Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Sözlük Ağı

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
harfiosmanlıca, kelimeler, osmanlıca, sözlüğü, sözlüğüosmanlıca, sözlük, terimler

Osmanlıca Sözlük (D Harfi)-Osmanlıca Terimler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #16
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (D Harfi)-Osmanlıca Terimler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (D Harfi) DOĞA
(Bak: Tabiat)

DOĞA ÖTESİ
(Bak: Metafizik)

DOĞMA
yun Fikir, rey * Fls: Kat'i olarak ileri sürülen fikir

DOĞMATİZM
(Bak: Nassiye)

DOK
ing Gemi tamir veya inşasında kullanılan üstü örtülü havuz * Ticari eşya için rıhtımlarda yapılan büyük depo

DOKTRİN
yun Hatt-ı hareket Hareket tarzı Düstur, tarik Re'y * Fls: Bir sistem meydana getiren fikir ve kanaatlerin hepsi Bir felsefe veya edebiyat okulunun fikirlerinin tümü

DOLAP
(C: Devâlib) Kuyudan su çıkarıp bahçeleri sulamaya mahsus döner makine * Her çeşit döner çark, çıkrık * İçine eşya vesaire konulan raflı veya rafsız göz * Eskiden selâmlık ile harem arasında eşya alıp vermeye mahsus döner dolap ki, veren ile alan birbirlerini görmezlerdi * İşlerin idaresi * Mc: Hile, hile ile iş görme

DOLUNAY
t Ayın yuvarlağına karşı gelen yarım küre yüzeyinin tamamıyla aydınlık görünmesi hâli Ayın 14 veya 15 nci günleri * Bedir

DOMANİÇ
Kambur Tümsekli, fırlak

DOMİNYON
ing Büyük Britanya İmparatorluğu'nun, anavatanla aynı hakları olan deniz aşırı parçalarından beherine verilen isim

DOST
(C: Dostân) f Sevilen insan, muhib, yâr * Erkek veya kadın sevgili, mâşuk, mahbub, mâşuka, mahbube * Hakiki dost ve âşıkların ve âriflerin âşık oldukları Allah

DOSTAN
(Dost C) Dostlar

DOSTANE
f Dostça, dostlukla

DOSTÎ
f Dostluk

DOZ
Kim: Bir maddenin bir karışıma girmesi gereken muayyen miktarı * Tıb: Bir hastaya bir defada veya bir günde verilecek ilâç miktarı * Ölçü, miktar

DÖNÜM
919 m2 lik eski bir arazi ölçüsü

DÖVİZ
Fr Yabancı devlet parası * Yabancı ülkelerde ecnebi paralarla ödenecek olan poliçe, çek gibi senetler

DRAM
yun Korkunç ve kanlı tiyatro piyesi * Müthiş bir vakıa Musibet, felâket Heyecan uyandıran hâdise veya hareket

DRAMATİK
yun Drama benzer Heyecan verici, acıklı * Temsil yapılmak üzere yazılan heyecan verici veya acıklı tiyatro eseri Acıklı olanına Trajedi, gülünç olanına da Komedi denir

DU'
(C: Ezvâ-Zayân) Erkek baykuş

DUA
Allah'a (CC) karşı rağbet, niyaz, yalvarış, tazarru * Salât, namaz * Cenab-ı Hak'tan hayır ve rahmet dilemek Allah'ın rızâsını, hidayet ve istikamete muvaffakiyyeti dilemek, yalvarmak * Peygamber'e (ASM) salavat getirmek * Birisini çağırmak * Birisini bir şeye sevketmek * Bir kimseyi bir isimle tesmiye etmek * Söz, kelâm * Okumak( Duâ ubudiyyetin ruhudur ve hâlis bir imanın neticesidir Çünkü, duâ eden adam duâsı ile gösteriyor ki: Bütün kâinata hükmeden birisi var ki, en küçük işlerime ıttılaı var ve bilir; en uzak maksadlarımı yapabilir; benim her halimi görür, sesimi işitir Öyle ise, bütün mevcudatın bütün seslerini işitiyor ki benim sesimi de işitiyor, bütün o şeyleri O yapıyor ki en küçük işlerimi de Ondan bekliyorum, Ondan istiyorumDuânın en güzel, en lâtif, en leziz, en hazır meyvesi, neticesi şudur ki: "Duâ eden adam bilir ki; birisi var ki, onun sesini dinler; derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder; Onun kudret eli her şeye yetişir Bu büyük dünya hanında o yalnız değil, bir Kerim Zât var; ona bakar, ünsiyet verir M)(Duâ-yı kavli-i ihtiyarînin makbuliyeti, iki cihetledir Ya aynı matlubu ile makbul olur veyahud daha evlâsı verilirMeselâ: Birisi kendine bir erkek evlâd ister Cenâb-ı Hak, Hazret-i Meryem gibi bir kız evlâdını veriyor "Duâsı kabul olunmadı" denilmez "Daha evlâ bir surette kabul edildi" denilir Hem bâzan kendi dünyasının saâdeti için duâ eder Duâsı âhiret için kabul olunur "Duâsı reddedildi" denilmez Belki, "Daha enfa bir sûrette kabul edildi" denilir Ve hâkezâ Mâdem Cenâb-ı Hak Hakim'dir, biz ondan isteriz, o da bize cevap verir Fakat hikmetine göre bizimle muamele der Hasta tabibin hikmetini ittiham etmemeli Hasta bal ister; tabib-i hâzık, sıtması için sulfato verir "Tabib beni dinlemedi" denilmez Belki âh ü fizârını dinledi, işitti, cevap da verdi; maksudun iyisini yerine getirdi M) (Mü'minin mü'mine en iyi duâsı nasıl olmalıdır?Elcevap : Esbâb-ı kabul dairesinde olmalı Çünkü, bâzı şerait dahilinde duâ makbul olur, şerait-i kabulün içtimaı nisbetinde makbuliyeti ziyadeleşir Ezcümle: Duâ edileceği vakit, istiğfar ile mânevi temizlenmeli: sonra makbul bir duâ olan Salâvat-ı Şerifeyi şefaatçı gibi zikretmeli ve âhirde yine Salâvat getirmeli Çünkü, iki makbul duânın ortasında bir duâ makbul olur Hem $ yâni "Gıyaben ona duâ etmek"; hem hadiste ve Kur'an'da gelen me'sur duâlarla duâ etmek Meselâ: $ $ gibi câmi duâlarla duâ etmek, hem hulus ve huşu ve huzur-u kalb ile duâ etmek; hem namazın sonunda, bilhassa sabah namazından sonra; hem mevâki-i mübârekede, hususan mescidlerde, hem cum'ada, hususan saat-i icabede, hem şuhur-u selâsede, hususan leyali-i meşhurede; hem Ramazan'da, hususan leyle-i Kadir'de duâ etmek kabule karin olması rahmet-i İlâhiye'den kaviyyen me'muldür O makbul duânın ya aynen dünyada eseri görünür; veyahut duâ olunanın âhiretine ve hayat-ı ebediyesi cihetinde makbul olur Demek aynı maksad yerine gelmezse, duâ kabul olmadı denilmez; belki daha iyi bir surette kabul edilmiş denilir M)(Dördüncü nevi ki; en meşhurudurBizim duamızdır Bu da iki kısımdır: Biri, fiilî ve hâlî; diğeri, kalbî ve kalîdir Meselâ: Esbaba teşebbüs, bir dua-yı fiilîdir Esbabın içtimaı, müsebbebi icad etmek için değil, belki lisan-ı hâl ile müsebbebi Cenab-ı Hak'tan istemek için bir vaziyet-i marziye almaktır Hattâ çift sürmek hazine-i rahmet kapısını çalmaktır Bu nevi dua-yı fiilî, Cevad-ı Mutlak'ın isim ve ünvanına müteveccih olduğundan, kabule mazhariyeti ekseriyet-i mutlakadır İkinci kısım: lisan ile, kalb ile dua etmektir Eli yetişmediği bir kısım metalibi istemektir Bunun en mühim ciheti, en güzel gayesi, en tatlı meyvesi, şudur ki: "Dua eden adam anlar ki: Birisi var; onun hatırât-ı kalbini işitir, herşey'e eli yetişir, herbir arzusunu yerine getirebilir Aczine merhamet eder, fakrına medet eder"İşte ey âciz insan ve ey fakir beşer! Duâ gibi hazine-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medarı olan bir vesileyi elden bırakma Ona yapış âlâ-yı illiyyin-i insaniyete çık, bir sultan gibi bütün kâinatın dualarını, kendi duan içine al Bir abd-i küllî ve bir vekil-i umumî gibi $ de Kâinatın güzel bir takvimi ol! S)

