|  | Örf Ve Adet |  | 
|  08-27-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Örf Ve Adetİnsanlar arasında tekrar tekrar yapılarak yerleşmiş olan davranışlar, kurallar  Örf, lügatte (sözlükte) “tanıma, bilme, tanınan, bilinen” mânâlarına gelir  Âdet ise, îtiyat, yâni alışkanlık demektir  Örf, işle ve sözle; âdet yalnız işle ilgilidir  Âdete teâmül de denir  Örf ve âdete an’ane, gelenek ve görenek de denilmektedir  İslâm hukûkunda, yalnız dînin ve aklın güzel gördüğü, beğendiği örf ve âdetler mûteberdir  Örf ve âdetler, devletin herhangi bir müdâhalesi olmaksızın, müşterek ihtiyaçların baskısı altında, belli ictimâî (sosyal) münâsebetleri, tanzim için lâzım olup, kendiliğinden meydana gelmektedir  Örf ve âdet, toplum içinde bulunduğu şartlarla çok yakından ilgilidir  Bu sebeple toplumdan topluma, milletten millete, hattâ bölgeden bölgeye farklılık arz ederler  Kabul edilmeleri ve değişmeleri zaman içinde kendiliğinden olur  Bir toplumun ahlâkî değerleri ve inançlarını aksettirirler  Örf ve âdetin çeşitli târif ve tasnifleri yapılmıştır  Bunlardan meşhur olan bir tasnif şekli şöyledir: 1  Örf-i âm (umûmî örf): Kim tarafından ortaya atıldığı belli olmayan, genellikle ülkenin tamâmına yaygın, millî vicdâna seslenen örf çeşididir  Milleti millet yapan değerlerin başında gelir  Örf-i âm’a “töre” de denir  Töre, İslâmiyetten önceki Türk toplumunun hayâtını düzenleyen en büyük değerdir  2  Örf-i hâs (husûsî örf): Belirli bir meslek çevresinde veya ülkenin belirli bir bölgesinde geçerli olan mahallî örftür  Örfî hukûk: Örf ve âdetler, zamanla hukuk kuralı hâline de dönüşebilirler  Bir örf ve âdetin hukuk kâidesi hâline gelebilmesi için şu üç şartın gerçekleşmesi gerekir: 1  Maddî unsur: Cemiyette benzer hareketlerin uzun süre tekrar edilegelmiş olması şartıdır  2  Manevî (Psikolojik) unsur: Bu kurallara uyulmasının mecburî olduğu husûsunda halk arasında müşterek bir kanâatin belirmesi ve yerleşmesi şartıdır  3  Hukûkî unsur: Bu kaidelere uymayanlara karşı, devlet tarafından bir müeyyide tatbik edilmesi demektir  Bu sonuncu unsur, bir ictimâî kâideye, yâni örf ve âdet kâidesine hukuk kuralı niteliğini kazandırır  Onu, daha ziyâde ahlâk ve âdâp kurallarından sayılması gereken “alelâde âdetler”den ayırır  Örf ve âdet, yazılı olmayan hukuk kaynaklarındandır  Târihî bakımdan yazılı hukuktan önce gelir  Avrupa’da hukûkun, yazılı hukuk hâlini alması on dokuzuncu yüzyılın başlangıcından îtibâren başlamıştır  Sâdece İngiltere bu gelişmenin dışında kalmıştır  İngiltere’de örf ve âdet hukûku, yazılı hukûka nazaran çok daha yaygın bir hâlde bulunmaktadır  Örf ve âdet şeklindeki anayasaların en meşhuru İngiliz Esas Teşkilâtı Kânunu’dur  İngiliz Anayasasının büyük kısmı örf ve âdet şeklinde olup, yazısızdır  Örf ve âdet kâideleri, eskisi kadar olmasa da muayyen bir dereceye kadar bâzı hukukî münâsebetleri bugün de düzenlemektedir  Çünkü kânun