![]() |
İslami Sözlük-2- |
![]() |
![]() |
#16 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslami Sözlük-2-FİDYE-İ NECÂT Kurtuluş fidyesi, kurtulma bedeli ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() Hanefilere göre, İslâm devlet başkanı, savaş esirleri hakkında üç alternatiften birisini uygulayabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şâfiî, Hanbeli, İmâmiyye, Zeydiyye ve Zâhiriyye mezheplerine göre; devlet, esirler hakkında İslâm ve müslümanlar için uygun göreceği şu dört alternatiften birisini uygulayabilir ![]() ![]() ![]() Kurtuluş fidyesi karşılığında salıverme; ya esir mübâdelesi, ya da bir bedel karşılığında serbest bırakmayı ifade eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer yandan Hanefiler, kurtuluş fidyesi karşılığında salıvermeyi bildiren (Muhammed 47/4) ayetinin, aşağıdaki ayetler tarafından neshedildiğini söylemişlerdir: "Müşrikleri nerede bulursanız öldürünüz" (et-Tevbe, 5) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İslami Sözlük-2- |
![]() |
![]() |
#17 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslami Sözlük-2-FİİLÎ SÜNNET Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() Resulullah'ın bütün fiil ve hareket tarzları, sözünü ettiğimiz bu üç ana esastan biri olan fiilî sünneti oluşturur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() O şöyle nakleder: "Rasulullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fiilî sünnetler de diğer sünnetler gibi kısmen yazılarak ama büyük bir kısmı hâfızadan hâfızaya ezberle nakledilerek tevâtür, meşhur, âhâd tarikleriyle bize kadar ulasan, hadis adı verilen sözlü ifadelerle belgelenmiş ve bunlar hadis kitaplarında toplanmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir hadis müsned muttasıl olur, ravîleri de gerekli şartları taşırsa o hadisle amel edilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() İlki, bütün ümmetin yapması caiz olanlardır ![]() ![]() İkincisi, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncüsü, bir insan olarak yaptığı işlerdir ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İslami Sözlük-2- |
![]() |
![]() |
#18 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslami Sözlük-2-FIKH-I EKBER Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı A'zam Ebû Hanîfe (ö ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fıkh-ı Ekber'de yer alan akîde esaslarını şöyle özetleyebiliriz: Bir yükümlüyü mümin hâline getiren iman esasları şunlardır: Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, öldükten sonra dirilmeye, kadere, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna inanmak, Allahü Teâlâ zatında birdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahu Teâlâ eşyayı, hiçbir şey olmaksızın maddesiz olarak yaratmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah, insanları küfür ve imandan boş olarak yarattı, sonra onlara emir verip muhatap kıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün peygamberler büyük veya küçük günah işlemekten, küfre düşmekten ve çirkin işlerden korunmuşlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mestler üzerine mesh etmek sünnettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamberlerin mucizeleri ve evliyânın kerâmeti haktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İslami Sözlük-2- |
![]() |
![]() |
#19 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslami Sözlük-2-FIKIH Bilmek, anlamak, bir şeyin bütününe vakıf olmak ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an-ı Kerîm'de: " ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Resulullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() Allah Teâlâ (c ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dört halife ve Tâbiûn devrindeki fıkıh kelimesiyle ilim kastediliyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fıkıh yerine yeni kullanılmaya başlanan "İslâm hukuku" deyimi, fıkh yerine nisbî olarak kullanılmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İbadet ve muamelâtla ilgili dini hükümlere "şeriat" denir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm fıkhı, bir takım devirlerden sonra oluşmuştur: 1 Resulullah'ın devri: Bu devirde, fıkhın asıl kaynakları olan Kur'an ve Sünnet ortaya çıkmıştır ![]() 2- Sahabe devri: bu devir, Ahkâmla ilgili ayet ve hadislerin sahabe tarafından tefsir ve izah edildiği devirdir ![]() 3- Müçtehid imamlar devri: fıkıh meselelerinin yazılmaya başlanması ve büyük müçtehidlerin ortaya çıktıkları devirdir ![]() ![]() 4- Taklid devri: bu da fıkıh ilminde duraklama devri sayılır ![]() İslâm