Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ahmet, hamdi, romancı, tanpınarşair

Ahmet Hamdi Tanpınar-Şair,Romancı

Eski 01-28-2010   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Ahmet Hamdi Tanpınar-Şair,Romancı



Ahmet Hamdi Tanpınar-Şair,Romancı


Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının en özgün şair, romancı, öykücü ve denemecilerinden biri (1901-1962) Ahmet Hamdi Tanpınar'dır Yapıtlarında çocukluk yaşantılarının, düşlerin ve anıların önemli bir yeri vardır Tanpınar, edebiyatımızda düş (rüya) konusuna en çok eğilen yazarlardan biridir Roman ve öykülerinde değişme sürecine girmiş İstanbul'u ve İstanbul insanlarını konu edinir

İstanbul'da doğan Ahmet Hamdi İlk ve ortaöğrenimini, kadı olan babasının görev yaptığı çeşitli kentlerde tamamladı 1918'de yükseköğrenimi için İstanbul'da Baytar Mektebi'ne girdi Bir yıl sonra okulunu değiştirdi ve Edebiyat Fakültesi'ne geçti Burada batı edebiyatı dersleri veren Yahya Kemal'in (Be-yatlı) öğrencisi olması sanat anlayışının oluşumunu etkiledi Yahya Kemal'in etkisiyle Divan şiirinin önde gelen şairleriyle Fransız şiirinin ustalarındandı 1923'te Edebiyat Fakültesi'ni bitiren Tanpınar, Erzurum'dan başlayarak Anadolu'nun çeşitli kentlerinde uzun süre lise edebiyat öğretmenliği yaptı

1930-32 yılları arasında Ankara'da Gazi Terbiye Enstitü-sü'nde (bugün Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi) edebiyat öğretmeni olarak çalıştıktan sonra İstanbul'a Kadıköy Lisesi'ne edebiyat öğretmeni olarak geldi Bir yıl sonra Güzel Sanatlar Akademisi'nde (bugün Mimar Sinan Üniversitesi), Ahmed Haşim'in ölümü üzerine boşalan sanat tarihi ve estetik dersleri öğretmenliğine getirildi Daha sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde Yeni Türk Edebiyatı Kürsüsü profesörlüğüne atandı 1942'de Maraş milletvekili seçilince bu görevinden ayrıldı 1946'da milletvekilliğine yeniden aday gösterilmeyince tekrar Milli Eğitim Bakanlığı örgütünde görev aldı Bir süre bakanlık müfettişi olarak çalıştıktan sonra Güzel Sanatlar Akademisi estetik öğretmenliğine, oradan da Edebiyat Fakültesindeki eski görevine döndü Ölümüne kadar bu görevde kaldı

Ahmet Hamdi Tanpınar ilk şiirini 1920'de Celal Sahir'in (Erozan) çıkardığı Altıncı Kitap dergisinde yayımladı Daha sonra Dergâh, Milli Mecmua, Hayat, Görüş, Varlık, Oluş, Ülkü ve Aile dergilerinde yayımladığı şiirlerinden bir bölümünü 1961'de Şiirler adlı bir kitapta topladı Bu kitabıyla Tanpınar 1962'de Yeditepe Şiir Armağanı'nı kazandı Ayrı yıllarda düzyazılarını da Tan ve Cumhuriyet gazetelerinde yayımlamaktaydı
Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında öğretmenleri ve sınıf arkadaşlarıyla çıkardıkları Dergâh dergisi iki kuşağı, ustalarla genç sanatçıları bir araya getirmekteydi Bu dergide Yahya Kemal, Ahmed Haşim, Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), Falih Rıfkı (Atay) gibi döneminin önde gelen yazarlarının yanı sıra Ahmet Hamdi, Kemalettin Kamu, Ahmet Kutsi (Tecer), Hasan Âli (Yücel) gibi genç yazarlar da yazmaktaydı Bu çevre Ahmet Hamdi'nin yaratıcılık döneminin ilk yıllarını etkileyen

