Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
birliği, düşüncesi, selim, sultan, türkislam, yavuz

Yavuz Sultan Selim Ve Türk-İslam Birliği Düşüncesi

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yavuz Sultan Selim Ve Türk-İslam Birliği Düşüncesi



Yavuz sultan selim ve türk-islam birliği düşüncesi

Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbulu aldıktan sonra İslâm hilâfetine sahip olmak, Romaya da hâkim olarak Nizâm-ı Âlem hedefine ulaşmak istiyordu Fatihin ölümünden sonra yerine geçen II: Bayezid, çok dindar ve velî tabiatlı bir padişahtı Onun zamanında ilim, kültür ve sanat sahasında çok büyük gelişmeler olmuş, fakat fetihlerde bir duraklama olmuştur
II Bayezidin bu durumundan faydalanan Şah İsmail, Anadoluda bölücü ve yıkıcı faaliyetlere başlamıştı Şah İsmail de Osmanlılar gibi Türkmendi Osmanlılar son derece dini hoş görüye sahip bir devlet iken, Safaviler aşırı bir şekilde Şiî taassubu ile hareket edip, Sünniliği yok etmek istiyorlardı Safaviler aynı zamanda, Anadolu içlerine kadar gönderdikleri propagandacılar ile Anadolu Türk birliğini bozarak, Osmanlı devletini yıkmak istiyorlardı Anadoluda karışıklıklar çıkaran Şah İsmail, diğer taraftan Mısır Memlûklarını Osmanlı devleti aleyhine kışkırtıyordu Yavuz, henüz şehzadeliği sırasında Şah İsmailin sinsi ve kötü niyetlerini çok iyi öğrenmişti Ayrıca dedelerinin Hıristiyan Batıya yöneldikleri zamanlarda sık sık doğudan gelen saldırılar neticesinde arkalarından hançerlendiklerini de çok iyi biliyordu
Yavuz Sultan Selim, doğudan gelen tehlikeleri kaldırmadan ve İslâm Birliğini kurmadan, Nizâm-ı Âleme ulaşmanın zorluğunun da farkında idi İşte bu sebepler yüzünden Yavuz büyük bir ordu ile hareket ederek, Şah İsmail üzerine yürüdü Yapılan savaşta Yavuz, Çaldıranda Şah İsmaili büyük bir bozguna uğrattı (23 Ağustos 1514) Ne yazık ki bu savaşta her iki taraftan ölenlerin hepsi Türkmendi Halbuki, Osmanlı, Memlûkler ve Safaviler bir birleriyle mücadele edeceklerine milli şuurla hareket edip, birleşmiş olsalardı O zamanda dünyanın tamamı Türklerin eline geçmiş ve Nizâm-ı Âlem gerçekleşmiş olurdu Memlûk devleti Arapça kaynaklarda daima “Türkiye Devleti” (ed-Devletüt-Türkiyye ) adıyla anılmıştır
Şah İsmailin saf dışı edilmesinden sonra sıra Mısırın fethine, Haremeynin hizmetine ve Hilâfetin devrine gelmişti Tarihi kaynaklar Yavuzun ilahi bir rüya ile Hz Muhammed (sav) tarafından Haremeynin hizmetine davet edildiği nakleder Devrin Şeyhu'l-İslamı ve ünlü tarihçisi Hoca Sadettin Efendi bu ilahi rüyayı padişahın çok yakın adamlarından birisi olan Hasan Can'dan dinlemiş ve olduğu gibi kitabına nakletmiştir(geniş bilgi için bak: Hoca Sadettin Efendi, Tacü't-Tevarih cilt 4: 128)
Hoca Sadettin Efendinin nakline göre rüyayı gören Kapu Ağası Hasan Ağadır Hasan Ağa' rüyasını şöyle anlatır:
