Prof. Dr. Sinsi
|
Kuranda Din Kavramı
Kuranda Din Kavramı
Bakara, 132; Kavram: 106
D İ N
Din; Anlam ve Mâhiyeti
Kur’ân-ı Kerim’de Din Kavramı
Hadis-i Şeriflerde Din Kavramı
Din Anlayışları ve Diğer İnançlarda Din
İslam’a Göre Din Gerçeği
Dinin Kaynağı
Din Duygusunun Menşei
Din ve Bilim
Dinlerin Tasnifi: 1- Hak Din, 2- Muharref Dinler, 3- Bâtıl Dinler
Bâtıl Dinleri de Tanımanın Gerekliliği
Yozlaştırılan Din; Halkın Dini ve Hakkın Dini
Bu Din Benim Dinim Değil!
Liselerde Din Dersi Eğitimi ve Ders Kitapları
Kemalizm; Resmî Din mi? Atatürk'e Tanrı veya Peygamber Diyenler
Yönlendirilen Din; Devlet Dini ve Diyânet
Bu Din Benim Dinim Değil!
“İbrâhim de bunu kendi oğullarına vasiyet etti Ya’kub da, ‘oğullarım! Allah sizin için o dini (İslâm’ı) seçti O halde sadece müslümanlar olarak ölünüz’ (dedi) ” (2/Bakara, 132)
Din; Anlam ve Mâhiyeti
‘Din’ kelimesi çok geniş bir anlam sahasına sahiptir Kur’an’da ve hadislerde birçok mânâda kullanılan bu kelime, kavram olarak insanlığın en önemli faâliyeti olan inanmayı, bir yaratıcıya itaat ve ibâdet etmeyi, ahlâkî davranışları, fazilet ve iyilikleri, toplumsal düzeni, doğru yolda olmayı ifade eder
Sözlük Anlamı: ‘Din’ kelimesi ‘d-y-n’ kökünden gelir ve sözlükte şu anlamlara gelir: Üstünlük, egemenlik, itaat, zorlamak, itaatkâr olarak kendini bir güce teslim etmek, borçlanmak, boyun eğmek, hakkını almak, ödünç almak, boyun eğdirmek, egemenlik, idâre etmek anlamlarına gelir Birinin emrine girmek, onun emrine amâde olmak, onun hâkimiyet ve otoritesi altında boyun eğmeyi kabul etmek, şeriat, kanun, yol, millet, âdet, taklit, hesaba çekmek, ceza veya mükâfat vermek de din kelimesinin anlamlarındandır İsim olarak ‘din’ kelimesi şu mânâları kapsamaktadır: İyi ya da kötü karşılık; âdet ve alışkanlık; itaat, zillet, bağlılık, üstünlük sağlamak, galip gelmek; hâkimiyet, mülk ve hüküm; bir şeye zorlamak; itaat etmek, ya da tersi olarak isyan etmek; bir şeyi alışkanlık haline getirmek; şeriat ve millet, yani tevhid inancı
&#
- 2574 -
Din Kelimesinin Türevleri: Aynı kökten gelen ve hadislerde Allah’ın bir ismi olarak geçen ‘Deyyân’, mutlak kudret sahibi, işlerin karşılığını veren, hikmetle yöneten, egemen olan demektir Araplar, bir kimsenin bölgesine ve kavmine üstünlüğünü belirtmek için ‘deyyân’ sıfatını kullanırlardı Buna göre aynı kökten gelen ‘medîn’; köle, ‘medîne’; şehir ve câriye, ‘temeddün’; dinli veya şehirli-medenî olma, ‘tedâyün’; borçlanma, ‘diyânet’; din ve millet anlamlarına gelir ‘Mütedeyyin’ ise; boyun eğen, itaatkâr, Allah’a teslim olan demektir
Terim olarak din; Akıl sahibi insanları kendi irâde ve arzularıyla hayırlı olan şeylere sevk eden ilâhî bir kanundur Din; peygamberlerin vahye dayalı yapmış oldukları tebliğdir Din; Allah Teâlâ tarafından vahiy yoluyla indirilen, insanları dünya ve âhiret saâdetine çağıran i’tikadî ve amelî bir nizamdır Din; İslâm, iman ve ihsandan oluşan hayat şeklidir (Bu tanımların tümü vahye dayalı hak dinin, yani dar anlamda dinin -İslâm dininin- tanımlarıdır )
Burada geçen din tanımları şu hususları içermektedir:
Dinin koyucusu ve sahibi Allah’tır Hiçbir insan, hatta peygamberler dahi vahye dayalı bir din meydana getiremez “İyi bilin ki, hâlis (gerçek) din Allah’ındır ” (39/Zümer, 3)
Din akıl sahibi insanlara hitap eder Din akıl üstüdür, fakat akıl dışı değildir Din, yeterli derecede akıl sahibi olmayan çocukları, delileri sorumlu tutmaz
Dinde serbest seçme vardır Yani iman edip etmeme insanların özgür irâdelerine bırakılmıştır “   Dinde zorlama yoktur Artık hak ile bâtıl açıkça ayrılmıştır ” (2/Bakara, 256)
Din insanları hayra ve güzelliğe iletir Fakat din, insanları güzele iletme hususunda onların şahsî kanaatlerini değil; genel ve değişmez evrensel yaratılış kanunlarını esas alır Bu esaslar; Din, akıl, can, mal ve nesli koruma şeklinde formüle edilen esaslardır
Vahiy kaynaklı dinler, insana kendi mâhiyetini, başlangıcını ve sonunu, yaratılış gayesini, yapmakla sorumlu olduğu vazifelerini bildirir
İnsanların ortaya koyduğu sistemler hak din değil; bâtıl dindir Her yaşayış biçimi bir dindir Her dinin bir dünya görüşü ve yaşayış biçimi vardır