önemli bir kültür alanım oluşturuyordu İlk öyküsü "Geçmiş Zaman Elbiseleri" 1936'da Ağaç dergisinde yayımlandı İlk romanı Mahur Beste ise 1944'te Ülkü dergisinde tefrika edilmeye başlandı

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ilk öykü kitabı Abdullah Efendinin Rüyaları (1943) adını taşır Bu yapıtında topladığı beş uzun öyküsünde kişiler genellikle sıra dışı, ilginç ve doğal olmayan özellikler taşır Bunlar geçmişlerindeki belli belirsiz bazı olayların etkisinde kalmış, dış dünya ile olan uyumunu yitirmiş, yaşamları düşlerle karabasanlar arasında gidip gelen kişilerdir Tanpınar 1955'te yayımladığı Yaz Yağmuru adlı öykü kitabında da kendi kişiliğinden yola çıkarak, yakın çevresinde gözlemlediği insanların karmaşık ruhsal durumlarını sergiler Bunu yaparken de düşlerle gerçek dünya arasında bir köprü kurar Ama öykülerinde derinlemesine bir ruhsal çözümlemeye girmez Onun öykülerindeki kişilerin ruhsal denge ve kişisel ilişkileri altüst olmuştur ve bu kişiler bildiğimiz günlük yaşamı sürdürmeyen kişilerdir




Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ilk romanı Mahur Beste (1975), Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde yaşayan seçkin bir çevreyi ele alır Bu çevrenin iş ve ev yaşamları, sarayla ilişkileri, alışkanlıkları, ilgi alanları, tutkuları sergilenir Bu romanında Tanpınar müziğe verdiği önemi ve geçmişin, yaşadığı dönemde de varlığını sürdüren değerlerini, bir beste aracılığıyla açıklayarak göstermiştir 1950'de Yeni İstanbul gazetesinde tefrika edilen Sahnenin Dışındakiler (1973) adlı romanında ise II Abdülhamid döneminin kalıntılarıyla II Meşrutiyet dönemi kuşağını anlatır

Bu romanında Ahmet Hamdi mütareke yıllarındaki İstanbul'u sergiler Özyaşamöyküsü niteliğinde bir roman olan Huzur (1949) ise yazarın yaşam felsefesini, estetik anlayışını, kültür birikimini en duyarlı biçimde yansıtan yapıttır Huzur romanının devamı denilebilecek Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde (1961) de kişilerin bir bölümü Tanpınar okurları için yabancı değildir Ahmet Hamdi Saatleri Ayarlama Enstitü-sü'nde 19 yüzyılın sonlarıyla 20 yüzyılın ortalarına kadar uzanan geniş bir zaman diliminde, yitip gitmekte olan eski ile gelişmekte olan yeniyi birlikte verir Bu roman ince bir gülmece ile örülmüş bir toplum eleştirisidir Okumanın tadını daha küçük yaşlarda alan Ahmet Hamdi Tanpınar okuduğu yapıtlardan etkilenerek düşlere dalar Buradan hareketle çocukluk dünyasına döner ve o yıllardaki yaşamını yer yer düşler ve anılarla canlandırarak anlatır

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Ahmet Hamdi Tanpınar-Şair,Romancı

Eski 01-28-2010   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Ahmet Hamdi Tanpınar-Şair,Romancı



BURSA'DA ZAMAN

Bursa'da bir eski cami avlusu,
Küçük şadırvanda şakırdıyan su;
Orhan zamanından kalma bir duvar
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinde gülüyor bana derinden
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarîlerin en ilâhisi

Bir zafer müjdesi burda her isim:
Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim
Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın
Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın
Güvercin bakışlı sessizlik bile
Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle
Gümüşlü bir fecrin zafer aynası,
Muradiye, sabrın acı meyvası,
Ömrünün timsali beyaz Nilüfer,
Türbeler, camiler, eski bahçeler,
Şanlı hikâyesi binlerce erin
Sesi nabzım olmuş hengâmelerin
Nakleder yâdını gelen geçene

