Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
islamoğlu, kimdir, mustafa

Mustafa İslamoğlu Kimdir

Eski 09-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mustafa İslamoğlu Kimdir



Mustafa İslâmoğlu

28 Ekim 1960 Develide doğdu İlk ve orta eğitimini doğduğu ilçede yaptı Aynı dönemde babasından klasik usulde Sarf-Nahiv okudu Yüksek İslam Enstütüsünde başladığı yüksek öğrenimini Ezher Üniversitesi Şeria İslamiyye Fakültesinde sürdürdü

Edebi ürünlerini Mavera (1980) ve Aylık Dergi (1982-1989) ve Dergahta yayımladı İlk makaleleri Milli Gazete (1980) ve Yeni Devirde (1982-83) çıktı Üniversiteler arası şiir yarışması 1 ve 2lik ödüllerini aldı

Şiirlerinden oluşan ilk kitabı Heyelan, Aylık Dergi Yayınları arasından 1987de çıktı Değişik coğrafyalardan İslami hareket önderleriyle yaptığı söyleşiler Eksen Yayınları tarafından Öncülerle Konuşmalar adıyla kitaplaştırıldı (1989)

Kahirede eğitim için bulunduğu yıllarda bir yandan İslami araştırmalarda bulundu, bir yandan da dersler verdi İlk araştırma ürünü olan İmamlar ve Sultanlar isimli çalışmasını burada kaleme aldı (1990) Yine ilk deneme eseri Yürek Devleti de bu dönemde yayımlandı Aynı dönemde Safinaz Kazımın fî Mesetis-Süfur vel-Hicab adlı eserini Kadının Özgürlüğü adıyla Türkçeye kazandırdı (1990) İlk cildini Kahirede diğer ciltlerini döndükten sonra Türkiyede kaleme aldığı Anadolu İslami Hareketleri (şimdiki adı: İslami Hareketler ve Kıyamlar Tarihi) serisini peşi peşine yayımladı (1991-1993) Bu serinin ilk cildini Hasan Ali Beyyumi ile birlikte Arapçaya çevirdi Bu çeviri Daruz-Zehra tarafından Cuzurul-Hareketil-İslamiyye fi Türkiye adıyla yayımlandı (Kahire-1994)

Bir araştırma eseri olan Yahudileşme Temayülü adlı eseri 1994te okuruyla buluştu Seminer notlarından oluşan Tavsiyeler I-II adlı eserler de bu yıllarda yayımlandı (1995, 1998)

Kahire-Mekke hattında yazdığı şiirleri Ya-sîn adıyla yayımladı (1991) Daha sonra tüm şiirlerini Divan adlı kitabında topladı (1996) Kahirede verdiği tefsir derslerini, bir konulu tefsir örneği olan Adayış Risalesinde bir araya getirdi (1992)

1992 yılının Ekim ayında Kahire dönüşü başlattığı tefsir dersleri 15 yıldan beri devam etmektedir Aynı dersler http://wwwtefsirdersicom adlı siteden canlı olarak yayımlanmaktadır Yine 1998 yılında başlayan Tefsirul-Kuran Tevilul-furkan adlı görüntülü ve sesli (DVD, Video, Audio) tefsir projesinde bugüne kadar 170 ders yayımlandı Proje, 200 derste Kuranın tamamının görüntülü olarak tefsirini hedeflemekte ve 2008 yılında tamamlanması öngörülmektedir

Görüntülü tefsir projesi ile başlayan Gerekçeli Meal adı verilen Kuranın Türkçe tercüme çalışması da yukarıdaki projeyle eş zamanlı olarak yürümekte ve birlikte tamamlanması öngörülmektedir

Yazar, kimilerinde halen yazmaya devam ettiği Yeni Şafak, Anadoluda Vakit, Akit, Selam, Aylık Dergi, Ribat, Meydan gibi gazete ve dergilerde yayımlanan makalelerini Makalat, Şafak Yazıları, Dağarcık, Yokluğunda Düşülmüş Notlar, Savaş Kesmeyen Sözler, Sözün Gücü mü, Gücün Sözü mü, Yerliler ve Yersizler, Ayetlerin Işığında isimleriyle kitaplaştı Kendisiyle yapılan söyleşiler Söyleşiler I ve Bir Yaradan Kurşun Çıkarır Gibi adlarıyla yayımlandı

Hükümlü olarak bulunduğu Gölcük ve Ankara cezaevlerinde çok zor şartlar altında Yahudi asıllı oryantalist Ignaz Goldziherin De Richtungen der İslamichen Koranauslegung adlı eserini, Arapça tercümesinden Türkçeye çevirdi 1997 yılında Human Rights Watch Helmann-Hammet 1997 ödülünü aldı

