Prof. Dr. Sinsi
|
Risale-İ Nurla İlgili Sorular
Risale-i Nurla İlgili Sorular
Bu yazıda Risale-i Nur eseriyle ilgili çokça sorulan sorulardan aşağıdaki soruların cevapları verilmiştir Bu soruları; bazen iyi niyetle risale-i nura yapılan eleştiriler, bazen artniyetli risale-i nura yapılan itirazlar ve bazen de karalama amaçlı risale-i nura atılan iftiralar şeklinde görmek mümkündür Risale-i nura yöneltilen bu soruların bazen de doğrudan müellifine çevrildiği görülmektedir
1 Risale-i Nur nasıl bir kitaptır?
2 Risale-i Nur niçin yazılmıştır?
3 Said Nursi, Risaleleri siyasi, ekonomik veya başka herhangi bir şahsi menfaat elde etmek için mi yazmıştır?
4 Said Nursi, bir Kürt olarak Kürt isyanını desteklemiş midir?
5 Risalelerin dili çok ağır olduğu için özel eğitimli olmayan insanlar anlayamıyor Sadeleştirilerek basılsa olmaz mı?
6 Risalelerde geçen, “Bana yazdırıldı ”, “Kalbime ihtar edildi ki” gibi ifadeler acaba bu eserlerin vahiy olduğunu mu ifade etmektedir?
7 İslamın dört temel kaynağı olan Kuran, sünnet, icma ve kıyas varken hatta bu zamana kadar yazılmış bunca dini eser varken risalelere ne gerek var?
8 Risaleler geçen asırda yazılmış olup 21 yüzyılda yeni bir açılım yeni bir oluşum yeni bir müceddid olması gerekmiyor mu?
9 Risalelere, Kuran-ı Kerim gibi hadis-i şerifler gibi kutsallık atfedildiği, risale okumanın Kuran-ı Kerim okumak gibi ibadet sayıldığı, hatta bunların önüne geçirildiği, daha üstün tutulduğu doğru mudur?
10 Risale okuyanın başka kitap okumadığı hatta ayet ve hadis okumasına bile gerek kalmadığı veya en çok okunan kitabın Kuran ve hadisler değil de risaleler olduğu doğru mudur?
1 Risale-i Nur nasıl bir kitaptır?
Risale-i Nur, Bediüzzaman Said Nursi’nin yazdığı bir Kur’an tefsiridir Müellif, Kur’an-ı Kerimi baştan sona tefsir etmek niyetiyle önce İşaratu’l-İ’caz isimli eseri yazmıştır Bu eser, Fatiha suresini ve Bakara suresinin ilk 33 ayetini sırayla tefsir etmektedir Arapça olarak telif olunan bu eser, Kuran'ın nazmındaki mucizeliği göstermede bir şaheserdir Müellif, Kuran'ın tamamını bu minval üzere 60-70 cilt olarak tefsir etmeyi düşünürken, gelişen olaylar zinciri onu Türkçe bir Kur’an tefsiri yazmaya sevk eder Sürgüne gönderildiği Barla, Kastamonu ve Emirdağ’da, ayrıca Eskişehir, Denizli ve Afyon hapishanelerinde 23 yıl boyunca tefsirini yazmaya devam eder
Risale-i Nur, Kuran'ın baştan sona tüm ayetlerini değil, özellikle imana ve hakikate taalluk eden bin civarında ayetini açıklar Açıklanan bu ayetlerin ışığında, diğer ayetleri de yorumlayabilecek muazzam bir altyapı kazandırır
Risale-i Nur'da ele alınan ayetler, genelde din düşmanları tarafından tenkit konusu yapılmış ayetlerdir Risale-i Nur, onların tenkit ettikleri noktalarda i’caz parıltıları olduğunu, aklı başında olanlara izah ve ispat eder Nitekim, onun izahları sonucu olarak, nice din düşmanı ikna olmuş, İslam’a girmiş, ikna olmayanlar ise en azından ilzam olarak sesini kesmek zorunda kalmıştır
Risale-i Nur'da, sözgelimi “Namaz nasıl kılınır? Farzları ve sünnetleri nelerdir?”, “oruç ibadeti nasıl yapılır?” gibi konulara girilmez Ama, “Namaz niçin kılınır? Niçin belli vakitlerde eda edilir?”, “Orucun hikmetleri nelerdir, mümine ne kazandırır?” türünden soruların cevabı gayet delilli bir şekilde ele alınır Risaleleri anlayarak okuyan biri, namaz kılma konusunda ikna olur ve nasıl kılınacağını fıkıh kitaplarından öğrenir ve namaz müdavimi haline gelir Orucun kıymetini idrak eder ve oruç ibadetini şevkle yerine yerine getirir Dünya ve insanın yaratılış gayesinin inceliklerini öğrenir ve böylece nefsine esaretten kurtulup haramlardan uzaklaşarak hayatını islami, kurani bir hale getirip marifetullah basamaklarında bir bir yükselir Namaz kılıyor ama rüşvet, faiz, yalan dolan, hile, kibir gibi bütün kötülükleri de yapmaktan geri durmuyor görüntüsündeki insanı Muhammedi insan haline getirir Taklidi imandan tahkiki imana yükselerek insan-ı kamil olma yolunda büyük mesafe alır