Bu hayâle uyur Bursa her gece,
Her şafak onunla uyanır, güler
Gümüş aydınlıkta serviler, güller
Serin hülyasıyla çeşmelerinin
Başındayım sanki bir mucizenin,
Su sesi ve kanat şakırtılarından
Billûr bir âvize Bursa'da zaman
Yeşil türbesini gezdik dün akşam,
Duyduk bir musikî gibi zamandan
Çinilere sinmiş Kur'an sesini
Fetih günlerinin saf neşesini
Aydınlanmış buldum tebessümünle

İsterdim bu eski yerde seninle
Başbaşa uyumak son uykumuzu,
Bu hayâl içinde Ve ufkumuzu
Çepçevre kaplasın bu ziya, bu renk,
Havayı dolduran uhrevî âhenk
Bir ilâh uykusu olur elbette
Ölüm bu tılsımlı ebediyette,
Belki de rüyâsı bu cetlerin,
Beyaz bahçesinde su seslerinin

Ahmet Hamdi TANPINAR



NE İÇİNDEYİM ZAMANIN

Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında

Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil

Başım sükutu öğüten
Uçsuz bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş

Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim

Ahmet Hamdi TANPINAR



BÜTÜN YAZ


Ne güzel geçti bütün yaz,
Geceler küçük bahçede
Sen zambaklar kadar beyaz
Ve ürkek bir düşüncede,
Sanki mehtaplı gecede,
Hülyan, eşiği aşılmaz
Bir saray olmuştu bize;
Hapsolmuş gibiydim bense,
Bir çözülmez bilmecede
Ne güzel geçti bütün yaz,
Geceler küçük bahçede

Ahmet Hamdi TANPINAR




BAŞIMIZIN ÜSTÜNDE BİR BULUTUN

Başımızın üstünde bir bulutun
Güneşe asılmış gölgesi,
Uzakta toz halinde dağılan
Yoğurtçu sesi,
Gün bitmeden başladı içimizde
Yarınsız insanların gecesi

Ahmet Hamdi TANPINAR




YAĞMUR

Uyu! Gözlerinde renksiz bir perde,
Bir parça uzaklaş kederlerinden
Bir ruh gülümsüyor gibi derinden,
Mehtabın ördüğü saatler nerde?
Varsın bahçelerde rüzgar gezinsin,
Yağmur ince ince toprağa sinsin,
Bir başka alemden gelmiş gibisin,
Dalmış gözlerinle pencerelerde

Ahmet Hamdi TANPINAR

HATIRLAMA

Sen akşamlar kadar büyülü, sıcak,
Rüyalarım kadar sade, güzeldin,
Başbaşa uzandık günlerce ıslak
Çimenlerine yaz bahçelerinin
Ömrün gecesinde sükun, aydınlık
Boşanan bir seldi avuçlarından,
Bir masal meyvası gibi paylaştık
Mehtabı kırılmış dal uçlarından

Ahmet Hamdi TANPINAR



SELÂM OLSUN

Selâm olsun bizden güzel dünyaya
Bahçelerde hâlâ güller açar mı?
Selâm olsun sonsuz güneşe, aya
Işıklar, gölgeler suda oynar mı?

Hepsi güzeldi kar, tipi, fırtına
Günlerin geçişi ardı ardına
Hasretiz bir kanat şakırtısına
Mavi gökte kuşlar yine uçar mı?

Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan,
Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan,
Dönmeyen gemiler olduk açıktan,
Adımızı soran, arayan var mı?

