Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Toplum ve Yaşam > Beslenme, Diyet ve Sağlık

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
arşiv, makaleleri, sağlık

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-11-2008   #151
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



Diş beyazlatma sağlıksız olabilir mi?

--------------------------------------------------------------------------------

İnci gibi dişlere sahip olmak günümüzde hiç de zor değildir Gelişen diş teknolojisi hem koruyucu önlemler hem de tedavide çığır açmış durumda

Son yıllarda ülkemizde de yaygınlaşan dişlerin beyazlatılması işlemi, estetik kaygılarla dişhekimine müracaatların neredeyse önemli bir bölümünü oluşturuyor

Ancak her işlemde olduğu gibi son derece masum gibi görülen beyazlatma işleminde de dikkatli olunması çağrısında bulunan İstanbul Dişhekimleri Odası Bilim Kurulu, "Diş beyazlatma yönteminin sakıncalı olduğu kişiler kesinlikle böylesi bir işleme heveslenmesinler" uyarısı yapıyorlar

Kimler İçin Sakıncalı

Dış kaynaklı ve iç kaynaklı nedenlerle normalde beyaz olan rengi sarıdan kahverengi hatta griye kadar değişebilen dişlerin beyazlatılmasında değişik yöntemler uygulanıyor Prof Dr Andrej Kielbassa, yaptığı açıklamada beyazlatmanın sakıncalı olduğu durumlar şöyle sıralanıyor:

· Geniş pulpalı dişler

· Dişeti çekilmeleri

· Ortodontik hareket sonucu aşırı hassasiyet gösteren dişler

· Ağır mine kaybı olan dişler

· Ağızda porselen, kuron gibi pahalı restorasyonların olması

· Hamilelik ve emzirme döneminde bulunmak

· Hidrojen peroksit alerjisi olan kişiler

Beyazlatma yöntemleri canlı ve cansız dişlerde yapılabiliyor Bunun yanısıra hidrojen peroksit kullanılarak ya da aşındırırlarak yapılan beyazlatma türleri bulunuyor

Günümüzde hidrojen peroksit kullanılarak yapılan iki beyazlatma yöntemi bulunuyor

Birincisi "In Office bleaching" diğeri ise "Night Guard Vital Bleaching" Son yıllarda "Night Guard Vital Bleaching" yöntemi, uygulama kolaylığı ve olası yan etkisinin azlığı nedeniyle en sık başvurulan beyazlatma yöntemi

Bu yöntem ev beyazlatması, matris beyazlatması ya da evde beyazlatma isimleri ile de anılıyor Yöntem vakumla şekillendirilmiş ağız içi aygıta yerleştirilen beyazlatma maddesinin gün boyunca uygulanması esasına dayanıyor

Mekanik aşındırmayla beyazlatma yöntemini önermeyen uzmanlar, minenin kimyasal olarak aşındırılması yönteminin ise bazı tür renklenmelerde etkili olduğunu vurguluyorlar

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-11-2008   #152
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



''Hepatit C'' tehlikesine dikkat

--------------------------------------------------------------------------------

Marmara Üniversitesi (MÜ) Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof Dr Erol Avşar, karaciğer kanserinin en önemli nedeni olan Hepatit C'nin hızla arttığını bildirdi

Prof Dr Avşar, dünyada 300 milyon Hepatit B, 170 milyon civarında da Hepatit C'li hasta bulunduğunu söyledi Prof Dr Avşar, ''Ancak günümüzde çok güvenli bir aşısı bulunması nedeniyle Hepatit B azalırken, Hepatit C hızla artıyor Bunun en önemli nedeni aşısının olmaması'' dedi

Türkiye'de 1 milyona yakın Hepatit C'li bulunduğuna işaret eden Prof Dr Avşar, hastalığın kan ve cinsel yol dışında ortak iğne kullanımı ve anneden çocuğa geçebildiğini anlattı

Diyaliz ve kan hastaları ile uyuşturucu bağımlılarının risk grubunu oluşturduğunu dile getiren Prof Dr Avşar, madde kullananların yüzde 30-57, hayat kadınlarının da yüzde 4-5'inde hastalığın görüldüğünü kaydetti

Hastalığın AIDS'ten daha bulaşıcı olduğunu vurgulayan Prof Dr Avşar, ''Ölümcül bir hastalık olan Hepatit C, karaciğer kanserinin en önemli nedeni Çok sinsi ilerliyor ve yüzde 80 oranında kronikleşiyor Ve bunların 4'te 1'inde siroz meydana geliyor Siroz olanların yüzde 3'ü de kanser oluyor'' diye konuştu

Hepatit C hastası ile aynı evde yaşamanın bazı riskleri bulunduğunu da anlatan Prof Dr Avşar, ''Ortak diş fırçası, tırnak makası ya da jilet kullanımının bulaşıcılığı artırdığına ilişkin yayınlar var'' dedi

Prof Dr Erol Avşar, hastalığın en önemli nedeninin batı ülkelerinde uyuşturucu ve seks, gelişmemiş ülkelerde de taranmamış kan ürünleri olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:

''Hastalık, bitkinlik, yorgunluk gibi tipik belirtiler veriyor Bu nedenle risk grubundakilerin tarama yaptırması şart Şu an ilaçla tedavi yapılıyor Yeni ilaçlarla 2 hastadan 1'ini tedavi edebiliyoruz Tedavi süresi 1 yıl sürüyor Hastayı 1 yıl da ilaçsız olarak takip ediyoruz''

Diş hekimi, doktor gibi meslek grubundakilere el yıkama, eldiven ve gözlük kullanmayı öneren Prof Dr Avşar, hastalığın Türkiye'de değişik kampanyalarla halka iyi anlatılması gerektiğini sözlerine ekledi

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-11-2008   #153
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



Alkolün etkisini B vitaminiyle silin!

--------------------------------------------------------------------------------

Alkolün etkisini B vitaminiyle silin!

Vücuttaki B vitamini eksikliği kanser riskini de beraberinde getiriyor Özellikle alkol tüketiminden sonra kaybedilen B vitaminlerini aksatmadan yerine koymak gerekiyor

Doğru beslen kanseri yen - 4 / Ayşegül AYDOĞAN

Kansere karşı adeta koruyucu meleklerimiz gibi görev yapan vitaminlerin en önemlileri arasında yer alan B vitaminleri, vücutta adeta birer savunma silahı gibi çalışıyorlar Besinlerdeki yüksek B vitaminlerinin vücudun savunma sistemini güçlendirerek tüm hastalıklardan koruduğunu vurgulayan Beslenme ve diyet uzmanları Aysun - Murat Gökçen, B vitaminin vücutta eksilmesiyle kanser riskini de ciddi biçimde beraberinde getirdiğine işaret ediyor Gökçen çifti, piyasaya çıkacak yeni kitapları 'Kanseri Beslenerek Yenebilirsiniz'de özellikle B vitaminlerine önemli bir yer ayırıyor

AKSATMADAN TÜKETİN
Yapılan araştırmalarda B kompleksi vitaminlerin fazla alınmalarının kanser oluşumunu önlemediği ancak, yetersizliklerinin kansere yol açabileceğinin bildirildiğini anlatan Gökçen çifti, bu vitaminler hakkında şunları söylüyor:
"B vitaminleri vücutta depolanmaz Günlük alınır, metabolizma ihtiyacı kadarını kullanır, gerisini dışkıyla atar Günlük beslenmeyle ihtiyaç karşılanamazsa yetersizlik baş gösterir B vitaminleri içeren besinlerin her gün aksatmadan tüketilmesi şarttır
B2 Vitamini yetersizliğinin epidel dokuda harabiyete neden olduğu, bunun da yemek borusu ve mide kanseri riskini arttırdığı düşünülüyor B6 Vitamin yetersizliğinin ise meme ve karaciğer kanser riskini artırabildiği rapor ediliyor B1 Vitamini yetersizliğinde de tümör oluşumunun hız kazandığı biliniyor B12 Vitamini kemoterapi sırasında alınan bazı ilaçlardan etkilenmekte, dolayısıyla yetersizliği görülmektedir Yetersizliğinin meme kanserini olumsuz yönde etkilediği üzerinde duruluyor"

AKŞAMCILARA DUYURULUR
Aşırı alkol tüketimi ve 'akşamcılık'ı tüm B vitaminlerinin düşmanı olarak gören Gökçen çifti, "Alkol B vitaminlerini adeta yer bitirir, dolayısıyla da yetersizliklerine neden olur Alkol tüketiminden sonra kaybedilen B vitaminlerini yerine koyabilmek için mutlaka B vitaminlerinden zengin beslenmek gerekir" diyor Gökçenler, alkol alanlar için şu uyarılarda bulunuyor:

Meyveyle tüketin


Alkol alımının abartılmadığı ve de akşamcılığa dönüştürülmediği sürece kanser yaptığı söylenemez Ancak alkolün karaciğere yaptığı tahrip göz önünde tutulup kronik alkoliklerde B kompleks vitaminleri ile demir ve çinko yetersizliği oluştuğu bilinirse, alkolün ne denli zararlı olduğu ortaya çıkar

Alkolle beraber yeterli miktarda meyve ve sebze tüketilmesi örneğin limon suyu içinde havuç ve salatalık dilimleri ya da taze soyulmuş meyve gibi ince detaylara dikkat edildiğinde ağız - boğaz boşluğu ve bazı sindirim sistemi kanserleri riskini uzaklaştırırsınız

Özellikle bira içmeyi abartanlarda kalın bağırsak, rektum kanserinin sık görüldüğü bildirilmektedir

