![]() |
![]() |
![]() |
#151 |
dehşet
|
![]() İzlenim Oluşumu Kişiler arası ilişkiler, büyük ölçüde, kişilerin birbirine ilişkin algısına dayanır ![]() ![]() ![]() Tüm bunların ardından, hatta bunlarla eş zamanlı olarak karşımızdaki kişi hakkında bir fikir oluştururuz ![]() ![]() ![]() Diğerleri hakkındaki algılarımız, sosyal yaşamımızın önemli bir parçasıdır ![]() ![]() ![]() Diğerleri hakkındaki izlenimlerimizin bu denli önemli sonuçlar vermesi, sosyal psikologları, konuyla ilgilenmeye yöneltmiş ve izlenim oluşumunun çeşitli yanlarını aydınlatan farklı model ve açıklamalar ortaya konmuştur ![]() Bunlar arasında Geştaltçı İzlenim Modeli (Asch), Matematiksel İzlenim Modeli (Asch, Anderson, vb ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#152 |
dehşet
|
![]() İzlenimde Polyanna İlkesi Diğerlerine ilişkin yargılarımızda gözlenen pozitiflik yanlılığının açıklanmasına getirilen cevaplardan biridir ![]() Polyanna ilkesine göre, insanlar, kendilerinin iyi şeylerle, hoş kişilerle birlikte bulunduklarını, güzel deneyimler yaşadıklarını düşündüklerinde, kendilerini daha iyi hissederler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#153 |
dehşet
|
![]() Zevk-Gerçeklik İlkesi / Kavramlar Freud tarafından önerilen bu iki ilke (pleasure principle- principle of reality), psişik İşleyişi yöneten iki ilkedir ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#154 |
dehşet
|
![]() Zihniyet Zihniyet kavramı, bir toplumda, bireyler arası farklılıklar bir yana bırakıldığında geride kalan istikrarlı psikolojik yapı ve tüm bireylerde ortak olan bir takım inançlar, yargılar ve temsiller bütünü olarak tanımlanabilir; zihniyet, toplum veya kültürlere özgü bir zihinsel yapıdır ![]() ![]() Zihniyet kavramını irdeleyen yazarlara göre (Bouthoul, 1966) zihniyet, bir toplum veya kültürün üyelerinde ortaktır; bir başka deyişle toplum, benzer zihniyete sahip bireyler topluluğudur ![]() ![]() Zihniyetlerin bir diğer özelliği son derece istikrarlı ve kalıcı olmalarıdır; zihniyetler, kişilerin isteğine bağlı olarak değiştirilemezler ![]() ![]() ![]() Zihniyet konusundaki literatür, zihniyet kavramının çerçeveleri (kozmoloji, moral, din, teknik, sosyal yaşamın kategorileri, yani değerler, kutsal inançlar, hiyerarşiler, dostluk ve düşmanlıklar, vb ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#155 |
dehşet
|
![]() Zoraki Kabul Sosyal psikoloji araştırmalarında önemli bir paradigma oluşturan zoraki kabul ya da uyma (forced compliance), bir bireyin çeşitli dış etkenlerin etkisiyle, görüş, inanç ve tutumlarına zıt davranışta bulunmasıdır ![]() ![]() ![]() Zoraki uyma paradigması, ilk bilişsel çelişki deneylerinin temel paradigmasıdır ![]() ![]() ![]() Daha sonraki bazı çalışmalarda, deneklerin tutumları veya motivasyonlarıyla çelişen bir yerine iki davranış öngörülmüş ve bu düzenek, 'ikili zoraki uyma' olarak nitelendirilmiştir ![]() ![]() ![]() Buna ek olarak B davranışını alalım ![]() ![]() Deneycinin isteği üzerine hoş olmayan bir iş yapmak (A) ve sonra bu işin hoş olduğu yönünde görüş belirtmek (B) ![]() ![]() Bu tür deney düzeneklerinde, ikili zoraki uyma durumu söz konusudur ve bu deney koşulları, bilişsel çelişki teorisinin radikal versiyonlarının revizyonu bakımından önemli sonuçlar vermektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Girandola da (1996, 1997), Festinger ve Carlsmith'in ünlü araştırmasının repliğini yaparak bu araştırmayı çelişki yaratan iki davranışla tekrarlamış ve tutumlarına aykırı iki davranış yapanların, bir davranış yapanlara kıyasla, daha az çelişki yaşadıklarını saptamıştır ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#156 |