Ahmet Hamdi TANPINAR




MAVİ, MAVİYDİ GÖKYÜZÜ

Mavi, maviydi gökyüzü
Bulutlar beyaz, beyazdı
Boşluğu ve üzüntüsü
İçinde ne garip yazdı

Garip, güzel, sonra mahzun
Işıkla yağmur beraber,
Bir türkü ki gamlı, uzun,
Ve sen gülünce açan güller,

Beyaz, beyazdı bulutlar,
Gölgeler buğulu, derin;
Ah o hiç dinmeyen rüzgâr
Ve uykusu çiçeklerin

Mor aydınlıkta bir çınar
Veya kestane dibinde;
Mahmur süzülen bakışlar
İkindi saatlerinde

Birden gülümseyen yüzün
Sabahların aynasında
Ve beni çıldırtan hüzün
İki bakış arasında

Ahmet Hamdi TANPINAR




EŞİK

Bu yekpâre akış, durgun, derinden
Her aynada yalnız kendi görünen
Bu yüz ve şifasız hüznü eşyanın
Kendi cevherinde mahpus bir ânın
Dağıttığı dünya hep yaprak yaprak,
Dalgın, unutulmuş sesleri uzak
Bir uykudan bana tekrar dönenler,
İçimde, dışımda hep aynı çember!
Bin elmas parıltı oyun ve halka
Küçük ve hiç değişmez dalgalarla
Bende bana meçhul akşamlar yoklar!
Gülen ve gömülen gölge ufuklar
Acayip davetlerin rüzgârında
Her lâhza yine kendi sularında!

Uzakta, aya çok yakın bir yerde,
Çılgın ve muhteşem harabelerde,
Büyük sükûtların fırtınası var
Mermer duvarlarda kırılmış sazlar,
Çok genç uçuşunda ve hangi haşin
Yıldıza gülerek çarptığı için
Alnında bir siyah nokta geceden
Kovulanlar ışık bahçelerinden,
Bütün ayrılıklar hepsi orada
Bu çıplak, ümitsiz ve saf duada
Ve bir kadın beyaz, sakin, büyülü
Göğsünde kanıyan bir zaman gülü
Mahzun bakışlarla dinler derinde
Olup olmamanın eşiklerinde

Garip telâşını, binlerce fecrin
Ocağında nezir güvercinlerin
Hülyâm o kıvılcım ve kül yağmuru
Çırpınır bu beyaz mahşere doğru!
Ey hiç şaşmayan göz, büyük atmaca
Gölgesi güneşin üstünde uçan
Dişi kuyruğunda ebedî yılan,
Ve üstüste rüyâ!
Bir ses yavaşça,
Bir ses, bin uykudan mahmur ve zengin
Zümrüt usaresi maviliklerin
Suların üstünde arar kendini
Yoklar, ömrün bütün sahillerini
Çizgiler silinir, ufuk bir beyaz
Çin kâsesi olur, toprak, yosun, saz
Hep birden tutuşur, nârin kemerler
Alevden sütunlar, altın, mücevher,
Ah bu çılgın yağmaOrman çatırdar
Ve çıplak aynası ufkun tekrarlar
Büyük masalını aydınlıkların

Elele bir oyun bugün ve yarın
Bütün pınarlara koştum cevap yok
Tekrar bana döndü her attığım ok
Her çığlık önümde tutuştu, yandı
Tahtayı kurt oydu, taş yosunlandı,
Yabanî otlarla örtüldü duvar
İlhamlı çehresi hilkatin sular
Kaç kere değişti önümde böyle,
Birbiri ardınca gün ve mevsimle
Ve kaç kere bahar güldü derinde
Güllerin kanıyan bekâretinde
Taze gülüşüyle toprağın suyun
Tılsımlı kadehi her susuzluğun
Ey şafaktan, sırdan, arzudan hayâl
Yıldızların bize ördüğü masal
Kaç kere yarattım tenhada seni
Beyaz kollarını, sıcak buseni
Bakışın, gülüşün, neş'en ve hüznün
Ay altında bir gül nağmesi yüzün


