Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Sözlük Ağı

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
harfiile, harfiosmanlıca, ilgili, kelimeler, osmanlıca, sözlük

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #16
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KESİR-ÜL EVLÂD Çocukları çok olan Evlâdı kesir olan
KESİR-ÜL MÂL Malı mülkü çok olan Serveti fazla olan Zengin
KESİR-ÜL VUKU' Sık sık olan, çok vuku bulan
KESİR (C: Kesrâ) Parçalanmış, dağıtılmış Kırılmış
KESİS Hurma şarabı * Darı bozası * Arapların taş üstünde kurutup ve dövüp azık edip yedikleri et
KESİS Titremek Deprenmek * Eğrilik
KESİSA Avcıların tuzağı
KESKESE Söylerken sin'i kef'e tebdil edip sin yerine kef okumak * Çabuk kesmek
KESLAN Uyuşuk, tembel, gevşek Yorgun
KESM Doldurmak * Ağzına alıp kırmak
KESM (C: Ekâsim) Bir şeyi eliyle parmaklamak * Çok miktar atlar
KESR Kırmak Parçalamak Parçalara ayırmak * Mat: Bir bütünün parçalarından her biri
KESR-İ ÂDİ Ondalık olmayan kesir Bayağı kesir Meselâ: 3/8, 7/20 gibi
KESR-İ ÂŞÂRİ Ondalık kesir Mahreci (paydası) 10 veya 10'un her hangi bir kuvvetinden ibaret olan kesir Meselâ: 0,15 - 0,007 gibi
KESR-İ HÂTIR Hatır kırma
KESRA (C: Ekâsire) Acem meliklerinin lâkabı
KESRE Kur'an-ı Kerim yazısında harfin altına konarak, o harfi "İ" veya "I" diye okutan ve bir adı da "esre" olan işâret
KESRE-İ HAFİFE "İ" diye okunan kesre
KESRE-İ SAKİLE "I" diye okunan kesre
KESRET Çokluk, sıklık * Bir şeyin ekserisi ve muazzamı Bolluk (Bunun zıddı kıllettir)(Hayat, kesrette bir çeşit tecelli-i vahdettir Onun için ittihada sevkeder Hayat, bir şeyi her şeye mâlik eder M)(Hem bütün âlemlerin Rabbi kesret tabakatında vahdaniyeti ilân etmek istemesine mukabil; en azamî bir derecede bütün merâtib-i tevhidi ilân eden, yine bizzarure O Zâttır S) (Bak: Tefekkür)
KESRET-İ ETBA' Tâbi olanların çokluğu Tarafdarların kesretli oluşu
KESRET-İ NUKUD Para çokluğu
KESS Sakal kıllarının sık ve kıvırcık olması
KESS Alt dişleri çenesiyle çıkmak
KESSARE Çoğaltan Artıran
KESTEL itl Küçük kale Hisarcık
KESUB Çok kazanan ve kesbeden
KEŞ f (Keşiden) Çekmek fiilinin emir kökü Birleşik kelimeler de yapılır Meselâ: Cefâ-keş $ : Cefâ çeken Esrar-keş $ : Esrar çeken, esrar içen serseri
KEŞ Yoğurt peyniri, yağsız âdi peynir
KEŞ Akılsız, kolay aldanır Ahmak
KEŞ' Kalb sıkıntısına uğrayıp huzursuz olmak
KEŞAH Bir hastalık (İnsanın böğrüne vâki olur da dağlarlar)
KEŞAKEŞ f Münâkaşa, çekişme * Keder, hüzün, tasa, gam* Sıkıntı, felâket, ıztırab * Tereddüt, kararsızlık * Pehlivanların birbirleriyle mücâdeleleri * İki kişinin, bir şeyi birer uçlarından tutup, her birinin kendine doğru çekmesi
KEŞAN (Keş C) f Çekenler, çekiciler * Çeken, çekerek Çeke çeke
KEŞAN Zincirden yular
KEŞAN BER KEŞAN Çeke çeke, zorla sürükleye sürükleye götürerek
KEŞAN KEŞAN f Sürükleye sürükleye, zorla çekerek götürerek
KEŞAVERZ f Ekinci, çiftçi Ekinlik
KEŞE' Kebap yapmak * Yemek * Çok dolu olmak
KEŞEF f Kaplumbağa
KEŞEF Alın saçının ve kâkülün dâire şeklinde yukarı doğru devrik olması
KEŞENDE f "Çeken, çekici" mânalarına gelir ve birleşik kelimeler yapmakta kullanılır Meselâ: (Mihnet-keşende: Mihnet çeken) * Dayanan, tahammül eden, mütehammil
KEŞF Açmak * Olacak bir şeyi evvelden anlamak Gizli kalmış bir şeyin Cenab-ı Hak tarafından birisine ilham olunması ile o gizli şeyin meydana çıkarılması
KEŞF-ÜL KUBUR Kabirdeki ölünün hâlinden anlamak Ölünün azab çekip çekmediği ve sair bazı hususların bâzı veli kimselerce bilinmesi
KEŞF-İ RÂZ f Gizli bir şeyi meydana çıkarmak, açıklamak * Sır toplamak, casusluk etmek
KEŞFÎ Keşifle alâkalı
KEŞFİYAT (Keşf C) Keşifler Bulup meydana çıkarılan şeyler * Cenâb-ı Hakkın ihsan ve ilhamı ile evliyâullahın, hususan evliya-ı izâm hazeratının ve hasseten Kur'ân-ı Hakimin irşadı ile ve feyzi ile Rüesâ-i Evliyâ ve Server-i Kâinat olan Peygamberimiz Resul-i Ekrem (ASM) Efendimizin dersi ile ferd-i ferid-i a'zam makamının zirve-i âlisine yükselen büyük hâdinin vâkıf oldukları mâziye, hâle, istikbale müteallik, kevni, mânevi sırlar, keşifler (Z Gündüzalp)(S - "Keşfiyat-ı fenniye ve fünun-u hâzıra eski insanlara meçhul ve gayr-i me'luf olduğundan, onları onlara ders vermek hatadır" diyorsun Bilhassa âhirete ait ahval gibi müstakbeldeki nazariyat da böyle değil midir? Onlar da bize meçhul ve gayr-i me'lufdurlar Onlardan bahsetmek ne için hata olmuyor?C - Müstakbeldeki nazariyat, bilhassa âhirete ait ahvale hiç bir cihetle hiss-i zâhiri taalluk etmemiştir ki, o hissin hilâfını söylemek şaşırtma olsun Binaenaleyh, o gibi şeyler, dâire-i imkândadırlar Öyle ise, onlara itikad ve onlar ile itmi'nan peyda etmek mümkündür Öyle ise, o gibi şeylerin hakk-ı sarihi, onları tasrih etmektir Lâkin keşfiyat-ı fenniye; eski insanlara göre, imkân ve ihtimal dairesinden çıkıp, muhal ve imtina derecesine girmişlerdir Çünkü gözleriyle gördükleri şeyler, onlarca bedahet derecesine girmekle, onun hilâfı onlarca muhaldir Öyle ise, onların hissiyatına hürmeten, o gibi mes'elelerde belâgatın iktizası, ibham ve ıtlaktır ki, onlara bir şaşırtma olmasın Fakat Kur'ân-ı Kerim, irşadını noksan bırakmamıştır Bu zamanın fencilerini de istifadeden mahrum etmemek üzere, çok karine ve emareleri vaz'iyle, hakikatlara işaretler yapmıştırEy insafsız! Seni insafa davet ediyorum Bir kere $ olan meşhur düsturu nazara almakla, zamanlariyle muhitlerinin müsaadesizliğini düşünerek, telâhuk eden binlerce efkârın neticelerinden doğan şu keşfiyat-ı fenniyeyi o zamanlardaki insanların kafa mideleri alıp hazmedemediklerine dikkat edersen anlayacaksın ki; Kur'an-ı Kerim'in o gibi meselelerde ihtiyar ettiği ibham ve ıtlak yolu, ayn-ı belâgat olduğu gibi, yüksek i'cazını da isbata âşikâr bir delil olduğunu gözün kör değilse göreceksin İİ)
KEŞFİYAT-I FENNİYE Fen ve ilmin keşifleri (Telefon, radyo, uçak gibi)
KEŞHAN (KİŞHÂN) Deyyus
KEŞİDE f Çekilen, çekilmiş Çekmek * Tartılmış Dizilmiş Tertibedilmiş Yazılmış
KEŞİDE-KAMET f Uzun boylu
KEŞİH (C: Küşuh) Perâkende olmak, parça parça dağılmak * Böğür * Cânip, taraf
KEŞİŞ Ayı avazı * Deve avazı
KEŞİŞ f Papaz Manastır rahibi (Arabçası: Kıssis)
KEŞİŞÂN (Keşiş C) Papazlar, manastır rahibleri
KEŞİŞÂNE f Keşişe yakışır yolda Papaza uygun şekil ve surette
KEŞİŞHÂNE f Kilise, manastır
KEŞK Kavi, kuvvetli, sağlam * Kabuğu çıkmış arpa * Arpa suyu * Yoğurt keşi
KEŞKEK Haşlandıktan sonra kurutulmuş buğday
KEŞKEŞE Şin harfini kef gibi okumak * Yılan ötüşü
KEŞMEKEŞ f Kararsızlık Karışıklık Tereddüd Kavga Çekişme
KEŞNİ f Koruluk, orman
KEŞR Gülünce dişlerin görünmesi
KEŞŞAF Keşfeden Gizli şeyleri bulup meydana çıkaran * Meşhur bir tefsir ismi * İzci
KEŞT Seyir ve temâşâ etmek Gezmek * Hanzale
KEŞT Soymak * Keşfetmek * Fazlalığı kesmek Koparmak * Açmak Deriyi yüzmek * Yüzden perdeyi kaldırmak
KEŞTÎ f Gemi, sefine
KEŞTÎ-İ GAM Gam gemisi * Mc: Bu dünya
KEŞTÎBAN f Gemici, kaptan
KEŞTÎGÂH f Liman Gemilerin barındığı yer
KEŞTÎGER f Gemi yapan veya tamir eden kimse
KEŞTÎNİŞİN f Gemide oturan Gemide bulunan kimse
KEŞTİTE Yuvarlak karpuz
KETAİB (Ketibe C) Askerler, neferler, erler Alaylar, birlikler
KETB Yazma * Toplama, cem'etme * Dikme
KETD (KİTD) Bir yıldız adı * Omuzlar ile sırt arası
KETEBE Kâtibler Yazıcılar * Bir hattatın yazdığı eserinde imza yerinde "Ketebehu; Onu yazdı" mânasında kulllanılır
KETER (C: Ektâr) Kadr, mertebe, derece
KETF Omuz Omuz kemiği * Parça parça kesmek ve bağlamak
KETH Kesbetmek Çalışmak, kazanmak Amel ve sa'yetmek
KETİB Dikici, diken
KETİBE Asker bölüğü Ordudan ayrılmış toplu alay Düşmana çapul eden birkaçyüz kişilik süvari kolu
KETİBEPERVER f Askeri koruyan ve seven Asker yetiştiren
KETİF (Kitf-Ketef) (C: Ektâf) Omuz * Kürek kemiği, omuz küreği
KETİFE Hased * Kapıya çakılan yassı büyük demir kilit
KETİT Deve avazı * Sığır avazı
KETİTE Sinir
KETİZ Yemeği çok yeyip karnını iyice dolduran kişi
KETKAT Kelâmı çok olan, sözü çok olan, fazla konuşan
KETKETE Kahkaha derecesinden azca gülmek * Toy kuşunun sesi
KETM Saklamak Gizlemek Sır tutmak Söylememek
KETM-İ ESRÂR Sırları saklama
KETM-İ NÜFUS Kendini göstermeme Saklama
KETN Kir, pas
KETT Zayıf vücutlu kimse * Mal kazanıp yığan
KETTAN Keten
KETUM Sır saklayan Herkese her şeyi konuşmayıp sırrını belli etmiyen * Her şeyi gizleyen
KETUMANE f Ketum olup ağzı sıkı olan, herşeyi söylemiyen kimseye yakışır surette
KETUMİYYET Ketumluk Ağız sıkılığı Sır vermemeklik
KEU' Korkak olmak
KEÛD Meşakkatli sarp yokuş
KEV' Vurmak * Korkmak
KEVA' Bileğin çıkması * Bilek kemiği
KEV'A Eli bileğinden eğri olan kadın (Müz: Ekvâ)
KEVAHİL (Kâhil C) Sırtlar, arkalar * Gayretsizler, uyuşuklar, tembeller
KEVAHİN (Kâhin C) Kâhinler Falcılar Gaibten haber verenler * Alimler
KEVAİB (Kâib C) Yeni yetişmiş turunç memeli kızlar
KEVAKİB (Kevkeb C) Yıldızlar
KEVAKİB-ŞİNÂS f Müneccim
KEVALİK Kısa boylu
KEVAR(E) f Meyve veya üzüm küfesi * Bal arısı gömeci, petek * Geceleri havada peyda olan bulut Sis
KEVD Yakın olmak
KEVDEN (C: Kevâdân) Semerli at * Akılsız, ahmak, düşüncesiz
KEVH Gâlip olmak
KEVKEB Yıldız * Parıldamak
KEVKEB-İ DERRÎ Parlak yıldız
KEVKEBE f Fevkalâde tantana İhtişam, debdebe, şöhret
KEVKEBE Necim, yıldız * İnsan cemaatı Süvari alayı
KEVKEBÎ Yıldıza ait, yıldızla ilgili
KEVLAN Kandıra adı verilen ot
KEVLEM Fülfül denilen karabiber cinsi
KEVMA Büyük ökçeli dişi deve
KEVMAH Dübürü büyük kimse
KEVME Küme
KEVN Hudus Varlık, var olmak Vücud, âlem, kâinat Mevcudiyet
KEVNEYN İki âlem Dünya ve Ahiret
KEVNÎ Oluşa ait ve müteallik Kâinat ilmine dair Varlıkla alâkalı
KEVNİYYAT Kâinat ilmi, kozmoloji * Mevcudat, varlıklar Vücuda gelmeler
KEVN Ü FESÂD Var olup sonra bozulmak
KEVN Ü MEKÂN Kâinat, âlem, dünya
KEVR Devretmek, dönmek * Sarık sarmak Tülbend sarmak * Bir yerde toplanmış olan develer * Çokluk, bolluk, ziyadelik * Mukül dedikleri darı cinsi
KEVS (C: Ekvâs) Pabuç
KEVSEC Köse kişi * Testere gibi hortumu olan bir balık cinsi
KEVSEL Geminin kıç tarafı
KEVSER Kıyamete kadar gelecek Âl, Ashâb, Etbâ' ve onların iyilikleri, hayırları * Bereket * Kesretten mübâlağa Çokluğun gayesine varan şey Gayet çok şey * Pek çok hayır Hikmet, ilim Kur'an, İslâm, tevhid İlm-i Ledün Ma'rifetullah * Cennet ırmaklarının kaynakları * Cennet'te bir havuz veya nehir
KEVSER SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 108 Suresi

