Prof. Dr. Sinsi
|
Peygamber Efendimizin Hayatı Hakkında?
Hz Muhammed'in hayatı,Peygamberimizin Hayatı
Sevgili Peygamberimiz Hz Muhammed (s a v) 19 Ocak 570'te, Ağustos 569'da, 20 Nisan 571'de ya da 27 Nisan ya da 26 Nisan 571'de Mekke'de doğdu ve 8 Haziran 632'de Medine Yesrip'de vefat etti Hem Mekke, hem de Medine bugün Suudi Arabistan sınırları içinde bulunan Hicaz Asir Bölgesi şehirleridir Künyesi Ebu'l-Kasım'dır Muhammed'in 610-632 yıllarında aldığı vahiyler Kur'an'ı oluşturur
Çocukluğu
Mekke’de İsmail SS soyundan Adnaniler kavminden Kureyş kabilesinden Haşimoğulları ailesinden gelir 570 yılında Mekke’de doğdu Babası Abd-Allah ibn Abd-el-Muttalib bin Haşim bin Abdül Menat(عبدالله بن عبد المطلب ابن هاشم بن عبد مناف بن قصي بن كلاب بن مرة بن كعب بن لؤي بن غالب ابن فهر بن مالك بن النضر بن كنانة بن خزيمة بن مدركة بن الياس بن مضر بن نزار بن معد بن عدنا :Tüm soy ağacı arapça), annesi Medine Yesrip'ten Hazreç kabilesinden Nennaceler'den Veheb bin Abdumenaf'ın kızı Amine'dir Muhammed daha doğmadan babası öldü Yetiştirilmesini dedesi Abdülmuttalib üzerine aldı ve torununa o zamana kadar kimseye verilmemiş olan "Muhammed" adını verdi Muhammed o sıralarda Mekke'de bulunan Beni Sa’d kabilesinden Halime adlı bir kadına emanet edildi Muhammed’i ondan önce Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe emzirdi Muhammed üç yaşına kadar annesi Amine’nin de gözetimiyle süt annesi Halime-i Sadiyye’nin yanında kaldı, daha sonra Mekke şehrine giderek kendi annesinin yanına döndü
Muhammed altı yaşında iken annesi Amine ve bakıcısı Ümm-ü Eymen’le birlikte akrabalarını görmek için Medine’ye gittiler Bir ay Medine’de kaldıktan sonra Mekke’ye dönüşte Ebva’ya (Cuhfe’den 37 km uzak) ulaştıklarında annesi vefat edip orada defnedildi Cariyeleri Ümmü Eymen onu Mekke’ye getirip dedesi Abdulmuttalib’e teslim etti
Dedesi, yetiştirmesi için onu, oğlu Ebu Talip’e bıraktı Ebu Talip ona çok iyi baktı Yengesi de kendisine çok iyi davrandı; çocukları aç olsalar bile önce onu doyurdu Muhammed “O, benim annem gibiydi” der
Gençliği
Muhammed 9 yaşındayken amcası, ticaret yapmak için gittiği Suriye’ye onu da götürdü Busra kasabasında bir rahibin (Bahira) onun peygamber olacağını haber verdiği söylenir Genç Muhammed 17 yaşındayken de amcası Zübeyr ile Yemen’e gitti Bu geziler, bilgi ve görgüsünü artırmasının yanı sıra ruhsal yapısının gelişmesinde de etkin rol oynadı Bu arada da amcaları ile birlikte Kureyş ve Kays kabileleri arasındaki Ficar Savaşı’na katıldı Ticaretle olan ilgisi Hatice ile tanışmasına neden oldu ve onun sermayesi ile ticarete başladı Suriye’ye yaptığı ilk seferde çok kazanç elde etti
Evliliği
