Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bediuzzaman, külliyatı, nur, nursi, risalei

Bediuzzaman Said Nursi Ve Risale-İ Nur Külliyatı

Eski 10-28-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bediuzzaman Said Nursi Ve Risale-İ Nur Külliyatı



Bediuzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur Külliyatı

-----------------------------------------------------------------

Bediüzzaman Said Nursi,1873 te Bitlis in Hizan ilçesine bağlı İsparit nahiyesinin Nurs köyünde doğdu Babasının adı Mirza,annesinin NuriyedirAğabeyi Molla Abdullah'ın ilim tahsil etmesinin kendisine kazandırdığı itibara imrenerek 9 yaşında Tağ köyünde Muhammet Emin Efendi'nin medresesinde(alttaki resim) öğrenime başladıysa da çok geçmeden Nurs'a döndü ve haftada bir gün gelen ağabeyinden temel bilgileri öğrenmekle tahsilini devam ettirdi Öğreniminin en verimli safhası, 15 yaşındayken 1888'de Muhammet celalî'den ders aldığı üç aylık devredir O zattan Molla Cami'den nihayete kadar, ortalama on yılda okutulan bütün metinleri üç ayda okuyup diploma aldı Kitaplardan sadece anahtar bilgileri öğreniyordualet ilimlerini kapsayan bu Öğrenimin ardından,sıcaktan kavrulmuş toprağın suyu yutması gibi temel ilimlere yöneldi Usûl'den Cem'ül-cevâmi, Kelâm'dan Şerhül-Mevâkıf gibi ağır metinlerden günde ortalama iki yüz sayfalık bir kısmı anlayarak okuyorduBu sıralarda Şirvandaki ağabeyinin yanına gittiğinde icâzet aldığını söyleyince o inanmamış, sıkı bir sınamadan sonra küçük kardeşinin kendisini geçtiğini görerek talebelerinden gizlice ondan ders almaya başlamıştı

Siirt'teMolla Fethullah da imtihan sonucunda durumunu tespit etmiş, yanında bulunduğu bir hafta içinde, günde bir-iki saatlik meşguliyetle Sübkî'nin Usûl-i Fıkh'a dair Cem'ül Cevâmi eserini ezberlediğini görünce ''zeka ile hafıza kuvvetinin ifrat derecede bir kimsede bir araya gelmesi nadirdir'' deyip hayretini belirtti ve kitabına şu cümleyi yazdı (Cem'ul Cevâmi Kitabının tamamını bir haftada ezberlemiştir) sonunda ünü, Siirt, Bitlis gibi bölge valilerinin, O'nu korumaya mecbur kalacakları boyutlara vardı

Tillo'da Kubbeyi Hasiye türbesinde inzivada Kamus'u Muhit'i ezberlerken bir gece Abdülkadir Geylâni'yi rüyasında görür ''Git Miran aşireti reisi Mustafa Paşa'yı hidâyete davet et; zulümden vazgeçip namaza, emr'i ma'rûfa başlasın der'' Molla Said, derhal Miran aşiretine doğru Tillo'dan hareket eder Büyük bir cesaretle tebliğini yapar Paşa,onu öldürmeye kalkar fakat sonunda yola gelir Bir süre Mardin'de ikamet eden Molla Said, çok genç yaşta içtimayî ve siyasî hadiselerle ilgilenmeye başlar Kendisinden endişelenen Mardin mutasarrıfı onu, muhafızlarla kelepçeli olarak Bitlis Valiliğine sevk ettirir Namaz kılmak için kelepçelerinin çözülmesini ister Jandarmalar kabul etmeyince kendisi açar Jandarmalar, bu hali keramet addedip hayretler içnde kalırlar; özür dileyip her türlü hizmete amade olduklarını söylerler İleriki yıllarda Bediüzzaman'a; ''kelepçeleri nasıl açtın?'' diye sorulunca ''Bende bilmiyorum, olsa olsa namazın kerametidir''diye cevap vermiştir Bitlis'te vali ile bazı memurların içki alemi yaptıklarını öğrenince emr-i maruf yapar Önce hiddetlenen vali, az sonra onu geri çağırtarak, ''Herkesin bir üstadı vardır Artık benim de üstadım sensin der'' Der İşbu Vali Ömer Paşa ona sarayında yer ayırır, ısrarla iki sene misafir eder, kızı ile evlendirme isteğini Bediüzzaman kabul etmez Birgün meşhur şeyhlerden Muhammet Küfrevî'nin kendisine bedua ettiğini işitince onu ziyaret eder Küfrevi hazretleri kendisine iltifat edip teberrüken ders verir

Said'in bir hocadan okuduğu en son ders budur Böylece o haberin asılsız olduğu da ortaya çıkmıştır Van Valisi Hasan Paşa'nın daveti üzerine 1893'te 15 yıl sürecek olan Van ikametini başlar Burada öğretim ve irşad hizmetini yaparken hükûmet görevlileri ve muallimlerle de temasta bulunur; geleneksel ve Kelâm ilminin, islam akâidini yeni dünya şartları karşısında açıklamaya yetmediği kanaatine vardı ve fen bilimlerini öğrenmeye koyuldu Coğrafya, matematik, fizik,kimya, jeoloji, astronomi, biyoloji, tarih ve felsefe'ye dair kitapları, o ilimlerin uzmanlarıyla konuşacak derecede öğrendi Molla Said, kendisine has bir öğretim usûlü geliştirdi İlim ehli ona ''Bediüzzaman'' lakabını vererek değişik özelliklerini ifade etmek istediler Bulunduğu ortamda yaşayan âlimlerden, şu yönlerde farklı bir tutumu vardı: 1-Maaş ve hediye kabul etmiyordu 2-Kendisine sorulan tüm sorulara cevap verdiği halde ilim ehlinden hiç kimseye soru sormuyordu 3-talebelerini da zekât ve hediye kabülünden men ediyordu