koyucunun sosyal münâsebetleri en ince teferruatına kadar düzenlemesi imkânsızdır  Günümüzde yazılı anayasa sistemini kabul etmiş memleketlerde dahi, anayasa hukûku sâhasında bâzı örf ve âdet kurallarına rastlamak mümkündür  Örf ve âdet hukûkuna, milletlerarası alanda da rastlanmaktadır  Öyle ki, bu alanda mevcut olan örf ve âdet kâideleri milletlerarası hukukta antlaşmalarla berâber başlıca kaynak sayılmıştır  Adâlet, hakkâniyet, nesâfet, mütekâbiliyet (karşılık) esâsı gibi kâideler, hep milletlerarası hukukta, devletlerin karşılıklı olarak uymaya çalıştıkları örf ve âdet kâideleridir  Bugünkü Türk hukûkunda örf ve âdet: Gerek batı ülke kânunlarında, gerekse bugünkü Türk hukûkunda örf ve âdet kâidelerine bir hukûkî değer verilmiştir  Bugün yürürlükte bulunan ve İsviçre medenî kânunlarından iktibas edilmiş olan Türk Medenî Kânununun 1  maddesinin 2  fıkrasında; “Hakkında hüküm bulunmayan meselede hâkim örf ve âdete göre    hükmeder  ” cümlesi mevcuttur  Kezâ Türk Ticâret Kânununun 1  maddesinde; “Hakkında ticâretî bir hüküm bulunmayan ticârî işlerde mahkeme, ticârî örf ve âdete göre    hüküm verir  ” cümleleri vardır  Önceki Türk hukûkunda örf ve âdet: Türkler, İslamiyeti kabul ettikten sonra fert ve devlet olarak, İslâm dîninin bütün kurallarına uymakta büyük bir hassâsiyet ve gayret gösterdiler  Devlet hayâtını düzenleyen amme hukûku sahasında İslâmiyetin esaslarına muhâlif olmayacak şekilde örf ve âdete dayanan bir takım düzenlemelere gidildi  İslâmiyette devlet reisine böyle düzenlemeler yapma yetkisi verilmiştir  Sultanın bu şekilde vâz ettiği, koyduğu kâide ve kurallara “örf-i sultânî” denirdi  Bu isim hükümdârın, cemiyetin hayrına, faydasına gördüğü hususlarda kendi iradesine dayanarak çıkardığı her türlü kânunnâmeler için kullanılıyordu  Bu kânunların hepsine örf-i hukuk denir  Bu usûl, İlhanlılarda diğer Türkmen devletlerinde ve Osmanlılarda çok kullanılmıştır  Örfî hukûkun, Osmanlı Devletinde ilk tatbîkâtı, Sultan Osman Gâzi zamânında yapılmıştır  Osman Gâziyi tâkiben Orhan Gâzinin mâlî konulara âit kendi irâdesine dayanarak koyduğu kânunlar mevcuttur  Yine Sultan Birinci Murad Han devrinde örfî hukukun gelişmesine gayret eden vezirleri görülür  Ayrıca örfî vergiler ve toprak hukûkuna âit takrir sistemiyle alâkalı en eski kayıtlar Sultan Birinci Bayezîd Han devrine; teşkilâta dâir kânunnameler Fâtih devrine âittir  Fâtih, Nişancı Mehmed’e dîvânda uyulacak prensipleri gösteren bir kânunnâme hazırlamasını emretmişti  O da Fâtih’ten önce mevcut bulunan kânunnâmeleri toplamıştı  Sultan Fâtih bunun eksiklerini tamamlıyarak: “Bu atam dedem kânunudur  Evlâd-ı kirâmım neslen ba’de neslin (nesiller boyunca) bununla âmil olalar (amel edeler)  ” diye emretmiştir  Fâtih kendisinden önce mevcut bulunan örf ve âdet kurallarına uymayı tercih etmiş ve onları toplatmıştır  Böylece Osmanlı Devletinde, İslâm hukûkuna uygun olacak şekilde