![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#16 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.K, L Kadı Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gâzi, Selçuklu kânunlarına göre kazânın ve kazâ ile ilgili siyâseti yürütme işlerini müstakil kâdılara bırakmıştı ![]() ![]() ![]() ![]() Tanzimat'tan az önce; hukuk, cezâ, ticâret ve diğer bütün dâvâlara kâdı huzûrunda bakılır, Osmanlı tebaasından bir kimse ile herhangi bir yabancı arasındaki dâvâlar da, tercüman vâsıtasıyla yine kâdı huzûrunda ve şer’iye mahkemelerinde görülürdü ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ülke nüfûsunun az olduğu devirlerde kâdılar, vatandaşlar arasındaki dâvâlara câmilerde bakarlardı ![]() ![]() ![]() ![]() Kâdılarda aranan ehliyet şartları: Kâdılık mesleği, devletin amme nizâmını (kânun düzenini) koruyan temel unsur olduğundan, her önüne gelen kâdı olamazdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kâdının bakamayacağı dâvâlar: İslâm hukûkuna göre, kâdılar kendileri için sû-i zanna, yâni hakkında kötü düşünmeye sebeb olmayan herkes hakkında hüküm vermek selâhiyetine sâhiptirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kâdıya yasak olan şeyler: İslâm hukûkunda, kâdılık yüksek bir mevki ve mertebe kabul edildiği için kâdılardan zengin olanlarının, beytülmâldan (devlet hazînesinden) ücret alamayacakları bildirilmiştir ![]() ![]() Hattâ kâdıların âriyet sûretiyle (bedelsiz kullanma) veya vâdeli, vâdesiz veresiye mal alamayacakları, ikrâz (borç verme) ve istikrâz (borç isteme) ve bunlara benzer tasarruflarda bulunamayacakları ve ticâret yapamayacakları belirtilmiştir ![]() Bir kazâya tâyin edilen kâdıya şer’î (dînî) hükümleri icrâya (uygulamaya) mezun olduğuna dâir pâdişâhın tuğrasını taşıyan bir “berât” verilir ve aynı zamanda bağlı olduğu kâdıaskerlerden de (kazaskerden) bir mühürlü mektup alarak vazîfesine giderdi ![]() Kâdıların vazîfeleri: Kâdıların bulundukları kazâ ve şehirlerde şer’î mahkemeler vardı ![]() ![]() ![]() ![]() Kâdıların şer’î olan hukûkî vazîfelerinden başka, idârî yönden pek mühim vazîfeleri vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kâdılar bu geniş vazîfeleri dolayısıyla kendilerine gelen hüküm ve fermanları ve bunlara verilen cevapları ve gördükleri çeşitli dâvâlara dâir verdikleri hükümleri kayıt için “sicil”adı verilen kayıt defterleri tutarlardı ![]() ![]() ![]() Kâdı nâibleri ve kassâmlar: Kâdıların vazîfeleri çok geniş olduğundan işlerin görülmesinde kâdılara yardım eden kimseler vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kassâmlar, vefât etmiş olan bir kimsenin terekesini (mîrâsını) vârisleri arasında taksim eden şer’î memurlardı ![]() ![]() ![]() ![]() Ayrıca her eyâlet ve sancakta, kazâ kâdılarından başka toprak kâdıları da vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Köylülerin şikâyetleri yine köylü ile olduğu gibi, timarlı sipâhîlerin de köylülere yaptıkları haksız muâmeleler, kânuna aykırı hareketler olabilirdi ![]() ![]() Diğer bâzı gizli teşekküllerin tahkiki de toprak kâdılarına havâle olunurdu ![]() ![]() Bu kâdılardan başka bir de “ordu kâdılığı” vardı ![]() ![]() ![]() ![]() Ordu kâdılığı, hem vazîfesi ve hem de meşakkat ve mahrûmiyeti bakımından ağır bir iş olduğundan bu hizmette bulunanlar değiştirildikleri zaman derecelerinden daha yükseğine tâyin edilirler ve Harameyn, yâni Mekke-Medîne kâdısı olurlardı ![]() ![]() ![]() Derece îtibâriyle en önemli kâdılıklar, öncelik sırasıyla, İstanbul, Mekke-Medîne, Edirne, Bursa, Eyüp kâdılıklarıydı ![]() ![]() İstanbul, dört kâdılık bölgesine ayrılmıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İstanbul kâdısının çok önemli vazîfeleri vardı ![]() ![]() Kâdı bunların bir kısmını doğrudan doğruya kendisi görür ve nâiblerine (yardımcılarına) gördürürdü ![]() ![]() ![]() İslâmiyetin kâdılığa verdiği önemi ve kâdıların nasıl hareket etmesi gerektiğini belirtmesi bakımından hazret-i Ömer’in Basra kâdısı bulunan Ebû Mûsâ el-Eş’arî hazretlerine yazdığı mektup, meşhurdur ![]() ![]() “Kazâ, dâvâları hâllederek sonuçlandırmaktır ![]() ![]() Bir hâdise hakkında sana başvurulunca, iki tarafın sözlerini güzelce dinle, anla, bir hak ikrâr ve îtirâf edilince, hükme bağla ve infâz et ![]() ![]() Meclisinde ve adâlet huzûrunda insanları eşit tut ![]() ![]() Beyyine (her türlü delil ve ispat vâsıtaları) ve şâhit dinletme dâvâcıya, yemin etmek de dâvâyı inkâr edene (dâvâlıya) âittir ![]() ![]() Müslümanların arasında sulh yapılması câizdir ![]() ![]() Dünkü gün vermiş olduğun bir hüküm, nefsine mürâcaatla, haklılığa, doğruluğa yol bulduğun takdirde, seni hakka dönmekten men etmesin ![]() ![]() ![]() ![]() Kalbini çalıştırıp, hükümlerini Kur’ân-ı kerîm’de, sünnette bulamadığın meseleler hakkında güzelce düşün; sonra bu gibi şeylerin benzerini bul, bunları birbiriyle kıyas et ![]() ![]() Dâvâcıya, her türlü delil ve ispat vâsıtalarını, şâhitlerini bulacak kadar bir müddet ver ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün Müslümanlar, birbiri hakkında âdildirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Muhâkeme esnâsında, Allahü teâlânın kendisiyle sevap vereceği ve ebedî mükâfât ihsân buyuracağı hak mevkilerinde kızmaktan, sabırsızlıktan, kalp ızdırabından ve eziklik, bıkkınlık duymaktan kaçın! Yâni mahkemeyi sabrederek ağırbaşlılıkla yürüt ![]() Her kim niyetini kendisiyle Allahü teâlâ arasında hâlis kılarsa, hak uğruna kendi aleyhine de olsa, Hak teâlâ onun, zâtıyla insanlar arasındaki işlerine kifâyet eder, yâni onu korur, vereceği hükümden dolayı bir tehlikeye mâruz kalmaz ![]() Herhangi bir kimse, meselâ hâkim, hilâfını (gerçeğe aykırılığını) Allahü teâlânın bildiği bir sıfatla; yâni kendisinde gerçekten bulunmayan bir fazîletle, bir hâlis niyet ve samîmiyetle insanlara karşı sûret-i haktan görünerek, iyi niyeti bozacak olursa, Allahü teâlâ onu, insanlar arasında rezil eder ![]() ![]() Hak teâlânın dünyâda rızkından ve rahmetinin hazînelerinden ihsân buyuracağı mükâfat hakkında ne düşünüyorsun? Yâni bunun derecesi sonsuzdur ![]() ![]() ![]() ![]() Adâletle hüküm verme hakkında Kur’ân-ı kerîm’de meâlen şöyle buyrulmuştur ![]() Ey Resûlüm! Sana da bu hak kitâbı (Kur’ân-ı kerîmi), kendinden önceki kitapları hem tasdik edici, hem onlar üzerine bir şâhid olarak indirdik ![]() ![]() ![]() Ey îmân edenler! Allahü teâlâya ve O’nun resûlüne ve sizden olan idârecilere itâat ediniz ![]() ![]() ![]() Adâletle hüküm verme ve kâdılığın önemi hakkında, Peygamber efendimizin hadîs-i şerîflerinden bâzıları da şunlardır: Kâdılar üç kısımdır: Biri Cennette, ikisi Cehennemdedir ![]() ![]() ![]() ![]() Kâdı yerine oturunca, onun yanına iki melek iner ve zulmetmedikçe ona yol gösterirler ![]() ![]() ![]() Dâvâcı ve dâvâlı karşısında oturunca, her ikisini de dinlemeden karar verme ![]() ![]() Siz dâvâcı-dâvâlı olarak bana geliyorsunuz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kapıkulu Ocakları Eski Türk devletlerinde hâkana bağlı askerî teşkilât ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletinin ordusu, Osman Gâzi (1281-1326) devrinde Türk atlı aşîret kuvvetlerine dayanıyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kapıkulu ocakları, piyâde ve süvârî olmak üzere iki gruba ayrılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kapıkullarından cebeci ocağının vazîfesi, harp silâh ve levâzımatını temin edip muhâfazasını sağlamak ve cepheye taşımaktı(Bkz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kapıkulu ocaklarının subayları rütbe sırasıyla; yeniçeri ağası, yeniçeri kâtibi, ocak kethüdâsı, turnacıbaşı, başyayabaşı, muhzır ağa ve başçavuş idi ![]() ![]() ![]() ![]() Kapıkulu piyâdeleri sulh zamânında, belli günlerde yeniçeri ağasıyla berâber şehrin inzibâtını temin için dolaşırlardı ![]() ![]() ![]() ![]() Kapıkulu süvârileri, İstanbul’da devlet hazînesinden maaş alan dâimî süvârî kuvvetleridir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hizmetleri dolayısıyla on yedinci yüzyılın sonlarına kadar hayli îtibârlı olan süvârî bölükleri, Sultan Dördüncü Murâd Han (1623-1640) ve Vezîriâzam Köprülü Mehmed Paşanın devrinde çıkan sipâhî isyânları sebebiyle eski îtibârlarını kaybettiler ![]() ![]() Üç kıtaya hâkim olan Osmanlı Devletinin fetihlerle genişlemesinde büyük hizmeti olan kapıkulu ocağı, devrinde teşkilâtlı en muazzam ordu idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sefere giden pâdişâhı kapıkulları ortalarına alıp muhâfaza ederler, ona karşı bağlılıklarını gösterirler ve ordunun muvaffakiyetinde büyük hizmetleri geçerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#17 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.Kapıkulu Süvarileri Osmanlı Devletinde dâimî orduyu teşkil eden kapıkullarının süvâri kısmı ![]() Kapıkulu süvârileri; yeniçeriler ve bostancılar arasında hizmet görmüş olanlarla Enderûn ve Enderûn’a eleman yetiştiren Edirne, Galatasaray, İbrâhim Paşa, İskender Paşa sarayları gibi yerlerden içoğlanları ve büyük fedâkarlığı görülen garib yiğitlerden alınan fertlerle vücûda getirilmiş bir sınıftı ![]() ![]() ![]() ![]() Kapıkulu süvârî ocağına nefer alınmasına “bölüğe çıkmak” denirdi ![]() ![]() Murâd-ı Hüdâvendigâr zamânında kurulan kapıkulu süvârîleri; başlangıçta sipâhî ve silahdâr olmak üzere ikiye ayrılıyordu ![]() ![]() ![]() ![]() Sipah bölüğü: Süvârî ocağının kırmızı bayrak da denilen en mümtâz ve îtibârlı bölüğü ![]() ![]() ![]() ![]() Sipah bölüğü, pâdişâhların câmiye çıkışlarında ve sefere hareketlerinde, ikişer ikişer sağ tarafında yürürlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Sipâhiler üç yüz bölükten meydana geliyordu ![]() ![]() ![]() ![]() Silahdâr bölüğü: Sarı bayrak da denilen bu bölük, Osmanlı Devletinde kapıkulu süvârîlerinin ilk teşkil edilen bölüğüdür ![]() ![]() ![]() Fâtih Sultan Mehmed Han zamânına kadar beş bölük olan silahdârlar, alaylarda pâdişâhın arkasında yürürler, aşağı bölükler de bunların etrâfında giderlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İki yüz altmış ortaya ayrılan silâhdâr bölüğü, seferdeki gibi, câmiye çıkışlarda da pâdişâhın sol tarafında yürürler, harp sahasında ise saltanat sancaklarının sol yanında ve bâzan pâdişâhın arkasında bulunurlardı ![]() Gerek sipâh, gerekse silâhdarların başlarında büyük zâbit olarak silâhdâr ağasından başka; kethüdâ, kethüdâ yeri, başçavuş ve kâtipleri vardı ![]() Ulûfeciyân-ı yemîn ve yesâr bölükleri: Bâzan orta bölükler de denilen iki bölükten birincisine yeşil bayrak ismi verilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ulûfeci bölüklerine alınan efrâdın hepsi Galatasaray, İbrâhim Paşa, İskender Paşa ve Edirne saraylarından çıkmış olmayıp, bunlara ek olarak orduda, devlet adamları hizmetinde ve kumandanlar maiyetinde bulunarak, muhârebelerde yararlıkları görülen efrâd, ekseriyeti teşkil ederdi ![]() ![]() ![]() Ulûfeciler arasından üç ihtiyâr süvârî “otağçı” ismiyle, eski ve satılması îcâb eden otağları satmak vazîfesiyle mükelleftiler ![]() ![]() ![]() Gurebâ-i yemîn ve yesâr bölükleri: Sağ garibler ve sol garibler denilen bu bölüklere, “aşağı bölükler” de denirdi ![]() ![]() Sefer esnâsında merkez kolunda her gece otağ ve ağırlıkları muhâfaza ederlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sağ ve sol garibler ayrı ayrı yüzer bölüğe ayrılmışlardı ![]() ![]() Gurebâ bölükler efrâdı sonuna kadar bölüklerinde kalmayıp, ocakta ağa değiştiği, bir aşağı bölük ağası bir derece terfi ile yukarı bölüğe ağa olduğu zaman, bu bölüklerden muayyen mikdar efrâd da bir yukarı bölüğe terfî ettirilirdi ![]() Kapıkulu süvârîlerinin silâhları, bir pala ve bir mızrakla, “gaddâre” denilen ve eyerin kaşına asılı olan bir kılıçtan ibâretti ![]() ![]() ![]() ![]() Sipâhî ocaklarına kaydolunacaklar hakkında “hat” denilen pâdişâhın tahrîrî irâdesi çıkardı ![]() ![]() ![]() Vezîriâzamın huzûrunda ulûfelerini alacak süvârîler, maaşlarını alırken, “iptida” denilen askerî hüviyetlerini gösterirlerdi ![]() ![]() Süvârî ağalarından sipah ağası sancağa çıkacak olursa üç yüz bin; silâhdar ve sağ ulûfeci ağaları da, iki yüz bin akçelik haslarla sancakbeyi olurlardı ![]() ![]() Kapıkulu süvârîlerinin hükûmet merkezinde yeniçeriler gibi müstakil kışlaları yoktu ![]() ![]() Kaptan-ı Derya Osmanlı bahriyesinde en büyük âmir ve donanma baş komutanına verilen ad ![]() ![]() Kaptanlık, eskiden