dehşet
|
![]() Öğrenilmiş Çaresizlik Seligman ve arkadaşları (1967, 1971, 1975) tarafından ortaya atılan Öğrenilmiş çaresizlik (learned helplessness) kavramı, hayvan veya insanlarda, başlarına gelen şeyler üzerinde hiçbir denetimleri olmadığını gördükleri zaman ortaya çıkan apati durumunu ifade etmektedir ![]() İnsanlar, içinde bulundukları durumda olumsuz veya stres yaratıcı bir olay meydana geldiğinde, olayın kontrol edilebilirliği konusundaki beklentilerine bağlı olarak kontrol kaybı duygusunu benzeri durumlara genelleştirebilmektedirler ![]() Seligman, kontrol kaybının, motivasyon, duygu ve biliş düzeylerinde çeşitli sonuçlan olduğuna işaret etmektedir ![]() � Motivasyonel düzeyde: Çevreyi kontrol isteği yok oluyor, pasifliğe düşülüyor ![]() � Duygusal düzeyde: Kontrol kaybı, umutsuzluk, depresyon gibi olgulara yol açıyor ![]() � Bilişsel düzeyde: İnsan, eylemleri ile eylemlerinin sonuçları arasında bağ kuramıyor ![]() ![]() Öğrenilmiş çaresizlik teorisine yönelik eleştiriler, teorinin kişinin bilişsel kapasitesini dikkate almayıp özellikle duruma ağırlık vermesi hususunda odaklaşmıştır ![]() ![]() Bireyin, söz konusu durumun olağan dişiliğim açıklamak için oluşturduğu atıflar önemlidir ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#157 |
dehşet
|
![]() Öncelik Etkisi Öncelik etkisi (primacy effeci) ya da bir diğer deyişle ilk izlenim etkisi kavramı, izlenim oluşumu alanında yapılan çalışmalarda, belirli bir kişiyi betimleyen sıfatlar listesi içersinde, en önce sunulanların bu kişiye ilişkin yargılarımızı daha çok etkilediğini; iletişim alanında ise bir dizi mesaj içersinde en önce sunulanların, kişilerin algıları ve kanaatleri üzerinde daha ağırlıklı bir rol oynadığını ifade etmektedir ![]() Araştırmalar etkileşimdeki bireylerin birbirleri hakkında sahip oldukları ilk enformasyonların daha etkili olduğunu göstermektedir ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#158 |
dehşet
|
![]() Öyküsel Kimlik Descartes'ın Cogito'sunun etkisiyle sosyal bilimler alanında uzunca bir süre bütünsel bir bilinç ya da bir 'birleşik Ben' paradigması hakim olmuştur ![]() ![]() ![]() Ancak Ricoeur, insanın, varoluşuna bir bütünlük, bir birlik vermek ihtiyacında olduğunu, bunun da (birliğin) insanın kendisi hakkında oluşturacağı bir hikaye şeklinde gerçekleşebileceğini, bir başka deyişle bir anlatı tarzında sağlanabileceğini vurgulamıştır ![]() Buna 'öyküsel kimlik' (narratif kimlik) demiştir ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#159 |
dehşet
|
![]() Öz Farkındalık Öz farkındalık (şelf awareness), kişinin dikkatinin kendisi üzerine toplanması ve benliğin, onun bilincinin objesi haline gelme durumudur ![]() ![]() ![]() Öz farkındalık, bir bakıma kişinin kendisinin bilincinde olmasını ifade etmesi bakımından benlik-bilincine benzemektedir; ancak öz farkındalık, bir tür kendi üstüne odaklaşma hali, belirli bir durum içindeki bir bilinçlilik hali iken, benlik bilinci kavramı (self-consciousness), daha ziyade bireysel bir dispozisyonu ifade etmektedir ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#160 |
dehşet
|