"Ben gece gördüm ki, bu eşiğine oturduğumuz kapıyı hızlı hızlı çaldılar Ne haber var deyu ileru vardım Gördüm ki kapı biraz aralanmış, ol denlü ki taşrası görülür ama, adem sığmaz Baktım gördüm ki, daş harem teylasanlı Arap simasında nur yüzlü kişilerle dolu Elleri bayraklı silah ve gereçleriyle hazır olup dururlar Kapu dibinde de dört nur yüzlü kimse durur Ellerinde birer sancak var Kapuyu çalanın elinde padişahın ak sancağı Bana eydir ki, bilürmisin neye gelmişiz? Ben de buyurun dirim Didi ki ol gördüğün kişiler Rasulullah'ın ashabıdır Allah'ın selamı ve duaları ana olsun bizi Rasulullah hazretleri gönderip Selim Han'a selam itti ve buyurdu ki kalkup gelsün ki Haremeyn'in hizmeti ana buyruldu ve bu dört kimesne ki görürsün Bu Sıddik-i azam, bu Ömer'i Farık, bu Osman-ı Zi'n-nureyn' dir Ben ki, senin ile konuşan Ali'yübni Ebi Talib'im Var Selim Han'a söyle didi"
Hoca Sadettin Efendi'nin nakline göre aynı rüyayı Yavuz da görmüştür Yavuz'un isteği üzerine Hasan Ağa rüyayı aynen anlatır: "Anlattıkça mübarek yüzü kızarmağa başladı, vararak mübarek gözlerine yaş geldi Tamamlayınca buyurdular ki, o zavallının safâyı meşrebi varmış Sen anı bize öğdükce, sen hemen bir kimseyi ibadet eder görsen ermiş sanırsın deyi seni alaya alur idik ve didiler ki biz sana dimezmiyiz ki, biz bir yöne memur olmadan hareket etmemişiz Baba ve atalarımız ermişlikten el almış idiler Kerametleri vardır İçlerinde heman biz onlara benzemedik, deyu nefsini bastırmak dileğinde bulundular (ayını eser 128 ve devamı)
İşte bu hikmet dolu rüyadan sonra, bu sefere Allah tarafından memur edildiğine inanan Yavuz, 24 Ağustos 1516'da Mercidabık'ta, 26 Ağustos 1517'de Ridaniye'de Memlûkleri mağlup etti ve Mısır'ı aldı
24 Ağustos 1516'da Mercidabık'ta Memlûk ordusunu yenen Yavuz, 29 Ağustos 1516 günü Halep Camii Kebirinde hilafeti devir almış ve ilk defa aynı gün Cuma Hutbesinde "İslam Halifesi" olarak ilan edilmiş ve adına hutbe okunmuşturYavuz hilafetin devri sırasında hatibin hutbede adını „Hakimu'l Haremeyn" (Haremeynin hakimi) sıfatıyla okumasına müsaade etmemiş ve hatip efendiden "Hadimu'l Haremeyn" (Haremeynin hadimi-hizmetçisi) şeklinde kendisine hitap edilmesini istemiştir O tarihten sonra bütün Osmanlı Türk halifeleri bu unvanla anılmışlardır Burada da Osmanlı Türk Sultanlarının "Halka ve dine hizmet duyguları" açık bir şekilde kendini göstermektedir
"Tarihçiler Yavuz'un (Tüm Türk Hakanları gibi) Cihan hakimiyetinin ilahi bir irade ile kendilerine verildiğine inandığını belirtirler" (O Turan 2 : 83) Yavuz: "Dünya bir padişah için küçüktür" düşüncesinde sahipti