Bu toplumda herkesin kendine göre bir “din” tanımı, bir din görüşü ve yorumu vardır Din konusunda genel kanaat; din olayının Allah ile kul arasında bazı ilişkileri tanzim eden, namaz, hac, oruç gibi ibâdetlerin nasıl yapılacağını açıklayan görüşler manzûmesi olduğu şeklindedir Halk kitlelerinin olduğu kadar, resmi ideolojinin din tanımı da budur Bu anlayışa göre din, insanların sadece âhiretini ilgilendiren bir hâdisedir Bu hâdisede insanlarla Allah arasına girmek; politik çıkarlar için dinî duygulardan faydalanmak, en açık ifadesiyle dini istismar etmektir Yine bu anlayışa göre, çağdaş devlet yönetimi, on dört asır önceki dinî hükümlerle değil; yine çağdaş ve medenî olan hükümlerle mümkün olacaktır
Rabbımız, din gerçeğini kendi çıkarlarına göre tanımlamaya ve yorumlamaya kalkışan böylesi sapıklara, Kur’ân-ı Kerim’de açıkça şöyle buyurmaktadır: “De ki: 'Allah’a dininizi siz mi öğreteceksiniz?' Oysa Allah, göklerde ve yerde olanlarıbilir Allah her şeyi bilendir ” (49/Hucurât, 16) Bu âyet-i kerimede hem bu sapıklar itham edilmekte ve hem de Allah’ın râzı olacağı din gerçeğini öğretecek merciin yine Allah ve Allah’ın Kitabı olduğu belirtilmektedir İşte Allah’ın râzı olacağı yegâne din olan İslâm, Allah’tan ve Rasûlünden öğrenildiği zaman, aldatılmakta olan insanlarımız bu gerçekleri kavrayacak ve kendilerine yıllardır anlatılan safsataların yalan olduğunu kavrayabileceklerdir
- 2575 -
Kur’ân-ı Kerim’de Din Kavramı
“Din” kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de 92 yerde geçmektedir
“Din”in Kur’an’daki Anlamları: ‘Din’ kelimesi Kur’an-ı Kerim’de borç anlamına gelen ‘deyn’ hariç, dört anlamda kullanılmaktadır:
1- En yüce kudrete teslim olma, itaat etme, boyun eğme anlamında: “De ki: ‘Ben, Allah’a dini hâlis kılarak, ibâdet etmekle emrolundum Bana Allah’a teslim olan müslümanların ilki olmam emredildi ” (39/Zümer, 11-12) “Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur, din de (itaat ve kulluk da) sürekli olarak O’nundur Böyleyken Allah’tan başkasından mı ittika ediyorsunuz (korkup çekiniyorsunuz)?” (16/Nahl, 52; ayrıca bkz 3/Âl-i İmrân, 83; 40/Mü’min, 64, 65; 39/Zümer, 2-3; 98/Beyyine, 5 vd )
Bu âyetlerde ve benzerlerinde ‘din’, yüksek bir otoriteye boyun eğme, ona itaat etme ve ona kul olma anlamında kullanılmaktadır Dinin Allah’a has kılınmasının mânâsı, hâkimiyeti, hüküm koyma hakkını, ibâdet ve itaat edilmeye lâyık olmayı yalnızca Allah’a ait kabul etmektir Kulluk anlamında Allah’tan başkasına boyun eğmemek, O’ndan başkasına ibâdet etmemek, kulluğa ait bütün hükümleri O’ndan almak demektir
2- Âhiret, ceza, yani amellerin karşılığını verme günü anlamında: “(İbrâhim dedi ki Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O’dur ” (26/Şuarâ, 82) “(Şeytana hitâben Ve şüphesiz, din (kıyametteki hesap) gününe kadar Benim lânetim senin üzerindedir ” (38/Sâd, 78; ayrıca bkz 1/Fâtiha, 4; 15/Hicr, 35; 37/Sâffât, 20; 51/Zâriyât, 6, 12; 56/Vâkıa, 56 vd )
3- Hüküm, âdet, şeriat ve kanun anlamında: “Zina eden erkek ve zina eden kadının her birisine yüzer değnek vurun Eğer Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorsanız, onlara Allah’ın dinini (hükmünü, şeriatini uygulama) konusunda sizi bir acıma tutmasın…” (24/Nûr, 2; ayrıca bkz 12/Yûsuf, 76; 40/Mü’min, 26; 42/Şûrâ, 13, 21 vd )
4- Allah’ın gönderdiği Tevhid Dini anlamında: Kur’an’da ‘din’ en çok bu anlamda kullanılmaktadır ki, bu mânâ içerisinde hem Allah’ın hâkimiyeti, otoritesi, hükmünün üstünlüğü, hem bu üstünlüğe kulların boyun eğip itaat etmeleri, hem de Allah’tan gelen hüküm, kanun ve şeriat konuları yer almaktadır