![]() Öz Saygı Bir kişinin kendisini algılamasına ilişkin bir kavram olan öz saygı (self-esteem), kişinin kendisine bir birey olarak yüklediği değeri ifade etmektedir ![]() ![]() ![]() Bu duygu, öz saygı araştırmalarının temeli olmuştur, zira öz saygı araştırmaları, kişilerin kendilerini değerlendirebileceği ve bunu tutumları, eylemleri ve sözleri vasıtasıyla ifade edebileceği varsayımına dayanmaktadır ![]() ![]() ![]() Öte yandan öz saygı, kişinin içinde bulunduğu durumlardan da etkilenir ![]() ![]() ![]() Tarihsel olarak, öz saygının kavramsallaştırılmasında iki teorisyen James ve Cooley'in çalışmaları önemli bir yer tut-maktadır (Bolognini ve ark ![]() ![]() ![]() ![]() Öz saygı, modern Batı toplumlarının bir özelliği olan bireyselci bir insan ideolojisi içinde kök salan bir kimlik boyutudur ![]() ![]() ![]() Bu kültür, çocukların, hareketlerinden sorumlu bir kişi olarak görülmesi gerektiğini vurgulamış ve kendini ifade etme ve gerçekleştirmeyi bir hedef olarak göstermiştir ![]() Maslow'un ihtiyaçlar piramidinin en üst katında yer alan kendini gerçekleştirme hedefi, hümanist düşünce geleneğinden gelmektedir ![]() ![]() Öz saygı, son çeyrek yüzyılda, önemli bir araştırma alanı olmaktan öte, geniş bir kitlenin ilgi odağı haline gelmiştir ![]() ![]() Çeşitli yaşam alanlarındaki performans düşüklükleri, depresyonlar, İntiharlar, ergenlik ve gençlik sapmaları, okul başarısızlıkları ve uyumsuzlukları, erken hamilelik ve benzeri sorunlar, öz saygı düzeyiyle ilişkilendirilerek anlaşılmaya çalışılmıştır ![]() Günümüzde, çeşitli araştırmacılar öz saygının, insanların yaşamında önemli bir rol oynadığı, onların düşünceleri, duyguları ve davranışlarında etkili olduğu konusunda görüş birliği içindedirler ![]() ![]() Öz saygının yapısı konusunda, bazı yazarlar genel bir duygudan (Coopersmith, 1967) söz ederken, bazıları (Bracken, 1996; Harter, 1982; Marsh, 1989) çok boyutlu bir yaklaşım sergilemektedirler ![]() ![]() Kendini değerlendirmenin, çocukluktan itibaren gelişim dönemlerine bağlı olarak, alanlara göre farklı bir seyir izlemesi de bu tezi desteklemektedir ![]() ![]() Fakat farklı alanlar da olsa, Öz saygının faktör yapısında özellikle iki faktör öne çıkmaktadır: Kapasite veya yeteneklerin değerlendirilmesi ile kişisel uygunluğun (sosyal kabul açısından) değerlendirilmesi ![]() ![]() ![]() Öz saygı düzeyinin ölçülmesi, öz saygının kavramsallaştırılmasında temel alınan yaklaşımlara göre farklı yöntem ve ölçeklerle yapılmaktadır ![]() ![]() ![]() Örneğin okul başarısı veya fiziksel görünüm konusundaki öz saygı düzeyi araştırılmak istendiğinde, çok boyutlu bir ölçeğin, sadece bir tek (veya birkaç) alt ölçeğini kullanma imkanı vardır ve bu da, önemli bir tasarruf kaynağıdır (Harter, 1998) ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#161 |
dehşet
|
![]() Öz Saygı İyimserliği Pyszczynski, Greenberg ve Solomon (1987) tarafından ortaya konan bu olgu, insanların öz saygı yoluyla tehditle başa çıkmaya çalışmalarını ifade etmektedir ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#162 |
dehşet
|
![]() Öz Sevgi XVIII ![]() ![]() ![]() ![]() Bu tanımda, Ben, kendi üstüne dönen, kendi kendine yeterli bir bütünsellik gibi görülmektedir ![]() ![]() Demokrasi teorisinde öz sevgiyi (amour de soi), izzet-i nefisle (amour propre) karşılaştıran Rousseau, 'sivil durum'da, tek tek bireylerin iradesinin genel iradeye göre durumunu, 'doğa durumu'nda, izzet-i nefsin öz sevgiye göre durumuna benzetmektedir ![]() ![]() ![]() Öz sevgi ya da kişinin kendini sevmesi, nihai analizde diğerlerinin onu sevgisiyle bir olmaktadır; zira sempati, kendi kopyasını, çiftini, ikizini yaratmaktadır, ikizini yaratma, seyircisini taklitle eşdeğerlidir, burada karşılıklı sevmenin zevkini arama, kendi üstüne dönüşümlü (refleksif) sempati ilkesi işlemektedir |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#163 |