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #17
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KEVTER Fülfül dedikleri karabiber cinsi
KEY Eski Acem pâdişahlarının nâmıdır
KEY f Ne vakit, ne zaman? (Soru için kullanılır)
KEY Arapçada muzari fiilini nasbeden (son harfini üstün okutan) ve "İçin, tâ ki, hangi, nasıl?" yerinde kullanılan harf (Bak: Huruf-i nâsibe)
KEY' Yaramaz gönüllü olmak
KEYAN (Key C) f şahlar, hükümdarlar, keyler, hakanlar
KEYANÎ f Şaha ait Hükümdarla alâkalı
KEYD Tuzak Kötülük, hile * Men'etmek * Kusmak * Çakmağın tezce ateşi çıkmayıp geçmek * Cenk etmek, dövüşmek * Karganın ötmesi
KEYF Afiyet, sağlık, sıhhat * Memnunluk, hoşlanma * Neş'e, sevinç, sürur * Mizaç, tabiat * İstek, taleb, arzu, heves* Gönül açıklığı
KEYFE Arabçada sual cümlesinin başına gelir "Nasıl? Nice?" mânalarınadır
KEYFE HÂLÜK Hâlin nasıl? Nasılsın?
KEYFEMÂ Her nasıl?
KEYFEMÂ YEŞÂ' Nasıl isterse, istediği gibi
KEYFE METTEFAK Hangisi olursa Nasıl rast gelirse
KEYFER f Karşılık, mukabil * Mükâfat veya ceza
KEYFÎ (KEYFİYYE) Keyfe, arzuya bağlı İsteğe âid ve müteallik
KEYFİYYET Bir şeyin esâsı ve iç yüzü Nasıl olduğu ciheti * Kalite Madde (Kemmiyetin zıddıdır)
KEYHAN f Dünya, arz
KEYL Ölçme * Kile Hububat ölçüsü Ölçek
KEYLEKAN Bir pırasa cinsi
KEYLÎ Kile ile ölçülen şeyler
KEYLUS Hazmı kolay olan gıda
KEYMUS yun Yiyecek ve içecek maddelerin midede hazmolunup erimesinden hâsıl olan bir sıvıdır ve kana karışır
KEYNUNET Varlık, var olma
KEYS Zekâ, kavrayış, anlayış, idrâk
KEYS Yaramaz huylu kişi
KEYSAN Ayakla bir kimsenin dübürüne vurmak * Özür, mâzeret
KEYSANİYYE Revâfiz tâifesinden bir sınıf
KEYSUM Çok miktar olan kuru ot
KEYUL Muharebe gününde dizilen safların son safı
KEYT (Keyte) şöyle, şöylece, kezâ
KEYVAN f Satürn (Zuhal) gezegeni
KEYY (KEYYE) Adama veya davara yapılan nişan * Yarayı dağlama
KEYYAL Kile ile ölçen kimse Kileci
KEYYEFE (Tekyif den mâzi fiili) İnceleyip iç yüzünü bildi, idrak etti manasınadır
KEYYİS (Keyyise) Akıllı, anlayışlı, kiyasetli, idrakli, zeki * Zarif
KEZA Böyle, böylece Bu dahi öyle
KEZALİK Bunun gibi Böylece Bu da böyle
KEZAME (C: Kezâyim) İki kuyu arasındaki yarıklar ve delikler (Su birinden birene akar) * Terazi iplerinin kendinde toplandığı halka
KEZAN Küfeki taşı
KEZAZ (Kezazet) Hadden tecavüz etmek, haddini aşmak * Tıb: Nefes alamıyacak derecede mide dolgunluğu
KEZAZE Kuruluk, münkabız olmak, kabızlık
KEZB Tırnakta görünen beyazca yer
KEZBERE Kanbel otu * Baldırıkara otu
KEZEB (Kezub C) Yalancılar
KEZÎM Öfke ve kızgınlığını yenen
KEZKAZ Tez tez yürümek, hızlı hızlı gitmek
KEZKEZ Kenger otu zamkı
KEZKEZA Kırbanın dolu olması
KEZKEZE Çok fazla kırmızılık
KEZM Kızgınlığı yenme Öfke ve hiddeti meydana çıkarmama * Men'etmek, engel olmak * Hapsetmek * Nefesin çıktığı yer
KEZM Bir şeyi ağzına alıp ön dişiyle kırmak * Burnun kısa ve yüksek olması * Parmakları kısacık olmak * Atın dudaklarının kaba ve kısa olması
KEZMA Parmakları kısacık olan kadın
KEZMAZİC (KEZMÂZİL) İlgın ağacının koruğu
KEZUB Çok yalancı, aldatıcı Daima yalan söyleyen
KEZUM Sükut etmek Susmak
KEZV Çok olmak
KEZV Çokluk, kesret, fazlalık
KEZZ Boğazına çıkana kadar yemek * Çok yemekten dolayı ağırlaşmak
KEZZ Dar * Münkabız, katı
KEZZAB Yalancı Çok yalan söyleyen
KEZZAB-I BÎ-HİCAB Utanmaz ve hayâ etmez yalancı
KEZZE Katı sesli * Kısa
KIBAB (Kubbe C) Kubbeler Tepesi yarım küre şeklinde olan binâ damları
KIBAH (Kabih C) Çirkinler, kabihler
KIBAL (Bir yazıyı) karşılaştırma, mukabele etme * Pabucun ayak üstüne gelen yeri
KIBAL(E) Ebelik bilgisi ve işi
KIBB Kişinin arkasında yumrulanan kemik
KIBBE (C: Kıbbât) Kırkbayır adı verilen karın
KIBEL Yan, taraf, yön, cihet, cânib
KIBLE Kâbe-i Muazzamanın bulunduğu Mekke-i Mükerreme ciheti Kıble tarafı, güney * Cenubdan esen rüzgâr
KIBLEGÂH f Kıble tarafı Kıblenin bulunduğu yer
KIBLENÜMA (Kıblenâme) f Kıblenin tâyinine yarayan pusula Cihet ve yön gösteren âlet
KIBS Çok adet, çok miktar
KIBT Mısır'ın eski yerli halkı
KIBTÎ (C: Kabâti) Kıbt soyundan olan Çingene * Çingene ile alâkalı
KIBTİYAN (Kıbti C) Kıbtiler, çingeneler
KIDAD Perâkende olup dağılmak
KIDAH Temrensiz ok
KIDD Kayış
KIDDE Tarikat * Bölük
KI'DE Halı * Bir oturma tarzı
KIDEM Öncelik ve eskilik * Evveli bulunmamak Ezeli olmak * Başkasından daha önce olmak Zamanca daha evvelki olmak Rütbece daha yüksek olmak * Cenab-ı Hakkın "Kıdem" sıfatı, yâni; ebedî ve ezelî oluşu
KIDEMEN Kıdemce, kıdem yoluyla
KIDN Havan * Kadının mahfe içinde kendisi için koyup sakladığı giyim eşyası
KIDR (C: Kudur) Çömlek, tencere ve kazan gibi, yemek pişirmeye mahsus kaplar
KIDVE İlimde ileri olup kendisine uyulan Kendine itimad edilip ardınca gidilecek olan
KIFAR Çöller Susuz, otsuz yerler
KIFVE Kuyruk * Fuhuş sözle iftira etmek
KIHF (C: Akhâf) Kafatası Beynin, içinde bulunduğu kafa kemiği
KIL' (C: Kılâ) Gemi kanadı * Eyerde oturmayan kimse
KILA' (Kal'a C) Surlar, kaleler, hisarlar
KILÂ-İ RASİNE Sağlam kaleler Muhkem surlar
KILAA Yelken
KILADE Gerdanlık Boyna takılan kıymetli şey * Akarsu
KILAFET Gemi ziftleme san'atı Kalafatlık
KILAVUZ Yol gösteren, rehber * Vapurlara yol gösteren * Bazı hayvan katarlarının önüne düşüp, onları sevkeden hayvan * Eskiden evlenme işlerine vasıtalık eden kadınlar * Düşman hakkında mâlumât edinmek için ordu hizmetinde kullanılan kişiler * Okçuluk müsabakalarında ilk atılan ok
KILDE Yağ tortusu
KILEVB Kurt, zi'b
KILHIM Yaşlı hayvan
KILIBIK Karısının sözünden çıkmayan erkek Karısının baskısı altında olan adam
KILKAL Hareket ettirmek
KILKIL Siyah tohumlu bir ot
KILLE(T) Titremeğe benzer bir hâlet ki hiddet vaktinde ârız olur * Azlık Nâdirlik Kıtlık
KILLET-İ NUKUD Para darlığı Para sıkıntısı
KILLÎB Eski kuyu * Kurt
KILS (C: Kulus) İftira etmek * Atmak * Liften yapılmış kalın ip * Kusmak * Kap dolup dökülmek
KIL Ü KAL (I ve A, uzun okunur) Dedikodu
KILV Yeyni eşek * Çelik oyunu oynamak
KILYAN Beyaz nohut
KIMAH Sudan başını kaldırmak
KIMAR Kumâr
KIMAT Örtü, sargı Sarılacak bez Beşik bağırdağı * Keserken koyunun ayağını bağlamada kullanılan ip
KIMATR Eşya veya kitab saklanan yer Kitaplık
KIMCAR Bıçak kını
KIMIZ Ekşimiş kısrak sütü
KIMKIM İyi cins olmıyan kuru hurma
KIMME (C: Kumem) Boy, kamet * Beden * Başın tepesi * Dağ tepesi * Her şeyin yükseği * İnsan cemaati, topluluk
KIMT Kamıştan yapılan evlerin kamışlarını bağladıkları ip
KINA' Başörtüsü, eşarp Örtü, yaşmak, peçe, nikâb * İçinde hediye gönderilen tabak
KINA Burnun ortası yumru olmak * Hurma salkımı
KINA Râzı olmak, kabul etmek
KINAF Büyük burunlu kişi
KIN'AR Dağ keçisinin semiz ve büyük olanı
KIN'AS Büyük deve
KINDÎD şarap, hamr
KINKIN Yol gösterici, kılavuz * Bir cins çekirge * Yer altındaki suyun miktarını bilip kazan kimse
KINN (C: Aknân-Akınne) Köle
KINNARE Mezbaha
KINNE (C: Kinen) Hurma lifinden yapılan urganın sağlam ve dayanıklı olması * Dâne çadırı dedikleri ot * Bir nevi devâ
KINNEB Kendir otu * Kınnap İnce sicim
KINNESRİN Şam diyârında bir mekân adı
KINNÎNE Büyük şişe * Şarap kabı
KINS Her nesnenin aslı ve bitecek yeri
KINTAR (C: Kanâtir) Yüzyirmi rıtıl veya yetmiş bin dinar * Çok mal * Bir sığır derisi dolu altın ve gümüş
KINTAR Belâ, meşakkat, zahmet
KINVE (KUNVE) Koyunu döl için saklamak
KIPTİ Avrupanın bazı cihetlerine Hintten gelerek yerleşen çingenelere verilmiş isim Çingene
KIRA Konaklık etmek * İhsan etmek
KIRA' Cimâ etmek * Sağlam, muhkem * Şiddetli

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #18
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KIRAAT (KIRAET) Okuma Düzgün ve çabuk okuma * Okuma kitabı * Fık: Namazda Kur'an-ı Kerim'den bir miktar okumakİnsan bir yazıyı ya kendi kendine yahut başkasına dinletmek üzere okur Hususi mütâlaa nasıl olsa olur Fakat dinletmekten maksad, anlatmak olduğu için o yolda okumanın dikkat edilecek bâzı noktaları vardırBir eser mensur ise onu okumağa Kırâet, manzum ise inşâd denir Gerek kırâet, gerek inşâd: Mihânikî, mantıkî, bediî diye üçe ayrılır (Bak: Bediî kıraet, İnşad, Mantıkî kıraet, Mihanikî kıraet)
KIRAAT-I SEB'A Kur'an-ı Kerim'i yedi türlü okuma tarzı Mâna değişmemek üzere Kur'an-ı Kerim Kureyş, Huzeyl, Havâzin, Kinane, Sakif, Temim ve Yemen lehçeleriyle "sırat, mâlik, cibril" gibi kelimelerin yedi türlü okunmasına denir * Yedi türlü okuma
KIRAATHANE Müşterilerine gazete, mecmua ve kitap gibi şeyleri bulunduran geniş ve içi döşenmiş kahvehane
KIRAB Kılıç veya bıçak kını
KIRAF Cima etmek * Karışmak
KIRAĞI (Bak: Şebnem)
KIRAM Nakışlı perde * Duvara tutulan örtü * Çarşaf
KIRAN (C: Kırânât) Yakınlık, mukarenet * Ayrı iki şeyin birleşmesi * İki gezegenin bir burçta bulunması
KIRAR Davarın yaşını anlamak için dişine bakmak
KIRAT Dirhemin onaltıda birini ifade eden eski bir ağırlık ölçüsü
KIR'AV Çorak tarla
KIRBA (C: Kıreb-Kırebat) Saka tulumu Deriden su kabı * Tıb: Çocuklarda karın şişmesi * Süt tulumuna da kırba denir * 13 bin dirhemlik veya 32 okıyyelik bir kab
KIRBAN Yakınlık * Cimadan kinâye olur
KIRD Atılmış yünü andıran bulut * Maymun
KIRF Kabuk
KIRFE Töhmet * Ağaç kabuğu * Darçın
KIRGIZ Türk Milletlerinden büyük bedevi bir kavim olup Asyanın kuzeybatısında ve Türkistanla Sibirya arasında, başka bir deyimle Türkistanın kuzey taraflarında ve Doğu Türkistanın kuzeyinde olarak Rusya ile Çin hududunda bulunuyorlar Batı tarafındakilere Kırgız ve Kazak; Çin hududundakilere ise Kara Kırgız ismi verilmiştir Kırgız ismi, kır kelimesinden mürekkeb olup; kır adamı yani göçebe demektir Kırgız ve Kazaklar, Rusya'daki Volga Nehrinden Doğu Türkistan hududuna kadar geniş ve uzun bir mıntıkada bulunup cevelângâhları yaklaşık olarak 2,5 milyon kilometrekare genişliğindedirKırgız ve Kazaklar cinsiyet ve simaca Türklerden sayılıp; konuştukları dil, esasında Türkçe olduğu halde Moğolca bazı kelimeleri ve İslâm lisanı olan Arabî ve Farisîden alınmış tabirleri de vardır
KIRİTİK (Bak: Kritik)
KIRKANBAR İçinde çok çeşitli şeyler bulunan yer veya kap * Çok şeyler bilen kişi
KIRKBAYIR Geviş getiren hayvanların midelerinin bir bölümü
KIRKIS Küçük üvez* Köpeği çağırmak * Yüzük yapılan özlü balçık
KIRLA Bir kuş cinsidir ve sulardan balık avlar; derler ki su içine girdiğinde bir gözüyle üstünü gözler, bir gözüyle su içinde avını gözler Gayet korkak bir kuştur
KIRM (C: Kurum) Ulu şerif, şerefli kişi
KIRMAZ Beyaz ekmek
KIRMETA Kitapla satırların veya yürürken adımların birbirine yakınlığı
KIRMÎD (C: Karâmid) Pişmiş kiremit
KIRMİL (C: Karâmil) Azgın devenin yavrusu * İki hörgüçlü deve
KIRN Korkak
KIRNAK Halayık, cariye, esir kadın
KIRNAS Doğan kuşunun, avının ardınca gitmesi
KIRRA Soğuk, berd * Çok fazla susuzluk * Akıllılık
KIRRÎS Sazan balığı
KIRŞİB Yaşlı davar * Arslan Çok yiyen, obur * Uzun boylu kimse * Kötü ahlâklı
KIRTAB Kafası üstüne yıkmak
KIRTA'BE Bez parçası
KIRTALE (C: Kırtâl) Yemiş toplamakta kullanılan sepet
KIRTAS (C: Karâtis) Kâğıt Kâğıt tabakası, sahife * Kâğıtçı
KIRTASİYE Kâğıt işleri Kâğıtla alâkalı Onunla yapılan muâmeleler
KIRTIBİYY Bir nevi oyun
KIRTÎT Zahmet meşakkat
KIRVAN Kafile, kervan * Dünyanın her tarafı Doğu ve batı
KIRZAB (C: Karâzıbe) Keskin kılıç * Hırsız
KIRZAM Saçma sapan şeyler konuşan Manâsız sözler söyliyen kimse
KIRZÎN (KİRZİN) (C: Kerâzin) Büyük balta
KIS "Kıyas et, buna benzet, bununla ölç!" mânalarına gelir ve bazı tâbirlerde geçer Meselâ: (Ve kıs ala hâzâ: Bunun üzerine kıyas et)
KISA' (Kas'a C) Tabaklar, çanaklar, çömlekler
KISABE Kesicilik, kasaplık
KISAR (Kasir C) Kısalar Kasr olanlar
KISAR-I MUFASSAL Kur'an-ı Kerim'de 99 sure olan Zilzal suresinden 114 olan Nas suresine kadar olan surelerdir
KISAS Kıssalar Fıkralar Hikâyeler
KISAS Cinayette ödeşmek Bir suç işliyenin aynı şekilde cezalandırılması Öldürme veya yaralanmada suçlu olana aynı şeyin yapılması Suçsuz yere adam öldürene veya yaralayana şeriatın aynı cezayı tatbik etmesi
KISASEN Kısas yoluyla Öldüren veya yaralayanı eşit şekilde cezalandırarak
KISDE (C: Kusad) Bir şey kırıldığında herbir parçası
KISIM (Kısm) Bir parça, bölük, takım, kesim * Kapalı avucunun alabildiği miktar
KISM-I SÂNİ İkinci kısım
KISIR Çocuğu olmaz, doğurmaz * Münbit olmayan ve mahsul alınamayan verimsiz toprak
KISL Zayıf kişi
KISLAM Isırıcı hayvan
KISMAL Kesmek
KISME Kırık parçası * Misvak parçası
KISMEN Bir kısım olarak Bir parça olarak
KISMET Bölmek ve ayırmak Bahşetmek Taksim etmek * Fık: Hisse-i şâyiayı, yani, taksim olunmamış maldaki hisseleri sahiplerine tahsis etmektir
KISMÎ Bir kısmı, bir parça, bir bölüm
KISRA (KUSÂRE) Ekincilerin kesmik dedikleri başakta kalan buğday Buğday çalkandığında kalbur içinde kalan kaba buğday başları
KISS Nasâra tâifesinin ulusu, reisi ve danişmendi * Bir yerin adı
KISSA Fıkra Hikâye İbret verici hikâye Vak'a Mâcerâ Rivâyet
KISSAGÛ f Hikâye ve kıssa anlatan
KISSAGÜZÂR f Hikâye anlatan kimse, masal söyliyen kişi
KISSAHÂN f Hikâye söyliyen, kıssa ve masal anlatan
KISSAPERDÂZ f Hikâye düzen kişi Kıssacı, masalcı
KISSÂT (Kıssa C) Kıssalar Hikâyeler
KISSİS Keşiş Papaz Hristiyan din adamı
KIST Pay Hisse Nasib Kısım Mizan Rızık Kısım kısım verilen bir hediyenin, borcun her defada verilen bir parçası Tartı ve ölçüde doğruluk Adalet etmek
KIST-EL YEVM Bir aylık maaşın bir güne isâbet eden miktârı * Çalışılmayan günler için kesilen para
KISTAS Mizan, ölçü Büyük terazi Kıyamet günündeki büyük terazi * Mânevi değer ve kıymet ölçüsü * En doğru tartan * Taksit Taksit ile ödenen şey
KISTEYN İki hisse, iki pay İki ölçü, iki parça
KISVED Kuvvetli, boynu kalın olan kişi
KIŞ' (Bak: Kaş')

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #19
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KIŞ'A Bulut açılıp dağıldıktan sonra havada geri kalan parça
KIŞA' (C: Kuşu) Hamam süprüntüsü * Kuru deri * Deriden olan ev
KIŞ'AME Fak dedikleri nesne * Küçük arı * Kene
KIŞBAR Ağaç parçası
KIŞDE Yağın tortusu * Maymunun dişisi
KIŞLA Askerlerin barınmalarına mahsus bina veya yer
KIŞLAK Kışın, otundan ve suyundan istifade edilen arazi
KIŞM Et * İç yağı
KIŞR (KIŞIR) Kabuk Dış taraf * Libâs
KIŞR-I ARZ Yer kabuğu
KIŞR-I ŞECER Ağaç kabuğu
KIŞRÎ Kışra, kabuğa dair Dış yüce ait ve müteallik Yüzünden Derinden ve esastan olmayan Künhü ve esası olmayan
KIŞŞEBE Dişi maymun eniği * Cüssesi küçük olan kız
KIT' (C: Aktâ-Aktu) Deve palası * Yük üstüne örttükleri palas * Gecenin bir miktarı * Yassı ve büyük olan ok temreni
KIT'A (C: Kıtat) Dünyanın kara parçalarından her biri * Memleket Ülke * Mat: Bir dairenin bir yayı ile onun çapı arasındaki kısım * Tıb: Kesik organın vücudda kalan parçası * Ask: Çok kalabalık olmayan askerî kuvvet * Edb: En az iki beyitten yapılmış manzume parçası * Bir dönüm araziden az olan yer * Parça, cüz Bölük, kısım * Taraf
KIT'A-İ CESİME Büyük parça
KITA' Kesme, parçalama, kat etme * Haram olan şey
KITAAT (Kıt'a C) Bölümler, cüzler, parçalar * Büyük kara parçaları * Askeri birlikler * Ülkeler, memleketler
KITAB (KUTUB) Karıştırmak * Yüzünü pörtürmek * Kaşlarını bir yere toplayan
KITADE Geven, dikenli ot
KITAF Bağdan üzüm kesecek ve ağaçtan yemiş devşirecek vakit
KITAL Muharebe Kavga Öldüresiye yapılan karşılıklı harp
KITAR (C: Kutur-Kuturât) Deve katarı
KITB (KITBE) (C: Aktâb) Bağırsak
KITF Üzüm salkımı Salkım * Toplanmış yemiş
KITFİR Zeliha'nın kocası olan Mısır azizinin ismi
KITKIT Ufak taneli yağmur
KITL (C: Aktâl) Düşman, adüvv * Misil, benzer, eş
KITLIK Kahtlık (Bak: Kaht)
KITMİR Ashab-ı Kehf'in köpeğinin adı * Hurma ile çekirdeğinin arasındaki ince zar Çekirdeğin arasındaki ince pürüz * Hakir ve küçük olan şeylerde mesel olmuştur
KITR Erimiş bakır
KITT (C: Kutut) Nasib, hisse * Kitab ve kâğıt * Erkek kedi
KITTA Dişi kedi
KITTAVŞ Kedi
KIVAM Olgunluk derecesi Her şeyin en uygun hali * Mâyi bir şeyin koyulaşmış hali * Tav * Durma * Çağ * Bir şeyin nizamı * Doğrular Dikler Dik ve doğru çizgiler
KIVAM-I DİN Dinin direği
KIVRA' Horozların birbiriyle döğüşmesi
KIY'A Düz yer, arz-ı müstevi
KIYA' Erkek dişiye aşmak * Hurma ve buğday döktükleri düz yer
KIYAD (KIYÂDE) Çekmek
KIYADET Kumandanlık, seraskerlik Kumanda
KIYAFET Bir şeyin dış görünüşü, zâhiri * Bir kimsenin giydiklerinin bütünü * Heyet, şekil, suret * Feraset * Bir kimsenin ardınca olmak
KIYAM Ayakta durmak Ayağa kalkmak * Ayaklanmak İsyan * Ölümden sonra tekrar dirilmek * Bir işe başlamak, devam etmek * Satılan bir mal hakkında müşteri ile anlaşıp kararlaşma * Canlanmak * Kıyâmet günü (mânâsına da gelir) * Namazın iftitah tekbiriyle rüku arasındaki ayakta durma kısmı
KIYAM-I BİNEFSİHÎ (Kıyâm-ı bizâtihî) : Fık: Varlığı, durması kendi zâtı ile olmak mânasında bir sıfat-ı İlâhîdir Şöyle ki: Hak Teâlâ'nın ezelî ve ebedî olan varlığı kendi zâtı ile kaimdir Kendi varlığı, kendi hüviyetinin, kendi mukaddes zâtının muktezasıdır Aslâ başkasının değildir Bunun için, Allah Teâlâ'ya "Vâcib-ül Vücud" denir (Bak: Vücud)
KIYAMET Dünyanın yıkılıp harab olması Her şeyin mahvolması Dünyanın sonu ve mahşer meydanına bütün insanların dirilip toplanacağı zaman * Mc: Büyük belâ * Fazla sıkıntı (Bak: Haşr)(Yevm ve sene vesâire gibi her nevde bir kıyamet-i mükerrere vardır Ve keza beşerdeki istidad kıyamete bir remizdir İİ)(Mevt-i dünyanın vuku bulmasıdır Şu mes'eleye delil: Bütün Edyan-ı Semâviyyenin icmâıdır ve bütün fıtrat-ı selimenin şehadetidir ve şu kâinatın bütün tahavvülât ve tebeddülât ve tagayyürâtının işaretidir Hem asırlar, seneler adedince zihayat dünyaların ve seyyar âlemlerin, şu dünya misafirhanesinde mevtleriyle, asıl dünyanın da onlar gibi ölmesine şehadetleridirŞu dünyanın sekeratını, âyât-ı Kur'aniyyenin işaret ettiği surette tahayyül etmek istersen, bak, şu kâinatın eczaları, dakik, ulvi bir nizam ile birbirine bağlanmış Hafi, nâzik, lâtif bir rabıta ile tutunmuş ve o derece bir intizam içindedir ki; eğer ecram-ı ulviyyeden tek bir cirm, "Kün" emrine veya "Mihverinden çık" hitabına mazhar olunca, şu dünya sekerata başlar Yıldızlar çarpışacak, ecramlar dalgalanacak, nihayetsiz feza-yı âlemde milyonlar gülleleri küreler gibi büyük topların müthiş sadaları gibi vâveylâya başlar Birbirine çarpışarak kıvılcımlar saçarak, dağlar uçarak, denizler yanarak, yeryüzü düzlenecek İşte, şu mevt ve sekerat ile Kadir-i Ezeli, kâinatı çalkalar; kâinatı tasfiye edip, cehennem ve cehennemin maddeleri bir tarafa, cennet ve cennetin mevadd-ı münasibeleri başka tarafa çekilir, âlem-i âhiret tezâhür eder S)(Kıyametin hâdisatından ervâh-ı bâkiye müteesir olacaklar mı?Elcevab: Derecatlarına göre müteessir olacaklar Melâikelerin tecelliyat-ı kahriyede kendilerine göre müteessir oldukları gibi müteessir olurlar Nasılki bir insan, sıcak bir yerde iken, hariçte kar ve tipi içinde titriyenleri görse akıl ve vicdan itibariyle müteessir olur Öyle de; zişuur olan ervâh-ı bâkiye, kâinatla alâkadar oldukları için, kâinatın hâdisat-ı azîmesinden derecelerine göre müteessir olmalarını; ehl-i azâb ise, elemkârâne, ehl-i saadet ise, hayretkârane, istiğrabkârane belki bir cihette istibşarkârâne teessüratları bulunmasını, işarat-ı Kur'aniye gösteriyor Zira Kur'an-ı Hakim, her zaman kıyametin acâibini tehdit suretinde zikrediyor "Göreceksiniz" diyor Halbuki cism-i insani ile onu görenler, kıyamete yetişenlerdir Demek, kabirde cesetleri çürüyen ervahların da o tehdid-i Kur'aniyeden hisseleri var M)
KIYAMET SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 75 Suresi olup "Lâ Uksimu" Suresi de denir Mekkidir
KIYAS Benzetmek, karşılaştırmak, mukâyese İki şeyi birbiri ile karşılaştırmak Benzeterek hüküm ve muhâkeme etmek * Man: Doğru kabul edilen iki hükümden bir üçüncü hükmü çıkarmak * Fık: İki belli şeyden birinin mahsus olan hükmünü, yâni, bu hükmün mislini, aralarındaki müttehid illetten dolayı, diğerinde de ictihad ile izhâr etmektir
KIYAS-I AKÎM Man: Neticesiz veya doğru netice vermeyen kıyas
KIYAS-I BİNNEFS Nefsini misal alarak, nefsine kıyaslayarak Bir şeyin bizzat kendini kıyas ederek yapılan kıyas