Alkol tüketiminde aşırıya kaçmamanın yanı sıra, alkolü sigara ile birlikte tüketmemeye özen gösterin Özellikle sigaranın olumsuz etkisi alkolle birleşince daha da artmaktadır Lütfen bu uyarımızı fazlaca dikkate alın Sigarayla alkol birlikte asla olmaz, çok fazla kanserojen

B1 vitamininden zengin besinler:

Bulgur pilavı
Yulaf, çavdar, kepek ekmeği
Tam buğday ekmeği
Bamya
Tarhana çorbası
Yerfıstığı
Dolmalık fıstık

B6 vitamininden zengin besinler:

Acı pul biber
Sivri biber
Kereviz yaprakları
Ceviz
Dereotu
Keten tohumu
Tahin
Tam buğday ekmeği

B2 vitamininden zengin besinler:

Süt dana karaciğer
Süt dana böbrek
Tavuk karaciğeri
Dereotu
Tarhana çorbası
Pul biber

B12 vitamininden zengin besinler:

Sığır eti
Balık eti
Kuzu böbreği, yüreği, karaciğeri
Beyaz peynir
Süt
Yumurta sarısı

Gökçenler'in özel mönüsünden
Barbunya ve ıspanaklı lazanya
MALZEMELER:

2 su bardağı barbunya
1 çorba kaşığı zeytinyağı
1 orta boy ince kıyılmış sarı soğan
4 diş ince kıyılmış sarmısak
4 adet domates
1 çorba kaşığı pekmez
1 çay kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı rezene tohumu
1 tatlı kaşığı kuru fesleğen
1 paket lazanya
SOSU İÇİN:

1 adet ince kıyılmış sarı soğan
2 diş ince kıyılmış sarmısak
1 demet ayıklanmış yıkanmış ıspanak
1 su bardağı soya filizi
HAZIRLANIŞI:

Barbunya, zeytinyağı, soğan, sarmısak, domates, tuz, pekmez ve baharatları bir miktar su ilavesiyle hafif sulu kalacak şekilde pişirin
Ayrı bir kapta soğan, sarmısak, ıspanak ve soya filizini az miktarda su ilave ederek hafif sulu kalacak şekilde pişirin
Fırın kabınızda lazanyalar arasına bir kat barbunyalı malzeme, bir kat ıspanaklı malzeme gelecek şekilde yerleştirin
En üste lazanya koymayın, alüminyum folyo ile kabınızı kaplayıp önceden ısıttığınız fırında pişirin

Lif ve posanın kansere müthiş etkisi
Beslenme yoluyla alınan lif ve posanın, bağırsak - rektum kanser riskini yüzde 31 oranında düşürebildiği rapor edilmekte Araştırmalara göre düşük posalı diyetlerle beslenenlerde kalın bağırsak kanseri, yüksek posalı diyetle beslenenlerden çok daha sık görülüyor Lif - posasının kanser riskini önlemedeki etkisi, bağırsaktaki bakteri florasını değiştirerek zehirli maddelerin üremesini önleyerek ortaya çıkıyor Bir diğer görevini de eğer üremiş zehirli maddeler varsa bunları da dışkı atım hızını artırarak bağırsak hücreleriyle temas sürelerini mümkün olduğu kadar kısaltarak gerçekleştiriyor
Lif ve posanın etkisi özellikle meme kanserinde önem kazanıyor Kanserli tümörlerin gelişmesinden sonra, östrojen seviyelerinin düşürülmesiyle bu tümörlerin yaklaşık üçte birinde gerileme olduğu bulunmuştur Meme kanseri riskini azaltmanın en etkili yöntemi, posa - lif alımının yükseltilmesi ve yağ alımının azaltılması şeklinde olabilir Ancak, günlük alınacak lif - posa sınırsız değil Günlük alınacak posanın bir miktarı olmalı Çünkü, posa aynı zamanda bazı vitaminlerin emilimini azaltıyor, kalsiyum, çinko , demir gibi hayati minerallerin de emilimi engelliyor Günlük diyet posası alımının ortalama 14 - 24 gram civarında olması öneriliyor

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-11-2008   #154
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



Bilinçsiz güneşlenmede ölüm riski


Bolu İzzet Baysal Devlet Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr Şemsettin Oruk, güneş ışınlarının cilt kanserine neden olduğunu belirterek, "Koruyucu kremler kullanmadan güneşlenilmesi durumunda vücutta lekeler beliriyor Bir uzmana başvurulmaması durumunda bu lekeler ölümle sonuçlanabilecek rahatsızlıklara neden oluyor" dedi


Amerika'da son 30 yılda yanlış güneşlenme nedeniyle çok sayıda kişinin cilt kanserine yakalandığını belirten Dermatoloji Uzmanı Dr Oruk, "Biz ülkemizde 10-20 yıl sonra bu sonuçlarla karşılaşmamak için vatandaşlarımızı güneşlenirken mutlaka koruyucu kremler kullanmaları konusunda uyarıyoruz" diye konuştu Yaz aylarının kavurucu sıcaklarında tatil için gittikleri yerlerde güneşlenen vatandaşların dikkatli olmaları gerektiğini ifade eden Dr Oruk, "Vatandaşlar plajlarda bilinçsizce güneşleniyor Korumasız güneşlenilmesi durumunda 1 ve 2 derecede yanıklar ortaya çıkıyor Bu tür yanıkların oluşmaması için tatilcilerin alıştıra alıştıra güneşlenmesi gerekiyor Aksi takdirde güneş yanıkları cilt kanseri riskini arttırıyor Önlem alınmadığı zaman ölümle de sonuçlanabiliyor" dedi


Güneş kremi ya da koruyucu kremler kullanılmasını tavsiye eden Dr Oruk, "Güneşlenmek için en uygun saat sabah saat 1100'den önce, öğlen ise 1500'den sonradır Aradaki saatler ise güneşlenmek için çok tehlikeli" dedi

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-11-2008   #155
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



Aşırı terlemenin nedenleri ve tedavisi

--------------------------------------------------------------------------------

Terlemenin insanlarda doğal olarak gözlenirken aşırı terleme kişi de sorunlar yaratabiliyor Terin salgılanması insanlarda sinir sisteminin "sempatetik" denilen kısmının çalışması ile ilgili olup toplumun % 1'inde bu sistem aşırı düzeyde çalışıyor Özellikle stresli durumlarda bu sistem aşırı çalışıyor ve genel olarak terleme, kış aylarında daha az rahatsız edici oluyor

Bunun dışında tiroid bezinin aşırı çalışması, böbrek üstü bezinden kaynaklanan bazı hastalıklar, şişmanlık, menopoz, ağır psikiyatrik hastalıklar ve bazı kanserlerin tedavisinde kullanılan hormonlar aşırı terlemeye yol açabiliyor

Ruhsal ve fiziksel sorunlar

Bakteri üremesini kolaylaştırdığı için aşırı terleme kokuya da neden oluyor Ruhsal ve fiziksel sorunlara yol açan, sosyal yaşamı zorlaştıran terleme, ellerde, koltuk altında, ayak altlarından, yüzde ve gövdede oluşabiliyor Terlemenin ellerde olduğunda hem el ile yapılan işlerde güçlük çekiliyor hem de sosyal olarak kişileri rahatsız ediyor Terleme stresli durumlarda gelişiyorsa ve kişi terlemeden rahatsız ise kısır bir döngü içine giriyor ve terleyeceğini bilerek daha endişeli hale geliyor ki bu endişe de daha fazla terlemeye yol açıyor

Terlemenin nedeninin saptanması

Terleme tedavisine başlanmadan önce nedeninin saptanması gerekiyor Terleme sorunu olan kişinin öncelikle kilo durumu inceleniyor Aldığı ilaçlar gözden geçiriliyor Hastanın menopozda olup olmadığı araştırılıyor Endokrinoloji uzmanının yapacağı değerlendirme ile sorunun tiroid bezinden ya da böbrek üstü bezlerinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı belirleniyor Bu durumların hiçbirinde sorun saptanmaz ise doğuştan sempatetik sinir sisteminin aşırı çalıştığı ortaya çıkıyor

Tedavide ilk olarak genel tedavi yaklaşımları uygulanıyor Kişinin öncelikle kıyafetini düzeltmeli ve daha hafif giyecekler giymesi gerekiyor Lokal olarak talk pudrası veya oldukça etkili olan aleminyum klorid içeren solüsyonlar mutlaka öneriliyor Bazı hastalarda sempatetik sinir sisteminin çalışmasını azaltmak ve böylece de terlemeyi azaltmak için ilaçlar da kullanılabiliyor Bazı hastalarda strese bağlı terlemeyi kontrol edebilmek amacı ile psikoterapi de öneriliyor

Uygulanan yöntemler

İyontoforez: Bu yöntemde küçük su banyosu içinde el veya ayaklara hafif elektrik akımı veriliyor Sık tekrarlanması gereken bu yöntemde; hafif ve orta derecede terlemesi olan hastalarda oldukça iyi cevap alınıyor

Botulinum toksini: Özellikle koltuk altı terlemesinde kullanılan bir madde olan Botulinum toksini, aslında doğal bir zehirdir ve sulandırılarak tıpta çeşitli amaçlarla uzun zamandır kullanılıyor Ter bezlerini çalıştıran sinirleri felç ederek etki gösteren madde, terlemeyi 3 - 4 kat azaltıyor 6 -12 ay gibi uzun aralıklarla tekrarı gerekiyor