Evet çok bekledim, kaç kere hazan,
Dinç atlar koşturdu boş ufuklardan
Yeleler alevli, ağız köpüklü,
Bulutlar bir kanlı hiddetle yüklü
Geçtikçe batıya doğru önümden
Zâlim ümitlerle ürperirdim ben,
Duyardım her an uzlette bir yeni
Âlemin yıkılıp devrildiğini
Çılgın mahşerinde ses ve renklerin
Benden sor sırrını mesafelerin
Benden sor ve benden dinle akşamı
Rabbim bu sonsuzluk ve onun tadı

Bir ses yavaşça der, bırak yalvarsın,
Hayat bu kapıdane çıkar varsın,
Nakışlar gülmesin beyaz taşında
Ölüme benzeyen bu susuzluğun
Çağlayan hayâller yeter başında
Bir fikir, bir şekil dalında olgun
Bu ağır sallanan hazan meyvası,
Gurbet, mendillerin çırpınan yası,
Yüzler ki bir uzak müjdeye benzer,
Her türlü ışığa kapanmış gözler,
Her şey, hepsi, gülen, susan, kamaşan
Rengiyle toplanır bende ve akşam
Rüzgârla tarümar, mevsimle sarhoş
Gelir ta kalbimde düğümlenir
-Boş
Boş ve ümitsizdir akşamın hüznü
Bu tenha çeşmede bir an yüzünü
Seyredenler altın sazlar içinde
Ruh muammasının ürperişinde
Kaybolmuş sanırlar kendilerini
Bırak bu tesadüf bahçelerini
Hakikat çok uzak, karanlık, derin
Bir dille konuşur, büyük köklerin
Toprakla ezelden karışmış dili!
Geceyle ölümdür asıl sevgili
Bu ikiz aynada toplanır yollar
Karanlık yaratır, ölüm tamamlar
Kaçalım seninle biz de geceye
Ölümün kardeşi saf düşünceye
Yeter büyüsüne aldandığımız
Güneşinbiraz da yalnızlığımız
Kendi aynasında gülsün, gerinsin
Güvercin topuklu sükût gezinsin

Ahmet Hamdi TANPINAR





ANNEM İÇİN

Bir günümüz bile sensiz geçmezken
Şimdi mezarına hasretiz anne

Issız bir mezarlık, kimsesiz bir yer
Gölgesinde ulu, loş bir mâbedin
Bir yığın toprakla bir parça mermer
Sırrıyla haşr olmuş orda ebedin

Bir yığın toprakla bir parça mermer,
Üstünde yazılı yaşınla, adın;
Baş ucunda matem renkli serviler
Hüznüyle titreşir sanki hayatın

Seni gömdük anne yıllarca evvel
Göz yaşlarımızla bu ıssız yere
Kimsesiz bir akşam ziyaya bedel
Matem dağıtırken hasta kalblere

Kimsesiz bir akşam, ezelden yorgun
Hüznüyle erirken Dicle de sessiz,
Öksüzlük denilen acıyla vurgun
Bir başka ölüydük bu toprakta biz

Ahmet Hamdi TANPINAR




HER SEY YERLİ YERİNDE

Her sey yerli yerinde; havuz basinda servi
Bir dolap gicirdiyor uzaklarda durmadan,
Esya aksetmis gibi tilsimli bir uykudan,
Sarmasiklar ve bocek sesleri sarmis evi

Her sey yerli yerinde; masa, surahi, bardak,
Serpilen aydinlikta dallarin arasindan
Buyulenmis bir ceylan gibi bakiyor zaman
Sessizlik dokuluyor bir yerde yaprak yaprak

Biliyorum golgede senin uyudugunu
Bir deniz magarasi kadar kuytu ve serin
Hazlarin aleminde yumulmus kirpiklerin
Yuzunde bir tebessum bu agir ogle sonu

Belki ruyalarindir bu taze acmis guller,
Bu yumusak aydinlik dallarin tepesinde,
Bitmeyen ask turkusu kumrularin sesinde,
Ruyasi omrumuzun cunku esyaya siner

