08-21-2006 | #136 |
dehşet
|
Tutum Ölçekleri Tutum ölçeği, genel bir deyişle tutumları ölçmeye yarayan bir ölçme aracıdır Tutumlar, doğrudan gözlenemeyen değişkenler ya da faktörlerdir; bireyin tutumları, ilke olarak davranışlarında yansır ve özellikle de dil vasıtasıyla ifade edilirler Bu nedenle sosyal psikologlar geçerli ve güvenilir ölçme araçları geliştirmeye çalışmışlardır Bu ölçekler yapı ve şekil bakımından birbirinden farklı olmakla birlikte genel olarak, aynı bir davranış eğilimiyle ilişkili kanaatler belirten ve aralarında mantıksal bir bağ bulunan ifadeler ya da önermeler şeklinde görünürler Tutum ölçeği, cevaplan ölçülen tutum bakımından belirli bir örneklemi gruplandırmaya yarayan bir soru veya görüş seti olarak tanımlanabilir (Michelat ve Thomas) Tutum ölçekleri, teknik açıdan az sayıda birkaç türe ayrılırlar: Thurstone Ölçekleri, Likert ölçeği, Bogardus Ölçeği, Anlam Ölçekleri gibi Ancak türleri ne olursa olsun genel olarak tutumun objesine veya yazarına göre adlandırılırlar: Faşizm Ölçeği, Dinsel Tutumlar Ölçeği, Feminizm Ölçeği, vb |
08-21-2006 | #137 |
dehşet
|
Uyum Uyum (adaptation), genel anlamda, organizmanın çevresiyle ilişkilerinin dengesini sağlamaya yönelik değişikliklerin bütününü ifade etmektedir Organizmanın içinde bulunduğu koşullarda yeni bir durum meydana geldiğinde, uyum süreçleri işlemeye koyulmaktadır Piaget, bu yeni öğe veya verilerin daha önceden oluşmuş davranışsal örüntülerle bütünleşmesine, özümseme (assimilation); yeni verilerin mevcut şema veya örüntüleri değiştirmesine, yani yeni durumun gereklerine uygun hale getirmesine ise 'aktif uyum' (accommodation) adını vermiştir Piaget'nin görüşünde bu iki uyum süreci, çocuğun gelişimi bakımından temel etkinliklerdir Uyum kavramı, etolojik perspektifte, bir popülasyonun ve gelecek kuşaklarının belirli bir yaşam alanında yaşamını sürdürebilme yeteneğini ifade etmekte ve bu anlamda, 'evrimsel uyum' terimi kullanılmaktadır |
08-21-2006 | #138 |
dehşet
|
Uyuz Keçi Etkisi Uyuz keçi etkisi (the black sheep effect) terimi, gruplar arası ilişkiler bağlamında, eş zamanlı olarak iç grubun, sosyal olarak arzulanır üyeleri yüceltilirken sosyal olarak itici, antipatik (ya da arzu edilmeyen) üyelerinin ('uyuz keçi') aşağılanması olgusunu belirtmek için kullanılmıştır (Marques, Yzerbyt, Leyens, 1988) Antipatik grup üyeleri, grubun kimliğini, tıpkı dış grup üyeleri gibi olumsuz olarak etkilemektedir ve bu nedenle, tıpkı dış grup üyeleri gibi, olumsuz olarak yargılanmaktadır Bu anlamda söz konusu kavram, sosyal kimlik çalışmalarında üzerinde durulmayan grup içi farklılaşmalara işaret etmektedir |
08-21-2006 | #139 |
dehşet
|
Varoluşun Estetiği Foucault tarafından ortaya atılan bu kavram (esthetique de l'extstence), antikitede bireyin bizzat kendi yaşamını bir eser malzemesi gibi alarak, kendi varoluşunu inşa etmesini, kendi üzerinde eylemde bulunmasını ifade etmektedir Foucault'nun bu tezi kimlik ya da benlik sorunsalı bakımından önem taşımaktadır Zira günümüzde yaygın bir psikoloji anlayışı, insanın kendisi olmasını, otantik olmasını ve dolayısıyla kendisini tanımasını tavsiye etmektedir Foucault'ya göre bu görüş, doğal ve evrensel bir görüş değildir 'Ben kimim?' sorusu, Hıristiyanlıkla birlikte ortaya çıkmış ve ilk manastırlarda, günah çıkarma (confessiori) pratiklerini belirli bir koda oturtma amacıyla geliştirilmiştir Nitekim antikitede birey, kendisinin kim olduğunu sorgulamamakta, kendisini tanımaya ve kendisi olmaya çalışmamaktadır İnsanın kendisine ilişkin kaygısı, M S ilk iki yüzyıl boyunca şekillenmiş ve felsefi düşüncede, V yüzyılda ortaya çıkmıştır |