DUÂ-YI HAYR
Hâyırlı dua, hayır isteyen dua

DUÂ-YI FİİLÎ
Fiil ile yapılan dua Yâni: İstenilen şeyin sebeplerini yerine getirmeye çalışmak

DUÂ-YI KAVLÎ
Sözle yapılan dua ki bildiğimiz meşhur duâlardır

DUÂ-YI MÜSTECAB
Kabul olunan dua

DUÂGÛ
(Duâhân) f Duâ okuyan Duâ eden

DUAT
(Dâî C) Duâ edenler Allah'a yalvaranlar * Dâvet edenler

DUBAN
Duman

DUBU'
Yapışmak

DU'CE
Gözün büyük ve siyah olması

DUCRET
Sıkıntı, gönül darlığı, zahmet Zaruret

DUCRET-VER
f Sıkıntılı

DÛÇAR
f Yakalanmış Çatmış Mübtelâ * Ulaşmış

DUD
f Duman, sis Tütün * Elem, gam, keder, tasa

DUD
Kurt, böcek

DUD-İ HARİR
İpek böceği

DUD-ALUD
f Dumanlı

DUDE
f Kavim, kabile, aşiret, ocak, aile * İs'inden mürekkeb yapılan çıra

DUDE
Kurtcağız, küçük solucan, böcek

DÛD-HÂNE
f Kabile, silsile, hânedan, soysop

DUDHAR
f Kelebek * Aşçı, yemek pişiren kimse * Külhancı

DUDMAN
f Hanedân, sülâle, akarib, aile, kabile, kavim, aşiret

DUDU
Hanım, kadın, hatun

DUDU
(Tuti) Dudu kuşu, papağan

DUG
f Ayran

DUGA
Akılsız kadın

DUGA'
Kedi miyavlaması * Tilki sesi * Zelil, hakaret görmüş kimsenin sesi

DUGAB
Tavşan sesi

DUGAGA
Ahmak, akılsız kişi

DUGATA
Eğri bir ağaç cinsi

DUGD
f Gelin, yeni evlenmiş kız

DUGMERAN
Kara, esved

DUGMUS
(C: Degâmis) Rengi siyaha yakın küçük bir su canavarı

DUGN
Karanlık, zulmet

DUGTA
şiddet * Meşakkat, zorluk

DUH
f Kız, kerime, duhter * Havai fişek * Hasır otu, hasır sazı

DUH
f Çorak, otsuz ve çıplak arazi * Tüysüz, çıplak yüz ve baş Köse ve dazlak * Yapraksız ve meyvasız ağaç * Hasırotu

DUHA
Kuşluk vakti * Güneş * Vuzuh ve beyan * Kur'ân-ı Kerim'in 93 Suresinin adı Vedduhâ da denir

DUHALA
(Dahil C) Yabancılar Muhacirler Sığınanlar Dahilde olanlar

DUHAN
Duman Tütün * Kur'an-ı Kerim'in 44 suresinin adı * Mc: Gaflet ve dalâlet dumanı ki, hakikatların görünmesine mâni olur Arap lisanında galib olan şerre, duhan tesmiye ederler * Kıtlık ve kuraklık

DUHAN-I ATEŞ
Ateşin dumanı

DUHAN-I MÜBİN
Aşikâre duman (Bu duhan hakkında iki tefsir rivayet olunmaktadır Birisi: İbn-i Mesud Hazretlerinden mervi olduğuna göre; şiddetli açlık ve kaht seneleridir Çünkü çok aç olan kimseye, gerek gözlerinin za'fından ve gerek çok kuraklık ve kahtlık senelerinde havanın fenalığından, semâ dumanlı görünür Bir de Arab, galib olan şerre, duhan tesmiye eder Nitekim dumanlı hava tâbirini biz de kullanırız) (ET)

DUHAS
Denizlerde çok olan büyük bir canavar (Arkasıyla, boğulan kimselere yardım edip kurtarır, "dülfin" de derler)

DUHH
Tütün

DUHL
(C: Dehâhil) Ufak kuşlar

DUHMESAN
Kara yağız, iri yapılı adam * Akılsız adam

DUHN
Darı

DUHNE
Tohum tânesi, tek tâne * Darı

DUHRUCE
(C: Dehâric) Yellengen böceğinin yuvarladığı ters * Deve kuşunun yavrusu

DUHSEMAN
Kara yağız, iri vücutlu adam

DUHT
f Kız, kerime

DUHTE
f Sağılmış * İğne ile dikilmiş

DUHT-ENDER
f Üvey kız * Eskiden kadın esirlerinin bir cinsi

DUHTER
f Kız

DUHTER-İ HİNDÎ
Hindistanlı kız

DUHTERE
f Bekârlık, kızlık

DUHTERÎ
f Kızlık, bekârlık

DUHUK
Doğurduktan sonra rahmi çıkan dişi deve

DUHUL
İçeri girme İçeri dahil oluş

DUHUL-İ MUZAFFERÂNE
Muzafferce giriş

DUHUL Ü HURUC
İçeri girip çıkma

DUHULİYE
Eskiden, satılmak üzere şehir ve kasabalara getirilen her cins ticaret malından alınan vergi * Bir yere girmek için verilen para

DUHUR
Def'etme, çıkarma, kovma, uzaklaştırma

DUHUR
Zillet, zelillik, hakirlik, aşağılık Adilik

DUHUS
Bâtıl olmak

DUHYE
Kuşluk vakti kesilen kurban

DU'K
Zayıf adam

DUKA
Eskiden Avrupa'ca pek yüksek bir asalet ünvanı idi

DUKAK
(C: Dekâyık) İnce nesne * Un * Zor, güç

DULL
HelakDUM $ (Devâm) : Sâbit ve sâkin olmak

DU'MA
Ulu yol

DUMR
Zayıflık * Hafiflik

DUMU'
(Dem' C) Göz yaşları

DUMUR
Bir uzvun maddi veya mânevi kabiliyetinin körelmesi Gıdasızlıktan dolayı bir uzvun kuruyup kalması Helâk Körelmek * Bir yere izinsiz gitmek

DUMUR
Büyüyüp gelişememek Zayıflıktan, hayvanların karnının içeri çökmesi

DU'MUS
(C: Deâmis) Rengi siyaha benzer bir küçük su canavarı

DUMUZ
Susma, sükut

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (D Harfi)-Osmanlıca Terimler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #17
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (D Harfi)-Osmanlıca Terimler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (D Harfi) DÛN
Aşağı, alçak Kolay Zayıf Gölgeli Aşağılık Altta, aşağıda

DÛN
Gayrı, diğer, maadâ

DUNAK
Nezle

DUNE
Hastalık

DUNEHU HART-ÜL KATAT
Elini dikenli ağaç üzerine çekmek, ondan daha kolay meâlinde bir tabirdir

DUN-HİMMET
Gayretsizlik, himmetsizlik (Bak: Himmet)

DÛN-PERVER
f Kötü kimseleri koruyan, alçak kişileri muhafaza edip onların ilerlemelerine yardımcı olan

DURA-DUR
f Uzaktan uzağa Uzak uzak Uzun uzadıya

DURAH
Gökte melâike kâbesi olan beyt-il mâmur

DURAT
Yellenme

DUR-BAŞ
f "Uzak ol!" anlamına gelen bir emir * Değnek, sopa, âsa

DURBE
Âdet, haslet * Cür'et * Tecrübe

DUR-BİN
f Uzak gören Uzağı gösteren âlet

DUR-BİNÎ
f İlerisini görürlük, uzağı görmeklik

DURC
İçine inci ve altın konulan küçük hokka

DUR-DEST
f Ulaşılması zor şey, erişilmesi güç şey Uzak, uzun

DURE
Hakir ve şânı küçük olan adam

DUR-ENDİŞ
f Önceden görüp düşünen Tedbirli Her şeyin ilerisini evvelden mülâhaza eden İlerisini düşünen

DURÎ
f Uzaklık

DURİT
Kovmak, def etmek

DUR-NÜMA(Y)
f Uzağı gösteren

DUR-NÜVİS
f Uzağı yazan Telgraf

DURR
Zayıflık Hâli yaramaz olmak

DURRE
(C: Dür-Dürrât-Dürer) İnci

DURU'
(Dır C) Savaşda giyilen zırhlar, cevşenler, çelik elbiseler

DURU'
Uzak, ırak, baid

DURUB
(Darb C) Döğmeler, vurmalar, darblar

DURUB-U EMSAL
Meşhur sözler Darb-ı meseller Ata sözleri

DURUS
Kuyu örülen taş

DUR Ü DİRAZ
Uzun uzadıya

DÛŞ
f Omuz Ketif * Dün gece * Âlem-i menâm, rüya âlemi * Mütesadif ve mütelâki olan

