Prof. Dr. Sinsi
|
Musul Kerkük Olayı Ve Osmanlı İmparatorluğunda Kuveyt Meselesi-Kitap Özeti
Musul Kerkük Olayı ve Osmanlı İmparatorluğunda Kuveyt Meselesi kitap özeti
Musul, Kerkük ve Kuveyt meselelerinin temeli 18 yüzyıla kadar uzanmakta olup; Osmanlı İmparatorluğunun dağılma döneminde İngiltere, Fransa ve Rusyanın bölgede bulunan petrol varlığını paylaşma üzerine hazırladıkları planı uygulamaya koymaları sonucu oluşan siyasi, askeri ve tarihi olaylardır
Osmanlı İmparatorluğu 1 Dünya Savaşının başlangıcında oluşan kutuplaşma esnasında ittifak devletleri safhında yeralmıştır Savaşın başlangıcında, İmparatorluk orduları Balkan Savaşından yeni çıkmış ve çeşitli cephelerde dağınık bir durumda bulunmaktaydı İtilaf Devletlerinin 1 Dünya Savaşı öncesinde hazırladıkları paylaşım planı gereği İngiltere Irak cephesinde yığınak yapmaya başladı Bu amaçla öncelikle Basra Körfezinde bulunan Bahreyn Adalarını işgal ederek petrol tesisleriyle liman tesislerini kontrol altına aldı 05 KASIM 1914 tarihinde Osmanlı Devletine savaş ilan eden İngilterenin takviye edilmiş kuvvetleri karşısında Osmanlı Devletinin gönüllü aşiretlerle takviyeli Kolordu sayesinde bir kuvveti bulunuyordu KASIM 1914-KASIM 1918 dönemi arasında devam eden çarpışmalar sonucunda Bağdat, Kerkük, Remadiye ve Musul gibi yerleşim merkezleri kaybedildi ve Mondros Mütarekesi imzalandı
Son Osmanlı Meclisi Mebusan 02 MART 1919 tarihinde toplanarak Misakı Milliyi kabul etti ve tüm dünyaya ilan etti
Mondros Mütarekesi hükümleri ihlal edilerek işgal edilen Revandiz, Zebar, Akra, Süleymaniye ve Kerkük bölgelerinde İngilizlere karşı yapılan ayaklanmalar sonucunda Süleymaniye Türk yanlısı aşiretlerce ele geçirildi Askeri tedbirlerle ayaklanmayı bastıramayan İngilizler Süleymaniye bölgesinin İngiliz mandası altında bağımsızlığını ilan ederek daha önce Hindistana sürgüne gönederdikleri Şeyh Mahmutu getirerek hükümdar yapmak zorunda kaldılar
Batıda mücadele başlarken benzeri örgütlenme ve direniş İngiliz işgali altındaki Musulda da görülüyordu Türk Devleti tarafından bölgeye duyulan ilgi nedeniyle tasarlanan harekat dar kapsamlı tedric edici bir gerilla harekatı boyutlarından çok daha geniş, kapsamlı bir cephe savaşına dönüştürülmesi şeklinde öngörülüyordu
Batıda mücadele başlarken benzeri örgütlenme ve direniş İngiliz işgali altındaki Musuldada görülüyordu Türk Devleti tarafından bölgeye duyulan ilgi nedeniyle tasarlanan harekat dar kapsamlı tedric edici bir gerilla harekatı boyutlarından çok daha geniş, kapsamlı bir cephe savaşına dönüştürülmesi şeklinde öngörülüyordu
Bölgede yapılması düşünülen büyük çaplı bir askeri harekatın önündeki engellerden biri olan asker kaçakları ve bunlara yardımcı olan aşiretlerle ilgili önlemler mecliste görüşüldü Asker kaçakları ve yardım eden aşiretlerin cezalandırılabilmesi için İstiklal Mahkemelerinin kurulması hakkında bakanlar kurulunca hazırlanan öneri 21 OCAK 1923de gizli görüşmelerde tartışıldı ve Elecizre bölgesinde İstiklal Mahkemelerinin kurulması kabul edildi 9 MART 1920 tarihinde Diyarbakıra varan mahkeme bir beyanname yayınlayarak kaçakların 10 gün içinde teslim oldukları takdirde birliklerine gönderileceğini bildirdi