Dünyada mücerred kalmak istiyor; ev,bark, eşya, aile kaydı altına girmiyordu Günün birinde Vali Tahir Paşa, bir gazetedeki şu müthiş haberi gösterir:

İngiltere Sömürgeler Başkanı Gladston, mecliste Kur'an'ı gösterip ''müslümanları bu kitaptan uzaklaştımadıkça onlara tam hâkim olamayız'' Demiştir Bu dehşetli haber, Bediüzzaman'ın şahikasına ulaşmış olan iman heyecanında dalgalanmalar meydana getirerek ; ''Kur'an'ın sönmez ve söndürelemez mânevi bir güneş olduğunu Dünyaya isbat edeceğim ve göstereceğim! Der Fen bilimleri adına Batı'dan gelecek dalâletlere karşı koymak üzere ideal edindiği üniversiteyi Van veya Diyarbakır'da açmak düşüncesiyle 1896'da İstanbula gider Netice alamayınca aynı maksatla 1907 yılında İstanbul'a ikinci defa gittiİstanbul Fatih semtindeki Şekerci Han'a yerleşir

Kısa zamanda İstanbul'da şöhreti yayıldıDinî ilimler alanında sorulan her soruya ikna edici cevaplar dair o zaman üniversit öğrencisi olup bizzat kendisine soru soran Hasan Fehmi Başol (Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi ve başkanı), Ali Himmet Berki (Yargıtay Başkanı) gibi- birçok şahid vardır

Hilafet merkezinde siyasî temaslarla İslâm'ahizmeteden Bediüzzaman meydanlarda, kürsülerde sık sıgörünüyordumeşrutiyetin ilanından sonra bazı arkadaşlarıyla İttihad-ı Muhammedî cemiyetini kurduBütün müslümanları üyesi sayan bu cemiyet, hızlı bir gelişme kaydetti Geldiği ileri sürülen ''Hürriyet''in şer'î sınırlar çerçevesinde kalması için gayret gösteriyordu Tanin, İkdam, Serbesti, Mizan, Şark ve Kürdistan,Volkan gibi çeşitli gazetelerde yazıyordu Devrin siyasi şartları içerisinde ve kaygan siyaset zemininde,geleneksel saltanat idaresinin devamının zor olduğun düşünüyor,bundan dolayı meşrutî idareyi bir çare olarak görüyordu ''Eski hal muhal,ya yeni hal ya izmihlâl'' diyorduSaid Halim Paşa, Babanzade Ahmet Naim,Filibeli Ahmet Hilmi, Mehmet Akif, Elmalılı MHamdi gibi birçok İslâmcı ilim ve fikir adamı da böyle düşünüyorlardı Fakat çok geçmeden İttihat ve Terakki hükümetinin, daha çok menfi tesirler altına girdiğini görünce doğru bildiğini söylemekten geri durmamıştır Bu arada 31 Mart hadisesi oldu; birçok hoca arasinda o da tutuklanıp idam istemiyle yargılandı Sıkı Yönetim Mahkeme Başkanı Hurşit Paşa'nın:''Sende Şeriat istemisşin öyle mi?'' sorusuna şu cevabı verdi: ''Şeriatın bir hakikatına bin ruhum olsa feda etmeye hazırımZira Şeriat,sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettirFakat ihtilalcilerin istediği gibi değil!'' Kendisine yapılan ithamlara karşı yaptığı uzun savunma,daha sonra iki defa tab edilmiştir Cesurca müdafaası neticesinde idam beklerken beraat etti

Mahkeme heyetine teşekkür etmeksizin mahkemeden çıktı Beyazıd'dan sultanahmed'e kadar kendini izleyen bir halk kitlesi önünde ''Zalimler için yaşasın cehennem!'' nidasıyla ilerledi İsyan eden sekiz taburu itaate sevk ettiği sabit olunca Sıkı Yönetim Mahkemesi, onun isyana katılmadığını anlamış ve beraat ettirmişti bu olaydan sonra İstanbul'da fazla kalmaz, 1910 yılında Van'a gitmek üzere İstanbul'dan ayrılır, Batum yoluyla Van'a giderken Tiflis'e uğrar Tiflis'te Şeyh San'an tepesinde bir Rus polisiyle ilginç bir konuşması olurİslam'ın geleceğinden ümitli olduğunu ifade etmesi üzerine polisin çağdaş müslümanların esir, zayıf fakir olup varlık göstermelerinin imkansız olduğunu söylemesine karşılık verdiği şu keramet cevap 90'lı yıllardan sonra meşhur olmuştur: ''Müslümanlar tahsile gitmişler ; işte Hindistan, İslâm'ın kabiliyetli bir evladıdır,İngiliz lisesinde okuyor Mısır İslam'ın, zeki bir mahdumudur,İngiliz Mülkiye mektebinden ders alıyor,Kafkas ve Türkistan İslamın iki bahadır oğullarıdır,Rus harbiyesinde talim ediyorlar''(Nur talebelerin'den bir hizmet grubu 1995 yılında Tiflis şehrinde bir özel lise açmışlardır) Daha sonra Van bölgesini dolaşarak ilmî içtimaî konularda etrafı aydınlatır Gezileri esnasında kendisine sorulan surulara verdiği cevaplar, Münâzarat adlı bir kitapta toplanmıştır 1911 kışında Şam'a gittiğinde oralı bazı âlim dostlarının ricası üzerine Emevi Camii'nde(alttaki resim) tarihi bir hutbe verdi(bu hutbenin Arapça orijinali küçük bir kitap halinde iki defa yayınlandılktan sonra bizzat müellif tarafından Türkçe tercümeside yayınlanmıştır)