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #20
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KIYAS-I FUKAHA Hakkında açıkça âyet ve hadis bulunmayan mes'elelere dâir; ilim ve irfanda allâme ve mütebahhir, ilmi ile amelde ve Sünnet-i Seniyyeye ittiba ve imtisalde, ibadet ve taatta, takva ve verada, züht, azimet ve riyazetle, terakki ve taâli eden müctehid fukaha tarafından kıyas ile verilen hüküm
KIYAS-I HÂDİ' Man: Aldatıcı kıyas
KIYAS-I HAFİYYE Man: Sebebi gizli olan,zihne birden gelmeyen kıyas * Fık: Te'siri kavi olan kıyastır Veyahut sıhhati zâhir, fesadı gizli olan kıyastır
KIYAS-I İSTİSNAÎ Bir hükmün neticesinin aynı veya nakzı, mukaddemelerinden birinde bilfiil zikredilirse, ona kıyâs-ı istisnâi denilir Başka bir tâbirle: Neticesi veya zıddı bizzat kendisinde zikredilen kıyas "Eğer bu cisim ise, mutlaka bir yer tutar" gibi Veya "Güneş doğmuş ise, gündüz olmuştur" gibi
KIYAS-I MAALFÂRIK Birbirine benzemiyen şeyler arasında yapılan kıyas Yani, doğru olmayan ve hakikata uymayan mukayese
KIYAS-I MUKASSİM Man: İki şıkkı bulunan ve her iki şıkkın neticesi aynı olan kıyas (Sultan Mehmed Fatihin, babasına gönderdiği şu haber buna güzel bir numunedir "Padişan sen isen ordunun başına geç; yok padişah ben isem, sana emrediyorum ordunun başına geç")
KIYAS-I MÜREKKEB Man: İkiden fazla mukaddemeden mürekkeb kıyas
KIYAS-I TEMSİLÎ Temsil tarzında yapılan mukayese(Diyorsunuz ki: "Sen sözlerde kıyâs-ı temsili çok istimal ediyorsun Halbuki fenn-i mantıkça, kıyas-ı temsili, yakini ifade etmiyor Mesâil-i yakiniyede bürhan-ı mantıki lâzımdır Kıyas-ı temsilî, usul-i fıkıh ulemasınca zann-ı galib kâfi olan metalibde istimal edilir Hem de sen, temsilâtı bazı hikâyeler suretinde zikrediyorsun Hikâye hayalî olur, hakiki olmaz Vâkıa muhalif olur?"Elcevab: İlm-i Mantıkça, çendan "Kıyas-ı temsilî, yakîn-i kat'i ifade etmiyor" denilmiş Fakat kıyas-ı temsilînin bir nev'i var ki, mantıkın yakînî bürhanından çok kuvvetlidir Ve mantıkın birinci şeklinin birinci darbından daha yakındır O kısım da şudur ki: Bir temsil-i cüz'î vasıtasıyla bir hakikat-ı küllînin ucunu gösterip, hükmü o hakikate bina ediyor O hakikatın kanununu, bir hususî maddede gösteriyor Tâ o hakikat-ı uzma bilinsin ve cüz'î maddeler, ona irca' edilsin Meselâ: "Güneş, nuraniyyet vasıtasıyla, birtek zât iken; her parlak şey'in yanında bulunuyor temsiliyle bir kanun-u hakikat gösteriliyor ki, nur ve nurani için kayıd olamaz Uzak ve yakın bir olur Az ve çok müsavi olur Mekân onu zaptedemezHem meselâ: "Ağacın meyveleri, yaprakları; bir anda, bir tarzda kolaylıkla ve mükemmel olarak birtek merkezde, bir kanun-u emrî ile teşkili ve tasviri" bir temsildir ki, muazzam bir hakikatın ve küllî bir kanunun ucunu gösterir O hakikat ve o hakikatın kanununu gayet kat'i bir surette isbat eder ki, o koca kâinat dahi şu ağaç gibi o kanun-u hakikatın ve o sırr-ı Ehadiyyetin bir mazharıdır, bir meydan-ı cevelanıdırİşte bütün Sözlerdeki kıyasat-ı temsiliyyeler bu çeşittirler ki bürhan-ı kat'i-yi mantıkîden daha kuvvetli, daha yakînîdirler S)
KIYASEN Kıyas yoluyla, benzeterek, kaideye tatbik ederek
KIYASÎ (Kıyâsiyye) Benzetme ile olan * Genel kaideye uygun ve muvafık olan
KIYASİYYAT (Kıyâsi C) Benzetme veya tatbik ile olanlar * Umumi kurallara uygun olanlar
KIYATE Azık vermek
KIYEM (Kıymet C) Kıymetler, değerler
KIYEMÎ (C: Kıyemiyyât) Az bulunan pahalı şey
KIYEMİYYAT (Kıyemî C) Değerli nesneler, az bulunan pahalı şeyler
KIYFAL Baş damarı
KIYMET Değer, baha, semen, bedel
KIYMET-İ HAKİKİYE Hakiki ve gerçek değer
KIYMET-AGÂH f Kıymetten anlar, değer bilir
KIYMET-DÂR f Değerli, kıymetli, pahalı
KIYMET-NÂ-ŞİNÂS f Değer takdir edemiyen, kıymet bilemiyen
KIYMET-ŞİNAS f Kıymet bilir İnsaniyetli, değer bilir
KIYTAS Balina balığı, kadırga balığı
KIYYE Okka Eskiden kullanılan bir ağırlık ölçüsü Kıyye-i atika da denir Şimdiki 1282 gram (Bak: Okıyye)
KIYYE-İ ÂŞÂRİ Kilo Bin gram olan ağırlık ölçüsü
KIYYE-İ ATİKA Okka
KIZA Yumuşak yerlerde biten bir ot cinsi
KIZAF Sür'atle gitmek, hızla gitmek
KIZAN Oğlan, erkek çocuk * Delikanlı, cesur ve silâhlı köylü genç
KIZBAN (Kadib C) İnce düz fidanlar, çubuklar, dallar
KIZIL t Kırmızı, alrenk * Kıldan yapılan ip * Aşırı, müfrit
KIZILBAŞ Râfizîlere verilen bir isim
KIZILELMA Tar: Osmanlı Türkleri tarafından Roma'ya verilen addır (OTDS)
KIZILHAÇ Hristiyan ülkelerde Kızılay karşılığı olan yardım teşkilâtı
KIZIL TEHLİKE Dinsizlik, anarşistlik ve komünistlik tehlikesi
KIZM Katı, şiddetli, şedit
KIZR Pak olmayan nesne * Temiz olmayan şey
KIZZE Ufak taş * Taşlı çukur yer * Kızlık dedikleri hâlet
KİBA Süprüntü
KİBAR (Kebir C) İnce ve nârin yapılı Terbiyeli ve nezaket sahibi Hassas * Kebirler Büyük rütbeliler Büyükler
KİBARANE f Büyük adamlara, nâzik ve görgülü kimselere yakışır şekil ve surette
KİBARE Ululuk, büyüklük
KİBASE Bütün olan hurma salkımı
KİBAŞ (Kebş C) Erkek koyunlar, koçlar
KİBER Ululuk Büyüklük Yaşlılık
KİBER-İ SİNN Yaşlılık, ihtiyar olmak, yaş büyüklüğü
KİBİR (Kibr) Kendisini büyük gösteriş Büyüklük Kendisini, başkalarından üstün olmadığı hâlde üstün görme ve tutma hastalığı * Şeref ve şan * Bir şeyin muazzamı Büyük
KİBRİT Kükürt * Kırmızı, yakut, altun * Ucu kibritlenmiş yakacak madde
KİBRİT-İ AHMER Kırmızı kibrit * Cisimleri altun hâline koyacak derecede te'sirli olduğu söylenen şey İksir * Tas: Mürşid Kıymeti çok yüksek olan
KİBRİTÎ Kükürtle alâkalı * Kükürt renginde olan Açık sarı rengi
KİBRİTİYET Kükürt niteliği
KİBRİYA Azamet Cenab-ı Allah'ın azameti ve kudreti, her cihetle büyüklüğü
KİBS Menzil, mekân
KİBT f Bal arısı, nahl
KİC Dağın yüksek ve yüce yeri
KİDNE Et * Yağ
KİFA Bir parça veya iki bez (ki birbirine dikip çadır eteğini yaparlar) * Eşitlik, beraberlik, müsâvât
KİFAF (Aslı: Kefaf) Yetecek kadar olma İhtiyaca yetecek kadar azık * Bir şeyin güzide ve hayırlısı * (Keffe C) Terazi kefeleri
KİFAF-I NEFS (Aslı: kefaf-ı nefs) Yalnız kendisi için yetecek kadar * Ölmeyecek kadar olan rızık, gıda
KİFAH Din için muharebe
KİFAT Cem'olmuş, toplanmış, biriktirilmiş * İçinde birşey toplanıp biriktirilen yer * Hızlı uçmak, gitmek * (Küfv C) Küfüvler, benzerler, eşler, denkler
KİFAYET Lüzumlu kadar olmak Yetişmek Bir işe yetecek kadar olmak İktidar Liyâkat Yararlık
KİFFE (C: Kifef) Ağ Tuzak * Terazi kefesi * Her yuvarlak nesne
KİFL Nazir, benzer * Nasib, ecir * Oturma yeri
KİFR Büyük dağ
KİFT (C: Kifât) Küçük çömlek * Çuval ve buna benzer kap
KİG f Göz çapağı
KİH İrin, cerahat
KİH (C: Kihân) f Küçük, sagir
KİHAL (Kehl C) Kemâlini bulmuş kimseler Kâmil insanlar Olgunluk çağında bulunanlar
KİHALET Göz için sürme yapma Sürmecilik * Göz doktorluğu Göz hastalıkları bilgisi
KİHAN (Kih C) Küçükler
KİHAN Ü MİHAN Küçükler ve büyükler
KİHANET (Bak: Kehânet)
KİHİN f Küçük, sagir
KİHTER f Yaşça en küçük olan
KİHTERÎ f Yaşça küçüklük
KİK Uzun ve dar sandal
KÎL Söz, kelâm, denilen
KİLÂ Her ikisi, her iki (mânalarında olup dâima izâfet olur)
KİLÂ' Saklamak, korumak
KİLÂB (Kelb C) Köpekler
KİLÂB-I EHLİYE Ehlî köpekler Ev, çoban ve av köpekleri
KİLAET Korumak Gözlemek Muhafaza
KİLAR f Kiler
KİLAZ Bodur, tıknaz kimse
KİLE 40 litrelik hububat ölçüsü Eski bir ağırlık ölçüsü
KİLE (C: Kilel) İnce tülbendden yapılan cibinlik
KİLECE (C: Kilecât-Keyalic) Arpa * Kile, mikyal
KİLEM (Kelime C) Kelimeler, kelâmlar, sözler
KİLER Erzak koymağa mahsus dolap Yiyecek, içecek şeyler koyulan mahzen, anbar veya oda (Bak: Kilar)
KİLİSA f Kilise
KİLİSE Hıristiyanların mâbedi Hıristiyan mezhebi
KİLK f Kalem Kamış kalem * Kamıştan ok
KİLLE Kesmez olmak * Yorulmak Müsterâh
KİLS Kireç, kireçtaşı
KİLSÎ Kireçtaşı yapısında olan

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #21
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KİLTE Deste, demet
KÎL U KAL Dedikodu
KİLVAZ Tevrat'ın mukaddes sandığı
KİLYE Böbrek
KİLYETEYN İki böbrek
KİLYEVÎ Böbrek şeklinde olan Böbrekle ilgili
KİMAD Sıcak bez ile âzâyı kızdırmak
KİMAM (Kimm C) Tomurcuklar * Hayvan ağızlığı Boyunduruk
KİMN Saman
KİMYA Basit cisimlerin hususiyetlerini, bu cisimlerin birbirlerine olan tesirlerini ve bundan ileri gelen birleşmeyi inceleyen ilim Basit maddelerdeki değişikliği anlamağa çalışan ilim kolu * Edb: Aşk * İlâç * Tas: Mevcud olana kanaat ve elde edilmesi mümkün olmayana ait arzuyu terk etmek
KİMYA-YI AVAM Dünyanın kıymetsiz ve fâni olan şeylerini âhiret metalarına feda etmek
KİMYA-YI HAVAS Kendinden geçip Allaha tam teslim olmak ve dönmek
KİMYA-YI SAADET Rezaletlerden sakınıp nefsi tehzib ve tezkiye ve faziletleri kazanmak sureti ile nefsi tahliye etmek, süslemek, tezyin etmek * İmâm-ı Gazalinin bir eserinin ismi
KİMYAGER Kimyacı
KİMYEVÎ Kimyâ ile alâkalı
KİN f Gizli düşmanlık Garaz Buğz Adâvet
KİN-İ MUZMER Gizli kin
KİNAİYYAT (Kinâye C) Temsillerle anlatılan imalı ve dokunaklı sözler(Mâlumdur ki, fenn-i belagatta bir lâfzın, bir kelâmın mânâ-yı hakikisi, başka bir maksud mânaya sırf bir âlet-i mülahaza olsa, ona "lâfz-ı kinâi" denilir Ve "kinâi" tabir edilen bir kelâmın mânâ-yı aslisi, medar-ı sıdk ve kizb değildir belki kinâi mânasıdır ki, medar-ı sıdk ve kizb olur Eğer o kinâi mâna doğru ise; o kelâm, sadıktır Mâna-yı asli kâzib dahi olsa sıdkını bozmaz Eğer mâna-yı kinâi, doğru değilse, mâna-yı aslisi doğru olsa, o kelâm kâzibdir Meselâ: Kinâi misâllerinden: (filânun tavil-ün-necad) denilir Yâni: "Kılıcının kayışı, bendi uzundur" Şu kelâm, o adamın kametinin uzunluğuna kinayedir Eğer o adam uzun ise, kılıncı ve kayışı ve bendi olmasa da,yine bu kelâm sâdıktır, doğrudur Eğer o adamın boyu uzun olmazsa; çendan, uzun bir kılıncı ve uzun bir kayışı ve uzun bir bendi bulunsa, yine bu kelâm kâzibdir Çünki, mâna-yı aslisi maksud değil S)
KİNAN (C: Eknan-Ekinne) Perde, örtü
KİNANE (C: Kenâin) Okluk, sadak, ok kuburu
KİNAS (C: Künüs) Geyik yatağı
KİNAYE Dolayısı ile dokunaklı söz Maksadı dolayısı ile anlatan söz Üstü örtülü dokunaklı söz Açıktan olmayıp hakiki mânâyı başka ifâde ile dokunaklı konuşmak
KİNCER f Büyük fil
KİNDAR f Kin tutan İçinde kin ve garez besliyen Öc ve intikam almağa düşkün
KİNDARANE f Kinci olarak, kindarcasına
KİNDARE Arkasında deve hörgücü gibi, hörgücü olan bir cins balık
KİNDİR Kaba eşek
KİNE f Kin, garaz Kalbde beslenen düşmanlık
KİNE-İ PELENG "Kaplan kini" : Kolay kolay sükunet bulmayan kin
KİNECU f Öc almağa uğraşan, intikam almak için çalışan
KİNEDÂR f Kindâr, kin güden, düşmanlık besliyen
KİNEGÂH f Savaş meydanı, muharebe alanı, harp sahası
KİNEHÂH f İntikam ve öc almak istiyen Müntakim, kinci
KİNEKEŞ f Düşmandan öc ve intikam alan
KİNEMEŞHUN f Kinle, intikamla dolu
KİNETİK Fr Hareketle alâkalı Hareket dolayısıyla meydana gelen, hareketli
KİNEVER f Kin besleyen, hased eden, kinci
KİNCER f Büyük fil
KİNF Zenbil * Çoban dağarcığı
KİNFİRE Burun ucu
KİNN (C: Eknân) Perde, örtü
KİNNAR Bez ve keten parçası
KİNNARAT Bir nevi elbise * Çalgılar, defler
KİNNE Erkek görmüş kadın
KÎR Katran, zift
KİRA' Kirâ Bir eşya veya yerin, geçici bir zaman kullanılmak üzere para ile bir kimseye verilmesi * Böyle bir şey karşılığı alınan para
KİRAB (Kerübe C) Yeri sürüp aktarmak * Yeri süpürmek * Suyun aktığı yerler
KİRABE Yeri sürüp aktarmak
KİRAM Benzetmeli, kinâyeli * (Kerim C) Kerimler, şerefliler * Eli açık cömert kimseler
KİRAMEN KÂTİBÎN İnsanların iki tarafında bulunup, sevablarını ve günahlarını yazan meleklerin adı
KİRAR Bir daha, tekrar Tekerrür
KİRAREN Tekrar tekrar, çok sefer, tekrar suretiyle
KİRAZ Rahmin, kabul ettikten sonra yine dışarı döktüğü meni
KİRAZ Evmek, acele
KİRBAL (C: Kerâbil) Hallaç yayı * Kalbur
KİRBAN Dolu kap
KİRBAS (C: Kerâbis) Bez Kumaş, keten veya pamuk bez
KİRBASÎ Bez satıcı kimse
KİRDAR Bir kimse, tasarruf ettiği yerin bir zirâ veya iki zirâ toprağını almak için başkasına satmak * Bina * Ağaç
KİRDİDE (C: Kerâdid) Bir miktar toplanmış hurma * Sepet dibinde geri kalan hurma
KİRDİKÂR f Sâni Yapan Allah (CC)
KÎRFAM f Simsiyah, katran renginde
KİRFÎ Bazısı bazısının üstüne yağılmış olan yüksek bulutlar * Yumurtanın dış kabuğu
KİRİS f Yaltaklanma * Aldatma, kandırma, hile yapma
KİRİŞEK f Savaşçı, cengâver, muharib
KİRİŞTE f Çerçöp
KİRKİRE (C: Kerâkir) Şecaat * Deve göğsü
KİRM f Böcek kurdu
KİRM-İ EBRİŞİM İpekböceği
KİRPAS f Padişah veya vezir konaklarındaki divanhâne
KİRPİK Göz kapağının kenarındaki kıllar * Bir nevi taş * Hayvan ve nebatların beden yapısında bâzı küçük ve ince uzantılar
KİRPİK-İ AKIL Mc: Akıl gözünün kirpiği Aklın, hakikatleri anlamasına engel olan şey(Meşhurdur ki: Îdin hilâline bakardı cemaat-i kesire Kimse bir şey görmediZevâli bir ihtiyar yemin etti ki; "Gördüm" Hâlbuki gördüğü kirpiğinin takavvüs etmiş beyaz bir kılı idiO kıl oldu onun hilâli O mukavves kıl nerede? Hilâl olmuş kamer nerede? Ger anladın şu remzi:Zerrattaki harekât, kirpik-i aklın olmuş birer kıl-ı zulmettar, kör etmiş maddi gözüTeşkil-i cümle envâ fâilini göremez, düşer başına dalâlO hareket nerede? Nazzam-ı kevn nerede? Onu ona vehm etmek muhal-ender muhal S)