Muhammed dürüstlüğü ile Hatice üzerinde iyi bir izlenim bıraktı ve Hatice'nin evlenme teklifini kabul ederek onunla evlendi Evlendiklerinde Muhammed 25, Hatice ise 40 yaşındaydı Muhammed çevresinden gelen paganist görüş ve uygulamalarla ilgilenmedi Kendisi, aynı dönemde herhangi bir puta tapmamakla birlikte, başkalarının tapınmalarına da açıkça karşı çıkmadı Onun bu dönemdeki tutumu İslam inancının kutsal kitabı Kuran’da “  oysa, vahiyden önce, kitap nedir, iman nedir sen bilmezdin” (42/Şura Suresi, 52) ve “Allah seni yorulmuş halde buldu ve doğru yola yönlendirdi ” (43, 7) ifadeleriyle gösterilir Bununla birlikte, gerek kendi ülkesinde, gerekse gezip gördüğü ülkelerdeki toplumlarda dinsel inanç ve ahlak bakımından gözüne çarpan çöküntü, sapkınlık ve bozulmalar, Muhammed üzerinde derin izler bıraktı ve onu bu konularda düşünmeye sürükledi
Hatice, Muhammed'i amcazadesi Varaka Bin Nevfel ile tanıştırdı Varaka Hıristiyandı ve bilimle ilgiliydi Tevrat ile İncil'ide iyiden iyiye incelemiş ve arapçaya tercüme etmişti Çok bilgili ve Filozof bir adamdı Dinler tarihini çok iyi biliyordu O araştırmaları sonucunda puta tapıcılığı bırakıp hıristiyanlığı kabul etmişti
Varaka Bin Nevfel Muhammed'i sevdi Onda peygamberlik alametlerini de sezmişti Bilgili olduğu için Muhammed'de ona saygı gösteriyordu Varaka'yı her zaman ziyaret ediyordu O da Ona Tevrat'ı baştan başa okudu Adem'den İsmail'e kadar bütün Peygamberlerin menkıbelerini anlattı Musa'nın dinini nasıl kurduğunu, İsa'nın Hıristiyanlığını da izah etti Vahdaniyet-i ilahiye'yi derinden derine anlattı, fikir ve halvet yollarını gösterdi
Vahiy Dönemi
Muhammed'in 610 yılından başlayarak, öldüğü yıl olan 632'ye kadar aldığına inanılan vahiyler Kur'an'ı oluşturur
İlk yıllar
İslam inancına göre Peygamber olmadan önce bu sorunlara çare bulmak amacıyla toplumdan uzaklaşıp Mekke’nin yaklaşık 6 km kuzeyinde bulunan Hira dağındaki bir mağaraya çekilmeyi ve Ramazan ayını burada geçirmeyi adet edindi Bu mağaraya gitmeye 1-2 yıl devam etti
40 yaşındayken 610'da, 26 Ramazan'ı 27’sine bağlayan gece (Kadir gecesi), Muhammed'e geldiğine inanılan ilk vahiy şu şekilde anlatılır:
Kendi toplumunun paganlığı ile hristiyanlık ve musevilik gibi, kitaplı dinlerin de sapkınlıklara uğradığına karar verip bunlara ne gibi bir çare bulunabileceğini düşünürken, Cebrail adlı melek geldi ve Muhammed’e "Oku!" dedi O da, “okumasını bilmem, ne okuyayım?” dedi Bunun üzerine Cebrail, Muhammed’i sıkarak, yine "Oku!" dedi Muhammed tekrar okuması olmadığını söyleyince, Cebrail onu sararak aynı şekilde sıktı ve geri salarak "Oku!" dedi Muhammed’den aynı cevabı alınca: "Ey Muhammed! İnsanı bir kan pıhtısından yaratan Rabbinin adıyla oku! Oku! İnsana bilmediğini bildiren Rabbin, en büyük kerem sahibidir " dedi ve gitti Muhammed, dehşet içinde uyandı
