Yesevî düşüncesinin özüdür

Karahan'lı Hükümdarı Saltuk Buğra Kara Han'ın 950 yılında İslâmiyet'i resmî devlet dini olarak kabul etmesi, TÜRK dünyasının önemli bir dönüm noktasıdır İslâmiyet'i benimseyen Türk'ler, Türk - İslâm sentezine dayanan yeni bir kültür sahibi olmuşlar, sosyal nizamları ile devlet ve dünya görüşlerine bu kültür ile yeni bir şekil vermişlerdir

"Pir-i Türkistan" Ahmet Yesevî, Güney Kazakistan'da, Çimkent şehrine 7 km uzaklıktaki, bugün Türkistan adı ile tanınan YESİ şehrine 157 km uzaklıktaki Sayram kasabasında doğmuştur Doğum yılı bilinmemektedir Ancak 73 yaşında ve 1166 yılında vefat ettiği şeklindeki yaygın görüşe göre 1093 yılında doğduğu tahmin edilmektedir Doğum yeri olarak YESİ şehri de belirtilmekte ise de anne ve babasının Türbe'lerinin SAYRAM'da olması, O'nun da Sayram'da doğduğunu düşündürmektedir Babası, Hazret-i Ali soyundan Şeyh İbrahim isimli bir zatdır Annesi ise Şeyh İbrahim'in halifesi Musa Şeyh'in kızı Ayşe Hatun'dur Rivayetlere göre önce annesini, sonra babasını kaybeden 7 yaşındaki Ahmet, ablasının himayesinde büyümüştür Yesi'ye gelen Arslan Baba adlı bir mürşit, O'nun tahsil, terbiyesini üstlenir Bir süre sonra Arslan Baba ölür, Yesevî de o zamanın önemli kültür ve ilim merkezlerinden olan Buhara'ya gider Burada Hâce Yusuf-i Hemedani'ye intisap eder ve onun irşadı altına girer

Yesevî, mürşidi Hemedanî'nin ölümünden sonra bir süre Buhara'da irşad postuna oturursa da, şeyhinin vaktiyle işaret ettiği şekilde YESÎ'ye döner Ölene kadar da orada aydınlatmaya devam eder

Menkıbeye göre tekkesinin bahçesinde bir çilehane kazdırır ve ömrünü burada tamamlar Daha önce de belirttiğim gibi 1166 yılında vefat ettiği sanılmaktadır

Ahmet Yesevî'nin türbesini Sultan Timur'un yaptırdığı bilinmektedir Rivayete göre, Hoca, Timur'un rüyasına girip zafer müjdeler Timur da Türkistan zaferinden sonra Yesi'ye gelir ve Hoca'nın kabrinin üstüne, bir şükran ifadesi olarak, türbe yaptırır Zamanla harap olan türbe, Şibanî Han tarafından onartılır Birçok defa tamir gören türbe, Sovyetler Birliği zamanında korumaya alınıp 1978 de ziyarete açılmış, 1989 yılında türbenin bulunduğu bölge "Tarihi Kültür Koruma Mıntıkası" olarak ilân edilmiştir

Kazakistan bağımsızlığını kazandıktan sonra, Türkistan şehrindeki bu türbenin restorasyon çalışmaları Türkiye tarafından 1992 yılında başlatılmış ve 2 senede bitirilmesi ön görülmüşse de çalışmalar Temmuz 2000 e kadar sürmüş ve türbenin açılışı Ekim 2000 de Türkistan şehrinin 1500 kuruluş yıldönümünde yapılmıştır

Ahmet Yesevî, Anadolu'ya hiç gelmemiş olmasına rağmen Anadolu'da tanınmış ve sevilmiştir Bektaşî'lik, Mevlevi 'lik, Yunus Emre ekolü Yesevi'den çok etkilenmiştir

Anadolu'ya gitmediği bilinmesine rağmen Pülümür'ün Kangallı Köyü'nde Ahmet Yesevîye atfedilen bir türbe vardır Pülümür'deki bu mezar, Yesevînin makamı olarak, halkın muhayyilesinde gelişmiş ve türbe O'na atfedilmiştir

