Prof. Dr. Sinsi
|
Lozan Ve Sevr Anlaşmalarının Karşılaştırılması
Lozan ve Sevr Anlaşmalarının Karşılaştırılması
Tarihi boyunca pek çok devlet ve milletle savaş halinde bulunmuş olan Türk milletinin mazisinde imzalamış olduğu sayısız anlaşmalar olduğu bir gerçektir Ancak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulması ve yüzyıllardan beri süre gelen pek çok devlet geleneğinin bırakılarak demokratik ve laik bir cumhuriyetin kurulması açısından tarihimizde Sevr ve Lozan anlaşmalarının yeri ayrıdır Bu iki anlaşmanın karşılaştırmasını yaparken ise vücuda geldikleri dönemlerdeki ortamı kısaca incelemekte fayda vardır
Birinci Dünya Savaşı sırasında Doğu sorununun (Osmanlı devletinin nasıl paylaşılacağı sorunu) nasıl çözüleceği, İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya arasındaki gizli antlaşmalarla çözülmüştü Geriye dünya savaşından sonra yenik devletlere ve tabi Osmanlı İmparatorluğuna bu çözümü dikte ettirmek kalıyordu Sonuç olarak çeşitli tarihlerde İtilaf devletleri ile yenik sayılan devletler arasında barış anlaşmaları imzalandı Almanya ile Versailles, Avusturya ile Saint-Germain, Bulgaristan ile Neuilly, Macaristan ile Trianon ve Osmanlı Devleti ile de Sevr anlaşmaları imzalandı
Dünya savaşının galip devletleri, Ankara’da kurulan Milli Hükümeti ve O’nun milli siyasetini kabul etmiyorlar ve O’nu meşru saydıkları Padişah hükümetine karşı bir asi gibi görüyorlar ve Milli Hükümeti yok etmek için gerek Yunanlılara gerekse Padişah Hükümetine her türlü yardımı yapıyorlardı (Eroğlu 1982, 210) Sevr anlaşmasının ana hatları 1920 de San Remo konferansında kararlaştırılmış ve 11 Mayıs 1920 de Osmanlı hükümetine teslim edilmişti ‘ Sevr anlaşması pek insafsızdı ve Türkiye’yi, en zengin illerini ilhak eden devletlerin ve ulusların insafına dayanarak yaşayabilecek, çaresiz, kötürüm ve gölge bir devlet halinde bırakacaktı Yenilmiş Almanya’ya empoze edilende çok daha ağırdı ve Türkiye’de bir ulusal yas günüyle karşılandı ’ (Lewis 1988, 246)
Bu sırada anlaşmanın zorla kabulünü sağlamak maksadıyla iki koldan Anadolu’nun içlerine doğru ilerliyordu Sevr tasarısının idam hükmü Paris’e giden Osmanlı devletinin heyet başkanı Tevfik Paşa’nın sadrazam Damat Ferit Paşa’ya yazdığı mektupta da açıkça belirtilmektedir: ‘ Teklif edilen barış şartları, Osmanlı Devletinin dağılmasından ve Padişahın hukuki mukaddeslerinin imhasından, başka bir şeyi kapsamadığından, mevcudiyeti devletin temini muhafaza muahedename temel hükümlerinin bütünü ile tadiline muvafıktır ’ (Eroğlu 1982, 211) Buna rağmen, Vahdettin’in başkanlığında toplanan Şura-yı Saltanat 22 Temmuz 1920’de ‘zayıf bir mevcudiyet, mahva tercih edilmeye değer’ diyerek anlaşmanın onaylanmasını kabul etmişti
Bütün bunlar olurken Anadolu’da Büyük Millet Meclisi kurulmuş be çalışmalarına devam etmekteydi Bu meclis 19 Ağustos 1920 tarihli toplantısında ise Sevr anlaşmasını imzalayanları ve Şura-yı Saltanatta bulunanları vatan haini ilan etmiş ve anlaşmanın Büyük Millet Meclisi Hükümetini hiçbir surette bağlamayacağını açıklamıştı Sevr anlaşmasından hemen sonra Fransa, İngiltere, ve İtalya Osmanlı Devletine bırakılan toprak parçasını ayrı ayrı nüfuz bölgelerine parçalamayı öngören bir anlaşma yapmışlardı