Türk padişahlarının en bilginlerinden birisi olan Yavuz'un meclisi, şairlere ve bilim adamlarına her zaman açıktı Bilhassa O'nun alimlere çok büyük bir saygısı vardı Hocasının atının ayağından sıçrayan çamurla kirlenen kaftanını ölünce tabutunun üstüne örtülmesini vasiyet etmiş ve alimin atının ayağından sıçrayan çamuru büyük bir şeref olarak kabul etmiştir Yavuz'un belli başlı alim ve hocaları, Müftü Zembilli Ali Efendi, Kadıasker Kemal Paşa Zade, İdris-i Bitlisi ve kendi hocası Halimi'dirYavuz'un savaşlarda kahramanlık gösterenlere de saygı duyduğu bir gerçektir Bu nedenlerden dolayı Yavuz'un etrafında hem kalem erbabı hem de kılıç erbabı toplanmıştı İhtişamdan, eğlenceden, süsten hoşlanmayan, çok sade giyinen ve savaşı her şeye tercih eden Yavuz'un vasıflarından birisi de değerli insanları seçerek iş başına getirmesi idi Bu halin en başta gelen misali, Piri Paşanın defterdarlıktan vezirliğe, vezirlikten de vezir-i âzamlığa getirilişidirO'na göre Osmanlı devletini tehdit eden tehlike doğuda ve güneyde idi Bununla beraber Safavilerin ve Memlûklerin üzerine yürüme sebebi sadece bu tehlikeleri bertaraf etmek değildi Onun hedefleri arasında "Hadimu'l Haremeyn" ve "İslam Halifesi" olmak, Cihanın tek padişahı olmak ve Osmanlı'yı bir Cihan Devleti haline getirmek ve Türk Cihan Hakimiyeti Ülküsünü gerçekleştirmek ve Nizâm-ı Âlem'i kurmak gibi yüce ülkü ve hedefler vardı Yine Yavuz, Orta Asya Türklüğü ve Müslümanlığı'nı da idaresi altına alarak Türk Birliği'ni sağlamak istiyordu Bütün bu hedefler peşinde koşarken Ehli sünnet akidesine dayandığı da inkar edilemez Onun Şiilerin baş düşmanı olduğu ve çok Şii öldürttüğü iddiaları abartılı olup, gerçekleri yansıtmamaktadır Safavilerle yapılan savaşta karşı taraftan çok sayıda insanın ölmüş olması yapılan savaşın doğurduğu doğal bir sonuçtur Yavuz'un Türk Birliği ve İslam Birliği hedeflerinin delili olarak şu dizeleri gösterilebilir:
“Bu sefere çıkmamız, bu sıkıntılara katlanmamız, perişanlığımız gönüller cemiyetini kurmak içindir“ (STansel, Yavuz Sultan Selim ; 251)

„İhtilâfü tefrika endişesi
Kûşe-i kabrimde bi-karar eyler beni
İttihadken savlet-i adayı defa çaremiz
İttihad etmezse millet, dağıdar eyler beni

“Niyetim İlây-ı Kelimetulah ve kasdım İslâm Birliğidir Eğer seferimde hayır var ise yardım eyle, Ümmeti Muhammedi sahrada zebun eyleme yâ Rabbî“ diyerek dua eden ve ordusunu çöle vuran Yavuzun duasını kabal eden Yüce Allah (c:c) çöle yağmur verip Türk ordusunu sıkıntıdan kurtarmıştı İslâm alimleri Yavuzun keramet sahibi ve evliyâdan olduğunu naklederler
Osmanlı ordusu Mısır seferine giderken, bağlık bahçelik yerlerden geçiyordu Çevrede salkım salkım üzümler, türlü meyveler vardı
Ordu Gebze yakınlarında konakladığı zaman, Yavuzun kalbine bir şüphe düştü: „Acaba sahibinden izinsiz bir elma veya üzüm koparan askerim var mı?“ diye düşündü Hemen araştırılmasını istedi Yapılan araştırmada asker üzerinde ne bir salkım üzüme ne de bir adet elmaya rastlandı Asker bir adet üzüm tanesine dahi el sürmemişti Durum padişaha arz edildi Padişah rahatlamıştı Elerini yukarı kaldırıp Yaradana şükretti:
„Ey Allahım! Bana haram yemeyen bir ordu ihsan ettiğin için sana sonsuz şükürler olsun
Sonra Yeniçeri Ağasına dönüp şöyle söyledi:
“Eğer askerlerimden bir tek kimse sahibinden izinsiz bir meyve koparsaydı Mısır seferinden vazgeçerdim Çünkü haram yiyen bir ordu ile beldelerin fethi mümkün olmaz“ (B Ergezer, Türk Tarihinden Damlalar, s:46)
Mısırın fethine giden yol Sina çölünden geçiyordu Çöl, gündüzleri yanıyor, kum fırtınaları durmak bilmiyor, geceleri ise dondurucu soğuklara sahne oluyordu Herkes suyunu idareli kullanıyor, abdestler teyemmümle alınıyordu Yolculuk bu şekilde sürüp giderken Yavuz bir ara atından indi; elleri önünde, başı eğik bir vaziyette yürümeye başladı Padişahın yanından ayrılmayan Hasan Canın bu durumun sebebini sorması üzerine Yavuz:
“İki Cihan Sultanı Peygamber Efendimiz önümüzde yaya olarak yürürken biz nasıl at üzerinde olabiliriz Hasan Can“ demiştir İslâm âlimleri Yavuzun keramet sahibi ve evliyadan olduğunu naklederler
Yavuz'un kısa süren padişahlığı süresince yalnız Doğu ve Güney ile ilgilenmiş olması ve Batıya karşı pasif kalması, Batıya karşı her hangi bir emelinin olmadığı manasına gelmez Hıristiyan devletlere karşı bu pasif hareketin başlıca sebebi İran ve Mısır meselesinin Yavuz tarafından daha ön planda ele alınmasıdır Bu durum Doğu ve Güney meselesinin halledilmesine kadar sürmüş ve 1518 yılından itibaren Batıya ilgi artmıştı Eğer Yavuzun ömrü yetmiş olsaydı belki de oğlu Kanûninin yaptığı seferleri kendisi yapacaktı Yavuzun düşünüpte yapamadığı şeyler Kânûni Sultan Süleyman tarafından gerçekleştirilmiştir
Yavuz'un çok haşin tabiatlı, kan dökmede korkusuz oluşunu bir takım sebeplere bağlamak ve böyle olmasında haklı sebepler görmek zorundayız Çünkü babasının saltanatının son zamanlarında memleketteki sosyal düzen iyice bozulmuş, karışıklıklar artmış, başka devletler adına isyanlar çıkmış, afyon ve içki müptelası her tarafı sarmıştı Adalet müessesesi çökmüş, hakimler şahsi çıkarlarını düşündükleri için kanunlar tatbik edilemez hale gelmişti Safavilerin ülkede yaptıkları propaganda sonucunda halkın bir kısmı sanki yabancı bir devletin tabiliğini kabul edecek hale gelmişti Bu durum sanki göz göre göre memleketi başka ellere devretmek gibi bir sonuç doğuracaktı Herhalde Yavuz, ülkenin ve devletin tebası olan halkın bir kısmının Safavilerin eline geçmesine seyirci kalacak değildi Şah İsmail olayına kadar Alevi Türkmenlere, babalara değer veren, ordularını Hacı Bektaş ruhaniyetiyle takdis eden, onlara geniş araziler tahsis eden Osmanlı niçin Alevi-Bektaşi karşıtı olsun?
