Prof. Dr. Sinsi
|
Gönül Hanım-Ahmet Müftüoğlu
Gönül Hanım-Ahmet Müftüoğlu
Ahmet Hikmet Müftüoğluna Milli edebiyat içindeki asıl yerini kazandıran eseridir “Gönül hanım” Türkçü düşünceye sahip yazarın fikirlerini roman sahasında gerçekleştirdiği bir eseridir “Turancılık” ülküsünü savunan tezli bir romanıdır
Ahmet Hikmet Bey bu eserinde Türk gençlerine dedelerinin geldiği Anayurdu tanıtıyor ve Türklerin orada ne büyük bir devlet ve medeniyet kurduklarını haber veriyor Büyük Türkçü edib kendisini kaybeden Türke “kendini bul!” diyor
“Gönül Hanım” romanında I Dünya Savaşı sırasında Kafkas cephesinde Ruslara esir düşen bir askerin Türkistandaki esir kampında “Gönül” adlı bir Tatar kızının rehberliğinde eski Türk ülkelerini dolaşmasını ve ülkü birliği yaptığı bu kızla arasındaki sevdayı anlatıyor
Yazar, burada Türk coğrafyasının farklı taraflarında yaşayan kahramanlarını bir araya getirerek onları Orhun Abidelerini bulmak, Türk dünyasına tanıtmak için uzun bir seyahate çıkarır Kendisini romanın kahramanlarından “Mehmet Tolunla “özdeşleştirmiştir
Türkiyenin yükselerek Batı medeniyetleri seviyesine yükselmesi için neler yapılması gerektiğini de onun aracılığıyla anlatır
(Gönül hanım, Tasvir-i Efkarda tefrika, 1920, yeni yayını 1971)
1917 Eylülü Romanın asıl kahramanı Üsteğmen Mehmet Tolun, harbin başında Ruslara esir düşmüştür Mehmet Tolun, ilk önce Kafkasyada Hazar Denizinde ıssız bir adada Uralın doğusunda İrbit Şehrinde bir süre kalmış, sonra Sibiryada Krasnoyorskın altı kilometre kuzeyinde Grodok denilen harp karargâhına getirilmiştir Rusça ve Almanca bilen Tolun, esareti sırasında bu dilleri ilerletme fırsatı bulur Öyle ki Tolun, artık Rusça ve Almanca yazılı ilmî eserleri anlayabilecek hale gelmiştir Bir gün Rodloff, Thomson, Le Cog gibi Müşteşriklerin Ural – Altay dilleri ve milletleri hakkındaki neşriyatlarından 5 – 10 cilt almış, yağmur nedeniyle bir lokantaya girip bunları karıştırmaya başlamıştır Bu sırada bir Tatar genci ve onun kız kardeşiyle tanışmıştır Tatar genci Ali Bahadır Bey, kız kardeşi ise Gönül Hanımdır Üç genç de Türk kültür ve medeniyet tarihine büyük bir ilgi duymaktadır Türk dili, tarihi ve coğrafyası hakkında hareketle konuşmaya başlarlar Üzerinde durdukları asıl konu Türk dili ve tarihiyle ilgili bütün keşif ve seyahatlerin neden Batılı araştırmacılar tarafından yapıldığıdır Türlerden hiç kimse ana yurda ilmî bir heyet içinde gidememiştir
Hepsi Orhun abidelerine gidip Bilge ve Költigin Abidelerini görmek isterler Böylece bu seyahati aralarında kararlaştırırlar
Tolun, bu ilk Türk tarihî ve ilmî seyahatine “Gönül Hanım Sefer Heyeti” adının verilmesini teklif eder; çünkü ilk fikir ve teşvik Gönül Hanımdan gelmiştir Çok geçmeden onlara Macar teğmenlerden “Kont Bela Zichy” de katılır 20 Şubatta 4 kişi Moskovadan trenle yola çıkarlar