Sevr barış anlaşmasının Osmanlı Hükümeti tarafından imzalanması, Anadolu’da Milli Mücadele azmini kuvvetlendirmiş, o günlerde Mustafa Kemal Paşa’nın ifade ettiği üzere, ‘ İdamımıza hükmeden düşmanlarımıza daha azimkârane ve daha kuvvetli mukavamet çareleri düşünmek’ gerekmişti (Eroğlu 1982, 213)
Sevr barış anlaşması bu şekilde imza edilirken, Lozan anlaşması ise apayrı şartlarda ortaya çıkmıştı Çünkü bu sefer İtilaf devletlerinin karşısında kendini ve tahtını korumaya çalışan bir Padişah Hükümeti değil, verdiği kurtuluş savaşını destanlar yazarak kazanmış ve bağımsız bir Türkiye kurmak için and içmiş bir Büyük Millet Meclisi Hükümeti vardı
Lozan barış görüşmelerine bir tarafta Türkiye diğer tarafta da İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya katılmıştı Türkiye’nin isteği üzerine boğazlarla ilgili görüşmeleri izlemek üzere Sovyet Rusya, Ukrayna ve Gürcistan da davet edilmişlerdi Açıkçası bütün doğu meselesi, Konferansın ağırlık merkezini teşkil ediyordu Lozan’da müttefik devlet temsilcileri bir iki hafta zarfında bir barış anlaşmasının hazırlanabileceğini ümit ediyorlardı Ancak İsmet Paşa’nın Türk çıkarlarını ısrarla savunması karşısında görüşmeler sekiz ay devam etmiştir (Gönlübol, Sar 1987, 49)
Görüşmelerin uzun sürmesinin nedenleri
1 Türkiye’nin her medeni millet gibi kayıtsız ve şartsız bir bağımsızlık istemesine karşın, müttefiklerin yüzyıllardır süregelen alışkanlıklarını devam ettirmek istemeleri
2 Türkiye’nin yeni barış düzenini milletler arası hukukun ilkelerine dayandırmaya çalışmasına karşın, Batılı devletlerin daha önce Osmanlı Hükümeti ile imzaladıkları Sevr anlaşmasının hükümlerini uygulamaya çalışmaları
3 Türkiye’nin kendini bağımsızlığı için savaşmış ve bu savaşında da başarıya ulaşmış bir devlet olarak görmesine karşın, Müttefik devletlerin Türkiye’yi kendilerine karşı yenilmiş sadece Yunanistan karşısında zafer kazanmış olarak göstermek istemeleri
şeklinde sayılabilir Konferansta İngiltere özellikle Musul ve Boğazların statüsü; Fransa özellikle borçlar, kapitülasyonlar ve imtiyazlar üzerinde durmuşlardır
Sonunda Lozan anlaşması 16 adet sözleşme, protokol, beyanname, ile bir de nihai senetten ibaret olacak şekilde 24 Temmuz 1923 te imzalanmıştır Böylece Lozan anlaşması Türk milletinin Kurtuluş savaşı sonunda hayati haklarını ve emellerini gerçekleştirdiği bir eser olarak tarihe geçmiştir
Lozan ve Sevr anlaşmalarını değerlendirdiğimizde, Lozan anlaşmasının özellikle Sevr anlaşmasına göre, aynı zamanda Dünya Savaşından yenik çıkan diğer devletlerle imzalanan barış anlaşmalarına göre önemli şekil ve içerik farklılıkları içerdiği görülecektir Bu farklar Prof Dr Hazma EROĞLU’ nun kitabında şöyle ifade edilmektedir:
1 Birinci Dünya Savaşına son veren barış anlaşmaları, galip devletler tarafından hazırlanmış ve mağlup devletlere zorla dikte ettirilmiştir Lozan anlaşması ise devletlerin eşitliği prensibine saygı esasına göre hazırlanmış, karşılıklı anlaşma ve uzlaşma yolu ile barışa varılmıştır
2 Diğer barış anlaşmalarının hepsinin başında Milletler Cemiyeti Misakı yer almıştır Lozan anlaşmasında ise yer almamakta ve Lozan Anlaşması şekil bakımından diğer anlaşmalardan ayrılmaktadır
3 Harpten sonraki barış anlaşmalarında harp tamiratı, mağlup devletler için ağır bir yük teşkil etmiştir Lozan Barış anlaşmasında böyle ağır bir yüke yer verilmemiştir