Gelibolu Sancakbeyi olana verilen bir rütbeydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kaptan-ı derya tâbiri, 1867 târihine kadar kullanılmış, bu târihten sonra bahriyenin bütün işleri “Bahriye Nezâreti” adlı bir teşkilâta verilmiştir ![]() ![]() Kaptanpaşa Eyaleti Osmanlı Devletinde kaptanpaşanın idâresine verilen eyâlet ![]() Barbaros Hayreddîn Paşanın Osmanlı Devleti hizmetine girmesinden sonra, kaptanpaşa idâresindeki Gelibolu sancağına yeni sancakların ilâvesiyle Cezâyir-i Bahr-i Şefîd (Kaptanpaşa) eyâleti kuruldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kara Kuvvetleri Târihin bilinen ilk devirlerinden îtibâren Türkler, bilhassa orduya ve eğitime önem vermişler, bu ordular sâyesinde târihte devletler, imparatorluklar ve hattâ cihan imparatorlukları kurmuşlar, hak ve adâletin savunucusu olmuşlardır ![]() ![]() Kara Kuvvetlerinin vazifesi, düşmanı saldırıdan caydırmak, saldırıları tesirsiz hâle getirmek, mümkünse yok etmek ve millî menfaatin gözetilip sağlanmasında gereken harekâtı yapmaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hükümdâr aynı zamanda ordunun başkomutanıydı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslamiyetten sonra Ortaasya Türk devletleri ve Anadolu Selçuklu Devleti ile Beyliklerin askerî teşkilâtı Mete devrinden beri süregelen askerî teşkilâtın aynıdır ![]() Selçuklular bu askerî teşkilâtı aynen kendi bünyelerinde tatbik edip geliştirmişler ve 800 yıla yakın bir zaman İslâm dünyâsında askerî ve mülkî idârelerin tanziminde örnek olmuşlardır ![]() Selçuklu orduları, özel bir eğitime tâbi tutulup doğrudan doğruya sultana bağlı “Gulamân-ı Saray” ile her an savaşa hazır “Hassa ordusu”, meliklerin, şahnelerin askerleri ve nihâyet tâbi hükûmetlerin kuvvetlerinden oluşmaktaydı ![]() ![]() Karahanlı, Türkmen beylikleri ve başlangıçta Anadolu Selçuklu orduları Türklerden kuruluydu ![]() ![]() ![]() Selçuklularda bir tuğ Onbaşı(Ortakbaşı-Vişak başı); iki tuğ Çavuş (Serheng-Ellibaşı); üç tuğ Yüzbaşı (Haylı); dört tuğ Binbaşı (Hacip veya Hadim); beş tuğ Emir (General); altı tuğ Sipehsâlâr veya Beylerbeyi; yedi tuğ Hükümdâr (Başkomutan) rütbe işâretleridir ![]() ![]() Osmanlı Devlet teşkilâtında ordu; Orhan Gâzi (1326-1359) devrinde aşîret kuvvetlerinden dâimî orduya geçildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı ordusunda Sultan Üçüncü Selim Han (1789-1807) devrinde askerî ıslâhâtlar yapıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı ordusunda kullanılan rütbeler ve kabûl târihleri: Erbaş ve erler: Er, Onbaşı, Çavuş ![]() Küçük zâbitler (Astsb): Bölük Emini (1828), Çavuş, Başçavuş (1828) ![]() Subaylar: Mülâzim-i Sânî (Tğm ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Üst subaylar: Bnb ![]() ![]() ![]() ![]() Paşalar (Generaller): Mirliva (Tuğg ![]() ![]() ![]() ![]() Kazasker Osmanlı Devletinde askerî sınıfa âit şer’î ve hukukî dâvâlara bakan hâkim ![]() ![]() İlk olarak Abbâsîlerde kâdılkudâtlık şeklinde görülen kazaskerlik; Harizmşahlarda, Anadolu Selçuklu Devletinde, Eyyûbîlerde, Memlûklerde hattâ Karamanoğullarında da vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kazaskerler, Dîvân-ı Hümâyûnda dâvâ dinlerler, ayrıca salı ve çarşamba günleri hâricinde hergün kendi konaklarında dîvân toplarlardı ![]() ![]() ![]() Tezkireci, kazasker kaleminin âmiriydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kazaskerler 16 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kazaskerlerin tâyinleri, 17 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Pâdişâhlar sefere çıkarlarken, kazaskerler de muhakkak sefere iştirak ederlerdi ![]() ![]() Kazaskerlik Osmanlı Devletinin sonuna kadar devam etmiş ve Osmanlı Devletiyle birlikte bu makam da kalkmıştır ![]() Kervansaray Kervanların ticâret yolları üzerindeki konak yerleri ![]() ![]() ![]() İslâmiyetin yayılış dönemlerinde askerî maksatla ve sınır emniyetini korumak için kurulan ribatlar, sonraki devirlerde ticârî maksatla kullanıldı ve bu binâlara, kervansaray adı verildi ![]() ![]() ![]() Uzaktan bakılınca bir kale gibi görünen; içlerine girildiği zaman kervan kâfilelerinin her türlü ihtiyâçlarını karşılayacak bir teşkilâta sâhib olan bu binâlar, Selçuklu sultanları ve yüksek devlet görevlileri tarafından büyük ticâret yolları üzerinde her menzil için, yâni 30-40 kilometrelik mesâfede bir yaptırılmışlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Selçuklular zamânında Anadolu’da kurulan yol güzergâhları, Osmanlılar zamânında değişti ![]() ![]() Zâten Ümit Burnu yolunun bulunması ile Hindistan’a ulaşan ticâret yolunun ağırlık merkezi de Atlas Okyanusuna kaymıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zengin ticârî malları taşıyan kervanlar için hudut civârında düşman çapulcularından, içeride göçebe ve eşkıyâ baskınlarından koruyacak emniyetli konak yerleri sağlamak ve yolcuların kondukları ve geceledikleri yerlerde her türlü ihtiyâçlarını temin etmek maksadıyla kurulan kervansaraylarda; yatakhâne ve aşhâneler, erzak ambarları, ticârî eşyâ depoları, yolcuların hayvanları için ahırlar, samanlıklar, yolcuların namaz kılmaları için mescidler, kütüphâneler, misâfirlerin yıkanması için hamamlar, abdest almaları için şadırvanlar, tedâvîleri için hastahâne ve eczâhâneler, ayakkabılarının tâmiri ve fakir yolculara yenisinin yapılması için ayakkabıcılar, hayvanları nallamak için nalbantlar, bu teşkilât ve tesisleri idâre edecek, gelir ve gider hesaplarını yapacak dîvân (büro) ve memurları vardı ![]() Umûmiyetle Selçuklu sultanları ve devlet adamları tarafından yaptırılan bu muazzam kervansarayların hepsi vakıftı ![]() ![]() Bu sûretle kervansaraylara inen ve konaklayan tüccar ve her türlü yolcu, zengin fakir; Müslüman gayri müslim kim olursa olsun, orada her türlü ihtiyâcını ücretsiz olarak görebilirdi ![]() Kervansaraylarda hasta yolcular, sıhhat buluncaya kadar tedâvi edilir, hayvanlarının tedâvisi de baytar (veteriner) tarafından yapılır ve tedâvi masrafları vakıf tarafından karşılanırdı ![]() ![]() Büyük ve muhkem binâlar olan kervansaraylarda akşam olunca kapılar sıkıca kapatılır, vazifeliler tarafından kandiller yakılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sulh zamânında ticârî maksatlar için kullanılan kervansaraylar, harb zamânında o belde ahâlisinin düşman hücûmundan korunmak için sığındığı veya sefer esnâsında ordunun konakladığı müstahkem yer olarak da kullanılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm dîninin misâfirperverliğe ve hayırseverliğe verdiği ehemmiyet sonucu, ortaya çıkan kervansarayların bir benzeri, ortaçağ Avrupasında olmadığı gibi, düşüncesi bile mevcut değildi ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#18 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.Kubbealtı Topkapı Sarayında başta sadrâzam olmak üzere Osmanlı devlet adamlarının toplanıp, devlet işlerini görüşerek karara bağladıkları yer ![]() ![]() Topkapı Sarayının her tarafından görülen dört köşeli büyük kulesinin üstünde olan kubbealtına orta kapıdan girilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kubbealtındaki üç salonun soldakinde dîvân toplanırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncü kubbenin altındaki salonda devletin asıl defter ve kayıtlarını kapsayan ruznâmeler, piyâde ve süvârî mukabeleleri, cizye mukataa, mevkufat gibi defterler sandıklar içerisinde saklanırdı ![]() ![]() ![]() ![]() Kubbealtında devleti idâreye memur olan heyet toplanırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Toplantı bittikten sonra kubbealtında yemek yenirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Devlet meseleleri Bâbıâli’de görüşülmeye başladıktan sonra, kubbealtı kısmen önemini kaybetti ![]() Lağımcı Ocağı Osmanlı ordusunda lağımcı sınıfının bağlı olduğu ocak ![]() ![]() Kapıkulu ocakları arasında yer alan lağımcı ocağının ne zaman kurulduğu bilinmemektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Lağımcı neferlere (askerlere), başlarında bulunan subayları tarafından kuruluşundan îtibâren geometri ve diğer mîmârî sanatlara âit bilgiler ile lağım bağlama usulleri en iyi şekilde öğretilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Lonca Eskiden belirli bir şehirde oturan sanatkâr ve sanâyicilerin mensup oldukları meslekî teşkilat ![]() Loncaların kökeni, 7 ve 8 ![]() ![]() ![]() Loncaların iki ana gâyesi vardır: 1) Lonca mensubu sanatkâr, esnaf arasında sosyal eşitliği ve dayanışmayı sağlamak ![]() ![]() ![]() ![]() Kendi içinde sıkı bir disiplinle teşkilatlanmış olan loncalar, bu özelliği ile devletin piyasa kontrolünü kolaylaştırıyorlardı ![]() ![]() ![]() ![]() Esnaflar, bağlı oldukları lonca heyetinin sıkı bir denetimi altındaydı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kalfaya, usta olduktan sonra, pîri, bir törenle ustalık belgesi verirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Görünüşte iktisâdî müesseseler olan loncalar, iç yapı îtibâriyle cemiyette hâkim olan bâzı ahlâkî kâideleri, müeyyideleri ile, esnafın kendi kendine tatbik ettiği müesseselerdir ![]() ![]() Osmanlı Devletinde loncaların ekonomik vasıfları yanında, onlara husûsiyet kazandıran, iç kuruluşları ve sosyal faaliyetleridir ![]() ![]() ![]() Lonca teşkilâtı, Osmanlı Devletinin en ücrâ köşelerine kadar yayılmıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletinin son zamanlarında, sanâyileşme hareketlerinin ve fabrikalaşmanın başlaması neticesinde el sanatları giderek önemini kaybetti ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#19 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.M Mabeyn Osmanlı saray ve konaklarında haremlik ve selamlık bölümlerini ayıran dâire ![]() ![]() ![]() Yine Osmanlı Devletinin kuruluşunda işlerin azlığı sebebiyle pâdişâhlar herkesle teşrîfât ve merâsime hâcet kalmaksızın görüşürlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Pâdişâhla görüşebilmek için mürâcaatlar, kapıağasına yapılır, o da mâbeynci görevi yapan kapıcılar kethüdâsına duyururdu ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlılarda ilk defâ mâbeynci ünvânıyla memur istihdâmı Sultan Üçüncü Selim Han zamânındadır ![]() ![]() Sultan İkinci Abdülhamîd Han devrinde mâbeyn başlı başına bir dâire hâline geldi ![]() ![]() ![]() ![]() Mâbeyn vâzifelileri şunlardı: Mâbeyn başkâtibi: Sarayın yazı işlerini idâre eden teşekkülün (kurumun) reisidir ![]() ![]() ![]() Mâbeyn başkâtibi olarak hizmet edenlerden vezîrler ile yüksek devlet memuriyetinde bulunanların yanında, Saîd Paşa gibi sadrâzam olanlar da vardır ![]() Mâbeynci: Pâdişâhın dışarı ile olan işlerine bakan ve dilekleri kendisine ulaştıran saray memurlarıdır ![]() ![]() ![]() Mâbeynciler, nöbetleşe sarayda kalırlar ve nöbetçi oldukları günün gecesi odalarında yatarlardı ![]() Mâbeyn çavuşu: Buna hünkâr çavuşu da denilmiştir ![]() ![]() Mâbeyn erkânı: Saray ileri gelenlerine verilen ad olup; başkâtip, başmâbeynci, mâbeyn müşiri, dârüsseâde ağası, baş imâm, hazîne-i hassa nâzırı, ıstabl-ı âmire müdiri ve emsâli bu kabildendir ![]() Mâbeyn ferîki: Pâdişâhı korumakla görevli askerlerin, tümgenerâl rütbesindeki kumandanıdır ![]() Mâbeyn müşîri: Sarayda pâdişâh maiyetindeki mareşal rütbeli askerî mümessildir ![]() ![]() Maliye Nezareti 1838’de kurulup cumhûriyete kadar devâm eden Osmanlı mâliye bakanlığı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bundan başka, Sultan İkinci Mahmûd döneminde Hazîne-i Âmire, Darbhâne Hazînesi, Redif Hazînesi ve Tersâne Hazînesi olmak üzere dört ayrı hazîne daha vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mâliye Nezâreti kısa bir müddet sonra kaldırılarak işler, Mukâtaat Hazînesi ve Hazîne-i âmire Defterdarlıklarına bağlandı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kurulduğu günden îtibâren devamlı gelişme gösteren Mâliye Nezâretinde, tanzimâtın îlânı sırasında sekiz muhâsebe ve sekiz kalem vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Matbah-ı Âmire (Osmanlı Saray Mutfağı) Osmanlı Devletinde saray mutfağı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Matbah-ı Âmire büyük ve küçük olmak üzere iki kısımdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Matbah-ı Âmire aşçılarıyla pâdişâh, şehzâde, vâlide sultan ve sâirenin yemeklerini pişiren aşçıların pişirdikleri yemek îtibâriyle miktarları çeşitliydi ![]() ![]() Kuşhâne