Her sey yerli yerinde; bir dolap uzaklarda
Azapta bir ruh gibi gicirdiyor durmadan,
Bir seyler hatirliyor belki maceramizdan
Kuru guz yapraklari ucusuyor ruzgarda

Ahmet Hamdi Tanpınar




BİR GÜL BU KARANLIKLARDA

Bir gül bu karanlıklarda
Sükute kendini mercan
Bir kadeh gibi sunmada
Zamanın aralığından
Başında bu mucizenin
Sesler, kokular ve renkler
Ebediyete kadar derin
Bir anın vadiyle bekler
Ve diyor fecirden berrak
Sesiyle her ürperişte
Geceyi yumuşatarak
Bütün gözyaşlarım işte
Serinletmesin, ne çıkar
Bu ümitsiz yalvarışı
Hiç bir meyve ve pınar
Ne de günlerin akışı
Yetmez mi bu müjde sana
Aydınlatırsam alnını
Ben her rüyayı zamana
Taşıyan yıldız kervanı

Ahmet Hamdi Tanpınar

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Ahmet Hamdi Tanpınar-Şair,Romancı

Eski 12-01-2010   #3
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Ahmet Hamdi Tanpınar-Şair,Romancı







İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ ni bitirdi (1923); liselerde, yüksek okullarda çeşitli dersler okuttu, İstanbul Üniversitesi’ nde Yeni Türk Edebiyatı profesörlüğüne atandı (1939), Milletvekilliği (1942-1946), Milli Eğitim müfettişliği gibi görevlerden sonra tekrar, ölümüne kadar süren, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ ndeki profesörlüğüne döndü (1949) Rumelihisarı Mezarlığı’ nda Yahya Kemal’ in başucuna gömülü


İlk şiiri 1920’ de yayımlanmıştı Altmış kadar şiirinden oncak otuz yedisi ile, tek şiir kitabını ölümüne yakın çıkardı: Şiirler (1961; Bütün Şiirleri adıyla genişletilmiş olarak 1976) Şiirlerinde bir imaj ve müzik kaygısı taşıdığı, hikaye ve romanlarında da, başta zaten tema’sı olmak üzere, psikolojik anları, bilinçaltını aradığı, yansıttığı görülür (Geniş bilgi Prof Mehmet Kaplan’ ın Tanpınar’ ın Şiir Dünyası;1964 kitabında)
Tanpınar’ın başlıca eserleri şöyledir
Hikaye kitapları: Abdullah Efendinin Rüyaları (1943), Yaz Yağmuru (1955), Hikayeler (1983) Romanları: Huzur (1949), Saatleri Ayarlama Enstitüsü (1962), Sahnenin Dışındakiler (1973), Mahur Beste (1975), Aydaki Kadın (1987) Denemeleri: Beş Şehir (1946), Yahya Kemal (1961), Edebiyat Üzerine Makaleler (1969), Yaşadığım Gibi (1970) Monografi:XIX Asır Türk Edebiyat Tarihi (1949) “Ahmet Hamdi Tanpınar’ ın Mektupları”nı da Zeynep Kerman derledi (1974; genişletilmiş ikinci basım, 1992)
Çeşitli baskıları olan eserleri Dergah Yayınları’ nda toplanmaktadır Enis Batur, Ahmet Hamdi Tanpınar’ dan “Seçmeler” adlı bir kitap hazırladı (1992)