Cerrahi tedavi: Carrahi tedavi özellikle ellerdeki ve yüzdeki aşırı terleme için önerilen tedavi şekli "Endoskopik transtorasik sempatektomi" olarak adlandırılan teknikle koltuk altından bir delik açılıp akciğer bölgesindeki yüz ve ellere giden sinirlerin başlangıç bölgesi kesiliyor Ellerde % 99 civarında başarı elde edilirken, ayaklardaki terleme için bel bölgesindeki sinirlerin kesilmesi gerekiyor Sadece koltuk altı terlemelerinde koltuk altı ter bezlerinin alınması ile iyi sonuçlar elde edilebiliyor"

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-11-2008   #156
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



Bahar, astım ve alerjiyi artırıyor

--------------------------------------------------------------------------------

İSTANBUL (İHA) - Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof Dr Ahmet Rasim Küçükusta, bahar mevsiminde astım ve alerjik hastalıkların daha çok ortaya çıktığına dikkat çekerek, havaların ısınması, atmosfer basıncındaki değişiklikler, havadaki nem miktarında farklılıklar ve havaya karışan bitkilere ait polenlerin bunda önemli rolü bulunduğunu bildirdi


Prof Dr Ahmet Rasim Küçükusta, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, son araştırmalara göre, Türkiye'de ilkokul çağındaki çocuklarda astımın görülme oranının ortalama yüzde 10 civarında, erişkinlerde ise yüzde 5 olduğunu belirtti Metropollerde yaşamanın bu açıdan risk faktörü olduğunu ifade eden Prof Küçükusta, astım hastalığının, sanayileşmenin yoğun olduğu ülkelerde ve şehirlerde çok daha fazla görüldüğünü kaydetti


Prof Dr Ahmet Rasim Küçükusta, astıma ve diğer alerjik hastalıklara yol açan alerjenlerin başında polenlerin (çiçek tozları) geldiğini vurgulayarak, havaya karışan polenlerin, hassas insanlarda saman nezlesine ve astıma yol açabildiğini söyledi Her polenin alerjiye yol açmadığını hatırlatan Prof Küçükusta, "Türkiye'de özellikle çayır polenleri, hububat polenleri ve yöreye göre çeşitli ağaç polenlerinin, alerjik hastalıkların ortaya çıkmasında büyük önemi var" diye konuştu


Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof Dr Ahmet Rasim Küçükusta, gün içerisinde polenlerin en yoğun olduğu zamanın sabahın erken saatleri olduğunu belirterek, kuru ve rüzgarlı havaların yanı sıra polene yakın ortamların da çok önemli olduğunu bildirdi Polenlerin, rüzgarın etkisiyle çok uzak mesafelere, kilometrelerce uzaklara gidebildiklerini ifade eden Prof Küçükusta, "Ama tabii, o kaynağa ne kadar yakınsanız, soluyacağınız polen sayısı da o kadar fazla olacaktır" dedi

IRSİYET VE KAPALI MEKAN KİRLİLİĞİ
Prof Dr Ahmet Rasim Küçükusta, astımın ortaya çıkabilmesi için hem ırsi yatkınlık olması hem de buna çevre faktörlerinin katkıda bulunması gerektiğini de kaydederek, "Kişi, kendisini olumsuz çevre faktörlerinden koruyarak astımdan pekala korunabilir Bunun başında da hava kirliliği geliyor" diye konuştu


Prof Küçükusta, hastalıktan korunmak için sigara içilen ortamlarda bulunmamak gerektiğini ve diyetin de çok önemli faktör olduğunu vurguladı A ve C vitaminlerini içeren diyetle beslenmenin, balık etini fazla tüketmenin astıma ve diğer alerjik hastalıklara karşı koruyucu etkisinin olduğunu söyleyen Prof Dr Ahmet Rasim Küçükusta, böyle beslenen insanlarda alerjik hastalıklara karşı vücudun kendini daha iyi savunduğunu, daha iyi koruyabildiğini belirtti


Prof Dr Küçükusta, astımlılarda ve diğer alerjisi olanlarda 'evakarları'nın çok önemli rolünün bulunduğunu da bildirerek, "Bunlar çok küçük yaratıklar Daha çok sıcak, rutubetli ortamlarda görülüyorlar ve özellikle de halı gibi, yatak şiltesi gibi, koltuk, kanepe gibi ortamlarda yoğun olarak çoğalma imkanını buluyorlar Özellikle çocuklar, gün içinde yoğun olarak bu alerjenlerle karşılaşıyorlar ve genetik bir yatkınlığı da varsa, zamanla bu akarlara karşı onlarda bir duyarlık hali ortaya çıkıyor" dedi
Prof Dr Ahmet Rasim Küçükusta, akarların 55-60 derecenin üzerinde yaşamadıklarını ifade ederek, "Onun için, yıkanabilen giysileri akarlardan, böyle ısıtılmış sularda yıkayarak arındırmak mümkün Ama bir yorganın, bir koltuğun tabii ki yıkanması mümkün değil Evin iyi havalandırılması bu bakımdan çok önemli Bir de bu akarları öldüren veya onların alerji meydana getiren dışkılarındaki proteinleri bozan birtakım kimyasal maddeler var Bunların uygulanmasıyla da özel durumlarda akarlardan olan alerjileri bir miktar azaltmak mümkün" diye konuştu

KATKI MADDELERİ
Hazır gıdaların uzun süre dayanması için geliştirilen birçok katkı maddesinin, hassas kişilerde yan etkileri olabildiğini kaydeden Prof Küçükusta, "En çok astım krizlerine yol açan maddeler bunlar Bir de bunun yanında, gıdaları renklendirmek için kullanılan çeşitli boyalar veya tat vermek için kullanılan bir tür baharatlar var Bunların olumsuz etkisi olabiliyor" dedi Prof Küçükusta, bu sebepten, astımlı hastalara ve alerjik insanlara, mümkün olduğu kadar doğal şekilde hazırlanmış gıdalarla beslenmelerini önerdi
Çocuklarda alerjinin ilk belirtisi olarak, özellikle burun kanı veya geçmeyen burun akıntısı şikayetlerinin çok sık görüldüğüne dikkat çeken Prof Dr Ahmet Rasim Küçükusta, "Hatta bunlara da çok sık tekrarlayan kulak enfeksiyonları olabilir, sinüs olabilir, çocuk ağır işitebilir Mesela televizyonun sesini, müziğin sesini çok fazla açmak isteyebilir, işitme problemleri ortaya çıkabilir Ailede bir duyarlık olduğu zaman, bu çocukta da böyle alerjik nezle veya saman nezlesi olma ihtimali yüksek Bu bakımdan incelenmesi yerinde olur" diye konuştu


Prof Dr Küçükusta, çocuklarda geçmeyen ve çok uzun süre devam eden öksürüklerin de bir tür astım formu olduğunu vurgulayarak, "Bu genellikle atlanıyor 'Çocuk üşüttü, boğazı iltihaplandı' deniyor, hep antibiyotik veriliyor Oysa bunların büyük çoğunluğu, gerçekten de öksürükle seyreden astım türü" dedi


Astım hastasının illa da kriz geçirmesi gerekmediğini belirten Prof Küçükusta, "Bunlarda böyle hırıltı, nefes darlığı olması gerekmiyor Özellikle geceleri ortaya çıkan, burun problemi olan çocuklardaki öksürüklerde mutlaka astım tanısını hesaba katmak gerekiyor" diye konuştu

TEDAVİ VE SONUÇ
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof Dr Ahmet Rasim Küçükusta, alerjik hastalıkların herhangi bir tedavi yöntemiyle tamamen ortadan kaldırılmasının, yok olmasının mümkün olmadığını dile getirerek, "Çünkü bu genetik bir hastalık Astım ve alerjik hastalıklarının oluşmasındaki genetik bozukluk da pek çok genin kontrolü altında Yani tek bir gene müdahaleyle bu işin çözülmesi söz konusu değil Bizim yaptığımız tedaviler, hastalığın tekrarlamasını, belirtilerin şiddetli olmasını önlemeye yönelik tedaviler Burada da çeşitli yöntemler var Bunlardan bir tanesi de aşı tedavisi Şimdiye kadar bu tedavi hep iğne şeklinde yapılırdı Son yıllarda ağızdan damla şeklinde olan şekilleri de ortaya çıkmaya başladı Tüm bu tedavilerde amaç, kişinin vücudunun duyarlılığını o maddeye karşı azaltmak Hakikaten hastalar iyi seçilirse, bu tedavi düzenli ve sabırla yapılırsa, bundan hastaların önemli kısmı çok iyi fayda görüyorlar" dedi


Prof Dr Ahmet Rasim Küçükusta, korunmanın alerjik hastalıklarda çok önemli olduğuna da temas ederek, "Tedavinin en önemli parçası, kişinin duyarlı olduğu, ona dokunacak faktörlerden mutlaka ciddi şekilde korunmasını sağlamaktır" diye konuştu
Bilinçli yapılan sporun, astım hastalığı için çok önemli ve çok yararlı olduğunun da altını çizen Prof Küçükusta, "Önemli olan hastalığın koruyucu tedavisini yapmak ve ondan sonra düzenli bir spora geçmek Özellikle yüzme, astımlı hastalar için en çok tavsiye ettiğimiz spor Yüzmeden astım hastaları çok büyük yarar görüyorlar Hem genel vücut sağlığı için çok yararlı hem de göğüs kaslarını geliştirdiği ve solunumu düzenlediği için yüzme gerçekten astımlı hastalar için çok ideal, adeta tedavinin bir parçası denebilecek kadar önemli bir spor türü" dedi

