Cevap : Tarihi Eserler, Konya |
|
|
#31 |
|
KRDNZ
|
Cevap : Tarihi Eserler, Konya![]() Kapu (İhyaiyye) Camisi (Meram) Camiyi Mevlâna’nın torunlarından postnişin Hasanoğlu Şeyh Hüseyin Çelebi 1658 yılında yaptırmıştır Yapımından bir süre sonra yıkılan camiyi 1811 yılında Konya Müftüsü Esenlerlizade Seyyid Abdurrahman Efendi yeniden yaptırmıştır Ancak cami 1867 yılı yangınında çevresindeki vakıf dükkânları ile birlikte yanmıştır Bu olaydan sonra 1868’de cami üçüncü kez yapılmıştır Bugünkü caminin kapı kemeri üzerindeki kitabesinden banisinin ismi yazılı olmamakla birlikte 1868’de yapıldığı yazılıdır Konya’da yapılmış olan Osmanlı camilerinin en büyüklerinden biri olup, düzgün kesme taştan yapılmıştır Caminin önünde on mermer sütunlu son cemaat yeri bulunmaktadır Son cemaat yerindeki sütunlar birbirlerine yuvarlak kemerlerle bağlanmıştır Caminin basık kemerli basık kemerli giriş kapısının bezemesi bulunmamaktadır Ayrıca doğu ve batı yönlerinde de birer kapısı daha vardır İbadet mekânının üzeri içten sekiz kubbe, dıştan da çatı ile örtülüdür Taş mihrap ve ahşap minberi oldukça sadedir Yanındaki minarenin şerefeye kadar olan bölümü taştan, üzeri de tuğladandır Şerefe ile külah arasında da çini kuşaklara yer verilmiştir Caminin batısındaki şadırvanı Müftü Seyyid Abdurrahman tarafından 1812 yılında yaptırılmıştır |
|
Cevap : Tarihi Eserler, Konya |
|
|
#32 |
|
KRDNZ
|
Cevap : Tarihi Eserler, Konya![]() Selimiye Camisi (Karatay) Selim şehzadeliği sırasında Konya Valisi iken, 1558’de yapımını başlatmış, padişah olduktan sonra da 1570 yılında tamamlamıştır Caminin Mimar Sinan tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır Cami 1685 ve 1816 yıllarında onarılmış ve son onarımını Mimar Muzaffer (1881-1920) 1914 yılında tamamlatmıştır Osmanlı klasik mimari üslubunda olan caminin planı İstanbul’daki eski Fatih Camisi’ne benzemektedir Kesme taştan yapılan caminin kuzeyinde yuvarlak altı sütunlu ve yedi kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır Bu sütunlar birbirlerine kırmızı ve beyaz taştan kemerlerle bağlanmıştır İbadet mekânına üç kapıdan girilmektedir Bunlardan ana giriş kapısı mermerden olup, mukarnas dolguludur Bu girişin üzerinde tarihsiz bir kitabe bulunmaktadır Sağ taraftaki kapıda da “Camideki mümin sudaki balık gibidir, ondan zevk alır”, sol kapıda, “Camideki münafık kafeste bunalan kuş gibidir” anlamında sözler yazılıdır İbadet mekânı iki kalın paye üzerine oturmuş oldukça yüksek merkezi bir kubbe ile örtülüdür Bu kubbe mihrap önünde yarım bir kubbe ile, yanlarda da üçer küçük kubbe ile desteklenmiştir İbadet mekânının giriş kapısı ekseninde bulunan mihrabı gök mavisi renkte mermerden mukarnaslı olarak yapılmıştır Minberi beyaz renkte mermerden olup, taş işçiliğinin güzel örnekleri arasındadır Caminin son cemaat yerinin sağ ve solunda tek şerefeli iki minaresi bulunmaktadır
|
|
Cevap : Tarihi Eserler, Konya |
|
|
#33 |
|
KRDNZ
|
Cevap : Tarihi Eserler, Konya![]() Alâeddin Camisi (Karatay) Selçuklu Sarayı’nın yakınında yapılan bu caminin kuzeye açılan kapısı üzerindeki dört satırlık kitabesinden Sultan Alâeddin Keykubat tarafından tamamlandığı yazılıdır Bunun sağ tarafındaki mermer üzerine iki satırlık kitabede ise mimarının Dımaşklı Mehmet bin Havlan, mütevellisinin de Atabeg Ayaz olduğu yazılıdır Caminin cümle kapısı üzerindeki üç satırlık Arapça kitabede de Sultan Alâeddin Keykubat zamanında, 1220’de Atabeg Ayaz’ın kontrolünde tamamlandığı yazılıdır Beş satır halindeki bir diğer kitabede de caminin yapımına Sultan I Keykavus’un emri ile 1219’da Atabeg Ayaz kontrolünde başlandığı yazılıdır Giriş kapısının sağındaki bir başka dört satırlık Arapça kitabede ise cami ile türbenin