On gün süren tren yolculuğunda şu güzergâhı izlerler: Moskova – İrkutsk – Baykal Gölünün batı kıyısı – Udinsk… Udinskten Selenga Nehri vadisinden güneye doğru inerler Arbunovk ve Selenginsk şehirlerini geçtikten sonra Kâhtaya varırlar Bu, Çin Moğolistanı ile Sibirya sınırı üstünde, Rusyadaki son merhaledir Bundan sonra Ken dağlarının Kene silsilesini ve Karan Kovi boğazını aşarlar ve Urgaya gelirler Urga rastladıkları ilk Moğol kasabasıdır Burada bir ay kalırlar, şehri gezerler ve daha sonraki yol için hazırlıklarını tamamlarlar Bundan sonra at sırtında yolculuk ederler Bu yolculukları önceki yolculuklarına benzemez Bu yolculukları daha yorucu ve eziyetlidir Tula ırmağını takip ederek Navon Çerene gelirler Bundan sonra Bitik Ula Dağından geçerler Burada bazı granit taşlara rastlarlar Ali Bahadır, bu taşlar için Rusça eserlere başvurarak şimdiye kadar bunların hiçbir şarkiyatçı tarafından okunmadığını söylerler
Bereket kuyusunu geçerek Batu Han tepelerine varırlar Burada bir bir “bitig ula” yani yazılı dağ vardır 2si Tibetçe, 1i Eski Türkçe olmak üzere 3 kitabeden ibarettir Fakat bunlar zamanla çok aşıldığından almak mümkün olmamıştır
4 Temmuzda Budist Moğolların en meşhur mabedi olan Erden Suya gelirler Burada mabedi ve kütüphaneyi gezerler 6 Temmuzda Uygurların başkenti olan Karabalgasına gelirler Burası artık terk edilmiş bir şehirdir Karabalgasın harabelerini gezerler Tolun burada Orhun Abidelerinin keşifleri hakkında bilgi verir Burada on beş kadar kitabe vardır Bunlara “Üç Dil Kitabeleri” denmektedir Bunları istinsah ederler
10 Temmuzda Koşo Çaydana doğru hareket ederler Orhun ırmağının sağ tarafındaki yokuşa tırmanırlar Tepeden kuşbakışı Orhunu ve yaylaları görürler
“Sarı ve kırmızı renkte kuru ot, kum ve taşların ortasında Orhun nehri kıvrılmış uyuyan bir ejder gibi hareketsiz durmaktadır ”
Akşama doğru Köl Tigin Abidesine varırlar Hepsi son derece heyecanlıdır Tolun, abidelerin 732 de dikilmesi ve 1917 yılındaki durumu hakkında bilgi verir Abidelerin bulunduğu külliyeyi gezerler Birkaç gün abidelerin kopyasını almakla, onları okumakla uğraşırlar Rodloff ve Thomsenin çıkardıklarındaki eksiklerinin halli ve tamamlanması ile meşgul olurlar
Bu eserde Türkçülük ideolojisi ana tema olurken geri plânda bir aşk konusu da işlenmiştir Bu aşk da Mehmet Tolunla Gönül Hanım arasındadır Ancak Mehmet Tolun utangaç ve çekingen olduğu için Gönül Hanıma açılamamaktadır Eserin sonlarına doğru yeni Orhun Abidelerinde Gönül ile Tolun7un nişanlanma töreni yapılır
Bu sırada heykellerden birinin kopmuş başının bir Moğolda olduğunu öğrenirler ve bunu satın alırlar Kont bunu Tolunla Gönüle hediye olarak alır
Birkaç aylık bir ayrılıktan sonra Tolunla Gönül evlenirler ve Bebekteki evlerine yerleşirler
Tolun, Koşoçaydam heykeliyle kitâbelerin kopyalarını Müze-i Hümâyun7a bağışlar ve seyahatnamesini yayınlamak için hazırlıklara başlar Gönül de kız öğretmen okulu açmaya teşebbüs eder
Gönül Hanım ve Türkçülük İdeolojisi
Ahmet Hikmet, “Gönül Hanım” romanında cemiyette aktif ve eğitici bir rol oynayan idealist kadın tipini ele almıştır
Gönül Hanım, Paris Üniversitesi Edebiyat Fakültesinden mezun, kültürlü ve Milliyetçi bir kızdır
