Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > Serbest Forum

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
adamlarına, cezası, idam, ilim, osmanlı’da, verilmezdi

Osmanlı’da Ilim Adamlarına Idam Cezası Verilmezdi

Eski 01-11-2010   #1
KRDNZ
Varsayılan

Osmanlı’da Ilim Adamlarına Idam Cezası Verilmezdi



Osmanlı klasik döneminde devlet görevlileri üçe ayrılırdı: Askeriyye, Kalemiyye (veya Mülkiyye) ve İlmiyye İlmiye sınıfı mensuplarına ulemâ-yı rüsûm denirdi Zira bunlar, devletin resmen rütbe verdiği, protokole dahil kişilerdi Derecelerine göre üniformaları vardı (bugünkü yargı ve üniversite üniformaları onların devamıdır)
Bu sınıfa girmek için yüksek medrese mezunu diploması şarttı ki İstanbul Rüûsu denirdi Bu diplomaya sahip olmayan bir kişinin bu sınıfa dahil olması mümkün değildi Halbuki askerî ve mülkî sınıflar için böyle diploma zorunluluğu yoktu Keza Arapça bilmek zorunlu idi Meraklılar Farsça da öğrenirlerdi
Ama ilim, bu sınıfın tekelinde değildi Hattâ en büyük Osmanlı yazarları, bu sınıfın dışındaki kişilerdir: Evliyâ Çelebî, Kâtib Çelebî, Âlî, Peçevî, Lutfi Paşa, Naîmâ, Mustakıym-zâde, Müneccimbaşı, Zıyâ Paşa, Nâmık Kemâl ve daha sayılamayacak kadar çok isim Denebilir ki, ulemâ sınıfından yetişmiş -dinî konulardaki kitaplar dışında- nâdir büyük, dehâ sahibi yazarlardan ikisi, Kemâlpaşa-zâde ile Cevdet Paşa’dır
İlmiye sınıfı imtiyazlı (ayrıcalıklı) idi Diğer iki memur sınıfına asla tanınmamış olan şu iki imtiyaza sahipti: Mesleğin ilk basamağında olsa bile ilmiyeden hiçbir kişi idam edilemez ve hapsedilemezdi Ancak azledilebilir ve yakın yerlere sürülebilirdi
Bu imtiyaz, yargıçların korkusuzca, hür vicdanla hükmedebilmeleri ve müderrislerin aynı şekilde ders verip öğrenci yetiştirmeleri içindi Ancak bir mahrumiyetleri de vardı: Hiçbir dönemde ‘ilmiye’den bir kişi, Osmanlı hanedanının “sultan” denen imparatorluk prensesleri ile evlenemez, prens statüsü olan “dâmâd” unvanı alamazdı Sultanlar, asker ve mülkiye sınıfından olanlarla evlenirlerdi Meşâyih (şeyhler) denen tarîkat mensupları, ilmiye sınıfına dahil değildir, rütbe taşımazlar, onlar da sultan ve ‘hanım-sultan’larla evlenemezlerdi ama onların bir iki istisnası görülür Osmanoğulları, cezalandıramayacakları kişilere prensesini vermemiştir