Kılıçarslan’ın oğlu Sultan Keyhüsrev’in oğlu Alâeddin Keykubat’ın 1219 yılında Atabeg Ayaz kontrolünde yapılmasını emrettiği yazılıdır Giriş kapısının kemeri üzerindeki yuvarlak bir çini panonun içerisinde de iki Arapça yazı bulunmaktadır Bunlarda Sultanın unvanları belirtilmiş ve diğer yazıda da 1220 yılında Kerimüddin Erdişah tarafından yapıldığı yazılmıştır Kerimüddin Erdişah’ın kim olduğu ve ne gibi görevlerde bulunduğu bilinmemektedir Bu kitabelerden başka caminin batı duvarında iki kitabe daha bulunmaktadır Bunların her ikisinde de Sultan Alâeddin’in ismi Keykubat olarak geçmektedir Doğu tarafındaki kapı üzerinde de Konya Valisi Sururi Paşa tarafından 1889-1890 yılında Sultan II Abdülhamid’in fermanı ile harap durumda olan ve bazı yerleri yıkılmış olan caminin onarıldığı yazılıdır Altunba vakfiyesine dayanılarak Sultan Camisi olarak tanınan ve Sultan I Mesut (1116-1155) tarafından caminin yapımına başlandığı, oğlu II Kılıçarslan’ın (1155-1192) yaptırdığı caminin aynı yerde olduğu iddia edilmiştir Cami içerisindeki ahşap minberin kitabesinde de Sultan I mesut ile oğlu II Kılıçarslan’ın isimleri ve minberi yapan usta Ahlatlı Hacı Mengüberti’nin isimleri yazılıdır Prof Dr Semavi Eyice’ye göre; bu kitabelere dayanılarak Sultan I Mesut’un burada bir caminin yapımın başlattığı ve küçük ölçüdeki bu caminin Sultan I İzzeddin Keykavus’un (1210-1219) tamamen yıktırıp yeniden yapımına başlarken öldüğü ve kardeşi Alâeddin Keykubat (1219-1236) zamanında tamamlanmıştır Mehmet bin Havlan isimli mimar da özellikle kuzey cepheyi yaptırmıştır Yapının bina emini de Atabeg Ayaz’dır Alâeddin Camisi Sultan II Abdülhamid tarafından onarılmış, bazı değişiklikler yapılmış, 1914-1918, 1920-1923 ve 1940-1945 yıllarında savaş nedeniyle askerlere tahsis edilerek ibadete kapatılmıştır Duvarlarında çatlakların belirmesi nedeniyle 1958 yılında onarıma alınmıştır Alâeddin Camisi, bütünüyle tek dönemde yapılmış bir cami değildir Bu nedenle de değişik malzemeler kullanılmıştır Yapımında daha önceki dönemlere ait çeşitli mimari parçalar kullanılmıştır Bunların başında Eski Çağ kitabeleri, Grekçe yazılar, kilise mimari malzemeleri gelmektedir Caminin dış cephesinde, batı yönündeki duvarlarda kemer açıklıklarını birbirinden ayıran payeler Bizans yapılarından getirilmiştir Caminin içerisindeki üst örtüyü taşıyan kemerleri destekleyen sütunlar ve bunların başlıkları da devşirme malzemelerdir Alâeddin Camisi birkaç yapı evresi geçirmiştir Caminin doğusundaki mihrap duvarına paralel çok sütunlu mekân ilk yapılan bölümdür Bu bölüm mihrap duvarına dik sütun dizileri ile yedi sahna ayrılmıştır Sütunları birbirine bağlayan kâgir kemerler de tuğla örgülü idi Alâeddin Camisi plan olarak düzensiz bir şekildedir Kuzey duvarında görkemli bir giriş kapısı bulunmaktadır Girişin arkasındaki avluda iki türbe yapılmış, bu türbelerden birisi bitirilemeden yarım bırakılmıştır Caminin portalinin bulunduğu kuzey duvarının dış yüzünde kale veya hanlarda olduğu gibi dışarıya taşkın mahmuz biçiminde payandalar bulunmaktadır İbadet mekânı mihrap duvarına paralel sahınlara ayrılmıştır Üzeri de düz bir dam ile örtülmüştür Mihrap yönündeki geniş sahnın ucuna kâgir bir kubbe oturtulmuştur Ortadaki kubbeli mekânın yanındaki doğu kanadı daha geniş ve daha derindir Alâeddin Camisi’nin süslemesinde taş işçiliği dikkat çekicidir Camiden saraya geçişi sağladığı sanılan kapı Selçuklu sanatının sade ve zarif motifleri ile bezenmiştir Büyük sivri kemerin alt kısmında yivli birer sütun bulunmaktadır Üzerindeki kemer yuvarlağının ortasında bir daire içerisinde birleşen, iç içe yarım yuvarlak geçmeler bulunmaktadır Kapının söveleri kabartma bezemelerle boş yer