II Uluslararası Fetih Sempozyumunda sunduğu tebliğ Yürek Fethi adıyla kitaplaştı (1997) Mekkede kaleme aldığı Hac Risalesi 1998de yayımlandı Aralık 2000 tarihinde dini çevrelerde hayli ses getiren eseri Üç Muhammedi yayımladı Amerika/Atlantada verdiği seminerler Hayatın Yeniden İnşası İçin (2001) adıyla yayımlandı Bunu Ne Yapmalı-Nasıl Yapmalı-Kiminle Yapmalı (2002) adlı eseri takip etti Yazar, 1983 yılında kaleme aldığı Seyrani adlı ilk edebi kitap çalışmasını 2002de yayımladı Allah: Tanımak-Bilmek-Anlamak adlı eser, yazarın yayımlanmış son kitabıdır

Ayrıca yazarın konferans, seminer, hutbe ve konuşmalarından oluşan onlarca görüntülü eseri bulunmaktadır

Kitaplarından bazıları Arapça, Almanca, İngilizce, Kürtçe, Romanca, Bulgarca, Arnavutçaya çevrilip yayımlanmıştır

Yazar evli ve beş çocuk babasıdır


Alıntı Yaparak Cevapla

Mustafa İslamoğlu Kimdir

Eski 09-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mustafa İslamoğlu Kimdir



Mustafa İslamoğlu, yüreğinde devlet kurmuş, kurduğu devletle de yürek fetheden çağın en önemli İslam alimlerindendir

Sayın İmran Ali güzel söyledin gardaşım

bu başlık M İslamoğlu hocamıza ve yazılarına ait olsun eklemek istediğiniz yada beğendiğniz yazıları olursa burada iktibas edelim inşallah saygılar

Divane

07-102008, 10:25 PMHer işimizin başı, ortası ve sonu O’nun adıyla ve O’nun adınadırHamdimiz ve senamız Allah’adır O Allah ki, özünde merhametli, işinde merhametlidir Sonsuz rahmetin kaynağıdır Vahiyle insana tenezzül buyurmuş, akleden kalplerimizi onunla doyurmuştur

Desteğimiz ve salâtımız, onun vahyini bize aldığı gibi taşıyan, o vahyi taşımakla kalmayıp model bir hayatı yaşayan, insanlık sadakası olan ve insanlığa ucunda ebedi mutluluk bulunan aydınlık bir yol bırakan, bir ömrün vahye nasıl adanacağının sembolü olan, hayatı canlı bir Kur’an olan Rasulullah’adır

Kelamın en yüksek tecellisi vahiydir Varlık, O konuşunca var oldu Tarih, O konuşunca başladı Beşere ruh, O’nun dilini anlasın diye üflendi O ruh içinde irade, akıl ve nutk O’nun kelamı muhatabını bulsun diye verildi Ve insan, O’nu anlasın diye var oldu

Varlığı kelam ile başlatan, insanın serüvenini de kelam ile başlattı Hak ve sorumluluk verdiği insana, hak ve sorumluluklarını nasıl kullanacağını vahiyle öğretti Tarihin eksenine kelamı yerleştirdi İnsana vahiyle yol gösterdi Hayatı inşa etsin diye insanı dünyanın “kalfası” (halife) yaptı Bu kalfa işini iyi yapsın diye, insanı vahyin eliyle inşa etti

İslam Allah’ın kâinatı yönettiği sistemin adı, vahiyse ilahi bir inşa projesiydi Hayat yol, insan yolcuydu Yolu da yolcuyu da yaratan oydu Yol haritasını belirlemek, yolu ve yolcuyu yaratanın hakkıydı Tüm ilahi vahiyler, kâinat ağacının bu soylu meyvesi var ediliş amacını gerçekleştirsin diye gönderilmişti Ve insanlığın son çevriminde ebedi rehberlik Kur’an suretinde tecelli etmişti

Son Vahiy, bütün bunların hepsini dört cümlede özetledi:

Er-Rahmân…

Alleme’l-Kur’an

halaka’l-insan,

‘allemehu’l-beyân…

O sonsuz merhametin menbaı…

Kur’an’ı O öğretti

İnsan türünü O var etti,

ona kendini ifade etme yeteneğini O bahşetti

Kur’an vahyi, el-Hay olandan, hayatı inşa için, hayatın ta yüreğine inmiş tarifsiz bir hayattı Amacı insanı zulümattan nura, karanlıklardan aydınlığa, bencillikten ben idrakine, içgüdülerin esaretinden ruhun özgürlüğüne, bilinçaltının gayyasından bilincin doruğuna, nefsin köleliğinden ruhun özgürlüğüne çıkarmaktı