matbahına zülüflü baltacılar arasından kâbiliyetli ve îtimâd edilir iki kişi seçilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Sarayda mutfak işlerine bakan memura “Matbah-ı Âmire Emini” adı verilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Matbah-ı Âmirenin ihtiyâçları Mısır ile Eflâk voyvodalığından; Koçhisar, Atranos, Harmancık, Keşan, Eğriboz, İzmit, İstanköy ve Sakız mukâtaalarından para veya mal olarak karşılanırdı ![]() ![]() ![]() Matbah-ı Âmire Eminliği, İkinci Mahmûd’un son yıllarında Gümrük Eminliğine katılarak “Matbah-ı Âmire İdâresi” adını aldı ![]() ![]() ![]() Meclis-i Mebusan İki meclisten meydana gelen Osmanlı parlamentosunun halk tarafından seçilen kanadı ![]() Meclis-i Umûmî adı verilen Osmanlı parlamentosunun birinci kısmını Meclis-i Âyân teşkil ederdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meb’ûs seçimi her dört senede bir yapılır, seçilen tekrar seçimlere katılabilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Meb’ûs genel seçimine Hey’et-i Meb’ûsânın toplantı târihinin başlangıcı olan kasım ayından asgarî dört ay önce başlanacaktı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 18 Mart 1877’de çalışmalarına başlayan ilk meclisin üyeleri, geçici bir tâlimâtla vilâyet, livâ ve kazâların idâre meclisi üyeleri arasından seçildiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#20 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.Meclis-i Vükelâ Osmanlı Devletinde Sadrâzamın başkanlığındaki Şeyhülislâmla diğer nâzırlardan meydana gelen meclisin adı; vekiller meclisi ![]() ![]() ![]() Meclis-i Vükelâyı meydana getiren heyette zaman zaman değişiklikler olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mehter (Mehterân) Osmanlılarda, askerî mûsikîyi icrâ eden topluluk ![]() ![]() ![]() Mehter, bölüklere ayrılır, aynı çalgı âletini çalanlar, alemdârlar birer bölük teşkil ederlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Türkiye Selçukluları sultanı İkinci Gıyaseddin Mesud 1284 yılında gönderdiği bir fermanla Osman Gâziye; Eskişehir’den Yenişehir’e kadar bütün Söğüt bölgesi ve havâlisini sancak olarak verdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mehter teşkilâtına bağlı iki türlü mehterhâne vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fâtih devrindeki mehterhânede dokuz zilzen (zil çalan), dokuz nakkârezen (kudum çalan), dokuz boruzen (boru çalan), dokuz tablzen (davul çalan), dokuz çavuş ve bir iç oğlan vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hükümdâr mehterleri beş vakit vururlardı ![]() ![]() Mehterler, harp meydanlarında gece karanlığında bile ordugâh nöbetçilerinin uyumaması için devamlı çalar ve aynı zamanda da “yektir Allah!” diye bağırırlardı ![]() ![]() Vezir mehterleri, ikindi ve yatsı namazları kılındıktan sonra olmak üzere, günde iki defâ vururdu ![]() ![]() ![]() ![]() Mehter duâsı: Allah Allah Celilü’l-Cebbâr, Muînü’s-Settâr, Hâliku’l-leyli ve’n-Nehâr, Lâyezâl, Zü’l-Celâl, birdir Allah! Ânın birliğine, Resûl-ü Enbiyâ Peygamberimiz Cenâb-ı Ahmed-i Mahmûd-u Muhammed Mustafa (Bütün efrâd elleri göğsünde olmak üzere rükûa gelir gibi eğilirler, pâdişah geldiği zaman ise sâdece baş eğer, daha fazla eğilmezler ![]() ![]() ![]() Mehterin kendine has bir yürüyüşü vardır ![]() ![]() ![]() Mehter takımının yürüyüş nizamında merasime iştirak şöyle idi: Önde çorbacıbaşı ünvânını taşıyan ve başında “üskûf” bulunan mehterân bölüğü komutanı, onun arkasında sol tarafta zırhlı muhafızı ile birlikte yeşil sancak, ortada istiklâl alâmeti olan ak sancak, sağ başta ise zırhlı muhafızı ile birlikte kırmızı sancak bulunurdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mehter harp duâsı (Harp gülbankı): Eûzubillâh, Eûzubillâh ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Takımın içinden evvelce seçilmiş dik ve güzel sesli biri tiz perdeden: “Nasrunminallahi ve fethün karîb ![]() ![]() ![]() ![]() “Eli kan, kılıcı kan, sinesi üryân, ciğeri püryân, meydân-ı şehâdette Allah yoluna revân ![]() ![]() Yâ Rahmân! denilerek eyyâm-ı âdiye gülbankındaki “Resûl-i Enbiyâ” kısmına geçilir ve aynı şekilde “Hû diyelim Hû!” diyerek bitirilirdi ![]() Sonra, bâzan “Yektir Allah”, bâzan da “Ya Fettâh” diye haykırırlar ve baş eğerek geriye döner ve dağılırlardı ![]() Mehter marşları “Vakt-i sürûru sefâ”: Mehterân dâire şeklinde nevbet nizâmını teşkil ederler, nakkârezenlerin oturup, diğerlerinin ayakta durmasıyla da hilâl görünümü verirlerdi ![]() ![]() “Vakt-i sürûru sefâ, Mehterbaşı Ağa! Hey! Hey!” diye bağırırdı ![]() ![]() “Merhabâ ey mehterân!” der ve sağ elini göğsüne koyarak mehteri selâmlardı ![]() “Merhabâ, Mehterbaşı Ağa!” diyerek karşılık verirlerdi ![]() “Hasduuur!” diyerek çalınacak makamı ve eserin adını söylerdi ![]() ![]() “Haydi ya Allah!” diyerek mehteri icrâya geçirirdi ![]() Nevbet bitince mehter gülbankı (duâsı) okunur ve fasl sona ererdi ![]() Mehterin Avrupa’ya tesiri: Avrupalılarca, on sekizinci asırdan îtibâren “Yeniçeri müziği” diye adlandırılan müzik; evvela, benimsenmiş, bilâhare Polonya, sonra Avusturya ve daha sonraları bütün Avrupa’da onların tâbiriyle Yeniçeri bandoları kurulmuştur ![]() Bestekâr Mozart ve Hayd da, mehter mûsikîsinin tesirinde kalarak, meşhur bestelerini meydana getirmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mehter mûsikîsi gibi, mehter teşkilâtı da Avrupa’ya tesir etti ![]() ![]() Osmanlı Devletinin ömrü boyunca, gittikçe mükemmelleşen mehter, Yeniçeri ocağının lağvı ile beraber yerini “Mızıka-i Hümâyûna” bıraktı ![]() Günümüzde mehter: Mehter, 1911’de Ahmed Muhtar Paşa tarafından “Mehterhâne-i Hâkânî” adıyle yeniden kuruldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mehter marşı Yürekler kabarık gözlerde damla Mehteri saygıyla dur da selamla Bir huşû içinde dinle Gülbankı Sesleniyor târih bu ses o yankı Sen böyle yürürken tuğla, sancakla Türkün zaferleri geliyor akla Asırlar boyunca inledi Serhat Doğudan batıya, Yemen, Belgrat Duyarak bakışan gözler görüyor Fâtih, Topkapı’dan şehre giriyor ![]() Sen böyle yürürken tuğla, sancakla Türkün zaferleri geliyor akla ![]() Mekteb-i Osmânî Askerî öğrenim gâyesiyle Avrupa’ya gönderilen talebeler için, Paris’te açılan Türk okulunun adı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Miskinhâne Cüzzamlı hastaların halkla temâsına mâni olmak için yaptırılan özel binâlara verilen ad ![]() ![]() Sosyal devlet anlayışının en iyi örneklerinin müşâhade edildiği Osmanlı Devletinde düşkünler, hastalar, hattâ hayvanlar için vakıflar kurulmuş, onlara insanca muâmele edilmişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Miskinhâneler 1908 inkılâbından sonra kapatıldı ![]() ![]() Mühendishâne Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun Osmanlı donanmasına deniz subayı yetiştirmek için kurulan okul ![]() On yedinci yüzyılın başından îtibâren dünyâ denizciliğinde büyük gelişmelerin ve keşiflerin ortaya çıkması ile Avrupalı devletler modern gemilere ve yetişmiş bir presonele sâhip olmaya başladılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bilâhare 1776’da Kasımpaşa’daki tersânede Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyûn adıyla bir sınıf açıldı ![]() ![]() ![]() Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun Topçu ve istihkâm subayı yetiştiren okul ![]() Osmanlı Devleti yükselme devrinden sonra, bilhassa başta 1683 Viyana bozgunu olmak üzere, birbirini tâkip eden mağlûbiyetlerle karşılaştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mühendishâne, yüksek matematik okutan tek mektep olduğundan ve asker arasında yüksek matematik okuyanlara Erkân-ı Harp denildiğinden, Mühendishânenin ilk mezunları, Sultan İkinciMahmûd zamânında kurulan Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye ordusunda, Erkân-ı Harplik (kurmaylık) vazîfesine tâyin edildiler ![]() Mühendishânenin başında nâzır denilen bir yetkili bulunmakla berâber, esas sevk ve idâreyi baş hoca adındaki vazîfeli yapardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mühendishânenin (mektebin) iki kat üzerine dört dershânesi, hocalara mahsus odaları, kütüphânesi ve matbaası vardı ![]() 1834’te Harbiye Mektebi açıldığında Harbiyeye ve Mühendishâneye hoca, askerî fabrikalara teknik eleman yetiştirmek üzere Mühendishâne hocalarından iki zâbit (subay) ile on talebe tahsil için Avrupa’ya gönderildi ![]() ![]() Avrupa’da tahsilini tamamlayıp dönen tophâne nâzırı Bekir Paşanın teklifiyle bir nizâmnâme çıkarıldı ![]() ![]() ![]() Yine mektebin hoca ihtiyâcını gidermek için çeşitli târihlerde Avrupa’nın muhtelif merkezlerine pekçok zâbit gönderildi ![]() ![]() 1864’te bütün askerî idâdîlerin Galatasaray’da birleştirilmesi karârı üzerine, topçu mektebi de Galatasaray’a nakledildi ![]() ![]() 1871’de ise, harbiye öğrencileri, tatbîkâtlı tâlim yaparak mesleklerinde yetişebilmeleri için Harbiye Mektebine nakledildiler ![]() ![]() Mühendishâne-i Berrî-i hümâyûn, Yüksek Mühendis Mektebi adıyla kurulup, 1944’te İstanbul Teknik Üniversitesi adını alan okulun çekirdeğini teşkil etmiştir ![]() Mühendishâne-i Sultânî Sultan Üçüncü Selim Han (1789-1807) zamânında, fen bilgileri öğretmek için açılan okul ![]() ![]() ![]() Burada iki yıl öğretim gören talebelerden fen dallarında öğrenim yapabilecek seviyeye gelenler Mühendishâne-i Bahri-i hümâyûna gönderilirdi ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#21 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.Mülkiye Siyasal Bilgiler Fakültesinin eski adı ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletinde ilk Mekteb-i Mülkiye, kaymakam, müdür gibi devletin idârî kademelerinde görev alacak kimseleri yetiştirmek maksadıyla, 28 Ocak 1859 da kurulmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultan İkinci Abdülhamîd Han, talebeleri çalışmaya teşvik etmek için, Mekteb-i Mülkiyeyi birincilikle bitireni saraya kâtip olarak alırdı ![]() 1900 yılında, Mülkiye’nin çatısı altında Dârül-fünûnun İlâhiyat, Edebiyat, Riyâziyât (Matematik), Tabakat (Jeoloji) şûbeleri (fakülteleri) açıldı ![]() ![]() ![]() Müslüman Türklerde Medrese Câmilerden ayrı olarak kurulan eğitim müesseselerine; Emevîler devrinde “Mektep”, Abbâsîler devrinde “Beytülhikme”, “Beytülilim”, “Darülilim”, Türkler (Karahanlılar, Selçuklular ve Osmanlılar) döneminde “Medrese” adı verilmiştir ![]() İslâm târihçilerinin medresenin ilk kurucusu olarak Nizâmülmülk üzerinde ittifak ettikleri ileri sürülürse de bundan önce, Nişabur’da Beyhakiye Medresesinin varlığından bahsedilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm dünyâsında medrese teşkilâtının kuruluş ve gelişmesinde en büyük hisse şüphesiz büyük Selçuklu Türklerine âitti ![]() ![]() ![]() Önce Alparslan’ın, sonra Melikşah’ın veziri olan meşhur Siyâsetnâme adlı kitabın yazarı Nizâmülmülk, ilk medresesini Nizâmiye Medresesi adı ile Bağdat şehrinde kurdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Selçuklular döneminde Nizâmiye Medreseleri adıyla kurulan umumî medreselerin yanında ihtisas eğitimi yapan, medreseler kuruldu ![]() 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı medreseleri: Bütün İslâm dünyâsında olduğu gibi, Osmanlılarda da eğitim ve öğretim umûmî ölçüde medreselere dayanmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı maarif teşkilâtında yüksek seviyede eğitim ve öğretimi gerçekleştiren müesseseler, şüphesiz medreselerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı medreselerinde teşkilâtlanma: Osmanlı medreseleri, teşkilâtlanmada kendinden önceki İslâm medreselerinde olduğu gibi, gâye ve gördüğü hizmetler bakımından birbirinden farklı özellikler göstermiş olsalar bile, esasta umûmî ve ihtisâs medreseleri olarak ikiye ayrılır ![]() Umûmî Medreseler: Umûmî olarak kadı, müderris ve müftü yetiştirmek maksadıyla kurulmuşlardır ![]() ![]() İhtisas medresesi ise, doğrudan doğruya ayrıca ihtisâsı gerektiren din ilimlerinden birini, yahut da fen ilimlerinden birini hedef alan ve o ilmin tahsiline mahsus metodla öğretim faâliyetinde bulunan medreselerdir ![]() 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlılarda yüksek ihtisâs yapılan Mütehassisîn medreseleri de vardı ![]() ![]() Osmanlı medreselerinde okunan dersler ve kitaplar: Bâzı otobiyografilerden ve Fâtih Kânunnamesi’nden tesbit edilebildiğine göre on beş ve on altıncı asır Osmanlı medreselerinde şu