08-21-2006 | #140 |
dehşet
|
Verbalizm Verbalizm (verbalism), sözcüklerin anlamını gerçekten anlamaksızın kullanma tutum ve davranışı olarak tanımlanabilir Verbalizm, boş, anlamı belirsiz sözcüklerle konuşma, sözcükler üstüne tartışma, 'laf salatası' yapma gibi biçimler alabilir |
08-21-2006 | #141 |
dehşet
|
Vücut Şeması İnsanın vücuduna ilişkin temsili, H Head'de 'vücut şeması' (1911), P Schilder'de 'vücut imajı' (1923) terimleriyle ifade edilmiştir Genel olarak, bu iki terimi kullanıldıkları metin alanlarına göre birbirinden farklılaştırmak daha doğru görünmektedir Vücut şeması, daha ziyade vücudun mekândaki pozisyonu ve farklı vücut parçalarının durumunun az çok bilinçli bir temsilini ifade etmektedir Burada, insanın belirli bir andaki ve dolayımsız çevresindeki aktüel vücudu söz konusudur Bu şema, büyük ölçüde değişmezlik göstermektedir Buna karşılık vücut imajı, bireyin geçmiş yaşantılarından, vücuduna ilişkin deneyimlerinden ve kültürel normlardan etkilenen bir temsile göndermektedir İnsanın vücuduyla ilişkisinin temel biçimi, yorgunluğunu, acısını veya ağrısını hissettiği, rehavet veya gevşeme duyduğu vücuduyla, yani onun içten algıladığı ve kavradığı yaşayan bir gerçeklik olarak vücuduyla ilişkisidir İkinci biçimi, dıştan kavranan vücutla ilişkidir ve bu ilişki, tarihsel-kültürel niteliklidir Nitekim, vücudun bugünkü anlamda, bakılan, seyredilen, sevilen, bakım yapılan ve hatları çizilen, kalıba sokulan bir obje olarak kavranışı, modernlikle ilişkilendirilebilir (Chappuis, 1994) Burada vücut, diğerinin bakışına sunulan ve diğeri tarafından takdir edilen; duruma göre kişiler arası iletişimde köprü veya engel rolü oynayan, bireyi sergileyen veya gizleyen karmaşık bir 'şey'dir Gittikçe daha genel bir nitelik kazanan bu anlayışta, çekici, cezbedici, diğeri tarafından beğenilen bir vücuda sahip olmak veya vücudunu diğerlerinin dikkatini çekecek veya diğerleri üstünde bir güç elde etmeyi sağlayacak ahenkli bir biçime sokmak önem kazanmaktadır Vücudun bir arzu veya kıskançlık, güç veya zayıflık vasıtası haline dönüşmesi, modernlik ile refleksif düşüncenin ortaya çıkışı arasındaki ilişkiye bağlanabilir Vücudun kutsal olmaktan çıkışı, insanın vücuduyla ilişkisinin dış bir koda göre düzenlenmesi yerine, bizzat insanın gözüyle görülmesine göndermektedir Bunun için vücudun bireyden koparak ayrılması gerekmektedir Kuşkusuz bu kopuş sancılı ve diyalektik bir özelliktedir Zira vücudumuz diğerinin ve bizim gözümüzde kimliğimizin konumlandığı yer olarak, bize ait olmaya devam etmekte ve varlığımızı ortaya koymakta, ancak aynı zamanda sürekli diğerinin bakışına göre 'baktığımız, ilişki kurduğumuz bir obje olarak işlemekte ve diğerinin varlığını ortaya koymaktadır (Chappuis, 1994) Vücut imajı, çağımızda benlik sunumunun önem kazanmasıyla, bireyler açısından önemli bir kaygı konusuna dönüşmüştür İnsan vücuduna yönelik yeni bir hizmet ve endüstri sektörünün ortaya çıkması, modern toplumlarda bu kaygının ne kadar yaygın olduğunu göstermektedir Bu kaygı beslenme alışkanlıkları, sportif etkinlikler, estetik cerrahi ve estetik bakım hizmetleri gibi alanlarda yepyeni norm ve davranışların doğmasına yol açmıştır Günümüzde vücut, benlik amblemi statüsüne yükselmiştir (Bloch ve ark 1997) |