Varlık ağacının bu soylu tohumunun kendini ve elinin değdiğini çürütmesine engel olmaktı Dahası, kendi kendini aşılayarak saflaşmasını, tekamül etmesini, yücelmesini ve potansiyelinin ufuklarına doğru yol almasını sağlamaktı

Vahyin ve insanın sahibi, bu amacın gerçekleşmesini yasalara bağlamıştı Eğer insan bu yasalara uygun olarak hareket ederse vahiy inşa amacını gerçekleştirecek, değilse insan bu inşadan mahrum kalacaktı Bunun da ilk şartı vahye bir özne olarak yaklaşmaktı Zira vahiy gerçekten özneydi

Vahiy inşa edicilik fonksiyonunu bihakkın icra edebilme yeteneğine sahip olduğunu muhatabı olan ilk nesil üzerinden isbat etti İnşa ettiği neslin elleriyle hayatı ve dünyayı inşa etti İnşa ettiği neslin eliyle insanlığın ender gördüğü bir iman hamlesine imza attı

Vahiy bir şeyi daha isbat etti: Eğer bir nesil kendini Kur’an’ın inşasına teslim ederse, Allah da tarihin inşasını o neslin eline teslim ederdi

Yani Kur’an’a nesne olan, tarihe özne olurdu

Vahyin çırağı olan hayatın ustası olurdu

Vahye teslim olan hayatı teslim alırdı

Hayatının yatağını vahyin belirlemesine izin veren, zamanın yatağını elleriyle belirleme liyakati kazanırdı

Bundan sonra isbat sırası vahyin kendilerine emanet edildiği mümin muhataplardaydı Fakat mümin muhataplar vahiyle inşa olma konusunda her zaman aynı başarıyı sergileyemedi Vahiyle inşa olacaklarına vahyi inşa etmeye kalktılar Vahyin nesnesi olacaklarına vahyi nesneleştirmeye yeltendiler Bunun sonucu çok vahim oldu Kendileri de tarihin nesnesi oldular Bu, vahyi nesneleştirmenin cezasından başka bir şey değildi

Vahyi nesneleştirme süreci şu aşamalardan geçerek gerçekleşti:

Kelimelerin Rabbi kelimelerin kalbine manaları indirmişti ki akleden kalp sahipleri indirilen o manaları anlasınlar, hayatlarına koyarak üretsinler Vahiyle inşa olanlar anlam üretmeyi sürdürdüler Kur’an dilinin tedvini, İslami ilimlerin tedvini, rasyonel bir izahı yapılamayan muhteşem İslam fetihleri, burhan, beyan ve irfan ilim sistemlerinin inkişafı, özgün bir medeniyetin inşası, ortaya konulan devasa ilim mirası, hayatın her alanındaki diğer gelişmeler, hep üretilen bu anlamın bereketli sonuçlarıydı

Fakat bir gün geldi anlam üretilmez oldu Anlam üretilmeyince tüketilirdi Biri diğerinin doğal sonucuydu Üretilemeyen anlamdan oluşan açığı kapatmak için bu kez form yüceltilmeye başlandı Bu sürecin sonucunda vahyin lafzı manasının, manası maksadının üzerine kapatılmış, vahiyle ilişki “yüreğinden okumak” yerine “yüzünden okumaya” indirgenmişti Vahyin sahibi bizden vahyi tertil ile okumamızı emretmişti Tertil ile okuma emri önce tecvid ile okumaya, daha sonra “kaf çatlatmaya” indirgendi

Vahiy elbette tecvit ile okunmalıydı En güzel seslerle süslenmeliydi En güzel hatlarla yazılmalıydı En güzel hurufatla dizilmeliydi En güzel sayfalara basılmalıydı En güzel ciltlerle sıvanmalıydı Büyüt bunlar vahiy için azdı bile Fakat vahiy bunların hiçbiri için gelmemişti Asıl anlamak, yaşamak ve yaşatmak için gelmişti

Bu sürecin sonunda geldiğimiz nokta tam da Kur’an Şairi Mehmet Akif’in dediği noktaydı:

Ya açar Nazm-ı Celilin bakarız yaprağına

Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına

Bu vahim noktayı vahiy kendi ifadesiyle “mehcur bırakma” olarak adlandırmıştı Bunun açılımı şuydu: Elde taşındığı halde bilinçte taşımama, en yüksek yerlere konulduğu halde hayata koymama, dilde olduğu halde kalbe taşımama, kendisi göz önünde olduğu halde talimatını göz ardı etme, sesi dinlendiği halde sözünü dinlememe, özetle vahye bir “ölü metin” muamelesi yapma…

Vahiy anlamın kaynağı olmaktan işte bu süreçlerden geçerek çıkarıldı Artık o anlamanın konusu değildi Anlamanın konusu olmayan, hayatı nasıl belirlesin? Anlaşılmayan bir hakikat yaşanır mı?

