Prof. Dr. Sinsi
|
Hizbullah Ve Hamas-Kitap Özeti
Hizbullah Ve Hamas kitap özeti
Bu kitapta, yıllardır Ortadoğunun en etkili iki örgütü olarak bilinen HİZBULLAH ve HAMASın doğuşu, örgüt yapıları, yönetim şekilleri ve bazı eylemleri anlatılmaktadır Yazar Murat ERDİN, NTV Muhabiri olarak bölgede yaptığı gözlemler ve ayrıntılı araştırmaların sonuçlarını bu kitapta sunmaktadır Kitabın ilk bölümünde HİZBULLAH, ikinci bölümünde ise HAMAS ve İSRAİL ele alınmaktadır
Hizbullah (Allahın Partisi), zengin ama kimilerine göre karmaşık bir etnik yapıya sahip olan Lübnanda, 1980′li yılların başında hızla artan Şii radikalizminin bir ürünüdür 1974′te bir Şiii mollası olan İmam Musa SADİnin kurduğu “Şii Emel Örgütü” Hizbullaha giden yolun ilk ve önemli bir adımıdır 18 Eylül 1982′de Batı Beyrutu kontrolünde tutan İsrailin göz yummasıyla, Hristiyan Falanjistlerin, Şabra ve Şatillada Filistinli mültecileri katletmesi Ayetullah HUMEYNİ için, İranı bu mücadelenin içine sokma yolunda bulunmaz bir fırsat sağlamıştır HUMEYNİ, üçbin kadar devrim muhafızını gizlice Lübnana gönderdi Çünkü Siyonistlere karşı alınacak bir zafer, HUMEYNİyi bütün İslam dünyasının lideri yapacaktı
Örgütlenme çalışmaları, Güney Lübnandaki Baalbek ve Berkaa Bölgesinde yoğunlaştı Berkaa Bölge sorumlusu, Hasan NASRALLAH adlı iyi eğitim görmüş bir Şiiydi Hasan NASRALLAH Emelin misyonunu bitirdiğini düşünerek beş yüz kadar adamıyla Hizbullaha katıldı daha sonra örgütün liderliğine kadar yükseldi Şah rejimine karşı savaşan bir molla olan Muhammed GAFFARİnin temellerini attığı Hizbullah Fikri, 1979 İran İslam Devriminin ardından İran Devletinin yarı-resmi ideolojisi haline geldi Bu ideoloji, “iyi ve kötü” temeline oturacak kadar basit olduğundan, kasaba ve kentlerdeki yoksul kesimlerle, mevcut düzene tepki duyan fazla bilgi sahibi olmayan kimseleri kolayca etkiledi Artık İranda parmakla gösterilemeyen belli bir merkezi olmayan ama herkesin bildiği, varlığını hissettiği bir güç vardı Örgütün fikir başkenti Tahrandı Ama liderlik müessesi, savaşçı kadrosu ve karargahı Beyruttaydı
Başta da belirtildiği gibi Hasan NASRALLAH Hizbullahı Lübnana taşıyan isim olmuştur Lübnanın saygın bir Şii din adamı olan Muhammed Hüseyin FADLALLAHın ruhani liderliğine soyunması örgütün Lübnan temellerini iyice sağlamlaştırdı Bir süre Emeli kendi amaçları için kullanan İran ise, daha sonra kendini doğrudan temsil edecek olan Hizbullah ile yoluna devam etti İran-Hizbullah ilişkileri basit bir denkleme dayanmaktadır İran, devrim sonrası savunduğu fikirler dizisini, Orta Doğuda Hizbullah aracılığıyla dile getirirken, Hizbullah da İsraile karşı yürüttüğü bölgesel savaşı, İran aracılığıyla uluslararası alana taşıyabiliyordu
İran sahip olduğu vizyona ulaşmak için yalnız Hizbullahı kullanmakla kalmayıp, Müslüman bir halka sahip oldukları halde İslami bir rejime sahip olmadığına inandığı ülkelerdeki radikal İslamcıları da desteklemektedir Suriye ise Hizbullaha verdiği desteği açıkça dile getirmekten kaçınmakla beraber kendi stratejik hedefleri doğrultusunda PKKnın da dahil olduğu pek çok terör örgütünü desteklemektedir
Hizbullahın Ortadoğuda çok iyi bilinen bu iç yüzünü, Batı dünyası 23 Ekim 1983 günü, 241 Amerikan askerinin ölümüyle sonuçlanan eylemle görmüştür Bu eylemler günümüze kadar değişik şekillerde yoğun olarak devam etmiştir
Hizbullah güttüğü amaç doğrultusunda medyayı da etkin şekilde kullanmaktadır AL Manar isimli televizyon kanalı, Nur isimli radyo kanalı, Lahit isimli gazetesi ve El Mukaweme adını taşıyan bir dergisi vardır
Hizbullah, Türkiyedeki örgütlenmesini ise 1990′lı yılların başında Güneydoğuda başlattı Bu örgütlenme İlim ve Menzil adlı kitapevleri ile filizlendi, kitapevleri etrafında sağlanan birlik, bu adı taşıyan cemaatlerin doğmasına neden oldu