Eserde milli duygu ve düşünceyi kuvvetlendiren teklifler, Gönül tarafından ortaya atılır Gönül davranışlarıyla ve konuşmalarıyla çevresindekilerin milli duygularını da kamçılar ve onları bu konuda düşündürmeye, hassas ve uyanık davranmaya zorlamıştır
Gönül Hanımdaki “Gönül” tipini Kızılelmadaki “Ayhanım”, Yeni Turandaki “kaya” gibi II Meşrutiyet devri edebiyatının idealist, inkılâpçı ve vatansever kadın tiplerinden biridir
1917 Eylülü romanın asıl kahramanı olan üsteğmen Mehmet Tolun harp yeni başlarken Ruslara esir düşmüştür Tolun, Rusça ve Almanca bilmektedir Esareti sırasında bu iki dili ilerletme fırsatı bulur Öyle ki artık Mehmet Tolun Rusça ve Almanca yazılı ilmî eserleri anlayabilecek duruma gelir Bir gün Rodloff, Thomsen, Le cog” gibi Müşteşriklerin kitaplarını alıp esir kampına giderken yağmura yakalanır ve bir lokantaya girip yağmurun dinmesini bekler Kitapları karıştırırken yandaki masada oturan bir taze kız ile Rusça, Fransızca kelimelerle karışık Tatarca konuşan Tatar genci dikkatini çeker Tatlı bir iki bakışmadan sonra iki masa arasında konuşma başlar
Tatar genci kendisini tanıtırken:
-Ali Bahadır Kaplanof … Kız kardeşim Gönül Hanım Kaplanof!
Üsteğmen Mehmet Tolun, sakin fakat, metin bir asker tavrı ile cevap verdi:
-Niçin Kaplanof/ kaplanoğlu demek yakışmaz mı?
Gönül Hanımın bu soru üzerine verdiği cevap dikkat çekicidir
-Subay Beyin hakkı var Taklide, benzeşmeye sebep ne? Bizim de büyük bir milletimiz, tarihimiz varlığımız yok mu?
Dil, bir milleti var eden en önemli unsurlardan biridir Eğer bir millet başlangıçta dilde asimile olmaya başlamışsa o millet yok olmaya hazırdır
Neden “Kaplanof” belki de Rusların tatarlar üzerindeki etkisi o kadar ileri bir safhaya geçmiş ki onların adlarına kadar tesir etmiştir Taklide, başkalaşmaya ne gerek var? Zaten bizim dilimiz dünyanın en zengin dillerinden biri Gönül Hanım da burada buna karşı “Kaplanzâde” ya da “Kaplanoğlu” varken neden o soyadı taşısın
Günümüzde de öyle değil mi sokağa çıkıp levhalara baktığımız zaman İngilizce kelimeler o kadar fazla ki bu İngilizce kelimeler arasında Türkçe kelime bulmak adeta denizde inci aramak gibidir
Türkçe kelimeler dururken bu yabancı kelimelere neden bu kadar yer verilir anlamıyorum En azından bir İstanbulu ele aldığımızda sokaklarında bulunan levhalara baktığımız zaman çoğu İngilizcedir
Burada karşı olduğum durum Türkçe kelime dururken İngilizce kelimeyi kullanmaktır Yoksa dilimize gelip yerleşen bir “televizyon, telefon, bilgisayar … gibi” kelimeleri kaldırıp atmak değildir
Ahmet Hikmet de yarattığı “Gönül Hanım” tipiyle milliyetçiliği sosyal bir ideoloji haline getirdiği bu eserde Gönül Hanım7ı milli duygu ve düşünceyi kuvvetlendiren teklifleri onun vasıtasıyla ortaya atmıştır
Gönül Hanım burada neden “Kaplanof” neden “Kaplanoğlu” derken bu milli duyguyu ve düşünceyi ortaya atmıştır
Burada ikinci bir önemli husus da konuşma esnasında ortaya çıkmış olan Türk dili, tarihi ve coğrafyası hakkında bütün keşif ve seyahatler yabancılar tarafından yapılmıştır