4 Harp sonrası barış anlaşmalarında, mağlup devletler, savunma haklarından ya tamamen mahrum kalmışlar ya da bu hakları geniş ölçüde tahdit edilmiştir Lozan’da genel anlamda istiklal ve hakimiyeti kısıtlayacak bir hükme yer verilmemiştir
5 Harbe son veren anlaşmalarda, iktisadi ve ticari hususlara sınırlayıcı hükümler yer almaktadır Lozan’da buna benzer hükümler mevcut değildir
6 Harp sonrası barış anlaşmalarında galip devletlerle mağlup devletler arasında harpten önce aktedilen anlaşmalardan hangisinin yeniden yürürlüğe girmesi hususunda galip devletlerin seçim hakkı vardır Lozan barış anlaşması ile, yeni Türkiye, Harpten önceki mukavelelerden doğan bütün yükümlülüklerinden kurtulmuştur
7 Özellikle çağımızda arzettiği önem bakımından, Birinci Dünya Savaşında sonra imzalanan hiçbir barış anlaşmasının yaşamadığı, Lozan Barış Anlaşmasının ise akitler arasında hala makbul ve muteber olduğu, koruduğu hukuki ve siyasi düzenin devam ettiği dikkati çekmektedir (Eroğlu 1982, 260, 261)
Yukarıdaki maddeler Lozan ile Sevr anlaşmaları arasındaki temel farkları ortaya koymaktadırlar Bu farklar iki anlaşmanın imzalandığı şartların ne kadar farklı olduğunu bize göstermektedir Sevr Anlaşması kendini ve tahtını korumak maksadıyla esir olarak dahi yaşamaya razı olan bir hükümet tarafından zor şartlar altında imzalanmıştır forumsinsi net Millet tarafından kabul görmeyen bu anlaşma zorlu bir kurtuluş savaşı sonrasında, esaret yerine ölümü göze almış insanlar tarafından geçersiz kılınmış ve Lozan anlaşması bütün batılı devletlerle imzalanmıştır
Sevr ve Lozan anlaşmalarında değişik şekillerde düzenlenen önemli konuları sınırlar meselesi, azınlıklar, kapitülasyonlar, harp tamiratı ve borçlar meselesi ve boğazlar sorunu olarak özetleyebiliriz Bizde Lozan ve Sevr anlaşmalarının karşılaştırmasını bu başlıklar altında yapacağız
A Sınırlar Meselesi:
1 Sevr Anlaşmasında sınırlar: Gerileme ve çöküş döneminde her geçen gün toprak kaybeden Osmanlı İmparatorluğu bir mağlup devlet olarak imzaladığı Sevr anlaşmasında topraklarının hemen tamamını kaybediyor, elinde kalan bir avuç toprak parçasında da esir denebilecek şartlar altında yaşamaya mecbur bırakılıyordu Buna göre sınırlarımız:
aa İzmir ve etrafındaki toprakların önemli bir kısmı Yunanistan’ın kontrolüne bırakılıyordu Bu işlem ise anlaşmanın 69ncu maddesinde şöyle açıklanmaktaydı: ‘İzmir kenti ve 66ncı maddede tanımlanan topraklar Türk egemenliği altında kalmaktadır Bununla birlikte, Türkiye İzmir kenti ile sözü edilen topraklar üzerindeki egemenlik haklarının kullanımını Yunanistan’a devretmektedir Bu egemenliğin işareti olmak üzere, Türk bayrağı kentin dışındaki bir kaleye sürekli çekili kalacaktır Bu kale başlıca Müttefik devletlerce seçilecektir ’ (Parla 1987, 309 Md 66)
Kaldı ki İzmir ve havalisi ile ilgili emeller bu madde ile bitmiyordu 83ncü maddede İzmir’in bir Yunan toprağı olması tamamen sağlanıyordu Buna göre: ‘ İşbu anlaşmanın yürürlüğe girişinden beş yıllık bir süre geçtikten sonra, 72nci maddede öngörülen yerel parlamento, oyçokluğuna dayanan bir kararla, Milletler Cemiyeti Konseyinden, İzmir kentiyle 66ncı maddedeki toprakların kesin olarak Yunanistan krallığına bağlanmasını isteyebilecektir Konsey kendi göstereceği koşullar içinde, daha önce bir halk oylaması yapılmasını isteyebilir