DÛŞ AZMAK
Rüyâda iken kirlenmek, ihtilâm olmak

DUŞAB
f Hurma ve üzüm pekmezi Pekmez

DUŞİZE
(C: Duşizegân) f Kız, bâkire El değmemiş

DU'ŞUKA
Bir böcek cinsidir ve sahrâlarda olur

DUUD(E)
Nezle olmak

DUVA
Baykuş sesi

DUZ
f Dikici, diken, dikmiş

DUZAH
f Cehennem Tamu * Mc: Keder Külfet

DUZAHÎ
f Cehennem'e mahsus, cehennemî, zebani

DUZAH-MEKÂN
f Makamı Cehennem olan kâfir, münâfık

DUZENE
f Sivrisinek, arı gibi haşeratın iğnesi

DÜ-ÂLEM
İki dünya Dünya ve âhiret

DÜ-BÂLÂ
f İki kat

DÜ-RU
İki yüzlü

DÜABE
Lâtife etme, şaka yapmak * Oyun

DÜBAR
Çarşamba günü

DÜBAR(E)
f İki kat, çift kat, kat kat, katmerleşme

DÜBB
Ayı

DÜBB-Ü ASGAR
Küçük ayı denen ve Kutup yıldızı etrafında devreden yedi tanelik yıldız kümesi

DÜBB-Ü EKBER
Büyük ayı tâbir edilen, kutup yıldızı ile beraber etrafındaki yedi yıldız

DÜBBA'
Kabak

DÜBBE
Yol, tarik

DÜBEYT
f İki beyitten müteşekkil rübainin diğer ismi

DÜBLE
Beyaz helva parçası * Büyük lokma

DÜBR
(Dübür) Kıç, mak'ad, süfre * Bir işin nihayeti, sonu * Bir şeyin arkası, gerisi

DÜBSE
Siyaha benzeyen kırmızılık

DÜBSİYY
Kumruya benzer bir kuş

DÜ'BUB
Zayıf nesne * Çirkin huylu, kısa boylu kimse * Kolay yol * Uzun at * Karınca nevinden bir nev * Hububattan bir cins

DÜBUL
Su arkı

DÜ'BUS
Ahmak

DÜCA
Zulmet, karanlık

DÜCAC
Galebe ile çağrışmak * İnlemek * Aldatmak, kandırmak

DÜCACE
(Bak: Decace)

DÜCALE
Katran

DÜCCE
Fazla karanlık, ziyade zulmet

DÜCCE-İ LÜCCE
Denizin engin karanlığı

DÜCİ
(Dücye C) Karanlıklar, zulümat

DÜ-CİHAN
İki cihan Dünya ve âhiret

DÜCME
Karanlık, zulmet

DÜCNE
(C: Dücen-Dücenât) Kapalı hava, karanlık

DÜCUN
Bulutun göğü bürüyüp örtmesi

DÜCÜC
(Decâc C) Tavuklar Tavuk, horoz ve piliç cinsleri

DÜCÜNNE
(C: Dücünnât) Bulut kat kat olma * Karanlık, zulmet * Yağmur yağma

DÜCYE
(C: Dücâ) Bal arısının kovanı * Avcılar kümesi * Zulmet, karanlık

DÜDEN
Coğ: Yerin altında akan suların oyup meydana getirdiği derin kuyu

DÜ-DİDE
f İki göz

DÜ-DİLÎ
f Tereddüt, kararsızlık, neticeye varamamak

DÜELLO
İtl Hakareti tamir için iki kişi arasında hususan Avrupa'da ve şâhitler önünde yapılan silâhlı çarpışma

DÜF
(C: Düfuf) Def

DÜF'A
(C: Difâ) Çok çabuk akan su

DÜFAK
Bir şeyin dolu olması

DÜFFA'
Büyük sel

DÜFN
Gömülmüş kuyu

DÜFUK
Atılmak * Dökülmek

DÜ-GANE
f İki adet, iki tane, ikiz Çift

DÜ-GİTİ
f İki âlem Dünya ve âhiret

DÜHAT
Akıllılar Akılda çok ileri olanlar Dehâ sâhibi Son derece anlayışlı ve zekâ sahibi olanlar

DÜHDÜN
Bâtıl nesne

DÜHDÜR
Bâtıl nesne

DÜHME
Siyahlık, karalık

DÜHN
Ot, yemiş veya çiçekten çıkarılan yağ

DÜHRİYY
Yaşlı, ihtiyar, müsinn

DÜHÛR
Devirler, zamanlar Dünyalar

DÜHÜL
f Davul

DÜKA'
Deve öksürüğü

DÜKAS
Uyuklamak

DÜKNE
Siyâha benzer bir renk

DÜLAKE
Davar emziğinde kalan süt bakiyesi

DÜLBE
(C: Düleb) Çınar ağacı

DÜLBENT
f Tülbent

DÜLCE
(Delce) Gece vakti bir yere gitmek

DÜLDÜL
Fahr-i Kâinat (ASM) Efendimize mahsus bir katır ki, sonradan Hz Ali (RA) Efendimize bahş buyurulmuştur

DÜLFİN
Denize düşenlere yardım edip, onları kurtaran bir balık

DÜLKE
Küçük bir canavar

DÜLU'
Huruç etmek, çıkmak

DÜLUK
Batma, güneş batması

DÜLUK-UŞ ŞEMS
Güneşin batışı

DÜ'LUL
(C: Dâlil) Belâ, zahmet, dâhiye

DÜM
f Kuyruk

DÜMA
(Dümye C) Suretler Küçük putçuklar

DÜMA'
Hastalık veya ihtiyarlık sebebiyle gözden akan yaş * Bahar günlerinde üzüm çubuğundan akan su

DÜMAC
Çok sağlam nesne * Gizli örtülü olan şey

DÜMAN
Yemişin çürüklü olması * Ekine su düşüp, kesilmek

DÜMASİR
(Demser) İnişi yumuşak olan yer * Etli, büyük deve

DÜM-BÜRİDE
f Kuyruğu kesik

DÜM-ÇE
f Kısa kuyruk, kuyrukçuk

DÜMDAR
f Askerlikte arttaki emniyeti te'minle vazifeli, geriden gelen ve askeri tâkib eden birlik Ordunun geriden emniyet kuvveti * Mc: Son zamanlarda gelen büyük evliyâullah

DÜMEL (DÜMMEL)
Tıb: Büyük kan çıbanı

DÜMLUK
Yassı, yuvarlak taş

DÜMLUS
Berrak, yumuşak nesne

DÜMLÜC
Doğan kuşu * Kan alacak yer

DÜMME
Arap oyunlarından bir oyun ismi * Yol, tarik

DÜMU'
(Dem' C) Gözyaşları

DÜMUK
Ansızın duhul etmek, birdenbire girmek

DÜMUR
Destursuz olarak eve girmek

DÜMUS
Geceleyin çok karanlık olmak

DÜ-MUY
f Saçına sakalına kır düşmüş adam

DÜMYE
(C: Dümâ) Oyun * Ağaçtan yapılmış nakışlı suret Sanem

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (D Harfi)-Osmanlıca Terimler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #18
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (D Harfi)-Osmanlıca Terimler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (D Harfi) DÜNB(E)
f Kuyruk