Bir Radlof, bir Thomsen Türk dilini, coğrafyasını, tarihini bir Türk kadar araştırabilir mi? Bu soruya olumlu bir cevap vermek biraz zordur
Bu konuşmalar sonunda Türk kültür ve medeniyet tarihine ilgi duyan bu 3 Türk genci bir araya getirir
Gönül hanım ortaya ilmi bir seyahat fikrini atar Burada da yine A Hikmetin milli duygu ve düşünceleri idealize ettiği “Gönül Hanım”ın teklifiyle sunduğunu görmekteyiz
Bunun üzerine ilmi bir seyahate çıkılmasına karar verilir Tolun, bu ilk Türk tarihî ve ilmî seyahatine “Gönül Hanım ve Sefer Heyeti” adının verilmesini teklif eder; çünkü bu fikir “Gönül Hanım” tarafından ortaya atılmıştır Daha sonra bu üç gence Macar teğmenlerden “Kont Bela Zichy de” katılır
20 Şubatta 4 kişi Moskovadan trenle yola çıkarlar On gün süren yolculukta sırasıyla Moskova – İrkutsk – Baykal Gölünün batı kıyı – Undinsk …
Undinskten Selenga Nehri vadisinden güneye doğru inerler Arburavk, Selenginsk şehirlerini geçtikten sonra Kahtaya varırlar Bu Çin Moğolistanı ile Sibirya sınırı üstünde Rusyadaki son merhaledir Bundan sonra Urgaya varırlar
Bitik Ula Dağında bazı granit taşlara rastlarlar Ali Bahadırın bu taşlar için Rusça eserlere başvurarak bunların hiçbir şarkiyatçı tarafından okunmadığını söyler Ali Bahadır bu sözleri de bize gösteriyor ki Türk dilini, tarihini ve coğrafyasını bir Türkten başka kimse tam olarak iyi inceleyemez
Batu Han tepelerine varırlar Burada da bir “bitig ula” yani bir yazılı dağa rastlarlar Bunlar 2si Tibetçe 1i eski Türkçe olmak üzere 3 kitabeden ibarettir Fakat bunlar zamanla çok aşıldığından almak mümkün olmamıştır
“Karabalgasun” Uygurların başkentine gelirler Bu şehir artık terk edilmiş, harabe bir durumdadır Burada on beş kadar kitabe vardır Bunlara “Üç Dil Kitabeleri” denmektedir Bunları istinsah ederler
10 Temmuzda Köl Tigin abidelerine varırlar Tolun, abideler hakkında bilgi verir Birkaç gün abidelerin kopyasını, eksikliklerinin halli ve tamamlanması ile uğraşırlar
Ahmet Hikmet, böyle bir seyahate eserde yer vererek Türk gençlerine dedelerinin geldiği Anayurdu tanıtmaya çalışıyor ve Türklerin orada ne büyük bir devlet ve medeniyet kurduklarına dair bilgi veriyor
Büyük Türkçü yazar Türk gençlerine seslenerek “Kendini bul!” diyor
Türk gencine senin bir başkasını taklid etmeye ihtiyacın yok, sen büyük bir medeniyet ve devlet kuran bir milletin evladısın demek istemiştir Türk gencine asimile olma, kendi öz değerlerinden vazgeçme ve milli servetine sahip çıkmak demek istemiştir “Türkçülüğü” yazar ideoloji haline getirmiştir
Bu ilmi seyahatte yabancıların bizim dilimizi, tarihimizi araştırırken yapmış oldukları eksiklikleri bu roman kahramanları vasıtasıyla toplatmıştır Böylece bir Rodlofun bir Thomsenin bir Türk kadar Türk dilini, tarihini, edebiyatını araştırmayacağını ortaya koymuştur
Bu eserde Milliyetçilik sosyal bir ideoloji haline getirilmiştir ve işlenen aşk konusu ikinci plânda kalmıştır
