Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
kuran, mevdudi, nur, suresi, tefhimul, tefsiri

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Nur Suresi (Mevdudi)

Eski 09-01-2011   #16
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Nur Suresi (Mevdudi)



36- (Bu nur,) Allah'ın, onların yüceltilmesine ve isminin zikredilmesine izin verdiği evlerdedir;(68) onların içinde sabah akşam O'nu tesbih ederler
37- (Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne de alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekâtı vermeten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz'; onlar kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar

AÇIKLAMA


68 Bazı müfessirler, "evleri, mescidler"; "yükseltme"yi de "mescidler yapma" ve onlara saygı duyma şeklinde anlamışlardır Bazıları, evleri müminlerin evleri, yükseltmeyi de, manevî-ahlâkî statülerinin yükseltilmesi olarak tefsir etmişlerdir "içlerinde isminin zikredilmesi" ifadesi, mescidlere işaret ediyor ve ilk yorumu destekler görünüyorsa da, daha derin bir bakış açısıyla, ikinci yorumu da aynı şekilde desteklediğini görürüz Çünkü, İlâhî Kanun, ibadeti (ritüelleri) ancak bir din adamının önderliğinde ifa edilen ruhbanlı dinlerde olduğu gibi yalnızca mescidlere hasretmez İslâm'da, her ev, mescid gibi ibadet yeridir ve her insan kendisinin ruhbanıdır Ayrıca, bu sure, ev hayatına asalet ve kutsallık katıcı hükümleri ihtiva ettiği için de ilk yorumu reddedici hiçbir neden bulunmamakla birlikte, ikinci yorumun metne daha uygun düştüğünü hissediriz Burada, hem mescidlerin, hem de müminlerin evlerinin kasdedildiğini söylemekte hiçbir sakınca yoktur

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Nur Suresi (Mevdudi)

Eski 09-01-2011   #17
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Nur Suresi (Mevdudi)



38- Çünkü Allah, onlara yaptıklarının en güzeliyle karşılık verecek ve onlara kendi fazlından arttıracaktır Allah, dilediğini hesapsız olarak rızıklandırmaktadır(69)
39- Küfre sapanlar ise; onların amelleri(70) dümdüz bir arazideki seraba benzer; susayan onu bir su sanır Nihayet ona yetişip-geldiğinde, onu bir şey olarak bulmayıverir ve kendi yanında Allah'ı bulur (Allah da) Onun hesabını tam olarak verir Allah, hesabı çok seri görendir(71)
40- Ya da (küfredenlerin amelleri) engin bir denizdeki karanlıklara benzer; onun üstünü bir dalga kaplar, onun üstünde bir dalga, onun da üstünde bir bulut vardır Bir kısmı bir kısmı üzerinde olan karanlıklar; elini çıkardığında onu bile neredeyse göremeyecek(72) Allah kime nur vermemişse, artık onun için nur yoktur(73)

AÇIKLAMA

69 Burada, Allah'ın Mutlak Nuru'nu algılama ve O'nun nimetlerinden faydalanma için gerekli olan nitelikler tanımlanmaktadır Allah nimetlerini sebepsiz olarak bahşetmez, onları ancak hak edene bahşeder Alıcının kendisini içten sevdiğini, karşısında huşu ile durduğunu, lütûfunu isteyip gazabından çekindiğini, maddî kazançlar peşinde koşturmadığını ve dünyevî meşguliyetlerine rağmen, kalbini daima zikirle sıcak tuttuğunu gördüğü zaman nimetlerini yayar Bunları hak eden kişi, alt düzeydeki manevi mertebelerle yetinmez
Rabbinin kendisini götüreceği zirvelere ulaşmaya gayret eder Bu fani dünyanın değersiz kazançlarına göz dikmez, bunun yerine gözü hep sonsuz ahiret hayatındadır Bütün bu nitelikler, kişinin Allah'ın Nuru'ndan yararlanıp yararlanamayacağını belirleyen ölçülerdir Sonra, Allah nimetlerini vermeye razı olduğu zaman, bunları hesapsız verir, eğer kişi bunları bütünüyle alamıyorsa, bu kabının dar oluşundandır
70 Yani, o dönemde peygamberlerin, şimdi de Hz Muhammed'in (sa) getirdiği ilâhî mesajı içtenlikle kabulden kaçındılar Yalnızca gerçek ve sadık müminlerin Allah'ın Nuru'ndan yararlanabileceğini bu ayetler açıkça göstermektedir Buna karşılık, burada, Allah'ın Nuru'na ulaşmanın gerçek ve yegâne aracı olan Hz Peygamber'e (sa) inanıp itaat etmeyi reddedenler tanımlanmaktadır
71 Bu benzetme, küfür ve nifaklarına rağmen bazı iyi amellerde bulunan ve daha başka şeylerin yanısıra, peygambere inanıp itaat etmeseler ve gerçek müminlerin niteliklerinden yoksun bulunsalar da, yaptıklarının ahirette kendilerine yararı olacağı umuduyla ahiret hayatına inanan kimselerin durumunu tasvir etmektedidr Benzetmede, böylelerine gösteriş için yaptıkları faziletli amellerden ahirette yarar ummalarının yalnızca bir hayal olduğu söylenmektedir Nasıl çölde giden bir yolcu gün ışığında parlayan kumları pınar sanarak, susuzluğunu gidermek için oraya seğirtirse, yaptıkları iyi amellere dayanarak, batıl ümitlerle ölüme doğru yol alanların durumu da böyledir Ama, seraba koşan susuzluğunu kandıracak bir şey bulamadığı gibi, böylelerinin de ölüm halinde kendilerine yarayacak hiçbir şeyleri olmayacaktır Buna karşılık, vardıkları yerde Allah'ı bulacaklar O da gösteriş için yaptıkları bir takım faziletli işlerin yanısıra, küfür, nifak ve kötü amellerinden dolayı kendilerini hesaba çekecek ve onlara tam bir adaletle davranacaktır
72 Bu benzetme, gösteriş için iyi işlerde bulunanları da içine almak üzere, tüm kâfirlerle münafıkların durumunu tasvir etmektedir Bu tür kişiler, dünya hayatında halkın en bilgilileri ve öğrenim sahalarının liderleri olsalar da, hayatlarını tam ve mutlak bir cehalet içinde yaşayan bir insan gibidir onlar Onlar bilginin yalnızca atom bombaları, hidrojen bombaları, süpersonik uçaklar ve aya giden füzeler yapmaktan veya ekonomi, maliye, hukuk ve felsefede seviye kazanmadan ibaret sanırlar Gerçek bilginin bütünüyle farklı olduğunu ve bu konuda hiçbir fikirlerinin bulunmadığını anlamazlar İşte böylesi cehaletleri karşısında, ilâhî gerçeği nisbeten tanımış olan bir köylü onlardan daha akıllıdır
73 Burada, "Allah göklerin ve yerin nurudur"la başlayan bölümün gerçek hedefi açıklanmaktadır Kâinatta Allah'ın Nuru'ndan başka nur olmadığına ve tüm gerçeklik tezahürleri O'nun Nuru'na bağlı olduğuna göre, Allah'ın nur vermediği kişi nereden nur alabilecektir? Böylesinin bir nur şuası alabileceği başka hiçbir nur kaynağı yoktur