temel ilimler ve eserler okutuluyordu: Yirmili Medreseler (Hâşiye-i Tecrid medreseleri): Bu medreselerde ders kitabı olarak Kelâm’dan Hâşiye-i Tecrid’in okutulmasından dolayı bu ismi almıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Otuzlu Medreseler (Miftah Medreseleri): Bu medreselerde, Belâgattan Şerh-i Miftâh’ın okutulmasından dolayı bu ismi almıştır ![]() ![]() ![]() ![]() Kırklı Medreseler: Bunların tahsil müddeti iki üç yıl arasında değişirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ellili Medreseler: Bu medreseler Hâriç ve Dâhil medreseler olarak ikiye ayrılmaktadırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sahn-ı Seman Medreseleri: Önceleri tahsil müddeti bir seneyken sonradan altı aya indirilen bu medreselerde şu ders kitapları okutuldu ![]() ![]() ![]() Altmışlı Medreseler: Bu medreselerin tahsil müddeti bir senedir ![]() ![]() ![]() ![]() Medreselerde fen eğitimi: Osmanlı medreselerinde yüksek din bilgileri yanında zamanın yüksek fen bilgileri de öğretiliyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Medreselerdeki eğitim tarzı: Medreseler, umumiyetle, bir dershane ve etrafında yeteri kadar talebe odalarından meydana gelirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Medreselerde, bütün talebenin ortak ders yapabileceği umumî ve büyük bir dersâne onun etrâfında dizili olarak her talebe için ayrı bir oda vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Medreselerde tatbik edilen eğitim ve öğretim prensipleri: İçinde bulundukları zaman ve mekân bakımından değerlendirildiğinde medreselerin Osmanlı Devletinin yükseliş devrinde dünyânın en mükemmel tâlim ve terbiye müesseseleri olduğu görülür ![]() ![]() ![]() ![]() İnsanı dünyâperest olmadan dünyânın fâtihi ve sâhibi yapmak için, Osmanlı Devletinin temel taşı olan din ve devlet adamlarını en mükemmel şekilde yetiştirmeyi sağlayan medreselerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Zeki ve çalışkan bir öğrenci tahsilini çabuk tamamlayıp kısa zamanda mezun olabilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Medreseler bundan asırlar önce, eğitim ve öğretimi, bir sınıf ve zümre imtiyâzı olmaktan çıkarmak ve toplumda sosyal adâleti, fertler arasında fırsat ve imkân eşitliğini sağlamak için, parasız tedrîsât yaparlardı ![]() ![]() ![]() Medreseler, sâdece din ve dünyâ ilimlerini öğretmekle kalmamış, ruh ve beden terbiyesini birlikte yürütmüşlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Medreseler, devlet eliyle kurulduğu gibi, şahıslar tarafından da kurulabilirdi ![]() ![]() ![]() Medreselerde yüksek zekâ ve kâbiliyete ehemmiyet verilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yirminci asrın tanınmış psikologlarından Amerikalı Terman test konusundaki araştırmalarında, Enderun Mektebine alınan talebelerle ilgili olarak, “Zekâ ölçmek, test usulünü kullanmak, dünyâda ilk defa Osmanlılarda, Enderuna seçilen talebelerde uygulanmıştır” demektedir ![]() Osmanlı medreselerinin son zamanları ve kaldırılmaları: İslâm âleminde, medreselerde okutulan yüksek din ve fen bilgileri sâyesinde Müslümanlar, ilim ve medeniyette çok ileri gitmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Birgün İstanbul’da bulunan İngiliz elçisi, gece yarısı İngiltere’ye gizli bir şifre çekti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İngiliz elçisinin müjde olarak gizlice bildirdiği bu görüş ve planları, Tanzimata yakın Osmanlıların Avrupa’ya tahsil maksadıyla göndermiş oldukları bâzı kimselerin orada okurken kendi şahsiyetlerini ve millî hislerini unutacak kadar Avrupa kültürü tesiri altında kalmaları ve daha sonraki yıllarda Avrupa devletlerinin himaye ve baskısı ile Osmanlı Devletinin kilit noktalarına yerleştirilmeleriyle gerçekleşme imkânı bulmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#22 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.N, O Nakîbü'l-Eşrâf İslâm devletlerinde seyyidlerin ve şerîflerin doğum ve vefât kayıtlarını tutan ve işleriyle ilgilenen müessesenin idârecisi ![]() Hazret-i Fâtımâ ile Hazret-i Ali’nin evlâdından Hazret-i Hüseyin’in soyundan gelenlere seyyid; Hazret-i Hasan’ın soyundan gelenlere şerîf denir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı sultanları, Osmanlı topraklarına gelen seyyid ve şerîflere, başka memleketlerde misli görülmeyen bir sevgi ve saygı gösterirlerdi ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletinde Nakîbüleşrâf olarak ilk tâyin edilen zât, Emîr Sultan’ın talebelerinden olan Seyyid Ali Natta bin Muhammed’dir ![]() ![]() ![]() ![]() Nakîbüleşrâflık bir ara lağvedildiyse de, seyyid ve şerîf olmadıkları hâlde hürmet görmek için bu iddiâda bulunan bâzı sahtekârların ortaya çıkması üzerine, Sultan İkinci Bâyezîd Han devrinde 1494 yılında yeniden ihdâs edildi ![]() ![]() ![]() ![]() Nakîbüleşrâflık müessesesi ilmiye sınıfından olmakla berâber, tâyinler on yedinci asırda mutlaka yüksek dereceli ulemâdan olmazdı ![]() ![]() ![]() ![]() Nakîbüleşrâfın resmî kıyâfetleri kazaskerlerin kıyâfetinin aynısı olup, sarıkları farklı idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nakîbüleşrâfların resmî dâireleri, kendi konaklarında bulunur, maiyetinde çalışanlar da bu konaklarda hizmet ederlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() İstanbul’da nakîbüleşrâftan sonra en yüksek rütbe alemdârlık idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nakîbüleşrâflar, yaptıkları kıymetli hizmet dolayısı ile iltifât görürlerdi ![]() ![]() ![]() Nişancı Osmanlı devlet teşkilâtında, Dîvân-ı Hümâyûn üyelerinden olup, pâdişâh adına yazılacak fermanlara, beratlara, nâmelere, hükümdârın imzâsı demek olan tuğrayı çekmekle görevli memur ![]() Bâzı târihî kaynaklarda “muvakkî, tevkıî ve tuğrâî” isimleriyle de anılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâmiyetin ilk devirlerinde, halîfelere verilen istidâlara (dilekçelere), devlet reisi tarafından verilen cevâba, “tevkî” denilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletinde, nişancıların Orhan Gâzi zamânından îtibâren var olduğu, bu pâdişâha ve haleflerine âit berat ve tuğraların mevcudiyetiyle anlaşılmaktadır ![]() ![]() Nişancıya âit derli toplu ilk bilgiye Fâtih Kânunnâmesi’nde rastlanır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tesbit edilebilen ilk nişancı olan Muhammed Asgar’dan îtibâren, bu memuriyette vazîfe yapan bütün inşancılar, devletin nizamlarına, teşkilâtına ve müesseselerine dâir kânunların toplanmasında, neşredilmesinde büyük rol oynadılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() On yedinci asır sonlarında kaleme alınmış Tevkiî Abdurrahmân Paşa Kânunnâmesi’nde, nişancılara mahsus olan kıyâfet şöyle târif edilmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() On sekizinci yüzyıla kadar önemini muhâfaza eden bu memuriyetin îtibârı sonradan azaldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tanzimâttan sonra ise, nişancılığın vazîfeleri birkaç memuriyete dağıtıldı ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#23 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.Osmanlılarda Basın Osmanlı Devletinde İbrahim Müteferrika tarafından 1727’de ilk Osmanlı resmi matbaasının kurulmasından sonra, belli bir çevre içinde haberleşme, risaleler aracılığıyla olmuştu ![]() ![]() İkinci Mahmud Han devrinde 11 Kasım 1831 yılında İstanbul’da Takvim-i Vekayi adlı resmi gazete çıkarıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Takvim-i Vekayi’den başka, yabancı devletler nezdinde Osmanlı menfaatlerini korumak için Sultan Mahmud Han, Alexander Blacque Bey’e Le Moniteur Ottoman adlı Fransızca bir gazete de çıkarttırmıştı ![]() ![]() Sultan Abdülmecid Han tahta geçince, 1840’ta Türkçe yayınlanan Ceride-i Havadis adlı gazeteyi neşrettirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Türkler tarafından çıkarılan ilk özel gazete, 21 Ekim 1860’ta neşredilen Tercüman-ı Ahval’dir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu özelliği sebebiyle gazeteye ilgi artıp, trajı yükseldi ![]() ![]() ![]() İlk Türk dergisi ise, 1850’de yayınlanmaya başlayan Vekayi-i Tıbbiye’dir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1860’tan sonra Türkçe basınının, devlet ve hükumet ile hükumet ricaline karşı tutum alması, diğer dillerde yayınlanan gazetelerin de Osmanlı Devletinin bütünlüğünü bozmaya yönelik yıkıcı yazılar neşretmeleri üzerine, saltanatı, hükumeti, Osmanlı toplumunu meydana getiren milletleri ve dinlerini saldırılardan koruyabilmek için bazı tedbirler alındı ![]() “Osmanlı hükumetini, diğer devletlerle münasebetlerini, memurların çalışmalarını tenkid etmemek; başyazıları önceden Basın Bürosuna bildirip tasdik ettirmek, Basın Bürosunun tasdik etmediği haberleri yayınlamamak, Avrupa gazetelerinde çıkan yazıları düzeltmek gayesiyle Basın Bürosunca verilecek yazıları aynen yayınlamak ![]() ![]() ![]() ![]() Bu doğrultuda yapılan uygulamalar birçok şikayetlere sebeb oldu ![]() ![]() ![]() ![]() Bu dönemde İstanbul’da devletin yarı resmi gazetesi olan Fransızca Journal de Costantinople, İngilizce The Levant Herald, Fransızca Courier d’Orient, Rumca Bizantis, Bulgarca Bulgaria, Ermenice Megs, Masis, Avedapar ve Tar gazeteleri çıkıyordu ![]() ![]() ![]() 1864’te Matbuat Nizamnamesi'nin düzenlenmesinden sonra, Türk basın hayatı yeni bir devre girdi ![]() ![]() ![]() Nizamname ile daha önce kurulmuş olan Babıali Tercüme Odası, Matbuat Müdürlüğü gibi kurumlara yeni vazifeler veriliyordu ![]() ![]() Nizamname, bir ön sansür koymuyordu ama, ağır para ve hapis cezalarıyla, başta padişah olmak üzere, bütün idareyi (bakanlar, meclisler, mahkemeler, devlet kurumları ve memurlar), yabancı devlet başkanları ve temsilcilerini, suçlayıcı ve kötüleyici yayınlardan koruyordu ![]() ![]() 1867 senesinde Ali Süavi de çıkardığı Muhbir Gazetesi'nde hükumeti daha sert bir dille tenkid etmeye başladı ise de, kısa süre sonra kapandı ![]() Matbuat Nizamnamesi'nin boşluklarından faydalanan basının hükumet erkanını sert bir şekilde tenkid etmesi üzerine 1867’de basını kontrol maksadıyla bir kararname çıkartıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hükumetin kendilerine verdiği vazifelere gitmeyerek Avrupa’ya kaçan Ali Süavi, Namık Kemal ve Ziya paşalar, gittikleri yerde Prens Mustafa Fazıl Paşa ve Agah Efendi ile buluşarak; Muhbir, Ulum, Hürriyet, İttihad adında çıkardıkları gazetelerde Babıali’nin aleyhinde yazılar yazdılar ![]() ![]() ![]() ![]() Mustafa Fazıl Paşa, Sultan Abdülaziz’den affedilmesini isteyerek yurda dönünce, yurtdışına kaçmış olan ve sürgünde bulunan Yeni Osmanlılar, 1870 sonundan başlayarak yurda dönmeye başladılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1872 Haziranında Ahmed Midhat Efendinin idaresine geçen ve daha önce İskender Efendi tarafından yayınlanan İbret Gazetesi, Yeni Osmanlıların sözcüsü haline geldi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1873 yılında Ebüzziya Tevfik’in siyasi yazılarıyla dikkati çeken ve kısa süre içinde kapatılan Sirac adlı gazete, yirmi beşinci sayısında kapatılan ve bir mizah gazetesi olan Latife, haberlere geniş yer ayırmasıyla tanınan ve akşam ilavesi çıkaran Hülasat-ül-Efkar Gazetesi, Ahmed Midhat Efendinin çeşitli fıkra ve hikayelerden başka roman tefrikalarına da yer verdiği Kırkanbar Dergisi, Dolap, Mecmua-i Nevadir-i Asar, Müteferrika, Revnak adlı gazete ve dergiler yayınlamışsa da ömürleri kısa ve tesirleri az olmuştur ![]() 1873 yılında memleketin içine düştüğü siyasi ve ekonomik sıkıntılara ortak ve yardımcı olması beklenen basın ve yayın organları tamamen devletin karşısında yer alınca, memleketin içine düştüğü sıkıntılar gözönüne alınarak basına karşı bazı tedbirler alındı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gazetelerin memleket şartlarını dikkate almamaları, tenkit ve hicivde ileri gitmeleri üzerine Haziran 1875’te siyasi özellikteki kitap ve dergilerin ön sansürden sonra yayınlanmasına karar verildi ![]() ![]() 1874’te Münif Paşa tarafından çıkartılan, sanat ve ilim yazılarına yer veren haftada birkaç defa yayınlanan Mecmua-i Maarif, Agop Baronyan tarafından yayınlanan ilk tiyatro gazetesi olan Tiyatro, Basiretçi Ali Efendi tarafından çıkarılan mizah dergisi Kahkaha, Mehmed Arif Bey tarafından çıkarılan Medeniyet Dergisiyle, Şafak, Afitab-ı Maarif ve Misbah-ı Felah dergileri