Din, aslında bütün bu anlamları içerisinde barındıran, Allah’ın hâkimiyetine bir teslimiyet ve O’ndan gelen hükümleri kabullenmektir İslâm’dan önceki Araplar (yukarıda geçtiği gibi) ‘din’ kelimesini çok farklı, biraz da karışık anlamlarda kullanıyorlardı Kur’an bu kelimeye bir ıstılah (terim) anlamı kazandırdı ve bu kelime çok önemli bir İlâhî gerçeği ve bu gerçek karşısında insanın konumunu ifade eder hale geldi Bu kelime, her kim olursa olsun yüksek bir otoriteyi ve bu otoriteye boyun eğmeyi, bu otoriteden kaynaklanan emir ve hükümleri uyulması gereken kurallar olarak kabul etmeyi, bu kurallara uyulduğu zaman mükâfat, karşı gelindiği zaman ceza alınacağına inanmayı içine alan bir hayat sisteminin genel adıdır Bu bakımdan bu kelimeyi başka dilde karşılayacak hiç bir kelime mevcut değildir Batılıların kullandığı ‘religion’ sözcüğü de ‘din’ kavramının ifade ettiği derin anlamları karşılayamaz
Din Kelimesindeki Unsurlar: Din kelimesi, İlâhî olan en mükemmel nizamı (düzeni) ifade eden en uygun bir kavramdır Bu kavramda dört önemli unsuru görebiliriz:
a- Yüce bir hâkimiyet (egemenlik),
b- Bu yüksek hâkimiyete boyun eğip itaat etmek,
- 2576 -
c- Bu hâkimiyetin şekillendirdiği inanç ve hükümler sistemi,
d- Bu sisteme uygun hareket etmekle elde edilen mükâfat, aykırı hareket etmekle karşılaşılacak ceza
Kur’an ‘din’ kelimesini bazen bu unsurların her birinin yerine, bazen de hepsini birden kapsayacak şekilde kullanmaktadır
Kur’an’da ‘din’ kelimesinin hangi anlamlarda geçtiğini daha iyi anlayabilmek için, Dameğânî isimli âlimin bu konudaki görüşlerini aktarmakta fayda vardır Bu bilgine göre ‘din’ Kur’an’da şu anlamlarda kullanılmaktadır:
1- Tevhid anlamında: “Hiç şüphesiz Allah katında din İslâm’dır ” (3/Âl-i İmrân, 19) Bu âyette geçtiği gibi ‘din’ kelimesi tevhid dinini işaret etmektedir (Ayrıca bkz 39/Zümer, 2; 30/Rûm, 30; 31/Lokman, 32)
2- Hesap anlamında: “Onlar din (hesap) gününü yalanladılar ” (83/Mutaffifîn, 11) âyetinde olduğu gibi (Ayrıca bkz 56/Vâkıa, 86; 37/Sâffât, 53; 82/İnfitâr, 9, 15 vd )
3- Hüküm ve yargı anlamında: 12/Yûsuf sûresi 76 âyetinde geçen kralın (melikin ) dini, kralın uyguladığı veya uyduğu hüküm, yargı demektir (Ayrıca bkz 24/Nûr, 2)
4- Bizzat dinin kendisi anlamında: Bu din, hayatın bütün alanlarını kapsayan bir inanç olmakla beraber, egemen düzeni, kişi ve toplum ilişkilerine ait hükümleri, insan eşya ilişkileri ve davranış kurallarını da içerisine alır (9/Tevbe, 33; 48/Fetih, 28; 61/Saff, 9 vd )
5- Millet (bir dine inanan topluluk) anlamında: “Oysa onlar, dini yalnızca O’na hâlis kılan hanîfler (Allah’ı birleyenler) olarak sadece Allah’a kulluk etmek, namazı kılmak ve zekâtı vermekten başkasıyla emr olunmadılar İşte en doğru din budur ” (98/Beyyine, 5) (1)
Kur’an, ‘millet’ ve ‘şeriat’ kavramlarını da ‘din’ yerine kullanmaktadır (12/Yûsuf, 38; 2/Bakara, 130, 135, 120; 42/Şûrâ, 21 vd ) Ancak, millet kelimesi bir peygambere (İbrâhim milleti gibi); din Allah’a, şeriat ise din’e nisbet edilir İslâm şeriati, budizm şeriati gibi
“Bunu İbrâhim, oğullarına vasiyet etti; Ya’kub da: ‘Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dini seçti, siz de ancak müslümanlar olarak can verin’ (diye aynı vasiyette bulundu) ” (2/Bakara, 132)
“  Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler Sizden kim, dininden döner de kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da âhirette de geçersiz sayılmıştır Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar ” (2/Bakara, 217)
“Dinde ikrâh/zorlama yoktur Çünkü doğruluk, sapıklık ve eğrilikten ayrıt edilmiştir O halde, kim tâğutu inkâr edip Allah’a iman ederse, kopması mümkün olmayan sağlam kulpa yapışmıştır Allah (her şeyi) işitir ve bilir ” (2/Bakara, 256)
“Hiç şüphesiz Allah katında din, ancak İslâm’dır…” (3/Âl-i İmrân, 19)
“Onlar Allah’ın dininden başka din mi arıyorlar Oysa göklerde ve yerde her ne varsa, istese de istemese de, O’na teslim olmuştur ve O’na döndürülmektedir ” (3/Âl-i İmrân, 83)
- 2577 -
“  Bugün size dininizi kemâle (olgunluğa ) eriştirdim, üzerinizdeki nimeti tamamladım ve size din olarak İslâm'ı seçip beğendim  ” (5/Mâide, 3)
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki); Allah, sevdiği ve kendisini seven, mü’minlere karşı alçakgönüllü/merhametli, kâfirlere karşı azîz/onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiç bir kınayanın kınamasından korkmazlar (kimsenin ayıplamasına aldırmazlar) Bu, Allah’ın, dilediğine verdiği lütfudur Allah’ın lütfu ve ilmi çok geniştir ” (5/Mâide, 54)