Bundan başka, Baskil ilçesinin Tabanbükü Köyü'nde Ahmet Yesevî kolundan gelen Hasan Dede'nin mezarının bulunduğu biliniyor Bu köyün doğusundaki bir mezarın da Ahmet Yesevî'ye ait olduğu rivayet edilmektedir

Şimdi, Yesevî ve Türk diline etkisinden söz etmek istiyorum

Selçuklular, tarihimizin çok uzun bir dönemini doldurmuş, büyük bir devlettir Sınırları, Orta Asya ve Anadolu'nun büyük bölümünü kapsamıştır Devlete adını veren Selçuk Bey ve beraberindekilerin Türkçe adlar taşımalarına rağmen, son hükümdarların isimleri Keykavus , Keykubat gibi Farsça adlardır En önemlisi, Devletin resmî dili Türkçe değil Farsça'dır Selçuklu'nun önemli bir şahsiyeti, Alpaslan'ın veziri, Nizam -ül Mülk bir Fars'dır Adına kurduğu Nizamiye Medreseleri Farsça vermekte idiler Bütün bu sebeplerle Selçuklu'da Türkçe avam dili, Farsça ise aydın ve bilgin dili olmuştur Edebiyat ve yazı dili Türkçe değil Farsça alarak kullanılmıştır

Bütün bu olumsuzluklar arasında Yesi'de bilinçli bir Türk ortaya çıkmış, Arapça ve Farsça'yı çok iyi bilmesine rağmen Türkçe'yi seçmiştir

Yesevî, İslâm tasavvufunu esas alan, bilim, edebiyat ve san'ata önem veren bir medrese kurdu Bu medresenin, konuşma dili, yazışma dili, şiir ve edebiyat dili, eğitim ve öğretim dili Türkçe idi Buradan yetişen binlerce insan Türk Dünyası'nın her tarafına dağıldılar Bu yetişenler, gittikleri her yerde Yesevî'nin Türkçe şiirlerini, yani HİKMET'lerini tekrar tekrar seslendirdiler Bu şekilde yeni bir Türk edebiyatı doğdu Bu arada, Farsça'yı kullananlar, Yesevî'yi, Türkçe yazdığı için eleştirmişlerdir Yesevî ise bir hikmetinde şöyle demektedir

Sevmiyorlar bilginler sizin Türkçe dilini
Erenlerden işitsen açar gönül dilini
Ayet - hadis anlamı Türkçe olsa duyarlar
Anl***** erenler başı eğip uyarlar
Miskin hafız Hoca Ahmet yedi atana rahmet
Fars dilini bilir de sevip söyler Türkçe'yi

Daha sonra, Cengiz'ler, Osmanlı'lar dönemlerinde Türkçe egemen olmuştur Bu konuda büyük şair Yahya Kemal "Ahmet Yesevî kim? bir araştırın, göreceksiniz, bizim milliyetimizi asıl onda bulacaksınız " demektedir

Burada, Ahmet Yesevî'nin ilme ve bilgiye verdiği önemi bir, iki Hikmet'i ile dile getirmek istiyorum:

Ey dostlar, cahil ile yakın olup
Bağrım yanıp, candan doyup öldüm ben işte

Bir başka hikmetinde ise:

Cahil ile geçen ömrüm nar sakar
Cahil olsan cehennem ondan çekinir
Cahil ile cehenneme doğru kılmayın sefer
Cahiller içinde yaprak gibi soldum ben işte

demektedir

Şimdi de Yesevî'nin din anlayışını irdelemek istiyorum

Tarih devirlerinde milletimiz bir çok dini kabul etmiştir Bunların içinde Şamanizm en önemli yeri kaplasa da Budizm, Musevilik ve Hristiyanlık da Türkler arasında yaygınlık kazanmış dinlerdir Bin yıldan beri ise gittikçe gelişen boyutlarda İslâm dini Türk'lerin inanç birliğini oluşturan din haline gelmiştir

Şamanizm, sadece Türklerin değil, Asya'nın birçok halklarının ortak inanç sistemidir Dolayısı ile Şamanizm'i Türklerin ulusal dini olarak kabul etmek yanlıştır