Sözü geçen bağlanma bir önceki fıkranın uygulanması sonucu gerçekleşecek olursa, 69ncu maddede sözü edilen, Türkiye’nin egemenlik hakkı sona erecektir O zaman Türkiye, İzmir kenti ile 66ncı maddede tanımlanan topraklar üzerindeki haklarından ve sıfatlarından, Yunanistan yararına vazgeçeceğini şimdiden bildirir ’ (Parla 1987, 311, 312 Md 83)
Görülüyor ki İzmir ve civarının Yunanistan’a verilebilmesi için her şey yapılmış ve iş anlaşmanın imzalanmasıyla sona ermişti
bb Güney sınırımız ise kısaca şöyle belirlenmişti: Mardin Urfa, Gaziantep, Amanos dağları ve Osmaniye’nin kuzeyinden geçmekte ve bu sınırın güneyi Fransa’ya bırakılmaktaydı Böylece buralarda bir Kürdistan kurulabilecekti Kürt devleti ile ilgili madde anlaşmada şöyle yer almaktaydı: ‘ Fırat’ın doğusunda kalan, ileride saptanacak Ermenistan’ın güney sınırının güneyinde ve 27nci maddenin II/2 ve 3ncü fıkralarında tanımlanan Suriye ve Irak ile Türkiye sınırı kuzeyinde, Kürtlerin sayıca üstün bulunduğu bölgelerin yere özerkliği için, işbu anlaşmanın yürürlüğe konulmasından başlayarak altı ay içinde, İstanbul’da toplanan ve İngiliz, Fransız ve İtalyan hükümetlerinden her birinin atadığı üç üyeden oluşan komisyon bir plan taslağı hazırlayacaktır Herhangi bir sorunda oybirliği oluşamazsa, Sorun komisyon üyelerince kendi hükümetlerine götürülecektir Bu plan, Süryani-Geldaniler ile, bölgelerin içindeki öteki etnik ve dinsel azınlıkların korunmasına ilişkin tam güvencelerde kapsayacaktır forumsinsi net Bu amaçla İngiliz, Fransız, İtalyan- İran’lı ve Kürt temsilcilerden oluşan bir Komisyon incelemelerde bulunmak ve işbu anlaşmaya göre Türkiye sınırının İran sınırı ile birleştiği yerlerde Türkiye sınırında yapılması gerekebilecek düzeltmeleri kararlaştırmak üzere bu bölgeleri ziyaret edecektir ’ (Parla 1987, 306 Md 62)
Bununla birlikte Doğu Beyazıt, Van, Muş, Bitlis ve Erzincan’ı içine alan bir Ermenistan kuruluyordu Anlaşmanın 89ncu maddesi şöyleydi: ‘ Öteki yüksek akitler gibi, Osmanlı Devleti ile Ermenistan da Erzurum, Trabzon, Van ve Bitlis vileyetlerinde Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın saptanması işini Amerika Birleşik Devletleri başkanının hakemliğine sunmayı ve bu konudaki bu konudaki kararını olduğu kadar, Ermenistan’ın denize çıkışı ile sözü geçen sınıra bitişik bütün Türk topraklarının askersizleştirilmesine ilşkin ileri sürebileceği bütün hükümleri kabul etmeyi kararlaştırmışlardır ’ (Parla 1987, 314 Md 89)
cc Yunanistan sınırı ise hemen hemen İstanbul’un bittiği yerden başlıyordu Ayrıca Türkiye Gökçeada ve Bozcaada,yı Yunanistan’a bırakıyordu Bknz Md 27, 84, 85, 86
Sevr anlaşması ile belirlenen sınırlar metnin sonuna yerleştirilen haritadan daha iyi görülebilir
Anlaşmaya göre yukarıda belitilen yerler Türkiye’nin elinden çıkmakla beraber bize bırakılan topraklarda müttefikler arasında nüfuz bölgelerine ayrılıyordu Buna göre: İtalyanlar Antalya ve Konya, Fransızlar Adana, Sivas ve Malatya, İngilizler ise Irak’ın kuzey kısmında nüfuz sahibi oluyorlardı
2 Lozan’da Sınırlarımız:
aa Güney Sınırımız: Lozan anlaşmasında güney sınırımızla ilgili olarak daha önce Fransa ile yaptığımız Ankara anlaşması teyit ediliyordu Ancak Irak sınırımızla ilgili mesele çözülememişti Buna göre Türkiye ile Irak arasındaki sınır dokuz ay içerisinde Türkiye ile İngiltere arasında anlaşma yoluyla saptanacaktı Anlaşma sağlanamazsa sorun Milletler Cemiyetine götürülecekti (Parla 1987, 2, 3 Md 3) Sonraları bu sorun mevcut durumun muhafazasının her iki tarafın da kabulüyle çözüldü
bb Batı Sınırı: Yunanistan ile sınırımız Lozan anlaşmasında Misak-ı Milli de olduğu şekilde kabul edilmişti Buna göre Meriç nehri sınır olarak düzenleniyor Gökçeada ve Bozcaada Türkiye’de kalıyordu (Parla 1987, 1 Md 2)
Sevr anlaşması ile kaybettiğimiz toprakların önemli bir kısmını Lozan anlaşması ile geri alıyorduk Çözümlenemeyen birkaç maddenin dışında bugünkü sınırlarımız Lozan’da belirleniyordu
B Azınlıklar Meselesi:
Türkiye’de yaşayan azınlıklar tarihin her devrinde Batılı devletlerin içişlerimize karışmak için kullandıkları bir konu olmuştur Tabiatıyla azınlıklar konusunda Sevr ve Lozan belgeleri arasında büyük farklılıklar vardır
1 Sevr Anlaşmasında Azınlıklar: Sevr anlaşmasında azınlıklar ile ilgili hükümler, anlaşmanın 140 ve 150nci maddeleri arasında yer alır Anlaşma sonunda, Türkiye anlaşmada yer alan azınlıklarla ilgili hükümleri kabul ediyor ve daha sonra ilan edeceği hiçbir kanun ve buyruğun bu hükümlere aykırı olmaması garantisini veriyordu Ayrıca anlaşmada Türkiye’de son zamanlarda bir terör rejimi bulunduğu vurgulanıyor ve bunun paralelinde 1 Kasım 1914’ten itibaren Müslümanlığa geçen vatandaşların Müslüman sayılmaması öngörülüyordu Aynı zamanda Türkiye kendisine yüklenilen soykırım suçunu da kabul ediyor ve bu süre zarfında ölenleri veya kaybı,olanları bulmayı ve zararlarını karşılamayı kabul ediyordu (Parla 1987, 319, Md 142) Bütün bunlarla beraber Türkiye’den azınlıkların orantılı temsilini sağlayacak bir seçim sistemi, diğer uyruklara mensup vatandaşların kendi okullarını açmalarına ve kendi dillerinde eğitim yapabilmelerine izin verilmesi, daha önce azınlıklara mensup vatandaşlara verilen çeşitli imtiyazların devam ettirilmesi, bütün soy azınlıklarının kilise ve okul konularında özerkliğinin tanınması isteniyordu Şurası açıktır ki yukarıda sayılan hiçbir maddenin ulusal bağımsızlıkla bağdaşması düşünülemez Sınırları ile zaten esir duruma düşürülmüş olan Osmanlı imparatorluğu kendi tebaasından olan azınlıklar üzerindeki haklarını da yitiriyor ve bağımsız bir Türk devletinden bahsetmek imkansız hale geliyordu
2 Lozan Anlaşmasında Azınlıklar: Lozan anlaşması ile azınlıklar başta Türk vatandaşlarından ayrı bir statüye sahip olma hakkını kaybediyorlardı Bütün azınlıklar Türk vatandaşları ile aynı haklara sahiptiler Gayri Müslim vatandaşlar kendi dillerinde eğitim yapabilme hakkına belirli şartlar altında sahip olmakla beraber, Türkiye’nin zorunlu Türkçe eğitim hakkı saklı kalmaktaydı
Sevr anlaşmasında Türkiye azınlıklar üzerindeki haklarını tamamen kaybederken Lozan anlaşmasında hem Türkiye’deki azınlıkların medeni bir biçimde yaşamaları sağlanmış oluyor hem de Türkiye’nin egemenliğini tahdit eden hükümler ortadan kaldırılmış oluyordu Aynı zamanda değişen sınırlar neticesinde Türkiye’den ayrılan devletlerin topraklarında kalan Türk’lerde O devletin vatandaşlarıyla aynı haklara sahip oluyorlar ve anlaşmanın imzasından sonra iki yıl boyunca isterlerse Türkiye’ye göç edebiliyorlardı (Parla 1987, 9 Md 30, 31)
|