de yayınlandı ![]() ![]() 1877’de Midhat Paşanın sadrazamlığı zamanında bir matbuat kanunu hazırlandı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1876-1878 senelerinde pekçok gazete ve dergi çıkarıldı ![]() ![]() 1878’de memleketin içinde bulunduğu harb hali sebebiyle, Osmanlı birliğini ve ülkesinin bütünlüğünü bozmaya yönelik yayınlara karşı bazı tedbirlere ihtiyaç duyuldu ![]() ![]() ![]() 1878’de çıkmaya başlayan Tercüman-ı Hakikat Gazetesi, Ahmed Mithad Efendinin başarılı kalemi ile ve hükumeti tenkid etmeyen büyüklere şantaj, sansasyon özelliğinde olmayan ciddi haberciliğiyle bu devrin en uzun ömürlü ve itibarlı gazetesi oldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1879’da Ebüzziya Tevfik Bey tarafından Mecmua-i Ebüzziya Dergisi çıkarıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1891’den önce Tercüman-ı Hakikat’ten başka; on iki bin tirajlı Sabah, Saadet ve Tarik gazeteleri de çıkarıldı ![]() ![]() ![]() ![]() Kadrosunda Namık Kemal, Abdülhak Hamid Tarhan’ın da bulunduğu Gayret Gazetesi, 1886 yılında yayınlanmaya başladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Servet-i Fünunla tartışmalara giren ve önce Artin Efendi tarafından yayınlanan Malumat Dergisi, 1894’te kapatıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yurt dışındaki basın: Padişaha ve Babıali hükumetlerine karşı olan, çeşitli vesilelerle Avrupa’ya kaçan devlet aleyhinde bulunan ve kendilerine; Genç Osmanlılar, Jön Türkler ve İttihatçılar adını veren kimseler, Avrupa’da çeşitli cemiyetler kurdular ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yurt dışında çıkan bu muhalif basının ekseriyeti Türkçe olmakla birlikte; Fransızca, Arapça, Almanca, İngilizce ve hatta İbranice olarak yayın yapıyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Daha sonra Cenevre’de yayınlanan Mizan bir ara Fransızca olarak da çıkarıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultan İkinci Abdülhamid Han, çoğu gayri müslim azınlıkların ve yabancıların elinde olan ve devlet adına tahsile gidip Avrupalıların kontrolüne girerek, yaşadığı toplumun değerlerine yabancılaşan sözde aydınların elindeki basın ve yayın organlarına karşı zamanın siyasi şartları sebebiyle bazı tedbirler aldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#24 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.Abdülhamid Hanın basın politikası; devletin parçalanmasını, milletin düşman kamplara ayrılmasını önlemek gayesine yönelik şuurlu bir adımdır ![]() ![]() Abdülhamid Hanın uyguladığı bu basın politikasına karşı çıkan ve İkinci Meşrutiyetin verdiği serbestlikten istifade ederek bir baskınla iktidara gelen İttihat ve Terakki Fırkası ve daha sonraki iktidarlar, bu tedbirlerin çok daha şiddetlisini uygulamışlardır ![]() ![]() ![]() İttihat ve Terakki devri: Meşrutiyetin ikinci defa ilanı üzerine, yurt dışına kaçmış olanlar yurda döndüler ve yurt dışında yayınladıkları gazeteleri, İstanbul’da çıkarmaya başladılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu dönemin en bariz özelliği, pekçok gazete ve derginin hep birlikte Abdülhamid Hanın memleketin içinde bulunduğu nazik durumlar sebebiyle tatbik ettiği Meşrutiyet öncesi icraatı tenkid etmekti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eski gazeteler kendilerini yenilemeye çalışırken, Abdullah Zühdü ile Mahmud Sadık Yeni Gazete’yi; Tevfik Fikret, Hüseyin Cahit (Yalçın) ve Hüseyin Kazım (Kadri) Tanin’i kurdular ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayrıca bu dönemde, her türlü düşünce, doğudan ve batıdan kaynaklanan her türlü akım yazıya dökülüp kamuoyuna sunuldu ![]() ![]() ![]() İkinci Meşrutiyetin ilanının ilk aylarında serbestlik içinde bulunan, dilediklerini yazan, milleti padişah ve devlet adamları aleyhinde isyana teşvik eden gazete ve dergiler üzerinde, 31 Mart Vak’asından sonra iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki komitesince, kontrol sıklaştırıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 31 Mart Vak’asında Tanin başyazarı Hüseyin Cahit zannedilerek bir milletvekili öldürüldü ![]() ![]() ![]() Bu dönemde yayınlanan gazetelerden biri de 1903’te çıkmaya başlayan Sırat-ı Müstakim’in devamı olan; camilere sandalye konulmasını, müzikli ibadet edilmesini, İslam dininde reform yapılmasını isteyen Şemseddin Günaltay, İzmirli İsmail Hakkı, Sa’id Halim Paşa gibi dinde reformcuların ve Mehmed Akif, Ahmed Hamdi (Aksekili) gibi yazarların yazdığı Sebil-ür-Reşad Dergisidir ![]() ![]() ![]() ![]() İttihat ve Terakki Fırkasının 1913 yılında gerçekleştirdiği Babıali baskınıyla iktidarı tekrar ele geçirmesinden sonra başlayan Birinci Dünya Harbi ile birlikte, harb hali sebebiyle basın üzerine mecburi kontrol getirildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İttihatcı hükumetin düşmesi ve Mondros Mütarekesinin imzalanması üzerine, Anadolu’da bulunan muhalif gazeteciler İstanbul’a döndüler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devleti zamanında, faydalı yayınlar yaparak devlet ve millet menfaatlerini savunarak güzel hizmetler vermesi gereken basın, çoğu yabancıların ve azınlıkların elinde bulunması sebebiyle az bir kısmı hariç, devletin ve devlet adamlarının karşısında ve Osmanlı Devletinin parçalanmasını ve yıkılmasını isteyen düşmanlar yanında yer aldılar ![]() ![]() ![]() ![]() Özel gazete ve mecmualar yanında bizzat devletin çıkardığı yayınlar da bir hayli yekün tutuyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İlk zamanlar yüz küçük sayfayı geçmeyen salnameler, sonraları iki-üç yüz, en nihayet yedi-sekiz yüz sayfayı bulmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vilayetlerce ilk salname, 1866-67 senesinde tertib edildi ![]() ![]() ![]() Salnamelerden başka kanun ve nizamnameleri ihtiva eden Düstur adı verilen kitap ve mecmualar da çıkarıldı ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#25 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.R Redif Teşkilatı Osmanlı Devletinde ihtiyat askerine verilen ad ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 24 Mayıs 1834 târihinde Sultan İkinci Mahmûd Hanın kızı Sâliha Sultanın düğünü vesîlesiyle taşrada bulunan vezirlerle âlim ve eşraftan bâzıları dâvet edilerek, Redîf Teşkilâtı konusunda istişârî mâhiyette görüşmeler yapıldı ![]() ![]() ![]() ![]() Redîf kuvvetlerinin alay ve merkezleri şu şekilde tanzim ve tespit edilmişti: 1 ![]() ![]() 2 ![]() ![]() 3 ![]() ![]() 4 ![]() ![]() ![]() Dörder bölükten meydana gelen redîf taburlarında başlangıçta 1308 nefer bulunması gerekmekte ve her bölüğün ilk üç onbaşısına 28, diğer dokuz onbaşısına ise 27’şer nefer isâbet etmekteydi ![]() ![]() ![]() ![]() 1836’da Redîf Teşkilâtında bâzı yenilikler yapıldı ![]() ![]() ![]() ![]() Redîf Teşkilâtına kumanda edecek subaylar, muvazzaf ordu subaylarıyla aynı niteliklere sâhip bulunuyorlardı ![]() ![]() ![]() Reisülküttap Osmanlı Devletinde, dîvân-ı hümâyunda, doğrudan doğruya vezîriâzama bağlı yazı işleriyle meşgul kalemlerin ve buradaki kâtiplerin faaliyetine nezâret eden dâire reisi ![]() Osmanlılarda ilk defâ Fâtih Sultan Mehmed Kânûnnâmesinde görülen reîsülküttap tâbirinin daha evvelki târihlerde de mevcut olduğu anlaşılmaktadır ![]() ![]() Reîsülküttap, dîvân-ı hümâyunda kitâbet sınıfında yetişir ve muayyen kademeleri geçtikten sonra bu makâma getirilirdi ![]() Reîsülküttap bütün dîvân kâtiplerinin reisiydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Reîsülküttap ve dîvân-ı hümâyun kâtipleri dîvân sırasında ikinci ve üçüncü kubbeler arasında otururlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gizli yazılar kâtiplere bırakılmayıp, bizzat reis tarafından yazılır ve muhâfaza edilirdi ![]() ![]() ![]() Muâhedeler ve pâdişâh irâdeleri reis tarafından husûsî torba ve sandıklarda saklanır, bu torbalara harita adı verilirdi ![]() ![]() ![]() Reîsülküttâbın surre-i hümâyûnun gönderilmesi sırasında da vazîfesi vardı ![]() ![]() Reîsülküttap sadrâzamla birlikte sefere gittiği zaman, pâyitâhtta sultanın yanına rikâb reisi ünvânıyle bir kaymakam tâyin edilirdi ![]() ![]() ![]() Reîsülküttap terfî ederse, Fâtih Kânununa göre; nişancı veya defterdâr olabilirdi ![]() ![]() ![]() Azledilen reîsülküttaplar, çok defâ eminlerden birine ve husûsiyle meşakkatli ve masraflı bir iş sayılan tersâne-i âmire emânetine tâyin edilirlerdi ![]() Reîsülküttapların ehemmiyeti, 18 ![]() ![]() ![]() ![]() Sultan İkinci Mahmûd Han tarafından 1835 senesinde reîsülküttap ismi ve teşkilâtı kaldırılarak Umûr-i hâriciye nezâreti kuruldu ![]() ![]() Rumeli Eyaleti Osmanlı Devletinin Avrupa topraklarındaki en büyük idârî birimi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Avrupa’daki Osmanlı toprakları genişledikçe, Rumeli Beylerbeyliğinin devlet içindeki nüfûzu da arttı ![]() ![]() ![]() ![]() Beylerbeyiler, ilk zaptedilen yerleri Paşa Sancağı hâlinde bizzât idâre ettikleri gibi, stratejik ehemmiyeti ön plânda olan ve idârî bir merkez olmaya elverişli bulunan kale ve şehirleri de, ehliyet ve kâbiliyet sâhibi beyler vâsıtasıyla hâkimiyetleri altında tutuyorlardı ![]() ![]() ![]() Osmanlı fethinden önce bölge halkı, zâlim kral ve imparatorların zulümlerinden kaçıp, Rumeli’yi boşaltmaya başlamıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Beylerbeyilik merkezlerine (paşa sancağı), sancak merkezlerine ve kazâlara kâdılar tâyin edildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aynî Ali Risâlesi’nde verilen rakamlara göre 16 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rumeli eyâleti, Kânûnî devrinde; Paşa livası (sırasıyla; Edirne, Sofya, Manastır), Gelibolu, Silistre, Niğbolu, Vize, Sofya, Köstendil, Midilli, Semendire, İskenderiye (İşkodra), Avlonya, İlbasan, Ağrıboz, Tırhala, Prizen, Alacahisar, Vidin, Florina, Mora, Vilçitrin, Yanya, Karlıili, İzvornik, Hersek, Bosna, Selânik, Kızılca Müsellem, Voynuk, Çingâne, Karadağ, Kefe veOhri sancakları olarak teşkilâtlandırılmıştı ![]() On yedinci asırda Mora ve çevresindeki sancaklar, Rumeli’den ayrıldılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#26 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.S, Ş Sadâret Kaymakamı Arapça “vekil” demektir ![]() ![]() Kaymakam paşalar, vekâleti müddetince asıl gibi hareket eder, sadrazamın bütün salâhiyetlerini (yetkilerini) kullanırdı ![]() ![]() ![]() ![]() Padişahlar sefer yerlerine sadrazamı gönderdikleri zaman merkezde sadrazama vekâlet edecek ve padişahla olan irtibatı sağlayacak bir memura ihtiyaç hasıl oldu ![]() ![]() ![]() ![]() Kaymakamın başkanlığında toplanan dîvâna “kaymakam dîvânı” denirdi ![]() ![]() ![]() Çarşamba dîvânına ise, İstanbul kadısından başka Galata, Üsküdar ve havass-ı Kostaniyye kadıları ile sekbanbaşı gelir, fakat sekbanbaşı yeniçeri ağasının vekili olarak fazla kalmayıp geri dönerdi ![]() ![]() Kaymakam paşaların, kendine mahsus kıyafetleri vardı ![]() ![]() Osmanlı ordusunda, bugünkü yarbay karşılığında olan rütbeye de kaymakam denirdi ![]() Sadâret Kethüdâsı Sadrâzamın yardımcısı ![]() On sekizinci yüzyıldan îtibâren resmî sıfat kazandı ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün devlet işleri, sadrâzamdan önce, sadâret kethüdâsının elinden geçer, Bâbıâlî’den çıkan emirler onun tavsiyesine göre tatbik olunurdu ![]() ![]() Sadrazam Osmanlı devlet teşkilâtında pâdişâhtan sonra devletin en yüksek rütbeli idârecisi ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devleti'nin kuruluş devresinde, sadrazama sâdece vezir denilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fâtih devrinde sadrâzamlık, devşirme yoluyla devlet kadrolarına giren liyakatli devlet adamlarına da verilmeye başlandı ve bu usul on sekizinci asra kadar devam etti ![]() Vezîriâzam veya sadrâzamlar hükümdarın mutlak vekîli olduklarından, onun beyzî ve yüzük şeklindeki tuğralı mührünü taşırlardı ![]() ![]() “Bilgil ki vüzerâ (vezirler) ve ümerânın (emirler), vezir-i âzam, başıdır, cümlenin ulusudur, cümle umûrun vekîl-i mutlakıdır ve malımun vekîl-i defterdârıdır ve ol vezir-i âzam nâzırıdır ve oturmada ve durmada ve mertebede vezir-i âzam cümleden mukaddemdir (önce gelir) ![]() Sarayda toplanan ve önemli devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı Dîvân-ı hümâyûnda, Fatih Sultan Mehmed Hana kadar bizzat padişahlar reislik ederken, bu görev daha sonra veziriâzamlar