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #22
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KİRS (C: Ekrâs-Ekâris) Her nesnenin aslı * Bir araya getirilmiş beytler * Biri biri üstüne yığılmış kalmış davar tersi
KİRŞ İşkembe Geviş getiren hayvanların midesi * Karın, mide
KİRZİM (C: Kerâzim) Yüksek burunlu kimse * Büyük balta
KİS (C: Ekyâs) Cepte taşınır küçük para kesesi * Rahimde döl yatağı * Bedendeki bâzı sıvıların toplandığı kese biçimindeki oyuklar
KİSA Halı, seccâde Yünden yapılan elbise
KİSAL Bir yerde oturup kalan ve gideceği yere geç giden
KİSB (Bak: Kesb)
KİSBÎ Kazanılmış, kesbedilmiş Kesb ile alâkalı
KİSB Ü KÂR Kazanç, iş güç
KİSE (Kis-Kese) f Küçük-büyük torba kab * Para kesesi Kumaştan çanta biçiminde torba kab * Yoğurt kesesi * Para Para hesabı Öz para * Kestirme yol
KİSEBÜR fYankesici, hırsız
KİSEDAR f Parayı toplıyan, para hesabını tutan kimse Vekilharç
KİSEF (Kisf C) Kıt'alar, parçalar, kısımlar
KİSFE (C: Kisef) Kısım, cüz, parça, bölüm
KİSKİS Taşın ve toprağın ufağı
KİSR Üstünde eti çok olmayan kemik * Çadır eteği
KİSRA Husrevden muarreb veya galat olan bu isim Sa'sâniler sülâlesinden olan Eski İran padişahlarına ve bilhassa Nevşirvan'den sonrakilere verilmiş olup, Rum imparatorlarına Kayser, Çin hükümdarlarına Fağfur ve Hakan denildiği gibi, bunlara da Kisra denilirdi
KİSRE (C: Kiser) Ekmek parçası * Parçalanmış olan şeyin bir parçası
KİST f Kimdir? (mânâsına soru edâtı)
KİSVE Elbise Kılık Hususi kıyafet Küsve Kisbet
KİSVE-İ İLMİYE İlim adamlarına, hocalara âit elbise
KİSVET Elbise * Özel kıyâfet * Yağlı güreş yapan pehlivanların giydikleri, meşinden ve dar paçalı olan pantolon Kisbet
KİŞ f Din, mezheb * Keten kumaş * Ok kuburu, sadak * şimşir
KİŞAF (KÜŞÂF) Bir kaç yıl üstüne yük vurulmayan deve yavrusu * Dişi deve hâmile iken erkek devenin ona cimâ etmesi
KİŞAH Davarın böğrüne yapılan işaret
KİŞMİŞ f Çekirdeksiz çok küçük tâneli üzüm
KİŞNİŞ Güzel kokulu bir tohum olan karakimyon
KİŞRE Yüzüne gülmek
KİŞT f Ekin * Tarla
KİŞTKÂR f Çiftçi, ekinci
KİŞTZAR f Ekinlik, ekin tarlası, tarla
KİŞVER f Memleket, ülke * İklim
KİŞVERGİR f Ülke tutan Pâdişah, hükümdar
KİŞVERGÜŞA f Ülke açan, cihangir
KİŞVERHÜDA f Hükümdar, pâdişah
KİŞVERKÜŞA Memleket fetheden
KİTAB Kitab * Levh-i mahfuz * Kur'ân
KİTAB-I MÜBİN (Bak: İmam-ı Mübin)
KİTABE Kabartılarak veya oyularak sert levhalar üzerine yazılan yazı Levha olarak yazılan manzum olmayan nesir halinde levha yazma ilmi * Mezartaşı yazısı
KİTABE-İ SENG-İ MEZAR Mezar taşı yazısı
KİTABET Yazmak Kâtiblik Usulüne göre bir şeyi yazmak
KİTABET-İ FITRİYE Fıtri olan yazılmış şeyler * Kâinat sahifelerinin kitab gibi oluşu
KİTAB-HANE f Kitabevi, kütüphane Kitap okunan veya satılan yer
KİTABÎ Kitaba dair ve müteallik Kitaba tabi olan Kitaba uygun Kur'an, İncil, Tevrat kitablarından birine inanan Semavî kitaplardan birine inanan
KİTAF İp
KİTBE Kitabe yazmak Zam ve cem'etmek Artırmak ve biriktirmek
KÎTE Bir gün veya bir gece yenecek yemek
KİTFEYN İki omuz küreği
KİTİ (Giti) f Dünya Yer Cihan Âlem
KİTLE Kütle Yığın Küme * Mâden, taş gibi şeylerden toplu şey
KİTMAN Sır saklama Kimseye sır açmama hâli
KİTR Her nesnenin ortası * Deve hörgücü
KİTR Nişan oku * İblisin ismi
KİVARE Petek
KİYAE Zayıflık * Korkaklık
KİYAH f Ot
KİYAHBESTE f Ot bitmiş, ot yetişmiş
KİYAN f Merkez * Yıldız, seyyâre
KİYAN Tabiat
KİYANE Kefâlet, kefil olma
KİYASET Zeki * Uyanıklık Zekâ Ferâset Zeyreklik
KİYFE (KİFE) Bez parçası
KİYR Demirciler körüğü * Dağ, cebel
KİYYA Sakız
KİYYE Sakız
KÎZ Küçük kap
KİZA Yemeği çok yemekten dolayı basan ağırlık
KİZB Yalan Yalan söyleme (Sıdkın zıddı)(Kizb, küfrün esasıdır Kizb, nifâkın birinci alâmetidir Kizb, Kudret-i İlâhiyyeye bir iftiradır Kizb, Hikmet-i Rabbaniyyeye zıddır Ahlâk-ı âliyeyi tahrib eden kizbtir Âlem-i İslâmı zehirlendiren, ancak kizbtir Âlem-i beşerin ahvalini fesada veren, kizbtir Nev-i beşeri kemalâttan geri bırakan, kizbtir Müseylime-i kezzab ile emsalini âlemde rezil ve rüsva eden, kizbdir İşte bu sebeblerden dolayıdır ki; bütün cinayetler içinde tel'ine, tehdide tahsis edilen, kizbdirSual: Bir maslahata binaen kizbin câiz olduğu söylenilmektedirÖyle midir?Cevab : Evet, kat'i ve zaruri bir maslahat için bir mesağ-ı şer'i vardır Fakat hakikate bakılırsa, maslahat dedikleri şey bâtıl bir özürdür Zira usul-ü şeriatta tekarrur ettiği vechile, mazbut ve miktarı muayyen olmıyan bir şey hükümlere illet ve medar olamaz; çünki, mikdarı bir had altına alınmadığından su-i istimale uğrar Maahâza, bir şeyin zararı menfaatına galebe ederse, o şey mensuh ve gayr-i muteber olur Maslahat, o şeyi terk etmekte olur Evet, âlemde görünen bu kadar inkılâblar ve karışıklıklar, zararın özür telâkki edilen maslahata galebe etmesine bir şâhiddir Fakat kinaye veya ta'riz suretiyle yani gayr-i sarih bir kelime ile söylenilen yalan, kizbden sayılmaz İİ)
KİZBERE Baldırıkara adı verilen ot
KİZİR Köy muhtarının yamağı hükmünde olan adam Köy kâhyası
KİZYUN Toprak parçası
KLASİK Fr Çok eskiden yazıldığı hâlde değerini kaybetmeyen eser veya san'at eseri * Âdet hâline gelmiş usul
KLASÖR Fr Tasnif işlerinde kullanılan, gözlere ayrılmış dolap veya çekmece * Geniş mukavva dosya
KLİNİK yun Hastaya bakılan yer * Ders gösterilen hastahane koğuşu
KLİŞE Fr Matbaada tipografik baskıda kullanılan kabartma resim veya yazılar çıkarılmış madeni levha
KLÜP ing Eğlenerek boş olarak vakit geçirmek yahut okumak, konuşmak üzere üyelere mahsus toplantı veya eğlence yeri
KOALİSYON ing Bir maksad için birleşen kuvvetler yahut partiler topluluğu
KOÇKAR Dövüş için terbiye olunmuş iri koç
KOÇ YİĞİT Güçlü kuvvetli, bahadır, gözünü budaktan sakınmaz, cengâver
KODAMAN İleri gelen Servet veya mevki sahibi kimseler hakkında alay yollu söylenir
KODES Tavuk yeri, kümes * Hapishane
KOF İçi boş Kovuk * Aklı ve ilmi olmayan Câhil
KOKONA Yaşlı rum kadını
KOLAĞASI t Eskiden mevcud olan yüzbaşı ile binbaşı arasındaki rütbe
KOLON Fr Sütun * Matbaacılıkta, dizilen yazı sütunu
KOLONİ Fr Bir ülkenin, sınırları dışında işgal ettiği ve yönettiği ülkeye sıkı bağlarla bağlı arazi * Başka bir memlekete yerleşmeğe giden göçmen topluluğu veya bir topluluğun yerleştiği yer * Bir memlekette bulunan yabancılar topluluğu

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #23
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KOLORDU t Ekseriyetle üç tümen ve diğer tamamlayıcı birliklerden kurulan askeri birlik
KOMANDO (Portekizce) Ask: Müstakil olarak çalışan ve baskın, sabotaj vb gibi özel vazifeler yapan, az sayıda askerlerden kurulu birlik, çete
KOMBİNEZON Fr Tertib, düzenlemek * Çare * Kadın iç gömleği
KOMEDİ yun Cemiyetin gülünç ve kusurlu hâllerini ortaya koyan tiyatro eseri * Uydurma, yapmacık hareket veya söz * Gülünecek hareketler
KOMEDİYEN İki yüzlü, riyakârlık gösteren * Komedi oynayan tiyatro oyuncusu Maskara
KOMİSER Fr Emniyet teşkilâtının meslek dereceleri içinde yer alan ve en az lise tahsilini yapmış, polis enstitüsünün orta ve yüksek kısmını tamamlamış üniformalı veya sivil memur
KOMİSYON Fr Meclis şubesi Hususi surette teşkil olunan meclis * Ticarette vasıtalık etme, dellâllık ücreti
KOMİTA (Slavca) Maksadına ulaşmak için ekserî silah kullanan, siyasî, gizli ihtilaki cemiyet Eşkiya
KOMİTACI Siyasi bir gayeye ulaşmak için, silâhlı mücadele yapan gizli bir topluluk veya teşkilâtın mensubu olan kimse
KOMİTE Fr Bir komisyon arasından seçilmiş âzası bulunan, bir iş için toplanan hey'et Meclis şubesi Hey'et
KOMPARTIMAN Fr Yolcu trenlerinde vagonların bölümlerle ayrılmış kısımlarından her biri
KOMPETAN Fr Bir işi iyi bilen Bir şey hakkında yerinde kararlar alabilen kimse
KOMPLEKS Fr Bir anda kavranamıyacak şekilde çeşitli sebeblerden, unsurlardan meydana gelmiş * Basit olmayan Mürekkep * İnsanların davranışlarına, ruh hâllerine yön veren birbirine bağlı şuuraltı hayallerinin bütünü
KOMPLO Fr Bir kişiye karşı toplu olarak alınan karar Tuzak Suikast
KOMPRİME Fr Toz halinde iken sıkıştırılıp ufak hap haline getirilmiş ilaç
KOMÜNİZM Fr Cemiyet içinde fertlerin her türlü mülkiyet haklarını ve aile hayatını ve dini kaldırıp materyalizmi esas alan ve bütün mülkiyeti devlete mal eden bâtıl bir nazariye(Şimalde koca bir devlet, gençlik hevesatını elde ederek, bu asrı fırtınalarıyla sarsıyor Çünki: Akibeti görmiyen kör hissiyatla hareket eden gençlere, ehl-i namusun güzel kızlarını ibahe eder Belki hamamlarında erkek kadın beraber çıplak olarak girmeleri ve izin vermeleri cihetinde bu fuhşiyatı teşvik eder Hem serseri ve fakir olanlara zenginlerin mallarını helâl eder ki: Bütün beşer, bu musibete karşı titriyor S)(Evet hariçte iki cereyana karşı bu kahraman millet, Kur'an kuvvetiyle dayanabilir Yoksa küfr-ü mutlakı, istibdad-ı mutlakı, sefahet-i mutlakı ve ehl-i namusun servetini serserilere ibahe etmesini âlet ederek, dehşetli bir kuvvetle gelen bir cereyanı durduracak, ancak, İslâmiyet hakikatıyla mezcolmuş, ittihad etmiş ve bütün mâzideki şerefini İslâmiyette bulmuş olan bu milletteki din kuvveti ve iman bütünlüğüdürŞimâldeki dehşetli anarşilik tohumunu saçan ve nesil ve milleti mahveden ve herkesin çocuklarını kendine alıp karabet ve milliyeti izale eden ve medeniyet-i beşeriyeyi ve hayat-ı içtimaiyeyi bütün bütün bozmağa yol açan kızıl tehlike RN) (Bak: Anarşizm)
KONAK Menzil, yolculukta gece vakti inilen yer * Yolculukta bir yerde durma, dinlenme İki menzil arasındaki yol * Büyük ev, zengin ve mükellef ikâmetgâh * Resmi dâire
KONDÜKTÖR Fr Kılavuz, memur, müdür * Trenlerde vagon ve bilet işlerine bakan vazifeli kimse
KONFERANS Fr Dinleyicilere herhangi bir mevzu hakkında bilgi vermek gayesiyle yapılan konuşma
KONGRE Fr Çeşitli memleketlerden yöneticilerin, elçilerin ve delegelerin katılmasıyla yapılan toplantı
KONSEY Fr İdare vazifesi yüklenmiş kişilerin topluluğu * Müzakere hâlinde bulunan kimselerin meydana getirdiği kurul * Bu tarz bir toplantının yapıldığı yer
KONSOLİT (Konsolide) Fr Ana sermayenin ödeme tarihi belli olmayan ve yalnız faizi ödenen devlet tahvili
KONSOLOS İtl Yabancı ülkelerde yurttaşlarının haklarını korumak ve bağlı bulunduğu hükümete siyasî ve ticarî bilgileri vermekle vazifeli hariciye memuru
KONTENJAN Fr Alâkalıların her birine düşen miktar veya yer Pay miktarı
KONVOY ing Aynı yere giden nakil vasıtaları topluluğu * Aynı yere nakledilen insan grubu * Harb gemilerinin himayesinde sefer yapan yük gemileri katarı
KOPİL Küçük Rum çocuğu * Çapkın, külhani
KOR t Her tarafı iyice yanıp içine kadar ateş hâline gelmiş kömür veya odun parçası * Askeriyede kolordu
KORSAN itl Deniz haydutu Deniz eşkiyası * Başkaların haklarını zor kullanarak yiyen kimse * Bir hakkı izinsiz olarak kullanan
KORSAN GEMİSİ Deniz hırsızlığı ve korsanlık yapan gemiler Düşman gemilerini basarak mallarını alan bir devletin donanma gemilerine de aynı ad verilirdi
KOSTANTINİYYE İslâm dünyasında İstanbul için kullanılmış isimlerden biri
KOTRA ing Tek direkli, yelkenli, narin küçük gemi
KOY Küçük körfez Karanın içine girmiş, rüzgârdan saklı deniz parçası Deniz koyuna benzer, çevresi mahfuz yer Köşe, bucak
KOZMOĞRAFYA yun Yıldızların yerlerinden ve hareketlerinden bahseden ilim Felekiyyat İlm-i hey'et
KOZMOPOLİT Fr Her yabancı şeye karşı alâka gösteren, milliyet duygularından mahrum kimse * Çeşitli milletlerden insanları içine alan
KOZMOZ (Kozmos) yun Kâinat Bütün gökler
KÖFTEHOR (Bak: Kuftehar)
KÖHNE f Eski, eskimiş * Zamanı geçmiş Demode olmuş
KÖHNEBAHAR Sonbahar
KÖLE t Bütün tarihî devirlerde başka milletlerden, yabancılardan zorla kaçırılıp hürriyetten mahrum hale getirilerek hizmette kullanılan erkek (İslâmiyet köleliği en âdil usullerle kaldırmağa çalışmış ve Resul-i Ekrem (ASM), insanları kölelikten kurtarmayı ibadet olarak ilân etmiştir)
KÖRÜK Ateşi havalandırmak için yapılmış bir âlet * Hava ile çalışan bazı çalgıların hava vermeğe mahsus kısmı
KÖŞE (Bak: Kuşe)
KÖŞELİ PARANTEZ t Cümleden tamamıyla ayrı "haşiye" gibi bir sözü içine alır
KRAMP Fr Adalenin kasılması
KRATER (Bak: Atmiye)
KRİTİK yun Tenkid Sıkışık durum, sıkıntılı * Tıb: Hastalığın en kötü zamanıKRUVAZÖR : Fr Daha ziyade toplarla mücehhez açık denizlerde emniyeti te'min etmek ve konvoyları korumakla vazifeli süratli harp gemisi
KUAL Üzüm çiçeği
KUAS Koyunun burnunda olan bir hastalık
KUAS Boynun içine geçik olması
KUAS Bir hastalık (ki göğüsü tutar)
KUB f "Vuran, vurucu, döven" mânâlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır Meselâ: (Leked-kub: Tekme vuran)
KUBA' Hınzır avazı * Büyük ölçek
KUBAA Serçe gibi küçük bir alaca kuşun adı * Avcıların giydiği hırka
KUBAKIB Acele eden kimse, aceleci* Bir yıldan sonra olan yıl
KUBALE Mukabele * Kapı önü
KUBAN (Kub C) f Vurucular, dövücüler * Vurarak, döverek mânâlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır
KUBB Kürk
KUBBE Yarım küre şeklinde yapılan bina damı
KUBBE-İ ÂLİYE Yüksek kubbe
KUBBE-İ HADRÂ Yeşil kubbe
KUBBE-İ KANEK Ağzın tavanı Damak
KUBBE-İ MİNA Gökyüzü Gök kubbesi
KUBBE-İ ULYÂ Sema, gökyüzü
KUBBE-İ ZERRİN Güneş, şems
KUBBET-ÜL İSLÂM İslâmın kubbesi * Belh şehrinin başka bir adı
KUBBE ALTI Tar: Topkapı Sarayı'nda başta sadrazam olmak üzere devlet adamlarının ve vezirlerin toplanıp devlet işlerini görüştükleri yer
KUBBE-NİŞİN f İstanbulda Topkapı Sarayı'nda Kubbealtı denen yerde toplanan kabine üyeleri denebilecek toplantıya katılan vezirlerin herbiri
KUBBERE (C: Kubber-Kabbere) Turgay dedikleri küçük kuş * Bacaksız, kısa boylu kimse
KUBBİTÎ Beyaz helva satan kimse
KUBEB (Kubbe C) Kubbeler, kemerler Tepesi yuvarlak, yarım küre şeklinde yapılan binâ damları
KU'BERE Bileği meydana getiren iki kemiğin küçüğü
KUBH Günah ve çirkin hareket Kabahat Suç * Fık: Aklen ve şer'an müstehcen olup dünyada zemme, âhirette azaba ve itaba mahal olan şey
KUBHİYYAT (Kubh C) Çirkin hareketler ve işler Günah ve çirkin şeyler
KUBKUBA Acele etmek
KUBLE Öpme
KUBTİYYE (KIBTIYYE) (C: Kubâti) Mısırda yapılır parlak ince keten bezi
KUBU' Kirpinin büzülüp başını derisine çekmesi * Bir kimsenin başını yakasına çekmesi
KUBUB Kuruluk
KUBUL Erlerin ve kadınların önü * Evvel, önce, ilk
KUBUN Gitmek
KUBUR (Kabr C) Kabirler, mezarlar, türbeler
KUBUS Sür'atle yürüdüğünden yere tırnağının ucundan başka yeri değmeyen at
KUBZA (KABZA) (C: Kubzât) Bir tutam nesne
KUÇE f Dar sokak, küçük sokak * Pazar, çarşı
KUDAHİS Bahâdır, kahraman, şucâ
KUDAM f Hangisi? Hangileri? (mânasına sorudur)
KUDAR Büyük yılan * Aşçı, tabbah Deve boğazlayıcı, deve kasabı
KUDAS Gümüş boncuk
KUDAT (Kadı C) Kadılar Şeriat kanunlarıyla hâkimlik edenler
KUDDAM Ön taraf İleri taraf
KUDDAMÎ Ön
KUDDİSE "Mübarek, kudsi ve mukaddes olsun" anlamına gelen bir kelimedir
KUDDİSE SIRRUHU "Sırrı ve hakikatı muazzez ve müşerref olsun" meâlinde bir hürmet ifadesidir(S- Sahabe-i Kiram Hazeratına Radıyallahu Anh denildiğine binaen, başkalara da bu mânada söylemek muvafık mıdır?Elcevap: Evet, denilir Çünkü Resul-i Ekrem'in bir şiarı olan Aleyhissalâtü Vesselâm kelâmı gibi Radıyallahu Anh terkibi, sahabeye mahsus bir şiar değil, belki sahabe gibi Veraset-i Nübüvvet denilen Velâyet-i Kübrada bulunan ve makam-ı rızaya yetişen Eimme-i Erbaa, Şâh-ı Geylâni, İmam-ı Rabbani, İmam-ı Gazali gibi zatlara denilmeli Fakat örf-ü ulemada Sahabeye, Radıyallahu Anh; Tâbiin ve Tebe-i Tâbiine, Rahimehullah; onlardan sonrakilere, Gaferehullah; ve Evliyaya, Kuddise Sırruhu denilir M)
KUDDUS Kusur ve noksanlıklardan müberrâ olan, en mukaddes Hiç eksiği olmayan, pâk, temiz Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarındandır * Mübarekliğin hadsiz derecesini ifâde eder "En mukaddes" gibi
KUDDUSÎ Cenab-ı Hakk'ın Kuddus sıfatına dair ve müteallik Kusursuz olan Cenab-ı Hakk'a ait * Kudsi ve temiz olana ait ve ona müteallik
KUDEGÎ f Çocukluk
KUDEK (C: Kudegân) f Çocuk, sabi
KUDEK-MENİŞ f Çocuk tabiatlı Çocuk mizaclı