08-21-2006 | #142 |
dehşet
|
Yafes ve Sam Kompleksi Yafes ve Sam kompleksi, gazetecilerin gerçekliği tüm çıplaklığıyla yazıp yazmaması konusundaki tartışmalarda, oto-sansür tavrını ifade etmektedir Bu kompleks kısaca, olaylara karşıdan bakma ve onlardan söz etme güçlüğü ya da bu kapasiteden yoksun olma olarak tanımlanabilir Yafes ve Sam, Nuh'un iki oğludur Bir gün babaları yıkanırken, istemeden onu çıplak olarak gören iki çocuk gözlerini kapatmışlardır Nuh'un üçüncü oğlu Ham ise bakmaya devam ederek onun çıplaklığıyla alay etmiş ve babası tarafından lanetlenmiştir Yafes ve Sam kompleksinin nitelediği ünlü çağdaş olay örneklerinden biri 1968'de Vietnam'da cereyan eden My Lai Katliamı ardından ABD'de açılan davalarda olayın tanıklarının aylarca suskun kalmalarıdır |
08-21-2006 | #143 |
dehşet
|
Yansımalı Düşünce Yansımalı düşünce (specularity} refleksif düşüncenin ve empatinin bir versiyonu olarak nitelendirilebilir Yansımalı düşünce, ilişkide bulunan iki tarafın birbirinin düşüncesini dikkate alarak düşünmesini ifade eder ve bu anlamda, kendi ikizini yaratan bir düşüncedir Zira burada bir ayna oyunu söz konusudur, iki aynanın birbirine karşı konması, sonsuza kadar giden bir görüntü zinciri oluşturur Tutuklular ikilemi, yansımalı düşüncenin literatürdeki en tanınmış örneklerinden biridir Normal olarak empatik niteliği nedeniyle bu tür bir akıl yürütmenin, karşılıklı anlayışı ve işbirliğini sağlaması beklenir; ancak tıpkı tutuklular ikileminde olduğu gibi, karşıdakinin ne düşüneceğini hesaba katmak, çoğu durumda, istismar ve anlaşmazlığa götürmektedir öte yandan pratikte insanlar sağduyu yoluyla işbirliğini sağlamayı başarmaktadırlar Ortak bilgi kavramından yola çıkan teorisyenlerin iddia ettiği gibi, diğerinin düşündüğünü sonsuz bir zincirde hesaplamaksızın ("Onun düşündüğümü düşündüğünü düşündüğümü düşündüğünü düşündüğümü düşünüyorum"), kişiler arası ilişkide bir istikrar sağlanabilmektedir Dupuy (1992), işbirliğine ulaşmak, makul olanda birleşmek için, rasyonellik paradigmasının bir eksiklik gibi gördüğü çok küçük dozda da olsa bir 'kusur'un (imperfectiori) gerektiğini, kendi dışından gelen bir şeylerin devreye girdiğini belirtmektedir Dolayısıyla açıklamayı iddia ettiği şeyi (sosyal olguları saydam ya da anlaşılabilir kılma iddiası) açıklayamayan rasyonellik paradigması, kendisinde bir eksiklik taşımaktadır |
08-21-2006 | #144 |
dehşet
|
İhtiyaç İhtiyaç, bireyin hissettiği fizyolojik, psikolojik veya sosyal eksikliktir İhtiyaçlar, tek başına veya bir kaçı birlikte olarak, bireyi, belirli bir tutum ya da davranışa doğru yönlendirirler Bu anlamda, bireyi güdüleyen temel güçlerden birini oluştururlar Psiko-sosyal araştırmalarda üstünde durulan ihtiyaçlar oldukça çeşitlidir Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: � bağlanma ihtiyacı; diğerleriyle dostluk ilişkileri kurma ve bunları koruma ihtiyacı � aidiyet ihtiyacı; bir grubun üyesi olma, etrafındakilerle sıkı ilişkiler oluşturma ihtiyacı � kendini gerçekleştirme ihtiyacı; kişisel olarak anlamlı sayılan etkinliklere girme ve başarma; özlemlerini gerçekleştirme, daha mükemmelleşme ve yaratma ihtiyacı � özerklik ihtiyacı; gözetim veya emir