Göktürk kitabelerinde, Atalarımızın, bir din anlayışı bulunduğu açıklaması vardır Bu din, yeri, göğü ve insanı yani bütün varlıkları yaratan ve yöneten "Bir Tanrı" anlayışıdır Belki de çok daha eskilerden, derinlerden gelen Şamanizm inançları "Bir Tanrı" veya "Gök Tanrı" dini ile birlikte yaşamaya devam etmiştir Oğuz Han'ın "Tanrının Birliği" sözünü temel alan bir anlayışın yayıcısı olduğu görüşü de konuya daha açıklık kazandırır

Bilinen bir gerçektir ki, bir toplumun kabul ettiği yeni bir din, eski inançları tümüyle ortadan kaldıramaz Eski inançlar çok defa yeni inancın kisvesi altında yaşamaya devam ederler Bu manada Şamanizm'in Türklere ait topluluklarda devam ettiğini görebiliyoruz Meselâ, ataların ruhlarına evliya kudreti, ağaçlara evliya adı verilerek Şamanizm, İslâmî bir kavramla yeniden ifade edilmiştir

Bugün, büyük çoğunluğu Müslüman olan Dünya Türklüğünün İslâmi anlayışında binlerce yıllık geçmişlerini görmekteyiz Bu hal, İslâm'ın ana ilkelerinden sapma anl***** gelmemektedir Söylemeliyiz ki, milletimiz, küçük bir kesim hariç, İslâm'ı doğru anlamış ve doğru uygulamıştır Bugün, Müslüman milletler içinde en samimi dinî hayatın milletimizce yaşandığı bir gerçektir

Ahmet Yesevî, eski Türk inanışlarının kalıntılarını İslâmiyet ile uzlaştırmaya çalışan ve dolayısı ile kitaplı dinin, yani İslâmın emirlerini tam yerine getiremeyen yeni Müslüman olmuş insanlara, İslâmın sıcak, samimi, hoşgörülü, insan ve Tanrı sevgisine dayalı, gerçek yüzünü tanıttı

Ahmet Yesevî, içinde yaşadığı dönemin Türk toplumunun, bozkırlarda at koşturan yarı göçebe insanlar olduklarını, kadın - erkek, genç - ihtiyar, hareketli, kendi gelenek ve göreneklerini diri tutma yolunda başarılı ve mücadele ile geçen bir hayatın içinde olduklarını çok iyi biliyordu Yesevî, bu insanlara fıkıh kuralları içinde, Arap - Acem kültür etkileri ile boğulmuş karma karışık bir İslâm yerine, samimi ve sarsılmaz bir iman anlayışını telkin eden dinî ve ahlâki kuralları, kendisi Arapça ve Farsça'yı çok iyi bildiği halde, kendi dilleri ile ve daha da önemlisi, onların seviyesinde bir söylem tarzı ile sunmanın, başarının temeli olacağını, görmüş ve uygulamıştır Onun için de Türk Boyları'nın halk edebiyatından alınmış şekillerle insanlar arasında dostluğu, sevgiyi, dayanışmayı, dünyayı Tanrı ve insan sevgisi ile kucaklamayı öğretmiştir

Nitekim, Yesevî

Benim hikmetlerim hadis hazinesidir
Kişi pay görmese, bil habistir
Benim hikmetlerim Süphan'ın fermanı
Okuyup bilsen, hepsi Kur'an'ın anlamı

demektedir

Hoca da öteki mutasavvuflar gibi, âlemi ve âlemde var olan herşeyi ilâhi aşkın eseri olarak gördüğü içindir ki, her şeyi gönülden sevmektedir Ancak bu sevgi ile Allah'a ulaşılabileceğini söylemektedir O'na göre Aşk'sız, Mevlâyı anlamak mümkün değildir

Üstelik Aşk'sız kişi gerçek insan değildir

Dertsiz insan insan değil, bunu anlayın
Aşk'sız insan hayvan cinsi, bunu dinleyin
Gönlünüzde Aşk olursa, bana ağlayın
Ağlayanlara gerçek Aşk'ımı hediye eğledim
Aşk'sızların hem canı yok, hem imânı,
Resûlullah sözün dedim mânâ hani

Diyen Yesevî 140 numaralı hikmetinde, ilâhi aşk hakkındaki görüşlerini,

insanın samimi inancı ile bağlantılıyarak anlatır

Aşk davasını bana kılma, sahte aşık,
Aşık olsan, bağrın içinde göz kanı yok,
Muhabbetin şevki ile can vermese,
Boşa geçer ömrü onun, yalanı yok