Bu hutbede İslâm dünyasını geri bırakan etkenlerin şunlar
olduğunu tespit eder: 1-Yeis 2-Toplum hayatında sıdkın (doğruluğun) ölmesi 3-Düşmanlık arzusu4-Mü'minleri birbirine bağlayan manevi bağları bilmemek5-İsdibdat (Baskı)6-Şahsî menfaat peşinde koşma Bu hastalıkların ardından tedavi yollarını da göstermektedir Bu hutbenin bir yerinde, 50 sene sonra gelecek nesillere hitab ettiğini söyler ki,yirminci asrın son üçte birinde onun eserlerinin daha büyük bir yayılma göstermesi,bu hitabın tam yerinde olduğuna delil teşkil eder 1913 yılında, Van'da kurmayı planladığı üniversite için devlet, 19 bin altın tahsis ettiysede şim- diki üniversite kampüsünün de yerleştiği Edremit semtinde temeli atılan üniversite, 1 Dünya Savaşı sebebiyle tamamlanamadı 1915 yılında cihad fetvasına beş alimden biri olarak imza attı Fetvayı kuzey Afrika'da dağıtıp Van'a döndü BEDİÜZZAMAN,fiilî olarak da cihadın içindeydi Kafkas cephesinden sonra Van ta- rafına geçip, Anadolu savunmasına katıldı Çoğunu talebelerinin oluşturduğu gönüllü milis kuvveti, beş bin kadar askerden meydana geliyordu Bir yandan bu alaya kumanda eder iken fırsat buldukça at üstünde talebelerinden Molla Habib'e İşârât'ül-İ'caz tefsirini arapça olarak yazdırıyordu Bitlis müdafaası esnasında birliğinden üç talebesiyle kalıncaya kadar çarpıştı
Sonra yaralı bir vaziyette esir düşüp Sibirya'daki Koşturmaya'ya gönderildi

Bir esir kampını teftişe gelen Rus Başkumandanı Nikola Nikolaviç'in önünde herkes ayağa kalkarken o kalkmadıSebebi sorulunca ''ben İslâm alimiyim İmanlı kimse gayri müslime kıyam edemez'' cevabını verdiKum- andan idamını emretmişken Bediüzaman'ın son arzusu olan iki rek'âtlık namazından sonra emri- ni geri aldıBu hadiseyi kendisi anlatmamış,esir kampında beraber bazı zâtların tanıklığına dayanarak tarihçi Abdurrahim Zapsu (Ehl-i Sünnet Mecmuası, 1948,c2,sayı: 46) yayınladıktan sonra tasdik etmiştir Komünizm ihtilali ile sarsılıp bölünen Rusya'nın karmaşıklığından faydalanarak 4 yıl süren esaretten firar ile kurtulup Petrsburg, Varşova, Viyana yoluyla 1334 yılında İstanbul'a dönmeye muvaffak olur

Dünya savaşından donra, 1918 yılında kurulup Osmanlı Devleti'nin en din kurulu durumunda olan Dar'ül-Hikmeti'l-İslâmiye üyeliğine Orduy-ı Hümayun adayı olarak tayin edildi Bu kurulda İzmirli İsmail Hakkı,Şeyh Saffet (yetkin) gibi zâtlar üye olup Mehmet Akif de kurulun genel sekreteriydi Harbin sonuna doğru İngiliz siyasetinin iç yüzünü ortaya koyan Hutuvvât-ı Sitte adlı risâlesini yayınlamış ve İstanbul'un her tarafına dağıttırmıştı İngilizler 1920 yılında İstanbul'u işgal edince bu risâle, İngiliz Başkumandanına gösterilir ve BEDİÜZZAMAN'ın bütün kuvvetiyle aleyhte bulunduğu kendisine ihbar edilir Kumandan onu idam etmeye niyetlendiyse de böyle bir hareketin,Doğu Anadolu'da büyük bir kargaşaya ve İngiliz aleyhtarlığına sebeb olacağı yönün - deki uyarıları dikkate alarak bu kararından vazgeçer