Zaten olan bitenin izahı da buydu: Vahyin hayatsız bırakılması…

Bundan zarar gören vahiy değildi Bundan asıl zararı hayat gördü Ve kıyamet hayat vahiysiz kalınca koptu İnsanlık içine düştüğü şu değersizleştirme ve anlamsızlaştırma girdabından nasıl kurtulacaktı?

Soruların sorusu, sorunların sorunu budur

İdeolojiler birer birer ölüyor Zira ideolojilerin insanlığın yarasına merhem olamayacağı artık ayan beyan anlaşılmış bulunuyor

Değerlerin yerini fiyatlar aldıkça insan biraz daha yok oluyor İnsanın insanlığının kan kaybını ruhtan yoksun güvenlik tedbirleri ve giderek tek tipleşen eğitim politikaları durdurmaya yetmiyor Entelektüel bir katliama dönüşmenin arefesinde olan modern eğitim sisteminin derde deva olamayacağı fena halde anlaşılmış durumda Rahman’ın rahmetinden nasibini almayan bir eğitim ve öğretimin, diplomalı vahşiler yetiştiren bir cangıla dönüşmemesi için hiçbir sebep de yok

Küresel güç merkezlerinin gücü ve güçlüyü yücelten tavırları, ezilenlerin bile güce taptığı hastalıklı bir sonuç üretiyor Rezzak-ı âlemle rızık arasındaki bağı görmezden gelen vahşi dünyevileşme, sebep olduğu krizler zincirine “gıda krizini” de ekleyerek tüy dikmeye hazırlanıyor

Allah’ın mahlukat ağacının soylu meyvesi için donayıp döşettiği şu dünya misafirhanesi, tarihinin hiçbir döneminde bu kadar hor ve hovardaca kullanılmadı Yeraltı ve yerüstü kaynaklarını şuh bir açgözlülükle tüketen “modern hayat”, hazırlamakta olduğu felaketin tellallığı yapmaktan başka hiçbir çözüm üretmiyor, üretecek gibi de görünmüyor

Kerameti kendinden menkul bütün gelişme ve ilerleme iddialarına rağmen insanlık bugün dünden daha mutlu değil İnsan soyunun mutluluk ortalaması bugün dünden daha yüksek değil Bugünkü açlık dünkünden daha az değil İnsanlığın şefkat ve merhamet debisi, dünkünden daha fazla değil Aksine insanlığın şefkat ve merhamet damarları günden güne kuruyor, kurutuluyor Ve adalet açığı çığ gibi büyüyor

Bunlar ve daha sayamadığım unsurlarıyla kötü gidişatı durdurmanın “vahye dönüş”ten başkaca bir yolu bulunmuyor Eğer insanlık insanlığını yeniden kazanacaksa, bu, fiyatlardan değerlere dönmeden asla gerçekleşmeyecektir Değerlere dönmenin Allah’tan bağımsız bir yolu yok Çünkü Allah demek anlam demektir Allah’sız bir hayat anlamsız bir hayattır

İşte vahiy, Allah’ın hayatla olan anlam bağıdır Ve başlıkta sorduğumuz “Neden Kur’ani hayat?” sorusunun cevabı da budur

İnsanlık akleden kalbe dönecekse tekrar Kutsal kutaplara dönmek zorundadır

İnsanlık kutsal kitaplara dönecekse, Kur’an’a dönmeye mecburdur Zira bu alanda Kur’an’ın rakibi bulunmamaktadır

Kur’an’a dönüş kaçınılmazdır Kur’an’a dönüş salt entelektüel bir faaliyete dönüş değildir Kur’an’a dönüş hayatın kalbine dönüştür Kur’an hayata hayat vermek için inmiştir

“Allah’ın ipi” Kur’an’dır Kur’an’a yapışan Allah’ın ipine yapışmış olur

Ey Rabbimiz! Kitab’a karşı tavrımızdan dolayı tevbe ediyor ve vahye “yöneliyoruz”! Biliyoruz ki vahye yöneliş Sana yöneliştir! Sen bizim yönelişimizi kabul eyle ve Sen de bize rahmetinle yönel!

“Kur’âni Hayat” akleden kalbinize mübarek olsun!