“De ki: ‘Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, dosdoğru dine, hanîf olan/Allah’ı birleyen İbrâhim’in dinine iletti O, (İbrâhim, hiçbir zaman Allah’a) şirk/ortak koşanlardan değildi ” (6/En’âm, 161)
"  Dininize saldırırlarsa, küfrün önderlerine karşı savaşın  ” (9/Tevbe, 12)
“Kendilerine Kitap verilenlerden Allah’a ve âhiret gününe inanmayan, Allah ve Rasûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dîni (kendine) din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın ” (9/Tevbe, 29)
“O (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için Rasûlünü hidâyet ve Hak Din ile gönderendir ” (9/Tevbe, 33)
“O, sizi karada ve denizde yürütendir Hatta siz gemilerde bulunduğunuz, o gemiler de içindekileri güzel bir rüzgârla alıp götürdükleri ve (yolcular) bununla neşelendikleri zaman, o gemiye şiddetli bir fırtına gelip çatar, her yerden onlara dalgalar hücum eder ve onlar, çepeçevre kuşatıldıklarını anlarlar da, dini yalnız Allah’a hâlis kılarak, ‘Andolsun eğer bizi bundan kurtarırsan mutlaka şükredenlerden olacağız’ diye Allah’a yalvarırlar Fakat Allah onları kurtarınca, bir de bakarsın ki, yine haksız yere taşkınlık ediyorlar Ey insanlar! Sizin taşkınlığınız ancak kendi aleyhinizedir  ” (10/Yûnus, 22-23)
“De ki: ‘Ey insanlar! Benim dinimden şüphede iseniz, (bilin ki,) ben Allah’ı bırakıp da sizin taptıklarınıza (putlara) tapmam Ben ancak sizi öldürecek olan Allah’a kulluk/ibâdet ederim Çünkü bana mü’minlerden olmam emrolundu Ve ‘yüzünü hanîf/muvahhid olarak hak dine döndür, sakın müşriklerden olma!’ (denildi ) Allah’ı bırakıp da, sana fayda ya da zarar vermeyecek şeylere tapma Eğer bunu yaparsan, o takdirde sen mutlaka zâlimlerden olursun ” (10/Yûnus, 104-106)
"Yusuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini (aramaya) başladı Sonra da onu (su kabını), kardeşinin yükünden çıkarttı İşte Biz Yusuf'a böyle bir tedbir öğrettik; yoksa kralın dinine (kanunlarına) göre kardeşini alıkoyamazdı; Allah'ın dilemesi hâriç Biz kimi dilersek onu derecelerle yükseltiriz Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen birisi vardır " (12/Yûsuf, 76)
"Allah, sizden iman edip sâlih amel işleyenlere, kendilerinden öncekileri halife/hâkim kıldığı gibi onları da yeryüzüne halife/hâkim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm'ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra, bunun yerine onlara emniyet/güven sağlayacağını vaad etti Çünkü onlar, Bana kulluk ederler; hiçbir şeyi Bana şirk koşmazlar/eş tutmazlar Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkârlardır " (24/Nur, 55)
“Sen yüzünü hanîf/Allah’ı birleyen olarak dine, yani, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise o fıtrata çevir Allah’ın yaratışında değişme yoktur İşte dosdoğru din (eddînu’l-kayyim) budur; fakat insanların çoğu bilmezler Hepiniz O’na yönelerek O’na karşı gelmekten
- 2578 -
sakının; namazı kılın; müşriklerden olmayın Ki onlardan dinlerini parçalayanlar ve kendileri de bölük bölük olanlar vardır (Bunlardan) her fırka, kendi yanındakiyle böbürlenmektedir ” (30/Rûm, 30-32)
"Firavun şöyle dedi: 'Beni bırakın da Mûsâ'yı öldüreyim; o rabbine yalvaradursun Onun sizin dininizi değiştireceğinden veya yeryüzünde fesat/bozgunculuk çıkaracağından korkuyorum " (40/Mü'min, 26)
“Ki O, kendi peygamberlerini hidâyetle ve hak din ile, diğer bütün dinlere karşı üstün kılmak için gönderdi Şâhit olarak Allah yeter ” (48/Fetih, 28)
“Sizin dininiz size; benim dinim bana!” (109/Kâfirûn, 6)
“Allah’ın yardımı ve zaferi gelip de insanların bölük bölük Allah’ın dinine girmekte olduklarını gördüğün vakit Rabbine hamdederek O’nu tesbih et ve O’ndan mağfiret dile; Çünkü O tevbeleri çokça kabul edendir ” (110/Nasr, 1-3)
Hadis-i Şeriflerde Din Kavramı
Hadis-i şeriflerde din kelimesi şu mânâlarda kullanılır:
a) Boyun eğmek, itaat ve ibâdet etmek: “Akıllı kişi, nefsine boyun eğdiren (dâne) ve onu (Allah’a) ibâdet ettirendir ” (Tirmizî, Kıyâme 25; İbn Mâce, Zühd 31) Bu hadiste geçen “dâne” kelimesi, boyun eğdirip itaat ettirmek anlamına gelir Aynı zamanda “hesaba çeken” mânâsına geldiği de söylenmiştir