İşgal döneminde İngiltere Angligan Kilisesi baş papazı, İslâm hakkında kapsamlı altı soru ha- zırlamış ve yetkili din âlimlerinin cevaplarını istemişti Elmalı'lı Muhammet Hamdi Yazır, Abdülaziz Çavuş gibi bir kaç zât,küçük bir kitap çapında cevaplar hazırladılar BEDİÜZZAMAN ise ''Ben onlara bir tek kelimeyle bile cevap vermem Cevabım tükürüktür'' deyip bu tutumunun sebebini şöyle açıklamıştır:''Çünkü zalim devletin,ayağını boğazımıza bastığı dakikada, papazlarının mağrur bir eda ile suâl sormasına karşı yüzüne tükürmek lâzım gelir'' Bu cevap, onun farkını ve mizacını gösteriyor Üstad, bu kişilerin maksatlarını keşfedip: ''İşte biz, adamı böyle yeneriz Şayet sizin dininiz hak olsaydı bu perişan vaziyete düşmezdiniz Şimdi bizim üstünlüğümüzü anlayın bakalım!'' dercesine bu soruları yönelttiklerini keşfedip bu ağır cevabı vermişti 5 Mart 1920'de Hamdullah Suphi, V Ebuziyya, Mazhar Osman, F Kerim Gökay, Süheyl Ünver, M Şekip Tunç ve Hakkı Tarık Us ile Yeşilay'ı kurdu 1921 yılının Ocak ayında İskilipli Atıf Mustafa Sabri, Ermenekli Saffet efendilerle Müderrisler Cemiye'tini kurdu Anadolu'da başlatılan İstiklâl hareketini destekledi Şeyhülislâm Dürrizâde'nin bu hareket aley- indeki fetvasının, esaret altında verilmiş olduğundan geçersiz olduğunu belirtti

İstanbul'daki önemli ve başarılı hizmetlerinden dolayı Ankara hükûmeti, onu Ankara'ya davet etti ''Ben tehlikeli yerde mücadele etmek istiyorum'' diyerek bu teklifi kabul etmedi Zaferden sonra 9 Kasım 1920' de davet tekrarlandı ve bu defa kabul etti Meclis'de,resmî karşılama töreni yapılmasına dair karşı çıktıMebusların dinî yönden lâkayd olduklarını görünce 19 Ocak 1923'te üç sayfalık bir beyannname dağıtarak onları uyardıNamaz kılanlara altmış mebus daha katıldıNamazgâh olan küçük bir odayı, büyük bir mescid haline getirttiİdealindeki üniversiteyi gündeme getirdi; 163 milletvekilinin oyu ile bu iş için yüzellibin banknot ödenek ayrıldı Bediüzzaman, İslâm âleminde bir dirirliş olacağına dair kuvvetli ümidi sebebiyle Ankara'ya gelmiştiGençliğinden bu yana tüm çabaları hep bunun içindiSiyasî açıdan bu yöndeki son teşebbüsü,Ankara'da olduFakat karşısına kuvvetli engeller çıktı Bir gün Meclis'te, Mustafa Kemal Paşa ile iki saat kadar görüşmüş; yapılacak inkılâbın Kur'an'dan kaynaklanması gerektiğini,Avrupalıları taklit etmenin doğru olmayacağını anlatmıştıMustafa Kemal,Bediüzzaman'ın nüfûzundan istifade etmek için ona mebusluk,Darü'l-Hikmeti'l-İslâmiye gibi Diyanet'te azalık ve Şark Umumi Vaizliği'ni teklif ederFakat Bediüzzaman kabul etmezMeclis'teki ortamı da değerlendirerek siyaset alanında yapacağı bişey kalmadığını düşünür;Van'a gidip Erek dağında bir mağarada inzivaya çekilirBu düşünce, aslında başka bir alandaki hareketi planlamak gayesiyle yapılan bir gerilim, koşmak için yapılan bir geri çekilmeydiDalâletin, ilim ve medeniyet kisvesiyle girdiği, yöneticilerin çoüunun Avrupai fikirlere meftun olduğu, dini faaliyetlerin yasaklandığı,dinî eğitim veren okulların kapatıldığı, totaliter tek parti yönetimin hâkim olduğu bir dönemde teşkilâttan mahrum olarak dinî hizmetrealitede yok sayılırdıBediüzzaman, neticesiz kalmaya mahkum ani çıkışlara iltifat etmemiş; İslâm beldelerinden birine yerleşme,orada hizmete devam etme tekliflerini de kabul etmemiştir O,her zaman mücadelenin kzıştığı yeri tercih etmiştir SÜRGÜN EDİLMESİ Diyarbekir tarafında ortaya çıkan şeyh Said harekeine katılmadığı halde o kıyamın neticesinde(Şubat 1925), kış mevsiminde Erzurum ve İstanbul'dan sonra Burdur'a sürüldü7 ay orada kaldıktan sonra büsbütün tecrid etmek gayesiyle 1926'da, Isparta'ya bağlı dağlık ücra bir köy olan Barla'ya gönderildi