Alıntı Yaparak Cevapla

Mustafa İslamoğlu Kimdir

Eski 09-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mustafa İslamoğlu Kimdir



Bilelim ki, Medine önce yüreklerde kuruldu, ona Mekkede hamile kalmıştı müminler Göğüslerinde bir muştu gibi besleyip büyüttükleri bu nurtopu çocuğun adıdır Medine Devleti İçimizdeki devletten habersiz yaşayan bizlerin, dahası,

yürek devletini olumsuz davranışlarla kıyasıya tarumâr eden bizlerin, devletten söz etmesi şov yapmaktır

Eğer, dünyadaki insana ve insandaki dünyaya varlığın, harcadıkça çoğalan ortak sermayesi sevgi hakim olmayacaksa, nasıl sağlanacaktır insanın mutluluğu ?

Ve yüreklerin işgal altında olduğu bir toplumda, sevmeyi neyle, nasıl becerecektir insanlar

M İslamoğlu

Hayatın Yeniden İnşası İçin

Hayatı inşa etmek için var edilen insan, öz elleriyle hayatı imha etmektedir En sonunda insan, değeri olan bir varlıkken fiyatı olan bir nesneye indirgenmiştir O halde önce, hayatı inşa sorumluluğunu üstlenecek insanın inşası şarttır

İşte vahiy bu noktada devreye girmektedir İlahi bir inşa projesi olan vahiy, insanın; 1) tasavvurunu, 2) aklını, 3) şahsiyetini inşa etmek için indirilmiştir

Vahiy insanı inşa eden bir özne olarak indirilmişken, onun inşasına teslim olması gereken müslümanlar eliyle nesneleştirilmiştir Bu nesneleştirme birbirine zıt iki kutupta gerçekleşmiştir

1 Hissi nesneleştirme

2 Akli nesneleştirme

Fakat ikisi de aynı kapıya çıkmıştır Bunun bedeli, müslümanlar için çok ağır olmuştur Sonuçta ümmet tarih yapan özneyken, tarihe maruz kalan nesne haline gelmiş; insanlığın en etken ve aktif unsuruyken, en edilgen ve pasif unsuru haline gelmiş; zamana yatak açan bir ırmakken, zamanın hasbel kader açtığı yataklarda akan çer çöp haline gelmiştir

İnsanın ve hayatın topyekün yeniden inşasını savunan bu eser, bu inşanın müfredatı olarak vahyi işaret etmektedir Bu eserin çağrısı, vahyi nesneleştiren müslümanlara bir tevbe, bir istiğfar; yani bir özeleştiri çağrısıdır

Özetle, vahyin inşa ettiği insan eliyle hayatı inşa çağrısıdır

Efendim

Yokluğunda seni özledik

Sana değen rüzgarı, seni örten bu-lutu özledik Özlemeyi, özlenilmeyi, sevmeyi, sevilmeyi, sevindirmeyi, sevindirilmeyi özledik Efendim

Aşkı, gözyaşını, müsamahayı, ah-lakı, adabı, ihsanı, irfanı, izanı, fe-raseti, basireti, şecaati, celadeti, adaleti, meveddeti, muhabbeti özle-dik

İzzeti, hikmeti, fıtratı, şefkati, hür-meti, devleti özledik

Senden sonra tefrika meşrebimiz, taklit mezhebimiz, cehalet mektebimiz, atalet fıtratımız, hamakat şöhretimiz, ihanet sıfatımız, küffar velinimetimiz oldu

Efendim,

Sen kendini abduhu ve rasuluhu: Onun kulu ve elçisi olarak takdim etmiştin Sana iman eden bazıları sana hürmet adı altında seni kulluktan kurtarıp melekleştirerek hayattan dışladılar Bu ifrata karşı başka bazı-ları da tefrite sapıp seni güzel örnek olmaktan çıkarıp bir postacı, bir ara kablosu seviyesinde görerek hayattan dışladılar

Bunların hepsi sana iman ediyor-du Ama seni hayatımızdan çıkarma-nın ızdırabını çektirdiler bize Bu işi, göğe çekerek ya da yere sokarak yapmaları sonuçta hiçbir şeyi değiş-tirmedi

Allah seni güzel örnek olarak gös-terdi Sen, Kuranın konuşanı, yürü-yeni, hareket edeniydin Tıpkı bir an-nede spermin insana, bir ağaçta su-yun meyvaya, bir arıda tozun bala, bir tavukta darının yumurtaya, bir ko-yunda samanın süte dönüşmesi gibi, ayetler sende hayata dönüşüyordu

Allah ısrarla seni örnek gösterirken, birileri ısrarla kitabı, kitapları örnek göstermekte direndiler Öylesi işlerine geliyordu, cansız bir nesneyi ör-nek edinmekle, canlı bir insanı örnek edinmek aynı olur muydu

Efendim, Kitapsızlıktan değil, peygambersizlikten kırıldık Yokluğumuz pey-gamber yokluğu Seni hatırlatan, se-ni andıran insanların hasretim çeki-yoruz Çocuklarımız peygamberi so-runca evladım onun ahlakı tıpkı fa-lancanın ahlakı gibiydi diyeceğimiz insanlar yok denecek kadar az