idârî, mâlî ve cezâî sâhalarda, hükümdarların, devlet başkanlığı yetkilerine dayanarak, Osmanlı örfüne göre kânunnâmeler ve nizamnâmeler çıkardıkları görülmektedir  Bunlar ayrıca müftülerin ve şeyhülislâmların tasdikinden geçtikten sonra yürürlüğe girerdi  Böylece İslâmiyete uygunluğu sağlandığından bu kânunlar, İslâm hukûkunun şumûlüne girmekte, onun içerisinde mütâlaa edilmektedir  Çünkü İslâm esaslarına muhâlif olmayan her tasarruf dînî olur ve dîne uygundur  Bunun içindir ki, Osmanlılarda hâkim mevkiinde olan kâdılar, fıkıh ve fetvâ kitapları yanında pâdişâh tarafından çıkarılan emir, ferman ve kânunnâmelere de hüküm için kaynak olarak mürâcaat etmişlerdir  Bütün bunlara göre Goldziher gibi bâzı müsteşriklerle bâzı yerli yazarların, örfî hukuk adını verdikleri ve meşrû örf ve âdetlere göre hazırlanan kânunnâmelere bakarak, Osmanlı Devletinin şer’î bir devlet olmadığını söylemeleri İslâm hukûku açısından doğru olmamaktadır  Zîra, dînî hükümlere muhâlif olmayan örf ve âdetlerin, sultanın, pâdişâhın emretmesiyle şer’î bir mâhiyet kazanması İslâm hukûkunun yapısında vardır  Hazırlanan kânunnâmeleri şeyhülislâmın tasdik etmesi de bunun apaçık delilidir  İslâm hukûkunda örf ve âdet: Örf ve âdet, İslâm hukûkunun kaynaklarındandır  İslâm hukûkunun kaynakları iki kısımda mütâlaa edilir  Kitap (Kur’ân-ı kerîm), sünnet (hadîs-i şerîfler), icmâ (bir asırda bulunan müctehidlerin bir meselenin hükmü hakkında söz birliği etmeleri) ve kıyâs (müctehid denilen bir âlimin ictihâdı) birinci derecede, aslî kaynakları teşkil eder  Bu dört ana kaynaktan başka, ikinci derecede, tâlî kaynaklar da vardır ki, istihsan, mesâlih-i mürsele, örf ve âdet bunlardandır  İslâm hukûkunda Kur’ân-ı kerîm, hadîs-i şerîf, icmâ-i ümmet ve kıyâs-ı fukâhâ ile açıkça bildirilmeyen hususlarda örf ve âdet de delil kabûl edilmektedir  İslâmiyetin ilk yıllarında örf ve âdet, muhtelif şekillerde İslâm hukûkuna girmiştir  Bu durum, bir kaç madde hâlinde şöyle özetlenebilir: 1) İslâm orduları tarafından fethedilen yerlerde, nasslara (âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflere) ters düşmeyen örf ve âdetler benimsendi  2) Bâzı nasslar ve özellikle hadîs-i şerîfler örf esâsına dayanıyordu  Meselâ arpa ve buğday alış-verişinin ölçek hesâbına dayanması bir örf ve âdetti  3) Bâzı örf ve âdetler, Peygamber efendimizin emirleriyle ve gördüklerinde beğenip, yasak etmemeleriyle meşrûiyet kazandı  4) Dört büyük mezhep imâmlarından İmâm-ı Mâlik hazretleri, hakkında nass bulunmayan bir meselede, Medîne şehri halkının o konudaki örf ve âdetini delil kabul etti  Çünkü bunlar, Peygamberimizin görüp beğendiği bir âdettir  İslâm hukûkunda her örf ve âdet hükümde esas alınmaz  Nass (âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf) ile bildirilmiş olmayan bir hükmü anlamak için umûmî âdetler delîl olur  Âdetin umûmî olması için Eshâb-ı kirâm zamânından kalma ve müctehitlerin