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Nur Suresi (Mevdudi)

Eski 09-01-2011   #18
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Nur Suresi (Mevdudi)



41- Görmedin mi ki,(74) göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi uçmakta olan kuşlar, gerçekten Allah'ı tesbih etmektedir Her biri, kendi duasını ve tesbihini hiç şüphesiz bilmiştir Allah, onların işlemekte olduklarını bilendir
42- Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır ve dönüş yalnızca O'nadır
43- Görmedin mi ki, Allah bulutları sürmekte, sonra aralarını birleştirmekte, sonra da onları üst üste yığmaktadır; böylece, yağmurun bunların arasından akıp-çıktığını görürsün Gökten içinde dolu bulunan dağlar (gibi bulutlar) indiriverir,(75) onu dilediğine isabet ettirir de, dilediğinden onu çevirir; şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri kamaştırıp götürüverecektir
44- Allah, gece ile gündüzü evirip çevirir Hiç şüphesiz, bunda basiret sahipleri için birer ibret vardır
45- Allah, her canlıyı sudan yarattı İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimileri iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir Allah, dilediğini yaratır Hiç şüphe yok Allah, her şeye güç yetirendir
46- Andolsun biz, açıklayıcı ayetler indirdik Allah, dilediğini doğru yola yöneltip-iletir
47- Onlar derler ki: "Allah'a ve Resule iman ettik ve itaat ettik" sonra da bunun ardından onlardan bir grup sırt çevirir Bunlar iman etmiş değildirler(76)

AÇIKLAMA


74 Yukarıda ifade edildiği gibi, Allah tüm kâinatın nurudur Fakat O'nun Nuru'nu ancak takva sahibi müminler alabilir ve algılayabilir Diğerleri, her yeri kuşatan ve herşeyi saran Nur'a rağmen kör gibi karanlıklar içinde yalpalayıp dururlar Burada, Nur'a götüren sayısız ayetler, işaretlerden yalnızca birkaçı yeri geldiği için anılmaktadır Ancak kalb gözü açık olan kişi bunları görür ve Allah'ın her an çevresinde faaliyette bulunduğunu farkeder Fakat, kalbleri kör olanlar ve yalnızca duyu organı gözleriyle görebilenler biyolojiyi, zoolojiyi ve dünya üzerinde faaliyette olan diğer bilimleri görebilir, ancak her yerde etkilerini gösteren Allah'ın ayetlerini hiç bir yerde görüp tanıyamazlar
75 Mecazi kullanımdaki "göklerdeki dağlar" ifadesinden donmuş bulutlar kasdedilmiş olabilir Ayrıca, göklere uzanan ve karla kaplı doruklarının, bulutlarda dolu fırtanalarıyla sonuçlanan yoğunlaşmalara neden olduğu yüksek dağlar da kasdedilmiş olabilir
76 Yani, itaattan yüz çevirmeleri, mümin oldukları iddialarını yalanlamakta ve davranışları iman ve İslâm ikrarlarının sahte olduğunu açığa vurmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Nur Suresi (Mevdudi)

Eski 09-01-2011   #19
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Nur Suresi (Mevdudi)



48- Aralarında hükmetmesi için(77) onlar Allah'a ve Resulüne çağrıldıkları zaman, onlardan bir grup yüzçevirir(78)
49- Eğer hak onların lehlerinde ise, ona boyun eğerek gelirler(79)
50- Bunların kalplerinde hastalık mı var? Yoksa kuşkuya mı kapıldılar? Yoksa Allah'ın ve Resulünün kendilerine karşı haksızlık yapacağından mı korkmaktadırlar? Hayır, onlar zalim olanlardır(80)
51- Aralarında hükmetmesi için, Allah'a ve Resulüne çağrıldıkları zaman mü'min olanların sözü: "İşittik ve itaat ettik" demeleridir İşte felaha kavuşanlar bunlardır
52- Kim Allah'a ve Resulüne itaat ederse ve Allah'tan korkup O'ndan sakınırsa, işte 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır

AÇIKLAMA

77 Bu ifadeler, Hz Peygamber'in (sa) hükmünün Allah'ın hükmü ve Hz Peygamber'in buyruğunun Allah'ın buyruğu olduğunu açıkça belirtmektedir Dolayısıyla, Hz Peygamber'e itaat çağrısı, hem Allah'a, hem de Rasûlüne itaat çağrısıdır Ayrıca bu ve önceki ayetten açıkça, Allah'a ve Rasûlüne iman etmeden yapılan bir İslâmî çağrının anlamsız olduğu anlaşılmaktadır
İstenen yaklaşım, Allah'ın ve Rasûlü'nün getirdiği hükümlere kayıtsız-şartsız teslim olmaktır Aksi takdirde, böyle bir dava münafıkça bir hareketten başka bir şey değildir (Ayrıca bkz Nisa: 159-161 ve ilgili açıklama notu)
78 Bu, yalnızca, hayatında karar vermesi için Hz Peygamber'e (sa) getirilen durumlarda değil, bugünkü durumlarla da doğrudan ilgilidir Dolayısıyla Allah'ın kitabına ve Rasûlullah'ın sünnetine göre hükmeden İslâmî hükümetin mahkemesinin çağrısı Allah ve Rasûlü'nün mahkemesinin çağrısı olup, bunu reddeden de kuşkusuz Allah'ı ve Rasûlü'nü reddeder Bu gerçek Hasan Basri'nin bir rivayetinde şöyle açıklanmaktadır: "Kim müslümanların hakimlerinden bir hakimin huzuruna çağrılsa, fakat gelmese fasıktır ve haklarını da kaybeder" (el-Cessas, Ahkâmü'l Kur'an, III: 405) Bir başka deyişle, böyle birisi üzerine cezayı çektiği gibi, suçlu ve aleyhinde dava açılmasına müstehak olur
79 Bu ayet, ilâhî kanunun işine gelen kısmını kabul edip, arzu ve çıkarlarına aykırı düşen kısmını reddeder ve bunun yerine beşeri yasaları tercih eden kişinin mümin değil, münafık olduğunu ifade etmektedir Onun, mümin olduğunu diliyle söylemesi yalandan başka bir şey değildir Çünkü o, gerçekte Allah'a ve Rasûlü'ne değil, kendi çıkarlarına ve arzularına inanmaktadır Bu tavrıyla o ilâhî kanunun bir kısmına inanıp uysa da, onun bu inancının Allah katında hiçbir değeri yoktur
80 Yani, böyle bir davranış için yalnızca üç neden bulunabilir 1) Kişi aslında inanmadığı halde, İslâm toplumunun mensubu olmanın avantajlarından yararlanabilmek için müslümanmış gibi görünür 2) Belki inanmış olmakla birlikte, hâlâ nübüvvet, ahiret ve hatta Allah'ın varlığı konusunda şüpheler taşımaktadır 3) Belki bir mümin olmakla birlikte, Allah ve Rasûlü'nde zulüm ve haksızlık hissetmekte ve bunların hükümlerini şu veya bu şekilde kendi aleyhinde bulmaktadır Bu üç kategoriden birine girenlerin bizzat kendilerinin zalim olduklarına şüphe yoktur Bu tür şüpheleri olduğu halde, İslâm toplumunun içine giren ve kendisini bu toplumun bir üyesi göstererek hak etmediği avantajlardan yararlanan bir kişi hiç şüphesiz bir münafıktır, sahtekardır, yalancıdır Yalnızca kendisine zulmetmek, sürekli sahtekarlıkta bulunmak ve en bayağı karakter özellikleri üretmekle kalmamakta, diliyle mümin olduğunu söylediğinden dolayı onu kendilerinden biri sayan ve böyle olduğu için de onu kendileriyle olan tüm sosyal, kültürel, siyasal ve ahlâkî ilişkilerden de yararlandıran müslümanlara da zulüm ve haksızlık etmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Nur Suresi (Mevdudi)

Eski 09-01-2011   #20
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Nur Suresi (Mevdudi)



53- Yeminlerinin olanca gücüyle Allah'a and içtiler; eğer sen onlara emredersen (savaşa) çıkacaklar diye De ki: "And içmeyin, bu bilinen (örf üzere) bir itaattır(81) Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır"(82)
54- De ki: "Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin Eğer yine de yüz çevirirseniz, artık onun (peygamberin) sorumluluğu kendisine yükletilen, sizin de sorumluluğunuz size yükletilendir Eğer ona itaat ederseniz, hidayet bulmuş olursunuz Peygambere düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir"
55- Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar(83) Kim ki bundan sonra küfre saparsa,(84) işte onlar fasık olandır