tarafından yerine getirilmeye başlandı ![]() ![]() Osmanlı Devleti dâhilindeki bütün tâyin, azil, terfi ve yükselmelerde birinci derecedeki merci “sadâret” olup, bu işlerin hepsi sadrâzamın emri ile yapılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sadrâzamların, devletin ekonomik hayâtında da önemli rolleri vardı ![]() ![]() ![]() Pâdişâhların sefere çıkmadığı durumlarda, Serdâr-ı ekrem (Başkumandan) sıfatıyla orduyu sadrâzamlar kumanda ederlerdi ![]() ![]() ![]() İstanbul’un emniyeti, halkın temel ihtiyaç maddeleriyle ilgili işler de sadrâzamın vazîfeleri arasındaydı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sadrâzamın önemli görevlerinden biri de, kapıkulu ocaklarının üç ayda bir verilen maaşlarının dağıtılmasıydı ![]() ![]() Vezîriâzamların “iç ve dış halkı” denilen kalabalık maiyetleri ve kendilerinin besledikleri askerî kuvvetleri vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sadrâzamlar, dîvân günlerinde ve sefer esnâsında mücevveze kavuk giyerlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Sadrâzamlık unvânı, 1838 senesine kadar devâm etti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Sadrazamları, Sadâret Tarihleri ve Müddeti: 1 ![]() 2 ![]() 3 ![]() 4 ![]() 5 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 6 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 7 ![]() ![]() ![]() 8 ![]() ![]() ![]() 9 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 10 ![]() ![]() ![]() 11 ![]() ![]() ![]() 12 ![]() ![]() ![]() 13 ![]() 14 ![]() ![]() ![]() 15 ![]() 16 ![]() ![]() ![]() 17 ![]() ![]() ![]() 18 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 19 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 20 ![]() ![]() ![]() 21 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 22 ![]() ![]() ![]() 23 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 24 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 25 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 26 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 27 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 28 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 29 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 30 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 31 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 32 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 33 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 34 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 35 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 36 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 37 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 38 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 39 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 40 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 41 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 42 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 43 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 44 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 45 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 46 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 47 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 48 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 49 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 50 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 51 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 52 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 53 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 54 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 55 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 56 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 57 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 58 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 59 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 60 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 61 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 62 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 63 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 64 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 65 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 66 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 67 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 68 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 69 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 70 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 71 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 72 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 73 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 74 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 75 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 76 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 77 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 78 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 79 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 80 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 81 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 82 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 83 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 84 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 85 ![]() ![]() ![]() 86 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 87 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 88 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 89 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 90 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 91 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 92 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 93 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 94 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 95 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 96 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 97 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 98 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 99 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 100 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 101 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 102 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 103 ![]() ![]() ![]() ![]() 104 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 105 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 106 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 107 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 108 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 109 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 110 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 111 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 112 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 113 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 114 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 115 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 116 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 117 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 118 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 119 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 120 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 121 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 122 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 123 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 124 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 125 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 126 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 127 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 128 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 129 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 130 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 131 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 132 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 133 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 134 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 135 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 136 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 137 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 138 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 139 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 140 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 141 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 142 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 143 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 144 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 145 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 146 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 147 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 148 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 149 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 150 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 151 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 152 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 153 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 154 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 155 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 156 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 157 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 158 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 159 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 160 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 161 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 162 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 163 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 164 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 165 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 166 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 167 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 168 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 169 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 170 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 171 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 172 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 173 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 174 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 175 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 176 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 177 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 178 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 179 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 180 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 181 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 182 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 183 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 184 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 185 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 186 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 187 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 188 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 189 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 190 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 191 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 192 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 193 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 194 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 195 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 196 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 197 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 198 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 199 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 200 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 201 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 202 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 203 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 204 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 205 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 206 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 207 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 208 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 209 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 210 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 211 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 212 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 213 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 214 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 215 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#27 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.