dehşet
|
![]() Özdeşleşme Başlangıçta Freud'un hastalarıyla ilişkilerinden hareketle hipotetik olarak oluşturduğu bu kavram (Identification), bireyin erken yaşlardan itibaren bir başkasını model alarak kendi kişiliğini oluşturma sürecini ifade etmektedir ![]() Erken yaşlardan itibaren diğerleriyle bazı ortak yanları olduğunu farkeden çocuk, ya kendini onlara, ya da diğerlerini kendisinin bir parçasına benzeterek özdeşleşme sürecine girmekte ve onlar tarafından aktarılan değerlere göre 'ideal ben'ini oluşturmaktadır ![]() ![]() ![]() Özdeşleşme kavramı sosyal etki araştırmalarında, konformizm ya da uymanın belirli bir tipine işaret etmektedir ![]() ![]() Özdeşleşme durumunda birey, grubun görüşlerini değil, gruptaki kişilerle ilişkilerini dikkate alır; onun için önemli olan gruptaki beğendiği, değer verdiği kişilerle ilişkileridir ve tepkilerinde onları örnek alır; onlarla ilişki kurmak veya ilişkilerini korumak, geliştirmek ister (dolayısıyla grubun görüşünü benimsemesi söz konusu değildir; yalnız kaldığında terk edebilir) ![]() Özdeşleşme kavramı, daha yakın yıllarda grupların oluşumunu açıklamada kullanılmıştır ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#164 |
dehşet
|
![]() Özel Muamele Stratejisi Manipülasyon tekniklerinden biri olan bu strateji, belirli bir davranışa angaje edilmek (bir şeye katmak, bir ürün satmak, vb ![]() ![]() Örneğin bir mağazaya giren müşteriye n'inci müşteri olduğunun ve onun için X malından aldığı takdirde bir hediye öngörüldüğünün veya o günün özel bir gün olduğunun ve bu nedenle indirim yapıldığının veya bir çekiliş yapılacağının belirtilmesi gibi |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
#165 |
dehşet
|
![]() Özel-İlişkisel Benlik Özerk-ilişkisel benlik kavramı, Kağıtçıbaşı (1996) tarafından ortaya atılmıştır ![]() ![]() Bu boyutların kesişmesinden, özerk-ilişkisel benlik, ilişkisel benlik (ilişkililik-dışa bağlılık), ayrışmış benlik (özerklik-ayrışmışlık) ve marjinal benlik (aynşmışhk-dışa bağlılık) gibi benlik tipleri doğmaktadır ![]() Literatürde ilişkililik ve özerklik genellikle, birbirine zıt düşen kavramlar olarak tanımlanmıştır, yani özerkliğe, başkalarından ayrışmışlık, uzaklaşma anlamı yüklenmiştir ![]() ![]() Oysa Kağıtçıbaşı, bu iki özelliğin, birbirinden bağımsız farklı boyutlara (kişiler arası mesafe boyutu ile etkinlik boyutu) ait olduğunu, dolayısıyla bu boyutların birer özelliği olan özerklik ile ilişkililiğin bir arada var olmalarının mümkün olduğunu öne sürmüştür ![]() Örneğin aile yapısıyla özerklik ilişkisine bakıldığında modernleşme teorisine göre modernleşme arttıkça ilişkililiğin azaldığı yönünde genel bir kabul vardır ![]() ![]() Ona göre, eğer bu iki boyut ayrı ve bağımsız ise ikisinin zıt kutuplarının bir arada görülmesi mümkündür ![]() ![]() ![]() ![]() Bu durum, geleneksel toplumdan çok, bağlılık kültürü içeren toplulukçu toplumların gelişmiş (kentlileşmiş, eğitimli) kesimlerinde tipik olarak görülür ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|