olmadan, kendi hedeflerini kendi saptama, bizzat karar verme ve kendi planına göre çalışma ihtiyacı � güç ihtiyacı; çevresindekileri etkileme, yönlendirme ihtiyacı � gelişme ihtiyacı; bireyin kendi potansiyelini (yetenek, kapasite, vb) kullanma ve geliştirme ihtiyacı � güvenlik ihtiyacı; bireyin çevresinde yaşanan anda ve gelecekte kendini korumayı sağlama ihtiyacı � öz saygı ihtiyacı; bilgi, kapasite, bağımsızlık ve benzeri bakımlardan kendine güvenme ve kendini değerli görme ihtiyacı � sosyal onay ihtiyacı; çevresinden olumlu geri-bildirim alma, takdir görme ihtiyacı, vb |
08-21-2006 | #145 |
dehşet
|
İletişim ki çeşit sinyal vardır Bunlardan birincisine işaret (sign) adı verilir, işaret, olaylar arasındaki doğal ilişkilerle anlam kazanır, örneğin bir köpeğin havlaması ısırabileceğinin, gökgürültüsü genellikle yağmur yağacağının ve bir yerden duman çıkması çoğunlukla orada ateş olduğunun işareti olarak öğrenilir Bu olaylarda her işaretin belirli anlamı vardır çünkü daha önceden bu uyarıcıların birbirleri ile ilişkili olduğu öğrenilmiştir, ikinci çeşit sinyal insanlar tarafından türetilmiştir ve bunlara sembol (symbol) adı verilir, insanlar her sembole bir anlam vermişler ve onu kendi aralarında iletişim kurmak için kullanmışlardır Bir sembol değişik biçimler alabilir Şekil 71'deki gibi bir resim ya da söylenen bir kelime gibi bir ses olabilir Bir dil, iletişimde sembollerin kullanılması ile tanımlanır Dil Çeşitleri Yeryüzünün farklı yörelerinde farklı anlamlar taşıyan ıslık çalma ve bazı bölgelerde oldukça geliştirilmiş bir iletişim sistemi olan davul çalma diğer sembol çeşitlerini içerir Hemen hemen tüm insanlar el ve yüz hareketlerini iletişim aracı olarak kullanırlar Bununla beraber, sembollerle iletişimde en yaygın sistem, anlam iletmek için değişik birleşimlerle söylenen ve yazılan kelimelerden oluşan bir dildir Amerika'daki kızılderililerde olduğu gibi, farklı diller konuşan ancak birbirleriyle yakın ilişkileri olan toplumların üyeleri, aralarındaki dil engelini aşmak için yüzlerce el ve yüz hareketi kullanabilirler Bu çeşit bir işaret dili genellikle sağırlar tarafından kullanılır; bunun Amerika'da kullanılan bir çeşidine ise Amerikan işaret Dili (American Sign Language) adı verilir Dil hem yazılı, hem sözlü olabilir Konuşma dili, yazının icadından binlerce yıl öncesinden beri gelişmiştir Büyümekte olan çocuk tarafından ilk önce konuşma dili öğrenilir Yazı dili ile konuşma dili arasında önemli farklar vardır Temel öğeleri farklıdır Biri kelimelerden, diğeri seslerden oluşur Yazı dilinin biçimi gelenekler ve gramerciler tarafından konuşma diline oranla çok daha dikkatli bir şekilde düzenlenmiştir Konuşurken ve yazarken kullanılan sözcük dağarcığı (vocabulary) tamamen aynı değildir Yazı dilinin sözcük dağarcığı genellikle daha geniştir Bundan başka, konuşma ve yazı dillerinin gramerleri farklıdır; bu iki yolla (media) farklı türde bilgi aktarma eğilimi vardır Ayrıca konuşma dilinde, yazı diline oranla daha fazla tekrar ve fazladanlık (redundancy) vardır |
08-21-2006 | #146 |
dehşet
|