Bilindiği gibi her mesleğin bir pîri vardır Nasıl ki Hz Hamza pehlivanların pîri ise, askerlik mesleğinin pîri de Hacı Bektâşi velidir ve “Bektaşilik” Osmanlı devletinin “Resmî tarikatıdır” Bu bakımdan Yavuzun, Alevi-Bektaşi, karşıtı olduğunu iddia etmek asılsızdır
İki devlet arasında geçen mücadelede 40 bin civarında Alevi Türkmenin öldürüldüğü iddiaları abartılıdır Tarihçi Akdağ bu konuda şöyle der:
“Şah İsmaile bağlılıkları, sadece dini inanç olma çizgisini aşarak, para yardımı, asker olarak katılma, Kızılbaşlık propagandası yapmak ve Şaha casusluk etmek gibi yollarla hizmet ettikleri sabit olanlar hakkında kovuşturma başladı; Yakalananlar suç derecesine göre ya yerlerinden sürülüyorlar (özellikle Rumeli tarafına) ya da hapis ve idam ediliyorlardı” (M Akdağ, Türkiyenin İktisadi ve İçtimai Tarihi, II, DTCF yy 1971, s7)
Rakam ne olursa olsun ölüm olaylarının yaşandığı bir gerçektir Nitekim aynı zulüm, hattâ daha şiddetlisi, İrandaki Sünnî Türkmenlere karşı Şah İsmail tarafından uygulanmıştır
Davit Morgan: “Safavi kuvvetleri İranda bir baştan öbür başa yürürken, Sünnilere kılıç zoruyla Şiiliği empoze etmiş, bunu kabul etmek istemeyen Sünnilere karşı gaddarca davranılmış ve çoğu öldürülmüştür” demektedir (Tâha Akyol, Milliyet Gazete Pazar, 10 Mayıs 1998)
Tarhçi Faruk Sümer, devrin seyyah ve yazarlarına dayanarak verdiği bigilerde Şah İsmailin Tebrize girdiğinde Sünni İslâm alimleri, kadınlar ve çocuklardan pek çok insan öldürdüğünü, savaş sırasında ve Tebrizde öldürülen Sünnilerin sayısının 20 binden fazla olduğunu belirtir Şah İsmailin Sünni ve Türkmen Akkoyunlu oymağından 40-50bin kişiyi kılıçtan geçirmiş ve zulmünden dolayı kendisini kınayan anasına kızarak onu da öldürtmüştür (TAkyol, Milliyet Pazar, 10 Mayıs 1998)
Safavilerle Osmanlı arasında geçen bu mücadeleler ve savaşlar ne iki ayrı milletin ne de iki ayrı dinin savaşıydı İki devlet de Türk ve Müslümandı Bu nedenle mücadelenin siyasi bir hakimiyet mücadelesi olduğunu kabul etmek ve öldürülen Sünnilerden Şiileri, Şiilerden de Sünnileri sorumlu tutamayız Karşılıklı olarak yapılan suçlamalar hem tarihimize hem de geleceğimize ihanet etmek olur Çünkü Sünni Türkmenler de Alevi Türkmenler de özbeöz kardeşlerdir
Kardeşlerin ona karşı taht kavgasına girişmesi ve Anadolu ve Rumeli'deki karışıklıkların giderek artması onu haşin tabiatlı ve sert olmaya mecbur ediyordu O'nun devletin bütünlüğü ve devamı için kardeşleri Korkut ve Ahmet'i öldürtmesi normal karşılanmıştır Bütün ömrü boyunca devletin bütünlüğünün korunması ve adil bir şekilde yönetilmesini düşünen padişahın görevlendirdiği şahısların kusurlarına tahammül göstermemesini gayet normal karşılamak gerekir Hele bu kusur devletin bütünlüğü ve bekası ile ilgili ise ölüm muhakkaktı Yavuz anlaşmalara ve verdiği sözlere bağlı, adil ve çeşitli güzel vasıfları üzerinde toplayan bir şahsiyetti O harp sanatında ve milletleri idare etme de eşine az rastlanan bir sultandı Yavuz, Dünyayı bir padişah için küçük görecek kadar büyük düşünce ve ideallerin adamıydı İbn Kemalin Yavuz hakkında söylediği “az zaman içre çok iş etmişti”(OTuran, Selç,Tar Ve Türk İsl Mdn S169) sözü Onu anlatmaya yeter
Yavuz Sultan Selimin yapmış olduğu hizmetlerin en önemlileri, Memlukluları saf dışı ederek İslâm Birliğini, Anadoludaki isyanları bastırarak Anadolu Türk Birliğini kurmuş olmasıdır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.