Musul sorununun Türk ve Dünya kamuoyunu meşgul ettiği 1920li yıllarda adından çokça söz edilen bir kişi de Şeyh Mahmut Elberzenci idi Vazgeçemedikleri, Türklerin ise kuşkuyla baktıkları bir aşiret reisiydi Şeyh Mahmut siyasal arenada ilk kez Türk Birliklerinin kuzeye çekilmek zorunda kaldıkları zaman görüldü ve Musul sorununun çözümüne kadar hep ön planda kaldı Şeyh Mahmut sadece Türklerle değil İngilizlerle de bir süre iyi ilişkiler kurmuştu
Şeyh Mahmut Osmanlı mirası üzerine kurulacak bir Kürt devletinin başına geçmeyi düşünüyordu Paris Konferansında Türkiye ile ilgili bir karara varılmamış olması, İngilizlere yakınlık gösteren Kürtleri de onlardan soğutmaya başlamıştı Ayrıca, Kürtlerin Ermeni kırımına katılanların cezalandırılacağı ve Kürtlerin oturduğu bölgelerin Ermenilere verileceği söylentileri hızla yayılıyordu Bu söylentilerin de etkisiyle bölgedeki huzursuzluk iyice arttı
TEMMUZ 1920de Irakta aylarca sürecek bir ayaklanma patlak verdi Bir süre sonra İngilizler Şeyh Mahmutu tutuklayıp Hindistana sürdüler Ancak Erbil, Revandiz arasında bulunan Türkleri destekleyen sürücü aşiretinin İngilizlere ağır kayıp verdirmesi üzerine Şeyh Mahmutûn yeniden Süleymaniyeye getirerek İngiliz mandası altında Kürdistan hükümdarlığı verdiler
Türkiyenin güney sorunu Lozan Görüşmelerinde, ikili görüşmelerle çözülmeye çalışıldı İkili görüşmelerde bir sonuca varılamadı Görüşmeler bu kez Müttefik Devletler temsilciler heyetine gönderilen notların verilmesiyle devam etmiştir Türk temsilci heyeti Musulun Türkiyeye geri verilmesi isteğinden vazgeçmedi Bu koşullarda sonuç alınamayınca konu konferansa getirildi
Musul sorunu 23 OCAK 1923 günü oturumlarda görüşülmeye başlandı İsmet Paşa Türkiyenin Musul vilayetinin bir başka devlete bırakılmasına razı olamayışının nedenlerini; Etnografik, siyasal, tarihi, coğrafi, ekonomik ve askeri başlıklar altında anlatarak Musulun Türklere verilmesi gerektiğini söyledi
Lord Curzon söz alarak; bütün Mezopotamya, Dünya savaşı sırasında İngiliz ordularınca işgal edilmiştir Türk ordularının yenilgisiyle son bulmuştur Bu savaşın sonucu olarak Türk hükümeti bu ülkelerden dışarı atılmıştır; az sonra o vakte kadar Mezopotamya demekte olduğumuz bu ülkeye, bölge halkının daha çok alışmış olduğu Irak adı verilmiştir Türkler gibi güçlü bir Askeri ulusun, şimdi istediği durumu elde etmesine izin verilirse bunun yakın bir gelecekte, Arap Devletinin yok olmasıyla sonuçlanacağını bilmek için tarihi biraz incelemiş olmak yeter dedi
Türk delegasyonunun ikinci adamı olan Doktor Rızanur Bey memleketteki genel gelişmeyi sağlayacak olan petrolden ötürü Musulun memlekete razı olduğunu, Musulun elden çıkması halinde memleketin başına bir Kürdistan tehlikesi çıkabileceğini, Kürdistancıların Ermenilerle birleşerek memleketi arkadan vurabileceklerini ileri sürüyordu İngilizlerin Musulun bütünüyle ilgili kesinleşmiş bir kararı yoktu Zaman kazanmak ve çok iyi bildikleri diplomasi oyunlarıyla Türk taraflarını yıpratmak istiyorlardı