Dilbilimi Dil konusundaki çalışmaların genel adı dilbilimidir (dinguistics) Dilbilimi içinde birçok farklı yaklaşım vardır Filologlar (philologists) ya da karşılaştırmalı dilbilimcileri dilin geçmişini ve dillerin birbirleriyle ilişkilerini incelerler Fonetikciler (phoneticians) bir dilin seslerini çalışırlar Gramerciler (grammarians) dilin yapısındaki kurallarla ilgilenirler Semantikciler (semanticists) dildeki kelime ve cümlelerin anlamını çözümlerler Psikolinguist'ler (psycholinguists) dilin nasıl öğrenildiğini ve insan düşüncesindeki işlevlerini çalışan psikologlardır Bölüm 6'da tartışıldığı gibi, insanlar dili düşüncenin bir aracı gibi kullanırlar; onun vasıtası ile yalnız birbirleri ile değil, kendi kendileriyle de iletişimde bulunurlar Hayvanlarda iletişim Hayvanlardaki iletişime gelince, hemen tüm omurgalı hayvanlar (belkemiği olanlar) kendi türlerinin üyeleriyle ve zaman zaman da başka türlerin üyeleriyle iletişimde bulunurlar Buradaki "iletişim" kelimesi, diğer hayvanlar için anlam ifade eden sinyaller verme anlamındadır Bu sinyaller bir köpeğin havlaması veya bir kuşun ötmesi gibi sesler ya da bir tavuskuşunun kabarması veya bir maymunun tehdit gösterisi gibi görsel gösteriler (visual displays) olabilir (Şekil 72'ye bakınız) İnsan standartlarına göre, hayvanların her türünün kullandığı sinyallerin miktarı oldukça azdır En üst düzeydeki sosyal omurgalıların repertuarlarında bile 30 35 farklı gösteriden fazlası nadiren bulunur Birçok omurgalılar arasında gösterilerin sayısı türden türe 3 4 sayılık fark göstermektedir Bu sayılar en azı balıklarda görülen 10 ile, en çoğu toplumsal düzenlerindeki karmaşıklık yönünden insanlara en yakın primatlardan olan rhesus maymunlanndaki 37 arasında bir değişim gösterir (Wilson, 1972, s 56) Hayvanların bu gösterileri çoğunlukla saptanık davranış örüntüleridir Bu nedenle de türe özgü davranışlar olarak nitelendirilirler Bununla beraber, bazı örneklerde öğrenme de bir ölçüde rol oynar Örneğin bazı kuş türleri ötebilmek için başka kuşun ötüşünü duymak zorundadırlar (Peterson, 1963) Böylece, hayvanlardaki iletişim, hem doğuştan gelen eğilimlere (innate tendencies) hem de öğrenmeye bağlıdır Hayvanlarda konuşma Hayvanlar her ne kadar iletişim kurabilirlerse de doğal bir dilleri yoktur Burada işaretlerle semboller arasındaki fark önemlidir Tanımı gereği bir dilde, anlam karşılığında semboller kullanılır Hayvanların havlamaları, ötmeleri, yüz buruşturmaları veya tehdit edici gösterilen anlamlı işaretlerdir; ancak bunlar sembol olmadıklarından dil değildir Bir rhesus maymununun saldırgan gösterileri Sert bakışlar halindeki düşük şiddette gösteri, maymunun ayakları üzerine kalkması ile giderek artar, daha sonra (sağda) elleriyle yeri tokatlarken ağzı açık bir şekilde başını aşağı-yukarı sallar Bu noktadan sonra hasmı geri çekilmezse maymun saldırabilir (Scientific Amer/can, Wilson, 1972) Doğal bir dilleri olmasa da, hayvanlara insanların dili öğretilebilir mi? Papağan veya Mynah kuşu gibi bazı kuşlar insan konuşmasını oldukça iyi taklit edebilirler fakat bunları anlamlı semboller olarak kullanamazlar Eğer kuşlara değişik anlamlar için değişik kelimeleri bir gramer düzeni içinde kullanmaları öğretilebilseydi, bu bir dil olurdu Bunu öğretmek için bazı girişimlerde bulunulmuş, ancak yeterince başarıya ulaşılamamıştır (Ginsberg, 1963) Yeterli çaba gösterilmemiş ya da uygun teknik kullanılmamış olabilir Öte yandan tüm kanıtlar, bazı kuşların konuşma seslerini çıkarmak için gerekli motor aygıtlara sahip olmalarına rağmen, beyinlerinin bu sesleri anlamlı olarak kullanabilecek kadar örgütlenmiş olmadığını göstermektedir