2 Risale-i Nur niçin yazılmıştır?
Öyle bir dehşetli asırdan geçmekteyiz ki, asrımızda, Kur’ân’ın Allah kelâmı olduğuna îmân sarsılmıştır! Hattâ Allah’ın varlığına îmân, zaafiyete uğramıştır! Hazret-i Muhammed’in (asm) Allah elçisi olduğu ve Allah’tan vahiy aldığı hususunda şüpheler ve hattâ inkârlar ayyûka çıkmıştır! Böyle dehşetli bir zamanda Kur’ân’ın tamamını yeniden tefsîr etmek yerine; sarsıntı geçiren, zaafiyet konusu olan ve şüpheler yaşanan konuları kapsayan âyetleri “tahkîkî” biçimde tefsîr etmek; îmânı tahkîkî olarak yeniden yapılandırmak, teslîmiyeti akıl ölçüsünde yeniden tesis etmek, duyguları mantık süzgecinde îmânla ihyâ etmek ve dîni yeni bir aksiyonla tecdîd etmek gerekiyordu Buna ihtiyaç şiddetli idi Risale-i nur bu ihtiyaca cevap verir
İmanın rükünlerinden birisinde hasıl olacak bir şüphe veya inkâr, dinin teferruatında yapılan lâkaydlıktan pek çok defa daha felâketli ve zararlıdır Bunun içindir ki; şimdi en mühim iş, taklidî imanı tahkikî imana çevirerek imanı kuvvetlendirmektir, imanı takviye etmektir, imanı kurtarmaktır Herşeyden ziyade imanın esasatıyla meşgul olmak kat'î bir zaruret ve mübrem bir ihtiyaç, hattâ mecburiyet haline gelmiştir Bu, Türkiye'de böyle olduğu gibi; umum İslâm dünyasında da böyledir
Evet, temelleri yıpratılmış bir binanın odalarını tamir ve tezyine çalışmak, o binanın yıkılmaması için ne derece bir faide temin edebilir? Köklerinin çürütülmesine çabalanan bir ağacın kurumaması için, dal ve yapraklarını ilâçlayarak tedbir almaya çalışmak, o ağacın hayatına bir faide verebilir mi? 
İnsan, saray gibi bir binadır; temelleri, erkân-ı imaniyedir İnsan, bir şeceredir; kökü esasat-ı imaniyedir İmanın rükünlerinden en mühimmi, iman-ı billah'tır; Allah'a imandır Sonra Nübüvvet ve Haşir'dir Bunun için, bir insanın en başta elde etmeye çalıştığı ilim; iman ilmidir İlimlerin esası, ilimlerin şahı ve padişahı; iman ilmidir
İman, yalnız icmalî bir tasdikten ibaret değildir İmanın çok mertebeleri vardır Taklidî bir iman, hususan bu zamandaki dalalet, sapkınlık fırtınaları karşısında çabuk söner Tahkikî iman ise sarsılmaz, sönmez bir kuvvettir Tahkikî imanı elde eden bir kimsenin, iman ve İslâmiyet'i dehşetli dinsizlik kasırgalarına da maruz kalsa, o kasırgalar bu iman kuvveti karşısında tesirsiz kalmaya mahkûmdur Tahkikî imanı kazanan bir kimseyi, en dinsiz feylesoflar dahi, bir vesvese veya şübheye düşürtemez
Risale-i Nur, tahkikî iman dersleri verir Şakirdlerini her türlü fenalıktan alıkoyar Kalblere doğruluk aşılar Onu hakkıyla anlayan artık fenalık yapamaz Onun içindir ki, bugün memleketin her tarafındaki Risale-i Nur talebeleri, asayişin manevî muhafızı hükmündedirler Şimdiye kadar hiçbir hakikî Nur talebesinde asayişe münafî bir hareket görülmemiş, âdeta zabıtanın manevî yardımcısı olmuşlardır
Risale-i Nur insanı manen tatmin eder İnsana, aşk, şevk, heyecan ve feyiz veriyor Manevi yaraları tedavi ediyor Risale-i Nuru okuyan Allah'ı (c c ) ve Resulullah'ı daha çok tanır ve sever Risale-i Nur haramlardan kaçınma ve kötü alışkanlıklardan uzaklaşma konusunda daha dikkatli ve gayretli olmaya sevk eder İbadetlerin daha bilinçli yapılmasına ibadetlerden lezzet alınmasına vesile olur