fıkhı, şu özelliklere sahiptir: a) Hükümlerin esası vahye dayanır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Beşeri hukuklarda kanun koyucu ve anayasalar her zaman değiştirilebilir ![]() ![]() ![]() b) Kur'an ve Sünnet'te açık hüküm bulunmayan, hakkında İslâm fukahasının icma'ı da olmayan hükümlerde müçtehidler, furuâ ait meselelerde farklı içtihadlarda bulunmuşlardır ![]() İslâm hukukçularının farklı ictihadlarıyla çözümlenen bu hükümlerin dayanağı; istihsan, maslahat (kamu yararı), örf, âdet, sahâbe kavli, önceki şeriatler ve sedd-i zerâyi' (kötülüğe giden yolu kapama) gibi tali delillerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() c) İslâm fıkhının kapsamı insanın kendisi, toplum ve yaratıcıyla olan münasebetlerini düzenler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fıkh'ın yöneldiği mükelleflere ait söz, fiil, akit ve tasarruflar iki alanda cereyan eder: ibadetlere ait hükümler; temizlik, namaz, oruç, hac, zekât, adak, yemin gibi insanla Rabbi arasındaki münasebetleri düzenleyen hükümler ![]() ![]() kincisi, muamela hükümleridir ![]() ![]() ![]() ![]() Muamelat hükümleri şu dallara ayrılmaktadır: Aile hukuku: "el-ahvâlü'ş-şahsiyye" denilen bu hükümlere Kur'an'da nikâh, talâk, iddet, nafaka, mehir, nesep, miras gibi terimlerle yer verilmiştir ![]() ![]() Medenî hükümler: Alım-satım, kira, kefâlet, ortaklık, borçlanma, borcu ödeme gibi fertler arasındaki mâli ilişkileri düzenleyen ve hak sahibinin hakkını koruyan hükümler, bu niteliktedir ![]() ![]() Ceza hükümleri: Bunlar, mükellefin işlediği suçlar ve bunlara uygulanacak müeyyidelerle ilgilidir ![]() ![]() ![]() Usûl hukuku: Kaza, dava, isbat yolları gibi konuları kapsar ![]() ![]() Anayasa hukuku: Devlet nizâmını ve bu nizâmın işleyiş tarzını belirleyen, yönetenle yönetilenler arasındaki ilişkileri düzenleyen hükümler olup, "el-Ahkâmü's-Sultaniyye" adıyla incelenmiştir ![]() Devletler umumi ve hususî hukuku: Bu hukuk dalı, İslâm devletinin barış ve savaş zamanlarında diğer devletlerle olan münasebetlerini, müslüman ve zimmet ehli vatandaşların haklarını düzenler ![]() ![]() İktisat ve maliye hukukuna dair on ayet vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu prensipler, fertle devlet arasındaki mâlı ilişkileri düzenler ![]() 1- Genel ve özel devlet malları: gânimetler, öşür, gümrük, haraç, katı ve sıvı madenler, tabii kaynaklar ![]() ![]() ![]() ![]() d) İslâmî amelî hükümler, helâl ve haram olarak dinî bir vasıfla nitelenir ![]() ![]() ![]() Mahkeme kararları (kazâı hüküm) bu gruba girer ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Ben, ancak bir beşerim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu ayırımın faydası şudur: Boşama, yemin, borç, ibrâ, ikrâh vb ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() d) Fıkhın, bu günkü devletler umumi hukukuna tekabül eder bölümüne 'siyer' denir ![]() e) Usul-i Fıkıh, fıkıh metodolojisi ve fıkıh nazariyesidir ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İslami Sözlük-2- |
![]() |
![]() |
#20 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslami Sözlük-2-FİL SÛRESİ Kur'ân-ı Kerîm'in yüzbeşinci suresi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Surenin nüzul sebebi şudur: Habeşistan'ın Yemen vâlisi Ebrehe, San'a'da büyük bir tapınak yaptırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Surenin manası şudur: "Görmedin mi nasıl etti Rabbin ashâbı file, Kılmadı mı tedbirlerini müstağrak tadlile? Saldı da üzerlerine sürü sürü kuşlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Burada "görmedin mi?" lafzı hem Fil olayını bilenlere, hem Resulullah'a, o zamanda yaşayan herkese ve de bütün insanlara yöneliktir ![]() Fil suresi önemli ve ibret verici özellikler içermektedir ![]() Allahu Teâlâ, Kâbe'yi mübârek kılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() Ebrehe Kâbe hakkında, "Allah onu elimden kurtaramayacaklar" deyip büyüklendi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O devirde, yani Milâdı altıncı yüzyılda Arabistan yarımadasında tek bir din hâkimdi ve Mekke bu dinin merkeziydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İslami Sözlük-2- |
![]() |
![]() |