“Kureyş’ten, söyledikleri takdirde bütün Arapların kendilerine boyun eğecekleri (dâne) bir tek söz söylemelerini istiyorum ” (Tirmizî, Tefsir sûre 38, bâb 1; Ahmed bin Hanbel, 1/237) Bu hadis-i şerifte de din (dâne) kelimesi aynı anlamda kullanılmıştır
b) İnanç ve ibâdet: “Kureyş ve onlar gibi inanıp ibâdet edenler (dâne, dînehum) Müzdelife’de vakfe yaparlardı ” (Buhârî, Tefsir sûre 3, bâb 35; Müslim, Hac 151) Bu hadis-i şerifte, dinlerine uygun hareket eden ve onlar gibi ibâdet eden kimseler kastedilmektedir
c) Hayır olsun, şer olsun; karşılık: “Nasıl davranırsan, öyle karşılık görürsün ” (Buhârî, Tefsir sûre 1, bâb 1)
d) Kahretmek, mecbur etmek, egemen ve hâkim: Allah’ın “ed-Deyyân” ismi bu anlamdadır
Cibrîl hadisi diye şöhret bulan hadis-i şerifte Peygamberimiz (s a s ) “iman”, “İslâm” ve “ihsân”ı, bunların üçünü “din” olarak tanımlar:
Cibrîl hadisi: Abdullah bin Ömer (r anhümâ), babasından rivâyet ederek şöyle demiştir: “Bana babam Ömer ibnü’l-Hattâb rivâyet ederek şöyle dedi: “Bir gün Rasûlullah (s a s )’ın yanında bulunduğumuz bir sırada âniden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zât çıkageldi Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor; bizden de kendisini kimse tanımıyordu Doğruca Peygamber (s a s )’in yanına oturdu ve dizlerini onun dizlerine dayadı Ellerini de uylukları üzerine koydu Ve:
- 2579 -
-Yâ Muhammed! Bana İslâm’ın ne olduğunu haber ver! dedi Rasûlullah (s a s ):
-İslâm; Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in de Allah’ın rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve yol (külfetleri) cihetine gücün yeterse Beyt’i haccetmendir” buyurdu O zât:
-Doğru söyledin! dedi Babam dedi ki: ‘Biz buna hayret ettik (Zira) hem soruyor, hem de tasdik ediyordu ’
-Bana imandan haber ver! dedi Rasûlullah (s a s ):
-İman; Allah’a ve Allah’ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe iman etmen, bir de kadere; hayrına şerrine inanmandır” buyurdu O zât (yine):
-Doğru söyledin! dedi (Bu sefer
-Bana ihsândan haber ver! dedi Rasûlullah (s a s ):
-Allah’a, O’nu görüyormuşsun gibi ibâdet etmendir Çünkü her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da O seni muhakkak görür ” Sonunda Rasûlullah (s a s ) şöyle buyurdu:
“O Cibrîl’di; size dininizi öğretmeye gelmişti ” (Buhârî, İman 37; Müslim, İman 1, hadis no: 8; Tirmizî, İman 14, hadis no: 2738; Ebû Dâvud, Sünnet 16, hadis no: 4695; İbn Mâce, Mukaddime 9, hadis no: 63, 64; Nesâî, İman 6)
"Din nasihattir (nasihatten ibârettir) " Ashâb sordu: "Kime?" "Allah'a, kitabına, rasûlüne, müslümanların imâmına ve tüm müslümanlara " (Müslim, İman 55, hadis no: 95; Ebû Dâvud, Edeb 67, hadis no: 4944; Nesâî, Bey'at 31, hadis no: 156)
"Dinde aşırılıktan sakının Çünkü sizden öncekiler, dinde aşırı gittiklerinden ötürü helâk oldular " (Dârimî, Siyer 45; Ahmed bin Hanbel, 4/127, 5/318, 330)
"Peygamberler, anaları ayrı, babaları bir kardeştirler; dinleri birdir " (Buhârî, Enbiyâ, 113)
"Ben, sizin havuz başında öncünüzüm Benim yanıma gelen ondan içer, ondan içen de ebediyyen susamaz Ve muhakkak benim yanıma birtakım kavimler gelecek ki, ben onları tanırım, onlar da beni tanırlar Sonra benimle onların arasına bir perde konur Ben, 'onlar bendendir' derim Bana: 'Sen onların, senin ardından neler ortaya çıkardıklarını bilmezsin' denilir Ben de: 'Benden sonra dinde değiştirme yapanlar uzak olsunlar, uzan olsunlar' derim " (Buhârî, Rikak 164; Müslim Fezâil 26-32)