DÜNBAL(E)
f Kuyruk

DÜNBEK
f Bekçi davulu * Dümbelek

DÜ-NİM(E)
f İki parça, ikiye yarılmış, bölünmüş ikiye ayrılmış

DÜNU'
Horluk, hakirlik

DÜNÜVV
Ulaşmak, yakın olmak

DÜNYA
(Müz: Ednâ) (Denâet veya dünüvv den) En yakın, en aşağı * Şimdiki âlemimiz (Ahirete veya ölüme en yakın olmasından bu isim verilmiştir) (Dünyâ, âhiretin tarlasıdır Bir kitab-ı Samedanîdir Hem bir mezraadır Hem birbiri arkasında dâim gelen geçen âyineler mecmuasıdır Hem seyyar bir ticaretgâhtır Hem muvakkat bir seyrangâhtır Hem bir misafirhânedir)(Ehl-i dalâletin vekili der ki, ehadisinizde dünya tel'in edilmiş "Cife" ismiyle yâdedilmiş Hem bütün ehl-i velâyet ve ehl-i hakikat, dünyayı tahkir ediyorlar "Fenadır, pistir" diyorlar Halbuki: Sen bütün kemalât-ı İlâhiyyeye medar ve hüccet, onu gösteriyorsun ve âşıkane ondan bahsediyorsun?Elcevap : Dünyanın üç yüzü var: Birinci Yüzü : Cenab-ı Hakk'ın esmâsına bakar Onların nukuşunu gösterir Mâna-yı harfiyle, onlara ayinedarlık eder Dünyanın şu yüzü, hadsiz mektubât-ı Samedaniyyedir Bu yüzü gayet güzeldir Nefrete değil, aşka lâyıktırİkinci yüzü : Âhirete bakar Âhiretin tarlasıdır Cennet'in mezraasıdır Rahmetin mezheresidir Şu yüzü dahi, evvelki yüzü gibi güzeldir Tahkire değil, muhabbete lâyıktırÜçüncü yüzü: İnsanın hevesatına bakan ve gaflet perdesi olan ve ehl-i dünyanın mel'abe-i hevesâtı olan yüzdür Şu yüz çirkindir Çünkü: Fânidir; zâildir, elemlidir, aldatır İşte hadiste varid olan tahkir ve ehl-i hakikatın ettiği nefret bu yüzdedirKur'ân-ı Hakim'in kâinattan ve mevcudattan ehemmiyetkârane, istihsankârane bahsi ise; evvelki iki yüze bakar Sahabelerin ve sair ehlullahın mergub dünyaları, evvelki iki yüzdedir Şimdi dünyayı tahkir edenler dört sınıftır:Birincisi : Ehl-i mârifettir ki, Cenab-ı Hakk'ın mârifetine ve muhabbet ve ibadetine sed çektiği için tahkir ederİkincisi : Ehl-i âhirettir ki ya dünyanın zaruri işleri onları amel-i uhreviden men'ettiği için veyahut şuhud derecesinde imân ile Cennetin kemalât ve mehâsinine nisbeten dünyayı çirkin görür Evet Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm'a güzel bir adam nisbet edilse yine çirkin göründüğü gibi; dünyanın ne kadar kıymetdar mehâsini varsa, Cennetin mehâsinine nisbet edilse, hiç hükmündedirÜçüncüsü : Dünyayı tahkir eder Çünkü; eline geçmez Şu tahkir, dünyanın nefretinden gelmiyor; muhabbetinden ileri geliyorDördüncüsü : Dünyayı tahkir eder Zira dünya, eline geçiyor Fakat durmuyor gidiyor O da kızıyor Teselli bulmak için tahkir eder "Pistir" der Şu tahkir ise; o da, dünyanın muhabbetinden ileri geliyor Halbuki, makbul tahkir odur ki; hubb-u âhiretten ve mârifetullah'ın muhabbetinden ileri gelirDemek makbul tahkir, evvelki iki kısımdır Cenab-ı Hak, bizi onlardan yapsın Âmin S) (Bak: Alessevri velhut)

DÜNYADÂR
f Dünya işleriyle uğraşan, mal ve mülk sahibi olan Dünya hayatına fazla meyilli olan

DÜNYALIK
t Zenginlik, para ve mal

DÜNYAPEREST
f Dünyaya tapacak derecede ehemmiyet verip âhiretini düşünmeyen Maddiyatı çok seven

DÜNYEVÎ
(Dünyeviye) Bu âleme mensub ve müteallik Dünyaya âit ve dünya ile alâkalı

DÜ-PA
İki ayaklı

DÜR
(Bak: Dürr)

DÜRAHİS
Katı nesne * Gövdesi etli olan insan veya hayvan

DÜRAMİH
Yürürken sallanan kişi

DÜRB
(Bak: Derb)

DÜRBE
Âdet Haslet * Cür'et ve mümareset Tecrübe

DÜRC(E)
Kutu, kutucuk, küçük kutu * Mücevherat kutusu * Hokka gibi olan ağız, biçimli ağız

DÜRC-İ ZER
Altın kutusu

DÜRD(E)
f Tortu, çöküntü, posa, işe yaramayan kısım

DÜRDAKIS
Başla boyun arasında olan kemik

DÜR-DANE
f İnci tanesi * Mc: Çok güzel ve sevimli çocuk

DÜRDÎ
f Çöküntü, tortu

DÜRDÜR
Dişin kök yeri * Çocukların dişlerinin çıkıp bittiği yer

DÜRECE
Süllem, merdiven * Bağırtlak kuşu (Kanatlarının içi siyah ve dışı boz olan bir kuş)

DÜRER
(Dürr C) f Büyük inciler

DÜRER-İ SEMAVÎ
Aslı vahiy ile gelen, parlak hakikatlı mânalar Semâvi inciler

DÜRER-BÂR
İnciler yağdıran * Mc: Çok kıymetli ve güzel sözler söyleyen

DÜRHAMİN
Belâ Zahmet, meşakkat

DÜRNUK
(C: Derânik) Bir cins döşek

DÜRR
(Dürdâne, dürre) f İnci İnci tanesi

DÜRRE-İ BEYZÂ
f Parlak, büyük inci

DÜRR-İ CÂN
f Canın incisi Çok sevgili

DÜRR-İ DIRAHŞÂN
Parlak inci

DÜRR-İ MEKNUN
Mahfazalı parlak inci

DÜRR-İ MİSÂL
f Misâlin incisi İnci misâlinde, misâlin parlağı

DÜRR-İ NÂB
Beyaz, parlak inci

DÜRR-İ ŞİRAB
İri, büyükçe inci

DÜRR-İ YEGÂNE
Eşi ve benzeri bulunmayan tek inci

DÜRR-İ YEKTA
f Benzeri olmayan, tek inci * Mc: Hz Peygamber (ASM)

DÜRR-İ YETİM
f Sadef içinde tek olan inci * Mc: Hz Peygamber Muhammed (ASM)

DÜRRACE
(C: Derrâc) Türac denilen kuş

DÜRRAE
(C: Derâri) Ferâce, kaftan, elbise

DÜRRAT
(Dürre C) Büyük, iri inci taneleri

DÜRR-DANE
(Bak: Dürdâne)

DÜRR-EFŞAN
f İnci serpen Söylediği sözler inci olan ağız

DÜRRÎ
Dürr'e mensub, inci ile ilgili

DÜRŞE
Hâcet, ihtiyaç

DÜRU'
(Dır' C) Zırh gömlekler

DÜRUC
Dürmek * Geçmek * Koymak

DÜRUD
f Dua, medih, tahiyye, selâm * Ekin biçme * Yontmuş ağaç, kereste

DÜRUG
f Yalan, Doğru olmayan söz

DÜRUG-ZEN
f Yalancı

DÜRUR
İnmek * Akmak, seyelân

DÜRUS
(Ders C) Dersler * Müfret olarak: Bir şeyin eseri mahv ve müzmahil olmak

DÜRUS-İ NÂFİA
Faydalı olan dersler

DÜRÜST
f Sıhhati yerinde, sağ, sahih, salim * Doğru, hatasız * Bütün, tam

DÜRÜSTÎ
f Doğruluk, düzgünlük, sağlamlık

DÜRÜŞT
f Katı, kalın, yağun * Kaba, sert

DÜRÜŞTÎ
f Kabalık, sertlik, katılık, kalınlık, yoğunluk

DÜRYE
Bilmek

DÜRZİ
(C: Düruz) Suriye'nin güneyi ile Ürdün ve İsrâil'de yaşayan ve sonradan Araplaşmış olan bir kavimdir Arapça konuşurlar Dalâlet fırkalarından en bâtıl yolda olan bir fırkadır

DÜSME
Toz bulaşmış olan nesne * Adi, alçak kimse

DÜSSE
Başa soğuk geçmek

DÜSSE
Arap çocukları arasında meşhur olan bir oyun

DÜSTUR
f Umumi kaide Kanun, nizam * Örnek, nümune * Üslub İzin, müsaade * Mu'teber ve mu'temed kimse * Destur

DÜSUM
(Desem C) Yağlar

DÜ'SUR
(C: Deâsir) Yıkılmış havuz

DÜSUR
Mahvolma Eseri kalmama Ortadan kalkma Nişanı belirsiz olma * Kaftan eskime * Ev köhne olma

DÜSÜR
(Disar C) Perçinler, halatlar, kenetler Geminin tahtalarını birbirine bağlayan rabıtalar

DÜSÜR
(Disar C) Üste giyilen kaftanlar, elbiseler * Yatak çarşafları

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (D Harfi)-Osmanlıca Terimler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #19
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (D Harfi)-Osmanlıca Terimler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (D Harfi) DÜŞ
f (Bak: Dûş)