Mehmet Tolun Gönül Hanıma duyduğu kalbi hissi utangaçlığından ve çekingenlikten dolayı bir türlü Gönül Hanıma açılamamaktadır Macar teğmen “Kontun” Gönül Hanıma yaklaşmasından dolayı Konta karşı içten içe kıskançlık duymaktadır
Hem Mehmet Tolun hem Gönül Hanım için en başta gelen unsur Türkçülük mefkûresidir Yapmış oldukları ilmi gezidir Burada Türkler için iyi bir şeyler ortaya koymaktır
Gönül Hanım da Mehmet Toluna kalbi bir his duymaktadır Aralarındaki aşkın ortaya çıkması Orhun Abidelerindedir ve burada iki genç nişanlanmıştır
Ancak bu aşk eserde hep geri plânda kalmıştır Eserde Milliyetçilik sosyal bir ideoloji haline getirilmiştir Eser boyunca bütün milli duygu ve düşünceler Gönül Hanımın teşvikiyle ortaya çıkarmıştır
Yazar burada kadın kahramanı idealize bir tip olarak ortaya çıkarmıştır
Mehmet Tolun, yazarın kendisini temsil etmektedir Ahmet Hikmet, düşünce ve tekliflerini onun vasıtasıyla söyler
Ahmet Hikmet, Mehmet Tolun tipini yaratırken 1721 – 22 yıllarında Güney Sibiryada ve Yenisey Irmağı civarında araştırmalar yapan ve buralara ilk olarak seyahat eden İsveç Subayı Johonn Philipp Tabbert (von strahlenberg)ten ilham aldığını söylemek mümkündür Şöyle ki Strahlenberg poltava savaşında Ruslara esir düşerek Sibiryada ikamete memur edilmiştir
Tolun da Sibiryada ikamete memur edilen bir Türk subayıdır Strahlenberg Alman birliğini Messerchimidtle beraber Yenisey yazıtlarını keşfeder 1722de ülkesine dönerek 1730da Yenisey kıyılarında bulunan iki taşın kopyalarıyla birlikte Stocholmde eserini neşreder Romanın sonunda Tolun da seyahat notlarını neşretme hazırlıkları içindedir
Romanda, şahıslar ve onların yaptıkları işler hayalidir Eserdeki tipler idealisttir Gönül Hanım ve Mehmet Tolun buna en güzel örneklerdir
Bunlar Türkler için bir vazife olan anayurda seyahati gerçekleştirmek, bunu ilmî bir vukufla yaptıkları için ilimle milli şuuru da birleştirmiş olmaktadırlar
Romanda amacın sadece seyahat olmadığı iyice belirtilir Tolun, Bahadır, Gönül ve Kont yola çıkmadan önce aylarca çalışırlar Orhun harflerini öğrenirler Bu konuyla ilgili kitapları okuyarak Orta Asya coğrafyasına ve tarihine iyice aşina olurlar Neticede Rodloff ve Thomsenin kitaplarındaki eksikliklerin tamamlanmasına çalışmışlardır
Eserin sonlarına doğru birkaç ay ayrı kalan Mehmet Tolun ve Gönül Hanım evlenir ve Bebekteki evlerine yerleşirler Mehmet Tolun, Koşoçaydam heykeliyle, kitabelerin kopyalarını müze-i Hümâyuna bağışlar ve seyahatnâmesini yayınlamak için hazırlıklara başlar
Gönül Hanım da kız öğretmen okulu açmaya teşebbüs eder Ahmet Hikmet eserinde milliyetçiliği sosyal bir ideoloji haline getirip bunu idealize ettiği tiplerde Milli duygu ve düşünce teşvikleriyle ortaya koymuştur Bizi dedelerimizin geldiği Anayurdu göstermiş ve milli cevherlerimize sahip çıkmamız gerektiğini belirtmiştir
Bu eser hem edebî bakımdan hem de Türk tarihi, coğrafyası hakkında bilgi vermesi bakımından önemli bir eserdir
“Yazar bu eseriyle Orhun Abidelerini edebiyatımızda ikinci defa ölümsüzleştirmiştir”
|