Tüm hayvanlar içinde yapısı ve büyüklüğü bakımından insan beynine en çok benzeyen beyne sahip hayvanlar şempanzelerdir Bu onların insan dilini öğrenebilecekleri anl***** gelir mi? Bunu onlara öğretmek için iki önemli çalışma yapılmıştır 1930'lann ilk yıllarında yapılan ilk çalışmada bir karıkoca, Gua adındaki bebek şempanzeyi kendilerinin yeni doğmuş oğulları ile birlikte büyütmüşlerdir (Kellogg, Kellogg, 1933) Fakat Gua bir takım el hareketlerini ve kaşıkla yemek yemek gibi becerileri öğrenmişse de, dil öğrenmede hemen hiç bir gelişme göstermemiştir, ikinci deneyde Vicki adındaki şempanze, kendisine insan konuşmasını öğretmek için uzun zaman ayıran psikologların evinde tek başına yetiştirilmiştir (Hayes ve Hayes, 1951) Yoğun yetiştirme çalışmaları sonucunda Vicki'nin öğrenmiş gibi göründüğü ve anlamlı bir şekilde ku''andığı dil "anne", "baba" ve "fincan"ı andıran üç kelimeden ibarettir Gerçekte, şempanzelerin çıkardıkları seslerin fonetik analizi, ancak dört veya beş değişik sesi çıkarabildikleri izlenimini vermektedir (Liberman, 1973) Buna karşılık, bebekler konuşmaya başlamadan önce çok sayıda ses çıkarırlar Şempanzelerin telaffuz ettiği tek sesli harf uh sesini andırmakta, sessiz harfler ise p, m ve k ile sınırlı görünmektedir Göründüğü kadarıyla şempanzelerin beyni ya örgütlü değildir ya da konuşma dilini oluşturacak temel sesleri çıkarabilecek biçimde ses çıkarıcı kaslarla bağlantısı yoktur Bugünkü bilimsel fikir birliğine göre konuşma dili Homosapiens türüne özgü bir yetenektir Sessiz dil Mademki konuşma tartışma dışı görünmektedir, şempanzeler sessiz bir dil (nonvocal language) öğrenebilirler mi? Elleriyle birçok jestler yaparlar, ellerini mahir bir şekilde kullanırlar ve çevrelerindeki olaylara yakın bir dikkat gösterirler Belki de görsel sembollerin bazı birleşimleri hareketlerle birlikte kullanılarak şempanzeler için bir dil geliştirilebilir Bu yaklaşımla önemli başarılara ulaşan üç değişik program uygulanmıştır (Fleming, 1974 a, b) Bunlardan biri burada betimlenecektir (Premack ve Premack, 1972): Suratı adındaki şempanze ile deneyciler arasındaki iletişimin tümü, Sarah'ın kafesinin arkasındaki dil tahtası (language bosrd) ürerinde yer almıştır (Şekil 73'e bakınız) Bu tahta manyetikti ve arkaları çelik plastik parçalar üzerine tutturulabiliyordu Plastik parçalar büyüklük, şekil ve renk bakımından birbirlerinden farklıydı Bunların her bin bir kelimeyi simgeliyordu Çalışma Sarah'a bazı tek kelimelerin anlamlarının öğretilmesiyle başladı Bir elma alabilmek için elmayı simgeleyen plastik parçayı tahtanın üstüne tutturması isteniyordu Muz için de aynı işlem gerekiyordu Bu yolla bir takım kelimeleri öğrendikten sonra Sarah'a "ver" kelimesi öğretildi Bundan sonra, Sarah'ın bir elmaya sahip olabilmesi için tahtaya biri "elma" için, diğeri "ver" için iki parça tutturması gerekiyordu (Şekil 73'de görüldüğü gibi Çinlilerin dikey yazma sistemi kullanılmıştır Sarah bu sistemi tercih eder görünmüştür) Daha sonra şempanze, kendisi gibi boyunlarında adları için semboller takmakta olan değişik deneycilerin adlarını öğrendi Artık elma alabilmek için "Mary elma ver" veya "John elma ver" yazmak zorundaydı Daha sonra parçaları "Mary Sarah'a elma ver" şeklinde yerleştirmeyi öğrenmesi gerekti Her durumda istediğini alabilmesi için parçaları gramer kurallarına uygun kullanması