Barla da tecrit edmesine rağmen,Allah Teâlâ, kendi hesabının, mahlukların hesabını bozacağına aşikar bir delil göstermek istiyordudağ başında bir köydeki birkaç köylüyle bile görüşmesi yasaklanmış, devamlı gözetim altında ihtiyar, garip, fakir bir insanın yazdığı hakikatleri dünyanın her tarafına yayıp hidayete susamış gönüllere ulaştırabileceğini gösterdi Yanında Kur'ân-ı Kerîm'den başka kitabı yoktu Barla öyle bir dirilişe kaynak oldu ki bir tarihçinin tesbitiyle "Türkiye'de dinsizlerin planını altüst etti "İman hareketi, dolaylı olarak içtimaî bir de netice aldı; Ceberrut Halk Parti idaresini de -şefi İsmet İnönü'nün ikrarı ile deviren hareket oldu Barla sürgünü ile Bediüzzaman'ın, 1925-1960 yılları arasında otuzbeş yıl süren hapis, sürgün,baskı dönemi başlamıştıÜstad, yazma bilmekle beraber hattı düzgün ve güzel değildiBazı kâtiplere yazdırır,elden ele kopyalar çıkarmak suretiyle eserler yayılır, yazılanları da müellif bizzat tashih ederdi Matbaadan istifade imkânı yoktuBunun siyasî ve malî sebepleri vardı elbetteFakat asıl kültürel boyut üzerinde durmak gerekirÜstad, harf inkılâbının bir emirle bin yıllık mazi ve kültürle ilgisinin kesilmesine karşı yeni nesile,Kur'ân harfleriyle yazılan eski kültürümüzü tanıtmak istiyorduRisale-i Nur, yazılışından otuz yıl sonra,1956'da matbaada basılabildi Üstad, o kadar zor şartlarda otuz sene boyunca bu işin ekol olaerak belki de tek temsilcisi oldu Fotokopi hatta teksir makinasının bile olmadığı zamanda tek çare, bakarak el yazısı ile nüsha çoğaltmak oluyorduBir kitaptan tek bir suret elde edebilmek için haftalarca aylarca yazmak gerekiyordu Kâtip sayısı sınırlıydıİşte Risale-i Nur hizmeti, şakirtlerin kollarını matbaa haline getirtiAltıyüzbin nüsha eser böylece çoğaltıldı ki böyle bir çalışma, tarihte misli görülmemeiş bir çalışmadırKısa bir zaman sonra Üstad'ın sade fakat en şiddetli baskı dönemlerinde olduğu gibi serbestlik zamanında da pek semereli olan teşkilâtı kurulmuş bulunuyordu:Yerleşim merkezlerinde talebelerin irtibat merkezi olan medrese(dershane), kâtip talebeler, kitap ve mektup taşıyan Nur postacılarıÜstad, barla 'da sekizbuçuk yıl kaldıOnun boş durmadığını gören islâm aleyhtarları rejim aleyhinde cemiyet kuruyor iddasında bulundular1935'de Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi, hakkında dava açtıNeticede keyfî olarak, tesettürle ilgili ayetin tefsirinden ötürü kendisine onbir ay hapis cezası verildi

Halbuki isnad edilen devlet düzenini değiştirmek için teşkilat kurma suçu sabit olsaydı ya idam veya müebbed hapis cezası verilmesi gerekirdi Geçimini nasıl sağladığı hep merak edilmiştirMahkemede şöyle demişti: "Darü'l -Hikme-ti'l-İslâmiye'de aldığım maaştan çoğunu, o zaman yazdığım kitapların tab'ına sarf ettim;az bir kısmını hacca gitmek için ayırmıştımİşte iktisat ve kanaat bereketiyle o cüz'i para bana dokuz yıl kâfî geldiHâlâ o mübarek paradan bir miktar varGeçim konusunda Emirdağ'da da şöyle diyecektir Ondokuz sene iki yüz banknot ile şiddetli iktisat ile idare ettim Palto ve fanila ve pabucunu satmakla maişetini temin eden 27 Mart 1936'da Eskişehir hapishanesinden çıktıktan sonra Kastomonu'ya sürgün edilip polis karakolunun karşısında bir eve yerleştirildi

Tedbirli bir tarzda, civardan hizmete gelenler vasıtasıyla eserlerini yayıyor, Isparta ve diğer yerlerle irtibatı devam ediyorduKastamonu'da sekiz yıl kaldıktan sonra, bu hizmetin durdurulamayıp daha da yayıldığı görülünce 1943'de 126 talebesiyle Denizli Ağır Ceza Makhemesi'ne sevkedildi Prof Necati Lügal,Prof YZ Yörükkan ve Türk Tarih Kurumu'nunda incelemesi neticesinde:"Bediüzzaman'ın siyasî faaliyeti yoktur Eserleri ilmî ,îmânîdir Kur'ân'ın tefsiri mahiyetindedirOnun mesleğinde cemiyetçilik ve tarîkatçılık yoktur" dedi Mahkemece 130 parçalık külliyatın hepsine 15 Haziran 1944 günü beraat kararı verilip bu karar temyizce de tasdik edildi Denizli mahkemesinde kendiside tarihi bir müdafada bulunmuştuMüdafasının bir yerinde şöyle demişti: "Evet,biz bir cemiyetiz ve öyle bir cemiyetimiz var ki; her asırda üçyüzelli milyon mensupları varVe her gün beş defa namazla,o mukaddes cemiyetin prensiplerine kemâl-i hürmetle alâkalarını ve hürmetlerini gösteriyorlar İşte biz,bu mukaddes ve muazzam cemiyetin efrâdındanız ve hususi vazifemiz de Kur'ânın imanî hakikatlarını tahkiki bir suretle ehl-i imana bildirip,onları ve kendimizi kurtarmaktır Eğer laik cumhuriyeti soruyorsanız,ben biliyorum ki laik manası,bitaraf kalmak,yani hürriyet-i vicdan düsturuyla dinsizlere ve sefahatçilere ilişmediği gibi,dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükümet telakki ederimYirmi senedir ki hayat-ı siyasiye ve içtimaiyeden çekilmişim Hükümet-i cumhuriye ne hal kesbettiğini bilmiyorum El-iyazu billah,eğer dinsizlik hesabına, imanına ve ahiretine çalışanları mes'ul edecek kanunları yapan bir dehşetli şekle girmiş ise,bunu size bilâ-pervâ ilan ve ihtar ederim ki bin canım olsa,imâna ve âhirete feda etmeye hazırım" Denizli hapishanesinden çıktıktan sonra hükümet,o'nu Emirdağı nda ikamete gönderdiFakat hizmeti ilerledikçe hakkındaki kanunsuz şiddet uygulaması artıyorduKendisi : "Denizli hapishanesindeki bir aylık sıkıntıyı,Emirdağ ikametinde bir günde çekiyordum" demiştirBir süre sonrakaymakamlık,camiye çıkmasını menettiPrensip olarak,sadece hizmetle ilgili olanlarla zaruret miktarı görüşürdüHalk ile temas etme fırsatını,yaptığı gezintilerde bulurduRastladığı insanlara kısa dersler verir,irşad ve nasihatte bulunurdu Derken 1948 ocak ayında,ülkenin çeşitli yerlerinden toplanmış ellidört talebesiyle Afyon da tutuklandı