#21 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslami Sözlük-2-FIRAK-I DALLE Fırak kelimesi fırka kelimesinin çoğulu olup, fırkalar, topluluklar demektir ![]() ![]() Dalle kelimesinin aslı dalletun'dur, dâlle fiilinin ikinci mastarı olup isim gibi mana kazanır; sapmak, doğru yoldan ayrılmak, kayıp olup telef olmak anlamlarına gelir ![]() ![]() Bu fırak-ı dalle tabiri, dini terim olarak İslâm Dininin belirlediği doğru yoldan, sıratı müstakimden ayrılan, ondan uzaklaşan, kendi heves ve arzularına uyan topluluklar, insan grupları veya kendilerine göredini inançlara sahip partiler, zümreler demektir ![]() ![]() Türkçede dini topluluklar anlamında kullanılan fırka kelimesinin karşılığı olarak "mezheb" kelimesi kullanılmaktadır ![]() ![]() Halbuki fırak-i dalle daha özel bir tabir olup Fırka-ı Nâciye'den ayrılan, daha geniş bir ifade ile Kur'an-ı Kerîm'in beyan buyurduğu hükümlerden ve Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bid'at kelimesi bede'a fiilinden mastar olup, örneği, benzeri ve modeli olmaksızın bir şeyi ortaya çıkarmak meydana getirmek, yeniden icad ve ihdas etmek demektir ![]() ![]() ![]() ![]() Bu sebeble bid'at, yani Yüce Allah'ın Kitabı olan Kur'an-ı Kerîm'e ve Hz ![]() ![]() ![]() Şüphesiz, ortaya çıkan her yeni şeyi dinen meşru görmemek, bid'at diye isimlendirmek mümkün değildir ![]() "Kim benden sonra terkedilmiş bir sünnetimi ihya ederse (canlandırıp ortaya çıkarırsa), onunla amel eden herkesin aldığı sevab kadar, o kişi de sevap alır, hem de ötekilerin sevabından hiç bir miktar eksilmeden ![]() ![]() Görüldüğü gibi burada Sevgili Peygamberimiz icad edilen kötü bid'atı, doğru yoldan saptıran ve ayıran bid'atı "dalâlet bid'atı" diye isimlendirmekle, her sonradan icad edilen şeyin birinci anlamda bid'at olmayacağına da işaret etmiş bulunmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu yüzden: "Her bid'at dalâlettir, Her mübtedi (yeni bir şey ortaya koyan) dâldir (sapıtmıştır, doğru yoldan ayrılmıştır); fakat her dâl olan (doğru yoldan ayrılan), ehl-i nâr değildir, yani azabı hak edip Cehennemlik olmaz" şeklinde bir rivayet vardır ki, bid'at veya dalâlet ehli, maksadın, niyyetine göre, ya mâzu olur, Cenabı Hak affeder, veya günaha girer, azam ile karşı karşıya kalır ![]() ![]() ![]() Fırak-ı Dalle sayılan fırkalar Ehl-i Sünnetin dışında kalan şu dokuz fırkadır: Hariciler (Havâriç), Gulat-ı Şiâ, Mu'aaaile, Mürci'e, Müşebbihe, Cehmiyye, Dırâriyye, Neccâriyye, Kilâbiyye ![]() ![]() ![]() Bu dokuz fırkanın küçük topluluklarından bazılarının adları şöyledir: Haricilerin kısımlarından bazıları: Ezârika, Necedât, Acâride, Şu'aybiye, İbâdiyye ![]() ![]() ![]() Mu'aaaile'den bazıları: Vâsiliyye, Huzeliyye, Nazzâmiye, Hişâmiyye, Cübbâiyye ![]() ![]() ![]() Şi'a'nın bazı kısımları: Zeydiyye, İsmâiliyye, Kâmiliyye, Bâkirıyye, Şumeytiyye ![]() ![]() ![]() Fırak-ı Dalle'nin veya Ehl-i Bid'at'ın genel özellikleri: 1- Şayed bir fırkanın, bir topluluğun veya zümrenin görüşleri içinde dinin asılları, temelleri ve kâidelerinden birine aykırı düşen bir fikirleri veya fırka-ı Nâciye'nin, yani Ehl-i Sünnet ve'l Cemaatin mezhebinin kabul ve tasdik etmiş olduğu kullî ve genel bir hükmünde veya kâidesinde onlara zıt bir görüşleri varsa ve onların takib ettiği hak yolda sapma olmuşsa, işte o topluluk bu görüşleri veya bu durumları sebebiyle ehl-i Bid'at sınıfına girmiş olur ![]() ![]() ![]() 2- Bilindiği gibi Kur'an-ı Kerîm'in ayetlerinden bazıları muhkem ayetlerdir ki, manaları açık ve bunlardan çıkarılan hükümler kesin ve kat'îdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3- Kitap ve Sünnete uymak, bunların hükümleriyle amel etmek yerine, kendi hevâ ve heveslerine, nefsanî arzularına ve anlayışlarına uymak da ehl-i Bid'atın bir başka özelliğidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İslami Sözlük-2- |
![]() |
![]() |
#22 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslami Sözlük-2-FİRASET Düşüncede tutarlı olmak, bir şeyde düşünerek davranmak ve basiretli hareket etmek, bir şeyin gerçek mahiyetini görebilmek ![]() ![]() Bir müslüman kalbini kin, nefret, münafıklık, çekememezlik, düşmanlık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Firaset kabiliyetinin iman nuru ile yakından alakalı olduğunu destekleyen şu ayeti burada hatırlatmak gerekir ![]() ![]() ![]() Yukarıda sözü edilen hadiste iki ayrı yorum yapılmıştır: Birincisi, hadisin zâhirinin delalet ettiği anlamdır ki, bunu Allah Teâlâ, evliyasının kalbine koyar da, onlar da bunun sayesinde kerâmet, isabetli zan ve hades (başkalarının bilmediği şeyleri bilebilme yeteneği) çeşitleri ile insanlardan bazısının durumlarını bilirler ![]() ![]() ![]() ![]() Bu tecrûbî ve rasyonel izahın da hadislerde izahını bulmak mümkündür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İslami Sözlük-2- |
![]() |
![]() |