AÇIKLAMA

81 Ayet, müminlerden beklenen itaatın, başkalarını inandırmak için yemin etmeyi gerektirecek şekilde değil de, her türlü şüphenin üzerinde bilinen ve tanınan türde olması gerektiği anlamına da gelebilir Onların davranışları ortadadır ve kendileriyle ilişkide bulunan herkes, onların Allah'a ve Rasûlü'ne gerçekten itaat ettiklerini anlarlar
82 Yani, "Belki halkı kandırabilirsiniz, ama açık gizli her şeyden, hatta tüm içinizden geçenlerden haberdar olan Allah'ı kandıramazsınız"
83 Bölümün başında belirtildiği gibi, burada, Allah'ın yeryüzünde halifelik verme sözünün adı müslüman olanlar için değil, imanda samimi amelde müttaki, sadakatte içten ve Allah'ın dinine uymada şirkin her türlüsünden uzak ve ihlaslı olanlar için olduğunu belirterek münafıklar uyarılmaktadır Kendilerinde bu nitelikleri taşımayanlar ve İslâm'a yalnızca dillerinin ucuyla hizmet edenler bu sözün muhatabı ve layığı değildirler O halde, bu sözde payları olduğu ümidini beslememelidirler
Bazıları Hilafet'i siyasal iktidar ve otorite şeklinde tefsir edip, yeryüzünde güç ve iktadara sahip bulunanların gerçek mü'minler ve Allah'ın razı olduğu dinin her türlü şirkten uzak bağlıları olduğu sonucuna varmaktadırlar Sonra, bu yanlış sonuçlandırmalarını desteklemek için de, iman, fazilet, ilahi emir, Allah'a ibadet ve puta tapma vs ya da tefsirlerine uygun düşecek çarpık anlamlar vermektedirler Kur'an'ın anlamının en feci şekilde tahrifidir bu; Yahudi ve Hıristiyanların kendi kitaplarını tahriflerinden de feci Ayetin bu şekilde tefsiri Kur'an'ın mesajını özden yok etmeye yöneliktir Eğer yeryüzünde hilafet, salt güç ve iktidar demekse, dünya üzerinde güç ve iktidar sahibi olanlar, bugün güç ve iktidarı ellerinde bulunduranlar Allah'ı, vahyi, nübüvveti ve ahiret hayatını inkâr da etseler ve faiz, zina, içki ve kumar gibi tüm büyük günahlara dalmış da olsalar, ayetin anlamına giriyorlar demektir Böyleleri takva sahibi müminlerce ve sahip oldukları niteliklerden dolayı yüksek mevkileri ellerinde tutmaya layıksalar, bu durumda "iman" fiziki kanunlara uyma, fazilet de bu kanunlardan başarıyla yararlanma demek olacaktır Allah'ın razı olduğu din, fizik bilimlerde üstünlük sağlayarak, yararlı, ferdi ve kollektif girişimlerde başarı için gerekli kurallar ve işlemlere uymak ve şirk de yararlı işlem ve kuralların yanısıra bir takım zararlı yöntemler de benimsemek anlamına gelecektir
Fakat, Kur'an'ı açık kalb ve zihinle inceleyen bir kimse, "İman" "Salih amel" "Hak din" "Allah'a bağlanma"', "Tevhid ve Şirk" kavramlarının, gerçekten Kur'an'da bu anlamlarda kullanıldığına inanır mı?" Gerçekte, böyle bir anlama ulaşan kişi, ya Kur'an'ı bütünüyle akıllıca incelemeyip, oradan burdan bazı ayetler okuduktan sonra, bu ayetleri kendi yanlış anlayışına, ön yargılarına ve önceden oluşmuş görüş ve teorilerine göre yorumlayan biridir; ya da Kur'an'ı bütünüyle okumuş olmakla birlikte bir Rabb olarak Allah'ı, hidayetin yegane kaynağı olan vahyini, mutlak itaata layık gerçek yol göstericiler olarak Rasûllerini kabul etmeye çağıran ve yalnızca ahiret hayatına inanmayı istemekle kalmayıp, yaptıkları karşılığında ahirette sorguya çekilecekleri fikrini taşımadan, dünya hayatındaki başarıyı tek ve nihai hedef sayanların, gerçek başarı ve kurtuluştan yoksun kalacaklarını bildiren büyük ayetleri yanlış ve saçma gören biridir Kur'an, bu konuları farklı şekillerde ve apaçık bir dille öylesine tekrarlar durur ki, onu namusluca inceleyen bir kişinin, bu ayetin tefsirinde modern müfessirlerin daldığı yanlışlıklara düşmesi asla mümkün değildir Bu müfessirler, Kur'an üzerinde iyi kötü bilgisi olan birinin asla doğru kabul edemeyeceği bir hilâfet ve istihlâf anlayışına saplanmışlardır Bu anlayış da kendi yanlış düşüncelerinin ürünüdür
Kur'an hilâfet ve istihlâfı aşağıdaki üç anlamda kullanır ve nerede hangi anlamda kullandığını, kavramın geçtiği ayet ve bu ayetin öncesi ve sonrası belirler:
a) "Allah'ın verdiği yetki ve otoriteyi taşımak" Bu anlamda, tüm insanlık yer yüzünde Allah'ın halifesidir