Afyon un soğuk kışında yetmişbeş yaşındaki ihtiyar birinin yirmi ay hücre hapishanesinde tutuklu kalması,ölüme terkedilmesi demekti Şahsına verilen sıkıntıların fazlalığını,bütün cemaate duyulan hiddeti teskin vasıtası saymakla memnun olmuştu Hapishanede onunla gizlice görüşmeye çalışan talebeleri falakaya yatırılıyorduHerşeye rağmen diğer hapishaneler gibi Afyon hapishanesi de "Medresey-î Yusufiye" ye dönüştü Caniler ıslah-ı hal ettilerHatta ceza süresini tamamlayan bazı mahkumlar:"Kendimizi suçlu göstermek suretiyle onlarla beraber kalacağız dedilerBurada hapishane müdürüne yazıp dedi ki:" Rusya da bolşevizm fıtınası ve fransız ihtilali önce hapishanede başladıFakat Risale-i Nur şakirdleri Eskişehir, Denizli, Afyon da hapishaneleri ıslah etti Mahkeme kendisini yirmi ay mahkum etme kararı aldıYargıtay ın bu kararı bozmasına rağmen kanunsuz oylamalar ile tekrar aynı karar mahkum edildiMahkeme devam ederken demokrat parti iktidara gelip genel af ilan etti Tahliye edildilerMahkeme ancak 11 eylül 1956 da beraat verdi Tahliyeden sonra Emirdağ da ikamet ettiAfyon hapishanesinden sonra mektepliler ve memurlar, hissedilir derecede onun halkasına dahil oldular Bazı üniversiteli gençlerin yayınladığı Gençlik Rehberi adlı kitabı dava konusu olunca mahkeme için 1952 de İstanbul a geldiAşağıdaki resimler Bediüzzaman hazretlerinin 1952 yılında İstanbul'a geldiğinde çekilmiştir

Abdurrahman Şeref Laç ve Mihri Helav gibi değerli avukatlar savunmada yer aldılarMahkeme beraatla neticelendi Halk,özellikle gençlik,kendisine büyük ilgi gösterdi Uzun bir ayrılıktan sonra istanbul a,sılaya gelir gibi gelmişti 1953 te Isparta da ikamete başladı Demokrat parti iktidarının,ezanı asli şekliyle okunmasına imkan vermesi sebebiyle tebrik edip vatan ve millet hizmetinde muvaffakiyet temennisinde bulunduAyrıca Risale-i Nur u serbest bırakıp,Ayasofya yıda cami haline irca eden bir mesaj gönderdi1953 te üç ay İstanbul da kalıp,fethin 500 yıl dönümü kutlamalrına katıldı1956 da eserleri,talebelerinden bir kaç heyetçe yeni türk harfleriyle yayınlanmaya başladı 1960 başlarında Ankara ve Konya'ya gitmesi siyasi çevreleri telaşa verince Hükümet, radyodan bildiri yayınlayarak Emirdağ'da ikamet etmesini istedi İşte o hapishane dışındayken bile -1925 ve 1960 yılları arasında- böyle mahkum muamelesi gördü Fakat Osman Yüksel'in dediği gibi o ''Mahkemelerden mahkemelere sürüklendi Ama mahkumken bile hükmediyordu'' 18 Mart 1960'da Emirdağ'dan Isparta'ya oradan da gizlice Urfa'ya gitti (21 Mart) Bakanlığın a- cele Urfa'yı terketme emrine, Urfa'lı siyasilerve halk karşı koydu Emri tebliğ eden Emniyet Müdürü'ne : ''Ağır hastayımDönecek takatim yok Zaten buraya ölmeye geldim'' dedi 23 Mart sabaha karşı Kadir Gecesi vefat etti