3 Said Nursi, Risaleleri siyasi, ekonomik veya başka herhangi bir şahsi menfaat elde etmek için mi yazmıştır?
Said Nursi’nin hayatını okuyanlar onun bu eserlerden zerre miktarı ne siyasi, ne ekonomik, ne şahsi herhangi bir menfaati olmadığını gayet iyi bilirler Tam aksine bu eserleri yazmakla rahat hayatı sıkıntılı çileli bir hayata dönmüştür Çünkü risaleler zamanın yöneticileri tarafından şüpheyle karşılanmış ve Said Nursi bu yüzden yıllarca süren mahkemeler, hapisler, suikastler, sürgünler yaşamak zorunda bırakılmıştır
Risalelerde anlatılan bazı konular hakkında tartışmalar yapılabilir, bazı fikirler doğru bulunmayabilir ama Said Nursi’nin ihlası, niyeti asla şüphe götürmez Bu eserleri yazmasının tek sebebi olarak ilimlerin gelişmesiyle batıdan gelen dinsizlik cereyanlarına bir sed çekerek kendi ifadesiyle ehl-i imanın imanını kurtarmak olduğu söylenebilir Kendisi de bu noktaya çok dikkat etmiş ve kendisine verilen hiçbir hediyeyi kabul etmemiş, ömrü bir lokma bir hırka denebilecek bir yaşam tarzıyla geçmiş, gurur ve kibre kapılmamış, daima acizliğini, kusurlu olduğunu ifade etmiş, eserlerde bir kıymet varsa bunun Kuran’ın ve sünnetin bir marifeti olduğunu söylemiştir
Said Nursi hayatının bir döneminde belki de bu endişeden dolayı siyasetle ilgilenmeyi tamamen bırakmış, siyaset yoluyla imana ve islama hizmet edilemeyeceğini görmüş ve bu onun “Yeni Said” dediği islama hizmet yöntemlerini değiştirdiği hayatının ikinci döneminin belirleyici yönlerinden biri olmuştur O kadar ki radyodan 2 dünya savaşı haberlerini bile takip etmeyi gereksiz görmüş, iman ve İslam hizmetinde vakit kaybı olarak düşünmüştür
Ölümünden sonra risaleleri okuma, anlama, yazma ve yayma faaliyetlerini talebeleri devam ettirmiş ve bu faaliyetleri yürüten cemaatler ortaya çıkmıştır Bunların amacı risale-i nurları okuyup anlamak ve yaymak olduğu için nur cemaatleri olarak adlandırılmışlardır Amaç aynı olmakla birlikte takip edilen yöntemlerde bazı farklılıklar olabilir Şu hususu da belirtmek gerekir ki ister cemaat olsun ister fert olsun risale-i nur okuyup risalelerle imana ve islama hizmet etmek isteyenlerin her sözünü, yorumunu ve davranışını risale-i nura mal etmek de doğru değildir Bir hükme varılacaksa risaleler okunup incelendikten sonra bir değerlendirme yapılması icap eder