b) "Allah'ı "Hakimiyet'in Mutlak ve Yegane Sahibi" kabul ederek, O'nun verdiği güç ve yetkiyi O'nun koyduğu yasalara uygunluk içinde kullanmak" Bu anlamda, yalnızca dindar ve takva sahibi bir mümin halife olabilir, çünkü, yalnızca o, hilâfetin sorumluluklarını gerçek anlamda, yüklenebilir Öte yandan, bir kâfir ve günahkâr halife olamaz, olsa olsa Allah'a asi olur, çünkü Allah'ın verdiği güç ve yetkiyi, yine O'nun bahşettiği ülkede O'na itaatsizlik etmekle kötüye kullanır
c) "Yeryüzünde bir ulusun diğerinin yerini alması" a) ve b) anlamları "vekalet" ifade ederken, c) anlamı "halef olmayı" ifade eder Hilâfetin bu iki anlamı da Arap dilinde meşhurdur ve yaygındır
Şimdi, bu ayeti okuyan kimsenin, burada Hilâfet kelimesinin Allah'a vekâletin sorumluluklarını salt fizikî kanunlara göre değil, Allah'ın kanunlarına uygun olarak yerine getiren hükümet anlamında kullanıldığına şüphesi olmayacaktır Bu yüzden, bırakın kâfirleri, dilleriyle müslüman olduklarını söyleyen münafıklar bile Allah'ın vaadinin kapsamı dışındadır Yine bu yüzden, gerçek ve takva sahibi müminlerin bu vaade layık oldukları ifade edilmektedir Yine bu yüzden, hilâfetin kurulmasının, Allah'ın razı olduğu din olan İslâm'ın sağlam temeller üzerinde kurulup, yerleşmesiyle sonuçlanacağı vurgulanmaktadır; yine bu yüzden bu nimeti kazanmak için ileri sürülen şart, müminlerin her türlü şirkten kaçınarak, imanlarında ve Allah'a bağlılıklarında sağlam ve sarsılmaz olmaları gerektiğidir
Bu vaadi, gerçek anlam ve hedefinden çıkarıp, uluslararası alanda Amerika ve Rusya'ya uygulamak, tam anlamıyla bir saçmalıktır Çünkü kriter böyle idiyse, niçin Firavun ve Nemrud lanetlenmiştir? (Ayrıntı için bkz Enbiya an: 99)
Burada anılması gereken bir diğer nokta, bu vaadin doğrudan muhatablarının Hz Peygamber (sa) zamanında yaşayan müslümanlar ve dolaylı muhatablarının da gelecek müslüman kuşaklar olduğudur Bu sözün Allah tarafından verildiği günlerde müslümanlar korku içindeydiler ve İslâm Hicaz'da henüz bütünüyle yerleşmemişti Birkaç yıl sonra, bu korku hali, yerini huzur ve sükûna bırakmakla kalmadı, aynı zamanda İslâm, Arabistan dışında Afrika ve Asya'nın geniş bölgelerine yayıldığı gibi, hem doğduğu ülkede, hem de yayıldığı yerlerde iyice yerleşti Bu, Allah'ın vaadini Hz Ebu Bekr, Hz Ömer ve Hz Osman (Allah hepsinden razı olsun) zamanlarında yerine getirdiğinin tarihi delilidir Dolayısıyla, ilk üç halifenin halifeliklerinin Kur'an tarafından doğrulandığı ve bizzat Allah'ın, onların takva sahibi müminler olduğuna şahitlik ettiğinden doğru düşünen kimse şüphe duyamaz Eğer hâlâ şüphe duyacak biri çıkarsa, Nehcü'l-Belağa'da geçen Hz Ali'nin, Hz Ömer'in İranlılara karşı bizzat savaşa gitmesi için söylediği sözleri okusun:
"Bu işteki başarımız veya başarısızlığımız çokluğa, ya da azlığa bağlı değildir Bu, Allah'ın muzaffer kıldığı dinidir ve hazırlayıp, güçlendirdiği ordusudur, ulaştığı noktaya ulaşmış, vardığı noktaya varmıştır Biz, Allah'dan bir vaad üzereyiz ve Allah, vaadini yerine getiren ve ordusuna yardım edendir Bu işte, Emareti elinde bulunduranın yeri (Halifenin konumu) , inci gerdanlığın ipi gibidir İp koparsa inciler dağılır gider, sonra da onları bir daha bir araya getirmek mümkün olamaz Bugün Arap sayıca azsa da, İslâm'la çok ve dayanışmayla güçlüdür Sen mihver ol ve değirmeni Araplarla çevir, harp ateşine sensiz gitsinler Eğer sen buradan ayrılacak olursan, Araplar her yerden ve her taraftan üzerine gelirler ve neticede arkanda korunmasız bıraktığın yerler önündekilerden daha önemli olur Acemler yarın seni görürlerse, "Bu Arabın köküdür, eğer onu sökerseniz rahat edersiniz" derler Böylece, onların senin aleyhindeki şevkleri ve tamahları artar "Onlar, müslümanlarla savaşmaya çıktılar" sözüne gelince, muhakkak Allahü Sübhaneh onların çıkışından senden daha çok nefret eder Ve o, nefret ettiğini gidermeye senden daha muktedirdir Onların sayısı konusunda söylediğine gelince, biz hiçbir zaman çoklukla savaşmadık, her zaman nusret ve yardımla savaştık"
84 "Küfür" burada nankörlük veya gerçeğin inkârı anlamına gelebilir Birinci durumda, ayet, Allah kendilerine hilafet nimetini verdikten sonra doğru yoldan sapanlara, ikinci durumda, Allah'ın vaadini işittikten sonra da nifaklarından vazgeçmeyen münafıklara işaret eder