"Ben (havuz başında) dikilip durduğum sırada bir zümre görürüm Nihayet onları tanıdığım zaman, benimle onların arasına bir adam (bir melek) ortaya çıktı da onlara: 'Gelin!' dedi Ben ona: 'Bunları nereye götürüyorsun?' dedim Melek: 'Vallahi, cehenneme götürüyorum!' diye cevap verdi 'Bunların hali, günahı nedir?' dedim Melek: 'Bunların, senin ardından gerisin geriye dönüp (dinlerine) sırtlarını çevirerek irtidat ettiler!' dedi Sonra ben, havuz başında bir zümre daha gördüm Nihayet onları tanıdığım zaman yine benimle onların arasına bir adam daha çıktı da bu topluluğa: 'Gelin"' dedi Ben, ona da: 'Bunları nereye götürüyorsun?' diye sordum 'Vallahi, ateşe götürüyorum' diye cevap verdi 'Bunların günahı nedir?' dedim Melek: 'Senden sonra bunlar, gerisin geriye dönüp dinlerine sırtlarını çevirerek gerisin geri dinden çıkmışlardır!' dedi Ben, bu havuza yaklaşıp da geriye çevrilenlerden hiç kimsenin cehennemden kurtulacağını sanmıyorum Ancak çobansız yolunu şaşıran deve sürüsünden yolunu bulanlar misali, bunlardan da (tek tük) cehennemden kurtulanlar olabilir " (Buhârî, Rikak, 166)
"Kitab ve Sünnet'ten başka uyulması gerekli üçüncü bir yol yoktur Sözlerin en güzeli Allah'ın kelâmı ve yolların en güzeli, Muhammed'in yolu, sîrettir Dikkat! (Sonradan) dinde ihdas edilmek istenen şeylerden sakının Çünkü şer işlerden birisi de, ihdas edilen şeylerdir (Dinde) icat edilen her şey bid'attir Bid'atler dalâlettir " (İbn Mâce, Mukaddime, 46)
- 2580 -
İrbad bin Sâriye (r a ) anlatıyor: "Rasûlullah (s a s ) bize öyle bir vaaz etti ki, ondan gözlerimiz yaşardı ve kalplerimiz titredi Bunun üzerine biz, dedik ki: 'Ya Rasûlallah, bu vaazınız vedâ eden bir kimsenin vaazına benziyor Bize, neleri tavsiye edersiniz?' Rasûlullah (s a s ) buyurdu ki: "Ben sizi, gecesi, gündüzü gibi aydınlık olan (en küçük şüpheyi barındırmayan, gayet açık) bir din üzerine bıraktım Benden sonra ancak helâk olanlar, o dinden (başka yönlere) sapar Sizden kim çok yaşarsa, fazla ihtilâfa şahit olacaktır Onun için tanıdığını Sünnetime ve hidâyete erdirilmiş olan hulefâ-yı râşidîn'in sünnetine/yoluna yapışın Bunları, dişlerinizde sıkıca tutun Başınızdaki halife, siyah bir köle bile olsa, ona itaatten ayrılmayın Çünkü mü'min (tevâzu ve uysallığı bakımından) burnuna yular takılmış deve gibidir, hangi tarafa sevk edilirse uyar " (İbn Mâce, Mukaddime 6, hadis no: 43; Ebû Dâvud, Sünnet, 6, hadis no: 4607; Tirmizî, İlim, 16, hadis no: 2815; Dârimî, Mukaddime 16, hadis no: 96)
"Yılanın toplanıp deliğine çekildiği gibi, din de muhakkak sûrette toplanıp Hicaz'a çekilecek ve dağ keçileri, dağın doruğunda üslendikleri gibi din de, muhakkak sûrette Hicaz'da üslenecektir Din, garip olarak başlamıştır ve ileride tekrar garip olacaktır Benden sonra insanların sünnetimden (yolum ve şeriatımdan) bozmuş olduklarını düzeltmeye çalışan gariplere müjdeler olsun!" (Tirmizî, İman 13, hadis no: 2765; Müslim, İman 65, hadis no: 232; Buhârî, fezâilu Medine 6, hadis 10; Müslim, İman 65, hadis no: 232-233)
"İnsanlar üzerine bir zaman gelecek ki, onların içinde dini(nin gereklerini yerine getirme) üzerinde tahammül gösteren, avucunun içinde ateş parçası tutan gibidir " (Tirmizî, Fiten 61, hadis no: 2361; Ahmed bin Hanbel, 2/390-391)
"Karanlık gecenin (zifiri) karanlıklarına benzeyen fitneler ortaya çıkmadan amellere sarılın (Zira o fitneler zuhur ettiği zaman) Kişi mü'min olarak sabahlayacak; kâfir olarak akşamlayacak Veya mü'min olarak akşamlayacak, kâfir olarak sabahlayacak Dinini bir dünya metâı karşılığında satacaktır " (Müslim, İman, 118, hadis no: 186)
"Dünyaya gelen her insan, fıtrat üzere doğar; sonra anne ve babası onu yahûdi, hıristiyan, mecûsi (hatta müşrik) yapar " (Buhârî, Cenâiz 79, 80, 93; Müslim, Kader 22-25) Hadisin diğer rivâyeti şöyledir: "Her çocuğu annesi fıtrat üzere dünyaya getirir Onun bu hali konuşma çağına kadar devam eder, sonra ebeveyni onu hıristiyan, yahûdi, mecûsi yapar Eğer ana babası müslüman iseler, çocuk da müslüman olur " (Buhârî, Cenâiz 79; Müslim, Kader 23-25, İman 264; Ahmed bin Hanbel, 2/233, 435)
"Rabbim buyuruyor ki: 'Ben bütün insanları hanîf (tevhid dini, sâlim fıtrat) üzere dünyaya gönderdim Sonra şeytanlar onu dinden saptırdılar Benim helâl ettiklerimi onlara haram ettiler, insanlara Bana şirk/ortak koşmalarını söylediler Oysa o ortaklar hakkında hiçbir delil indirmemiştim " (Müslim, Cennet 63; Ahmed bin Hanbel, 4/162)Hz Ömer, hıristiyan kölesi Esbak'a birkaç kez müslüman olmasını teklif etmiş, köle kabul etmeyince Hz Ömer şöyle demiştir: "Dinde zorlama yoktur Ama müslüman olsan, müslümanların bazı işlerinde senden istifade ederiz " (Buhârî, İman 17, Zekât 1, Cihad 95; Tirmizî, İman 1, 2; Nesâî, Zekât 3, İman 15, Cihad 1; İbn Mâce, Mukaddime 9, Fiten 1; Dârimî, Siyer 10; Ahmed bin Hanbel, 1/11, 78, 2/314)