ŞİİRLERİNDEN BAZILARI
BURSA`DA ZAMAN


Bursa`da bir eski cami avlusu,
Mermer sadirvanda sakirdiyan su
Orhan zamanindan kalma bir duvar…
Onunla bir yasta ihtiyar cinar,
Eliyor dört yana sakin bir günü;
Bir rüyadan artakalmanin hüzünü
Icinde, gülüyor bana derinden,
Sanki bir hatira serinliginden,
Ovanin yesili, gögün mavisi,
Ve mimarilerin en ilahisi…
Bir zafer müjdesi burda her isim,
Yekpare bir anda gün, saat, mevsim,
Yasiyor sihrini gecmis zamanin,
Hala bu taslarda gülen rüyanin,
Güvercin bakisli sessizlik bile
Cinliyor bu gecmis zaman vehmiyle
Gümüslü bir fecrin zafer aynasi,
Muradiye, sabrin aci mehvasi,
Ömrümün timsali beyaz nilüfer,
Türbeler, camiler, eski bahceler
Sanli menkibesi binlerce erin,
Sesi arsa cikan hengamelerin
Nakleder yadini gelen gecene…
Bu hayalde uyur Bursa her gece:
Her sabah onunla uyanir, güler
Gümüs aydinlikta serviler güller
Serin hulyasiyle cesmelerinin;
Basindayim sanki bir mucizenin
Su sesi ve kanat sakirtisindan,
Billur bir avize Bursa`da zaman
Yesli türbesini gezdik dün aksam;
Duyduk bir müsiki gibi zamandan
Cinilere sinmis Kur`an sesini;
Fetih günlerinin saf nes`esini,
Aydinlanir gördüm tebessümünle…
Isterdim bu eski yerde seninle
Bas-basa uyumak son uykumuzu
Bu sükün icinde… Ve ufkumuzu,
Cepcevre kaplasin bu ziya, bu renk,
Havayi doldursun uhrevi ahenk
Bir ilah uykusu olur elbette
Ölüm bu tilsimli ebediyette,
Belki de rüyasi eski cedlerin,
Beyaz bahcesinde su seslerinin



YAGMUR


Uyu! gözlerinde renksiz bir perde,
Bir parca uzaklas kederlerinden
Bir ruh gülümsüyor gibi derinden
Meh-tabin ördügü saatler nerde?
Yarsin bahcelerde rüzgar gezinsin,
Yagmur ince ince topraga sinsin,
Bir baska alemden gelmis gibisin,
Dalmis gözlerinle pencerelerde


BIR GÜN ICADIYE`DE


Bir gün Icadiye`de veya Sultantepe`de,
Bir beste kanatlanir, birden oldugun yerde
Bir kainat acilir, genis, sonsuz, büyülü,
Bu günün rüzgarinda yikanan mazi gülü
Dagilir yaprak yaprak hayalindeki suya
Bir baska gözle bakarsin ömür denen uykuya
Belki en hulyalisi duydugun masallarin
O safak saltanati korularda dallarin
Her ufku tek basina bekleyen eski camlar
Bir sir gibi ömründen sizdirilmis aksamlar,
Ardicla kestanenin her yillik macerasi
Harap mezarliklarda ölülerin duasi
Gelir ve tekrar dogar ölmüs sandigin aska
Anlarsin ölüm yoktur gecen zamandan baska