Bu ilk ayetlerin tesirinde, dehşet ve hayrete düşmüş olan Muhammed, hemen evine dönmek üzere yerinden kalktı Vücudunu korku ve heyecan kaplamıştı Öyle bir havaya bürünmüştü ki, bir an için: "Acaba cinler mi çarptı, acaba şair mi oluyorum?" diye aklından geçirdi O anda Cebrail: "Ey Muhammed, sen Allah’ın Resulüsün!" dedi Muhammed mağaradan çıkmış, hafif adımlar atıyordu Her adım atışında, binlerce ses: "Ey Muhammed selam olsun! Ya Resulullah, sana selam olsun!" diyordu Her defasında geriye dönüyor, taş ve ağaçlardan başka bir şey göremiyordu Dağın ortasında yine Cebrail göründü Ufuk ile sema arasını kaplamıştı Muhammed, olduğu yerde durdu; ne bir adım ileriye ne de geriye atabiliyordu Cebrail’in heybetine dalmıştı Cebrail konuştu: "Sana selam olsun ey Muhammed! Sen Allah’ın Resulüsün! O’nun peygamberisin!" Cebrail bu sözleri söyledikten sonra kayboldu Muhammed, hala olduğu yerde duruyordu Ona peygamberlik verilmişti Allah onu kendi Peygamberi, Resulü yani insanlara elçi olarak seçmişti Gelen bu ilk vahiy üzerine, peygamberliğini ilk olarak Hatice’ye bildirdi Hatice de durumu amcazadesi Varaka Bin Nevfel ’e açtı Varaka da ona; görünen meleğin Cebrail olduğu, kendisine vahi nazır olduğunu ve peygamberlik geldiğini tefsir etti Sonra Hatice ile beraber geri gönderdi Bir süre vahiy kesildi Çok geçmeden, onu doğrudan doğruya göreve çağıran "  Kalk, insanlara tuttukları yolun kötü olduğunu bildir, Rabbini ulu tanı ve yüce tut Elbiseni temizle, putları terk et!" ayeti (96/Alak Suresi, 1-5) indi
Muhammed’in İslam'a çağrısına ilk uyan, eşi Hatice oldu Onu amcası Talip’in oğlu Ali, azatlı kölelerden Zeyd bin Harise ve Ebu Bekir izledi Bir süre yine vahiy kesildikten sonra on bir ayetten oluşan Duha Suresi (93) indi Bu surede, Allah’ın Peygamber’i yalnız bırakmadığı, yetimken barındırdığı, bu nedenle yoksullara yardım edilmesi ve iyi davranılması gerektiği üzerinde duruldu Bu dönemde islam dinini kabul edenlerin büyük bir çoğunluğu üst düzeyden, mal ve canlarını vermekten çekinmeyen kişiler oldukları halde, dinlerini gizlemek zorunda kaldılar Belli bir süre sonra Muhammed`i önce akrabalarını, ardından Safa tepesine çıkarak tüm Mekke halkını açıktan açığa müslüman olmaya çağırdı İlk müslümanlar çok ağır hakaret ve işkencelere katlanmak zorunda kaldılar
Mirac
Muhammed Hac mevsiminde Mekke’ye gelen Medineliler ile anlaştı Medineliler, dinsel bir vaizden çok, kabile savaşlarında kendilerine önderlik edecek birini arıyorlardı Muhammed’de bu iki niteliğin de bulunduğu, Hicret’ten (622) sonra anlaşılacaktı
Kur'an’dan ve hadislerden aktarılanlara göre, Muhammed Medine’ye gitmeden bir süre önce, Miraç olayı meydana geldi:
Bu gecede, Muhammed, Cebrail’in eşliğinde, önce Mescid-i Aksa’ya gitti Orada, İbrahim, Musa, İsa ve diğer peygamberlerden bazılarıyla karşılaşarak, onlarla görüştü Sidretu’l-Münteha’da, kendisine gösterilmek istenen Allah’ın ayetlerini gördükten sonra, aynı gecede Mekke’ye döndü Ayrıca bu gecede Allah ile insanların anlayamayacağı bir dil ile konuşmuştur Bu semavi gece yolculuğunda, Muhammed’e Cennet ve Cehennem ve bu ikisine girenlerin hali gösterildi Bu yolculuk esnasında, diğer bazı hükümler yanında beş vakit namaz da farz kılındı Sünni inancında Muhammed bu yolculuğu hem ruh hem beden ile Şii inancında ise sadece ruh ile yapmıştır