HAMİLELERE UYARILAR
Prof Dr Ahmet Rasim Küçükusta, astım hastası yakını bulunan hamilelerin de riski azaltmak için, daha bebek dünyaya gelmeden tedbirler alması gerektiğini bildirerek, "Bunların başında, ev içi havanın temiz olmasına özen göstermek geliyor Ve özellikle de annenin sigara içmemesi çok önemli Solunan havanın temiz olmasını sağlamak için evin mutlaka çok iyi havalandırılması lazım Evde mümkün olduğu kadar, çok akar barındırabilecek ortamları ortadan kaldırmak lazım, en azından yatak odalarında Biz, yatak odalarının daima halısız, kilimsiz, koltuksuz, kanepesiz olmasını arzu ediyoruz ve yatakların da yün içermeyen sentetik şeylerden yapılmış olanlarının tercih edilmesini istiyoruz Evde köpek, kedi ve kuş beslenmemesini öneriyoruz Ve bir de evin neminin yüzde 50'nin altında tutulması çok önemli" diye konuştu

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-11-2008   #157
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



Boyun ağrılarının nedenleri ve egzersizler

--------------------------------------------------------------------------------

Günlük yaşamımızda kravatımızı, kolyelerimizi takmak için kullandığımız boynumuzun aslında vücudumuz açısından birçok işlevi vardır

Ağırlık olarak kafamızı yüklenen boynumuz, günlük yaşamımızın getirdiği duygusal streslere, uygun olmayan tutuş biçimlerine, aşırı kiloya ve kazlaar gibi etkenlere açık hassas bir bölgemizdir

Boyun ağrılarının bir özelliği, yalnızca boyun çevresi ve arkasına sınırlı kalmayıp omuzlara, kafamıza, kollarımıza ve hatta parmak uçlarına kadar vurabilmesidir

Boynumuz, kafamızdan vücudumuzun geri kalan bölgelerine yaşamımız için çok gerekli olan beyinden aşağı doğru uzanan omuriliği, bu omurilikten çevreye yayılan sinirleri ve ayrıca kan damarlarımızı taşır Taşadığı ağırlık 8-10 kiloya varır Bütün bu görevlerinin yanı sıra, esnek ve her yöne hareket edebilme yeteneği olan boyun bölgemiz çevreden gelebilecek kaza ve zedelenmelere çok açıktır

Ayrı ve belki de en yaygın olan bir neden de bozuk duruş biçimi ve işimizin, günlük yaşamımızın getirdiği streslerdir Örneğin; özelllikle de aşırı kilolu isek ve zayıf karın ve sırt kaslarımız var ise, üstelik uzun süre oturarak iş yapıyorsak, çoğu kez belimizi fazla öne verip, sırtımızı da kamburlaştırma eğiliminde oluyoruz Bu durumda da boynumuz dengeyi sağlamak için öne doğru fazla eğilince boyun kaslarımıza aşırı yük biniyor ve onları kasıyoruz Bu durum, 'tutulmalara', kas yorulmasına ve ağrılarına yol açıyor Sonuçta, baş ve boyun ağrıları birlikte ortaya çıkabiliyor

Kimi zaman ise, yüzüstü yatıp, çok yüksek bir yastık kullanıyorsak sabahları kasılmış bir boyunla kalkabiliriz Günlük sinirlenmeler ve streslerimizin boyunve beraberinde baş ağrısına da yol açmasının ana nedeni sinir sistemizin doğrudan bağlantıda olduğu kasların kasılmasıdır Bu kasılma, geçici olabileceği gibi, kas yapısında oluşan ve 'trigger point', diğer bir deyişle, teknik noktalarının neden olduğu, uzun süreli, ısrarla devam eden, sinir uçları ve kasın birleştiği noktalardaki aşırı uyarımlar sonucu ortaya çıkar İlginç olarak, bu noktalarda oluşan ağrılar boyun bölgesinin uzakta başka alanlarına yayılıp, ağrı sanki daha geniş bir çevredeymiş izlenimini verebilir

Eğer doktorunuz fizik muayenesinde bu noktaları saptarsa, küçük işlemlerle bu tetik notalarının neden olduğu yaygın kas ağsını çözebilir Bu çözülme, bir yerde kasları uyaran sinir uçlarının aşırı aktivitesinin normale dönüştürülmesidir

Boyun ağrılarımızın diğer ve ciddi olan nedeni ise boyun kemik, kıkırdak ve kas yapısının romatizmal bir hastalığıdır Boyun vertebralarının arasındaki eklemler etkilendiğinde 'artrit' denilen durum ortaya çıkar Genellikle, romatoid artrit ya da artroz adı verilen romatizmal hastalıklarda daha çok ortaya çıkan boyun atrritinde eklem içi kıkırdak, kemik ve çevredeki kaslar etkilenir Özellikle, artroz, diğer bir deyişle, osteoartrit, yaşlandıkça ve travma sonrası baş gösterir Halk arasında, 'kireçlenme' denilen, tıp dilinde Spondilit olarak adlandırdığımız durum, artroz ilerledikçe oluşur Spondilit'de kıkırdak ve kemik dokusu zedelenirken, daha önce sözünü ettiğimiz kanalcıklar etrafında aşırı kemikleşme ortaya çıkar ve kanalcıklar (foramina) içinden geçen çevresel sinirlere baskı yaparak boyun çevresinde ağrılara yol açar Bu durum ilerlerse, belirli bölgelerimizde duyu ve kuvvet kaybını kadar varabilir

Rahatsızlığın altta yatan nedenine göre, tedavi çok basit olarak, evde egzersizlerle, kas gevşeticilerle ve ağrı kesiciler gibi yöntemlerle yapılabileceği gibi, ileri testler ve gerekirse cerrahi yöntemlerle de yapılabilir

Örneğin, kasın kasılmasının neden olduğu ağrılarda en kolay tedavi yöntemi, kasın üzerindeki yükü azaltmak için uzanıp yastığa başınızı koymak; gerekirse,boyun anatomisine uygun yarı sert bir boyun yastığı kullanmaktır Eğer çok yüksek bir yastık kullanırsanız, boyunkaslarınız gergin kalır ve çözümleyebilir Bunun yanı sıra, yumuşak ya da doktorunuzun önerisine göre, yarı sert bir boyunluk da yararlı olabilir Ayrıca, ağrılı bölgelere yakıcı olmayan su ya da nemli bir havlu uygularsanız, kas gerginliği, yani spazm daha çabuk çözülür Kimi zaman, ağrı özellikle, bir noktaya odaklanmışsa buraya doktorunuz küçük bir enjeksiyon yapabileceği gibi, yalnızca yerel buz uygulaması da önerebilir Bütün bu yöntemlerin yanı sıra, bir nemlendirici ile ya da jet tarzındaki ilaçlarla ağrılı bölgelere masaj yapılabilir

Şunu akıldan çıkarmamalı ki, eğer boyun ağrıları ile birlikte boyun çevresine, kollara, parmak uçlarına kadar vuran duyu kaybı, uyuşmalar, karıncalanmalar ya da kuvvet kaybı varsa, yapılacak en doğru iş, doktorunuzu görmek ve kendi kendinize müdahelede bulunmamaktadır Bu durumda, ağrının altta yatan nedeni, omuriliğin boyun kısmından çıkan sinir köklerine bir bası olmasıdır

Söz edilen belirtiler, ender olarak, kasların aşırı spazmı durumunda sinirlerin ve kan damarlarının kas grupları arasında sıkışması ile de ortaya çıkabilir Hekimin görevi, gerekiyorsa radyolojik yöntemlerle tanıyı doğru koymak ve tedaviyi ona göre düzenlemektir Sinir kökü basısı, genellikle, disk kayması sonucu, diskin kayarak siniri sıkıştırmasıdır Böyle olgularda, kaymanın derecesine ve tipine göre, değişik tedavi biçimleri uygulanır Bu, bir yakalık uygulaması olabileceği gibi, traksiyon, yani, boynun dikkatle ve kadameli olarak ağırlıklar yardımı ile yukarı doğru çekilmesi de yapılabilir Ve traksiyonun mutlaka hekim gözetiminde yapılması gerekir Bu yöntemlerden yarar görülmezse cerrahi düşünülebilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-11-2008   #158
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



Güneş ışınlarına karşı besin koruması

--------------------------------------------------------------------------------

Sıcak bir yaz gününde hiç bir şey, buz gibi bir karpuzun veya bol maydanoz, yeşil biber ve domatesle hazırlanmış bir çoban salatanın yerini tutamaz Peki, bu lezzetli yiyeceklerin aynı zamanda, cildimizi güneşin zararlı özelliklerinden uzak tuttuğunu biliyor musunuz?