Tereke hakimi, saat, cübbe ve yirmi lira tespit edip kardeşine verilmesini hükme bağladı 24 mart perşembe günü Halilurrahman Dergâhı 1960 gecesi Urfa'nın her tarafı askeri zırhlı birliklerce tutuldu Saat 0100'de demir parmaklıklar kesilip varyozlarla mezar yıkıldı Ceset hiç bozulmamıştı Sadece kefen biraz sararmıştı Konya'dan askeri uçakla getirilen kardeşi Abdülmecid Nursî, mezarın naklinde hazır bulundurulmuştu Onun verdiği bilgiye göre ceset, askeri uçakla geceleyin Afyon askeri havaalanına nakledildi Oradan da karayoluyla Isparta tarafına götürülüp meçhul bir yere defnedildi Yirminci asırda devlet yönetimini elinde bulunduranlar tarafından mezarda bile ona yapılan bu muamele, Üstâdın dalâleti ne derece çılgına çevirdiğinin bir göstergesidir Kadir Mısıroğlu, Sebil dergisinde, 1970'de onu anarken kapak resmi olarak onun resmini koyup altına şu cümleyi yazmıştı: ''Türkiye'de dinsizlerin planını altüst eden adam'' Bu tarihi tespitin doğruluğunun yüzlerce delilinden biri de zalimlerin onun ölüsünden bile korkarak meza- rını bilinmeyen bir yere nakletmeleridir Ne var ki zalim insanların eliyle kader-i ilahî, onun ihlâslı bir dileğini gerçekleştiriyordu Bir çok talebesinin yanında söylediği ve yazılı mektupları içinde neşredilen bir sözünde şöyle demişti: '' Benim kabrimi, gayet gizli bir yerde bir-iki talebemden hiç kimse bilmemek lâzım geliyor Dünyada beni sohbetten meneden bir hakikat, elbette vefa- tımdan sonra da, bu suretle, beni sevap cihetiyle değil, dünya cihetiyle menetmeye mecbur e- decek''(Bu hakikat ihlas olup, onu şöhretten, insanların manevi kabilden dahi olsa ücretlerinden menetmektedir) Vefatından uzun seneler önce 1923'de yazdığı ve yeni harflerle de vefatından beşyıl önce yayınlanan Sözler kitabının sonunda imza kabilinden koyduğu ed-Dâi hatimesinde 1379'da vefat tarihini ve sonra mezarının yıkılacağını ve Asya'da İslâmiyet'in inkişaf edeceğini Allah'ın bildirmesiyle bildirmişti (Bu satırları yazan Üstad vefât ettiğinde, AÜ Hukuk Fakültesi 1sınıf öğrencisi idin ve o günlerde memleketim olan Ergani'de bulunuyordum Bediüzzaman'ın vefat haberinin radyodan duyurulduğu gece, ilçenin müftüsü olan babam merhum M Zeki Yıldırım'ın etrafında geniş bir terâvih cemaati ile çayhanede oturuyordukHaber duyulunca babam beni evegöndererek Sözler'i getirmemi söyledi Getirdim Üstâd'ın imzam dediği ed-Dâi kıtasını okuduk / S Yıldırım / )

Alıntı Yaparak Cevapla

Bediuzzaman Said Nursi Ve Risale-İ Nur Külliyatı

Eski 10-28-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bediuzzaman Said Nursi Ve Risale-İ Nur Külliyatı



KISACA BAZI FİKİRLERİ

ÜSTÂD BEDİÜZZAMAN'ın ''ESKİ'' ve ''YENİ SAİD' dönemlerinde yazdığı birçok eserleri var- dır Türkçe, Arapça ve az miktarda Farsça yazmıştır Eserleri hacim olarak toplam altı bin sayfa tutmaktadır Eserlerinde nakle değil, yeni, orijinal fikirlere yer verir Diğer eserlerde bulunabilecek bilgileri onlara havale edip tekrara gerek duymaz eserlerinin çoğu Kur'ân tefsiri mahiyetindedir Konuya girerken bir veya daha çok ayetten hareket ederFakat eseri, alışılmış lafzî tefsir tarzında değildir Kur'an hakikatlerinin kuvvetli hüccet- lerini ortaya koyması itibariyle farklı ve önemli bir tefsirdir Kur'an'ın hidayetini insanlara anlatma işini gerçekleştiren, insanın aklını, nefsini, duygularını ikna eden bir eserdir Aslında insanların çoğunun, lafzî tefsirlerden çok, bu tür eserlere ihtiyaçları vardır İnsanlar, muayyen konularda Kur'an'ın insanlığa gösterdiği hidayeti anlamak isterler Tefsirlerin tamamını okuyacak vakti olan çok az insan vardır Bu sebeple konulu tefsir, bu asırda yayılmış ve yayılmakta olan bir tefsir türüdür İşte Risale-i Nur Külliyatı, İslâm'ın temeli ve yirminci asırda en çok hücum edilen kısmı olan iman hakikatlarına dair, akaid esaslarına dair bilgileri, özellikle onlardan kastedilen hidayet, maksad ve neticeler itibariyle tefsir eden konulu örneklerindendir Bediüzzaaman'ın hayatı boyunca izlediği gayelerden biri de İslâm ehlinin eğitim müessesele- ri olan medrese, mektup vetekkeyi kendilerinden beklenen rolleri yerine getirecek tarzda besleyip mücehhez kılmak idiMedrese programlarının yeniden düzenlenmesini şart görüyorduOna göre tefeyyüz eksikliğinin sebebi, alet derslerinin asıl derslerin yerine geçmiş olması, şerh ve hâşiyelerle fazla meşgul olma ve fen bilimlerinin yokluğu idi Mektepleri de dinî dersler yönünden beslemek gerekiyorduMezunlarının isdihdam yerlerini de düşünmek lâzım gelirdi İşte böylece her biri, farklı bir tarafa çekip götüren medrese, mektep ve tekke ruhunu birleştirip bunların herbirinden nasibini almış kâmil insan yetiştirme peşinde idi Bunu ''Medresetü'z--Zehra'' adını verdiği üniversiti modelinde görüyordu İslâm toplumunun üç eğitim kurumu olan medrese, mektep ve tekkenin koordinali çalışmasını istiyordu Bunların birbirinden kopuk oluşu, her birinden gurur ve taassubu ortaya çıkarıyordu Halbuki onagö reİslâm binasında, bunların her birinin yeri vardı ''İslamiyet hariçte temessül etse bir menzili mektep,bir odası medrese, bir köşesi zâviyedir Salonu ise hepsinin toplandığı yerdir Biri, diğerinin noksanını tekmil için bir şûra meclisi olarak, nûrânî sağlam sarayı ortaya koyacaktır'' İdealindeki Medresetü'z--Zehra'nın, bu ilahi sarayı temsil etmesini bekliyordu Özellikle Van, Diyarbakır, Siirt, Bitlis gibi şark vilayetlerinde açılmasına ihtiyaç gördüğü bu okulların, Osmanlı mozayiğini bir arada tutacak harç olacağını ve muhtemel menfi akımlara karşı sed olacağını düşünüyordu Buna dair yirniden fazla arşiv belgesi vardır ''Her mü'min i'lâ-yı kelimetullah ile mükelleftirBu zamanda (cihadın) en mühin vesilesi maddeten terakki etmektir'' O güçlü dış düşmanları bile ümitsizliğe değil, gayrete vesile yapıyordu: ''Onlar bizim uyanma- mıza vesiledir Onlardan fen alacağız İslâm'ın sulh dini olduğuna inandıracağız Dinin bürhanları ile ikna edip, İslâm'ın mükemmelliklerini ve güzelliklerini fiillerimizle göstereceğiz'' Bediüzzaman'ın yetiştiği 19 asır, İslâm dünyasının ve bütün dünyanın en sancılı dönemine rastlıyorduRönesans sonrası Avrupa'da bilim, kiliseye rağmen gelişince modern bilimin temsil- cileri dine karşı veya en azından dinle ilgisiz materyalist bir istikamette ilerlemiş ve yeni bir ca- hiliye ordusu,güçsüz İslâm dünyası üzerine hücum etmiştiBirinci Dünya Savaşı'ndan sonra Ana- dolu, İran Afganistan dışındaki bütün İslâm dünyası, Batı'lılarca sömürgeleştirilmişti Bu fela- ketlerin sebebini, bazı bilim adamları gibi Besiüzzaman da incelemişti O, 1909'da yayınladığı programını, daha sonra devam eden elli yıllık hayatı boyunca da incelemiştir ''Bediüzzaman'ın fihriste-i maksadı ve efkârının programıdır'' makalesindeki fikirleri özetle şöyledir: 1-İslâm alemini terakkiye sevk edecek uyanışı sağlamak 2Müslümanların üç temel eğitim kurumu olan medrese mektep ve tekke arasında uyum sağ- lamak 3- İlmî çevrelerde hürriyeti tesis etmek 4- Medreselerde ihtisas şubeleri kurmak 5- Geniş kitleleri irşad edecek vaiz ve hatiplerin yetiştirilmesini yeni baştan ele almak 6- Osmanlı toplumunu geliştirmek için en büyük üç düşman olan cehalet, zarûret (yani fakirlik,) ve ihtilâfı yenmekBu üç düşmana karşı ma'rifet (bilim ve eğitim), sanat (endüstri) ittifak silahıyla cihad etmek 7-Hilâfet makamının ıslâh edilmesi 8-Osmanlı devletinin dağılıp beylikler haline dönüşmemesi için İttihad-ı Muhammedî fikrinin geliştirilmesi 9- Milli birliği sağlayarak, Kürtlerin ihtilâfı sebebiyle zayi olan büyük kuvvetlerinden istifade etmek