İnsanlık destanıyla yaşıt olan vahiy sürecinde birçok kitapsız peygamber gelmişti de, bir tek peygambersiz ki-tap gelmemişti Sayemizde yaşlı dünya ona da şahid oldu efendim Peygambersiz Kitaba, Muhammed aleyhisselamsız Kurana da şahid ol-du Şimdi Kuran mahzun efendim, Kuran öksüz Seninle Kuranın arasını ayırdık, etle tırnağın, toprakla to-humun, anayla evladın arasını ayırır gibi

Gel de bir bak Efendim, bu maz-lum ümmetin hali pür melaline Bı-raktığın din tanınmaz hale geldi Bı-raktığın sitenin harabelerinde bay-kuşlar tünedi

Gün geçmez ki ümmetin coğrafyasından feryat yükselmesin, oluk oluk kan akmasın

Bir olarak bıraktığın ümmetin kaç parçaya ayrıldığının sayısını onu parçalayanlar dahi unuttu

Bıraktığın kutlu mirası hovarda mi-rasyediler gibi parçalayarak paylaş-tık Efendim Nebevi mirasın irfani ve ahlaki boyutuna bir hizip, ilmi ve fik-rî Boyutuna bir başka hizip, siyasî ve hareketi boyutuna ise daha başka bir hizip sahip çıktı Yüzyıllardır tüm bu hizipler ellerindeki parçanın bütü-nün kendisi olduğunu iddia etmekle ömür tükettiler Her hizip ellerindeki parçayla övünüp durdu Hepimiz hakikatin merkezine kendimizi oturtup hak benim dedik

Oysa ki Efendim, bazen parçala-nan hakikat hakikat olmaktan çıkar Ait olduğu bütün içerisinde anlamlı olan bir parça o bütünden ayrılınca anlamsızlaşabilir Bunu farkedemedik Efendim

Efendim,

İsrailoğulları, peygamberlerini kat-lediyorlardı Biz de senin güzel hatı-ratını, emanetini, adını ve sünnetini katlettik Seni katlettik Efendim

Kimilerimiz için sen hiç ölmedin, o ender bahtiyarlar seni hep içlerinde, işlerinde, hayatlarında, düşüncelerinde, duygularında, eylemlerinde, evlerinde yaşattılar

Kimilerimiz içinde sen hiç doğma-dın Onlar hep senden mahrum yaşa-dılar Şol mahiler ki derya içreydiler, deryayı bilmediler

Varlığının kaç bahara bedel oldu-ğunu bilmeyenler yokluğunun ıstırabını nasıl duysunlar Efendim

Seni çok seviyoruz, seni çok öz-lüyoruz

Alıntı Yaparak Cevapla

Mustafa İslamoğlu Kimdir

Eski 09-02-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mustafa İslamoğlu Kimdir



Müslümanlar arası Diyalog

Dosya konumuz Müslümanlar arası diyalog, son dönemde meydana gelen olayları takip ediyorsunuz, Irak üzerinde Şii- Sünni tartışması alevleniyor, İran yalnızlaşıyor, Müslümanlar arasında bir diyalogun zemini oluşmalıdır

Öncelikle diyalogun zemini nasıl olmalıdır?