T B M M 21 ŞUBAT 1921de Ali Fuat CEBESOYun başkanlığında yaptığı gizli oturumda Lozan Görüşmeleri ve Musul sorunu gündemdeydi Lozandan dönen İsmet Paşa Konferansın gelişimi hakkında uzun bir konuşma yaptı Söz sırası Musul sorununa geldi İsmet Paşaya göre konferansın çıkmaza girmesi Musul sorunundan kaynaklanıyordu Musulun elimizden çıkması vatanımız için büyük bir tehlikedir Bu bölgede kesinlikle sınırlarımız içine girmelidir Delegeler kurulumuzun kanısı şudur ki, muhakkak Musulu alacağımız düşüncesinde direnirsek, ancak orduyla almak imkanı vardır Delegelerimiz Musulun politik yollarla alınmasına imkan olmadığı kanısına varmışlardır Eğer bir yıl geriye bırakırsak ve bu bir yıl içerisinde kuvvetle çalışırsak Musulu bizim yana geçirmek imkanı doğacaktır Bu gün askeri harekat yapmadan Musulu almaya imkan yoktur Görüşmeler neticesinde; yapılacak bir barış anlaşmasının meclisten geçmesinin imkansız olduğu anlaşıldı Yeni fedakarlıklar gerekiyordu Birinci gurup, milleti yeni bir savaşa sokmamak için bunu kabullenebilirdi Sonuçta Misak-ı Milliden fedakarlık yapacak bir anlaşmanın bu meclisten çıkmayacağı kanısına varıldı Abdülhamid, İngiliz ve Almanların arkeolojik kazılarda buldukları Musul ve civarı petrollerini Hazine-i Hassani (Padişah Hazinesi) mülkiyetine geçirmişti Abdülhamid petrol bulundukça bunları Hazine-i Hassaya kaydettiriyordu
Abdülhamidin 1890da çıkardığı bir İrade-i Seniyye ile “Memalik-i Şahane Arazisi” olarak ilan etttiği Musul petrol alanı, Lozanda başka görüşmelerin de görüşme konusu olmuştu Gelişmeler İngilizleri rahatsız ediyordu Çünkü İngiliz işgalindeki Irak petrol alanlarının neredeyse tamamı Hazine-i Hassanındı Bu nedenle Abdülhamidin Musuldaki emlaki ile ilgili araştırma yaptırarak emlakın Hazien-i Hassaya değilde maliyeye ait olduğunu öne sürdüler Abdülhamidin mirası meselesine Ankara da sıcak bakmıyordu
Türk hükümeti Musuldaki petrol kaynaklarının bütününe sahip çıkmak azminde idi Eğer Osmanlı hanedan mensupları sadece Türkiye hudutları dışına çıkarılmış olsalardı ve bu aile vatandaşlıktan atılmamış olsaydı, onların Musul petrolleri mevzuunda yapacakları talepler, Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından da desteklenebilir ve dolayısıyla Musul petrolleri üzerinde Türk Devletinin ilelebet söz hakkı olabilirdi
Lozan görüşmelerinde Türk heyeti ile İtilaf devletleri temsilcileri arasında kıyasıya mücadele devam ederken ABDnin Lozandaki temsilcileri Türk delegasyonuyla bazı konularda dayanışma içinde idi Konferansın başlangıcında yaygın olan kanı Musul vilayetini tamamı olması bile önemli bir bölümünün Türkiyeye verebileceği idi Türk heyeti bu bir bölüme razı olmamış, sürekli olarak Musulun tamamının Türkiyeye geri verilmesini istemişti