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Nur Suresi (Mevdudi)

Eski 09-01-2011   #21
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Nur Suresi (Mevdudi)



56- Dosdoğru namazı kılın, zekâtı verin ve peygambere itaat edin Umulur ki, rahmete kavuşturulmuş olursunuz
57- Küfre sapanların, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacaklarını sanma Onların son barınma yerleri ateştir Ne kötü bir dönüştür o
58- Ey iman edenler,(85) sağ ellerinizin malik olduğu(86) ile sizden olup de henüz erginlik çağına ermemiş olan (çocuk) lar,(87) (odalarınıza girmek için şu) üç vakitte izin istesinler: Sabah namazından önce, öğleyin üstünüzü çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra (Bu) Üçü sizin için mahrem (vakitleri) dir(88) Bunların dışında size de, onlara da bir sakınca yoktur;(89) onlar yanınızda dolaşabilirler,(90) birbirinizin yanında olabilirsiniz İşte Allah, size ayetleri böyle açıklamaktadır Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir

AÇIKLAMA

85 Buradan itibaren sosyal hayatla ilgili hükümler sıralanmaktadır Nur Suresi'nin bu bölümünün daha sonraki bir tarihte indirilmiş olması ihtimali vardır
86 Müfessir ve fakihlerin çoğunluğuna göre, burada hem erkek, hem de kadın köleler kastedilmektedir Bununla birlikte İbn Ömer ve Mücahid, yalnızca erkek kölelerin kastedildiği görüşündedirler Fakat bir sonraki hüküm gözönüne alındığında böyle bir ayırım makul görünmemektedir Kişinin mahremiyetinin çocuklarınca çiğnenmesi kadar, cariyelerince çiğnenmesi de arzu edilmez Tüm fakihler bu ayetteki hükmün hem küçük, hem de yetişkin kölelerle ilgili olduğunda ittifak halindedir
87 Bu ifade bir başka şekilde şöyle çevrilebilir: "İhtilam olma yaşına gelmemiş olanlar" Buradan fakihler, erkek çocuklarını ergenliğe [(büluğ) ihtilam olmaya başladıklarında] ulaştıkları ilkesini çıkarmışlardır Fakat bizim benimsediğimiz çeviri daha tercihe şayandır, çünkü hüküm hem erkek, hem de kız çocukları içindir Eğer ihtilam, ergenliğe ulaşmanın işareti sayılacak olursa, kızlar için ergenliğin başlangıcını ihtilam yerine aybaşı kanaması belirlediğinden hüküm yalnızca erkeklerle sınırlı olacaktır Bize göre hükmün amacı, ailedeki çocukların cinsî bilince ulaştıkları vakte kadar bu muameleye uymaları gerektiğini bildirmektir Cinsî bilince ulaştıktan sonra, bundan sonraki hükme uymaları zorunluluğu doğar
88 "Avret"; sözcük olarak tehlike ve meşakkat yeri demektir; kişinin, başkaları önünde açmak istemediği bedeninin gizli bölümü ve bütünüyle güvenlik içinde olmayan herhangi birşey anlamlarına da gelir Bu anlamların hepsi birbirine yakın olup, âyetin kapsamı içindedirler Ayette, "bu vakitler, yalnız veya çocuklarınızın ve hizmetçilerinizin habersiz gelip sizi görmelerinin uygun olmayacağı bir durumda hanımınızla birlikte bulunduğunuz mahrem vakitlerdir" demektedir Dolayısıyla çocuklara ve hizmetçilere, bu üç vakitte evin kadın ve erkeğinin yanına izinsiz girmemeleri gerektiği öğretilmelidir
89 Yani, bu üç vaktin dışında küçük çocukların ve kölelerin izinsiz özel odalarınıza girmelerinde sakınca yoktur Eğer böyle bir durumda siz normal şekilde giyinmemiş olur, onlar da izinsiz girerlerse onları sorguya çekme hakkınız bulunmayacaktır Çünkü, günlük iş için gerektiği biçimde giyinmenizin lâzım olduğu bir zamanda uygunsuz durumda bulunmanız sizin hatanızdır Bununla birlikte onlar, mahrem vakitlerde izinsiz girecek olurlarsa kendilerine gerekli kuralın öğretilmiş olması şartıyla suç onlarındır
90 Bu, yukarıda anılan üç vaktin dışında kalan vakitlerde izinsiz girme konusunda çocuklara ve kölelere tanınan genel iznin sebebidir Bu, her dini hükmün, açıklanmış olsun olmasın belli bir hikmete dayalı olduğu şeklindeki temel bir fıkhî ilkeye ışık tutmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Nur Suresi (Mevdudi)

Eski 09-01-2011   #22
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Nur Suresi (Mevdudi)



59- Sizden olan çocuklar, erginlik çağına erdikleri zaman,(91) kendilerinden öncekilerin izin istediği gibi, bundan böyle izin istesinler İşte Allah, ayetlerini size böyle açıklamaktadır Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir
60- Kadınlardan evliliği ummayıp da oturmakta olanlar,(92) süslerini açığa vurmaksızın(93) (dış) elbiselerini çıkarmalarında(94) kendileri için bir sakınca yoktur Yine de iffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır Allah, işitendir, bilendir