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #24
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KUDEMA (Kadim C) Kadimler Eski büyükler Eski adamlar İleri gelen büyükler Eski zamanda gelmiş olanlar
KUDEYH Küçük kadeh, kadehcik
KUDMUS Kadim nesne, eski
KUDRET Güç Takat * Her yeri kaplayan kudretullah * Varlık Ehliyet Becerebilme * Zenginlik * Kabiliyet * İlm-i kelâmda: Allah Teâlâ'ya mahsus ezelî ve ebedî ve bütün kâinatta tasarruf eden sıfattır(Arkadaş bir kelime-i vâhidenin işitilmesinde; bir adam, bin adam birdir Yaratılış hususunda da Kudret-i Ezeliyeye nisbeten bir şey, bin şey birdir Nev ile fert arasında fark yoktur MN)
KUDRET-İ İLÂHİYE Allah'ın kudreti(Cenab-ı Hakk'ın kudret, ilim, iradesi; şemsin ziyâsı gibi bütün mevcudata âmm ve şâmil olup, hiçbir şeyle müvazene edilemez; Arş-ı Azama taalluk ettikleri gibi, zerrelere de taalluk ederler Cenab-ı Hak, şems ve kameri halkettiği gibi, sineğin gözünü de O halketmiştir Cenab-ı Hak; kâinatta vaz'ettiği yüksek mizan gibi, hurdebinî hayvanların bağırsaklarında da pek ince ve lâtif bir nizam vaz'etmiştir Semadaki ecramı birbiriyle rabteden câzibe-i umumî kanunu gibi, cevahir-i ferdi de, yani zerratı da o kanunun bir misliyle nazmetmiştir Sanki bu zerrat âlemi, o semavî âleme küçük bir misaldir Hülâsa, aczin müdahalesi ile, kudret mertebeleri ayrılır Aczi mümteni' olan kudretçe; büyük, küçük birdirKudret-i Ezeliye, en evvel eşyanın melekût, yani içyüzüne taalluk eder bu yüz ise, alelumum güzel ve şeffaftır Evet, şems ve kamerin yüzleri parlak olduğu gibi, gecenin ve bulutların da iç yüzleri ziyadardır İİ)
KUDRET-İ KÜLLİYE Cenab-ı Hakk'ın küllî ve mutlak olan kudreti
KUDRETYÂB f Gücü yetebilen, yapabilen, kuvvet ve kudreti olan
KUDS Mübareklik Kudsilik Nezafet Pâk olmak Noksanlardan uzak olmak
KUDSÎ (Kuds dan) Mukaddes, kutsal, muazzez
KUDSİYAN Kudsiler * Melekler Melâike taifesi
KUDSİYET Kudsilik, mukaddeslik, azizlik * Temizlik, paklık
KUDSÜMAN Erkek örümcek
KUDUM Uzak ve uzun bir yoldan gelmek * Ayak basmak * İleri geçmek İlerilik
KUDUMİYYE Uzak yoldan gelen bir büyük zâta, oranın halkı tarafından takdim edilen hediye * Edb: Böyle bir vaziyetten dolayı yazılan kaside
KUDUR (Kıdr C) Çömlekler, tencereler Yemek pişirilen kaplar
KUDURÎ (Hi: 362 - 428) Bağdadlıdır Ahmed İbn-i Muhammed Bağdâdi diye de anılır Hanefi fıkıh âlimlerindendir Bu zatın, fıkha dâir meşhur kitabının ismi de Kudurî'dir
KUDVE Halkın uyup tâbi oldukları kimse
KUF f Baykuş denen bir kuş cinsi
KUFAHİR (KUFÂHİRÎ) Büyük ve iri cüsseli kimse
KUFAÎ Burnu sıcaktan kavlar kızıl kimse
KUFAN Zahmet, meşakkat * Kufe dedikleri beldenin adı
KUFAR (Kafr C) Issız ve susuz yerler Çöller, sahralar
KÛFE f Küfe Dayanıklı ve kaba büyükçe sepet
KÛFE Kızıl kum * Kızıl kumlu bir yerin adı ki o sebebten "Kûfe" diye isim verilmiştir
KUFF Yüksek yer
KUFFAZ Kadınların ellerine ve ayaklarına taktıkları bir süs eşyası * Eldiven
KUFFE (C: Kıfâf) Pamuk sepeti * İçine kumaş konan nesne * Yüksek yer * Kurumuş * Çürük ağaç
KUFÎ Kûfe şehrine mensub Bu şehirle alâkalı
KUFL (C: Akfâl) Kilit, sürgü
KÛFTE f Kıyılıp ezilmiş veya dövülmüş et, köfte
KUFTEHAR f Köfte yiyen * Geveze, çenesi düşük * Şarlatan Kendini beğenmiş * Çapkın
KUFUF Kişinin korkudan tüyü ürperip kalkmak
KUFUL (Kufl C) Kilitler * Seferden veya yolculuktan dönme
KÛH f Dağ
KÛH-U KAF Efsânelerde geçen Kafdağı
KÛH-U TUR Tur dağı, Sina dağı
KUHAB At ve deve öksürüğü
KUHAMUN f Tepesi düz olan dağ
KUHAN f Kambur * Eyer, at eyeri * Sığır veya deve hörgücü
KUHARİYE Yaşlı kadın * Yaşlı hayvan
KUHAZ Koyunlara ârız olan bir hastalık
KUHBEDEN f Dağ gibi iri vücutlu kimse İri yarı kişi
KUHCİĞER f Dağ yürekli, kahraman, bahâdır, yiğit
KUHE f Dağ * Hücum, saldırma * Dağ tepesi gibi kubbeli ve sivri olan şey * Deve hörgücü * At eyeri
KUHH Halis, saf, katıksız
KUHÎ f Dağa mensub * Dağla alâkalı * Dağlı
KUHİSTAN f Dağlık bölge, dağlık yer
KUHKEN f Dağ kazan, dağ deviren
KUHKUB f Dağ vurucu Dağı yerinden oynatan * Kuvvetli at veya katır * Kale veya sur döven top
KUHL Göz ilâcı * Göze çekilen sürme
KUHLÎ Sürme gibi siyah olan
KUHME Düşünmeden bir işe girişme * Şiddet * Kıtlık senesi * Zor iş
KUHNÜMUN f Heybetli, azametli Dağ gibi görünen
KUHPARE f Kuvvetli at * Dağ parçası
KUHPAYE f Dağlık arazi
KUHPÜŞT f Kanbur
KUHSAR f Dağ tepesi * Dağlık yer
KUHUT Kıtlıktan sıkıntı ve eziyet çekme
KUKNAS Hindistan'da olan bir cins beyaz kuş
KU'KU' Alaca renkli, uzun gagalı bir büyük kuş
KUL De, söyle, bildir (meâlinde emirdir)("Kul" kelimesi Kur'anın çok yerlerinde mezkûr veya mukadderdir "Kul" emri risalet ve nübüvvete işarettir İİ)Türkçede "Kul", emir dinleyen hizmetkâr, Allah'ın mahlûku, Allah'a itaat ve ibadet eden veya köle mânasındadır
KUL'A(T) (C: Kulu') Ödünç mal Yurt edinmeye müsait olmayan yer
KULA' Ağız ağrısı
KULAA Suyu emip yarılmış ve yerden koparılmış balçık * Büyük taş
KULAB f Büyük dalga * Göl, büyük havuz
KULAB Bir çeşit deve hastalığı
KULAFE Kılıf, kın, kabuk Zarf
KULAKIL İhlâs ve Muavvezeteyn sureleri
KULAL Az, kalil
KULAME Tırnak kesintisi Kesinti
KULAMETEYN İki tırnak kesintisi Parantez ( )
KULB Bilezik * Bir yılan cinsi
KULE (C: Kulul-Kılâl) Çocukların oynadıkları bir oyun
KULEL (Kulle C) Kuleler * Dağ tepeleri
KULEL-İ SEB'A İstanbul'daki yedi tepe
KULFE Zeker ucundaki sünnet edilecek deri
KULİS FAALİYETİ Toplantı yapılan yerlerde, toplantı haricinde çeşitli grupların yaptığı gizli çalışma
KULKALAN Bir nevi ot
KULKUL Şen, çevik, atik * Bir şeyin deprenmesiyle çıkan ses * Büyük, derin deniz * Hızlı giden at
KULKULANİ Üveyik kuşuna benzer bir kuş
KULLAB (C: Kalalib) Çengel, kanca Ucu eğri nesne
KULLAM Çöğene benzer bir otun adı
KULLE (C: Kulel) Doruk, dağ tepesi, zirve * Kule * Bazı harp gemilerinin güvertelerinde bulunan ve makine ile hareket eden ağır top
KULMUH Bir ot
KULUB (Kalb C) Kalbler, gönüller
KULUCE Ekin ekmek için yeri ıslah etmek
KULUNÇ Tıb: Şiddetli bağırsak ağrısı Omuzlarda ve vücutta bir ağrı
KULZÜM Deniz, bahr * Kızıldeniz
KUMAME (C: Kumâm) Cemaat, topluluk * Süprüntü
KUMANYA ing Bir gemi içinde bulunan kimselerin beslenmeleri için gemiye doldurulan erzak Gemi zahiresi * Eskiden piyade kayığının arka kısmındaki dolapçık * Gemi kileri Geminin erzak koymağa mahsus yeri
KUM (KUMİ) (Kavm den) Kalk (mânasına emir)
KUMAR Para vs karşılığında oynanılan oyun Meşru bir ihtiyacın karşılanması için bir çalışma sonucu olmadan piyango ve şans oyunları gibi haram yollarla kazanç elde etmektir Dinimizde böyle oyunların her türlüsü haramdır Bir müslüman kendi menfaatini isteyip zararını istemediği gibi; diğer bir müslümanın da çıkarını gözetip kötülüğünü isteyemez Halbuki kumara katılan herkes, karşı tarafın zarariyle kendi çıkarlarını düşünmektedirEğer böyle bir menfaat ve zarar oyunda konulmamışsa ve dince yasaklanan maksadlar da yoksa, yine de her insan için en kıymetli mal olan zamanını boş yere harcamak olur ki bu da zarardırMaksatsız, fikirsiz ve dünyaya ne için geldiğini bilmeyen basit bir insan böyle yollara düşer ve gittikçe perişan olur Halbuki insan, sonsuz ve yüksek gâye sahibi, yüksek şahsiyetli ve nizamlı bir hayat yaşamalıdır (Bak: Meysir)
KUMARBAZ Kumar oynayan Kumarcı
KUMAR-HANE f Devamlı olarak kumar oynanan yer
KUME Bir yere toplanmış olan şeyler * Yüksek, yüce yer
KUMİSTAN f Kumluk çöl veya arâzi
KUMKUMA (C: Kamâkım) İçine mürekkep, zemzem gibi şeyler konulan yuvarlak testi * Bakır şişe, bakır ibrik
KUMME Arslanın, ağzı ile aldığı şey
KUMMEHAN Za'ferân * Şarap köpüğü
KUMMELE (C: Kummel) Kene cinsinden bir böcek
KUMPANYA Fr şirket * Mc: Cemaat, zümre
KUMRÎ (C: Kamâri) Kumru Dişisine "kumriye", erkeğine "sakhar" derler
KUMUDD Sağlamak, sert, katı * Uzun, tavil
KUMUS Suya batıp kaybolmak
KUMZE Toplanmış hurma
KÛN Kuyruk sokumu bölgesi Arka, mak'ad, kıç
KUNABE Toplu yapraklar (Buğdayın başı onun içinde olur)
KUNAH Çomak
KUNAİS (C: Kanâıs) Büyük cüsseli, iri vücutlu kişi
KUNAN Koltuk kokusu * Gömlek yeni
KUNBUA (C: Kanâbi) Kestikten sonra yine içinde kalan nesne (Ot kökü gibi)
KUNBUL(E) (C: Kanâbil) Kalın vücudlu kimse Sinirli ve hiddetli olan * 30 ilâ 40 yaş arasındaki kimse * At * Bomba
KUNBURA (C: Kanâbir) Çökük kuşu
KUNBUZA (C: Kunbuzât) Kısa boylu kadın (Müz: Kunbuz)
KUNDAK Küçük çocukları sıkı bağlamaya yarıyan bezler takımı * Yangın çıkarmak için bir yere sokulan, tutuşturulmuş yağlı bez çıkısı
KUNDAK SOKMAK Mc: Ara bozacak bir söz söylemek veya böyle bir harekette bulunmak * Yangın çıkarmak
KUNEFHAR Büyük cüsseli, iri vücutlu
KUNFUZ(E) (C: Kanâfiz) Kirpi * Fare * Devenin, kulakları ardında terleyen ve teri akan yerleri * Otları dolaşık yer
KUNN Gömlek yeni
KUNNE(T) (C: Kanan-Kunen-Kınan) Dağ başı
KUNNEB Kendir Kenevir
KUNNEBİT (C: Kannâbit) Lahana cinsinden bir bitki
KUNTA Karalık
KUNU' Kanaat etme, kâfi bulma * Suâl ve tezellül
KUNUT Yatsı veya sabah namazlarında ayakta okunan duâ İbadet Duâ Taat Şükür eylemek * Namazda dünya kelâmından imsak eylemek, yani kendini tutup konuşmamak(Kunut, birşeye o suretle devam ve mülâzemet edip durmaktır ki, taat, huşu, sükut, kıyam mânalarını tazammun eder ve lisanımızda, divan durmak tâbir edilir Bunun için kunut taattir, kunut tul-i kıyamdır, kunut sükuttur, kunut huşu ve hafd-ı cenah ve sükun-ı etraftır diye çeşitli nokta-i nazardan târif edilmiştir Bir hadis-i şerifte "Efdal-üs salâti tul-ül kunut" buyurulmuştur ki, kıyam demektir Binaenaleyh namazda kıyam ve kıraeti, duayı veya huşu ve sükutu uzatmağa da kunut denilir ET)
KUNUT Ümidsizlik Ye'se kapılma
KUNV (C: Kınân-Kınyân-Aknâ) Üzerinde hurması olan hurma salkımının çöpü
KUNYAN (KINYÂN) Kişinin nefsi için saklayıp elden çıkarmadığı mal
KUNYE (KINYE) Kişinin nefsi için saklayıp elden çıkarmadığı mal
KUNZUA (C: Kanâzı') Çakıl taşı * Tıraş edilmiş başın üstünde bırakılan bir tutam saç
KÛPAL f Gürz Demir topuz
KÛR (C: Kûrân) f Kör, âmâ
KUR'A Talih denemek maksadı ile çekilen kapalı pusla veya fal açma
KURA (Karye C) Karyeler, köyler, kasabalar
KURÂ-YI MÜTECÂVİRE Komşu köyler
KURA' İbâdet eden
KURAA Kalem kesintisi Kalem yongası
KURAB (Kurbet C) Yakınlar, akrabalar
KÛRABE f Kubbeli mezar, türbe
KURAD (C: Kırdân-Ekride) Kene adı verilen böcek
KURAKIR Güzel sesli kimse