4 Said Nursi, bir Kürt olarak Kürt isyanını desteklemiş midir?
Said Nursi, kürt asıllı olmakla birlikte batılı anlamda bir milliyetçilik düşüncesi hiç olmamıştır Ona göre İslamiyet bağı önce gelir ve esas olan bu bağdır Yani bir insan önce Müslüman sonra Türk, Arap veya Kürttür Fakat kuranda geçen Müslümanların Allah’ın ipine sarılarak birlik olmaları fikrini savunmuş, tefrika ve ayrılıkların İslama zarar verdiğini savunmuştur Ayrı bir Kürt devleti fikrini hiç düşünmemiştir Mümin müminin kardeşi hadisi doğrultusunda hareket etmiştir Bu düşünceden dolayı Kürt isyancı liderlerinin devlete karşı hareketlerini engellemeye çalışmış, asırlarca binlerce evliya ve şehid ile İslama liderlik ve hizmet eden bir milletin torunlarına silah ve kılıç çekilmesini katiyen caiz görmediğini belirtmiştir Ayrıca isyancı Şeyh Said, Said Nursi olmayıp sadece isim benzerliği söz konusudur Said Nursi’nin Şeyh Said isyanını desteklediği tamamen mesnetsiz karalama amaçlı bir uydurmadır İnsaf sahibi bir insan risalelerdeki fikirleri okuyunca bunun olmayacağını açıkça görebilir
5 Risalelerin dili çok ağır olduğu için özel eğitimli olmayan insanlar anlayamıyor Sadeleştirilerek basılsa olmaz mı?
Her ilmin kendine mahsus terimleri, bir kelime hazinesi vardır Bir psikoloji, sosyoloji, biyoloji veya tıp gibi bir ilim kitabı okunurken anlamı bilinmeyen kelimelerle karşılaşılabilir Bunun gereği o kelimelerin anlamlarının sözlükten veya bilen birisinden öğrenilmesidir Risalelerde de bölüm bölüm değişen miktarlarda günümüzde fazla kullanılmayan kelimeler geçebilir
Fakat bu kelimeler anlamı tamamen gizlemez Kültür seviyesi ne olursa olsun risale okuyan bir kişi az ya da bu kitaplardan istifade eder Kesinlikle hissesiz kalmaz Ayrıca bu eserlerde halk kesiminden insanlara hitap eden konular olduğu gibi yüksek ilim sahiplerine hitap eden konular da yer alır Bu yüzden risale okuyan birinin okunan bölümdeki bilgilerin tamamını anlayamaması normal bir durumdur Ayrıca bu eserlerin öyle bir yapısı vardır ki okudukça anlama oranı da artar Yani okuyanın bilgisini ve kültür seviyesini arttırır Daha derin anlaşılması için de toplu okuma ve açıklama, yorumlama şeklindeki okumalar da yapılmaktadır
Risalelerde dikkati çeken bir özellik vardır Çoğu zaman eşanlamlı ya da yakın anlamlı kelimeler ardarda sıralanır Anlamı bilinmeyen bir Arapça veya Farsça kelimenin ardından Türkçe’si de söylenmiş olur Böylece cümlede verilmek istenen anlam çoğu zaman anlaşılır Mesela, ince ve dakik; hâlidir, boştur; nardan, ateşten gibi Risalenin bu özelliği anlamı vermenin yanında kelime öğrenimini de kolaylaştır maktadır Acaba islami, Kurani ve Muhammedi kelimeleri zahmetsizce öğretme işini de yapan risalenin bu yönü bir mümin tarafından kötü veya rahatsız edici kabul edilebilir mi? Biz çocuklarımızın, insanlarımızın özellikle islam kültürüyle yetişmesini istemiyor muyuz zaten!
Bunun yanında bazı yayınevleri bu ihtiyaca binaen anlamı bilinmeyen kelimelerin anlamlarını ya sayfa altında ya da kelime yanında parantez içinde vererek okuyucunun işini kolaylaştırma yoluna gitmişlerdir
6 Risalelerde geçen, “Bana yazdırıldı ”, “Kalbime ihtar edildi ki” gibi ifadeler acaba bu eserlerin vahiy olduğunu mu ifade etmektedir?