Aşk bağı sıkıntı çekip yeşertmesen,
Hor görülse nefsini öldürmesen,
"Allah" diyerek içe nuru doldurmasan,
Vallah, billah sende aşkın eseri yok

Hak zikrini can içinden çıkarmasan,
Üçyüz altmış damarlarını kımıldatmasan,
Dörtyüzkırkdört kemiklerini kul eylemesen,
Yalancıdır Hakk'a aşık olduğu yok

Rahatı bırakıp can sıkıntısını hoşlayanlar
Seherlerde canını incitip çalışanlar,
Hay-u heves, ben-benliği terk edenler,
Gerçek aşıktır, asla onun yalanı yok

Kul Hoca Ahmet, candan geçip yola gir,
Ondan sonra erenlerin yolunu sor,
Allah diyerek, Hakk'ın yolunda canını ver,
Bu yollarda can vermesen, imkânı yok

"İlâhi Aşk" Allah'dır ve bu Aşk'a düşen kişi, bencillik, gösteriş, iki yüzlülük, kişisel çıkar gibi küçük hesapları düşünmemek gerekir " diyen Yesevî, bir hikmetinde:

Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol,
Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol,
Mahşer günü dergâhına yakın ol,
Ben - benlik güden kişilerden kaçtım ben işte

Demektedir Bütün hikmetlerinde yer alan bir gerçek vardır ki o da insana verilen büyük değerdir İslâm tasavvufunda insan, kâinatın özü alarak kabul edilir Herşey insan içindir O halde insana düşen, "Kamil İnsan" olmaya çalışmaktır Ahlakın kemaline ulaşmıya gayret etmektir Bunun da bir yolu yaratılmışları sevmek, incitmemek ve incinmemektir Alçak gönüllü olan insanlar, her hususta samimi olan kişilerdir

Yesevî, asıl kavgasını, sahte şeyhler ve mollalara karşı yapar Bunlara karşı da

"Talibim" deyip söylerler vallah, billah insafsız
Namahreme bakarlar, gözlerinde yok insaf;
Kişi malını yiyerler, çünkü gönülleri değil saf
Arslan Baba'nın sözlerini işittiniz teberrük

Zâkirim deyip ağlar, Çıkmaz gözünden yaşı;
Gönüllerinde gamı yok, her an ağrıya başı;
Oyun-hile kılarlar, malûm Hüda'ya işi,
Arslan Baba'nın sözlerini işittiniz teberrük

Gibi bir çok Hikmet söylemiştir

Yesevî, ilim üzerinde çok durmuş, inananların aydın kişiler olduğunu, bunların bilgisizlikten ve bilgisizlerden kısaca cahillikten uzak durduklarını anlatmıştır Ayrıca bir başka Hikmet'inde: " Bilgisizlik her kötülüğün kaynağıdır " demiştir Bir başka Hikmet'inde ise

İlim, iki inci, beden ve cana rehberdir
Can âlimi Hazret'ine yakındır
Muhabbetin şarabından içer
Öyle âlim, gerçek âlim olur dostlarım,

demiştir

Özetle, Yesevî okulunun ana ilkelerini:

Allahın varlığına ve tekliğine inanmak,

Kur'ana uymak,

İslâm'a dayalı yolda yürümek,

İnsanın kendisini disipline etmesi,

Belli zamanlarda benlik muhasebesi yapmak

olarak özetliyebiliriz

Ayrıca, Yesevî'liği kabul eden kişinin de :

Hakk'ı bilmek,

Kalbinde Allah ve İnsan sevgisi taşımak,

Cömert olmak,

Gerçekleri kabul etmek,

Geçer ve doğru bilgili olmak,

Kanaatkar olmak,

Nefsine hakim olmak,

Kendini bilmek,

Gönül gözü ile görmek,

Felsefeye yatkın olmak gibi hasletleri kendisinde toplaması gerekiyordu

Dikkat edilirse, 1000 yıl önce yaşamış bir Türk düşünür, kendini bilmeyi, hurafelerden uzak durmayı, Tanrı'ya inanmayı, kendini geliştirmeye çalışmayı, özellikle hoşgörülü olmayı büyük bir açıklıkla ifade etmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.