Muhammed Mekke’ye dönünce, bu yolculuğunu anlattı Bunun üzerine Kureyş'liler, onla alay etmeye başladılar Ebu Bekir'e giderek dediler ki: “Senin adamın dün gece Kudüs’e, oradan da semaya çıkıp tekrar Mekke’ye döndüğünü söylüyor, ne dersin?” Ebu Bekir de: “O dediyse doğrudur!” dedi Fakat inanmayanlardan çoğu bu sözle ikna olmadı
Akabe biatları
Muhammed, bir Hac mevsiminde Akabe’de Yesribliler (Medineliler) ile görüştü Medinelilerden, önce altı, sonra on iki kişi müslüman oldu Medineliler İslam’ı kabul edip memleketlerine döndüler ve İslam’ı anlatmaya başladılar Ertesi yıl aynı yerde yetmiş üç erkek, iki kadın Medineli müslüman, Muhammed Medine’ye gelip bu kente yerleşirse kendisini koruyacaklarına söz verdiler Bu anlaşma Mekke’de öğrenilince müslümanlara baskı ve zulüm daha da arttı ve müslümanlar büyüklü küçüklü topluluklar halinde Medine’ye göç etmeye başladılar Medine’nin, Mekke ticaret yolu üzerinde bulunması ve burada müslümanların giderek çoğalması, Mekkeliler’in çıkarlarına aykırı düştü; bu nedenle müslümanların Medine’ye göç etmelerine engel olmaya çalıştılar
Hicret
Müslümanlığa karşı olan Mekkeliler, her türlü baskıyla, Muhammed’i davasından vazgeçiremeyince ve Mekke dışında, yani Medine’de müslümanların giderek kuvvetlendiğini görünce; durumun kendileri için tehlike yaratacağı düşüncesiyle, o zaman Kabe’ye yakın bir yerde bulunan Daru’n-Nedve dedikleri meclislerinde toplanarak meseleyi görüşmeye başladılar
Görüşler, İslam denen hareketin hızla büyüdüğü ve Muhammed’in bu çalışmalarını durdurmak gerektiği merkezinde birleşiyordu; putperestlik tehlikeye girmişti ve İslam, Mekke’nin düzenini bozabilecek güçteydi Mekke’nin ileri gelenleri bu kararı alınca, nasıl hareket edecekleri ve hangi yöntemleri uygulayacakları konusunda görüşmeye başladılar İlk önce şu görüş ortaya atıldı: “Muhammed’i prangaya vurup hapsedelim!” Bu kabul edilmeyince: “Onu memleketimizden sürgün edelim; ne hali varsa görsün!” denildi Bu görüş de kabul edimeyince, İslam'ı sevmeyen ve onu çok tehlikeli bulan Ebu Cehil: “Benim görüşüme göre, onu öldürmekten başka çaremiz yoktur Bunun için de, her kabileden birer genç seçelim Her birine de birer keskin kılıç verelim Bunların hepsi birden, kararlaştırdığımız yer ve zamanda Muhammed’i pusuya düşürerek öldürsünler; biz de ondan kurtulalım! Böyle olursa, onun kan davası bütün kabilelere düşeceğinden ve ailesi olan Benu Abdi Menaf, herkese savaş açamayacağından, diyete razı olurlar, biz de diyetlerini veririz!” dedi Bu görüş kabul edildi