isteniyordu Sarah ve konuşma tahtası Sarah, "Sarah elmayı kovaya, muzu tabağa koy" mesajını okumuş, elmayı kovaya, muzu tabağa koymak üzere (Scientific American, Premaçk ve Premaçk, 1972) Bu yöntemle Sarah, içlerinde ("tabak", "kova") gibi nesne isimlerinin, ("dır", "ver", "al", "içine koy", "yıka") gibi fiillerin, (aynı farklı, hayır değildir, adı, renk, ?, eğer öyleyse) gibi kavramların ve (kırmızı, sarı, kahverengi, yeşil] gibi renklerin de bulunduğu yaklaşık 130 kelime öğrendi Kendisine bir cisim gösterilip rengi sorulduğunda, doğru parçayı tahtaya tutturuyordu Daha ilginci, Şekil 74'de gösterildiği gibi koşullu bağlantıları da öğrendi Bir elma almak için gereken davranış basitti Ancak Sarah ne yapması gerektiğini ve ne yapmaması gerektiğini bilmek için dört cümleyi okumalı ve anlamalıydı Sarah'ın kavramları öğrendiği de açıktı Kendisine, örneğin bir elma gösterildiğinde, nitelik çiftleri arasında bir "nitelik çözümlemesi" (feature analysis) yaparak seçim yapması isteniyordu Elma için kırmızıyı yeşilden, daireyi köşeliden ve saplıyı sapsızdan ayırdedip seçiyordu Böylece Saran elmanın niteliklerini soyutladı Şempanze Sarah koşullu bağlantıları çok iyi öğrenmiştir Kendisine ödül sağlayacak olanı seçebilmek için dört cümlenin anl***** çok dikkat etmek zorundadır (Scientific American, Premaçk ve Premaçk, 1972) Bu betimleme Sarah'ın başarısının sadece ana niteliklerini göstermektedir Genel olarak iletişim yeteneği iki yaşındaki bir çocuğunki kadardır Kelimeleri uygun düzende gereği gibi kullanmaktadır Bu ise gramer kurallarını öğrendiğini gösterir Böylece bir şempanzenin sessiz bir dili öğrendiği ve bunu insanlarla iletişim sağlamak için kullandığı sonucuna varılır Dil kuramı açısından önemi dışında, şempanzelerle yapılan bu deneyler, insanlar için de bazı uygulama alanları bulabilir Bu bölümde daha ilerde tartışıldığı gibi sağır çocuklar dil öğrenmede çoğunlukla geridirler Fakat onlar da şempanzeler gibi çevredeki parçaları görüp hareket ettirebilirler Belki buna benzer bir yöntemle öğretmenler sağır çocukları, yaşamlarının erken bir döneminde dilin varlığından haberdar edebilir ve yazı dilini daha kolay öğrenmelerine yardımcı olabilirler Özet İletişimde iki çeşit sinyal kullanılır: Semboller dilde kullanılırken, işaretler olaylar arasındaki doğal ilişkilerin anlamını kazanmıştır Konuşma dili ve yazı dili, temel öğeleri olan sesler ve harfler, gramer yapıları, kullanılan sözcük dağarcığı ve fazladanlık yönlerinden farklıdır Dil konusundaki çalışmaların genel adı dilbilimidir Çeşitli uzmanlar dile farklı açılardan yaklaşırlar Örneğin psikolinguistler dilin nasıl öğrenildiğini ve insan düşünmesinde ne gibi işlevleri olduğunu incelerler Hayvanlara konuşmayı öğretme çabaları başarısızlıkla sonuçlanmıştır Ancak, şempanzeler sembollerden oluşan sessiz bir dili gramer düzeni içinde öğrenebilmişlerdir |
08-21-2006 | #147 |
dehşet
|
İletişim Duvarı Moles (1971) tarafından ortaya atılan bu terim, kitle iletişiminin bir paradoksunu ifade etmektedir Dünyaya açılan bir pencere olması beklenen kitle iletişim sistemleri, fiziksel olarak uzak olan olayları, mevcut ana ve bulunulan yere getirmektedir Birey, kitle iletişim çağında, pek çok iletişim aracına bağlanmış bir durumda bulunmakta ve genel bir iletişim ağı içinde yer almaktadır Ancak bu durum, bireyin dışa açılmasından ziyade kendi üstüne kapanması sonucunu doğurmaktadır Kitle iletişimi dayanışmaya yol açmak yerine, 'insanı kendisine' göndermektedir Örneğin televizyon ekranı, bireyleri diğerleriyle temasa geçiren, ama aynı zamanda onlardan ayıran bir cam duvar gibi işlemektedir |