DÜŞAB
f Pekmez

DÜ-ŞAH(İ)
f Çatal ağaç * Tomruk * Eskiden suçlunun boynuna takılan çatal ağaç

DÜŞENBİH
f Haftanın ikinci günü, pazartesi

DÜŞEŞ
f İki altılık Tavla zarında iki defa altı gelmesi

DÜŞİN(E)
f Dün gece

DÜŞNAM
f Sövme, sövüp sayma, ta'n

DÜŞVAR
f Müşkil Güç Zor

DÜŞVAR-GER
f Dağ

DÜŞVARÎ
f Zorluk, güçlük, suubet

DÜ-TA
İki kat

DÜVAB
İşi birbirine ulaştırmak

DÜVAL
f Tasma, kayış

DÜVAM
Sabit ve sakin olmak

DÜVAR
Baş çevrilme

DÜ-VAZDEH
f Oniki

DÜVEL
(Devlet C) Devletler

DÜVEL-İ MUAZZAMA
f Büyük devletler Düvel-i muazzama-i İslâmiyye gibi

DÜVEL-İ MÜ'TELİFE
Anlaşmış devletler Birinci Cihan Harbinde: İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya

DÜVEL-İ MÜTTEFİKA
f İttifak etmiş, birlik olmuş, birleşmiş devletler

DÜVELÎ
(Düveliyye) Devletlerle alâkalı

DÜ-VİST
f İki yüz

DÜVUK
Ahmaklık, hamâkat

DÜ-VÜM(İN)
f İkinci, saniyen

DÜVVAC
Hâkimlerin giydiği bol kaftan * Yorgan * Tac

DÜVVAME
Çocukların çevirerek oynadığı bir fırıldak

DÜYUN
(Deyn C) Borçlar

DÜYUNAT
(Düyun C) Borçlar

DÜZD
(C: Düzdân) f Sârık, hırsız

DÜZDAN
(Düzd C) f Hırsızlar, sürrak

DÜZDÂNE
f Hırsız gibi, hırsıza yakışır şekilde, hırsızca

DÜZDÎ
f Hırsızlık, sirkat

DÜ-ZEBAN
f İki dilli

DÜZEÇ
(Uydurma bir kelimedir) (Bak: Tesviye âleti)

DÜZENBAZ
Hile yapan, aldatıcı

DÜZİNE
On iki parçadan ibaret takım

DÜZLEM
(Uydurma bir kelimedir) (Bak: Müstevi)

DÜZTABAN
t Tıb: Ayak tabanı düz olan kimse Böyle kişiler çabuk yorulurlar ve hızlı yürüyemezler

DAAK
Davarın ayağıyla kazılmış yer

DAAR (DAÂRE)
Fısk * Kapmak * Yaramazlık

DA'AT
Horluk, zelillik

DAB
f şan ve şeref, haysiyet

DABAR (DIBÂR)
(C: Debabir) Cemaat, topluluk

DABB
(C: Dıbâb-Edubb) Keler, kertenkele * Yaraya merhem sürmek * Akmak * Süt sağmak * Yere yapışmak * Dudakta olan bir hastalık (çatlayıp kan akar) * Hurma çiçeği

DABBE
(C: Dıbâb) Dişi kertenkele * Kapıya koyulan yassı enli demir

DÂBBE
Yürüyen mahluk Debelenen

DÂBBE-SÜVÂR
f Hayvana binen, binici

DÂBBET-ÜL ARZ
Hadis-i şerifle âhir zamanda olacağı haber verilen ve âhir zaman alâmetlerinden olan bir nevi mahluk (Cenâb-ı Hakk'a itâat etmeyenleri içlerinden kemireceği ve yiyeceği bildirilen dehşetli bir mahluk tâifesi)(Kur'ânda, gayet mücmel bir işaret ve lisân-ı hâlinden kısacık bir ifâde, bir tekellüm var Tafsili ise; ben şimdilik, başka mes'eleler gibi kat'i bir kanaatla bilemiyorum Yalnız bu kadar diyebilirim: $ Nasıl ki Kavm-i Fir'avne "Çekirge âfâtı ve bit belâsı" ve Kâbe tahribine çalışan Kavm-i Ebrehe'ye "Ebâbil kuşları" musallat olmuşlar Öyle de: Süfyan'ın ve deccalların fitneleriyle bilerek, severek isyan ve tuğyana ve "Ye'cüc ve Me'cüc"ün anarşistliği ile fesada ve canavarlığa giden ve dinsizliğe, küfür ve küfrana düşen insanların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle arzdan bir hayvan çıkıp musallat olacak, zir ü zeber edecek Allahu a'lem, o dâbbe bir nev'dir Çünki gayet büyük birtek şahıs olsa, her yerde herkese yetişmez Demek dehşetli bir tâife-i hayvaniye olacak Belki $ âyetinin işaretiyle, o hayvan, dâbbet-ül arz denilen ağaç kurtlarıdır ki; insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanın cisminde dişinden tırnağına kadar yerleşecek Mü'minler iman bereketiyle ve sefâhet ve su-i istimâlâttan tecennübleriyle kurtulmasına işâreten, âyet, iman hususunda o hayvanı konuşturmuş Ş)

DA'BEL
Kurbağa yumurtası * Güçlü, kuvvetli deve

DABENTÎ
Güçlü, kuvvetli kimse

DABGAM
Arslan, esed

DABH
Atların koşu esnasındaki nefeslerinin sesleridir ki, sahil denilen kişnemek değil, yemi ve sahibini gördüğü zaman yaptığı gibi hamhame denilen sesi de değil; hızlı nefes sesi olan bir harıltı ve hohlamadır Denilmiştir ki: Dabh, bir at ve bir de köpek koşarken olur (ET)

DABIK
Bir yerin adı

DABİ'
Yere yapışan, yere yapışıcı

DABİ
Kül, ramâd

DABİB
Akmak Seyelân etmek

DABİE
Kişinin çoluk çocuğu

DABİR
Arka, kök, nihâyet Son, âhir * Bir nişandan geçen ok

DABİRE
Askerin bozulması

DÂBİRET-ÜL İNSAN
İnsanın ökçe siniri

DÂBİRET-ÜT TUYUR
Kuşların, ayakları arasındaki parmak

DABK
Kendisiyle kuş avlanan bir nesne

DABN
Dar nesne

DABR
Cemaat * Yaban cevizi * Sıçramak

DABRAK
şişman ve etli olmak

DABS
Ahlâkı kötü ve korkak olmak * Anlaması, idrâki az olmak

DABS
Mesrur ve mütekebbir olmak Sevinçli ve kibirli olma hâli

DABS
(C: Ezbâs) El ile tutmak

DABSEM
Arslan, esed

DABT
Hıfzetmek * Cem'etmek, toplamak

DABUKA
Pis Necis

DABURE
Yer yüzünde gezen hayvanât

DABV
Pişirmek * Tağyir etmek, değiştirmek

DAC' $ (DUCU')
Yan tarafını yere koyup yatmak

DAC
Çağırmak

DA'CA'
Gözü çok siyah ve büyük olan kadın (müz: Edac)

DACC
Hacıların hizmetkârı ve devecileri * Hacılar ile birlikte giden, fakat, hac maksudu olmayan bezirgân

DACCE
Bir kere çağırmak ve inlemek

DA'CELE
Gitmekte ve gelmekte tereddütlü olmak

DACEM
Eğrilik

DACİ'
İşlerinde kısaltan * Yatak arkadaşı

DACİA
Çok fazla bulut

DACİC
Çağırış * Sesi yükseltmek

DACİN
(C: Devâcin) Evi öğrenmiş olan davar

DACİR
Gamkin ve gönlü dar kimse * Bağırgan dişi deve * Kederlenmek, hüzünlenmek muztarib olmak

DACNAN
Tehame vilâyetinde bir dağ

DACR(E)
Darlık, kalbin sıkıntılı olması

DACUC
Çağıran * İnleyen * Sağarken incinen ve inleyen dişi deve

DAD
Osmanlı alfabesinin onyedinci harfidir * Ebced hesabında sekizyüz sayısına karşı gelir

DÂD
f Adâlet Hak, doğruluk * İnsaf * Vergi, ihsan, atiyye * Ömür * Sızlanma (Adâletle dâd arasında fark vardır; adâlet, binefsihi adâlet edip zulmetmemektir Dâd ise, başkasının zulmünü def ve izâle eylemektir LR)

DÂD-I HAK
Hak vergisi, Cenab-ı Hakk'ın lütf u ihsanı

DÂD-I HAK RÂ KABİLİYYET ŞART NİST
Cenab-ı Hakk'ın lütf u ihsanında kabiliyyet şart değildir

DÂD U SİTED
Alış veriş

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (D Harfi)-Osmanlıca Terimler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #20
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (D Harfi)-Osmanlıca Terimler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (D Harfi) DAD
Doldurmak