#23 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslami Sözlük-2-FIRKA-I NACİYE İslâmî akideyi en net ve sağlam şekliyle kabul eden topluluk ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şu halde, Fırka-ı Naciye, kurtuluşa eren, ahiretteki her türlü azabtan beraet ederek, necatını, kurtuluşunu eline alan topluluk, zümre demektir ki, bunun bir adı da Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaattir ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte Yüce Allah'ın Resulü Sevgili Peygamberimizin ashabının yoluna uyanlara "Sünnet ve topluluk mensubları" anlamında Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat" denilmiştir ![]() ![]() Gazalı, Fırka-ı Naciye'nin bu doğru yolunun, kurtuluşa götüren yolunun esaslarını itikadı noktadan toplu bir şekilde şu üç hükümde toplamaktadır: 1) Allah'a İman, 2) Nübüvvete İman -ki meleklere ve kitaplara imanı da içine alır- 3) Ahirete İman (İmam-ı Gazâlî, Faysalu't-Tefrika, Mısır 1325, s ![]() ![]() Zira Peygamberimiz bu esaslara inanan kimsenin müslüman olarak, bu dinin nimetlerinden faydalanacağını ve mümin olacağını, birini veya tamamını-yalanlayıp inkâr edenin de ne mümin ne de müslim sayılacağına, onun kâfir olduğunu bildirmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() " ![]() ![]() ![]() ![]() "Ey Muhammed! Eğer sana cevab veremezlerse, onların sadece heveslerine uyduklarını bil ![]() ![]() "Ey Muhammed! de ki, Allah'ı seviyorsanız bana uyun, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın ![]() ![]() İslâm Tarihi boyunca olduğu gibi, bu gün de akaid sahasında en isabetli yolu takip ettiği kabul edilen ve müslümanların büyük çoğunluğunu sinesinde toplayan Fırka-ı Naciye veya Ehl-i Sünnet, mezhebler Tarihi âlimlerinin büyüklerinden olan Abdülkâhir el-Bağdadî'ye (ö: 429/1037) göre şu sekiz sınıf, topluluktan meydana gelmiştir: 1- Ehl-i Bid'atın hatalarına düşmeyen, Râfızîler, Hâricîler, Cehmiyye, Neccâriyye ve diğer sapık fırkalar gibi düşünmeyen Sıfatiyyenin yolunu takip eden Kelâm âlimleri, 2- Hem re'y, hem de hadis grubuna mensup fıkıh imamlarından ve usulu'd-Dıne, Sıfatıyyenin Allah'a ve O'nun ezel; sıfatlarına inanışı gibi inananlardan meydana gelen Fıkıh âlimleri, 3- Hz ![]() 4- Edebiyat, dilbilgisi ve söz dizimi ile ilgili pek çok şeyin bilgisine sahip olan âlimler, 5- Kur'an okuma şekilleri ve Kur'an ayetlerini açıklama yolları ve bunların sapık fırka mensublarının tevilleri dışında Ehl-i sünnet mezhebine uygun tevilleri hakkında geniş bilgiye sahib müfessirler ve Kıraat İmamları, 6- Sûfi zâhidler 7- Müslümanların sınırlarında kâfirlere karşı nöbet tutan, müslümanların düşmanlarıyla savaşan müslüman, kahraman mücâhidler, 8- Ehl-i Sünnet akıdesinin yayıldığı, onların davranışlarının hâkim durumda bulunduğu beldelerin ve memleketlerin ahalisinden, halk kitlelerinden müteşekkil topluluklar (AbdulKâhir Bağdâdî, El-Fark Beyn'il-Fırak, s ![]() ![]() Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaatin üzerinde Birleştiği Esaslar: Sünnet ve Cemaat Ehli'nin büyük çoğunluğu dinin rükünlerinden belli esaslarda ittifak etmişlerdir ![]() ![]() 1- Kâinat vehim ve hayalden ibaret olmayıp onun bir öz varlığı ve hakikatı mevcuttur ![]() ![]() 2- Kâinat bütün ayrıntılarıyla yaratılmış bir şeydir ![]() ![]() 3- Allahu Teâlâ'nın zatından ayrılmayan ezelî sıfatları vardır ![]() 4- O'nun isimleri, vasıfları, adaleti ve hikmeti zatının gereğidir, bunları da bilmek gereklidir ![]() 5- Yüce Allah'ın Resuleri ve Nebîleri vardır, onların mucizelerini bilmek de zorunludur ![]() 6- Yüce Allah'ın emir ve yasaklara dair hükümleri ile teklifin (mükellef olmanın) bilgisini elde etmektir ![]() ![]() 7- İnsanların fani olduğuna, öldükten sonra dirilecekleri Ahiret âleminin varlığına ve bu âlemin müştemilatı denilen, haşr, sual, hesab, mizân, Cennet, Cehennem gibi hususlara inanmak, 8- Ahirette Allah'ın müminler tarafından görüleceğini bilmek, 9- Kaderin hak olduğunu, fakat kulların işlerinde mecbur olmadıklarını bilmek, 10- Kelâmullahın kadım olduğunu, fakat ses ve harflerden meydana gelmediğini bilmek ![]() Görüldüğü gibi bütün bu ve benzeri olan itikâdı esaslar Fırka-ı Nâciye'nin, yani Ehl-i sünnetin büyük çoğunluğunun üzerinde ittifak edip birleştikleri noktalardır ![]() ![]() ![]() Bu itibarla Fırka-Naciye Allah'ın emirlerini bilip onları yerine getirdiği, yasaklarını anlayıp onlardan uzak durduğu ve Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İslami Sözlük-2- |
![]() |
![]() |