ABDnin bu isteği, Musul petrollerinin sadece İngilterenin elinde olmaması içindir ABD hükümeti bu konuyla ilgili olarak İngiliz hükümeti ile sürekli görüşmüş fakat bir sonuca ulaşamamıştır Hatta sorunun bir hakem kuruluna getirilmesi önermişti Bir İngiliz şirketi olan Anglo-Persianın 1928de yapılan anlaşmayla Turkısh petrolium Companynin payları Anglo Persian, Royal Dutch, Sheel, Compaigne, Française de Petroles ve Near East Development Company ( Amerikan ) arasında taksim edildi
Chester projesi, Musul sorunu bağlamında 1920li yıllarda yeniden gündeme gelen 1970li yıllarda ise Türk solu ve akademisyenlerce teorik düzeyde tartışılan, bir ucu Ermenistan ve petrole dayanan ABD kaynaklı bir imtiyazdır Projenin başlıca özellikleri ise , ilk kez Amerikanın Orta Doğudaki emparyalist akımlarla paralel girişinin belgesi olması ve ermeni sorununun bu projeyle yeni bir boyut kazanmasıydı Chester projesi demiryolu imtiyazını almak için yapılan bir girişimdi Demiryolu Sivastan başlayacak, Harput, Dyarbakır, Bitlis ve Van gölünün kuzey yada güneyinden geçilerek buradan ayrılarak Kerkük Süleymaniyeye varacaktır Bir bölümü de Ceyhan vadisinden geçerek, yumurtalık körfezine ve İskenderuna uzatılacaktı İmtiyazın sözleleşme süresi 99 yıldı 2000 km uzunluğunda olacağı tasarlanan demiryolunun her iki yanındaki 20 kmlik alan şirketin olacaktı Projenin siyasi yönü de geeleceğin bağımsız Ermenistenını hazırlamaktı
Lozan görüşmeleri sırasında “İngiliz ve Fransızlar arasında Almanların hisselerini paylaşma dolayısıyla müzakereler cereyan ettiği sırada Chester projesi tekrar diriltildi”
1923te TBMMde onaylanan yeni Chester projesi Türkiyenin doğusuna ve Musul, Kerküke uzanan bir ucu Karadeniz öteki ucu bir Akdeniz limanına bağlanacak olan 4400 kmlik bir şerit içerisinde petrol dahil her türlü yeraltı kaynağının işletilmesi imtiyazının içeriyordu Bu anlaşmaya göre imtiyaz hakkı Amerikan grubuna bırakılıyordu
19 Yüzyıl sonlarında Hakkari sancağında oturan Nesturiler bölgedeki diğer aşiretler gibi yaşıyordu Mar Şemın adlı bir ruhani reisleri ve Melik ünvanı verilen muhtarların idaresinde bulunuyorlardı İngiliz ve Rusların çalışma alanı bölgeye, Amerika da misyonerleri ile birlikte katıldı Bunların asıl amacı Ermelilerdi Musul sorununun çıkmazda olduğu bir sırada yıllardır Türkiyeye pek ciddi rahatsızlık vermeyen Nesturiler yeniden sahneye çıkmışlardır 1924 Ağustosun ilk günlerinde Hakkari bölgesinde güvenliği bozan olaylar olmaya başladı Bakanlar kurulu 14 Ağustos 1924te toplanarak isyanın bastırılması görevini Cevat ( Çobanlı ) Paşanın komutasındaki III ncü orduya bağlı VII nci Kolordu Komutanı Cafer Tayyar (Eğilmez) Paşaya verdi Cafer Tayyar Paşa isyanı kısa sürede bastırıp Ankaradan emir bekledi