Günümüzde açık havada yapılan birçok aktivite ve su sporlarının, insanları saatlerce güneş ışınlarına maruz bıraktığını belirten uzmanlar, her gün alınan küçük dozlardaki güneş ışığının sağlığa çok yararlı olduğunu, ama fazlasının, rahatsız edici yanıklara, derinin kalınlaşmasına ve kırışmasına, ayrıca birçok deri hastalıklarına ve kansere sebep olabildiğine dikkat çekiyor
Beslenmeye gösterilecek özenle, vücutta güneşe karşı bir kalkan oluşturulabileceğini ifade eden uzmanlar, vücudun, güneşin etkilerinden korunmak, savunma kalkanı oluşturmak ve oluşan zararları tamir etmek için temel olarak C, E vitaminleri ve likopene ihtiyacı olduğunu bildiriyor

C VE E VİTAMİNİ
C vitamininin, vücudun güneş yanıklarına karşı en önemli savunma silahlarından birisi olduğunu vurgulayan uzmanlar, ayrıca, cildin kendini tamir etme mekanizmasına da destek verdiği gibi, güneşe karşı savaşta önemli olan E vitamininin depolanmasında da büyük rol oynadığını kaydediyor Uzun süre güneş ışınları altında kalındığında azalan C vitamini seviyesini süratle yerine koymak gerektiğini belirten uzmanlar, bunun için, yaz aylarında rahatlıkla bulunan ve C vitamini yönünden çok zengin olan maydanoz, sivri biber, kivi, yeşil salata gibi besinlerin bolca tüketilmesini öneriyor


Uzmanlar, cilt ve hücre yapısı için gerekli olan E vitamininin, vücut çalışmasındaki en önemli görevinin antioksidan özelliği olduğunu hatırlatarak, bunun dışında cildin bağışıklığını da arttırdığını ifade ediyor Güneş ışınlarının, C vitamininde olduğu gibi E vitamininin de vücuttaki seviyesini azaltıcı etki yaptığını vurgulayan uzmanlar, bu sebeple, E vitamini yönünden zengin besinlerle bu seviyenin yükseltilebileceğini bildiriyor Uzmanlar, bu konuda güvenilebilecek en zengin kaynakları, 'yeşil yapraklı bitkiler, yağlı tohumlar (fındık, ceviz, fıstık gibi), tahıl taneleri ve kuru baklagiller (nohut, kuru fasülye gibi) olarak açıklıyor

LİKOPEN
Domatesin kırmızı rengini sağlayan pigment olarak bilinen likopenin, E vitamininden daha güçlü bir antioksidan olduğunu kaydeden uzmanlar, insan tenine renk veren en önemli maddelerden biri olan likopenin, aynı zamanda vücudu bazı kanser tiplerine karşı da koruduğunu belirtiyor Likopenin önemli özelliklerinden birisinin de, ultraviyole ışınlarının cilt üzerinde yol açtığı tahribata karşı güçlü bir kalkan oluşturması olduğunu ifade eden uzmanlar, bu önemli maddenin sağlanacağı en iyi kaynakların domates, karpuz ve greyfurt olduğunu bildiriyor


Uzmanlar, yiyecekler dışında bitkilerin de güneş ışınlarının zararlarının önlenmesinde ve güneş yanıklarında tedavi amaçlı olarak kullanılabileceğini de kaydediyor Uzmanlar, hem antioksidan olarak hem de yanık tedavi edici ve sakinleştirici olarak kullanılabilen yeşil çaydan günde 2 bardak içilerek gözle görülür faydalar sağlanabileceğini vurguluyor


Uzmanlar, tüm bu yukarıda anlatılanların yararlı olabilmeleri için, yiyecek veya içecek maddelerinin, güneşe çıkmadan yarım saat veya 1 saat önce tüketilmesi gerektiğine de dikkat çekiyor Uzmanlar ayrıca, güneş ışınları yeterli alındığı takdirde çok yararlı olduğunu, gün boyunca alınacak 20-30 dakikalık güneş ışığının, vücudun D vitamini üretmesi için çok önemli olduğunu, hatta vücut sağlığı için de vazgeçilmez olduğunu hatırlatıyor

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-11-2008   #159
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



Cinsel gücün düşmanları

--------------------------------------------------------------------------------

Sigara, stres ve uykusuzluğun, cinsel gücü olumsuz etkileyen faktörlerin başında geldiği bildirildi Cinsel gücü artırıcı yiyecekler ve yöntemlerin, dünyanın tüm ülkelerinde büyük ilgi gördüğünü belirten uzmanlar, cinsel gücü azaltıcı faktörlerin dikkate alınmasının daha önemli olduğunu ifade etti


Uzmanlara göre cinsellik, her insanda doğuştan varolan bir içgüdüdür Ancak özellikle büyük kentlerin yaşam temposu, cinselliği azaltıcı tuzaklarla doludur İş yaşamında karşılaşılan zorluklar ve stres, seks hayatına öldürücü darbeler indirir


Sigara içmenin, cinsel gücün karşısındaki olumsuz faktörlerin başında geldiğini belirten uzmanlar, sigara dumanındaki bir çok kimyasal maddenin, damarlarda kasılmaya ve kan akımının azalmasına neden olduğunu ifade etti Uzmanlar, kan akımı bozulan klitoris, vajina ve cinsel organların daha az duyarlı olduğunu ve sigara içildikten sonra yapılan cinsellikte orgazmın daha az yaşandığını söyledi


Uzmanlara göre stres, kandaki DHEA ve testesteron seviyelerinin düşmesine neden oluyor Stresli bir günden sonra cinsel isteğin azaldığını ifade eden uzmanlar, "Stres nedeni ile kortizol gibi stres hormonları artar Kan damarlarının daralması ve kan akımının azalmasına neden olur Stres cinsel yaşamda çok önemli faktörlerden birisidir Önemli bir toplantı öncesi, sınav öncesi ve benzer durumlarda cinsel istek ve cinsellikten zevk almak belirgin oranda azalır" ifadelerini kullandı


Uykusuzluk da cinsel gücü azaltan faktörler arasında sıralanıyor Uykusuzluk halinde stres hormonlarından kortizol salınımının arttığını, bu hormonun yüksekliğinin cinsel istekte azalmaya neden olduğunu belirten uzmanlar, "Sigarayı azaltmaya bakın Olur olmaz her şeye kafanızı takmayın, üzerinizdeki stresi azaltmaya çalışın Ve uykunuza dikkat edin Göreceksiniz yatakta partreniniz, eşiniz farkı hemen fark edecektir" uyarısında bulundu

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-11-2008   #160
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



Türkiye'nin cinsellik tabusu

--------------------------------------------------------------------------------

Kadir Has Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Başkanı ve Jinemed Kadın Sağlığı Merkezi Direktörü Prof Dr Teksen Çamlıbel, kadınların cinsel açıdan kendini tanımadığını belirterek, en temel sorunun, 'Soğukluk, zevk almama ve orgazm olamama' olduğunu söyledi


Türkiye'de, evli olmalarına rağmen senelerdir ilişkiye girememiş kişiler bulunduğunu anlatan Prof Dr Teksen Çamlıbel, "Bu yüzden çocuk sahibi olamamak ve toplumdan uzaklaşmak, depresyona girmek gibi sorunlarla karşılaşıyoruz" dedi Normal doğum yapan kadınların yüzde 40'ının idrar, yüzde 20'sinin de gaz ve dışkı kaçağı sorunu yaşadığını kaydeden Prof Çamlıbel, "İnanılması güç ama, çocuk beziyle gezen kadınlar bile var Artık çok küçük bir ameliyatla bu sorunu çözüme kavuşturabiliyoruz" diye konuştu Prof Çamlıbel, sadece cinsellikle geçen genital siğillerin de zamanında müdahale edilmemesi halinde rahim ağzı kanserine yol açabileceği uyarısında bulunurken, menopozdaki kadınlara yılda bir smear testi yapılması ve mammagrofi çekilmesi gereğine dikkat çekti


Prof Dr Teksen Çamlıbel, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'de erkekler kadınları çok iyi tanımadığı için, kadınların kendilerini tanımalarının biraz zor olduğunu ifade ederek, "Tabii bu, bizim çok ekmek yememiz gereken bir konu Bu konuda çok fazla uzman da yok, bilgi de yok, bilgilendirme de yok Bize çok sık gelen bir şikayet bu Genellikle hastalarla sohbette tesadüfen bunu öğreniyoruz Hastalarımızın büyük bölümünde cinsellik konusunda olumlu yanıt alamıyorum" diye konuştu
En temel sorunun, 'Soğukluk, zevk almama ve orgazm olamama' olduğunu vurgulayan Prof Dr Çamlıbel, "'Hiç canım istemiyor Eşimle bu yüzden tartışıyoruz Bana birşey sormasa ben iki sene böyle otururum evde' diyen kadınlar o kadar çok ki, inanılmaz" dedi

"CİNSELLİK, ZEMBİLLE GELMİYOR"
Prof Dr Teksen Çamlıbel, cinselliği, 'jimnastik' olarak nitelendirerek, "Zevk almak için düzenli yapmak lazım Oturduğunuz yerden gökten zembille gelmiyor bu Siz düşüneceksiniz, siz yapacaksınız Vücudunuzu tanıyacaksınız Karşınızdakine de bunu gösterecek ve uygulayacaksınız" diye konuştu


Bu konudaki hayretini, "Türkiye'de öyle vahim durumlar var ki" sözleriyle ifade eden Prof Dr Çamlıbel, evlenmelerine rağmen senelerdir ilişkiye girememiş kişiler bulunduğunu anlattı Prof Dr Teksen Çamlıbel, şöyle dedi:


"Bu yüzden çocuk sahibi olamamak ve toplumdan uzaklaşmak, ailelerden uzaklaşmak, depresyona girmek gibi sorunlarla karşılaşıyoruz Türk kadınının ve Türk erkeğinin bu konuda katetmesi gereken çok yol var Bu kişiler bize geldiklerinde, açıkçası çok fazla katkıda bulunamıyoruz Ama cinsel fonksiyon bozuklukları uzmanı da Türkiye'de maalesef çok yok"