Emirdağ Lahikası risalesinde buna cevap verilmiştir Buradaki kasıt vahiy değil ilhamdır İlham, vahiyden farklıdır Vahiy, Allah’ın peygamberlere bildirmesi iken ilham Kur’an’daki ifadesiyle Allah’ın her canlıya bazı şeyleri bildirmesidir Allah’ın hayvanlara, meleklere, veli gibi zatlara ilhamı söz konusudur Hatta şair, bestekar gibi bazı kimseler eserlerini zaman zaman ilhamla ortaya koyduklarını ifade etmektedirler
Aksi bir davranış, İslam’ın en önemli ahlak prensiplerinden biri mütevazilik açısından ve Kuran’da geçen ifadesiyle yapılan iyilikler Allah’tan, kötülükler ise nefistendir(Nisa, 79) bilgisine göre kişilerin yaptıkları iyiliklere sahip çıkıp bunlarla gurura girmesi Kuran’a ters bir hareket olurdu Kısacası bu ifadelerde bir sorun olduğu düşünülemez
7 İslamın dört temel kaynağı olan Kuran, sünnet, icma ve kıyas varken hatta bu zamana kadar yazılmış bunca dini eser varken risalelere ne gerek var?
Bu soru aslında cevabı içinde olan bir sorudur Çünkü Kuran ve sünnet varken Gazali, Ebu Hanife veya başka kişiler tarafından yazılmış bir çok dini kitap vardır Ayrıca günümüzde de bir çok dini eser yazılmaktadır Bütün bunlar yanlıştır, Kuran ve sünnet varken artık başka bir eser yazmaya gerek yoktur diye düşünülemez İslam kıyamete kadar baki olduğuna göre her devirde ortaya çıkan yeni durumların dindeki yerinin ne olduğunun ortaya konulması gerekir Çünkü Kuran bir mucize eser olarak açık net hükümleri olduğu gibi açık olmayan yorum gerektiren yönleri de vardır Her seviyedeki insana hitap eden yönü vardır
Mezhepler bu açık olmayan hükümlerin farklı yorumlarından doğmuştur Asrı saadetten sonra böyle faaliyetler yapıldıysa ihtiyaç olan her devirde de yeni eserlerle İslam asrın ihtiyaçlarına cevap verebilir Böylece İslam her devirde tazeliğini korumuş olur Risaleler sondur, bundan başka eser ortaya konamaz ve okunamaz diye bir düşünce de yoktur
Velhasılı İslamı, Kuran ve sünnete bağlayarak asrı saadetle sınırlamak düşüncesi doğru değildir Çünkü Kuranı herkes kendi anlayışına göre yorumlayamaz Bu yüzden din alimleri her devirde Kuran’ı ve peygamberi anlama faaliyetlerine devam etmişlerdir Kuran ve sünnet tükenmez bir kaynak olup her devrin ihtiyacına hitap eden bir derinliği mevcuttur İşin ehli olan alimlerin bu bağlantıları ortaya koyması zaruri olan bir durumdur Şimdiye kadar yazılan yüzlerce meal, tefsir ve dini eser de bu amaçla yazılmıştır Herkes mizacına ve ihtiyacına uygun olan kaynağa yönelebilir Bu bir eksiklik veya yanlış değil aksine bir zenginlik ve lütuftur
Risaleler ise özellikle batının bilim ve felsefesinden gelen maddeci inkarcı düşünceye karşı imanı kuvvetlendirme amacını taşır
Kuran’da yaş kuru her şeyin ifade edildiği, anlatıldığı başka eserler yazılmayacak anlamına gelmediği gibi bu faaliyetler Kuran’ın yetersiz oluşunu ifade eder demek de doğru değildir Tersine Kuran’ın zenginliğini, anlam derinliğini ve mucizevi olduğunu gösterir
8 Risaleler geçen asırda yazılmış olup 21 yüzyılda yeni bir açılım yeni bir oluşum yeni bir müceddid olması gerekmiyor mu?