Şehremini Osmanlı Devletinde İstanbul’daki saray ve devlete âit binâların bakımı ve tâmiriyle uğraşan ve saraylara gerekli olan şeyleri satın alan kimse ![]() Şehremininin yukarıdaki hizmetlerinden başka, sarayların vekilharçlığı, hastahâne arabalarının tâmiri, surre alayında lâzım olan mühimmâtın tedâriki, enderûnun bâzı ihtiyaçlarının temini ve îcâbında bunların tâmiri, nakliyat ambalajlarının yapılması gibi görevleri vardı ![]() ![]() Fâtih Kânunnâmesi’ne göre, şehremini, teşrifâtta defteremininden sonra ve reisülküttâptan önce gelirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Şehreminlerinin emrinde su nâzırı, kireççibaşı, ambar müdürü, ambar kâtibi, sermîmar ve tâmirât müdürü gibi görevliler vardı ![]() ![]() ![]() On yedinci asrın ikinci yarısında, saray mühimmâtı ve enderûn hademeleriyle eski saray hademelerinin yiyecek ve içecekleri ve bâzı tâmirât ve inşaat için şehreminine senede 6900 kese akçe veriliyordu ![]() ![]() ![]() Zaman zaman resmî binâların inşâ ve tâmirlerinde şehreminiyle mîmârbaşıların berâber çalışmaları aralarında ihtilâfa sebep olurdu ![]() ![]() Ebniye-i Hâssa Müdürlüğü 1849 yılına kadar müstakil, bu târihten 1856 yılına kadar da Ticâret ve Nâfiâ Nezâretine bağlı olarak görevini yürüttü ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sekbanlar Yeniçeri ocağının altmış beşinci ortası mensubuna verilen ad ![]() ![]() Fâtih Sultan Mehmed Han zamânına kadar bağımsız bir teşkilât olan sekban ocağı, 1451’de, yeniçerilerin taşkınlık etmeleri üzerine itâatsizlik eğilimini kırmak için Fâtih’in emriyle yeniçeri ocağına dağıtıldı ![]() ![]() ![]() Yavuz Sultan Selim Han devrinde bütün sekbanlar, bir orta hâline getirilerek, yeniçeri ocağının altmış beşinci ortasını teşkil ettiler ![]() ![]() ![]() Sekbanların başında sekbanbaşı bulunurdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şeyhülislâm En yüksek dereceli müftî ![]() ![]() ![]() ![]() İslâmiyetin ilk yıllarında fetvâ işlerine bizzat Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem bakarlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlılarda fetvâ vermekle vazîfeli ilk zât, Osman Gâzinin kayınpederi Şeyh Edebâlî’dir ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlılarda ilmiye sınıfına dâhil olan müftîlere reîs-ül-ülemâ ve müftî-yül-enâm gibi ünvânlar da verilmişti ![]() ![]() ![]() ![]() Yine bu devirden (1574) îtibâren, şeyhülislâmlar ilmiye sınıfının başkanı oldu ve bütün kâdılar, müftîler ve müderrisler onun emrine verildi ![]() Şeyhülislâmları bizzât pâdişâh tâyin ederdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu sûretle saraydan çıkan sadrâzamla şeyhülislâm alayla at başı berâber Bâbıâlîye gelirler, bir müddet oturup; kahve, şerbet, gülsuyu ve buhur ikrâm edilir ve bu sırada Bâbıâlîdeki hükûmet erkânı şeyhülislâmı tebrik ederlerdi ![]() 1826 yılına kadar şeyhülislâmların müstakil dâireleri yoktu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şeyhülislâmlar, dîvân-ı hümâyûn âzâsı olmamakla berâber, dînî bir meselenin halli veya düzeltilmesi gerektiğinde dîvâna dâvet edilir ve görüşleri alınırdı ![]() ![]() ![]() ![]() Şeyhülislâmların en önemli vazîfesi fetvâ vermekti ![]() ![]() Şeyhülislâmların; çuhadar, telhisçi, kethüdâ ve sâire gibi maiyetinden başka, başlarında fetvâ emîni bulunan ve pek mühim bir dâire olan fetvâ kalemi vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fetvâ, herhangi bir şeyin (umûmî ve husûsî, dînî veya hukûkî) İslâmiyete uygun olup olmadığını bildirmek demekti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şeyhülislâm dâiresinde bulunan kethüdâ, şeyhülislâmın siyâsî ve iktisâdî işlerinde ve şeyhülislâmın nezâretinde bulunan vakıf muâmelelerinde onun vekîli olup, nâmına hareket ederdi ![]() Telhisçi, şeyhülislâmın hükûmet nezdindeki memuru olup, dînî işlere ve kânunlara âit muâmelelerde hükûmetle temas ederdi ![]() ![]() Mektupçu, şeyhülislâmın dîvân efendisi veya mühürdâr, şimdiki ismiyle yazı işleri müdürüydü ![]() ![]() ![]() Osmanlı donanmasının Haliç’ten denize çıkmak zamânı gelince, reîsülküttâb efendi vâsıtasıyla dâvet edilen şeyhülislâm Yalı köşküne gelir ve pâdişâhla berâber teşyî merâsiminde bulunurdu ![]() ![]() ![]() Osmanlı târihinde sadrâzam olmak için tahsil aranmazdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletinin kuruluşundan îtibâren görülen şeyhülislâmlık makâmı, cumhûriyetin îlânından sonra kaldırılmıştır ![]() Şirket-i Hayriye Boğazdaki yolcu nakliyâtı için yurdumuzda kurulan ilk anonim şirket ![]() Eskiden Boğaziçinin iki yakasında yolcu taşıma birbirinden güzel kayıklarla yapılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() Şirket-i Hayriye 1850 yılında sermâyesi, her biri üçer bin kuruş olan 2000 hisse senediyle kuruldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İngiltere’deki Robert White fabrikasına ısmarlanan altı vapur 1853 yılında geldi ve seferlere başladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şirket-i Hayriye vapurlarında öğrenci, memur ve siviller için ayrı ücret târifeleri uygulanıyordu ![]() ![]() ![]() ![]() Şirket, 1868’de İngiltere’den getirttiği bir arabalı vapurla Kabataş-Üsküdar arasında seferlere başladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Solaklar Subaşı Türk-İslâm devletlerinde askerî bir unvan ![]() Subaşı, Büyük Selçuklularda çok önemli bir unvân olup, başkomutan yardımcısı, vekili olarak başkomutanlığı üstlenen kişi bu unvânla anılırdı ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletinin kuruluşunda subaşılık kâdılıktan sonra gelen bir makamdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Timar subaşısı ise sancak beyinin yardımcısı olarak sancak merkezine bağlı kazâ ve nâhiyelerde görev yapardı ![]() ![]() Kendine has giyimi ile diğer vazîfelilerden ayrılan subaşı, sırtına sarı çuhadan biniş, ayağına mavi şalvar, başına beyaz tülbentten yapılmış başlık ve ayağına sarı yemeni giyerdi ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#28 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.T Teşrifatçılık Osmanlı Devletinde çeşitli merâsimler esnâsında, protokol işlerinin görülmesi ![]() Teşrifât, resmî günlerde devlet rical ve memurlarının bulunacakları sıra ve sınıflar demektir ![]() ![]() ![]() ![]() Teşrifâtçılığı ilk önce Kânûnî Sultan Süleyman Han kurmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Pâdişâhın cülusu, bayram tebrikleri, donanmanın denize inmesi, Mısır hazînesinin gelmesi, tâyin olanlara hil’at giydirilmesi vs ![]() ![]() Teşrifâtçının emrinde bir teşrifât kalemi olup, kendisi bu kalemin şefiydi ![]() ![]() ![]() ![]() Sultan Üçüncü Ahmed Han zamânında Dîvân-ı hümâyûndan paşa kapısına nakledilen teşrifâtçılık eski önemini burada da muhâfaza etmiştir ![]() ![]() ![]() Timar Osmanlı Devletinin; geçimlerine ve hizmetlerine âit masrafları karşılamak üzere bir kısım asker ve memurlara, muayyen bölgelerde, kendi nâm ve hesaplarına tahsil selâhiyetiyle birlikte tahsis etmiş olduğu vergi kaynaklarına verilen umûmî isim ![]() ![]() ![]() ![]() Timar müessesesi, yâni eski İslâm devletlerinde kullanılan ismiyle iktâ; sünnet, icmâ ve Hulefâ-i Râşidînin tatbikatıyla sâbittir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Türkiye Selçuklu Devletinin yıkılmasından sonra kurulan Osmanlı Devletinde iktâ usûlünün daha gelişmiş bir şekli olan ve timar adı verilen sistemin uygulanmasına, Osman Gâzinin fetihleriyle başlandı ![]() “Timarların sebepsiz yere sâhiplerinden geri alınmaması, timar sâhibinin ölümü hâlinde arâzinin bu kimsenin oğluna intikâl etmesi ve oğul küçükse, hizmet edecek yaşa gelinceye kadar onun yerine hizmetkârlarının sefere gitmesi ![]() ![]() Orhan Gâzi zamânında da bir takım kumandanlar sınıra yerleştirilerek kendilerine timar verildi ![]() ![]() İlk teşkilâtlanma safhasını Murâd-ı Hüdâvendigâr Han zamânında tamamlayan timar sistemi gelişiminin zirvesine Kânûnî Sultan Süleymân Han zamânında ulaştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletinde timar sâhibi, sâhib-i arz ismini de taşımış olmasına rağmen ne timar dâhilindeki toprakların, ne de bu toprakları işleyen köylünün toprak sâhibine veya devlete vermekle mükellef bulunduğu hak ve resimlerin (vergilerin) mülkiyetine sâhip değildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sipâhî timarının kılıç tâbir edilen ve sipâhîlik hizmetine giren herkes için bir başlangıç kadro maaşı olarak kabul edilen çekirdek kısmı vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Has ve zeâmet şeklindeki büyük timarlarsa, kişi yerine makâma verilirdi ![]() ![]() Her timar sâhibinin bir kılıç yerine tâyin edilmiş olması lâzımdı ![]() ![]() ![]() Hayatta olan timar sâhiplerinin oğullarına dirlik verilmesi âdet değildi ![]() ![]() ![]() ![]() Babasının ölümüyle timar sâhibi olmaya hak kazanan bir çocuk, sefere gidebilecek yaşa geldiği hâlde, yedi yıl timar talebinde bulunmazsa, her türlü hakkını kaybetmiş olurdu ![]() ![]() Timar her ne kadar belli bir hizmet karşılığında timar sâhibinin devlete âit vergileri kendi hesâbına toplaması demekse de, timarların nevilerine göre timar sâhibinin devlete karşı olan mükellefiyetleri değişmektedir ![]() ![]() 1 ![]() ![]() ![]() Mülk timarlarının sâhipleri sefere bizzat gitmek veya mükemmel silâhlanmış bir miktar asker (cebelü) göndermek mecbûriyetindedirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b) Mülk olmayan timarlar: Bu tip timarlarsa hizmet karşılığı timarın gelirlerinin bir kısmının tahsîsi sûretiyle verilen timarlardır ki, Osmanlı Devletinde timarların çoğu bu türdendi ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Haslar voyvoda denilen kimseler vâsıtasıyla idâre edilirdi ![]() ![]() ![]() b) Zeâmet: Senelik geliri 20 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zeâmet sâhipleri zeâmetlerindeki vergileri bütünüyle kendileri alır, sancakbeyi ve subaşılar müdâhale edemezlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() c) Timar: Senelik geliri 2000 akçeden başlıyarak 20 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Timar sâhipleri ölünce timarının kılıç kısmı oğluna veya oğullarına müşterek timar olarak verilir, diğer kısmı terakki sağlayan timar sâhiplerine dağıtılırdı ![]() ![]() 3 ![]() ![]() ![]() b) Mustahfız timarları: Bunlar kale askerlerine verilirdi ![]() ![]() ![]() c) Hadere (Hizmet) timarları: Bu timar sâhipleri saraya ve dînî kurumlara belli hizmetlerde bulunmakla mükelleftiler ![]() ![]() 4 ![]() Kânûnî Sultan Süleymân Han devrine gelinceye kadar, ölmüş olan timar sâhiplerinin oğluna beylerbeyi tarafından timar veriliyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() a) Tezkireli timarlar: Beylerbeyinin doğrudan doğruya vermeye yetkili olmadığı timarlar olup, İstanbul’dan verilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() b) Tezkiresiz timarlar: Beylerbeyinin doğrudan vermek yetkisine sâhip olduğu timarlardı ![]() ![]() 5 ![]() ![]() ![]() b) Serbest olmayan timarlar: Sâhibinin bâdihevâ denilen vergileri almak hakkına sâhip olmadığı timarlardı ![]() Osmanlı Devletinde yurtluk ve ocaklık tâbir edilen timarlar da vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kânûnî Sultan Süleymân Han devrinde gelişmenin zirvesine erişen timar sistemi, bu Pâdişâhın vefâtından sonra bozulma belirtileri göstermeye başladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yine bu yıllarda devâmlı harplerin ve Celâlî isyânlarının meydana getirdiği tahrip ve masraflar, timarlı sipâhî zümresinin fakirliğine sebep olarak, bunların beslediği asker sayısında önemli ölçüde düşmeler meydana geldi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İyi