AÇIKLAMA

91 Yani, ergenlik çağına ulaştıkları zaman Yukarıda an: 87'de açıklandığı gibi ergenlik işareti erkek çocuklar için ihtilam, kız çocukları için aybaşı kanı görmeleridir Bununla birlikte, belli bir zaman geçmiş olmasına rağmen şu veya bu nedenle bu fizikî işaretleri göstermeyen kız ve erkek çocuklarında ergenliğin başlaması konusunda fakihler arasında görüş ayrılığı vardır İmam Şafiî, İmam Ebu Yusuf, İmam Muhammed ve İmam Ahmed'e göre, 15 yaşındaki bir kız ve erkek çocuğu ergenlik çağına ulaşmış sayılır, İmam Ebu Hanife'nin bir kavli de böyledir Fakat, İmam Ebu Hanife'nin meşhur görüşü böyle durumlarda ergenlik yaşının kızlar için 17, erkekler için 18 olduğudur Bu görüşlerden her ikisi de ictihad sonucu olup, Kur'an ve Sünnet'te herhangi bir hükme dayanmamaktadır Dolayısıyla, anormal durumlarda dünyanın her tarafında ergenliğin başlangıcı olarak 15 veya 18 yaş sınırlarını kabul etmek gerekli değildir
Farklı ülkelerde ve çağlarda fizikî gelişme şartları da farklı olur Belli bir ülkede rüşd yaşı normal durumlarda genel geçer standartlarla tesbit edilebilir Anormal durumlarda ise rüşd yaşını tesbit etmek için yaşlar arasındaki fark ortalaması üst yaş sınırına eklenir Sözgelimi, eğer bir ülkede ihtilam ve hayız için asgari ve azami yaşlar 12 ve 15 olsa, anormal durumlarda ergenlik çağı başlangıcını tesbit etmek için yıllık fark ortalaması azami sınır olan 12 ve 15'e eklenir Aynı ilke, çeşitli ülkelerin hukuk uzmanlarınca her ülkenin özel şartları gözönüne alınarak ergenlik çağının tesbitinde kullanılabilir
İbn Ömer'den rüşd çağı için 15 yaşı destekleyen bir rivayet gelmektedir Şöyle der İbn Ömer: "Uhud Savaşı'na katılmak için Hz Peygamber'in (sa) iznini isteyip de, Onun izni vermekten çekindiğinde 14 yaşındaydım Sonra, Hendek Savaşı'nda 15 yaşındayken yeniden müsaade istedim, bu defa katılmama izin verdi" (Kütübü Sitte, Müsned-i Ahmed) Fakat, bu rivayet şu iki nedenle delil olmaktan uzaktır:
a) Uhud Savaşı H 3'üncü yılın Şevval ayında, Hendek savaşı ise H 5'inci yılın Şevvalinde (İbn İshak'a göre) veya H 5'inci yılın Zilkade ayında (İbn Sa'd'a göre) meydana gelmiştir Bu iki olay arasında iki yıl ve daha fazla bir süre vardır Bu durumda İbn Ömer, Uhud Savaşı'nda 14 yaşında idiyse, Hendek Savaşı'nda 15 yaşında bulunmuş olamaz Belki, 14 yaşındaydım dediğinde 13 yaşını 11 ay geçmiş, 15 yaşındayım dediğinde de 15 yaşını 11 ay geçmişti
b Savaş için yetişkin sayılmakla, sosyal işler için yetişkin sayılmak arasında büyük fark vardır Her ikisinin aynı olması gerekli değildir Dolayısıyla, anormal bir erkek çocuğu için 15 yaş tesbitinin Kur'an veya Sünnet'ten bir delile değil, kıyas ve ictihada dayandığı görüşü doğrudur
92 "Oturan kadınlar": Artık çocuk duğuramayacak yaşa gelmiş, cinsel arzu duymayan ve erkeklerin şehvetini uyandırmayan kadınlar
93 "" gösterme, sergileme demektir Kadınlarla ilgili olarak kullanıldığında yabancı erkeklerin önünde güzellik ve süsü sergileme anlamına gelir Dış elbiseleri bırakma izni, artık daha fazla süslenmeye ilgi duymayan ve cinsel arzudan kesilmiş yaşlı kadınlar içindir Fakat, hâlâ kalblerinde gizli bir arzu ve görünme hevesi taşıyorlarsa, o zaman da bu izinden yararlanamazlar
94 "Elbiselerini bırakmalarında": Bu, üzerindekileri çıkarıp, çıplak kalabilecekleri anlamına gelmez Bu yüzden, tüm fakih ve müfessirler, burada, Sure-i Ahzab'da emredildiği gibi (59) , ziynetleri gizlemek için kullanılan dış elbiselerin kastedildiğinde ittifak halindedirler

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Nur Suresi (Mevdudi)

Eski 09-01-2011   #23
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Nur Suresi (Mevdudi)



Tefhimu'l Kuran Tefsiri Nur Suresi (Mevdudi)

61- Kör olana güçlük yoktur, topal olana güçlük yoktur, hasta olana da güçlük yoktur; sizin için de, gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden, anahtarına malik olduklarınız (yerlerden) ya da dostlarınızın (evlerin) den yemenizde bir güçlük yoktur(95) Hep bir arada veya ayrı ayrı yemenizde de bir günah yoktur(96) Evlere girdiğiniz vakit, Allah tarafından kutlu, güzel bir yaşama dileği olarak birbirinize selam verin İşte Allah, size ayetleri böyle açıklamaktadır, umulur ki aklınızı kullanırsınız

AÇIKLAMA

95 Bu ayeti anlamak için şu üç şeyi bilmek gereklidir:
a) Ayet iki bölümden oluşmaktadır; birinci bölüm hasta, topal, kör ve diğer sakat insanlarla, ikinci bölümü ise diğer insanlarla ilgilidir
b) Kur'an'ın ahlâkî-manevî öğretileri Arabın zihnini öylesine değiştirmişti ki, haramla helâl arasındaki ayırım konusunda son derece duyarlı hale gelmişlerdi İbn Abbas'a göre, Allah "mallarını aralarında haksızlıkla yememelerini" emrettiği zaman (Nisa: 29) , oldukça titizlenmişler ve birbirlerinin evlerinde serbestçe yiyemez hale gelmişlerdi, o kadar ki, resmî bir davet olmadıkça, bir dost veya yakının evinde yemeyi bile haram sayıyorlardı
c) "Evlerinizden yemeniz" ifadesi, bir yakın veya dostun evinde yemenin, kişinin izninin gerekmediği kendi evinde yemesi gibi olduğunu vurgulayıcı anlam taşımaktadır
Bu üç nokta hatırda tutulursa, ayetin anlamının kavranması kolaylaşır Ayete göre, sakat olan kişi, açlığını gidermek için istediği yerde ve istediği evde yemek yiyebilir Çünkü, bir bütün olarak toplum, sakatlığından dolayı ona bu ayrımı tanımak zorundadır Diğerleri için ise, kendi evleri ve ayette anılan yakınların evleri yemek için aynı derecede uygundur Onların evlerinde yemek için resmi bir davet veya izne gerek yoktur Ev sahibinin yokluğu durumunda, karısının veya çocuklarının verdiği tereddütsüz alınabilir Bu bağlamda, kişinin çocuklarının evleri de kendi evi gibi olup, "sadîk"tan kastedilen de yakın dostlardır
96 Eski Arabistan'da, bazı kabilelerde her bir ferdin oturup ayrı yeme adeti vardı Bugün hâlâ Hinduların yaptığı gibi, aynı yerde birlikte yemek yemek kötü sayılırdı Buna karşılık bazı kabileler ise ayrı ayrı yemeyi kötü sayıyorlardı, o kadar ki, yemekte bir başka kişi yoksa yemeden kalkarlardı Bu ayet, bu tür adet ve sınırlamaları ortadan kaldırmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Nur Suresi (Mevdudi)