"Târık bin Şihab anlatıyor: "Yahûdiler, Hz Ömer (r a )'e şöyle dediler: 'Siz bir âyet okuyorsunuz ki o, şâyet bize inseydi o günü bayram yapar (her yıl kutlar)dık " Hz Ömer (r a ) bu konuyla ilgili diyor ki: "Ben onun indiği ânı ve yeri, indiği sırada Rasûlullah (s a s )'ın bulunduğu noktayı biliyorum: Arafe günü inmişti O zaman ben de Arafat'ta idim ve bir Cuma günüydü Kasdettikleri âyet de: 'Size bugün dininizi tamamladım' (5/Mâide, 3) âyeti idi " (Buhârî, İman 33, Meğâzî 77, Tefsir Mâide 2, İ'tisâm; Müslim, Tefsir 3, hadis no: 3017; Tirmizî, Tefsir Mâide, hadis no: 3046; Nesâî, İman 18, Hac 194) - 2581 -
Din Anlayışları ve Diğer İnançlarda Din
Yukarıdan beri anlatılanlar, İslâm’a göre dinin tanımı, ya da İslâm bilginlerine göre ‘din’ olayını anlama çabalarıdır Başka dinlere inanan insanların din olayına yaklaşımı elbette böyle değildir Batı ülkelerindeki felsefecilerin, sosyologların, politikacıların ‘din’ diye anlayıp izah ettikleri şey, çok farklıdır Özellikle batıdaki pozitivist felsefenin ve modernizm denilen hayat anlayışının gelişmesinden sonra din’e getirilen tanımlar çok daha başkadır
Biz bu farklı tanımlar üzerinde durmayacağız Ancak, insan için din olayının hatırlattığı gerçeği, insan hayatında dinin yerini, insanların sürekli bir dine inandıklarını, hayatlarına temel aldıkları hayat felsefelerinin veya dünya görüşlerinin bir din haline geldiğini söylemek istiyoruz Kur’an şöyle diyor: “Firavun, 'bırakın beni' dedi, 'Mûsâ’yı öldüreyim, o gitsin Rabbine yalvarıp yakarsın Çünkü ben, onun sizin dininizi değiştirmesinden ve yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum ” (40/Mü’min, 26)
Kur’an’da anlatılan Hz Mûsâ ile Firavun kıssasına bakıldığı zaman burada Firavunun değiştirilmesinden korktuğu ‘din’in yalnızca bir inanç ve vicdanî kanaat olmadığı açıktır Firavun, kendi kurduğu sistemin, toplum düzeninin, genel-geçer olan şeriatinin (kanunlarının) Mûsâ (a s ) eliyle değiştirilmesinden korkuyordu Mûsâ (a s )’nın dâveti, onun kurduğu toplumsal düzene, kendi hevâsından uydurduğu ilkelere, egemenliğine aykırı düşüyordu Mûsâ (a s )’nın başarısı, onun saltanatının ve düzeninin sonu idi
Şunun altını tekrar çizmek gerekir ki ‘din’ olayı, yalnızca bir inanç, bir vicdanî kanaat, ahlâkî davranışlar ya da belli zamanlarda ve özellikle gizli olarak yerine getirilen kişisel tapınmalar değildir Yukarıda ‘din’ kelimesinin sözlük anlamlarından ve Kur’an’da geçen mânâlarının hiç birinde din’in, inanç ve vicdanî kanaat anlamına gelmediğini gördük Bunun aksine din, bir teslimiyeti, boyun eğmeyi, kanun ve şeriati, ceza ve mükâfatı ifade etmektedir İnanç yani iman, İslâm’a göre ‘din’in yalnızca bir parçasıdır Kişinin, Allah’tan gelen ‘din’i ve bu ‘din’e ait ilkeleri kabul etmesidir
İnsan, yaratılışı gereği inanmak, hayatını belli ilkelere göre yaşamak, birtakım hukuk kurallarına uymak, tapınmak, duâ etmek, sığınmak, belli bir toplum düzenine sahip olmak zorundadır İnsanların benimsedikleri, inandıkları, düşüncelerini ve yaşayışlarını ona göre ayarladıkları, toplumsal düzenlerini ona uygun düzenledikleri sistemler, doktrinler, ideolojiler birer dindir Kişinin, kendileri ile toplumun, kendileri ile yüce bir varlığın arasındaki ilişkileri düzenleyen her sistem bir dindir Eşya ve evreni izah eden, insanların hayatına yön veren, kişilerin inanarak benimsedikleri her dünya görüşü bir dindir
İslâm’a rağmen insanlar bir siyasî güce, bir sisteme ve onlara ait düzene, ilkelere boyun eğip itaat ediyorlarsa, bu bir dindir İnsanların bu gibi sistem veya ideolojilere din adı verip vermemesi, bir veya daha fazla ilâha inanıp inanmaması, birtakım davranışlara ibadet adını verip vermemeleri işin aslını değiştirmez Çünkü ‘din’ olayında temel olan şey, bir inanç sisteminin ve bu inanç sistemine göre şekillenen bir hayat anlayışının veya bir dünya görüşünün olmasıdır Bu dünya görüşüne göre bir ‘yaşayış sistemi’ varsa, bu hayat sistemine insanlar inanıyor ve bağlanıyorlarsa, bu hayat sisteminin birtakım ilkelerini en üstün sayıyorlarsa, yani bir otoriteye kayıtsız şartsız itaat ediyorlarsa; ortada bir ‘din’ olayı var demektir