Risale okuma, başka eserlerin okunmasına bir engel teşkil etmez Şahsi insiyatif ve ihtiyaç oranında risaleden önce veya sonra yazılan birçok islami eser de kişisel gelişim adına okunabilir Bu anlamda risaleler de İslam’ın özellikle imani konularını kendine mahsus bir şekilde anlatan eserler olarak yazıldığı asırdan sonra da okunmasında sakınca yoktur Gazali’nin bir eserini asırlar sonra bile okur ve istifade ederiz Bu soru, okunma miktarıyla ilgiliyse bu da kişisel tercih ve ihtiyaç meselesi olup değişiklik gösterebilir Risale okuyucusu, imani ve islami konuları benzer şekilde veya daha iyi olarak anlatan bir eser bulursa ondan istifade etmekten çekinmez Ayrıca kalbi ihtiyaçların karşılanmasında bir eser bir kişiyi tatmin ediyorsa illa daha yenisi okunacak diye bir şart yoktur Yeni eserler yeni ihtiyaçlardan ortaya çıkar Önemli olan imani ve islami bir hayat yaşayabilmektir Bütün eserler bu amacın hizmetindedir
Ayrıca her asırda geldiği söylenen müceddidin kim olduğu da herkesçe aynı kabul edilmez İmanı korumak ve güçlendirmek için asır müceddine tabi olma mecburiyeti yoktur Bu anlamda yaygın olarak 20 asrın müceddidid olarak kabul edilen Said Nursi’yi duymayan veya eserlerini okumayan insanlar islam ve iman dışı sayılamaz Müceddid, yeni asırda ortaya çıkan yeni durumlarda imanı sarsılan, şüpheye düşen, bu yüzden islamı yaşayamayanların yeni ihtiyaçlarına cevap verir Yoksa imanında ve islami yaşayışında sorun olmayan birinin illa müceddid beklemesi gerekmez
İslamı tebliğ ve talimde Kuran okuma, meal ve tefsir faaliyetleri, çeşitli ilmi çalışmalar bir yoldur Bu anlamda risale okuma da imanı kurtarma ve güçlendirmede, marifetullaha ulaşmada bir yoldur Özel olarak nur cemaatleri İslam’ı tebliğde risale yolunu seçmişlerdir Yoksa risale dışında diğer yollara karşı olma söz konusu değildir Diğer yollarla birlikte bu yol da aslında bir zenginliktir Risale yolunu bırakıp öteki yollarla İslam’ı anlatın demek aslında İslam’a sınır çekmek, zenginliği azaltmak anlamına gelir ki pek de İslam’a hizmet anlamında müspet bir anlayış olduğu söylenemez
Günümüzün sorunu ne fıkıh, ne de diğer bir İslam ilminin sahasıdır Zaten dört hak mezhep ve sair İslam alimleri, o alanlarda gereken izah ve cevabı kafi derecede vermişlerdir Günümüzün en büyük sorunu; fen ve felsefeden gelen inkarcı düşünce akımlarıdır ki, bunlar doğrudan imana ve Kur’an’a saldırıyorlar İşte Risale-i Nur, bu inkarcı düşünce akımlarına karşı hizmet ediyor ve bütün dikkatini iman ve Kur’an üzerine teksif etmiştir Yoksa diğer sahaları atlayıp yok sayma gibi bir düşüncesi ve tavrı yoktur Bilakis o alanların temeli ve esası olan iman sahasını ihya ediyor ki, o alanlar tekrar toplum içince hayat bulsun
Bir binanın en mühim yeri temelidir, bina ise temel üstünde durur İslam binasının temeli imandır, sair kısımlar ise bu temel üstünde yükselir Bu zamanın din düşmanları İslam binasının temeli olan imana hücum ediyorlar Risale-i Nur ise; İslam binasının temeli olan imanı müdafaa ediyor Dolaylı olarak da sair ilimlere, sünnete ve fıkha da hizmet etmiş oluyor
“Risale-i Nur eserleri, iman noktasında, başka eserlere ihtiyaç bırakmamıştır ” sözü risalelerin kapsamını ifade eder Yoksa son nokta budur, benzer veya üstün başka eser yazılamaz anlamlarını taşımaz
Ne zaman ki Risale-i Nur, insanların sorularına cevap veremez, ihtiyaçlarını karşılayamaz, manevi yaralarına derman olamaz, insana şevk ve feyiz veremez… Kısacası insanı aklen ve kalben tatmin edemez, manen doyuramazsa; o zaman zaten kendiliğinden okunması azalır ve yeni bir kaynak ihtiyacı ortaya çıkar ve onu okuyanlar yani arayışlara yönelirler
9 Risalelere, Kuran-ı Kerim gibi hadis-i şerifler gibi kutsallık atfedildiği, risale okumanın Kuran-ı Kerim okumak gibi ibadet sayıldığı, hatta bunların önüne geçirildiği, daha üstün tutulduğu doğru mudur?