08-21-2006 | #148 |
dehşet
|
İletişim Ekolojisi Moles tarafından ortaya atılan iletişim ekolojisi terimi, ekoloji kavramının iletişim alanına uyarlanmasının bir sonucudur Terim, makro Ölçekte belirli bir yerleşim bölgesinde veya coğrafi alanda çeşitli iletişim türlerinin ve kaynaklarının dağılımını, iletişim ağlarını ve iletişim türleri arasındaki ilişkileri ifade etmektedir Örneğin toplumdaki TV sayısının sinema veya tiyatro salonlarındaki seyirci sayısıyla ilişkisi, bir kentte birbirinden uzakta oturan bireylerin birbiriyle dostluğunun birbirlerine telefonla ulaşabilme imkan ve kolaylıklarıyla ilişkisi, bir toplumda bayramlarda tüketilen kartpostal veya atılan mektup miktarının kişi başına düşen telefon miktarıyla ve özellikle de cep telefonlarının miktarıyla ilişkisi gibi Mikro ölçekte ise bireylerin zaman bütçesi ve bunun çeşitli etkinliklere göre kullanım biçimleri arasındaki ilişkilerle ilgilidir Burada iletişim ekolojisi kavramı, bireylerin herhangi bir iletişim aracını kullanışlarının bir diğerini kullanıp kullanmama üstündeki etkisini anlamayı sağlamaktadır; örneğin bir öğrencinin TV seyretmeye ayırdığı sürenin sinema veya tiyatroya gitme şıklığıyla veya kitap okumaya ayırdığı süreyle ilişkisi, bir ev kadınının evinde radyo veya müzik dinlemeye ayırdığı sürenin onun müzik konserlerine gitme sıklığına etkisi gibi |
08-21-2006 | #149 |
dehşet
|
İndirgemecilik İndirgemecilik (reductionism), genel olarak, psikolojik olguları, kimyasal, biyolojik ve benzeri olgular gibi gören anlayıştır Burada belirli bir olgunun, daha elemanter ve daha alt düzeyde bir olguya indirgenerek açıklanması söz konusudur |
08-21-2006 | #150 |
dehşet
|
Üst İletişim Üst-iletişim (-communication), bir başka iletişimden söz eden her tür iletişimi İfade etmektedir Üst-iletişim, bir iletişim hakkında iletişim, iletişimi konu alan iletişimdir Üst-iletişim, iletişim sürecinde yer alan muhatapların anlam inşasında birbiriyle karşılıklı olarak etkileşiminin bir göstergesi sayılabilir Kişiler arası iletişim, genellikle bir anlam müzakeresi içerir; bu müzakere, örneğin iki tarafın bulunduğu bir TV tartışmasında, tarafların birbiriyle sürekli etkileştiği, anlam inşasında birlikte rol aldıkları bir ilişki müzakeresi niteliğinde olabilir İletişim, bizzat süreç içinde şekillenir Çoğu kez, pratikte, iletişim durumunun bir tür gizil iletişim kontratı sayılabilecek kuralları ve gerekleri, enformel niteliklidir; örtüktür (zımni), açık seçik bir tarzda ifade edilmemiştir İletişim sürecinde tıkanıklıklar veya bozulmalar (dysfonctionnement) ortaya çıktığında, örtük olanı açmak, açık seçik olarak ifade etmek gerekir Bu durumda, iletişim kontratı düzeyinde bir iletişim başlar; örneğin rollerin belirlenmesi, açıklığa kavuşturulması talepleri ('Siz kim oluyorsunuz?' veya 'Benimle bu şekilde nasıl konuşursunuz?' gibi), konuya davetler ('Konumuza dönelim'), yönlendirmeler veya anlam belirginleştirmeleri ('Daha önce de size söylediğim gibi' veya 'Bu sözü şu anlamda kullanıyorum') vb Tüm bunlar, iletişimin kendisi hakkında bir iletişim, yani üst-iletişimi oluşturur |
|