kullanmış olması ve devamlı olmaları gerekir  Bu sebeple Sahâbe devrinden, zamânımıza kadar Müslümanlar arasında teâmül hâline gelip, hakkında nass bulunmayan ve yüksek din âlimi olan ve müctehidlerce kabûl edilip, kendisiyle amel edilmiş bulunan bir örf, icmâ gibidir  Muâmelâttaki hükümler için, bu beldenin nassa muhâlif olmayan âdetleri delil olabilir  Ancak, haram işleyenler çoğalır, haramlar âdet hâline gelmiş olsa bile helal olmaz  Fakat, mübah olan âdetlerde ve fen bilgilerinde zamâna uyulur  Teknikte ilerleyenlere ayak uydurulur  Din bilgilerinde, ibâdetlerde zamâna uyulmaz  İslâm âdeti, bütün insanların, âile ve komşuların birbirine karşı haklarını, vazîfelerini, suçları açıkça bildirmiş  Bu değişmez kavramlar üzerinde temel hükümler kurmuştur  Fakat bu değişmez hükümlerin hâdiselere tatbikini sınırlamamış, örf ve âdetlere göre kullanılmasının değişebileceğini belirtmiştir  Bu îtibârla ortaya çıkan birçok hâdisenin hükmünü tespit etmekte meşrû örf ve âdetler esas alınmıştır  İslâm hukûku kitapları olan fıkıh kitapları bunun misalleriyle doludur  İslâm âlimleri, dünyânın her yerinde ortaya çıkan meseleleri fıkıh kitaplarında bildirilenlere benzeterek hükümlerini beyân etmişler, asırlardan beri karşılaştıkları hâdiselerin hükmünü ortaya koymakta çâresiz kalıp, sıkıntıya düşmemişlerdir  Allahü teâlâ, ibâdetlerle ve evlenme, alış-veriş ve kul hakları ile ilgili bilgilerin hepsini açık ve kesin olarak bildirmedi  Kısa ve kapalı bıraktığı bilgileri Peygamberinin açıklamasını diledi  Peygamberi de, bunların hepsini tam açıklamadı  Kapalı bıraktığı bilgilerin açıklanmasını ve bunların günlük hâdiselere tatbik edilmesini müctehid âlimlere bıraktı  Bu âlimler bu vazîfeleri yaparken, aralarında dînen meşrû, makbul görülen ayrılıkları oldu  Böylece mezhepler meydana geldi  Müslümanlara, ibâdetlerini yaparken, memleketlerinin örf ve âdetlerine, iklim şartlarına ve kendi fizik yapılarına uygun ve daha kolay olan mezhebi seçmek imkânı sağlandı  Ayrı mezheplerin bulunması, Müslümanlar için rahmet ve kolaylık oldu  İslâm hukûkunda, örf ve âdete bağlı kalınarak husûsî hukûkun birçok meselesinde hüküm verilmektedir  Fıkıh kitaplarında yer alan ve örfî kâideler, Mecelle’de geniş olarak düzenlenmiştir  Bu kâidelerden bâzıları şunlardır: Madde-36: “Âdet muhakkemdir  (Dînî bir hükmü ispat için örf ve âdet hakem kılınır  Nizâ; ihtilâf zamânında ona mürâcaat olunur  )” Madde-43: “Örfen ma’rûf olan şey, şart kılınmış gibidir  ”(Halk arasında örf ve âdet hâlini almış olan şey, kânun nazarında açık olarak şart kılınmış gibidir  ) Madde-45: “Örf ile tâyin, nass ile tâyin gibidir  ”(İhtiyaç olduğunda dîne uygun olan örf ve âdetle amel etmek vâciptir  ) Örf ve âdetin ehemmiyeti: Bir devletin bekâsı için gençlerin örf ve âdete bağlı olarak yetiştirilmesi gerekir  Devletin geleceği kendilerine teslim edilecek olan nesiller, ecdâdının örfüne, âdetine bağlı