kalmamacasına doldurulmuştur Girişin üstünde de dört kollu yıldızlar ve Mührü Süleyman ile bir de kitabe bulunmaktadır Caminin ibadet mekânındaki kubbe ve mihrapta kalan izlerden içerisinin çinilerle kaplı olduğu anlaşılmaktadır Mozaik kakma tekniğindeki bu çinilerde rozetler ve örgü motifleri dikkati çekmektedir Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 1968 yılında cami içerisinde yaptığı restorasyon çalışmaları sırasında mihraba ait çini parçaları bulunmuştur Caminin minberi ceviz ağacından olup, üzerindeki kufi kitabede Kılıçaslan’ın oğlu Sultan I Mesut’un ismi yazılıdır Minber kündekâri tekniğinde geometrik motiflerle bezenmiştir Alâeddin Camisi’nde Selçuklular döneminden kalma halılar bulunuyordu Bu halıları Alman Konsolosu J H Löytved 1905’te bulmuş ve bu halılar İstanbul’daki Efkaf-ı İslamiye Müzesi’ne (bugünkü Türk ve İslam Eserleri Müzesi) gönderilmiştir Bu halıların yanı sıra camide küfi yazılı Kuranlar da bulunmuştur Alâeddin Camisi’nin avlusunda iki Selçuklu türbesi bulunmaktadır Bu türbelerin dış cepheleri caminin ibadet mekânının genişletilmesi sırasında kısmen cami içerisinde kalmıştır Bu türbelerden birinin yapımına başlanmış, sonra da bilinmeyen bir nedenle yarıda bırakılmıştır Doğu yönündeki türbe ise altında mumyalığı olan on köşeli, kesme taştan bir plan göstermektedir Türbenin üzeri içten kubbe, dıştan piramidal bir külah ile örtülmüştür Külahın ilk yapılışında çini kaplı olduğu kalan izlerinden anlaşılmaktadır Külahın çevresinde lacivert üzerine beyaz harflerle; “Bu imaretin yapılmasını Kılıçarslan’ın oğlu Mesut’un oğlu Kılıçarslan’ın emrettiği” yazılıdır Buna dayanılarak da türbenin II Kılıçarslan zamanında yapıldığı anlaşılmaktadır Türbenin pencerelerinden birisinin üzerinde de yapının mimarı olarak Abdülgaffar oğlu Yusuf’un ismi geçmektedir Bu türbe içerisinde önceden çini kaplamalı sandukalar olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir Geç devirlerde bu çiniler dağılmış ve sökülmüş, çoğu da kaybolmuştur Türbe içerisinde sekiz sanduka bulunmaktadır Bu sandukalardan birinin Sultan II Kılıçarslan’a ait olduğu bilinmektedir Diğerlerinin kime ait oldukları konusu tartışmalıdır
|
|
Cevap : Tarihi Eserler, Konya |
|
|
#34 |
|
KRDNZ
|
Cevap : Tarihi Eserler, Konya![]() Osman Hamdi Bey Evi ve Müzesi (Gebze) Dünya Savaşı’nda bir süre karargah komutanına tahsis edilen, İsmet İnönü’nün Kurtuluş Savaşı sırsında birkaç gün kaldığı, Atatürk’ün de 1933 yılında geldiği köşk, Kültür Bakanlığı tarafından 1966 yılında kamulaştırılmış, 29 Eylül 1987 yılında da Osman Hamdi Bey Evi ve Müzesi olarak açılmıştır Osman Hamdi Bey Eskihisar’ı babasının Gebzede’ki konağında iken küçük yaşlarda tanımış, sonraki yıllarda, deniz kıyısındaki köşkü, resimhane, kayıkhane ve müştemilat binalarını kendisi çizerek 1884’de yaptırmıştır İki katlı bu köşkün giriş katındaki ahşap kapılarını 1901-1903 yıllarında tabloları kadar değerli resimlerle süslemiştir Osman Hamdi Bey Köşkü iki katlı ahşap bir yapıdır Taş temeller üzerine ahşap malzeme ile yapılmıştır Köşkün denize yönelik ahşap direkli bir verandası ve onun üstünde bir balkonu bulunmaktadır Üzeri kırma çatı ile örtülüdür Osman Hamdi Bey öldükten sonra, 23 Şubat 1910’da büyük bir devlet töreni ile vasiyeti üzerine Eskihisar’a getirilmiş ve köşkünün bahçesine gömülmüştür Üzerindeki mezar taşı Selçuklu dönemine ait bir mezar taşıdır Bakanlar Kurulu kararı ile bu taş mezarı üzerine dikilmiştir Mezar taşı da, üzerindeki yazı frizleri ve taş işçiliği yönünden önemli bir eserdir Kocaeli Müzesi’nin yönetiminde olan müzede Osman Hamdi Bey’e ait eşyalar, tablolarının reprodiksiyonları, kendisine ve ailesine ait fotoğraflar sergilenmektedir
|
|
|
|