PROTOKOL VE GÖREVLERİ
Osmanlı ilmiye sınıfı, bir yargıçlar, profesörler, öğretmenler, belediye başkanları, ilçe kaymakamları sınıfıdır Görevleri -klasik dönemde- bu idi Yüksek din (cami) adamları da bu sınıfa mensuptu Ama ulemâ (ilmiye sınıfı), Hristiyan dinindeki clergé (râhib sınıfı) değildir Zira bir Müslüman, doğrudan Allah ile temas edebilir, bir din adamına ihtiyacı yoktur Ancak din adamı, dini öğretmeye yetkilidir
Osmanlı devleti teşkilâtını bilmeyenler, ilmiye sınıfını, bir din adamları sınıfı sanmışlardır Bu derecede geniş alanlarda görevlendirildikleri için de Osmanlı’yı şerîat devleti şeklinde sunmuşlardır Her iki kanaat de kesinlikle yanlıştır
İlmiye sınıfının başı şeyhulislâm‘dır Osmanlı’daki yetki ve göreviyle tarihte ve bugün hiçbir Müslüman devlette meşîhat (şeyhulislâmlık) yoktur Din, sıkı şekilde devlete bağlanmıştır Tarîkatler de öyle Zira Osmanlı, sahte din ve tarîkat adamlarının devlete verebileceği zararı biliyordu En çarpıcı örnek, Safevî tarîkatının Türkmen şeyhi İsmâîl’in, rahatça doğuda Türkistan’a, Avrupa’da Ren Nehrine uzanacak Osmanlı’nın yolunu kesmesidir
Şeyhulislâm devlet protokolünde -Hânedân üyeleri hariç- sadrâzam (sadr-ı â’zam) denen imparatorluk başbakanından sonra 2 kişi, ikinci görevli, memurdur Fakat o da sadrâzama tâbidir, zira iki başlı devlet olmaz Dîvân-ı Hümâyûn denen Türkiye imparatorluk bakanlar kurulu üyesi değildi Fakat iki yardımcısı, Rûmeli Kazaskeri ile Anadolu Kazaskeri, hükûmet üyesi idiler
Bugünkü anlayışımıza göre şeyhulislâm; adalet bakanı, diyanet bakanı, vakıflar bakanı, eğitim bakanı, kültür bakanı, belediyeler bakanıdır Ama bu, 1826 öncesi klasik Osmanlı dönemidir 1826’da İkinci Mahmûd’un Tanzimat’a temel oluşturan radikal reformları ile bu düzen, tamamen değilse bile, esaslı şekilde değişti Sultan Mahmud, askeriye ve ilmiye sınıflarının görev alanlarını fevkalâde dağıttı Bu sahaları, mülkiye sınıfına verdi ki, bugün de öyledir Şeyhulislâmı, kabine üyesi nâzır olarak diğer bakanların arasına aldı Protokolde gene sadrâzam’dan sonra -1922’ye kadar- 2 geliyordu, bu sıra bozulmadı Ama üstelik iki yardımcısı Rûmeli ve Anadolu Kazaskerleri, hükûmet üyeliğinden çıkarıldı Kazasker rütbesinin, ‘askeriye’de müşîr (mareşal), ‘mülkiye’de vezîr rütbeleri ile eşitliğine dokunulmadı Adliye (adalet), maârif (eğitim), evkaf (vakıflar) bakanlıkları kurulup mülkî sınıfa verildi Kaza kaymakamlığı ve şehirlerin belediye başkanlıkları da ilmiye sınıfından mülkiye sınıfına geçti
Sultan Mahmud, bu sohbetimizin konusu dışında kalan asker sınıfının yetkilerini de aynı oranda budadı Ama asker sınıfında bu padişaha tepki görülmez, zira bugünkü Türk subayı, onun kurduğu Harbiye’den çıkmıştır İlmiye sınıfı ise, o sınıf bugün mevcut olmamasına rağmen, Hayriye ve Tanzimat inkılâplarından sürekli şikâyet etmiştir Zira ilmiye sınıfı, imtiyazlarını kaybetmiştir Asker sınıfı ise kezâ imtiyazlarını ve görev alanlarını kaybetmekle beraber, seçkin, hattâ üstün sınıf olmak iddiasını gizli âşikâre yürütmüştür

İLMİYE YERİNE MÜLKİYE
Binaenaleyh, imparatorluğumuzun son asrında ilmiye sınıfının elinde dar bir alan kaldı: Yüksek cami ve din görevleri (müftülükler), dinî eğitim (medreseler), medenî yargı ile ilgili bazı sahalar İstanbul dahil, imparatorluğun bütün şehir ve kasabaları artık ilmiye’den değil, mülkiye’den belediye başkanlığı ile yönetiliyordu Mescit imamları hâlâ mahallelerinin muhtarı durumunda idiler ama, bunlar Osmanlı düzeninde ilmiye sınıfından değildir, zira yüksek medrese diplomaları yoktu Bugün cuma namazı kılınmayan ve mescid denen küçük camiler kaldırılmış, hepsi minber yapılıp cami hâline getirilmiştir Zaten cami-mescid ayırımı yalnız Türkiye’de idi İlkokul öğretmenliği de mahalle mekteplerinde, orta derecede medrese okumuşların elinde idi Ama gittikçe mekteb-i ibtidâî=ilkmektep denen maârif (millî eğitim) bakanlığınca ataması yapılan okullar, mahalle mekteplerini de 1900’lerin başında ortadan kaldırmıştı
Buna rağmen imparatorluğun son asrında da ilmiyye sınıfı, ulemâ-yı rüsûm hazarâtı efendiler, rütbeleri gibi özel saygınlıklarını, itibarlarını muhafaza ettiler Bazı devirlerde pek de iyi geçinemedikleri tekke şeyhlerinin itibarı da büyüktü Sultan Mahmûd’a -hâkan ve halîfe olduğu için- vuramayanlar, Reşid Paşa’nın şahsında Türk toplumunu çağdaşlığa çıkaran Tanzimat’ı şüphe ile karşılayan Osmanlı’nın şanlı ve şerefli bir tarihe sahip ilmiye sınıfının bu şüphesini bugün de devam ettiren zümreler vardır Ben şahsen, son temsilcilerine yetişip görüştüğüm İstanbullu rütbeli ulemâ-yı rüsûmun nezaket, kibarlık, tevazu, kendi alanlarında ve Arapça’da mükemmel vukuflarını anarak yazıma son veriyorum Ama bu sınıf, din sahasında durgunluğa girmiş, hılâfetin ve meşîhatin merkezi İstanbul ulemâsı taşra sayılan Kahire’den fikir devşirir derekeye düşmüştü Bu husus daha, mukayeseli şekilde incelenmedi


Yılmaz Öztuna

__________________

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?




Ey ŞaiR! Bana Yağmurdan bahsetme, yağdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.