DA'D
Husumet, düşmanlık

DAD
Oyun, lehv

DA'DA
Aklı ve fikri olmayan kişi * Her nesnenin zayıfı

DADA
f Halayık Çocuk bakıcı Dadı

DA'DA'
Güzel dur mânasına gelir ve düşecek ve dayanacak yerde söylenir

DA'DAA
Koyunu ve keçiyi çıkarıp sürmek * Sallamak * Bir kimseye "güzel dur" demek * Miktarı çok olsun diye depretip çevirmek ve doldurmak

DA'DAA
Yakmak Yıkmak * Hor ve zelil etmek * Perâkende etmek

DADAN
Kesmez kılıç * Fakir, muhtaç kişi

DADAR
f Allah (CC) * Adaletli, âdil, doğru olan hükümdar

DADAŞ
Delikanlı, babayiğit kimse * Erkek kardeş

DÂD-ÂVER
f Doğru, adaletli

DÂD-BAHŞ
f Hakkı yerine getiren, adaletli

DÂDE
f Verilmiş, vergi

DÂDEN
f Vermek

DÂDENDER
f Erkek üvey kardeş

DÂDER
f Karındaş, kardeş, birâder

DÂDER-ENDER
f Üvey kardeş

DÂDGÂH
Adliye Hak yeri, adâlet yeri

DÂD-GER
f Doğru, insaflı

DADH
Yemen baklası

DAMİC
Karanlık

DAMİĞA
Dimağa işlemiş olan baş yarığı (Bak: Amme)

DAMİK
(C: Devâmik) Belâ, musibet, dâhiye Meşakkat, zahmet

DAMİME
(C: Damâyim) Sonradan yapıştırılmış şey

DAMİN
Kefil olan, tazminat veren Ödeyen

DAMİNE
Köyde olan hurma

DAMİR
(C: Damâr) Kalb * Niyyet

DAMİR
Zayıf, ince

DAMİSE
Örten, setreden Defneden

DAMİYE
Tıb: Kanı akan yara

DAMM
Yapıştırmak * Düşürmek

DAMMAD
Hastalara efsun okuyan kimse

DAMPİNG
ing Bir pazarı elde etmek veya bir malı elden çıkartabilmek için benzerlerinden çok düşük fiyatla satma

DAMZ
Susmak, sükut etmek

DAMZER
(C: Damazir) Sütü az olan deve * Sağlam ve sert yer * Şişman kadın

DAN
Arabca, Farsça veya bazı Türkçe kelimelerin sonuna takılarak, âlet ismi veya sıfat yapılır Meselâ: Ateş-dan $ : Mangal Cüz-dan $ : Cüz kabı, çanta

DAN
f Tane

DÂNÂ
f Bilgili, bilen, malûmatlı, âlim

DÂNÂ-İ BÎ-MÜDANÎ
Eşsiz âlim Zamanında emsali olmayan âlim

DÂNÂ-İ YUNAN
Eflatun

DÂNÂYÎ
f Âlimlik, bilicilik

DANE
f Tohum, çekirdek * Kurşun, gülle, tâne

DANE
(Diyn den) "İtaat etti İtaatli oldu, boyun eğdi, aziz oldu" mânasında fiil

DANENDE
f Bilgin, bilen, Haberli

DANG
f Bir dirhemin altıda biri

DANIK
(C: Devânik) Bir dirhemin altıda biri ve iki kırât ağırlığı (Her kırat beş arpa ağırlığıdır) * Zayıf düşkün davar

DANIŞTAY
(Bak: Şurâ-yı devlet)

DANİ'
Hor, zelil

DANİK
Bir dirhemin dörtte biri * Mangır

DANİK
Nezle

DANİSTEN
f Bilmek

DÂNİŞ
f Bilgi, ilim Biliş

DÂNİŞ-GEDE
Üniversite

DÂNİŞ-GER
f Alim, bilgin

DANİŞÎ
Alim, bilgin, bilgili

DANİŞMEND
(C: Dânişmendân) f Bilgili, ilimli * Tanzimattan evvel, kadıların yanında stajyer olarak çalışan kimseler için kullanılan bir tâbirdi

DANİYE
Yakında olan

DANK
(Dunuk) Darlık, dıyk

DANKA'
Dar, sıkıntı Zararlı, zarara sebeb olan

DANTELA
Fr Tentene Her nevi iplikle örülen, bir kumaşın kenarına işlenen türlü biçimde ince örgü, dantel

DANU'
Evlâdı çok olmak

DANV
Oğul ve kız, veled

DÂR
Yer, mekân, konak

DÂR-I BEKA
f Âhiret Bâki olan yer (Mâdem dünyada hayat var, elbette insanlardan hayatın sırrını anlayanlar ve hayatını su-i istimâl etmeyenler, Dâr-ı Beka'da ve Cennet-i Bâkiye'de hayat-ı bâkiyeye mazhar olacaklardır L)

DÂR-ÜL AMÂN
Sığınılacak, korunulacak yer

DÂR-UL BELVÂ
Dünya, imtihan yeri Belâ ve musibet âlemi

DÂR-ÜL CİHAD
İslâm sınırlarının haricindeki ülkeler

DÂR-I CİNAN
f Cennet yurtları Cennetler

DÂR-I DÜNYA
f Bu dünya memleketi Dünya (Dâr-ı fenâ da denir)

DÂR-I EMÂN
Müslümanların zimmetini kabul eden veya müslümanlarla sulh halinde olan, gayr-i müslim bir ahalinin memleketi

DÂR-I FENÂ
Dünya Bu dünya

DÂR-ÜL HARB
(Bak: Dârülharb)

DÂR-ÜL HİCRE
Hicret edilen yer Medine şehri

DÂR-ÜL HİKMET
Hikmet yeri Hikmetlerin hükmettiği, hikmet beşiği dünya * Osmanlı devrinde Şeyh-ül İslâmlık makamının bir ismi

DÂR-ÜL HİLÂFE
Hilâfet Merkezi Halifenin bulunduğu yer (Osmanlılar devrinde İstanbul idi ve bir ismi de Dersaâdet idi)

DÂR-ÜL HULD
Baki olan yer Cennetin bir bahçesi Cennet

DÂR-ÜL İKAB
Cehennem Çok azab çekilen yer

DÂR-I İMTİHAN
İmtihan yeri * Dünya * Dar-ı mihnet, meydân-ı ibtilâ gibi tâbirler de aynı mânada kullanılır (Bak: İmtihan)(Din bir imtihandır Teklif-i İlâhi bir tecrübedir Tâ, ervâh-ı âliye ile ervâh-ı sâfile, müsabaka meydanında, birbirinden ayrılsın Nasılki: Bir mâdene ateş veriliyor tâ, elmasla kömür, altınla toprak birbirinden ayrılsın Öyle de, bu dâr-ı imtihanda olan teklifat-ı İlâhiyye bir ibtilâdır ve bir müsabakaya sevktir ki; istidad-ı beşer madeninde olan cevâhir-i âliye ile mevadd-ı süfliyye, birbirinden tefrik edilsin Mâdem Kur'an, bu dâr-ı imtihanda; bir tecrübe suretinde, bir müsabaka meydanında, beşerin tekemmülü için nazil olmuştur Elbette şu dünyevi ve herkese görünecek umur-u gaybiye-i istikbâliyeye yalnız işaret edecek ve hüccetini isbat edecek derecede akla kapı açacak Eğer sarahaten zikretse; sırr-ı teklif bozulur S)

DÂR-ÜL İSLÂM
(Bak: Dârülislâm)

DÂR-ÜL KARAR
Kararlı surette kalınan, kıyametten sonraki yer Cennet Dâr-ül Beka

DÂR-ÜL MAARİF
Sultan Mecid zamanında Valide Sultan'ın İstanbul'da Sultan Mahmud türbesi civarında yaptırmış olduğu mekteb

DÂR-ÜL MESAİ
Çalışma yeri Mesai yeri Atölye

DÂR-ÜL MÜLK
Başkent, baş şehir

DÂR-ÜN NEDVE
Müslümanlıktan evvel, Kureyş kabilesinin münakaşalar için toplandığı bir yerin adı olup, Kusey ibn-i Kilâb tarafından kurulmuştur (Sonradan Hz Muhammed'e (ASM) karşı bulunanların toplanmalarından dolayı fesat ve münafıkların toplandıkları yer mânâsına kullanılmaya başlanmıştır)