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #25
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KUR'AN Allah (CC) tarafından Hz Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâma Cebrâil Aleyhisselâm vâsıtası ile (yâni vahiyle) gönderilen ve beşeriyetin bütün saadet düsturlarını hâvi en mukaddes ve en son kitâb-ı semâvidir Din ve dünyanın nizâmını en iyi şekilde bildirir, kâinatın neden ve niçin yaratıldığını ve hikmetlerini beyan eder Başıboşluk ve serserilikten kurtarıp ibâdet ve taata, emniyet ve nizâma ve saadete sevkeder ve insanın ebedi selametine vesile olur * Lugat mânasına göre Kur'ân: Tilâvet, okumak, cem' ve zammolunmuş, okunmuş mânâlarına gelir Fürkan, Zikir, Hüdâ, Hitab, Kitab, Mushaf, Nur, Necm, Hüdâ, Mev'iza, Aziz, Besâir, Bürhangibi elli beş kadar isimle de anılır (Bak: Kelâmullah)
KUR'AN-I HAKÎM Hakim olan Kur'an-ı Kerim Hakim: Hikmetli, hikmet sâhibi, yahut çok hâkim ve muhkem mânalarına gelir
KUR'AN-I MU'CİZ-ÜL BEYAN Beyan ve ifadesi mu'cize olan Kur'an(Kur'an: Şu kitâb-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi ve âyât-ı tekviniyeyi okuyan mütenevvi dillerinin tercüman-ı ebedisi ve şu âlem-i gayb ve şehadet kitabının müfessiri ve zeminde ve gökde gizli Esmâ-i İlâhiyenin mânevi hazinelerinin keşşâfı ve sutur-u hâdisatın altında muzmer hakaikın miftahı ve âlem-i şehâdette âlem-i gaybın lisanı S)(-Kur'an-ı Kerim-, bütün mebâhis-i esasiyeyi ve mühimmeyi öyle bir tarzda beyan eder ki, o beyan, bütün kâinatı bir saray gibi idare eden ve dünyâyı ve âhireti iki oda gibi açıp kapayan; ve zemin bir bahçe; ve semâ, misbahlariyle süslendirilmiş bir dam gibi tasarruf eden; ve mâzi ve müstakbel, bir gece ve gündüz gibi nazarına karşı hazır iki sahife hükmünde temaşa eden; ve ezel ve ebed, dün ve bugün gibi silsile-i şuunatın iki tarafı birleşmiş, ittisal peyda etmiş bir surette, bir zaman-ı hâzır gibi onlara bakan bir Zât-ı Zülcelâle yakışır bir tarz-ı beyandırNasıl bir usta, bina ettiği ve idare ettiği iki haneden bahseder, proğramını ve işlerinin liste ve fihristesini yapar; Kur'an dahi, şu kâinatı yapan ve idâre eden ve işlerinin listesini ve fihristesini tabir câiz ise, proğramını yazan, gösteren bir Zâtın beyanına yakışır bir tarzdadır Hiç bir cihetle eser-i tasannu ve tekellüf görünmüyor Hiç bir şâibe-i taklid veyâ başkasının hesâbına ve onun yerinde kendini farzedip konuşmuş gibi bir hud'anın emaresi olmadığı gibi, bütün ciddiyetiyle, bütün safvetiyle, bütün hulusiyle sâfi, berrak, parlak beyânı, nasıl gündüzün ziyâsı, "Güneşten geldim" der Kur'ân dahi," Ben Hâlık-ı Âlem'in beyanıyım ve kelâmıyım" der Evet şu dünyâyı antika san'atlarla süslendiren ve lezzetli nimetlerle dolduran ve san'atperverâne ve nimetperverane şu derece san'atının acibeleriyle şu derece kıymettar nimetlerini dünyanın yüzüne serpen, sıravâri tanzim eden ve zeminin yüzünde seren, güzelce dizen bir Sâni', bir Mün'imden başka şu velvele-i takdir ve istihsanla ve zemzeme-i hamd ve şükranla dünyâyı dolduran ve zemini bir zikirhâne, bir mescid, bir temaşagâh-ı san'at-ı İlâhiyeye çeviren Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan kime yakışır ve kimin kelâmı olabilir? Ondan başka kim ona sâhib çıkabilir? Ondan başka kimin sözü olabilir? Dünyayı ışıklandıran ziya, güneşten başka hangi şeye yakışır? Tılsım-ı kâinatı keşfedip âlemi ışıklandıran beyan-ı Kur'an, Şems-i Ezelî'den başka kimin nuru olabilir? Kimin haddine düşmüş ki ona nazire getirsin? Onun taklidini yapsın?Elhak, bu dünyayı san'atlarıyla zinetlendiren bir san'atkârın, san'atını istihsan eden insanla konuşmaması muhaldır Mâdem ki, yapar ve bilir, elbette konuşur Mâdem konuşur, elbette konuşmasına yakışan Kur'andır Bir çiçeğin tanziminden lâkayd kalmayan bir Mâlik-ül Mülk, bütün mülkünü velveleye veren bir kelâma karşı nasıl lâkayd kalır? Hiç başkasına mal edip hiçe indirir mi? S)(Kur'an-ı Hakim yirmi üç sene mütemadiyen damarlara dokunduracak ve inadı tahrik edecek bir tarzda meydan okudu ve der idi ki: "Şu Kur'anın Muhammed-ül Emin gibi bir ümmiden nazirini yapınız ve gösteriniz Haydi bunu yapamıyorsunuz, o zât ümmi olmasın, gayet âlim ve kâtip olsun Haydi bunu da getiremiyorsunuz; bir tek zât olmasın, bütün âlimleriniz, beliğleriniz toplansın, birbirine yardım etsin, hattâ güvendiğiniz âliheleriniz size yardım etsin Haydi bununla da yapamıyacaksınız, eskiden yazılmış beliğ eserlerden de istifade edip, hattâ gelecekleri de yardıma çağırıp, Kur'anın nazirini gösteriniz, yapınız Haydi bunu da yapamıyorsunuz; Kur'anın mecmuuna olmasın da, yalnız on Suresinin nazirini getiriniz Haydi on Suresine mukabil hakiki doğru olarak bir nazire getiremiyorsunuz; haydi hikâyelerden asılsız kıssalardan terkib ediniz Yalnız nazmına ve belâgatına nazire olsun getiriniz Haydi bunu da yapamıyorsunuz, bir tek suresinin nazirini getiriniz Haydi Sure uzun olmasın, kısa bir Sure olsun, nazirini getiriniz Yoksa, din, can, mal, iyalleriniz; dünyada da âhirette de tehlikeye düşecektir" M)(Amerikalı Filozof Karlayl (Carlyle) şöyle diyor: Kur'anı bir kerre dikkatle okursanız, O'nun hususiyetlerini izhara başladığını görürsünüz Kur'anın güzelliği diğer bütün edebî eserlerin güzelliklerinden kabil-i temyizdir Kur'anın başlıca hususiyyetlerinden biri, (O'nun asliyyetidir Benim fikir ve kanaatıma göre Kur'an serâpa samimiyet ve hakkaniyetle doludur Hz Muhammed'in (ASM) cihana tebliğ ettiği dâvet, hak ve hakikattır İİ)
KÛRÂN (Kur C) f Körler âmâlar
KÛRÂNE f Körcesine
KURARE Çömlek içindeki yemek piştikten sonra yanmasın diye içine konulan su
KURAT Fitil ucundan yanmış yer
KURAZ (KARİZA) Isırgan otu
KURAZE Altun ve gümüş kırıntısı * Kumaş parçaları
KURB Yakınlık Yakında oluş Yakın olmak Yakınlık kazanmak (Zamanda, mekânda, nisbette, hatvede ve kuvvette kullanılır) * Tıb: Böğür Karnın yumuşaklığına kadar olan yer
KURB-İ DERECE Ölen bir kimseye yakınlık derecesi
KURB-İ HÜDÂ Allah'a manevî yakınlık
KURB-İ MESÂFE Yer, mekân yakınlığı
KURBAN Allah'ın rızasını kazanmağa sebep olan şey * Etleri, fakirlere parasız olarak dağıtılmak niyetiyle farz, vâcib veya sünnet olarak kesilen koyun, keçi, deve, sığır gibi hayvan * Bir maksad uğrunda feda olma * Beylerin ve meliklerin yakınlarından olan kimse
KURBET Yakınlık * Fık: Allah'a manevî yakınlığa sebeb olan amel-i sâlih
KURBİYYET Yakınlık kazanmak Yakınlık Bir şeye kendi gayretiyle yakınlaşmak (Bak: Akrebiyyet)(Sahabelerin kurbiyet-i İlâhiyye noktasındaki makamlarına velâyet ayağıyla yetişilmez Çünki: Cenâb-ı Hak bize akrebdir ve herşeyden daha ziyade yakındır Biz ise, ondan nihayetsiz uzağız O'nun kurbiyetini kazanmak iki surette olurBirisi: Akrebiyetin inkişafiyledir ki, nübüvvetteki kurbiyet ona bakar ve nübüvvet veraseti ve sohbeti cihetiyle sahabeler o sırra mazhardırlarİkinci Suret: Bu'diyetimiz noktasında kat-ı meratib edip bir derece kurbiyete müşerref olmaktır ki, ekser seyr-i sülûk-u velâyet ona göre ve seyr-i enfüsî ve seyr-i âfâkî bu suretle cereyan ediyor İşte, birinci suret sırf vehbîdir, kesbî değil, incizabdır, cezb-i Rahmânidir ve mahbubiyettir Yol kısadır, fakat çok metin ve çok yüksektir ve çok hâlistir ve gölgesizdir Diğeri kesbîdir, uzundur, gölgelidir Acaib hârikaları çok ise de, kıymetçe, kurbiyyetçe evvelkisine yetişemez Meselâ: Nasıl ki dünkü güne bugün yetişmek için iki yol var Birincisi: Zamanın cereyanına tâbi olmıgirsin bir tarafına !!!, bir kuvvet-i kudsiye ile, fevkaz-zaman çıkıp, dünü bugün gibi hazır görmektir İkincisi: Bir sene kat'-ı mesafe edip, dönüp dolaşıp, düne gelmektir; fakat, yine dünü elde tutamıyor; onu bırakıp gidiyor Öyle de, zâhirden hakikata geçmek iki suretledir Biri: Doğrudan doğruya hakikatın incizabına kapılıp, tarikat berzahına girmeden, hakikatı, ayn-ı zâhir içinde bulmaktır İkincisi: Çok merâtibden seyr-i süluk suretiyle geçmektir Ehl-i velâyet, çendan fena-i nefse muvaffak olurlar, nefs-i emmareyi öldürürler Yine sahabeye yetişemiyorlar Çünki, sahabelerin nefisleri tezkiye ve tathir edildiğinden; nefsin mahiyetindeki cihazat-ı kesire ile, ubudiyetin envâına ve şükür ve hamdin aksamına daha ziyade mazhardırlar Fena-i nefisten sonra, ubudiyet-i evliya besatet peyda eder S)
KÛR-BOĞAZ f Obur, körboğaz
KURBUK Mevzi ismi * Yardım * Dükkân
KURDAH Maymun
KÛRDİL f Câhil Gönlü kör
KURDUH Maymun * Küçük karınca
KÛRE f Demirci ocağı Kuyumcu ocağı * Küre
KURENA Bir padişâhın yakınında bulunan ve onun sohbetine iştirak edenler Yakınlar Arkadaşlar
KURENG f Al at
KUREVÎ (Kurâ dan) Köylü Köye âit, köye dâir
KUREYŞ Kökü Hz İbrahim'e (AS) dayanan, Peygamberimiz Hz Muhammed'in de (ASM) mensub olduğu Arab kabilesi
KUREYŞ SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 106 Suresidir Liilâfi Suresi de denir Mekkîdir
KUREYŞÎ Kureyş kabilesinden olan Kureyş'e mensub
KUREYZA Medine-i Münevvere yakınında Yahudi taifesinden bir kavim
KURFUSA (KARFESA) Mak'adı üstüne oturup dizlerini karnına yapıştırıp iki kolunu baldırları üstüne kavuşturmak
KURHA (C: Kuruh) Silâh yarası * Çıban
KURHANE (C: Kurhân) Bir cins mantar
KÛRÎ f Körlük, âmâlık
KURKUBE Et, lahm
KURKUL Çekirge
KURKUR Büyük gemi
KURKUS Geniş, bol, vâsi
KURMAY Ordunun muharebeye hazırlanmasında ve savaş sırasındaki sevk ve idaresi için hususi tarzda yetiştirilmiş subay * Mc: Becerikli
KURME İşaret için devenin burnundan bir miktar deri kesip tam ayrılmadan yine burnu üstüne yapıştırmak
KURMUD Dağ keçisinin erkeği
KURMUS (C: Karâmıs) Avcıların dağda olan kulübesi veya soğuktan sakındıkları küçük çukur yer
KURNAS Dağın burnu
KURNE Sivri veya tümsek şey * Hamam kurnası Kurna
KURNEVE Boya otu
KURNUK Yumuşak bedenli delikanlı
KURR Karar * Soğukluk
KURRA (Kari' C) Okuyucular Kur'ân-ı Kerimi usul ve tecvidine göre okuyanlar Dindar ve sâlih kimse
KURRASA (C: Kırâs) Papatya çiçeği
KURRE Parlaklık Tâzelik Gözün parlak ve nurlu olması * Ağlamaktan sonraki serinlik * Dilşâd olmak * Bir atımlık şey * Kurbağa
KURRET-ÜL A'YUN Gözlerin nuru * Çok sevilen ve göz aydınlığına sebeb olanlar
KURS (KURSA) Kelepçe * Çevrik nesne * Yuvarlak Tekerlek şeklinde olan
KURS-U ŞEMS Güneş yuvarlağı

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #26
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KURŞUM (KIRŞÂM) Büyük kene
KURT(A) (C: Kırta-Kırat) Küpe
KURTAN At'ın arkasına vurdukları keçe
KURTAT Eyer altına konan bir nesne * Boyun
KURTUBÎ Kılıç Halid bin Velid'in kılıcı
KURTUM (C: Karâtım) Usfur otunun tohumu
KURTUM Mestin burnu
KURUH (Kurha C) Yaralar
KURULTAY (Bak: Meclis)
KURUM (Karm C) Değerli insanlar Kıymetli ve değeri büyük kişiler
KURUN (Karn C) Asırlar Devirler Çağlar
KURUN-U ÂHİRE Son asırlar İstanbul'un Fatih Sultan Mehmed tarafından zaptedildiğinden sonraki zaman Hicri 857, Mi 1453 yılından sonraki devir
KURUN-U SÂLİFE Geçmiş asırlar
KURUN-U ULÂ Eski Roma Devleti'nin ikiye ayrılması zamanına kadar olan eski devir İlk çağ
KURUN-U VUSTÂ Eski Roma Devleti'nin ikiye ayrılmasından, İstanbul'un Müslümanlar tarafından zabtedildiği tarihe kadar olan zamandır Orta asırlar
KURUNE Nefis
KURUR Gözün parlak olması
KURUT Küpeler Kadınların kulaklarına taktıkları mücevherler
KURUT Kuruluk
KURUZ (Karz C) Borçlar Ödünç olarak verilen paralar
KURZUB Fakir kimse
KURZUM Kavafların ve kunduracıların üzerinde gön ve sahtiyan kesip düzelttikleri yuvarlak tahtalar
KURZÜL Kadınların başına örttükleri nesne * Kayıt * Kötü kimse * At ismi * Bel, sulb
KÛS f Kös Eskiden muharebelerde deve veya araba üstünde taşınarak çalınan büyük davul
KÛS-İ GAZA Savaş davulu Muharebe kös'ü
KUSA Zayıflık * Nâhiye
KUSAKIS Çok acı olan sarmısak
KUSALE Buğday ve arpa kesmiği
KUSAME Kassamlara verilen taksim ücreti
KUSARA İsteğin ve arzunun son derecesi
KUSARE Hususi hücre * Gemilerde güvertelerin en üstündeki yarım güverte
KUSAS Saçın önünde ve ardında nihayeti
KUSASA Tırnak kırpıntısı * Az miktar, az şey
KUSB (C: Aksâb) Göden bağırsak denilen büyük bağırsak
KUSBE (C: Kuseb) Göden bağırsak
KUSE f Köse
KUSEC f Köse
KUSEYBE Bronşcuk
KUSEYRA İyeği kemiklerinin altındaki kemik
KUSFEND f Koyun
KUSKUS (KUSKUSA) (C: Kusâs) Kaba, kısa boylu erkek
KUSLUB Kuvvetli, dayanıklı, sağlam
KUSRE Yakın, karib
KUSSA Alın saçı
KUSSABE (C: Kısâb) Kamış boğumu * Düdük
KUSSAS Bir demir madeninin adı
KUSS İBN-İ SAİDE İslâmiyetten önce Arabistan'da yaşamış İyâd Kabilesinin ileri gelenlerinden, mühim hakikatlı bir şâirdir Cârud gibi hakperesttir Henüz Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm genç iken Suk-ı Ukaz panayırındaki hitabeti ile meşhurdur Hitabesinde bir Hak Peygamber geleceğini ve onun en güzel bir din üzere olacağını müjdelemiştir (K En Sh 61)
KUST Topalak dedikleri ot
KUSTAR (KISTÂR) Kesedar Sarraf * Tüccar, tâcir * Mizan, ölçü * Bir şehre veya bir beldeye vâli olan kimse
KUSTAS Büyük terazi
KUSU Uzaklık, ırak olmaklık * Son olmaklık
KUS'UL Yaramaz, leim, lânet edilen kimse * Kurt eniği
KUSUR Noksanlık Eksiklik Noksan ve âcizlik İhmal Tedbirsizlik * Cem' olmalar * Pahalanmak *Eksilmek * Şiddetli olan şeyin yavaşlayıp sâkin olması * Bereketlenmek * İmtina', âciz olmak * Bir hesabın üstü Artan kısım * (Kasr C) Kasırlar Saraylar Köşkler(Şeytanın mühim bir desisesi : İnsana kusurunu itiraf ettirmemektir Tâ ki, istiğfar ve istiâze yolunu kapasın Hem nefs-i insaniyenin enaniyetini tahrik edip, tâ ki, nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin; âdeta taksiratdan takdis etsin Evet şeytanı dinliyen bir nefis, kusurunu görmek istemez; görse de, yüz te'vil ile te'vil ettirir $ sırriyle, nefsine nazar-ı rıza ile baktığı için ayıbını görmez Ayıbını görmediği için itiraf etmez, istiğfar etmez, istiaze etmez; şeytana maskara olur Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi bir Peygamber-i Alişan , $ dediği halde, nasıl nefse itimad edilebilir Nefsini ittiham eden, kusurunu görür Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder İstiğfar eden, istiaze eder İstiaze eden, şeytanın şerrinden kurtulur Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar; itiraf etse, afva müstahak olur L)
KUSUR-İ CİNAN Cennet'teki köşkler
KUSURE Acizlik, güçsüzlük
KUSUT Haktan sapmakla cevr ve zulmetmek * Birşeyi kısımlara ayırmak, tefrik etmek
KUSVA Son derecede bulunan * Son, nihayet * Son sınır Erişilecek olan en son nokta
KUŞ'AM (C: Kaşâım) Yaşlı ihtiyar, koca kimse * Belâ * Arslan * Sırtlan * Örümcek * Karınca yuvası
KUŞAM (KUŞÂME) Sofrada artan yemekler
KUŞ'AMAN Büyük erkek akbaba
KUŞ'AR Hıyar
KUŞA'RİRE Titreme * Tavuk derisi gibi ürperip kabarmış deri
KUŞE Köşe
KUŞE-İ FERAG İnsanın, herşeyden feragat edip çekildiği köşe
KUŞE-İ NİSYAN Unutma köşesi, nisyan köşesi
KUŞİŞ f Çalışma, çabalama, gayret sarfetme, uğraşma
KUŞUR (Kışr C) Kabuklar, kışırlar
KUŞUR-İ EŞCAR Ağaç kabukları
KUŞUTA Burnun çökük ve yassı olması
KUT Yaşatacak gıda, rızık * Kuvvetlendirmek
KUT-I LÂ-YEMUT Ölmeyecek kadar olan rızık, yiyecek
KUT-I MESİH Hurma * Şarap
KUT'A Bir hurma cinsi
KUTA' (C: Kutâ-Kutevât) Atın arkalaşacak yeri * Bağırtlak kuşu
KUTA' (KUTU') Düş yormak, rüya tâbir etme * Su kesilmek* Başka yere gitmek
KUTAA Bir şeyin kesintisi ve kırıntısı
KUTAFE Toplarken düşüp dökülen üzüm ve yemiş döküntüsü
KÛTAH (Kuteh) Kısa, boysuz
KÛTAH-ÂSTİN f Aslında kötü olduğu hâlde iyi gibi görünen kimse
KÛTAH-BÎN f Neticeyi göremiyen, basiretsiz, kısa görüşlü
KÛTAHTER f Pek kısa, çok ufak
KÛTAH-TERİN f En çok kısa
KUTAR Kebap kokusu Ot kokusu