işlediği müddetçe devletin kuvvet unsurlarından birini teşkil eden dirlik sistemi, iyice dejenere olması üzerine gözden düşünce, ilk olarak 1703’te Girit Adasında ortadan kaldırılıp, burada maaşlı memurluk düzenine geçildi ![]() ![]() ![]() ![]() Timarlı Sipahi Timar sâhibi süvâri askeri ![]() Osmanlı ordusunun esâsı ve en büyük kısmını timarlı sipâhi denilen atlı ordusu teşkil etmekteydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Selçukluların Arapça ıktâ dedikleri böyle toprağa Osmanlılar, tâbiri Türkçeleştirerek dirlik demişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “Ednâ” denilen küçük timar sâhipleri er ve erbaş; “evsâf” denilen orta timar sâhipleri astsubay; “âlâ” denilen büyük timar sâhipleri küçük rütbeli subay derecesindeydiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İki türlü tımarlı olurdu: Tezkireli ve tezkiresiz ![]() ![]() ![]() Bir tımarın ilk üç bin akçalık çekirdek kısmına kılıç gerisine terakki denilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sipâhi, timarın bulunduğu topraklarda yaşar, köylülerden vergisini genellikle mal olarak alır ve bu geliri kendisini ve cebelilerini geçindirmek için kullanırdı ![]() ![]() ![]() ![]() Rumeli tımarları, Anadolu tımarlarından dahaverimliydi ![]() ![]() ![]() Sefer ilân edilince sipâhiler, Seraskerin bulunduğu yere gelir, yoklama olurlar, dirlik sipâhileri ve cebelileri ayrı ayrı deftere yazılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() Yığınak emri gelince her tımar sâhibi, cebelileriyle berâber, kendi kazâsının belirli yerinde toplanırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Beylerbeyilerin izin vermesiyle sancak beyleri tarafından bir kısım sipâhiler memleket muhâfazası için yerlerinde bırakılabilirdi ![]() ![]() ![]() Timar ve zeâmet; sâhibi ölünce, ekseriya büyük oğluna, yoksa kardeşine veya yeğenine verilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Timar ve zeâmet sâhipleri, arâzileri üzerindeki toprakları üç yıldan fazla işlemezlerse, dirliklerini kaybederlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultan Birinci Süleyman Han (1520-1566) zamânında timarlı sipâhiler, en parlak devrini yaşadı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Timarlı sipâhiler 17 ![]() ![]() ![]() Asırlar boyunca sipâhiler, memleketin en uzak köşelerine kadar yayılıp, köylüyle iç içe yaşadı ve uzun müddet zirâî iktisâdiyatın ve devlet toprak siyâsetinin faal mümessilleri rolünü oynamıştı ![]() ![]() ![]() Timarlı sipâhilerin 17 ![]() ![]() ![]() Kapıkulu süvârilerinin ehemmiyet kazanması ile Sultan Abdülmecîd Han (1839-1865), 19 Ocak 1841 fermanı ile birçok timarlı sipâhiyi emekliye sevk etti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Top Arabacıları Ocağı Osmanlılarda kapıkulu ocaklarının yaya kısmından büyük topları cepheye taşımak için kurulan teşkilât ![]() Muhtemelen 15 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Topçu Ocağı Osmanlılarda kapıkulu ocaklarının yaya kısmından olup, top dökmek ve top kullanmakla vazifeli askerlerin mensup olduğu ocağa verilen ad ![]() Sultan Birinci Murâd devrinde yeniçeri ocağının teşkilinden az sonra, acemi ocağından alınan neferlerle ilk olarak topçu ocağı kuruldu ![]() ![]() ![]() Topçu ocağına sertopi nâmıyla da anılan topçubaşı nezâret ederdi ![]() ![]() ![]() Tophânenin; hesap ve alım-satım işlerine tophâne emîni bakardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#29 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.Topkapı Sarayı İstanbul’da Sarayburnu sırtlarında yaklaşık 400 yıl Osmanlı Devletinin idâre merkezi olan saray ![]() Sultanahmed ile Haliç ve Boğaz sâhilini kaplıyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İstanbul’un fethinden on iki yıl sonra 1465’te inşâsına başlanılan sarayın ilk kısmı 1472’de bitirildi ![]() ![]() ![]() Deniz tarafındaki sur, Sirkeci İskelesi ve Sepetçiler Köşkünden başlayarak Ahırkapı’ya kadar gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Pâdişâh, donanma sefere çıkarken Kaptan paşaları Yalı Köşkünde kabul ederdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SultanMahmûd Han Köşkü, Sultan Abdülazîz Han (1861-1876) zamânında “Arslanhâne” adını aldı ![]() ![]() ![]() Cebehâne Meydanının sâhil kısmında Sultan İkinci Bâyezîd Han (1481-1512) zamânında yaptırılan “Sinan Paşa Köşkü” ve hizâsında Yavuz Sultan Selim Han (1512-1520) zamânında yapılan “Mermer Köşk” vardır ![]() ![]() ![]() ![]() Topkapı Sarayı, Birûn, Enderûn ve Harem olmak üzere üç kısımdan meydana gelirdi ![]() ![]() Birûn kısmı: Sarayın dışı olup Bâb-ı hümâyûndan Bâb-üs-saâdeye kadar uzanan, birinci ve ikinci yer diye anılan kısımları ihtivâ eder ![]() Birinci yer; Bâb-ı hümâyûnla Ortakapı da denen Bâb-üs-selâm arasındaki sahadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Deâvi Kasrı, bugün mevcut değildir ![]() ![]() ![]() İkinci Yer; yüz seksen metre uzunlukla yüz otuz metre genişliktedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sarayın dış kısmı olan Birûn, herbiri birer hizmet için yapılan bu binâlardan meydana geliyordu ![]() Enderûn: Sarayın iç kısmı olup, saray üniversitesi mâhiyetindeydi ![]() ![]() ![]() Enderûn, Bâb-üs-saâde diye anılan Akağalar Kapısıyla başlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bab-üs-saâde kapısından “Üçüncü Yer” denilen meydana girilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncü Yer Meydanının sol kenarında Hırka-i Saâdetle diğer mübârek emânetlerin muhâfaza olunduğu dâireyi ihtivâ eden Hasoda Koğuşu ile Akağalar Mescidi ve üst tarafında Kuşhâne Mutfağı ve Harem Kapısı vardır ![]() ![]() ![]() ![]() Hırka-i Saâdet Dâiresi; mukaddes emânetlerin muhâfaza edildiği odadan başka büyük bir salonla Arzhâne adlı diğer bir salonu, bir de Silâhtarağa hazînesini ihtivâ eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mukaddes emânetlerin en değerlisi Hırka-i Saâdet sayılmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dördüncü yer, Boğaziçi’ne bakar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Enderûn, sağlam temeller üzerine kurulan, yüksek kadroya ve geniş, muazzam teşkilâta sâhip bir müesseseydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Harem Dâiresi: Sarayın asıl ikâmet yeridir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Harem’de mahremiyet ve ahlâk kâidelerine çok dikkat edilip, burada güzel ahlâk ve iffet timsâli şahsiyetler yetişip, ikâmet etmiştir ![]() ![]() Harem Dâiresine, Zülüflü baltacılar Koğuşunun yanında bulunan ve Araba Kapısı diye anılan yerden girilir ![]() ![]() Dolaplı Kubbenin çevresi dolaplarla çevrilidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Veliahd Dâiresinden sonra Ocaklı Sofa gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hünkâr Sofası, en güzel yerlerdendir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Topkapı Sarayı Müzesi, mîmârî sanat eseri kompleksi olup, binâları ve içindeki paha biçilmez hazine ve kolleksiyonlarıyla yerli ve yabancıların hayranlık dolu alâkasını üzerinde toplar ![]() ![]() Topkapı Sarayındaki köşklerin herbiri birer sanat âbidesi mâhiyetindedir ![]() ![]() ![]() ![]() Muhteşem saltanat arabalarından bâzıları mevcut olmasına rağmen, çoğu da yağmalanmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() Saraydaki Silâh Müzesi, çok zengin olup, Osmanlıların her devrine âit ateşli, kesici ve vurucu silâhların yanında çeşitli yüzyıllara âit ganimet eşyâsı veya İslâm ve Avrupa devletlerinden hediye olarak gelen silâhlar vardır ![]() ![]() ![]() Topkapı Sarayında dünyânın en ünlü yazma eserleri vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tulumbacılar Yangın çıkınca etrafa yayılmadan söndürmek ve mahsur kalanları kurtarmak için kurulan bir Osmanlı dönemi teşkilâtı ![]() 1720 senesine kadar İstanbul’da çıkan yangınları, yeniçeriler kanca, balta, su kovası vesaire gibi itfâiye âletleriyle söndürürlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() On sekizinci asrın başlarında Müslüman olup, Dâvûd adını alan bir Fransız teknisyen, yangın söndürmek için tulumba yaptı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ancak yeniçeriliğin 1826’da kaldırılmasıyla bu ocak da lağv edildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tulumbacılar, şehrin yüksek yerlerinde inşâ edilen yangın kulelerindeki gözcüleri vâsıtasıyla yangınları haber alırlar, başta reisleri, omuzlarında su tulumbaları ve yangın söndürme âletleriyle yangın yerine koşarlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Uşaklar arasında bir anlaşmazlık çıkarsa bunu halletmek de fenercinin göreviydi ![]() ![]() ![]() Yangını söndüren tulumbacılar dönerken hangi sınıf veya mahallenin tulumba ocağından olduklarını belirtmek için halkın kalabalık olduğu yerlerde “Haaayt ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Türk Ocakları Osmanlı Devleti ve Cumhûriyet döneminde faaliyet gösteren Türk kültür dernekleri ![]() İlk defâ 1912 yılında kuruldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Türk Ocaklarının kuruluşunda tıbbiyeli gençler faal rol oynadılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kısa bir süre içinde faaliyetlerini hızla geliştiren Türk Ocaklarının ertesi yıl başkanlığına Hamdullah Suphi (Tanrıöver) seçildi ![]() ![]() ![]() ![]() 1932 yılında CHP’nin bir yan organı olan Halkevlerinin kurulmasıyla Türk Ocakları kapatıldı ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye. |
![]() |
![]() |
#30 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.Türk Ordusu Türk milleti gibi, Türk ordusunun da şanlı, şerefli bir tarihi vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Orta Asya’da hüküm süren Türk devletlerinin düzenli orduları vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Türkler, bulundukları her yerde, ıstırap çeken, hor görülen, yanlış inançlara sapmış milyonlarca insanı korumuş, oralarda hak ve adaletin temelini atmışlardır ![]() ![]() ![]() ![]() Selçuklular; eski Türk onlu sistemi, ıkta sistemi, lüzumunda ücretli askerler ve uclarda Türk beyliklerinin emrindeki Türkmenlerle muhteşem bir ordu kurmuşlardı ![]() ![]() ![]() ![]() Ateşli silahların bulunmasıyla, Türkler bu yeniliği derhal askerî sahada kullanmasını bildiler ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devleti, modern manâda ilk daimi orduyu Birinci Murad Han zamanında Yeniçeri ordusu adıyla kurdu ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı ordusu; Kapıkulu, Eyalet ve Deniz Kuvvetleri olarak üç kısımdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çaka Beyin İzmir’de tersane kurmasıyla Türklerde başlayan denizcilik, Osmanlılar zamanında çok gelişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() On dokuzuncu asrın sonunda, 20 ![]() ![]() ![]() Daima düzenli, tertipli ve uzun ömürlü devletler kurma özelliğine sahip olan Türkler, yurtlarında iç güvenlik ve huzurun sağlanması için kanunlar koymuşlar ve teşkilâtlar kurmuşlardır ![]() ![]() Büyük Selçuklularda Şahne ve Anadolu Selçuklularında Subaşı, zabıta teşkilâtı ve faaliyetlerini yürüten sorumlu memuriyet ve makamlar arasında bulunuyordu ![]() ![]() ![]() Türk ordusunda, kanunlara saygı eksiksiz ve tamdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı ordusunun kuruluş ve yükselme devrinde tam uyguladığı görevi; iç ve dış düşmana karşı devleti savunmaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bilhassa 1950 yılından sonra modern silahlarla teçhiz edilen Türk ordusu, her geçen gün gelişen silah teknolojisinden istifade ederek kendini yenilemekte, dostlarına güven, düşmanlarına korku vermektedir ![]() “Türk sistemini kendi sistemimizle mukayese ettiğim zaman, istikbalin başımıza getireceği şeyleri düşünerek titriyorum ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meşhur İngiliz diplomatı Ricault, ordu-yu hümâyun ile Uyvar Seferine katılmıştır ![]() “ ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aynı konuda Iorga ise şöyle demektedir: “Bir Avrupa ordusunun bir ülkeden geçmesi, o ülkenin halkı için felâket, bir Türk ordusunun geçişiyse saadetti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() On sekizinci asrın başlarında ise Kont Bonneval; “Mâhir bir kumandan, Türk askeri ile dünyayı bir kutuptan diğer kutba kat edebilir ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|