DÂR-I RİDDE
Aslında Müslim iken sonradan irtidâd eden veya bir zaman İslâmiyeti kabul etmiş iken sonradan mürted olan şahısların hâkim bulundukları yer(Darürridde, yani: Mürtedlerden müteşekkil bir taifenin istilâ ederek hakimiyetleri altına aldıkları yerler, bazı ahkâm itibariyle dar-ı harbden ayrılır Meselâ: Dar-ı harb ahalisiyle musalâha akdi caiz olduğu hâlde, darürridde ahalisiyle caiz olmaz Çünkü riddetin devamına cevaz verilemez Şu kadar var ki, bunlar bir müddet düşünmek için mütareke talebinde bulundukları takdirde bakılır Eğer müslümanların hakkında hayırlı görülürse bu mütarekeye muvafakat edilir Ve eğer harb edilmesi daha muvafık görülürse bu mütarekeye muvafakat edilmezMütâreke kabul edildiği takdirde mukabilinde bir bedel, bir haraç alınamaz Zirâ bu hâlde mütareke, bir akd-ı zimmete müşabih olur Halbuki mürtedler, zimmete kabul edilemezler Bu mütarekenin öyle iki-üç günlük, geçici bir zaman için olması icab etmez Buna lüzumuna göre bir mühlet tayin edilir (Ist Fık K)

DÂR-ÜS SAÂDE
Saâdet yeri, saray

DÂR-ÜS SALTANA(T)
Saltanat yeri İstanbul

DÂR-ÜS SELÂM
Cennet Selâmet ve eminlik yeri * Bağdatın eski ismi

DÂR-ÜS SIHHA
Hastahâne

DAR-ÜŞ-ŞAFAKA
İstanbul'da yetim ve öksüzler için kurulmuş olan yatılı lise

DÂR-ÜŞ ŞİFÂ
Şifa yurdu, sağlık yurdu * Tımarhâne

DÂR-I ŞURA-YI ASKERÎ
1296 yılında lağvolunan bu yüksek askeri meclis 1253 yılının muharrem ayında kurulmuştu 1259 tarihinde çıkarılan kanun ile vazifesi tesbit edildi Askeri ve mülki ricâlden onbir daimi, altı tane ise geçici azası bulunan bu mecliste bir reis ve bir de müftü yer alıyordu

DÂR-I TEKLİF
Dünya Allah'ın teklif ve emirleri ile vazifeli olduğumuz yer olan dünya (Şu dâr-ı dünyâ meydân-ı imtihandır Ve dâr-ı tekliftir Hizmet yeridir Lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir S)

DÂR-ÜL ULÛM
İlimler yurdu Medrese Ders görülen yer

DÂR-I ZİMMET
Müslümanların, ahid ve emânını ve himayesini kabul etmiş oldukları; gayr-i müslimlere mahsus yerler

DAR'
(C: Durâ-Duru) Davar emziğiDAR' : Men'etmek, engel olmak * Ansızın haberli olmak * Eğrilik

DÂR
f Sâhib, mâlik, tutan (mânasındadır) Meselâ: Bayrakdâr $ : Bayrak tutan

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (D Harfi)-Osmanlıca Terimler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #21
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (D Harfi)-Osmanlıca Terimler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (D Harfi) DEST-MAL
f Elbezi

DEST-MAYE
f Sermaye, elde olan şey

DEST-MUZE
f Armağan, hediye

DEST-PAK
f Fakir, fukara * Mendil * Dindar

DEST-RENC
f El emeği El ile yapılan iş * Ücret, kazanç, kâr

DEST-RES
f İsteğine ulaşan, elini yetiştiren * Kudret, zenginlik, iktidar

DESTROYER
ing Çok sür'atli giden küçük savaş gemisi, torpido muhribi

DEST-SUZE
f Nişanlı kız

DESTUR (DÜSTUR)
Asıl * Kanun * Vezir-i azam, baş vezir

DESTUR
f İzin, müsaade Şerlilerden kurtulmak için söylenen söz * Allah'ın inayeti

DEST-VANE
f Savaşta giyilen demirden yapılmış eldiven * Kadınların kollarına taktıkları süs eşyası, bilezik * Meclisin baş kısmı

DEST-VAR(E)
f Çoban değneği Baston * El bileziği * Ele benzer, el gibi, el kadar

DEST-YAR
f Yardımcı, muin Arka

DEST-YARÎ
f Yardım, muavenet

DEST-ZEN
f Tutunma * El uzatma

DEŞİŞE
Bulgur

DEŞNE
f Hançer

DEŞNE-İ SUBH
Tan yeri (Bu tabir, tan yerinin ilkönce hançer şeklinde göründüğünden kinaye olarak denmiştir)

DEŞT
f Bozkır, çöl, sahra Kumluk ve nebatsız geniş arazi

DEŞT-İ HAYAT
Hayat çölü

DEŞT-İ KIPÇAK
Dinyester ile İrtiş arasında bulunan geniş step

DETEKTİF
(Bak: Dedektif)

DETERMİNANT
Fr Denklemlerin çözümlerini rahatlıkla bulmaya yarayan matematiksel tablo

DEV
şeytan, ifrit, cinDE'V : Aldatmak, hud'a

DEVA
İlâç, çare Hastalığın iyi olmasına sebeb olan gıda

DEVABB
(Dabbe C) Binek hayvanları Hayvanlar * Yürüyenler

DEVAC
f Üste örtünecek şey Yorgan

DEVADAR
f Devâlı, devâ verici, iyileştiren

DEVAHİ
(Dâhiye C) Büyük belâler Afetler Kazâlar * Çok üstün zekâ sahipleri

DEVAHİL
(Dâhile C) İçler, batınlar

DEVAHİN
(Dâhine C) Duman çıkaran bacalar

DEVAÎ
(Devâiye) İlâç cinsinden İlâca âit ve müteallik Devaya dâir

DEVAİ
(Dâiye C) Batından, içten gelen bir duyguyu teşvik edici hâlât

DEVAİR
(Dâire C) Daireler Resmî işlerin görüldüğü yerler

DEVAİR-İ ASKERİYE
Askerî daireler

DEVAİR-İ DEVLET
Devlet daireleri

DEVAİR-İ MÜTEDAHİLE
İç içe daireler

DEVAİR-İ RESMİYE
Resmî daireler

DEVALÜASYON
Fr Paranın değerinin düşürülmesi

DEVAM
Bir halde bulunma, sürekli olma, daimîlik * Bir işe veya bir memuriyete gidip gelme * Sebat

DEVAN
f Hızlı yürüyen, koşan, seğirten

DEVA NA-PEZİR
Devâsı bulunmaz hastalık

DEVANİK
(Dânık C) Bir dirhemin dörtde birleri

DEVAR
Baş dönmesi hastalığı

DEVARİ'
(Dır C) Zırhlar Zırhlılar Zırhlı gemiler

DEVA-SAZ
f Çâre bulan, ilâç tertip eden

DEVAT
(C: Devâyât) Divit

DEVAVİN
(Divân C) Divânlar, eski şairlerin şiirlerini topladıkları kitablar

DEVB
Kötü hâl

DEVBEL
Bir karar üzere durup büyümeyen küçük eşek

DEVDAT
Çocukların oyun oynadığı yer

DEVDERÎ
Kısa boylu cariye

DEVENDE
f Seyyah Seyahat eden, gezen, dolaşan

DEVERAN
Dönüş, dolaşmak Tedavül Yerinde durmamak Devretmek

DEVERAN-I DEM
Kan dolaşımı, kan deveranı

DEVERAN-I DÜNYA
Dünyanın dönüp devretmesi

DEVF
Suda ıslamak * Irak etmek, uzaklaştırmak * Misk ezmek

DEVH
Hor, hakir olmak Hor, hakir etmek * Kahretmek

DEVHA
(C: Devah-Devâyih) Büyük ağaç

DEVİR
(Devr) (C: Edvâr) Nakil Birisinin uhdesinden diğerinin uhdesine geçirmek * Bir şeyi sonuna kadar okuyup bitirmek Geçmiş dersleri hatırlama * Bir şeyin çevresinde dolaşmak Dönme * Seyahat Bir memleketi dolaşmak * Bir şeyin kendi mihveri üzerinde dönmesi * Aktarma, bir şeyin bir kaptan veya bir yerden diğerine nakli * Bir şeyin diğerine teslimi * Bir bölük veya takım askerin teftiş veya emniyeti muhafaza için dolaşması * Bazı ehl-i tarikatın dönerek ettikleri zikir, sema * Müzikte, her ölçüye verilen isim olup, umumiyetle büyük ölçüler ve peşrevler için kullanılır * Tas: Dünyaya gelme (Nüzul), geldiği yere dönme hali (Uruc) * Dairevî bir hareket Bir şeyin diğer bir şey etrafında dönmesi Dolaşmak * Müddet Zaman Çağ * Bir şeyi başkasına devretmek * Biri birisini icad etmek (Bak: Hudus)