#24 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslami Sözlük-2-FISK, FÂSIK İsyan, Allah'ın emrini terk, hak yoldan çıkma, günah işleme tohumun kabuğunu delip çıkması ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fıskın; Günahı çirkin kabul etmekle beraber, zaman zaman işlemek, devamlı olarak günah işlemek ve günahın çirkinliğini inkâr ederek işlemek (Kâdı Beydâvı, I, 58) şeklinde üç mertebesi vardır ![]() ![]() ![]() Fıskın sahibine Fâsık denir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fısk ve fâsık terimleri ile çoğulları Kur'an da elli kadar ayette, kullanılmıştır ![]() Ayetlerde görülen değişik anlamlara birer örnek vereceğiz: Zalim anlamında; ''Fakat zalimler kendilerine söylenen sözü değiştirip başka sekle koydular ![]() ![]() Hak yoldan çıkma anlamında: "Ayetlerimizi yalanlayanlara ise, doğru yoldan çıkmaları sebebiyle azap dokunacaktır" (el-En'âm, 6/49) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yine Kur'an'da iffetli bir kadına zina iftirası atan kimseye fâsık denilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hanife (ö ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayet ve hadislerden anlaşıldığına göre fâsık tabiri kâfir ve münâfığı içine alan geniş anlamda kullanıldığı gibi, ehl-i Sünnet âlimlerine göre daha çok büyük günah işleyenler için kullanılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayet ve hadislerde günahlar büyük ve küçük olmak üzere ikiye ayrılır ![]() ![]() Büyük günah (kebire) şöyle tarif edilebilir; ayet ve hadislerde büyük günah olarak belirtilen, hakkında nassı ile bir ceza konulan veya bir tehdîd unsuru bulunan fiiller ile, nass'larda belirtilmediği halde kötülüğü bunlar seviyesinde bulunan fiillerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hadislerde bazı büyük günahlar sayılmıştır; Allah'a şirk koşmak, ana-babaya itaatsizlik etmek, yalancı şahitlik, sihir, haksız yere adam öldürmek, yetim malı yemek, faiz yemek, cihâd alanından kaçmak, iffetli mümin bir kadına zina iftirasında bulunmak, zina yapmak, Mescid-i Haram'da günah işlemek bunlar arasındadır (Bıharı» Edeb, 6; Müslim, İman, 38; Tirmizî, Tefsır, 5; Şehadatı 3; Birr, 4; Ebû Davûd, Vesaya, I0; Nesâî, Tahrım, 3; Ahmed b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ancak işleyeni fısk derecesine düşüren bu günahlar, hadislerde örnek kabilinden ve hadisin vârid olduğu sıradaki şartlara göre söylenmiş olmalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() Hanefilere göre büyük günah işleyen fâsık, hâkimlik görevine tayin edilmişse, vereceği hüküm ihtiyaç sebebiyle geçerli olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fâsık kendisi ve çocukları üzerinde velâyet hakkına sahiptir ![]() ![]() ![]() ![]() Fâsık, yahudi, hristiyan veya mecusiye zimmî yahut harbî olsun sadaka vererek maddi yardım yapmak mümkün ve caizdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fıskın zıddı adl; fâsık'ın zıddı adil'dir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hanefi ve Mâlikilere göre velâyetin sabit olması için adâlet şart değildir ![]() ![]() ![]() Velâyet hakkı geneldir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hanefilere göre fâsık, velâyete ehil olduğu gibi şahitliğe de ehildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İslami Sözlük-2- |
![]() |
![]() |
#25 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslami Sözlük-2-FİTEN Azgınlık; sapıklık; azap; fikir karışıklığı, ayrılığı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Değişik anlamlar için şu ayetleri örnek verebiliriz: "Fitneden sakının ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Yeryüzün de hiçbir fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın ![]() ![]() "Onları bulduğunuz yerde öldürün ![]() ![]() ![]() "Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmalarından sakın" (el-Mâide, 5/49) ![]() "Kalplerinde eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak ve arzularına göre açıklamak niyetiyle müteşâbih ayetlere uyarlar" (el-Bakara, 2/7) ![]() "Bilin ki, sizin için mallarınız ve evlatlarınız ancak bir imtihandır" (el-Enfâl, 8/28) ![]() Hz ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hadisteki, kendilerine karşı Allah'tan korunma isteğinde bulunulan altı fitne; kabir azabı, mesih-deccâl, hayat, ölüm fitneleri ile günâh ve borçtur ![]() Kabir azabından sözedilmesi onun varlığına delildir (bkz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hayatın fitnesi" dünyaya aldanmak, şehevi arzuları meşrû olmayan şekilde kullanmak, cehâletin arkasında koşmak ve en kötüsü ölüm sırasında imtihana tabi tutulmaktır ![]() ![]() Huzeyfe b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sonuç olarak İslâm'da kişinin fitne ve fesattan uzak, temiz bir hayat sürmesi, mânevî olgunluğa ulaştıracak amellere sarılması amaçlanmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İslami Sözlük-2- |