Bu anlamda yeryüzünde eskiden ve şimdilerde ‘din’den uzak hiç bir insan ve hiç bir toplum yoktur İnsanın, hayatını yaşarken kendine ilke olarak aldığı şeyler, yaşarken uymak zorunda olduğu ‘hayat sistemi’ onun için bir dindir Zaten ‘din’in esas anlamı da,
- 2582 -
bir inancı, bir ideolojiyi, bir hayat sistemini benimseyip ona itaat etmektir Tarih boyunca ve günümüzde hak din olan İslâm’dan uzaklaşan bütün insanlar bu anlamda kendilerine bir ‘din’ bulmuşlardır İnsanlar her zaman kendilerinden üstün olan bir güce sığınmışlar, kendilerine faydası olduğuna, ya da kızdığı zaman zararı dokunacağına inandıkları bir veya birden çok ilâh bulmuşlardır O ilâhtan geldiğini kabul ettikleri birtakım ilkelere uymuşlar, din haline getirdikleri bir ‘hayat anlayışını’ benimsemişlerdir
Dinler tarihi incelendiği zaman görülecektir ki tarih boyunca sayısız din uydurulmuş, akla hayale gelmeyen şeyler tanrı haline getirilmiştir Günümüzde de durum değişmemiştir İnsanlar, inanma, tapınma ve bir hayat anlayışına ve düzene bağlanma ihtiyaçlarını çeşitli doktrinlere ve ideolojilere bağlanarak karşılamaya çalışmaktadırlar Bugün, sosyalizm, komünizm, kapitalizm, modernizm, laisizm, Kemalizm, hıristiyanlık, yahûdilik, hinduizm ve benzeri adlarla karşımıza çıkan bütün inançlar, hayat felsefeleri ve ideolojiler birer dindirler Bu dinler için ilâhlar, mâbetler, tapınma şekilleri aramaya gerek yoktur Bu bâtıl dinlerin her bir mü'mini kendine göre inanıyor, tapınacak mâbet yapıyor, yeni tapınma şekilleri icad ediyor, önünde secde ettiği yeni ilâhlar buluyor
Bir batılı düşünürün dediği gibi, bu çağdaş dinlerin ilâhları: Diktatörler, patronlar, devletler, despot partiler, şarkıcılar, sporcular, ikonlar; tapınakları ise, bankalar, stadyumlar, müzikholler, anıt mezarlar ve fabrikalardır Bu dinlerin inananları ise, her tarafta istenildiği gibi sürüklenen, yönlendirilen, sömürülen, küçük hedeflerin peşinde koşturulan, güç kaynaklarına kayıtsızca itaat eden uyuşuk kitlelerdir
İslâm’dan uzak kalanların, ilâhî hayat düzenine sırtını çevirenlerin düşeceği durum budur Çünkü insan, hayatını mutlaka birtakım ilkelere, hükümlere göre yaşar Bir şeylere inanır, yüce bir kuvvete tâbi, en yüce kabul ettiği güce teslim olur, ona ibâdet eder İnsanın hayatından “hak” alınırsa, onun yerini bir sürü bâtılın doldurması kaçınılmazdır Bu anlamda insanın iç yapısı boşluk kabul etmez (2)
Her toplumda din kelimesini ifade etmek için farklı kelimeler kullanılmıştır Bunlar yol, mezheb, âyin, hüküm, emir, kanun, fazilet, korku ile karışık saygı vs anlamına gelen kelimelerdir Bu inançlara göre din şu alanları kapsar: Din; insanın kutsal şeylerle olan ilişkisidir Din; ruhi varlıklara olan inançtır Din; mutlak itaat duygusuna dayanır Din; en yüksek toplum değerlerinin şuurudur
İslam’a Göre Din Gerçeği
İslâm’a Göre Dinin Tanımı: Buraya kadar ‘din’ kelimesinin sözlük anlamlarını ve Kur’an’da hangi mânâlarda kullanıldığını kısaca gördük Görüldüğü gibi bu kelimenin sözlük anlamıyla yakın ilgisi olmakla beraber, Kur’an’ın gelişiyle yepyeni bir kavram anlamı kazanmıştır Bu kavram, Allah’ın insanlara gönderdiği İslâm’ın adı olmuştur İslâm bilginleri bu kullanımlardan hareketle ‘din’ kavramının tanımını yapmaya çalışmışlardır İslâmî kaynaklarda ‘din’in kısmen farklı tanımlarına rastlamaktayız Ancak bu tanımların sözleri farklı olsa da, hepsinin ortak şeyi söyledikleri açıktır
Bu tanımlardan Seyyid Şerif Cürcânî’ye ait olanı oldukça yaygındır: “Din, akıl sahiplerini Peygamberin bildirdiği gerçekleri benimsemeye çağıran ilâhî kanundur ” ‘Din’ şu şekilde de tarif edilmiştir: “Din, akıl sahibi insanları kendi tercihleriyle bizzat hayırlı şeylere ulaştıran İlâhî
- 2583 -
|