Lozanda ileri bir tarihe bırakılan Musul sorununa Bir çözüm bulmak amacıyla 19 Mayıs 1924te İstanbulda eski bahriye nezareti binasında İngiltere ile görüşmelere başlandı Etnik ve coğrafi nedenlerden dolayı Süleymaniye, Kerkük ve Musul kentlerinin Türkiyeye verilmesi talep edildi Türkiyeye Musulu vermek bir yana Hakkariyi istemeye başlamışlardı Görüşmelerde bir yere varılmayacağı anlaşılınca konferans çalışmalarına 5 Haziran 1924te son verildi Musul sorununun çözümünde Lozan anlaşmasının 3 ncü maddesinin 2 nci fıkrasına göre Milletler Cemiyetine bırakıldı İngilterenin Lozandan beri istediği, sorunu Milletler Cemiyetine getirmekti Haliç Konferansındaki uzlaşmaz tutumun nedeni de buydu Konferansda bir sonuç alınamayınca İngiltere sorunu Milletler Cemiyetine götürmeyi Türkiyeye önerdi Milletler Cemiyeti 20 Eylül 1924de konuyu görüşmeye başladı
Cemiyet tarafların statükoyu bozmamalarını öngören bir karar aldı Musul halkının isteklerini tespit etmek ve ilgili üç devletin resmi makamlarıyla görüşerek bir rapor hazırlamak üzere bir komisyon kurdu Komisyon raporunu 16 TEMMUZ 1925de Milletler Cemiyetine sundu Bu rapora göre; Musul vilayetinde çoğunluğu sayıları 500 Bin kadar olan Kürtlerin oluşturduğunu, iktisadi olarak da bölgenin Iraka bağlanması gerektiğini; bu yönetimin 25 yıl uzatılmasını ve Musul vilayetindeki Kürtlere yönetsel ve Kültürel özerklik verilmesi kaydıyla Musulun Iraka bırakılması, bu iki hususa uyulmadığı takdirde Türkiyeye bırakılmasının uygun olacağı belirtiliyordu Komisyon raporu, Milletler Cemiyeti Meclisinde 3 EYLÜLde görüşülmeye başlandı Türkiyenin karşı çıkması üzerine Milletler Cemiyeti Meclisi 19 Eylülde Milletler Arası Daimi Adalet Divanına başvurulması kararlaştırıldı 16 Aralık 1925te meclis, üçlü komisyonun raporunu benimseyerek Brüksel Hattının güneyindeki toprakların Iraka bağlanmasını kabul eden kararı aldı 5 Haziran 1926da yapılan bir anlaşmayla da Cemiyetin kararını kabul etti Bu anlaşmaya göre sınır Brükselde tespit edilen hatta Türkiye lehine yapılan küçük değişiklikleri içerecekti Ayrıca Irak hükümeti Musul üzerindeki haklarından vazgeçecek olan Türkiyeye 25 yıl süreyle petrol gelirinin %10nu verecekti (Türkiye 500 Bin İngiliz Lirası karşılığı bu hakkından vazgeçti)
Sonuç olarak Türkiye başından beri sorunu Milletler Cemiyetine götürülmesine tarafdar değildi Üstelik cemiyet 1 Dünya Savaşının galipleri tarafından kurulmuş bir örgüttü Bu örgütte büyük devletlerin özel hukuki yetkileri ve önemli siyasi nüfuzları bulunuyordu
Türkiyenin Musul üzerindeki haklarından vazgeçmesi Irakla olan ilişkileri iyice düzeltmişti İngiltere 30 Ağustos 1930da Iraka özerklik verince Irakla olan ilişkiler iyileşti Avrupa Devletlerinin savaş sonrası yeniden kamplaşmaya başlaması Türkiyeyi ve komşularını birlikte olmaya zorluyordu İran-Irak sınır uyuşmazlığı çözümlendikten sonra Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında 8 Temmuz 1937de Tahranda Sadabat Sarayında 4lü pakt imzalandı Yapılan antlaşmaya göre “Taraflar birbirlerinin içişlerine her türlü müdaheleden mutlak suretle kaçınma siyaseti takip etmeyi taahhüt ediyorlardı”
Kominizme set çekme teorisinin gündemde olduğu bu soğuk savaş yıllarında Güney Doğu Asyada Seato, Kuzey de Nato oluşturulmuş, Ortadoğu da ise bir boşluk kalmıştır Türkiye de Ortadoğu da oluşacak böyle bir paktın liderliğini üstlenmeye hazırdı Türkiye çok fazla yorulmadan siyasi etkisi en yüksek devlet olduğunu gösterme fırsatını elde etti Önce Irakla arasında yapılan anlaşmayla bu paktın ilk nüvesi oluşturuldu Daha sonra 1955te pakta İngiltere, Pakistan ve İran katıldı Irak 1959da paktan çekilince adı değiştirilerek Centoya dönüştürüldü