Öncelikle şunu söyleyeyim, Müslümanların birlikteliği sadece akli değil aynı zamanda şeri bir zarurettir  İnnem-el muminune ihvetun bir ayettir Buradan hareketle Müslümanlar sadece kardeş olabilirler diyebiliriz Dolayısıyla kardeş olmanın dışında herhangi bir durum vahyin dışladığı bir durumdur Bir şeri delil olarak, tüm vahiy ve Allah resulünün fiili sünneti Müslümanların kardeşliğinin asla ihmal edilemez öncelik olduğunu göstermeye yetmektedir Akli olarak da Müslümanların birlikteliği müsellem bir hakikattir Çünkü birliğin olmadığı yerde dirlik olmuyor Müslümanların dirliği neden yok? diye bir sual tevcih edilirse çünkü birliği yok, birliği olmayanın dirliği olmaz Aslında Müslümanlar şu anda birliklerini kaybettikleri için dirliğini, huzurunu, saadetini daha doğrusu yer altı yer üstü kaynaklarını, maddi manevi değerlerini kaybetmiş durumdalar Bakın, dünyada kaybolmuş Müslüman nesiller nerede varsa orada birlik kuramadıklarından kayboluyorlar Onun için Müslümanların mabedine Cami deniliyor Birliği temsilen birliğin mekanına Cami, Müslümanları toplayan ibadete Cuma, Müslümanların topluluğuna da cemaat deniliyor Yani Cumanın farz olması demek aslında cemaatin farz olması demektir Dolayısıyla birlik farzdır Fıkhen, Kurandan yola çıkarak konuşmak gerekirse; birliğin farz olduğunu söyleyebiliriz Neden? Çünkü Cuma farzdır Bu kadar açık ve nettir Bu birliğin zemini ne olmalıdır? Bir kere Müslümanlar arasında bir birlik oluşacaksa birliğin zemini yerellik, bölgesel değerler olamaz, kavmi değerler olamadığı gibi geleneksel İslami kültür de olamaz Çünkü geleneksel İslami kültür dediğimiz şey yerel değerlerden yola çıkarak sonradan oluşmuş şeylerdir O zaman ne olacak? Yorumlar olamaz, farklı çizgiler olamaz Yorumlardan herhangi birini diğerine üstün tutmamız için bir nedenimiz yoktur Bunlar asabiyete girer Bu saydığım şeyleri birlik için temel ittihaz etmek asabiyettir Men daa ila asabiyetin feleyse minna kim asabiyete çağırıyorsa o bizden değildir Asabiyete götüren bizden değildir, neden? Çünkü, parçalar Parçalayan bizden değildir aslında Bütünü parçalayan, cemaati parçalayan bizden değildir Cemaatten bahsederken İslam cemaatini, büyük aileyi, Kuranın söylediği anlamda kast ediyorum Toparlayacak olursak, zemin ne olmalıdır sorusuna İslamın sabiteleri olmalıdır cevabını verebiliriz Yani temelde vahyin kendisi olmalıdır Müslümanın tasavvurunu, şahsiyetini, aklını ve hayatını inşa eden bir numaralı kaynak olan vahiy olmalıdır Eğer bizler vahiy etrafında da birleşemezsek hiçbir şey etrafında birleşemeyiz Zaten vahyi merkez olarak kabul etmeyene Müslüman denmez Resulullah vefat ettiğine göre şu anda hayatın içinde yaşayan şey nedir? Resulullahtan geriye bize kalan ve yaşamaya devam eden vahyin kendisidir Bu manada sünnet de aslında vahiydir Dolayısıyla vahiy etrafında birleşemezsek hiçbir şey etrafında birleşemeyiz Onun için Müslümanları birliğe çağıran herkesin öncelikle vahye çağırması gerekiyor Kuran sadece bir tane olduğundan vahyin ayrılık getireceğinden bahsetmek mümkün değildir Mezhebe çağırsanız birden fazla, mektebe çağırsanız birden fazla, yoruma çağırsanız birden fazla, tarikata çağırsanız birden fazla, hatta bilgi sistemlerine çağırsanız birden fazla; irfan bilgi sistemi, beyan bilgi sistemi, burhan bilgi sistemi bunlar da farklı farklı Hocaya da, alime de çağırsanız bir sürü alim, hoca var Bütün bunlara çağırdığımızda aslında bütünleştirmiş olmayız O zaman neye çağırırsak bir oluruz, Bire çağırırsak bir oluruz Vahye çağırmak Allaha çağırmaktır Onun için Kuran açıkça söylüyor: Ve men ehsenu kavlen mimmen daa ilallahi ve amile salihen ve kale inneli minel muslimin Allaha davet edenden Salih amel işleyenden, yani bu davetini davranışlarla pekiştirenden ve ben kayıtsız şartsız Müslüman oldum diyenden daha güzel sözlü kim olabilir Bu ayet adeta şiarımız olmalıdır Aslında, kime çağırmamız gerektiğini bize söylüyor Allaha çağırmak; Allaha çağırmak vahye çağırmaktır Onun için vahye çağrı hem Allaha çağrı hem peygambere ve sünnetine çağrı, hem peygamberlerin yoluna çağrı, hem hakikate çağrı, hem de insanın özüne, selim akla ve fıtrata çağrıdır Dolayısıyla, birliğin teorik zemini vahiy olmalıdır Peki, pratik zemini ne olmalıdır? Pratik zemin ise sünnetül ameliye dediğimiz Allah resulünün hayata dönüştürdüğü vahiy olmalıdır Vahyin yaşanmış hayat olarak bize bıraktığı o sünnetül ameliye olmalıdır Allah resulünün miras bıraktığı hayat Hz Aişenin onun ahlakı Kurandı dediği ahlak olmalıdır Kuranın övdüğü ve muhteşem dediği inneke ala hulukul azim dediği o muhteşem ahlak olmalıdır O zaman birliğin iki kaynağı vardır Birinci kaynağı Kuran ki bu temel kaynaktır İkincisi ise Kuranın üzerine inşa edilen, yükselen, pratikte yaşayan sünnettir Aslında bu iki kaynak değil tek kaynaktan neşet eden fiil ve davranıştır Nasıl ki insan davranışları insan aklından neşet ediyorsa insanda akıl olmalıdır Kuran, vahiy ki bu vahiyden neşet eden davranış olsun Dolayısıyla bu temelde birleşemezsek hiçbir temelde birleşemeyiz Çünkü şu anda büyük İslam ailesinin en temel kaynağı vahiydir

Müslümanların fiili olarak içinde bulunduğu hal, değişik mezhepler, tarikatlar ve cemaatler, bunların birbirleriyle uzlaşmaları için fiili olarak hangi ilkelere ihtiyaç duyulmaktadır?