olmaya mecburdurlar  Bir milleti yıkmak isteyenler evvelâ örf ve âdetlere saldırmaktadırlar  Macarlar ve Bulgarlar gibi Türk asıllı kavimler bu değerlerini kaybettiklerinden ve İslâm inancına sâhip olmadıklarından milliyetlerini unutmuşlar, başka bir millet olarak ortaya çıkmışlardır  Gelişmiş medeniyet seviyesine ulaşmak için büyük ve hızlı hamlelerin yapılmasına örf ve âdet engel değildir  Japonya ve İngiltere gibi teknolojik, ilmî ve ekonomik alanlarda büyük gelişmeler, hamleler yapan iki büyük ülkedeki insanlar örf ve âdetlerine saygı duymaları, onu red ve inkâr etmemeleri, hiç bir gelişmelerine engel olmamıştır  Örf ve âdetlerine çok değer veren ülkelerden biri olan İsviçre, ilmî ve teknolojik bakımdan geri değildir  Örf ve âdet, kişinin mâzi ile bağlantısını sağlar  Mâziye hürmet etmek ise gericilik değil, kuvvet ve kudret alâmetidir  Örf ve âdetler bir toplumun, bir milletin müşterek aklıseliminden süzülen kıymetli ve hikmetli kâidelerdir  İnsan hayâtının doğumundan ölümüne kadar her ânını idâre eden esaslardır  Bunlar çok kere hukuk kurallarının da temellerini meydana getirirler  Örf ve âdetler, hiçbir cebir ve baskı olmadan toplumun kendisinin meydana getirdiği ve gerektiğinde kaldırdığı en demokratik uygulamalı kâidelerdir  En gelişmişi dâhil, dünyânın hiçbir toplumu örf ve âdetleri kaldıramaz ve onların yerine bütünüyle hukuk kâideleri koyamaz  Bugünkü örf ve âdetleri kânunlarla yok edilmeye çalışılsa kendiliğinden yeni örf ve âdetler meydana çıkmakta gecikmez  Çünkü halkın istek ve hasretlerini, sosyal gerçekleri karşılamayan hukuk kuralları, örf ve âdetlerin gücünü yıkamaz  Kendisine has örf ve âdetlerini koruyamayan bir toplum, ancak bir insan yığını olabilir  Yüzyılların ötelerinden, târihin içinden akarak gelen Türk-İslâm kültürü ve onun muhtelif unsurları, örf ve âdetleri, Türk toplumunun kimliğini korumasını sağlayan vâsıtalardır  Türk örf ve âdeti; adâlet, iyilik, insan haklarına saygı, nâmus ve yiğitlik gibi her yerde meziyet sayılan değerlerle doludur  Anayasa mahkemesi bâzı kararlarında bir takım örf ve âdet kâideleri hakkında şöyle demektedir: “Her türlü örf ve âdeti, akıl ve bilinç dışında bir takım kurallar topluluğu olarak niteleyen bir görüşü benimsemek imkânı yoktur  ” Örf ve âdet kurallarının bir başka önemi, daha uzun ömürlü olmalarıdır  Toplum tarafından zorlayıcı bir güç olmadan kendiliğinden kabul edildikleri için kânunlara nazaran kendilerine daha kolay uyulur  Örf ve âdete dayanmayan kânunlar toplum tarafından kabûl görmezler  Kısa zamanda değişmeye mahkûm kalırlar  Örf ve âdetler ise daha uzun ömürlü olabilmektedirler  Örf ve âdetlerin toplum içindeki yeri ve önemi reddedilemez  Gençlerin kendi milletinin örf ve âdetlerine bağlı olarak yetiştirilmesi, memleketin istikbâlinin garantisidir  Örf ve âdetlerinden kopan milletler uzun ömürlü olamazlar  Târih, bu hakîkatlarla doludur   | 
|   | 
|  | 
|  |