İDRAR VE GAZ KAÇIRMA SORUNU
Kadir Has Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Başkanı ve Jinemed Kadın Sağlığı Merkezi Direktörü Prof Dr Teksen Çamlıbel, normal doğumdan sonra idrar kaçağının yüzde 40'lara vardığına, gaz ve dışkı kaçağının ise yüzde 20 oranında olduğuna dikkat çekerek, "Ve bu durum kalıcı Yani mutlaka tedavi edilmesi gerekiyor Ancak bu durum, genellikle kadınlar tarafından saklanıyor Hasta ne kocasına, ne çocuğuna, ne de bir akrabasına durumunu anlatıyor Biz bile çoğu zaman tesadüfen öğreniyoruz Bunu söylememe nedenlerinin başında 'utanma' geliyor Nasıl olsa bu, doğumdan sonra kendinde kalan bir durum olarak kadın tarafından kabul ediliyor ve benimseniyor İnanılması güç ama, çocuk beziyle gezen kadınlar bile var Artık çok küçük bir ameliyatla bu sorunu çözüme kavuşturabiliyoruz Bazen ameliyat, bazen ilaç, bazen de sporla bu durum tedavi edilebiliyor" diye konuştu


Türkiye'de genellikle kadınların hamile kaldıktan sonra doktora geldiğini belirten Prof Dr Çamlıbel, "Oysa hamile kalınmadan birkaç ay önce gelinmeli ki, bazı testler yapılsın Beklenmedik şeker hastalıkları, beklenmedik kromozom hastalıklarına karşı önlem alınabilsin" dedi

KIZ ÇOCUKLARI DA DOKTORA GÖTÜRÜLMELİ
Prof Dr Teksen Çamlıbel, kız çocuklarının genç kızlığa geçiş dönemlerinde bir kez mutlaka doktora -xxx--xxx--xxx-ürülmeleri gerektiğini de kaydederek, "Karından yapılan ultrasonla yumurtalıkta, rahimde herşey yolunda mı diye bakıyoruz Büyüme anormallikleri, göğüs gelişim sorunları, kısa kalma, çok uzun olma gibi genç kızları çok etkileyen olaylarla ilgili bir yönlendirme şansımız oluyor Adet gördükten sonra kızlar 5-6 santim uzuyor Adeti geciktirebilirsek eğer, bazı kişilerin ailesine veya çevresine göre, çok kısa kalmasını önleyebiliyoruz Ayrıca sivilcelenme, tüy çıkması, kilo gibi sorunlar da bu check up'la gideriliyor" diye konuştu


Prof Dr Çamlıbel, kadınların, ergenlik çağlarından ölünceye kadar check up programlarına gitmelerinde fayda olduğunu ifade ederek, "Üreme organlarında kanser riski vardır Özellikle meme kanseri çok yaygın Her 7 kadından biri hayatı süresince meme kanseri olacaktır diye kabul ediyoruz Ama mammografi denilen süper bir alet var Her kadın, 35 yaşından sonra 2 yılda bir mammografi çektirmelidir 50 yaşından sonra yılda bir Smear testi dediğimiz, hem rahim hem de rahim ağzı kanseri için erken uyarı sistemidir Senede bir kez yapılması gerekir Yumurtaln 'jimnastik' olarak nitelendirerek, "Zevk almak için düzenlık kanseri kadınlarda biraz daha seyrek görülmektedir, ama çok kötü sonuçları oluşmaktadır Hemen öldürebilen bir kanser ve maalesef onun erken tanısı yok Tek çözüm, doktora 6 ayda bir gitmekten geçiyor" ifadelerini kullandı

MENOPOZDA KANSER RİSKİ
Jinemed Kadın Sağlığı Merkezi Direktörü Prof Dr Teksen Çamlıbel, menopozun yaklaşık 45'li yaşlardan sonra başlayan ve 50'li yaşlarda biten bir adet dönemi düzensizliğinin son noktası olarak görülebildiğini vurgulayarak, "Yumurtalıklarda yumurta üretimi artık duruyor ve östorojen seviyesi sıfırlıyor Bu, geriye dönüşü olmayan bir olay Menopozdaki kadınlara yılda bir smear testi yapılması gerekir Çünkü kanser riski biraz yükseliyor Özellikle de meme kanseri Mutlaka mammagrofi çekilmesi gerekiyor Kalın bağırsak kanseri 50'li yaşlardan sonra iki numaraya yükseliyor Mutlaka 5 yılda bir kalın bağırsağa bakılması gerekiyor" diye konuştu


Kendilerine gelen hastaların yakınmalarına göre, şu anda İstanbul'da cinsellikle geçen en önemli ve yaygın hastalığın, "HPV virüsü" denilen, siğil virüsü olarak adlandırılan ve rahim ağzı kanserine yol açabilen bir hastalık olduğunu bildiren Prof Dr Çamlıbel, "Buna zamanında müdahale edilmesi gerekiyor ki rahim ağzı kanserine yol açmasın" dedi


Genital siğillerin sadece cinsellikle geçtiğini söyleyen Prof Dr Teksen Çamlıbel, "Kaşınır, kızarır ve ele gelir Siğil oluşan kişiler bunları hisseder Bunlar bir-iki tane olarak başlayıp çoğalabiliyor Elma kadar, hatta karnabahar kadar büyüyenleri olabiliyor Cinsellik yoluyla geçtiği için mutlaka partnerin de muayene ve tedavi olması gerekiyor" diye konuştu

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-11-2008   #161
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



Cinsellik her yaşta güzel

--------------------------------------------------------------------------------

Hem erkek hem de kadında 'libido' (cinsellik dürtüsü), her ne kadar yaşa bağlı olarak azalma gösterse de, çiftler sağlıklı oldukları sürece, çok ileri yaşlara kadar, hiçbir tedaviye ihtiyaç kalmadan cinselliklerini yaşamaya devam edebiliyor

Dr Kağan Kocatepe, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, 'libido' adı verilen cinsellik dürtüsünün, insanı cinsel eylem arayışına iten ve aynen açlık, susuzluk, kendini koruma dürtüleri gibi çalışan bir 'itici güç' olduğunu belirtti Libidonun, insanın kendi neslinin devamını sağlamaya yönelik olarak çalıştığını ve onu karşı cinsten biriyle birleşerek yeni bir canlı dünyaya getirmeye yönelttiğini vurgulayan Dr Kocatepe, "Cinselliğin kaynağı elbette bu kadar basit tarif edilemez Zira, libidonun başka kaynakları da vardır: Cinsellik, kendini tatmin, gevşeme, zafer kazanma, beğenilme ve hayran olunma ihtiyaçları, karşı tarafı fethetmiş ve ait olma duyguları, yaşamak amacına yönelik olarak başlatılabileceği gibi, çok ileri durumlarda sadizm ve mazoşizm gibi eğilimlerin eyleme dönüştürülmesine yönelik de çalışabilir" dedi


Libidonun, kadında ergenlikten 35 yaşına kadar arttığını, 45 yaşına kadar sabit kaldığını ve çok ileri yaşlara kadar gücünü korumaya devam ettiğini ifade eden Dr Kağan Kocatepe, "Kadın sağlıklı olduğu sürece, yine çok ileri yaşlara kadar orgazm olabilme kabiliyetini korur Hatta menopoza yaklaşmakta olan bir kadında, gebe kalma korkusunun azalması, çocukların büyümesiyle birlikte ev iş yükünün azalması gibi etkenler, bu dönemlerde libidonun artmasına bile sebep olabilir" diye konuştu
Dr Kocatepe, kadın menopoza girdiği andan itibaren, kanda östrojen hormonunun azalmasıyla birlikte kadın genital organlarında 'atrofi' adı verilen değişiklikler meydana geldiğini kaydederek, vajina dokusunun incelip elastikiyetini kaybettiğini, kadın uyarılsa da genital bölgenin salgılarının artarak ilişkiye hazır hale gelmesinin daha uzun sürdüğünü bildirdi Genital bölgedeki bu değişiklikler ve kuruluğun, kadında ilişki esnasında ağrıya, ilişki sırasında ve sonrasında idrar yaparken yanma gibi şikayetlere sebep olabileceğinden bu dönemde libidoda azalma görülebileceğini anlatan Dr Kağan Kocatepe, çeşitli yollardan (tablet, flaster, fitil gibi) uygulanan östrojen tedavisiyle bu sorunların etkili şekilde giderilmesinin mümkün olabildiğini söyledi


Erkekte libidonun 20-30 yaşlar arasında doruk noktasına çıkmış durumda olduğuna ve bu dönemde cinsel ilişki sıklığının da en üst seviyede olduğunu belirten Dr Kocetepe, "Erkek beden ve ruh açılarından sağlıklı olduğu sürece, ileri yaşlara kadar ereksiyon ve orgazm olabilme özelliklerini koruyabilir Yaş ilerledikçe (70 yaş ve üzeri) doğal olarak ortaya çıkan değişiklikler, ereksiyon etkinliğinin azalmasına sebep olabilir" dedi

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-11-2008   #162
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



Bel soğukluğundan korunmak için

--------------------------------------------------------------------------------

Bel soğukluğu cinsel yolla bulaşan, Neisseria gonorrhoeae adı verilen bakterinin yol açtığı bir enfeksiyon hastalığıdır

Nasıl bulaşır?

Ana bulaşma yolu cinsel temastır Etken hastalıklı kişinin mukozalarında (vajina, penis, boğaz, rektum) bulunur Penisten vajinaya, ağıza, rektuma; vajinadan penise, ağızdan vajinaya bulaşma olur Hasta erkekten kadına bulaşma riski yüzde 50?ken, hasta kadından erkeğe bulaşma riski yüzde 20?dir Diğer bir bulaşma yolu da, doğum esnasında anneden bebeğedir Bebekte göz enfeksiyonuna yol açar Doğum sonrası kullanılan koruyucu göz damlalarıyla (gümüş nitrat) gonorenin bulaşması engellenir

Ne tip rahatsızlıklara yol açar?