RİSALE-İ NUR'un ÖZELLİKLERİ

Mehmet Akif'in: ''Doğrudan doğruya Kur'an'dan alarak İlhâmı Asrın idrakine anlatmalıyız İslâm'ı'' şeklinde güzelce ifade ettiği özlemi, Bediüzzaman, Risale-i Nur'la kısmen gerçekleştirmiştir Hadîs-i Şeriflerin de Kur'an'ın tefsiri olduğunu ve ondan ayrı sayılmaması gerçeğini unutmaksızın Bediüzaman, İslâm'ın esas meseleleri ile meşguldür İsrailiyat, menkıbeler, âdetler yönü ile fazla meşgul olmaz Risale-i Nur, iman hakikatlerini, akla yaklaştırarak aklî delillerle izah ikna etmeye çalışırAkla hi- tab ederken kalbi, duyguları ve nafsi ihmal etmez Bundan dolayı okuyanların nefislerini tezkiye edip ahlâklarını düzeltmesi,Müellif'in, rızâ-yı ilahiden başka bir tesir altında kalmamasından ileri gelir Risale-i Nur'da Bediüzzaman,mevzuya girerken ona esas teşkil eden, hareket noktası olan ayeti veya ayetleri yazarBazen misallerin de yardımıyla ayetin hedefi olan hidayetin aydınlığına ulaştırır ve yazılanın, ilgili ayetin yüzlerce, binlerce inceliklerinden biri olduğunu söylerBu arada son asırlarda ortaya çıkan dalâletlerin, batıl felsefî ve ideolojik fikirlerin kötü etkileri izale edilir, adları verilmeksizin, o akımlar, kuvvetli aklî delillerle çürütülür( İ K Salihi, s, 125---129 Onun ''Ehl-i Küfür'',''Ehli Dalâlet'', ''Ehl-i Sefahet'' genel isimleriyle kastettiği bâtıl cerayanları, onları tanıyanlar bilir) Bazen konu, suâl-cevap üslûbuyla verilirRisale-i nur'un kendine has üslûbu, meş- gul olanlar tarafından hemen farkedilir Etkisinin sebebi de sorulanın, müellifin nefsinin veya dalâlet temsilcilerinin sorduğu sorulara, dolasıyla umumî derde tercüman olmasından ileri gelir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.