Her şeyden önce risaleleri temiz bir niyetle okuyanların malumudur ki bu eserler Kuran’a ve hadislere dayanır Bunlardaki veciz manaları açıklamaktadır Edebi yönden şaheser olan bir şiiri açıklayan kitaplar gibidir Açıklayıcı sözleri yazan ve okuyanların bunları asıl eserden üstün tuttuklarını iddia etmek tamamen mantık dışı olur Çünkü burada amaç esas eserle yarışmak değil, onun anlam yönünü derece derede açmaktır Açıklayıcı eserlerin kıymeti, esas eseri açıklamadaki başarısına bağlıdır
Açıklayıcı eserlere kıymet vermek esas esere kıymet vermek anlamına gelir Çünkü onun anlaşılmasını sağladığı için değer verilir Esas eser olmadan açıklamasının bir kıymeti olmaz Said Nursi hemen her risalenin başında bir ayete veya bir hadise yer verir Yani o risale, o ayet veya hadisin ifade ettiği veciz derin manaları açıklar Ayet ve hadisleri baş tacı yapar Kısacası bu eserler ayet ve hadislerin hizmetçisidir Onlardan üstün olduğunu iddia etmez Onlardan üstün tutulması da mantık icabı söz konusu olamaz
Risale okumanın ibadet sayılması yönü, Kuran’ın ibadet amaçlı okunmasından farklıdır Kuran bizzat Allah’ın kelamı olması yönüyle harflerinin, kelimelerinin seslendirilmesi bir ibadettir Sevap kaynağıdır Risale okumanın ibadet veya sevap sayılması, Allah’ın bir emri olan tefekkür ibadetine vesile olması bakımındandır Yani bu eserleri okuyanlar, imani, islami ve kurani konularda tefekkür etmiş olmaktadırlar Böylece hem iman güçlendirilmekte, hem dünya hem insan hem Allah tanınmakta, marifetullah tahsil edilmektedir Bu amaca hizmet etmeyen bir risale okumadan sırf harflerinin, kelimelerinin seslendirilmesinden sevap beklenmez, ibadet sayılmaz Mesela Türkçe bilmeyen bir yabancının Türkçe risale okuması böyle olur Halbuki anlamı bilinmese de ayetlerin okunması ibadet ve sevap kaynağıdır
Risalelerin kelimelerinin orijinal haliyle yazılması, günümüzde kullanılan kelimelerle değiştirilmeden basılması ona kutsallık atfedildiği anlamına gelmez Bu, yazara saygının icabı olarak her eser için söz konusudur Mesela İstiklal Marşımızın da kelimeleri değiştirilmeden korunmuştur Gerekirse anlam yönü açıklanır Ayrıca, kelimelerin orjinallerini değiştirmek anlamın değişmesine veya yüzeyselleşmesine sebep olabilir Çünkü yeni kelimelerin eski kelimelerdeki anlam derinliğini ve çağrışım yönünü yakalaması her zaman mümkün değildir
10 Risale okuyanın başka kitap okumadığı hatta ayet ve hadis okumasına bile gerek kalmadığı veya en çok okunan kitabın Kuran ve hadisler değil de risaleler olduğu doğru mudur?
Kuran’ın okunması iki şekilde düşünülebilir Birinci, anlam yönünden çok harflerini seslendirilme şeklindeki okuma İkincisi ayetleri anlamaya yönelik orjinalinden veya mealinden okunması
Birinci anlamdaki okuma için düşünecek olursak, risaleler de dahil olmak üzere hiçbir kitabın dünyada Kuran kadar çok okunduğu söylemez Risale okuyanlar insanlar için de bu böyledir Hatta hatim olarak düşünülürse risale cemaatleri belki de en çok hatim yapılan cemaatlerin başında gelir Kişisel olarak Kuran okumayı ya bilmemekten ya az bilmekten veya iş ve aile hayatı gibi başka özel sebeplerden dolayı ferdi olarak bazılarının risaleleri daha çok okuduğu vaki olabilir Bu kişisel bir durum veya eksiklik olarak değerlendirilebilir Fakat bu durum risalelerdeki fikirlerden kaynaklanan bir durum değildir
Meal veya tefsir anlamındaki okumaya gelince risaleler Kuran’ın manevi tefsiri olması bakımından risale okumak zaten tefsir okumak anlamına gelir Tefsir Kuran’ı sadece ayet ayet açıklamak değildir Birinci şekli bu olup bu şekilde yazılmış yüzlerce tefsirden bahsedilebilir İkinci tefsir Kuran’ın bazı ayetlerini derinlemesine açıklama şeklindedir Risale bu gruba girer Neden birinci şekil değil de risale şekli daha çok tercih ediliyor denirse bu kişisel bir tercih veya ihtiyaç meselesidir Böyle olması bir yanlışlık veya eksiklik değildir