ESIK


Bu yekpare akis, durgun, derinden…
Her aynada yalniz kendi görünen
Bu yüz ve sifasiz yüzü esyanin
Kendi cevherinde mahpus bir anin
Dagittigi dünya hep yaprak yaprak,
Dalgin, unutulmus sesleri uzak
Bir uykudan bana tekrar dönenler,
Icimde, disimda hep ayni cember
Bin elmas parilti oyun ve halka
Kücük ve hic degismez dalgalarla
Bende bana mechul aksamlar yoklar
Gülen ve gömülen gölge ufuklar
Acayip davetlerin rüzgarinda
Her lahza yine kendi sularinda…
Uzakta, aya cok yakin bir yerede,
Cilgin ve muhtesem harabelerde,
Büyük sukutlarin firtinasi var
Mermer duvarlarda kirilmis sazlar,
Cok genc ucusunda ve hangi hasin
Yildiza gülerek carptigi icin
Alninda bir siyah nokta geceden
Kovulanlar isik bahcelerinden,
Bu ciplak, ümisiz ve saf duada
Ve bir kadin beyaz, sakin büyülü
Gögsünde kaniyan bir zaman gülü
Mahzun bakislarla dinler derinde
Olup olmamanin esiklerinde
Garip telasini binlerce fecrin
Ocaginda nezir güvercinlerin
Hülyam o kivilcim ve kül yagmuru
Cirpinir bu beyaz mahsere dogru
Ey hic sasmayan göz, büyük büyük atmaca
Gölgesi günesin üstünde ucan
Disi kuyrugunda ebedi yilan,
Ve üstüste rüya
Bir ses yavasca,
Bir ses, bin uykudan mahmur ve zengin
Zümrüt usaresi maviliklerin
Sularin üstünde arar kendini
Yoklar, ömrün bütün sahillerini
Cizgiler silinir, ufuk bir beyaz
Cin Kasesi olur, toprak, yosun, saz
Hep birden tutusur, narin kemerler
Alevden sütunlar, altin mücevher,
Ah bu cilgin yagma Orman catirdar
Ve ciplak aynasi ufkun tekrarlar
Büyük masalini aydinliklarin
El ele bir oyun bugün ve yarin
Bütün pinarlara kostum cevap yok
Tekrar bana döndü her attigim ok
Her ciglik önümde tutustu yandi
Tahtayi kurt oydu, tas yosunlandi,
Yabani otlarla örtülü duvar…
Ilhamli cehresi hilkatin sular
Kac kere degisti önümde böyle,
Birbiri ardinca gün ve mevsimle…
Ve kac kere bahar güldü derinde
Güllerin kanayan bekaretinde
Taze gülüsüyle topragin suyun…
Tilsimli kadehi her susuzlugun
Ey safakdan, sirdan, arzudan hayal
Yildizlarin bize ördügü masal
Kac kere yarattim tenhada seni
Beyaz kollarini, sicak buseni…
Bakisin, gülüsün nes`en ve hüznün
Ay altinda bir gül nagmesi yüzün…
Evet cok bekledim, kac kere hazan,
Dinc atlar kosturdu bos ufuklardan
Yeleler alevli, agiz köpüklü,
Bulutlar bir kanli hiddetle yüklü
Gectikce batiya dogru önümden
Zalim ümitlerle ürperirdim ben,
Duyardim uzlette her an bir yeni
Alemin yikilip devrildigini
Cilgin mahserinde ses ve renklerin…
Benden sor sirrini mesafelerin
Benden sor benden dinle aksami…
Rabbim bu sonsuzluk ve onun tadi…
Bir ses yavasca der, birak yalvarsin,
Hayat bu kapida ne cikar varsin,
Nakislar gülmesin beyaz tasinda
Ölüme benzeyen bu sonsuslugun
Caglayan hayaller yeter basinda…
Bir fikir, bir sekil dalinda olgun
Agir sallanan hazan meyvasi,
Gurbet, mendillerin cirpinan yasi,
Yüzler ki bir uzak müjdeye benzer,
Her türlü isiga kapanmis gözler,
Her sey, hepsi gülen, susan, kamasan
Rengiyle toplanir bende bu aksam
Rüzgarla tarümar, mevsimle sarhos
Gelir ta kalbimde dügümlenir…
Bos ve ümitsizdir aksamin hüznü
Bu tenha cesmede bir an yüzünü
seyredenler altin sazlar icinde
Ruh muammasinin ürperisinde
Kaybolmus sanirlar kendilerini…
Birak bu tesadüf bahcelerini…
Hakikat, cok uzak, karanlik, derin
Bir dille konusur, büyük köklerin
Toprakla ezelden karismis dili,
Geceyle ölümdür asil sevgili
Bu ikiz aynada toplanir yollar
Karanlik yaratir, ölüm tamamlar
Kacalim seninle biz de geceye
Ölümün kardesi saf düsünceye…
Yeter büyüsüne aldandigimiz
Günesinbiraz da yalnizligimiz
Kendi aynasinda gülsün, gerinsin
Güvercin topuklu sükut gezinsin

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.