O gece suikastçiler, Muhammed’in evini sararak, onu öldürmek için uyumasını beklediler İslam inancına göre, Allah, onların oyununu Peygamber’e bildirdi ve Ali, Muhammed'in yerine geçti Suikastçiler yorgani açıp yatakta Ali´yi görünce cok sasirdilar ve durumu üslerine anlatmak üzere gittiler Muhammed, evden çıkarak Ebu Bekir’in evine gitmiş ve hicret için geldiğini söylemistir, Ebu Bekir sevinçten ağlamaya başladı Ebu Bekir’in evinde bir süre oturduktan sonra beraberce, Mekke’nin güneybatısında bulunan Medine´ye hareket ettiler
Mekkeliler, Muhammed hicret edecek olursa, bir kısımı İslam’ı kabul etmiş olan Medine’ye gideceğini biliyorlardı Muhammed, bunu düşünerek, kuzeydeki Medine yoluna değil, Mekke’nin güneybatısına düşen Sevr dağına hareket etti
Muhammed, Ebu Bekir ile Sevr mağarasında üç gün geçirdi Mağaraya önce Ebu Bekir girmiş ve içinde akrep, yılan gibi zehirli hayvanların olup olmadığını yoklamıştı Bu kontrolden sonra Peygamber içeri girdi
Muhammed’in hicret ettiğini öğrenen Mekke Hükümeti, her tarafa asker seferber etmiş, onları bulup getirene yüz deve ödül vadetmişti Hükümet askerleri ve Ebu Cehil her tarafta Peygamber ve sadık arkadaşı Ebu Bekir’i arıyordu Nihayet askerler Ebu Bekir’in evine gelince Ebu Bekir’in kızı Esma, onlara Ebu Bekir ve Muhammed’in nerede oldukları konusunda bir şey söylemedi Bunun üzerine Ebu Cehil, Esma’ya şiddetli bir tokat attı
Bu sırada Mekkeliler, her tarafta Muhammed’i arıyordu Hatta becerikli bir iz sürücüsü, Mekke askerlerini Sevr mağarasına kadar getirmişti Ancak bu sırada bir mucize olmuş bir örümcek mağaranın ağzına ağ örmüş ve bir güvercinde yuvasini magra girisine kurmustu Askerler mağaranın yanına gelince, Ebu Bekir endişenmeye başladı Muhammed, onu teselli ediyordu: “Tasalanma, Allah bizimle beraberdir ” Bu sırada askerler, mağara girişindeki örümcek ağını ve güvercin yuvasını görünce içeride kimse olamayacağını düşünerek geri döndüler
Muhammed ve Ebu Bekir 20 Eylül 622’de, Medine yakınlarındaki Kuba’ya ulaştılar Muhammed, tekbir ve ilahilerle karşılandı; Kuba’ya varır varmaz Kuba Mescidi’ni inşa ettirdi Burada Külsüm bin Hedm’e konuk oldu Muhammed, on gün dinlendikten sonra, yanında bulunan ashabı ile beraber Medine’ye hareket etti Bu sırada Ali de Kuba’ya vardı
Muhammed Medine de Hamza basta olmak üzere tüm Medinelilerce bekleniyordu Peygamber göründüğünde bir mucize olmus ve Medine halkinin daha önce hiç bilmediği ve duymadığı bir ilahi (Taleal Bedru)ile karşılanmıştır Muhammed Medine’de, Beni Salim mahallesinde Cuma Namazı'nı kıldı ve ilk hutbesini verdi Medine’de Ebu Eyyub el-Ensari’nin konuğu oldu Medine´ye girdiğinde halk Peygamberlerinin kendi evlerinde kalması konusunda tartışınca iki cihan Peygamberi bir öneri sundu "devesinin ilk çökecegi yere evinin yapilmasi" ve halk bunu kabul etti Devesinin ilk çöktüğü yere bir Mescid ve kendi ailesinin kalması için mescide bitişik odalar yaptılar Mescidin bir yanına da barınaksız kişilerin kalabilmeleri için “Suffe”adı verilen bir yer yapıldı Aynı zamanda islam dünyasının ilk yatılı okulu sayılan bu yurtta kalanlara “Ashabu's-Suffe” denildi