Eski 09-01-2011   #24
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Nur Suresi (Mevdudi)



62- Mü'minler(97) o kimselerdir ki, Allah'a ve Resulüne iman edenler, onunla birlikte toplu(mu ilgilendiren) bir iş üzerinde iken, ondan izin alıncaya kadar bırakıp-gitmeyenlerdir(98) Gerçekten, senden izin alanlar, işte onlar Allah'a ve Resulüne iman edenlerdir Böylelikle, senden, kendi bazı işleri için izin istedikleri zaman,(99) onlardan dilediklerine izin ver(100) ve onlar için Allah'tan bağışlanma dile(101) Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir
63- Peygamberin çağırmasını, kendi aranızda bir kısmınızın bir kısmını çağırması gibi saymayın(102) Allah, sizden bir diğerinizi siper ederek kaçanları gerçekten bilir(103) Böylece onun emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir fitnenin isabet etmesinden(104) veya onlara acıklı bir azabın çarpmasından sakınsınlar
64- Dikkatli olun; göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır O, sizin üzerinde bulunduğunuz şeyi kuşkusuz bilmektedir Ve O'na döndürülecekleri gün, yapmakta oldukalarını kendilerine haber verecektir Allah, her şeyi bilendir

AÇIKLAMA

97 Bunlar İslâm toplumunun disiplinini pekiştirmek ve öncekinden daha organize hale getirmek için verilen son talimatlardır
98 Bu hüküm, Hz Peygamber'den (sa) sonra gelen halifeler ve müslümanların diğer rehberlerine karşı da geçerlidir Müslümanlar, ister savaş ister barışla ilgili olsun, ortak bir amaç için toplanmaya çağrıldıklarında, rehberin izni olmadan dağılmaları caiz değildir
99 Burada geçerli bir mazeret olmadan izin istemenin mutlak haramlığı konusunda uyarıda bulunulmaktadır
100 Yani, geçerli bir mazeret durumunda bile izin verip vermemek, Hz Peygamber'e (sa) veya Hz Peygamber'den sonraki halifeye kalmıştır Eğer o ortak neden ve çıkarı bireyin şahsî mazeretinden daha önemli görürse, izin vermeyebilir ve bir müminin de buna gönülden razı olması gerekir
101 Burada da bir uyarı vardır: Eğer izin istemede küçük ve gereksiz bir mazeret beyanı, ya da bireysel çıkarı toplumsal çıkarın üstünde tutma sözkonusu olursa, bu da günahtır Dolayısıyla, Peygamber veya halefi, izin isteyenin bağışlanması için dua etmelidir
102 "Dua" çağırmak, dua etmek, seslenmek" demektir Dua'r-Rasul, 'Rasul'ün çağırması veya duası' ya da 'Rasul'ü çağırma' anlamına gelir Bu nedenle, ayetin hepsi de aynı derecede doğru üç anlamı vardır:
a) "Peygamberin çağrısı, halktan birinin çağrısı yerine konulmamalıdır" Çünkü Peygamberin çağrısı gözardı edemeyeceğiniz olağanüstü önemdedir Eğer O'nun çağrısına cevap vermez veya cevapta tereddüt ederseniz, imanınızı riske sokmuş olursunuz
b) "Peygamberin duasını halktan birinin duası yerine koymayın" Eğer o sizden razı olur ve sizin için dua ederse, sizin için bundan daha büyük bir servet olamaz Yok sizden razı olmaz ve size lanet ederse o zaman sizin için bundan daha büyük bir iflâs olamaz
c) "Peygamber'e seslenmek, aranızda birinize seslendiğiniz gibi olmamalıdır" Yani, Hz Peygamber'e, başkalarına isimleriyle seslenip hitap ettiğiniz gibi seslenip hitap edemezsiniz O'na karşı son derece saygılı olmalısınız, çünkü bu konuda göstereceğiniz en ufak bir umursamazlık, ahirette Allah'ın sorgusunu gerektirecektir
Bu anlamların üçü de metne tamamen uygunsa da, birincisi bundan sonraki konuyla daha yakından bağlantılıdır
103 Münafıkların bir diğer özelliği de budur Onlar, ortak bir hedef için toplanmaya çağrıldıklarında, müslümanlar arasında sayılmalarını istemediklerinden çağrıya cevap vermezler Müslümanların cevap vermesine ise kinle hasedlenirler ve fırsatını bulur bulmaz sıvışıp giderler
104 İmam Cafer es-Sadık'a göre, "fitne" burada "zalimlerin yönetimi" demektir Yani müslümanlar, Rasûl'ün hükümlerine itaat etmezlerse, zorbaların hükmü altına düşerler Bunun yanısıra fitnenin daha başka pek çok şekilleri de olabilir Sözgelimi, mezhep ayrılıkları, iç savaş, ahlâkî-manevî çöküş, toplum hayatının bozulması, dahilî kaos, siyasî ve maddi gücün çözülmesi, başkalarının emri altına girme vs
NUR SURESİNİN SONU

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.