Değillemeler, ispatlar ve nefiler bu ilkeler arasında olmalıdır Bu yüzden isbatlı ve nefili konuşmak durumundayım

1- Birbirleri arasındaki konuşma önceliğini ihtilaflı meselelere kesinlikle vermemeleri lazım Bir araya gelince ihtilaflı meseleleri değil ittifakları konuşmaları gerekmektedir Bu çok mühim olduğu gibi aynı zamanda ahlakidir de

2- Müslümanlar buluştuklarında Müslümanların bu konudaki şaşmaz, mutlaka olması gereken ilkeleri, birbirleriyle paylaşım içinde olmaları gerektiğinin taktik veya stratejik bir mevzu değil konsept olduğudur Bunun paradigmadan kaynaklanan bir zorunluluk olduğuna inanmaları lazım gelmektedir Bugün Müslümanlar bunun taktik bir mevzu olduğunu düşünüyor Taktik mevzu ortam ve şartlara göre değişebilir Ama paradigma değişmez Müslümanların birbirleriyle yüreklerini, sevgilerini, dostluklarını paylaşmaları taktik bir mevzu değildir Taktik mevzu Müslümanın kafir ile paylaşımıdır Müslümanın kafir ile ilişki biçimi bugün Müslümanın Müslümanla ilişki biçimine dönüşüyor Müslümanın paylaşması gereken değerlerini paylaşma ahlakı taktik ve de stratejik bir konu olamaz Taktiğe de stratejiye de feda edilemez Konseptir, yani olmazsa olmazımızdır

3- Müslümanlar birbirlerinin bir tek tırnağını feda etmeme konusunda yeminli olmalıdır Yani dostlarıyla dalaşanlar düşmanlarıyla savaşamaz Düşmanlarıyla savaşanlarsa dostlarıyla dalaşamazlar Bu bir ilkedir Dünya alem birleşse Müslüman Müslümanın bir tek tırnağını vermemelidir Bu da aslında dördüncü ilkeyi getiriyor

4- Kardeşlikte taassup sahibi olmalıyız Tek taassubumuz kardeşlik olmalıdır Nedir kardeşlikte taassup? O benim kardeşim ve bunu Allah yazdı Bunu söyledikten sonra beşinci ilke de ortaya çıkıyor

5- Müslümanlar birbirlerinin hatalarına dürbünün büyüten tarafıyla değil küçülten tarafıyla bakmalıdır Yani, iman Ağrı Dağı ise hata çakıl taşı olmalıdır Hiçbir çakıl taşı Ağrı Dağından büyük olamadığı gibi hiçbir hata da imandan büyük olamaz Bu ilke olmalıdır Dolayısıyla da hiçbir hata için de Müslüman feda edilemez

6- Dahası, ki bu da çok önemli, yine değilleme ilkesinden yola çıkacağım, birliği temin için gelenekten gelen bazı değerlerin yok olmasını istememeli, beklememeli ve ummamalıdır Mezhebinizi yok sayın gibi bir taleple birliğe gelinmemelidir Böyle bir istek olmayacak, gerçekleşmeyecek bir şeydir Bunu yaptığınızda daha baştan rezerv koymuş olursunuz Siz siz olarak geleceksiniz biz de biz olarak geleceğiz Siz kendi usulünüzü tatbik edin, ancak bu bizim birliğimize mani olmasın Bunun için de gerçekçi olmak gerekmektedir Siz siz olmaktan çıkıp biz olun demek ne diyalog ne de birlikteliktir Bu birleşmekten öte ilhak etme arzusudur İlhak bir tür işgaldir Bu doğru değil ve diyaloga geçmek için böyle bir başlangıç yapılamaz Bundan dolayıdır ki tali bir takım unsurları İslami birleşmenin önünde engel olarak görmemek lazımdır Diğer yandan geleneksel, tarihi, mezhep, meşrep, mektep gibi bir takım unsurları da birleşme adına ilhak edemezsiniz Bu ilkeler etrafında birliğin gerçekleşebileceğini düşünüyorum

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.