Meal okuma meselesine gelince Kur'an-ı Kerim sadece mealle anlaşılabilecek bir kitap değildir Çünkü Kur'an'da bulunan yüzlerce müteşabih ayet İslam alimlerinin Kur'an ve Hadis ışığında yaptıkları yorumlarla ancak tam olarak anlaşılabilir Kısa bir meal bu manayı veremez Resulullah (asm)'dan bu yana yaklaşık dört yüz bin tefsir yazılmış bu tefsirler bile Kur'an'ı tam açıklamaktan acizdir Çünkü Kur'an, dibi olmayan bir deniz, okyanus gibi olduğundan ancak bu ilimde derinleşen müfessirlerin yardımıyla anlaşılabilir Kur'an meali sadece bizleri dar bir bakış açısı vermekten öteye geçmez Bir çok anlamamız gereken manalar örtülü kalmaktadır Tabi meal okumayalım demiyoruz Elbette meal okunmalı, ama sadeca mealle yetinilirse birçok Kur'ani bilgiden de mahrum kalınacağı unutulmamalıdır
Nur talebeleri, İmanî ve Kur'anî hakikatlerin öğrenilmesinde bir tefsir olarak risaleleri okumayı tercih etmekle birlikte, okudukları tek kitap risaleler değildir Onlar risalelerden namazın niçin kılınacağını, hikmetlerini öğrenirler, ilmihal okuyarak ise nasıl kılınacağını öğrenirler
On birinci Lem’a’yı okuduklarında, Peygamber efendimizin (a s m ) sünnetine uymanın lüzumunu anlarlar, siyer ve hadis kitapları okuyarak ise sünnetin ayrıntılarını öğrenirler Kısacası risale okuyanın Kuran ve hadis okumadığı veya okumasına gerek kalmadığı iddiası doğru değildir
Daha çok okunması meselesine gelince bir eseri diğer eserlerden sayı olarak fazla okumak ona üstünlük verilmesiyle veya ikisinden birinin tercih edilip üstün tutulmasıyla ilgili değildir Bu durum, eserlerin içerikleri ve konu nitelikleriyle ilgilidir Risalelerin tamamı binlerce sayfa olup bu eserlerde açıklanan ayet sayısı ise yüzerlerle ifade edilir Yani bir ayet ya da hadisi konu alan bir risale sayfalar sürebilir Bu bakımdan risaleden sayfalarca okumak, bir satırlık bir ayet ya da bir hadisi okumak anlamına gelir Başka bir ifadeyle risalelere konu olan ayet ve hadisler bir araya getirilip okunsa belki birkaç saatte okunabilir Ama bunları açıklayan risalelerin tamamının okunması aylar hatta yıllar sürebilir Bu açıdan süre olarak daha az zaman ayrılan hadis okumalarında aslında daha çok tekrar yapılmış olur Risalelerin bir defa okunma süresinde hadis ve ayetler yüzlerce defa tekrarlanabilir
İlmihal ve benzeri başka kitaplarla olan okunma kıyasında ise başka bir durumdan da bahsedilebilir Bazı konuların veya kitapların bir iki kere okunması yeterlidir Mesela abdestin nasıl alınacağını, namazın rekat sayılarını ve nasıl kılınacağını bir iki okumada öğrendikten sonra onlarca defa daha tekrarlamaya gerek yoktur İki kere iki dörttür bilgisi bir defa öğrenildi mi sürekli tekrarlamak gerekmez Ama imani konular böyle değildir Bunlar yemek gibi ruhun, kalbin gıdalarıdır Tekrar tekrar okunmaları hem manevi ihtiyaç hem marifetullah basamaklarında yükselmek anlamına gelir Marifetullahın ise sınırı yoktur Yani Allah’ı tanıma, idrak etme, kainattaki varlık ve hadiselerde onun tasarrufunu isim ve sıfatlarının tecellilerini görebilme ve olayları bu pencereden değerlendirebilmenin bir sınırı olmadığı için imani konuların sürekli tekrarlanması gerekir Risale ve benzeri kitapların tekrar tekrar okunması bir yanlışlık değil olması gereken bir durumdur Türkiye’de düzenli olarak meal, tefsir ve hadis dersleri yapan veya okuyan insan sayısının çok az olduğu gerçeği dikkate alınırsa bu faaliyetlerin aslında takdire şayan olduğu söylenebilir
|