Erkeklerde kuşkulu cinsel temastan sonra 10 gün içinde, aniden ortaya çıkan idrar yaparken yanma ve idrar dışında sarımsı - krem rengi bol bir akıntıya yola açar Ancak erkeklerin yüzde 10?unda herhangi bir yakınmaya yol açmayabilir

Kadınlarda vajinal akıntıya (sarı veya kanlı), adet dışı kanamalara, adet sırasında her zamankinden daha fazla kanamaya, cinsel temas esnasında kanamaya ve idrar yaparken sızıya neden olur Hasta kadınların yaklaşık yarısında herhangi bir yakınmaya yol açmaz Bulaşma açısından bu yakınmasız kişiler önemlidir

Bel soğukluğu tanısı nasıl koyulur?

Akıntının boyanarak incelenmesi ve kültürüyle etken gösterilerek tanı koyulur

Bel soğukluğu nasıl tedavi edilir?

Bel soğukluğunun tedavisi kolaydır Hekimin önereceği antibiyotiklerle kısa sürede ve kesin olarak tedavi edilebilen bir enfeksiyon hastalığıdır Tedavide diğer önemli bir nokta, hastanın birlikte olduğu kişilerin de bulunup tedavi edilmesidir

Tedavi edilmezse ne olur?

Tedavisiz kişiler hastalığı bulaştıran önemli kaynaktır Toplum içinde hastalığın yayılımına neden olurlar Ayrıca tedavisiz kişilerde hastalığın komplikasyonları gelişmeye başlar Kadınlarda sıklıkla servikste, pelviks inflamatuvar hastalığa (etkenin uterus, tuba ve overlere yayılması sonucu ortaya çıkan karın alt bölgelerde ağrı, akıntı, ateş gibi yakınmalarla seyreden tablo), dış gebeliklere yol açabilir Ayrıca kadınlarda kısırlığa kadar giden tablolara neden olabilir Erkeklerde testislerde ağrı ve şişmeye (epididimit), her iki cinste eklem iltihabına ve deri enfeksiyonlarına yol açabilir

Bulaşma nasıl önlenebilir?

Cinsel yolla bulaşan hastalıkları engellemek için alınan önlemlerle, bel soğukluğunun bulaşması engellenir Bunun için şunlara dikkat edin:

· Kuşkulu cinsel temaslardan uzak durun

· Kondom kullanın

· Tek eşlilik veya arkadaşlığı seçin

· Birlikte olduğunuz partnerlerin sayısını azaltın

· Alkol ve uyşturucuları aldıktan sonra kuşkulu ve tanımadığınız kimselerle cinsel temastan uzak durun

· Cinsel yolla bulaşan hastalıklar yönünden düzenli olarak kontrollerinizi yaptırın

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-11-2008   #163
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



Fiziksel aktivitenin sağlığa etkisi

--------------------------------------------------------------------------------

Fiziksel aktivitenin sağlık ve zindelik için sağladığı yararların giderek daha iyi anlaşılmaya başlandığının altını çizen uzmanlar, "Düzenli fiziksel aktivitenin sağlıklı kilonun sürdürülmesi, dayanıklılık, güç ve esnekliğin artmasındaki rolünün yanı sıra günümüz hastalıkları olarak kabul edilen kronik hastalıklara yakalanma riskini azalttığı açıkça bilinmektedir" diyor


Uzmanlar, söz konusu yararların sadece bireysel düzeyde önemli olmadığını ifade ediyor Dünyanın her yerinde giderek maliyeti artan sağlık hizmetleri yönünden koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında fiziksel aktivitenin sağladığı yararların, önemli bir tasarruf sağladığını kaydeden uzmanlar, "Ancak optimal bir sağlık için gerek çocuk gerekse yetişkinlerin büyük bir çoğunluğunun yeteri kadar fiziksel aktivite yapmadıkları görülmektedir Sağlıkla ilgilenenler, fiziksel aktivitenin neden önemli olduğunu anlamalı, tüm yaşlardaki bireyleri yaşamın bir parçası olarak fiziksel aktivite ve spora katılımları için motive etmelidirler Fiziksel aktivitenin yaşam boyu sürdürülmesinin herkese, her yerde, her zaman yararlı olabileceği mesajının daha geniş kitlelere yayılmasına yardımcı olmalıdır" ifadelerini kullanıyor


Uzmanlara göre, fiziksel aktivitenin fiziksel sağlık üzerine etkileri şöyle:

"Kilo Kontrolü: Birçok ülkede fiziksel aktivite düzeyi besin tüketiminden daha fazla düşüş göstermiş, böylece düşük düzeyde fiziksel aktivitenin şişmanlık için önemli bir etken olduğu sonucuna varılmıştır Önemli bir sağlık sorunu olan şişmanlık giderek artmakta ve koroner kalp hastalığı, diyabet, inme, artrit ve kazalara karşı risk oluşturmaktadır Kilo kaybının enerji sınırlaması ve fiziksel aktivitenin artırılmasıyla sağlanması daha kolay ve etkilidir Daha da önemlisi kilo almayı önlemede önemli rol oynamaktadır Örneğin günde 2-5 km yürüyüş enerji dengesinin sağlanmasını önemli ölçüde etkilemektedir


Kan Basıncının Kontrolü: Yüksek kan basıncı (tansiyon) 140-90 mmHg olduğunda kalp krizi, kalp ve böbrek yetmezliği, inme gibi rahatsızlıklara yakalanma riskini iki katına, 160-95 mmHg Olduğunda ise üç katına çıkarmaktadır Düzenli fiziksel aktivite kan basınçlarını diğer klinik uygulamalarla kıyaslanabilecek düzeyde yaklaşık 6-10mmHg azaltabilmektedir Ancak her zaman tek başına yeterli olmayabilir ve diğer klinik uygulamalarla (kilo kaybı, alkol ve tuzun azaltılması, çoğu zaman ilaç kullanımı) birlikte olması gerekebilir Fiziksel aktivite ilerleyen yaşla birlikte gözlenen tansiyonun artmasına karşı koruyucu olabilmektedir Önerilen fiziksel aktivite düzeyi, düzenli orta şiddette egzersizlerdir Ciddi hastalık risklerinin bile, çok hafif düzeyde fiziksel aktivitenin arttırılması ile azaldığı bilinmektedir


Kan Lipitlerinin Kontrolü: Düzenli fiziksel aktivitenin lipit (yağ) metabolizmasına olumlu etkileri olduğu bilinmektedir HDL kolesterolünü (iyi kolesterol) artırırken, bazı durumlarda toplam LDL kolesterolünü (kötü kolesterol) düşürerek daha yüksek HDL/LDL oranı ve buna bağlı koroner kalp hastalığı riskini azaltmakta, ayrıca yüksek plazma trigliserid düzeyini de düşürmektedir Önerilen fiziksel aktivite düzeyi; haftada 15 km veya daha fazla yürüme veya koşma gibi aktivitelerdir Aktivitenin toplam miktarı ve sıklığı, şiddetinden daha önemlidir


Şeker Hastalığı ve Kan Şekerinin Kontrolü: Düzenli fiziksel aktivite insülin aktivitesinin kontrolüne ve kan şekerinin düzenlenmesine yardımcıdır Fiziksel olarak aktif, insüline bağımlı olmayan şeker hastalığı olanlarla hareketsiz yaşam sürenlere göre damar komplikasyonlarının görülme sıklığı daha düşüktür Yaşın ilerlemesine bağlı şeker hastalığına yakalanma riski de aktif kişilerde yüzde 20 veya daha fazla oranda azalmaktadır Böylece düzenli fiziksel aktivite, insüline bağımlı olmayan şeker hastalığının tedavisinden çok korunmasında önemli rol oynamaktadır Önerilen fiziksel aktivite düzeyi; yürüyüş ve düşük şiddetli, uzun süreli egzersiz programlarıdır


Damar ve kas-İskelet Sistemi Hastalıklarını Önleme: Koroner kalp hastalığı ve inme riskinin fiziksel aktivitesi fazla olan kişilerde daha düşük olduğu görülmektedir Orta düzeyde bir aktivite bile tamamen hareketsiz(sedanter) kalmaktan daha iyidir ve giderek artan aktivite düzeyi daha çok yarar sağlamaktadır Kas ve kemiklerin kuvveti, eklemlerin esnekliği; koordinasyon, denge ve hareket çevikliği için önemlidir Bütün bu özellikler yaşla birlikte önemli derecede azalmaktadır Bu durum fiziksel aktivite düzeyindeki azalma ile yakından ilişkilidir Özellikle kadınlarda yaşlandıkça osteoporozla birlikte kemik kırıkları (bilek, omur ve kalçada) görülme riski artmaktadır Kemik mineral yoğunluğunda artış, çocukluk ve adölesan döneminde yapılan egzersizlerle örneğin; ağırlık taşıma, yürüyüş, koşu, tenis,vb gibi egzersizlerle sağlanmaktadır Yetişkinlikte yapılan orta düzey aktiviteler ise yaşla ilgili kayıpların önlenmesine yardımcıdır"


Sağlıklı, uzun ve kaliteli bir yaşam sürdürme amacı için "Herkes İçin Spor" kavramı yaygınlaştırılmaya çalışılmalıdır
Uzmanlara göre, fiziksel aktivitenin zihinsel sağlık üzerine etkisi ise şu şekilde:


"Etkilerini ölçmek zor olmasına karşın yapılan çalışmalar fiziksel aktivitenin yararlı psikososyal etkileri olduğu konusunda birleşmektedir Kaygı, stres depresyonun azaltılması, zihinsel sağlığın sürdürülmesi, psikolojik zindeliğin sağlanmasında pozitif etkiler yaratmaktadır Özet olarak; fiziksel aktivite, fiziksel ve zihinsel sağlığı olumlu yönde etkilemektedir"