![]() |
![]() |
#26 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslami Sözlük-2-FITRAT Yaratılış, yapı, karakter, tabiat, mizaç, Peygamberlerin sünneti, Kâlb-i selim, adetullah ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fa-ta-ra fiil kökünden türeyen fatr: yarmak, ayırmak; iftar: orucu açmak; infitâr: yarılmak, açılmak; futûr: yarıklar, çatlaklar anlamındadırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fıtratın geniş anlamları Kur'an-ı Kerîm'de şu ayetlerde açıklanmaktadır: "Sen Hakka yönelerek kendini Allah'ın insanlara yaratılışta (Fıtratallah) verdiği dine ver ![]() ![]() ![]() "Allah sizi annelerinizin karnından bir şey bilmez halde çıkarmıştır ![]() ![]() "Allah'ın kanununda bir değişme bulamazsın " (el-Fâtır, 35/43; Ayrıca bk ![]() ![]() "Nefse ve onu şekillendirene ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Biz ona hayır ve şer olmak üzere iki yol gösterdik" (el-Beled, 90/10) ![]() "Biz ona yolu gösterdik, ya şükredici veya nankör olur" (el-İnsân, 76/3) ![]() "Rabbimiz, her şeye yaratılışını verip sonra onu doğru yola iletendir" (Tâhâ, 20/50) ![]() "Kendini aaakiye eden mutluluğa ermiştir'' (el-A'lâ, 87/14) ![]() "O (adamın) aaakiye olmamasından sana ne?" (Abese, 80/7) ![]() "De ki: Herkes yaratılışına göre davranır ![]() ![]() "Nefislerinizde olanı gözlemiyor musunuz?" (ez-Zariyât, 51/21) ![]() "Öncekilere uygulanan yasayı görmezler mi? Sen, Allah'ın kanununda bir değişiklik bulamazsın" (el-Fâtır, 35/43) "Dilediğini yaratır ve onlar için hayırlı olanı seçer" (el-Kasâs, 28/68) ![]() "De ki: Yeryüzünde gezin ve bakın, yaratılış nasıl başlamış?" (el-Ankebût, 29/20) ![]() "Yaratıcıların en güzeli olan Allah'ın şanı ne yücedir" (el-Mü'minûn, 23/14) ![]() "Onlar nefislerinde olanı değiştirmedikçe Allah bir toplumun durumunu değiştirmez" (er-Ra'd, 13/11) ![]() Kur'an-ı Kerîm'deki bu ayetler birbirini tefsir ederek fıtratın anlamını açıklar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Kötülük yapmak seni üzüyorsa, artık sen müminsin" (Ahmed b ![]() ![]() ![]() "Her çocuğu annesi fıtrat üzere dünyaya getirir ![]() ![]() ![]() ![]() "Beş şey fıtrattandır: Sünnet olmak, kasıkları traş etmek, bıyıkları kısaltmak, tırnakları kesmek, koltuk altındaki tüyleri yolmak" (Buhâri, Libas, 51, 63, 64; Müslim, Tahara, 49; Ebû Dâvûd, Tereccül, 16; Tirmizî, Edeb, 14) ![]() ''Çocuklarınıza öğreteceğiniz ilk söz Lailaheillallah olsun " (Abdurrezzak Sanânı, Musannef, Beyrut 1970, IV, 334) "İçini tırmalayan, kalbinde çarpıntılar oluşturan, gönlünü bulandıran şeyi terket" (İbn Hibban ![]() ![]() "Hayr, nefsin kendisine ısındığı, kalbin rahatladığı, yüreğin oturduğu şeydir ![]() ![]() ![]() ![]() "Müftiler sana fetva verseler de bir kere kalbine danış" (Dârimî, Buyû, 2) ![]() ![]() ![]() "Seni işkillendiren şeyi bırak, işkillendirmeyene geç" (Hanbel, Nesâî, Taberânî), "Kötülük, insanın içine sıkıntı verir" (Müslim, Birr, 14) ![]() "Rabbim buyuruyor ki: Ben bütün insanları Hanif (salim fıtrat) üzere dünyaya gönderdim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün bu açıklamalar fıtratın anlamını belirlemektedir: Her doğan Allah'ın en güzel yaratması ile doğar ![]() Eğitim ve çevre faktörü, fıtratı ya İslâm üzere devam ettirir, yahut fıtratı bozarak yaratılış amacından saptırır ![]() Bütün insanlar Hanif üzere yaratılmakta, sonra şeytan ve nefis onları bozmaktadır ![]() Allah insanın nefsini takva ve fücurla yoğurarak yaratmış, şeytanın hilelerine karşı yine de kullarını kurtarmak için peygamberler aracılığıyla onları fıtrat dini hakkında bilgilendirmiştir ![]() Allah'ın yaratılış kanunu kevnî ve şer'î şekillerde değişmeyen bir yasadır ![]() İnsanı yaratan Allah onda iyilik ve kötülüklerle dolu dünya hayatında iyilikten yana tercih yapabilecek bir kabiliyet (vicdan) vermiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm ümmeti insanları yaratılışlarındaki hayra eğilimli taraflarını ortaya çıkarmak ve onları en yüksek ahlâka ulaştırmakla yükümlüdür ![]() ![]() -İnsanlar fert olarak nefislerinde olanı gözlerlerse veya kainattaki her çeşit, sayısız nimetleri aklederlerse veya geçmiş ümmetlerin başına gelenlerden ibret alabilirse hakikati idrak edebilirler ![]() Her insan, nefsine ve topluma karşı yaptıklarında bir kötülük oluştuğunun farkındaysa vicdan azabı duyabiliyorsa onda bozulmamış bir ahlâkı yapı vardır ![]() ![]() Bütün yaratılmış varlıklar bu kâinatta Allah'ın değişmeyen yasası (âdetullah)na göre yasamaktadırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yine