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #27
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KUTB (Kutub) Dünyanın şimâl veya cenub uçları (Güney ve kuzey taraflarının son kısımları) * Elektrik cereyânını meydana getiren veya mıknatısın uçlarından her biri * Dini bir meslek veya grubun başı Bir çok müslümanların kendisine bağlandıkları azim ve büyük evliyaullahtan zamanın en büyük mürşidi
KUTB-U CENUBÎ Güney kutbu
KUTB-U DEVRAN Halife ve bu sıfatı alan Osmanlı padişahı
KUTB-UL AKTAB Kutubların başı Hilafet-i mâneviye-i Muhammediye (ASM) Velâyet-i mâneviye makamlarının en yükseği, nübüvvet-i Muhammediyeye (ASM) veraset makamı olup, bu makama ancak Cenâb-ı Hakkın bir atiyyesi olarak nâil olunur Bu makamda bulunan zât, Hakikat-ı Muhammediyenin (ASM) mazharı ve Esmâ-i İlâhiyenin câmi'idir Her asırda bir tane bulunan bu zatların sonuncusu mezkur sıfatların en ekmeline mazhardır Bu makam hakkında Gavs ve Kutbiyyet-i Kübrâ tâbirleri de kullanılır
KUTB-UL ÂRİFÎN Ariflerin en ileri geleni, en büyüğü Maddi, mânevi ve İlâhi ilim sahiblerinin başı Ariflerin kutbu (Bak: Aktâb)
KUTB-U RİSALET Risaletin başı * Hz Muhammed (ASM)
KUTB-U ŞİMALÎ Kuzey kutbu
KUTB-UD DİN Dinin kutbu
KUTB-UZ ZAMAN Zamanın en ileri gelen ve en büyük ârif ve mürşidi (Bak: Aktâb)
KUTBE Nişan okunun temreni * Erkek ismi * Nişanlara atılan ufak ok
KUTBEYN İki kutub Şimal ve cenub kutbu Kuzey ve güney kutubları
KUTBÎ (Kutbiye) Dünya kutuplarına ait Onlarla alâkalı
KUTBİYE Deve ve koyun sütünün birbirine karışması
KUTBİYET (Bak: Kutb-ul aktab)
KÛTEH (Kutâh) f Kısa, boysuz
KÛTEHBÂL f Kısa boylu
KÛTEHBÎN f Kısa görüşlü İleriyi göremez
KÛTEHDEST f Kısa elli Elli kısa olan * Mc: Hasis, cimri, tamahkâr, keremsiz
KÛTEHENDİŞ f Sonunu ve istikbali düşünmeyen Kısa görüşlü
KUTELA' (Katil C) Öldürülmüş kimseler, maktuller
KÛTÎ Kısa boylu adam
KUTİLE (Katil den) Katledildi, kahroldu veya kahrolası meâlindedir
KUTME Bozluk ve kızıllık olan renk (O renkte olana "aktem" derler) (Müe: Katmâ)
KUTN (C: Aktân) Pamuk
KUTNE Geviş getiren hayvanların midelerinin bir bölümü Şirden
KUTNİYE Aşure tatlısı
KUTR (KUTUR) Taraf Canib * Nahiye Mahal Arzın veya semânın bir ciheti * Çap * Bölük Bölge * Geo: Dairenin merkezinden geçip onu iki müsavi kısma bölen doğru parçası, çap
KUTR-U DÂİRE Geo: Dairenin kutru Çap
KUTRE Avcılar kümesi
KUTRENÎ Kutur itibariyle, çap olarak
KUTRUB Bir kuş
KUTRUTÎ Kısa boylu küçük adam
KUTTA' (Katı' C) Kesiciler, kat' ediciler, kesenler
KUTTA-İ TARİK Yol kesenler, eşkiyalar, haydutlar
KUTTAL (Katil C) Katiller, öldürücüler, öldürenler Katledenler
KUTTAN (Katın C) Yerliler, oturanlar, sâkinler
KUTU' Sudan veya bir yoldan geçme * (Kuşlar) göç etme * (Kat' C) Kesintiler
KUTU' Zelil olmak Hakarete uğramak
KUTUB (Kutb C) Kutublar
KUTUR Pintiliğinden dolayı ailesini sıkıntı içinde bırakan adam
KÛTVAL f Kale muhafızı Dizdar * Belediye reisi Şehir ağası
KUUD Cülus Oturmak * Namazın oturarak kılınan kısmı Secdede iken kalkıp oturmak
KUULE Ayağının arkasıyla yerden toprak saçmak
KUUR (Ka'r C) Dipler, derinlikler Nihâyetler
KUVÂ (Kuvvet C) Güçler Kuvvetler * Hisler Hasseler Takatler * Şeriatın birer hükmü
KUVÂ-İ DİNİYE Dinî kuvvetler
KUVÂ-İ HAMSE Beş duygu
KUVÂ-YI MİLLİYE Milli kuvvetler Bir milletin sahib olduğu kuvvetleri * İstiklâl harbinde Anadoluda kurulan hükümet ve bu hükümetin askeri kuvvetleri
KUVÂ-YI SELÂSE Üç kuvvet (Kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye ve kuvve-i akliye)
KUVÂ-YI UMUMİYE Umumi kuvvetler
KUVA' Erkek tavşan
KUVAM Koyunun ayaklarını tutan bir hastalık
KUVARE Yuvarlak parça (ki gömlek yakasından veya kavun, karpuz başından keserler)
KUVB Yavru
KUVVAD Kumandanlar, seraskerler, komutanlar
KUVVE Kuvvet Güç * Salâhiyyet İktidar * Fikir Niyet * Hasse His Duygu Meleke * Kabiliyyet (Za'fiyyetin zıddı)
KUVVE-İ AN-İL-MERKEZİYE Merkezkaç kuvvet Cisimlerin kendi mihveri üzerine hareketi zamanında merkezinde hâsıl olan kuvvete denilir Merkezde dönen bir tekerleğin etrafında yapışık veyahut üstünde taşıdığı cisimlerin etrafa yayılıp dağılmasıyla bu kuvvetin mevcudiyyeti anlaşılır
KUVVE-İ AZM f Azim kuvveti Emele muvaffak olmak için gösterilen azim, cehd kuvveti
KUVVE-İ BÂSIRA f Görme duygusu, görme kuvveti
KUVVE-İ CÂZİBE Kendine çekici kuvvet Dünyanın câzibe, yani çekme kuvveti
KUVVE-İ DÂFİA Zararlı şeyleri men'etme ve onlardan korunma hissi İtme kuvveti
KUVVE-İ GALİBE Üstün ve ezici kuvvet
KUVVE-İ HÂFIZA f Zihinde hıfzetme, belleme kuvveti
KUVVE-İ HAMSE-İ BÂTINA İçteki beş his, beş duygu (Bak: Havâs)
KUVVE-İ İLE-L MERKEZİYE Muhitten (etraftan) merkeze doğru gelen çekme kuvveti (Kuvve-i anil-merkeziyenin zıddıdır)
KUVVE-İ İSTİNAD Dayanma ve istinad etme kuvveti
KUVVE-İ KUDSİYE Evliyâ kuvveti Cenab-ı Hakk'ın yardımına mazhar olan kuvvet Hakaik-ı imâniye ve Kur'aniyeyi gayet ince ve derin bir firaset ve dirayetle anlayabilme kuvveti
KUVVE-İ LÂMİSE Dokunma ve hissetme duygusu Sertliği ve yumuşaklığı anlama duygusu
KUVVE-İ MUHASSALA Muhtelif kuvvetlerin ağırlık merkezi
KUVVE-İ MUSAVVİRE Cenâb-ı Hakkın izni ve kanunu ile maddiyatın şekil ve suretini alma kabiliyeti (Bak: Madde-i musavvire)
KUVVE-İ MUTASARRIFA Mütehayyile vasıtasıyla zihinde hazırlanan şeyleri tertib kuvveti
KUVVE-İ MÜDRİKE İdrak kuvveti Beş duygunun, hissin zihinde duyulması, anlaşılması
KUVVE-İ MÜMEYYİZE İnsanın iç âleminde hissedilenleri birbirinden ayırdetme kudreti * Hayır ve şerri anlayıp ayıran bir duygu ve kuvvet
KUVVE-İ MÜTEHAYYİLE Hissolunan şeyin gıyabında resim ve tasvir kuvveti Hayâl kuvveti
KUVVE-İ MÜVELLİDE Tevlid edici kuvve, meydana getirci kuvvet
KUVVE-İ NÂTIKA Konuşma, güzel ifade etmek kudreti
KUVVE-İ SEBUİYE İnsanda başkalarına hücum ve zararları defetmek kuvvesi
KUVVE-İ SEBUİYE-İ GADABİYE Zararlı şeyleri def'e sevkeden his ve kuvvet
KUVVE-İ ŞÂMME Koku alma, koklama duygusu Burun
KUVVE-İ ŞEHEVİYE Cinsi istek kudreti Yemek, içmek, konuşmak, uyumak gibi kabiliyetler
KUVVE-İ TEŞRİİYE Kanun vaz'etme kuvveti şeriata uyan düsturlar yapma kuvveti * Büyük Millet Meclisi
KUVVE-İ VÂHİME Vehim ve hayâl duygusu Kuruntu hâssesi
KUVVE-İ ZAHRİYE Yardımcı ve imdatçı kuvvet
KUVVE-İ ZÂİKA Dildeki tad alma duygusu (Bak: Dil)(Ağızdaki kuvve-i zâika bir kapıcıdır; mide, cesedin idâresi noktasında bir efendi ve bir hâkimdir O saraya veyahut o şehre gelen ve sarayın hâkimine verilen hediyenin yüz derece kıymeti varsa, kapıcıya bahşiş nev'inden ancak beş derecesi muvafık olur fazla olamaz Tâ ki; kapıcı gururlanıp, baştan çıkıp, vazifeyi unutup, fazla bahşiş veren ihtilâlcileri saray dahiline sokmasın İşte bu sırra binâen, şimdi iki lokma farzediyoruz Bir lokma, peynir ve yumurta gibi mugaddi maddeden kırk para; diğer lokma, en âlâ baklavadan on kuruş olsa bu iki lokma ağıza girmeden, beden itibariyle farkları yoktur, müsâvidirler; boğazdan geçtikten sonra, cesed beslemesinde yine müsâvidirler Belki, bazan kırk paralık peynir, daha iyi besler Yalnız, ağızdaki kuvve-i zâikayı okşamak noktasında yarım dakika bir fark var Yarım dakika hatırı için kırk paradan on kuruşa çıkmak, ne kadar mânâsız ve zararlı bir israf olduğu kıyas edilsin Şimdi, saray hâkimine gelen hediye kırk para olmakla beraber, kapıcıya dokuz defa fazla bahşiş vermek, kapıcıyı baştan çıkarır, "hâkim benim" der Kim fazla bahşiş ve lezzet verse; onu içeriye sokacak İhtilâl verecek, yangın çıkaracak, "Aman doktor gelsin, hararetimi teskin etsin, ateşimi söndürsün" dedirmeye mecbur edecek İşte, iktisad ve kanaat, hikmet-i İlâhiyyeye tevfik-ı harekettir Kuvve-i zâikayı kapıcı hükmünde tutup, ona göre bahşiş verir İsraf ise; o hikmete zıt hareket ettiği için çabuk tokat yer, mideyi karıştırır, iştiha-yı hakikiyi kaybeder Tenevvü-ü et'imeden gelen sun'i bir iştiha-yı kâzibe ile yedirir, hazımsızlığa sebebiyet verir, hasta eder L)

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #28
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KUVVE-İ ZÂKİRE Hafıza Ezberleme kuvveti Ezber edici kuvvet
KUVVET Sükunette bulunan cisimleri harekete, hareket ettikleri sükunete getirmeğe muktedir olan sebeb (Kuvvet, te'sir ettiği cisimlerin hâricindedir)
KUVVET-İ DEVLET Devletin kuvveti
KUVVET-ÜZ ZAHR Arka veren kuvvet Yardımcı, imdadcı kuvvet Geriden gelen yardımcı * İcabında arkadan yardımcı olacak asker kuvveti İmdâda hazır asker
KUY f Karye, mahalle, sokak * Yol Semt
KUYA Çok kusmak
KUYDAŞ f Aynı köyden olanlar Köyleri aynı olan kimseler
KUYUD (Kayd C) Kayıtlar Resmi muâmelelerin veya her hangi bir şeyin kayıtları, deftere geçirilmeleri, yazılmaları
KUYUD-U İHTİRAZİYYE Korunmak için ilerisine âid tedbir kayıtları Bazı hakları kullanabilme şartı
KUYUDAT Kayıtlar
KUYUDAT-I ATİKA Eski kayıtlar
KUZ Bardak, kadeh * Tas, çanak
KUZ f Kambur
KUZA' Hırka parçası
KUZA' Ağız ağrısı
KUZAH Mevzi ismi * şeytan ismi (Bak: Kuzeh)
KUZAKIZ Yırtıcı ve paralayıcı yavuz arslan
KUZA'MEL Büyük şişman deve
KUZA'MELE Kötü huylu, kısa boylu kadın * Şey
KUZAT Şeriat nâmına hükmeden hâkimler Kadılar (Bak: Kudât)
KUZAZAT Ok yeleği kırpıntısı * Altın parçaları
KUZE f Su testisi
KUZE-GER f Çömlekçi, bardakçı
KUZEH Renk renk çizgiler * Bulutları idâreye me'mur bir melek ismi
KUZEHİYE Gözün renkli olan tabakası İris
KUZFE (C: Kuzuf-Kuzefât) Yüksek yer
KUZHA (C: Kuzeh) Yol, tarik
KUZU' Evmek, acele
KUZZ Yeleksiz oklar
KUZZE (C: Kuzze) Ok yeleği * Pire, bürgus
KÜAYT (C: Ki'tân) Bülbül
KÜBAB Bir yere toplanmış kum
KÜBAD Tıb: Karaciğer iltihabı
KÜBAS Başı büyük olan erkek
KÜBBE (C: Kübb) At sürüsü * İplik yumağı
KÜBBENE Bahil kişi
KÜBERA (Kebir C) Büyükler Ulular
KÜBERA-YI ÜMMET Ümmetin uluları, büyükleri
KÜBKÜBE İnsan topluluğu * At sürüsü
KÜBR Yakınlık
KÜBRA (Ekber'in müennesi) Büyük, daha büyük, en büyük * Man: İkinci kaziye (İkinci önerme) Yâni, hadd-i ekberin bulunduğu cümle (Bak: Hadd-i ekber)
KÜBUD (Kebed C) Karaciğerler
KÜCA f Nereye? Nasıl?
KÜDA Mekke-i Mükerreme'de Bâb-ı Umre'nin yolu
KÜDADE Çömlek dibinde kalan yemek
KÜDAME Her nesnenin bakiyyesi
KÜDAS Hayvan aksırığı
KÜDS Dövülmemiş harman
KÜDÛ Yerin otu geç bitmek
KÜDU' Soğuğun bitkilere zarar vermesiKÜDUR : (Keder C) Kederler, hüzünler, üzüntüler, sıkıntılar, ıztırablar
KÜDURET (Keder den) Bulanıklık * Koyuluk, kesiflik * Kaygı Tasa Kederlilik
KÜDÜRR Azâsı çok şişmiş olan yiğit
KÜDYE Kazılması güç olan sert yer
KÜF Yetiştiği satıhta kimyevî değişikliklere sebep olan küçük boylu mantarlara verilen umumi ad * Maddelerin oksitlenme neticesinde dış tarafını kaplayan tabaka Pas
KÜFAE Davarın bir yıllık dölü, sütü, yoğurdu, yünü ve yapağısı
KÜFALE Zammetmek, artırmak * Boynuna almak
KÜFAT (Küfv C) Eşitler * Denkler, müsaviler
KÜFE f Taze dallardan veya kamıştan örülmüş, derin ve çeşitli boyda kaba sepet
KÜFFAR (Kâfir C) Gâvurlar Hak din olan İslâmiyeti inkâr edenler Kâfirler
KÜFFE (C: Küfât) Kaftan nigendesi, kaftan zencifi
KÜFİYYUN Eski arabça âlimlerinin ayrıldığı iki büyük şubeden biri olup diğerine Basriyyun denirdi (OL)
KÜFNE Ağaç, şecer
KÜFR Örtmek mânâsınadır Kalbe âit bir sıfattır Hak dini inkâr edip, hakkı inkâr edene ve gizleyene "kâfir" denilir Kâfirliğin sıfatı küfürdür * Allaha inanmamak Hakkı görmemek İmansızlık * Allaha (CC) yakışmıyan sıfatlar uydurmak Müslümanlığa uymayan şeylere inanmak * Nankörlük, dinsizlik, günah, kaba ve ayıp söz (Bak: Kebâir - Kâfir)
KÜFR-İ CUHUDÎ Kalb ve dil ile ikrar etmemektir (şeytan gibi)
KÜFR-İ İNADÎ İnadî dinsizlik, inadî küfür Hakikat isbat edildiği halde yine imana gelmemek Bilip de kabul etmez olmak
KÜFR-İ İNKÂRÎ Aslâ Cenab-ı Hakk'ı tanımayıp, İslâmiyet hakikatlarını ikrar ve tasdik etmemektir (Evet küfr, mevcudatın kıymetini ıskat ve mânasızlıkla ittiham ettiğinden; bütün kâinata karşı bir tahkir ve mevcudat âyinelerinde cilve-i esmayı inkâr olduğundan; bütün esmâ-i İlâhiyeye karşı bir tezyif ve mevcudatın vahdaniyete olan şehadetlerini reddettiğinden; bütün mahlukata karşı bir tekzib olduğundan; istidad-ı insâniyi öyle ifsad eder ki: Salâh ve hayrı kabule liyakati kalmaz Hem, bir zulm-ü azimdir ki: Umum mahlukatın ve bütün esmâ-i İlâhiyenin hukukuna bir tecavüzdür İşte şu hukukun muhafazası ve nefs-i kâfir hayra kabiliyetsizliği; küfrün adem-i afvını iktiza eder S)(Deniliyor : Deve kuşuna demişler : "Kanatların var, uç!" O da kanatlarını kısıp, "Ben deveyim" demiş, uçmamış Fakat avcının tuzağına düşmüş Avcı beni görmesin diye başını kuma sokmuş Halbuki koca gövdesini dışarıda bırakmış, avcıya hedef etmiş Sonra ona demişler; "Mâdem deveyim diyorsun, yük götür!" O zaman kanatlarını açıvermiş "Ben kuşum" demiş, yükün zahmetinden kurtulmuş Fakat hâmisiz ve yemsiz olarak avcıların hücumuna hedef olmuş Aynen onun gibi; kâfir, Kur'anın semâvi ilânatına karşı küfr-ü mutlakı bırakıp meşkuk bir küfre inmiş Ona denilse: "Madem mevt ve zevali, bir idam-ı ebedi biliyorsun; kendini asacak olan darağacı göz önünde Ona her vakit bakan, nasıl yaşar? Nasıl lezzet alır?" O adam, Kur'anın umumi vech-i rahmet ve şümullü nurundan aldığı bir hisse ile der: "Mevt idam değil, ihtimal beka var" Veyahud, deve kuşu gibi başını gaflet kumuna sokar, tâ ki ecel onu görmesin ve kabir ona bakmasın ve zeval-i eşya ona ok atmasın!Elhasıl : O meşkuk küfür vasıtasiyle deve kuşu gibi mevt ve zevali, idam mânâsında gördüğü vakit, Kur'an ve semâvi kitabların iman-ı bil'âhiret'e dair kat'i ihbaratı ona bir ihtimal verir O kâfir, o ihtimale yapışır, o dehşetli elemi üzerine almaz O vakit ona denilse: "Mâdem bâki bir âleme gidilecek; o âlemde güzel yaşamak için tekâlif-i diniyye meşakkatini çekmek gerektir!" O adam şekk-i küfri cihetiyle der: "Belki yoktur; yok için neden çalışayım" Yâni: Vaktâ ki o hükm-ü Kur'anın verdiği ihtimal-i beka cihetiyle idam-ı ebedi âlâmından kurtulur ve meşkuk küfrün verdiği ihtimâl-i adem cihetiyle tekâlif-i diniyye meşakkati ona müteveccih olur; ona karşı küfür ihtimaline yapışır, o zahmetten kurtulur Demek bu nokta-i nazarda, mü'minden ziyade bu hayatta lezzet alır, zannediyor Çünki; tekâlif-i diniyyenin zahmetinden ihtimâl-i küfri ile kurtuluyor ve âlâm-ı ebediyeden, ihtimâl-i imanî cihetiyle kendi üzerine almaz Halbuki bu mağlâta-i şeytaniyenin hükmü, gayet sathi ve faidesiz ve muvakkattır L)
KÜFR-İ MEŞKUK Küfürde ve itikatsızlıkta şüpheli olma
KÜFR-İ MUTLAK Hiç bir imâni hükmü olmamak, dine âit hiç bir hakikatı, Allah'ın varlığına âit hiç bir delili kabul etmemek İhsan ve inayet-i İlâhiyyeye karşı şükür etmiyerek fiilen ve kavlen inkâr etmek ("Neuzü billâh" dine söğmek gibi) Küfr-ü icabettiren bazı çirkin sözlere de "küfür" denilmiştir(Bir müslüman bir hakikat-ı imaniyeyi inkâr etse, küfr-ü mutlaka düşer Çünkü başka dinlerin icmallerine mukabil İslâmiyette tam izahat verilmiş Rükünler birbiriyle zincirlenmiş Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı tanımayan, tasdik etmeyen bir müslüman, Allahı da (sıfatıyla) daha tanımaz ve âhireti bilmez Bir müslümanın imanı o kadar kuvvetli ve sarsılmaz hadsiz hüccetlere dayanıyor ki, inkârda hiçbir özür kalmıyor Adeta akıl, kabulde mecbur oluyor S)
KÜFR-İ NİFAKÎ Dil ile imanı ikrar edip kalb ile itikad etmemektir
KÜFRAN Nankörlük etmek Allah'ın ihsan ve inayetine mukabil teşekkür etmeyip fiilen veya kavlen inkâr etmek
KÜFRAN-I Nİ'MET Cenâb-ı Hakkın ihsan ettiği ni'metleri bilmemek ve hürmetsizlikte bulunmak (Bak: Tahdis-i ni'met)(Bazan tevâzu, küfrân-ı ni'meti istilzâm ediyor; belki küfrân-ı ni'met olur Bazan da tahdis-i ni'met iftihar olur İkisi de zarardır Bunun çare-i yegânesi ki, ne küfrân-ı ni'met çıksın ne de iftihar olsun Meziyyet ve kemalâtları ikrâr edip, fakat temellük etmiyerek, Mün'im-i Hakikinin eser-i in'âmı olarak göstermektir M)