Mescid-i Nebevi
"Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram haricinde diğer mescitlerde kılınan namazlardan bin kat hayırlıdır "
Medine (müslümanlarca Yesrip'e Medinetü'n Nebi , Peygamberin Ülkesi dendi) halkı, dinleri uğruna Mekke’den göçenlerden (muhacirun) ve bunlara yardımcı olduklarından dolayı ensar adını alan yerli halk (aslen Yemenli Evs ve Hazreç kabileleri ki yerleştikleri bu yere Yemen Serabı anlamında Yesrip dediler Hazreç, Hadramut'ludur ) ile Benu Kureyza, Benu Kaynuka, Benu Nadir adlı Yahudiler’den oluşuyordu Bunlar arasında birlik sağlamak oldukça güçtü Medine sınırları yakınlarında Hayber vb yerlerde yaşayan Yahudiler, varlıklı kişiler olduklarından, çevre üzerinde etkiliydiler Evs ve Hazreç kabileleri arasındaki geleneksel düşmanlığın yeniden alevlenme olasılığı da vardı Ayrıca Ensar ile Muhacirunu kaynaştırmak, çözülmesi gereken bir sorundu Muhammed, bütün bu kesimleri birleştirip bağdaştırmak amacındaydı Ancak her şeyden önce çok yoksul olan göçmenlerin durumlarının düzeltilmesi gerekiyordu Muhammed Muhacirleri Ensar ile kardeş ilan ederek, ensarın onlara yardım etmesini sağladı Yahudiler ile açılan aralarını düzeltmek için bu kavmi, hıristiyan ve putperestleri de müslümanlarla birlikte içine alan Medine kent devletini kurdu Arapça Madinat/Madinah ya da Türk söyleyişi ile Medine kelimesi şimdiki devlet anlamındadır, Yesrip bir site devleti idi Şimdi bile İsrail Devleti'nin resmi adı "Madinat Yişral" dir Bu kesimlerin hak ve yükümlülüklerini saptayan 47 maddelik bir tür Medine Anayasası'nı benimsendi
Kendi dinleri ile birçok benzerlikler göstermesine karşın, Yahudiler müslümanlığa karşı çıktılar Muhammed onlara, İslam dininin kendinden önceki peygamberlerin söylediklerine uygun ve onların da bildirdiği, dolayısıyla onların dininin devamı olan bir din olduğunu ifade etti Yahudiler yine de İslam dinine ve müslümanlara karşı olumsuz tutumlardan vazgeçmediler Medine’de Muhammed’e karşı olanlar yalnızca bunlar değildi; Mekkeli putperestlerin ajanları müslümanlığı seçtiklerini söyleyip karışıklık çıkartmaya çalışıyorlardı
İlk dini ritueller
Kur'an, Musevilik ve Hıristiyanlığı din olarak tanımakla birlikte, dönemindeki Musevi ve Hıristiyanların bu dinleri bozduklarını belirterek, onları yeniden tevhit dinine çağırdı Hicret’in 2 yılında (624) Kudüs yerine, Mekke(Kabe) kıble olarak kabul edildi Müslümanlar Hac farizasını yerine getiremediklerinden, kurban, Musalla denilen açık alanda kesildi; ertesi yıl ise Ramazan ayı, yeniden Oruç ayı olarak kabul edildi ve hac yeniden farz kılındı
632 yılının Mart ayında (9 Zilhicce) Arafe günü 100 000 den fazla kişiye Rahmet Dağı'nda verdiği son hitabesine veda hutbesi denir Bu hac, Resulullah SalatSelam'ın ilk, tek ve son haccı idi
|