DEVR-İ ÂLEM
Dünya seyahati, dünya gezisi, dünyayı gezmek

DEVR-İ BÂTIL
Man: Kısır devir Bir hükmü ikinci bir hüküm ile, bunu da birincisi ile isbatlamaya çalışma yolu

DEVR-İ EBVAB
Kapı kapı gezip dolaşmak

DEVR-İ FELEK
(Bak: Devr-i zaman)

DEVR-İ KASIR
(Devre-i kasire) Fiz: Kısa devre

DEVR-İ LÂLE
Lâle devri, lâle mevsimi, lâle zamanı

DEVR-İ MİHNET
Dünya, cihan, küre-i arz

DEVR-İ SÂBIK
Bir önceki hükümet Geçmiş devir

DEVR-İ TEFRİH
Kuluçka devri

DEVR-İ TERAKKİ
İlerleme devri

DEVR-İ ZAMAN
(Devr-i felek) Tali, kader şans

DEVİR DAİRESİ
Denizde geminin çeşitli hızla ve muhtelif dümen açısı ile çizdiği dâire

DEVİRLİ
Fiz: Müsavi zaman aralıkları ile tekrarlanan hareket Periyodik

DEVİR VE TESELSÜL
Davanın delile ve delilin davaya taalluk etmesiyle kaziyenin dönüp dolaşıp yine eski hâline gelerek hallolunamaması

DEVİYE
Otsuz sahrâ Otu olmayan çöl

DEVİYY
Nerden geldiği anlaşılamayan sesler, gürültüler, patırtılar

DEVK
Döğmek * Karışmak

DİFL
Zakkum ağacı * Katran Zift

DİFLA
Ağu ağacı denen ve çok acı olan nesne

DİFNAS
Akılsız, ahmak kimse (Müe: Difnes) DİG : f Topraktan yapılmış tencere, çömlek

DİGER
f Başka, diğer, öteki

DİGER-BÂR
f Başka zaman, başka defa

DİGER-BİN
f Başka kişilerin faydaları için fedakârlıkta bulunan kişi

DİGER-GUN
f Değişmiş, başkalaşmış, bozuk

DİGER-KÂM
f Başkalarını düşünen

DİGER-RUZ
f Diğer gün, başka gün

DİH
f Köy, karye * On sayısı

DİH
f "Veren, verici" mânalarına gelir ve kelimelerle birleşir Meselâ: Ârâm-dih $ : Rahatlık veren

DİH
(C: Diha) Hurma salkımı

DİHAK
Dolu bardak

DİHAN
Kırmızı deri, sahtiyan * (Dühn C) Vücuda sürünülecek yağlar

DİHAT
(Dih C) f Köyler, karyeler

DİHÇE
f Küçük köy * Çiftçi, köylü

DİHDA
Yuvarlamak Döndürmek

DİH-DAR
f Köy ağası

DİH-GAN
f Ekinci, çiftçi, köylü

DİH-HÜDA
f Köy kâhyâsı, köy ağası

DİHI
Köyle ilgili, köylü, köye mensub

DİHİM
f Taç

DİHİŞ
f Verme, veriş, bağışlama, ihsan, atiyye

DİHKAN (DÜHKAN)
(C: Dehâkin) Sipâhi * Köy kethüdâsı * Emirlerin tasarrufunda kuvvetli olan, sözü geçen adam * Bezirgân * Acem fellahlarının maslahatgüzarı

DİHLAS
Arslan * Yavuz, bahâdır, kahraman, çeri kimse

DİHLİZ
(C: Dehâliz) Ev ile kapı arası

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (D Harfi)-Osmanlıca Terimler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #22
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (D Harfi)-Osmanlıca Terimler Sözlüğü-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (D Harfi) DİK
Horoz

DİK-ÜL EFRAF
Çatal ibikli horoz

DÎK
Darlık, sıkıntı Gam Kalbe sıkıntı veren

DÎK-UL ELFAZ
İfade zorluğu Gayet ince ve derin ve ruhen hissedilen bazı mânaların ifade edilemeyişi

DÎK-UN NEFES
Nefes darlığı

DİKKAT
İncelik, dakik oluş Ehemmiyet ve kıymet verme

DİKKAT-İ NAZAR
İnceden inceye düşünme ve bakma Bakış inceliği

DİKTA
Lât Diktatörlerin davranışları * Hiç ses çıkarmadan yerine getirilecek emir

DİKTATÖR
Fr Mevcut kanunları çiğneyerek, örf ve adalet esaslarına aykırı olarak, devleti keyfine göre idare eden devlet adamı Müstebid

DİKTE
Fr Başkası tarafından yazılmak üzere söyleyip yazdırma * Karşı koymayacak olan birisine, aşırı arzu ve isteklerini bildirip kabul ettirme

DİL
t Lisan, zeban * Ağızdaki tat alma duygusu ve konuşma uzvu * İnsanların konuştukları lehçelerin her birisi Lügat * Muhtelif âlât ve edevâtın uzunca ve yassı, ekseriya oynak kısımları * Coğ: Denizin içine uzanmış üstü düz mumluk, uzunca kara parçası * Mc: Gıybet, mezemmet, dedi-kodu, çekiştirme(İnsanın yüz cihazatından birtek cihazı olan lisanı; bir et parçası iken, iki büyük vazifesiyle yüzer hikmetlere, neticelere, meyvelere, fâidelere âlet oluyor Taamların zevkindeki vazifesi, ayrı ayrı bütün tatları bilerek cesede, mideye haber vermek ve rahmet-i İlâhiyyenin matbahlarına dikkatli bir müfettiş olmak ve kelimeler vazifesinde kalbe ve ruha ve dimağa tam bir tercüman ve santral olmak; elbette gayet parlak ve kat'i bir surette ihatalı ilme delâlet ve şehadet eder Birtek dil, hikmetleri ve meyveleriyle böyle delâlet etse; hadsiz lisanlar ve hadsiz zihayatlar, nihayetsiz masnuat, güneş zuhurunda ve gündüz kat'iyetinde nihayetsiz bir ilme delâlet ve şehadet ve Allâm-ül Guyub'un daire-i ilminden ve hikmetinden ve meşietinden hariç hiçbirşey yoktur diye ilân ederler ş)

DİL
f Gönül, kalb, niyet * Cesâret, yürek * Mandıra, ağıl

DİL-İ ÂVÂRE
Serseri gönül

DİL-İ DERYA
Denizin ortası

DİL-İ DİVANE
Divâne gönül, deli gönül

DİL-İ PÜR-ÂTEŞ
Ateşli gönül

DİL-İ SUZAN
Yanık, ateşli gönül

DİL-İ ŞEB
Gecenin ortası, gece yarısı

DİL-İ VİRAN
Harap gönül, yıkık gönül

DİL-İ ZÂR
Zavallı gönül

DİL-ÂGÂH
f Kalbi uyanık Akıllı, bilgili, görgülü Gönül anlar

DİLAHİS
Leşker, asker Çeri başı

DİLALET
Kılavuzluk etmek * Nazlanma İşve * Üstünlük, galebe

DİL-ÂRÂM
f Gönül eğlendirici, kalbe rahatlık veren Gönül okşayan

DİL-ÂRÂ(Y)
f Kalbi süsleyen, gönlü zinetlendiren

DİLAS
(C: Düles) Hızlı, seri

DİLAS (DELİS)
Yumuşak ve berrak olan nesne

DİL-ÂSÂ
f Gönlü rahatlandıran, avutan

DİL-ASUDE
f Kalbi rahat

DİL-AŞUB
f Kalbi sıkan, yüreğe sıkıntı veren, gönle eza veren * Kalbi meftun eden güzel

DİL-ÂVER
f Yiğit Cesaretli Yürekli * Gönül alıcı

DİL-ÂVERÂN
(Dil-aver C) Dilaverler, yürekliler, yiğitler

DİL-AVİZ
f Câzib, çekici, gönle asılan Gönlü asılı tutan, dilber

DİL-AZAD
f Gönlü rahat, gönlü bir şeyle ilgili olmıyan

DIL-AZAR
f Gönlü inciten, hatır kıran

DİL-AZURDE
f İncinmiş Gönlü, kalbi kırılmış

DİL-BAZ
f Güzel konuşan Sözü ve işi hoş olan Gönül eğlendiren

DİL-BEND
f Gönül bağlıyan, seven

DİL-BER
f Gönül alan, kalbi çeken Güzel, dilber

DİL-BESTE
f Kalbi bağlı, âşık

DİL-CU(Y)
f Gönül çeken, gönül arıyan

DİL-DADE
f Gönül vermiş, âşık

DİL-DAR
f Kalbi hükmü altında tutan Sevgili, mâşuk

DİLDİL
f Iztırab, acı, elem, sıkıntı, azab İnilti

DERT-MEND
Dertli

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.