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #29
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KÜFRİYYAT Küfre sebep olan işler ve sözler
KÜFR Ü DALAL Kafirlik ve sapıklık Dinsizlik
KÜFUF (Keff C) Avuçlar, el ayaları
KÜFÜRBAZ f Küfür sözü söyleyen Ahlâksız Küfrü âdet edinmiş olan
KÜFÜV (KÜFV) şerik Nazir, akran, denk, eş, benzer, misil Hemtâ (Bak: Kefâet)
KÜFYE Ancak geçinebilecek kadar olan yiyecek
KÜH (Bak: Kûh)
KÜHBE Kırmızılığa yakın olan beyaz renk
KÜHEN f Eski, zamanı geçmiş Demode olmuş Yıpranmış
KÜHENPİR f Yaşı ilerlemiş Çok yaşlı, ihtiyar
KÜHENSÂL f Yaşlanmış, ihtiyarlamış, kocamış Eskimiş
KÜHEYLAN Cins arab atı (Gözü sürmelidir)
KÜHHAN (Kâhin C) Kâhinler, falcılar
KÜHİSTAN f Dağlık yer, dağı çok olan mevki
KÜHKÜM Oturak yeri kemiği
KÜHL Sürme Göz için sürme boyası
KÜHLE Sığırdili denilen ot
KÜH-SAR f Dağ tepesi Dağlık
KÜHUF (Kehf C) Mağaralar
KÜHUL (Kehl C) Orta yaşlı kişiler Olgun kimseler
KÜHULET Orta yaşlılık (35-40 yaş arası) Olgunluk çağı Bazılarına göre: Yirmibir ile altmış yaşa kadar olan insanın hayat devresi Veya otuz ile elli arası
KÜHURE Yüzünü pörtürmek
KÜLA Kuş kanadının sonunda olan dört telek
KÜL'A Devenin arkasında olur bir hastalık * Koyun sürüsü
KÜLAE Tehir etmek, sonraya bırakmak
KÜLAH Takke Kalpak Baş örtüsü * Kazıkların toprağa girmesini kolaylaştırmak için uçlarına geçirilen huni şeklindeki demir gömlek
KÜLALE f Çiçek demeti * Kıvrım kıvrım olan saç Kıvırcık saç Bukle
KÜLBE f Kulübe
KÜLBE(T) Sıkıntı, zorluk, ıztırab Şiddet * İki sahtiyan arasına konup dikilen kırmızı kayış
KÜLAM Kaba, muhkem ve sağlam yer
KÜLÇE Eritilip tasfiye olunmamış veya topraktan çıkartıldığı gibi bulunan maden * Büyük parça şeklinde dökülmüş maden
KÜLEF (Külfet C) Külfetler, zahmetler, sıkıntılar, zorluklar * Merâsimler
KÜLENG f Turna kuşu
KÜLFET Zahmet Sıkıntı Yorgunluk Zahmetli iş Adetten ve lüzumundan çok yorularak çalışmakla iş yapmak * Merâsim
KÜLHAN f Hamam ocağı Hamamda su ısıtmak için ateş yakılan yer
KÜLHANİ f Serseri, çapkın, âvâre
KÜLİÇE f Külçe
KÜLİÇE-İ NÜHAS Bakır külçesi
KÜLKÜL (KÜLKÂL) Kısa boylu bodur adam
KÜLL Hep, tüm, bütün Çok Cüz'lerden meydana gelenBütün cüzlerin şumul ve istiğrak üzere ifadeleri (LR)
KÜLL-İ A'ZAM En büyük bütün En büyük küll
KÜLLAB (C: Kelâlib) Çengel, kanca Ucu eğri demir
KÜLLE f Topuk * Kâhkül
KÜLLE YEVM Her gün
KÜLLÎ Külle mensub Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan Umumi, bütün * Çok, ziyade, fazla * Man: İnsan dediğimiz zaman küll'ü ve küllîyi ifade etmiş oluyoruz İnsanın eli, ayağı, kolu, gözü dersek cüz' ve cüz'îyi ifade etmiş oluruz Dünya denilirse küll; dünyanın karaları, kıt'aları veyahut denizleri dediğimiz zaman küll'ün eczasını ifade etmiş oluyoruz Küll, cüz'lerden meydana geliyor
KÜLLİYAT (Külliyet C) Bütün Hepsi Hepsi birden * Bir müellifin bütün eserleri
KÜLLİYE (Külliyet) Bütünlük, umumilik, genellik * Bolluk, çokluk, ziyadelik * Tar: Osmanlı İmparatorluğu zamanında Arap vilâyetlerinde bazı medreselere, üniversite karşılığı verilen ad
KÜLLİYEN Kâmilen, tamamen Cüz'î olmamak üzere Büsbütün Tamamıyla, toptan, kâffesi
KÜLLÜ AMM Her sene, bütün sene
KÜLLÜ DAİN Bütün hastalıklar Bütün dertler
KÜLS Kireç
KÜLSE (C: Ekles) Kireç renginde olmak
KÜLSUM Yuvarlak yüzlü * Yanağı ve yüzü etli olanKÜLTÜR : Fr Her türlü fikir, san'at ve âdet varlıklarının hepsi * Bir kimsenin umumi bilgi seviyesi * Terbiye * Ziraat * Tıb: Tecrübe veya ilâç yapmak için mikrop besleme ve çoğaltma
KÜLUH Katı yüzlülük
KÜLÜNG f Taşçı kazması
KÜLVE (C: Külu-Külliyât) Dağarcık altına çepeçevre diktikleri deri * Tirşe dedikleri kayış
KÜM' Ev, beyt
KÜMAHE f Nazarlık
KÜMAN f (Bak: Gümân)
KÜMAŞE Sürat, hız
KÜMAT (Kemi C) Yiğitler, kahramanlar, savaşçılar
KÜMDET Renk değiştirme
KÜMEYT Koyu doru at * Kırmızı şarap
KÜMM (C: Ekmâm-Ekmime) Gömlek yeni
KÜMME Kavuk
KÜMMEL (Kâmil C) Kâmiller Olgunlar İlmen, dinen ve mânen kâmil olan büyük zatlar Büyük mâneviyat ve fazilet sahibi insanlar
KÜMMELÎN (Kâmil ve kümmel C) Kâmiller
KÜMMÎ Konik Koni biçiminde olan
KÜMSERAT (C: Kümsereyât) Armut
KÜMTE Kızıllık, kırmızılık, humret
KÜMTER (C: Kemâtir) Kısa boylu kaba adam * Yabani eşek Vahşi hımar
KÜMUN Pusulanıp gizlenmek * Tıb: Gözde "gümne" denilen bir dumanlı hastalık görünmesi
KÜMZE Bir yere toplanmış hurma
KÜN "Ol" mânasında emirdir Allah (CC) bir şeye Kün dese; o şey olur
KÜNA f Arâzi Tarla Etrafı çevrilerek ekilen yer
KÜNAM f Kuş yuvası * Hayvan ini * İnsanın rahat edip dinleneceği yer
KÜNAN f "Ederek, yaparak, eden, yapan" manâlarına gelerek kelimelere eklenir Meselâ: (Hande-künân: Gülerek)
KÜNASAT (Künâse C) Künâseler, süprüntüler
KÜNASE Süprüntü, zibil, çöp
KÜNAT (Kâni C) Kinâyeciler Kinâye söyliyenler
KÜNBED f Kubbe
KÜNBÜL Sağlam, dayanıklı, sert, katı
KÜNC (Günc) f Köşe Bucak Bodrum
KÜNC-İ KANAAT Kanaat köşesi
KÜNC-İ MİHEN Mihnet, sıkıntı ve ıztırab köşesi
KÜNCÜD f Susam
KÜND Biçimsiz, yakışıksız, kısa * Kesmez, kör * Yiğit, cesaretli, cesur * Anlayışsız Fehim ve idraki kısa
KÜNDE f Suçlu bir kimsenin ayaklarına geçirilen tomruk * Kalın ve yüksek ağaç
KÜNDEKÂR f Sedefçi Kıymetli ağaçları işleyen Marangoz
KÜNDGÛŞ f Sağır, işitmez
KÜNDÜR (C: Kenadir) "Günlük" denilen nesne * Şişman ve kısa boylu kimse * Vahşi hımar, yabani eşek * Büyük çuval
KÜNDÜS Saksağan kuşu
KÜNENDE f "Edici, yapıcı" mânâlarına gelerek kelimelere eklenir
KÜN FEYEKÛN (Bak: Emr-i kün)
KÜNGÂN f Toprak ve çimento gibi şeylerle yapılan su borusu, su yolu
KÜNGÜRE f Kubbenin en yüksek yeri, tepesi
KÜNH Bir şeyin aslı, cevheri, mikdarı Dip Kök Özü, nihâyeti, vechi * Vakit, zaman
KÜNİŞ(T) f Mecusi tapınağı * Yahudi havrası
KÜNNAŞE (C: Künnâşât) Kök
KÜNNE Ev kapısı üstüne yapılan sundurma
KÜNNES (Kânis C) Yuvasında ve yatağında olan geyikler * Gündüzün gizlenen, gece görünen seyyar yıldızlar (Bak: Hunnes künnes)
KÜNTAN Kısa boylu
KÜNU' Yakın olmak
KÜNÜBDÜR Kaba nesne
KÜNUD Nankörlük Nimeti inkâr etmeklik
KÜNUN Birşeyi gizleme, saklı tutma
KÜNUN f şimdi El'an
KÜNUZ (Kenz C) Hazineler Defineler
KÜNUZÂT Kenzler Hazineler
KÜNYE Bir kimsenin nereden ve kimden olduğunu bildiren ve hüviyeti yazılı olan kâğıt
KÜPEŞTE Geminin kenarlarındaki tahta siper * Parmaklığın üzerindeki düz ve kalın tahta
KÜRA' (C: Ekru-Ekâri) İnsanda boyundan aşağısı; hayvanda topuktan aşağısı * Koyun ve sığır baldırı
KÜRABE Ağaç dibine düşen hurmaları toplamak
KÜRAIYY Paça satan
KÜRAN f Al renkli at
KÜRAT (Küre C) Küreler Yuvarlak olan nesneler
KÜRAZ Ağzı dar bardak
KÜRBAK Dükkân
KÜRBE f Dükkân
KÜRBET (Kerb den) Sıkıntı Tasa Keder * Belâ Musibet
KÜRBET-İ GURBET Gurbetten dolayı olan keder
KÜRDABE Büyük su içinde olan çürüntü
KÜRDE (C: Kürüd) Sürülmüş tarla
KÜRDEVS (C: Kerâdis) Kemik başı * At sürüsü
KÜRDİSTAN Kürdlerin oturdukları bölge * İran'ın Ardelân eyaletinin eski adı
KÜRE (Kürre yanlıştır) Yuvarlak cisim * Şeklin sathındaki bütün noktalar merkeze aynı uzaklıktadır Dünya da yuvarlak olduğundan "Küre-i arz" denilmiştir "Küre-i zemin" de denir
KÜRE-İ ARZ Dünya (Yuvarlak olduğundan dolayı bu isim verilmiştir)(Küre-i arz, küçüklüğüyle beraber semâvata karşı gelebilir Çünki nasılki "Dâimi bir çeşme, varidatsız büyük bir gölden daha büyük" denilebilir Hem, bir ölçek ile bir şey ölçerek başka yere nakledilen ve onun elinden geçmiş ve ona girmiş çıkmış bir mahsulâtla, zâhiren binler def'a ölçekten büyük ve dağ gibi bir cisimle o ölçek muvâzeneye çıkabilir Aynen öyle de: Küre-i arz, Cenâb-ı Hak onu san'atına bir meşher ve icadına bir mahşer ve hikmetine medar ve kudretine mazhar ve rahmetine mezher ve Cennetine mezraa ve hadsiz kâinata ve mahlukat âlemlerine ölçek ve mâzi denizlerine ve gayb âlemine akacak bir çeşme hükmünde icad etmiş Her sene kat kat ve katmerli yüzbin tarzda, masnuattan dokunmuş gömleklerini değiştirdiği ve çok def'a dolup mâziye boşaltarak gayb âlemine döktüğü bütün o müteceddid âlemleri ve arzın müteaddit gömleklerini nazara al; yani bütün mazisini hazır farzet; sonra yeknesak ve bir derece basit semavata karşı muvazene et Göreceksin ki: Arz, ziyade gelmezse, noksan da kalmaz İşte $ sırrını anla S)

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #30
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KÜRE-İ AYN Tıb: Göz yuvarlağı
KÜRE-İ HÂK Yeryüzü * Zemin yüzü
KÜRE-İ HAVA Dünyayı kaplayan hava tabakası Atmosfer
KÜRE-İ KAMER Ay
KÜRE-İ ZEMİN Dünya, küre-i arz
KÜRE f Toprak ocak Mâdenci ocağı
KÜREK CEZASI Tanzimattan önce ve yelkencilik devrinde işledikleri ağır cürümden dolayı harp gemilerinden kürek çekmek üzere gemi hizmetine verilen kimseler Bu gibiler, gemilerde kürek çektikleri için bu tâbir meydana gelmiştir
KÜREMA (Kerim C) Kerimler
KÜREND (Küreng) f Al at
KÜREVÎ Yuvarlak Küre şeklinde
KÜREVİYAT (Küreviyet C) Küre gibi oluşlar Küreler Yuvarlaklıklar
KÜREVİYET Yuvarlaklık Küre gibi oluş
KÜREYC Dükkân
KÜREYVAT Kandaki küçük yuvarlak cisimler Küçük küreler
KÜREYVAT-I BEYZA Kandaki beyaz renkte ve çok küçük kürecikler Kan ve lenf gibi vücud mâyilerinde bulunan çekirdekli ve yuvarlak hücreler Kırmızı küreciklere nisbetle azdırlar Vazifeleri hastalık gibi düşmanlara karşı asker gibi müdafaadır Ne zaman müdafaaya girseler Mevlevi gibi iki hareket-i devriye ile sür'atlı bir vaziyet-i acibe alırlar
KÜREYVAT-I HAMRA Kırmızı kan kürecikleri Kana kırmızı rengini veren, çekirdeksiz, yuvarlak, küçük hücrecikler olup kanın her mmküpünde beş milyon kadar bulunurlar, beden hücrelerine erzak dağıtırlar ve bir kanun-u İlâhî ile hücrelere erzak yetiştirirler (Tüccar ve erzak memurları gibi)
KÜREYVE (C: Küreyvât) Küçük yuvarlak
KÜRH Sıkıntı, meşakkat, zahmet
KÜRİZ f Hizmetkâr, hâdim, hademe
KÜRİZÎ f Beli bükük ve sefil ihtiyar
KÜRK Kızıl, kırmızı, ahmer
KÜRKÎ (C: Kürâki) Turna kuşu
KÜRMİH f Çivi, mıh
KÜRNÜB Kelem dedikleri lahana
KÜRR (C: Ekrâr) Yediyüz bin kırksekiz dirhem * Ölçek
KÜRRAS Pırasa
KÜRRASE (C: Kerâris) Elyazma kitapların sekiz sahifeden meydana gelen forması
KÜRRE f Hayvan yavrusu Sıpa Tay
KÜRRE-İ HAR Eşek yavrusu Sıpa
KÜRRE (Bak: Küre)
KÜRRE Deve ve koyun terslerinin parçası
KÜRREC Top
KÜRREZ İki yaşına girmiş doğan kuşu * Kötü ve hâzık kimse
KÜRSİ Oturulacak yüksekçe yer Câmilerde vâizin, medreselerde müderrisin oturduğu yer * Taht, serir Erike Koltuk * Kaide * Merkez * Vazife * Saltanat, kudret ve mülk * Başkent, hükümet merkezi * Mânevi makam * Arş'ın altına bir semâ tabakası (Bak: Arş)
KÜRSİ-NİŞİN f Tahtta oturan hükümdar, pâdişah * Vâli * Câmide vaaz eden
KÜRSU' Bilek kemiğinin ucunun serçe parmak tarafında olan yumruca kısmı
KÜRSÜB Kesbetmek, kazanmak, çalışmak * Sert ve sağlam ağaç
KÜRSÜF (C: Kerâsif) Pamuk
KÜRTAJ Dölyatağı (rahim) veya kemik apsesi boşlukları içinde bulunan yabancı cisim veya hasta organları özel bir âletle çıkarıp almak işlemi Rahmin temizlenmesi ameliyesi
KÜRUB (Kerb C) Kederler, tasalar, kaygılar, gamlar
KÜRUM (Kerm C) Üzüm kütükleri Bağ kütükleri
KÜRUR Bir şeyin tekrarlanması * Geri çekmek * Menetmek, engel olmak
KÜRUR-U A'VAM Senelerin birbirini takib etmesi Yılların ard arda geçmesi
KÜRUŞ (Keriş C) İşkembeler
KÜRUZ Dühul etmek, girmek, dâhil olmak * Bir kimseye ilticâ etmek, sığınmak
KÜRÜK f Deve yavrusu
KÜRZ (C: Karaze) Çan * Dağarcık, torba
KÜS' Tâbi olmak, ittiba etmek, uymak
KÜSAHA Süprüntü
KÜSBE Yağı veya suyu çıkartılmış her çeşit nebâti artıklar Yağ posası
KÜSBE Bir parça süt ve hurma * Taamdan veya başka şeyden az iken çoğalıp toplanan nesne
KÜSBÜRE Kanbel otu
KÜSEYRA Bir dikenli ağacın zamkı
KÜSEYRE Hurma koruğu
KÜSFÜRE Kanbel otunun tohumu
KÜSİSTE (Güsiste) f Gevşek, uyuşuk, tembel * Kopuk, kopmuş
KÜSR Çok mal
KÜSSAB Küçük ok
KÜSSAR(E) Kırılan şeyin parçaları
KÜSSE Kaba sakal
KÜSTERDE f Döşenmiş, yayılmış
KÜSTİC (C: Kesticât) Mecusiler kuşağı
KÜSUD Kesad
KÜSUD Az nesne
KÜSUD Çekilme, vaz geçme Ric'at Gayeye varmadan geri dönme
KÜSUF Güneş tutulması Ay'ın, dünya ile güneş arasına gelerek dünya üzerinde gölge yapması * Mc: Birisinin felâketli hâlinde çok teessür göstermesi hâli(Güneşin ve ayın tutulmaları, küsuf ve husuf namazları denilen iki ibâdet-i mahsusanın vakitleridir Yâni gece ve gündüzün nurani âyetlerinin nikaplanmasıyla bir azamet-i İlâhiyeyi ilâna medar olduğundan, Cenâb-ı Hak ibâdını o vakitte bir nevi ibâdete davet eder Yoksa o namaz, (Açılması ve ne kadar devam etmesi, müneccim hesabiyle muayyen olan) ay ve güneşin husuf ve küsuflarının inkişafları için değildir Aynı onun gibi, yağmursuzluk dahi, yağmur namazının vaktidir Ve beliyyelerin istilâsı ve muzır şeylerin tasallutu, bazı duaların evkat-ı mahsusalarıdır ki; insan o vakitlerde aczini anlar, dua ile, niyaz ile Kadir-i Mutlakın dergâhına iltica eder Eğer dua, çok edildiği halde, beliyyeler def olunmazsa; denilmiyecek ki: "Dua kabul olmadı" Belki denilecek ki: "Duanın vakti, kaza olmadı" Eğer Cenâb-ı Hak, fazl ve keremiyle belâyı ref etse; nurun alâ nur o vakit dua vakti biter, kazâ olur Demek dua, bir sırr-ı ubudiyettir S)
KÜSUF-U CÜZ'Î Güneşin bir kısmının tutulması
KÜSUF-U KÜLLÎ Güneşin tamamının tutulması
KÜSUL Tembel, uyuşuk, gevşek
KÜSUR (Kesir C) Artan parçalar, geri kalan adetler Artık
KÜSURÂT (Küsur C) Artan kısımlar, küsurlar, artıklar
KÜSV Bir yere yığılmış ve toplanmış nesne * Az, kalil
KÜSVE Az, kalil
KÜŞ f "Öldüren, öldürücü" mânalarına gelerek tamlama yapmada kullanılır Meselâ: Düşman-küş: Düşman öldüren
KÜŞA f "Açan, açıcı" mânâlarına gelerek tamlama yapımında kullanılır Meselâ: Dil-küşâ : Gönül açan, gönül açıcı, ferahlık veren
KÜŞAD (Küşât) f Açış İlk açılış merasimi * Açma, fethetme * Yeni yapılan resmi bir yapının ilk defa olarak açılması

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.