Kur'an-ı Kerîm'deki kutsal bilgilendirme yolu, insanı âfâk ve enfüsteki ayetleri düşünmeye, akletmeye çağırdığı gibi, insanın en çok acz içindeyken, meselâ denizde bir gemide yol alırken aniden gelen bir fırtınada deniz orasında acz içinde kalınca, bütün yalanlama, fitne ve fücûru, ortak koştuklarını unutan insan, hemen Allah'a dua etmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() Dünyadaki her yeni doğan çocuk, tertemiz, sâf, her şeyi alma kabiliyeti ile donatılmış yapısını konuşma çağına kadar sürdürür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buna göre bütün insanlar Allah'a inanmak ve ona kulluk etmekle fıtratta sebat etmelidirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm'a göre hayatın anlamı ancak fıtrata uygun yaşamaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İslami Sözlük-2- |
![]() |
![]() |
#27 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslami Sözlük-2-FUCÛR Azmak, günaha dalmak, doğru yoldan ayrılmak, yemin ve sözünde yalancı çıkmak ![]() ![]() Kur'an-ı Kerîm'de, bu kelime benzer kalıplarıyla yedi yerde geçmekte, fakat "fücûr" kalıbı halinde sadece bir yerde geçmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu ayette "fücûr" kelimesi "takvâ" kelimesinin zıddı olarak ifade edilmekte ve "takvâ", "iyilik kabiliyeti" olarak, "fücûr" ise, "kötülük kabiliyeti" olarak ele alınmaktadır ![]() ![]() Bilindiği üzere "takvâ", insanın Allah'tan hakkıyla korkup, O'na hakkıyla inanıp, bağlanmak, nefsini O'nun himayesi altında tutup kötülüklerden koruma anlamlarını taşımaktadır ki, buna bağlı olarak "fücûr" da, Allah'ı hakkıyla tanımamak, O'ndan hakkıyla korkmamak, tam anlamıyla bağlanmamak ve dolayısıyla O'nun himayesi ve tasarrufunun dışında günah işleyerek, kötülük içinde bulunmak anlamlarına gelmektedir ![]() Yine aynı ayette "fücûr" kelimesi, "takva" kelimesinden önce zikredilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() fücûr, her ne kadar Allah'ın emir ve yasaklarını çiğnemek durumlarını ihtivâ etmiş olsa da, bu durumlarda eğer kesin bir inkar görülmüyorsa, fücûru küfürle aynı sayamayız ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İslami Sözlük-2- |
![]() |
![]() |
#28 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslami Sözlük-2-FUKAHAY-I SEB'A Medine'de aynı asırda yaşayan tabiîlerden yedi fakih ![]() Emevilerin iktidarda bulunduğu yıllarda bazı sahâbe çocukları ve tabiînden kimselerin bu iktidar ve yönetime karşı gelip toplumda çeşitli karışıklıkların çıkması yüzünden bir kısım sahâbîler, tabiîler hükümet merkezinden uzak şehirlere çekilip İslâmi ilimlerle uğraşmışlardı ![]() Onların ilmî çalışmaları ve çevrelerinde toplanan öğrencilerinin gayretleri daha sonra tefsir, hadis ve fıkıh gibi ilimlerin teşekkül ve tedvinini doğurmuştur ![]() Tabiatiyle birbirinden uzak ve değişik toplumsal şartlara sahip olan bu şehirlerdeki bilginler arasında görüş farkları gittikçe belirgin hâle geliyor ve her şehirde kendisine göre bir fıkıh ekolü doğmaya başlıyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte Hicaz ekolünü Fukahây-ı Seb'a denilen yedi fakih temsil etmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() Fukahay-ı Seb'a'ya bu ismin verilmesinin sebebi, sahâbeden sonra fetva işinin bunlara kalması, ilim ve fetvanın daha çok bunlardan etrafa yayılması ve bununla şöhret bulmaları içindir ![]() ![]() ![]() ![]() Bu yedi Fakih şunlardır: 1- Saîd b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Emevi yöneticilerinden Abdülmelik b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2- Ebû Bekr b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3- Kasım b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4- Urve b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 5- Süleyman b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 6- Hârice b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 7- Ubeydullah b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İslami Sözlük-2- |
![]() |
![]() |