1992 yılında PKKnın Yolaç Köyünü basıp 10 kadar Hizbullahçıyı öldürmesi, örgütün ikiye bölünmesine neden oldu Fidan GÜNGÖR liderliğindeki Menzilciler henüz PKKya ve devlete karşı silahlı eylem için erken olduğunu düşünüyorlar ve Hüseyin VELİOĞLU liderliğindeki İlimciler ise zamanın geldiğine inanıyorlardı Ancak İlimciler Menzilcileri etkisiz hale getirerek günümüze kadar bir çok eylemde boy göstermişlerdir
Kitabın ikinci bölümünde ise Hamas ele alınmaktadır Hamas, 8 Aralık 1987′de bir İsrail askeri kamyonunun Gazzede üç sivil Filistin kamyonuna çarparak bir çok kişinin ölümüne neden olmasıyla ortaya çıkan “İntifada” isimli ayaklanma ile ortaya çıkmıştır
İsmi Arapça “İslami Direniş Hareketi” kelimelerinin baş harflerinden oluşan örgüt Şeyh Ahmed, İsmail, Hasan ve Yasin tarafından kurulmuştur HAMASın hem düşünsel hem de örgütsel olarak ortaya çıkmasında kutup ülke yine İrandır Ancak HAMAS, Hizbullah gibi İranlı mollaların dolaylı ve dolaysız emirleriyle hareket etmez Asıl amacı İsrailden bağımsız bir “Filistin İslam Cumhuriyeti” kurmaktır HAMAS yalnız İranda değil aynı zamanda Mısır kaynaklı olan İHVAN (Müslüman Kardeşler Örgütü) ve Filistindeki devrimci sol örgütlerden de destek görmüştür
HAMASın örgüt yapısı ise siyasi bölüm, istihbarat bölümü ve askeri harekat bölümü olarak üç unsurdan oluşur Örgütü asıl yönlendiren kurum ise Şura Meclisidir Örgütün fakir Filistin halkına çeşitli hizmetler veren bir sosyal kanadı da bulunmaktadır Bu kanadın faaliyetleri Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğince de etkinlik olarak örnek gösterilmektedir
HAMASın eylemleri tipik “terörist” eylemleridir Örgüt, İsraili temsil eden her şeye saldırmayı amaçlar Eylem çeşitleri arasında; adam kaçırma, ev baskınlar, pusu kurma gibi yöntemler de vardır
HAMAS, uluslar arası ortamda da bir çok ülke tarafında desteklenmektedir Özellikle Körfez Krizinde Yaser ARAFATın Irakı desteklemesi üzerine, FKÖye akan yardımların çoğu HAMASa kaymıştır Malezya, Ürdün, Libya, Afganistan, Yemen ve Pakistandan örgüte yardımlar gelmektedir Bununla beraber, ABDde dahil olmak üzere bir çok ülkedeki kuruluşlarca desteklenmektedir
HAMASla, FKÖ arasındaki çatışma ise Filistin Özerk yönetimi Lideri Yaser ARAFAT tarafından İsraille imzalanan 1993 Oslo Antlaşması ile ortaya çıkmıştır Çatışma 11 Kasım 1997′de FKÖ ve HAMAS tarafından imzalanan antlaşmaya kadar sürmüştür
HAMASı destekleyen bir devlet de İsraildir Başlangıçta çok ilginç bir yaklaşım olarak görünen bu ilişkinin aslında basit bir mantığı vardı FKÖ ve HAMAS arasında yaratacağı çatışmadan faydalanmak isteyen İsrail, tam tersi sonuçla karşılaşmıştır 1948′de ilan edilen İsrail, demokratik bir yapıya sahip olmakla beraber aslında dini bir devlettir Özellikle sağ eğilimli bir parti olan LİKUD iktidarlarının verdiği tavizler sonucu dini çevreler yönetimde büyük söz sahibi olmuşlardır Görülen o ki, İslamcı Fundamantalistlerle boğaz boğaza olan İsrail, kendi Fundemantalistleriyle de aynı mücadeleyi yaşamaktadır
Bu inceleme sonunda ortaya çıkan tablo her ne kadar barış girişimlerinde bulunanlar var olsa da Ortadoğuda kaybedilen barışın kısa vadede kurulmasının imkansız olduğunu göstermektedir Filistin ve İsrail tarafında yer alan radikal kesimler bu barışın önünde yer alan en önemli engellerken var olan ortamdan faydalanarak tek güç olma planları yapan İran ise, bu tabloyu daha da karmaşık bir şekle sokmaktadır Hemen güneyimizde çok yakın bir kesimde yer alan bu sorunlar, her durumda Türkiyeyi de etkilemektedir Türkiye, çok yönlü düşünerek ve planlarını da bu ölçüde geniş tutarak bölgedeki sorunları kendi lehine çözülmesini sağlamalıdır
|