Bağdat Paktının imzalanmasını Irak Türkmenleri sevinçle karşıladılar Bu anlaşmayla durumlarında iyileşme olacağını umuyorlardı Anlaşma Irak hükümetinin Türkmenlere uyguladığı politikada yumuşama getirdi Türkmenlerin seyahat etmelerine, Türkiyeye gezmeye ve yükseköğrenim görmeye gelenlere izin verildi
14 Temmuz 1958de Kral ve Nuri Said yönetiminin General Abdülkerim Kasım tarafından devrilmesi Irakta yaşayan Türkmenlerin durumunu kötüleştirdiği gibi bölgede istikrarın bozulmasına da neden oldu 14 Temmuz 1959da Kürt ve hükümet milisleri daha önce adresleri belirlenen Türkmenlerin evlerine salsırdı Bu olayda birçok Türkmen öldürüldü
İlk yıllarda devrim komuta konseyi kararını uygulama alanına sokarak Kerkük ve Musul bölgelerinde Türkçe eğitim yapan 48 okulun açılmasını sağladı Zamanla bu okullar kapatıldı Konseyin kararı yürürlükte olmasına rağmen kağıt üzerinde kaldı Bununlada yetinilmeyerek Türkçe yer adları arapçalaştırıldı Türklerin çoçuklarına Türkçe ad koymaları, emlak almaları yasaklandı Bir Türk bir Türke arazi satamadığı gibi başkalarından da alamıyordu Türklere ait topraklar devletleştirilerek çölden getirdikleri bedevilere verildi
Kuveyt 1 Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı Devletine bağlı bir kazaydı Osmanlı Devletini rahatsız edecek boyutlarda ilk Kuveyt sorunu demiryolu savaşının gündeme gelmesiyle baş gösterdi İngiltere Hint Denizinin bir koyu sayılan Barsa Körfezi hakkında kaygılanmaya başlamış ve orada herhangi bir demiryolunun varabileceği bölgede önemli bir denizüssü ve liman olabilme kabiliyetini taşıyan Kuveyte el koymaya karar vermişti Kuveyt Emirinin bölgedeki hükümdarlığı Osmanlı Devletini pek rahatsız etmiyordu
Olay çıkmadığı ve devlete iyice ters düşen davranışlara girmediği sürece Emire karışmıyordu Kuveyt Osmanlı Devleti için çok önemli bölge ve Basra Körfezinin en iyi limanıydı Necd topraklarınında anahtarı niteliğini taşımaktaydı
SONUÇ :
A KİTABIN ANA FİKRİ :
19 Yüzyılın sonlarında başlayan ve günümüzde de devam eden petrol paylaşımının devletler ve toplumlar üzerindeki siyasi, askeri ve ekonomik etkisidir
B KİTABIN GETİRDİĞİ YENİLİKLER :
Siyasi, Askeri ve Ekonomik açıdan önem taşıyan bölgede geçmiş zamanda meydana gelen olaylar ve bu olayların sebep ve sonuçlarıyla günümüzde yine aynı bölgede meydana gelen ve gelebilecek olaylar arasında bağlantı kurarak kamuoyunu aydınlatmak
C KİTAP HAKKINDA GENEL DEĞERLENDİRME VE TEKLİFLER :
Özeti çıkarılan eser tarihi anılara dayandırılarak hazırlanmış olup; Kronolojik bir sıra takip etmemektedir Bununla beraber Musul, Kerkük ve Kuveyt sorunu hakkında asgari ölçüde bilgi sahibi olunabilecek bir eser özelliği taşımaktadır Tüm subay ve astsubaylar tarafından okunmasının faydalı olabileceği değerlendirilmektedir
|