#29 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslami Sözlük-2-FURKÂN Hakkı bâtıldan, doğruyu yanlıştan ayıran ![]() Furkân ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Furkân, Kur'an-ı Kerîm'de değişik anlamlarda kullanılmıştır: 1- Zafer anlamında: "Hani Musa 'ya doğru yola gelirsiniz diye, o kitabı (Tevrât'ı) ve Furkân'ı (zaferi) vermiştik" (el-Bakara, 2/53) ![]() 2- Dinde insanı sapıklıktan ve şüphelerden çıkarma anlamında: "(O Kur'an ki) insanlara tam hidayettir, doğru yolu ve hak ile bâtılı ayırdeden (dalâletten kurtaran) hükümlerin nice açık delilleridir'' (el-Bakara, 2/185) ![]() 3- Kur'an ile eş anlamda: "Furkân'ı, âlemlerin (ilâhi azap ile) korkutucusu olsun diye, kuluna (Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müfessir Zemahşeri el-Bakara suresinin 53 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zamahşen de el-Bakârâ, suresinin 185 ![]() ![]() Bazı bilginlere göre furkân masdardır ![]() ![]() Veya Kur'an, bölüm bölüm, parça parça indirildiği için Furkân olarak adlandırılmıştır (Zemahşerî, a ![]() ![]() ![]() 4- ''Bundan evvel Tevrat ve İncil'i de indirmişti (ki onlar) insanlar için birer hidayet idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 5- "Ey İman edenler; eğer Allah'tan korkarsanız, O, size iyi ile kötüyü ayırdedecek olanı verir" (el-Enfâl, 8/29) ayet-i kerimesinde gecen furkân zafer manasında olabileceği gibi, beyân ve zuhûr manasına da gelebilir: "Allah size furkân verir" Yani sizi üne kavuşturur; sesiniz her taraftan duyulur; eserleriniz yeryüzüne yayılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Seyyid Şerif Cürcânî, Furkân'ı şöyle tarif eder: "Furkân, hâk ile bâtılı birbirinden ayırdeden tafsîli ilimdir" (Seyyid Şerif Cürcânî, et-Ta'rifât, s ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İslami Sözlük-2- |
![]() |
![]() |
#30 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslami Sözlük-2-FURKÂN SURESİ Kur'an-ı Kerîm'in yirmibeşinci suresi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sure, Mekke kâfirlerinin Kur'an, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sure, bütünü itibariyle Resulullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Konuyu ele alış tarzı bakımından sureyi dört ana bölümde incelemek mümkündür: I ![]() ![]() "Alemlere uyarıcı olsun diye kuluna Furkân'ı indiren, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan, evlat edinmeyen, mülkünde ortağı bulunmayan ve herşeyi yaratıp ona bir nizam veren, mahlukâtın mukadderatını tayin eden Allah, yüceler yücesidir" (1, 2) ![]() Sonra müşriklerin tek Allah'a inanmayı reddedip O'nunla beraber başka tanrılar edindikleri, bu tanrıların kendileri yaratılmış olduğu halde onlara tapınmaları eleştiriliyor: "O'nu bırakıp, hiçbir şey yaratmayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine bile ne zarar ne de fayda veremeyen, öldürmeye, hayat vermeye ve ölüleri yeniden diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler" (3) ![]() Bunun ardından, onların Peygamber'in getirdiği gerçekleri yalanladıklarını ve bu gerçeklerin geçmişlerin masallarından ibaret bulunduğu, hatta bunları bir başkasının Peygamber'e yazdırdığını söylediklerini belirtiyor: "İnkâr edenler, Bu olsa olsa onun uydurduğu bir yalandır ![]() ![]() ![]() İnkârcıların, Peygamber'in diğer insanlar gibi bir beşer olmasını, yemek yiyip çarşılarda dolaşmasını yadırgadıklarını belirtiyor; gerçekten bir peygamberse ona bir meleğin inmesi gerektiğinden söz ettiklerini naklediyor; bu aşırılıklarını yüzsüzlüğe çevirerek Hz ![]() "Ve dediler ki; "Bu ne biçim peygamberdir? Yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor! O'na, kendisiyle birlikte uyarıcı olarak bir melek indirilmeli değil miydi? Yahut kendisine bir hazine verilmeli veya içinden yiyeceği bir bahçesi olmalı değil mi?O zâlimler "Siz olsa olsa büyüye tutulmuş bir adama uymaktasınız' dediler" (7, 8) ![]() Cenâb-ı Allah, bunu açıklamakla, inkârcıların, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ondan sonra da sapıklıklarından ve kıyâmeti yalanlamalarından söz ederek, kendilerine hazırladığı cehennem azabını beyân ediyor ![]() "Üstelik saati (kıyâmeti) de yalan saydılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müminlerin cennetteki durumundan söz ettikten sonra, konunun derinliklerine dalarak inkârcıların mahşer günündeki hallerini gözler önüne seriyor ![]() ![]() I ![]() "Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de şüphesiz yemek yerler, çarşılarda gezinirlerdi ![]() ![]() ![]() II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Böylece Kur'ân'a karşı gelenlerin düşeceği hâli açıklayarak Peygamber'ine teselli vermektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() III ![]() "Onlara; "Rahmân'a secdeye varın" denildiği zaman; "Rahmân da nedir, emrettiğine mi secdeye varacağız?' derler, ve bu onların nefretini arttırır" IV ![]() ![]() ![]() Surenin son ayeti, Allah'ı tanıyan ve emirlerine gönülden bağlanan kullar olmayacak olsa, inkârcılardan müteşekkil yol sapmalarının Allah katında hiçbir değerlerinin olmayacağını bildiren ifadelerle son buluyor |
![]() |
![]() |
|