Uzmanlara göre, çocuk ve gençleri (5-12 yaş) düzenli aktivite yapmaya cesaretlendirmek, olumlu sağlık alışkanlıkları geliştirmelerine, sigara ve ilaç bağımlılığından uzak durmalarına, okul başarılarını geliştirmelerine yardımcı olmak anlamına geliyor Ergenlik (13-19 yaş) döneminde, çocukluktakinden daha yoğun aktiviteye devam edilebileceğinin altını çizen uzmanlar, "Bu dönemde yarışma sporlarına katılım karakter gelişimini olumlu etkilemektedir Ayrıca aşırı kilo alımını engelleyerek, yetişkin dönemde sık görülen kronik hastalıklara yakalanma riskini azaltmaya yardımcı olacaktır Yetişkin yaşamında (20-65 yaş) fiziksel aktivitenin yararları daha belirgindir Daha önce belirtildiği gibi pek çok fiziksel ve zihinsel hastalıklara yakalanma riskini azaltmaktadır Yaşlılıkta (65-75 yaş) kronik hastalıklara karşı korunmanın yanı sıra, en büyük önemi zihinsel ve bedensel fonksiyonların korunmasını sağlamasıdır Örneğin eşini kaybetmiş bir kişinin grup egzersizlerine katılması, mücadelesinde yardımcı olmaktadır" diyor


Uzmanlar, yaşamın her döneminde düzenli fiziksel aktivitenin yapılmasının önemli olduğunu da belirterek, "Düzenli egzersiz yapan bir kişi daha kaliteli bir yaşamı tek başına 10-20 yıl daha sürdürebilmektedir Orta yaşlılar (75-85 yaş) ve çok yaşlılar (>85 yaş) için düzenli, uygun ve güvenli aktivite programları kas kuvvetinde artışa bağlı daha iyi koordinasyon, denge, kısa reaksiyon zamanı, artmış doğal yürüme hızı, esnekliği sağlamaktadır Ancak bu grupta düzenli fiziksel aktivitenin yaşam beklentisine etkisi azdır Ayrıca "yaşam stili aktiviteleri" olarak adlandırılan yürüyüş, bahçe işi ile uğraşma, araba yıkama, bisiklete binme, merdiven kullanma vb gibi aktivitelerle aktif bir yaşama başlamaya karar verilerek egzersiz yaşamın bir parçası haline getirilebilir Her yetişkin 30 dakika veya daha fazla orta düzey aktiviteyi haftanın hemen her günü yapmalıdır" açıklamasında bulundu

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-11-2008   #164
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



Duygusal zekanız yüksek mi?

--------------------------------------------------------------------------------

Hayat yüksek zekalı ama başarısız insanlarla doludur Bu kişiler zekaları yüksek olmasına rağmen, gerektiği yerde gerektiği gibi davranmamış ve hayatta kaybetmişlerdir

Örneğin, zekalarını sadece toplumu yermek için kullanmış veya her şeyi küçümsediklerinden ya da basit gördüklerinden, uğraşmaya değer bulmamışlar, böylece sıradan insanların vardıkları beceri ve başarı düzeyine ulaşamamışlardır İnsanlarla iyi ilişki kuramamışlar, belirli bir hedefe doğru gidememişlerdir Tembelliklerini yenememiş veya zekalarını kötü amaçlar ve uğraşlar için kullanmışlardır Zeka bir güçtür, kullanılmaz ya da iyi bir amaç için kullanılmazsa, hiç bir işe yaramaz ya da sadece yıkıcı olur

Hayatta başarılı olmak için zeki olmak yetmez, duygusal zekanın da yüksek olması gerekir Duygusal zeka son yıllarda yeni bir kavram olarak ileri sürülmüş olmakla beraber, eskiden beri bilinen akıllı ve uyumlu davranış özelliklerinden başka bir şey değildir İnsanlarla iyi iletişim kurmak, ne zaman ne yapacağını bilmek, fırsatları iyi değerlendirmek, belirli olumlu bir amaca doğru ilerleyebilmek, kararlı olmak, gelip geçici esintilerden etkilenmemek gibi nitelik ve becerileri içerir

Duygusal zekanın belli başlı özellikleri şunlardır:

· Kendini tanıma: Duygusal zekası yüksek olan kişi, duygu ve düşüncelerinin, tercihlerinin, eğilimlerinin, zayıf ve kuvvetli yanlarının farkındadır Yeteneklerini, eğitimin ona sağladığı donanımı bilir Bunlara dayanarak kararlar alır, kendine hedefler seçer, yani seçimleri ve amaçları kendiyle ilgili gerçeklerle uyumludur

· Duygularını kontrol edebilme: Anlık başarılardan, hazlardan uzak durmayı bilir Sonradan pişman olacağı duygu patlamalarına kapılmaz, gereksiz atılganlıklar yapmaz Karamsar ya da endişeli duygulara kapılmaz, bunların kendisini yapmayı planladığı işerden uzaklaştırmasına izin vermez Bunları yatıştırmak ve özümsemek için bir yol bulabilir Düşüncelerini ve eylemlerini belirli bir hedefe odaklayabilir

· Kendiliğinden güdülenme: Kendi hedeflerini kendisi belirler, başkalarının zorlaması olmaksızın, bunları gerçekleştirmek için tüm çabasını ve yeteneklerini ortaya koyar, hedefine kilitlenebilir, bundan heyecan ve zevk duyar Hedeflerin peşinden giderken geçici hazlarını erteleyebilir Bir sınava girerken ya da bir çalışmayı yürütürken, heyecanını başarıyı artıracak şekilde kullanabilir Başarısızlığa uğradığında umut ve iyimserliğini korur, yeniden deneyebilir

· Başkalarının duygularını paylaşma: Diğerlerinin hissettiklerine karşı duyarlıdır Kendini onların yerine koyabilir Böylece karşı tarafın duygularını kavrar ve derinliği olan, uyumlu bireysel ilişkiler geliştirebilir

· Toplumsal etkinlik: Kişiler arası çatışmaları çözmekte başarılıdır Bir ilişkinin ve grubun nabzını tutar Dile getirilmemiş paylaşılan duyguları ifade edebilir Bir grubun organizasyonunda liderlik nitelikleri sergiler ve kişiler bunu doğallıkla kabul eder

Duygusal zeka kalıtsal özellikler, çocukluk deneyimleri ve öğrenme sonucu oluşur Bir diğer deyişle, duygusal zekayla ilgili becerilerin çoğu öğrenme ve alıştırmayla geliştirilebilir

İleri yaşlarda davranış kalıplarının değiştirilmesi zor ya da imkansızdır Mümkün olsa bile, kişi becerilerini kullanacağı alanı ve zamanı yitirmiştir

Buna karşılık çocukluk ve ilk gençlikte kazanılan tepki biçimleri ve beceriler yaşam boyu sürer, bu nedenle duygusal zekanın geliştirilmesi en iyi fırsatın çocuklu dönemi olduğu söylenebilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-11-2008   #165
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



Güne zinde başlamak için

--------------------------------------------------------------------------------

Güne zinde başlamak için en etkili yol, karbonhidrat açısından zengin bir kahvaltı ve sabah sporu Sabah kalktığınızda önce güzel ama hafif bir kahvaltı yapın Enerjinizi tekrar kazanmak için önce sağlıklı bir şeyler yiyin Aksi takdirde vücudunuz, yağ depolarına saldıracaktır Dolayısıyla kahvaltı yapmadan egzersize başlayan, hele bir de işe gitmeye kalkışan kişiler bütün bir gün boyunca istediği başarıyı elde edemez İşinize konsantre olmada zorlanmamak ve daha zinde bir gün geçirmek için güzel bir kahvaltıdan ve egzersizden daha kolay ne olabilir ki?

Uzmanların belirttiğine göre, en ideal kahvaltı, karbonhidrat açısından zengini olanı Örneğin mısır gevreği, yulaf, meyve veya kepek ekmeğiyle yapılmış bir sandviç yiyebilirsiniz Bu arada yeterince sıvı tüketmeyi de unutmayın Gerçi bilimsel olarak sebebi açıklanamasa da, sabahları su ihtiyacımız, günün diğer saatleri kadar fazla olmuyor Ancak vücut, sabahları beyne, suya ihtiyaç duyduğu sinyalini göndermediği için yeterince sıvı tüketmiyoruz 'Sıvı'dan kastımız sadece kahve veya çay değil Ayılmak için bir bardak çaya ya da bir fincan kahveye hayır demeyiz, ama tüm sıvı ihtiyacınızı da bunlardan karşılamaya kalkmayın Bu tür içecekler yerine meyve suları ya da soda için Bitkisel çaylar da uzmanların önerdiği içecekler arasında yer alıyor

Uzmanlar, sabahları yapılacak egzersizlerin de, kalp ve dolaşım sistemini aktive ederken metabolizmayı da güçlendirdiğini bildiriyor Uzmanlar ayrıca, egzersiz yapmanın, günün zorluklarına karşı daha da hazırlıklı olmayı sağladığını kaydediyor

Özellikle uyuşukluktan ya da çok yatmaktan dolayı oluşan sırt ağrılarından şikayetçi olanların, sabah jimnastiğiyle daha dinamik olacağını ve şikayetlerinden kurtulacaklarını vurgulayan uzmanlar, "Çünkü sabah jimnastiği aynı zamanda kas ve eklemleri de harekete geçiriyor" diyorlar

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.