| 
 | |||||||
|    | 
|  | Konu Araçları | 
| dili, edebi, edebiyatında, nelerdir, sanatlar, türk | 
|  | Türk Dili Ve Edebiyatında Edebi Sanatlar Nelerdir? |  | 
|  08-25-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Türk Dili Ve Edebiyatında Edebi Sanatlar Nelerdir?Türk Dili ve Edebiyatında Edebi Sanatlar Nelerdir? Teşbih • Sözü daha etkili kılmak amacıyla ortak nitelikleri bulunan nesne ya da kavramlar arasında benzerlik kurma sanatıdır  Örneğin  “Tilki gibi kurnaz adam” bir teşpihtir  İnsan  kurnazlığıyla bilinen tilkiye benzetilmektedir  Bir teşbih’te dört öğe  bulunur: Müşebbehün-bin (benzetilen): Kendisine benzetilen  birbirine benzetilen  nesne ya da kavramlardan nitelikçe daha güçlü  daha üstün olan  Örneğimizde “tilki”  Müşebbeh (benzeyen): Birbirine benzetilen nesne ya da kavramlardan nitelikçe daha güçsüz  zayıf olan  Örneğimizde “adam”  Vech-i şebeh (benzetme yönü): Birbirlerine benzetilen nesne ve kavramlar arasındaki ortak nitelik  Örneğimizde “kurnazlık”  Edat-ı teşbih (benzetme ilgeci): Nesne ve kavramlar arasında benzetme ilgisi kuran ilgeç ya da ilgeç işlevi gören sözcük  Örneğimizde “gibi”  Örneğin “Yol yılan gibi kıvrılıyor” dendiğinde  “yol” benzeyen  “yılan”  kendisine benzetilen  “kıvrılıyor” benzetme yönü  “gibi” ise benzetme  edatıdır  Teşbih  bu öğelerden bir ya da bir kaçının kullanılıp kullanılmamasına göre dörde ayrılır: Dört öğenin de bulunduğu teşbih teşbih-i mufassaldır (ayrıntılı benzetme)  Örneğin  “Ahmet aslan gibi güçlüdür”  Benzetme yönü bulunmayan teşbih teşbih-i mücmeldir (kısaltılmış benzetme)  Örneğin  “Ahmet aslan gibidir”  Burada “güçlülük”  vurgulanmamıştır  Benzetme ilgeci bulunmayan teşbih teşbih-i müekkeddir  (pekiştirilmiş  benzetme)  Örneğin  “Ahmet kuvvetle aslandır”  Bu teşbihde “gibi” ilgeci  kullanılmamış  Benzetme yönü ve benzetme ilgeci bulunmayan teşbih teşbih-i beliğdir (yalın benzetme)  Örneğin  “Aslan Ahmet  ” Mecaz • Sözcükleri gerçek anlamları dışında kullanma sanatıdır  Anlatımı daha etkili kılmak ve söze canlılık kazandırmak  amacıyla yapılır  Mecaz  söze güzellik  güçlülük  canlılık  zerafet  derinlik ve genişlik vermek için kullanılır  Örneğin: Kandilli yüzerken uykularda Mehtabı sürükledik sularda Yahya Kemal Beyatlı Bu dizelerde Kandilli’nin sularda yüzmesi  mehtabın sularda  sürüklenilmesi  söz ve sözcüklerin asıl anlamının dışında  güçledirme  güzelleştirme  anlanlamdırma  zarifleştirme ve güçlendirme amacıyla  kullanılmasına örnektir  Mecaz  Sözcük ve fikir mecazları olmak üzere ikiye ayrılır  Sözcük  mecazında bir sözcük gerçek anlamı dışında  fikir mecazında ise herhangi  bir fikir kendi anlamının dışında bir amaçla kullanılır   Mecaz-ı mürsel • Bir sözcüğü benzetme amacı gütmeden başka bir sözcük yerine kullanma sanatıdır  Düz değişmece ya da metonomi diye de adlandırılır  Günlük  yaşamda da yaygınlıkla kullanılan mecaz-ı mürsel  iki nesne ve kavram  arasında çok çeşitli ilgiler kurulmasıyla gerçekleşir  Neden yerine  sonucun (bereket yağdı gibi)  içindeki yerine kabın (sobayı yaktık  gibi)  özel yerine genelin (at yerine hayvan gibi)  soyut kavram yerine  somut adın (gözüme girdi gibi)  yapıt yerine yazar adının (Siham-ı Kaza  okuyorum demek yerine Nef’i okuyorum demek gibi) kullanıldığı çeşitli  türleri vardır   Telmih • Bilinen bir olay  kişi  nükte  fıkra  atasözünü dolaylı biçimde  anlatma sanatıdır  Telmihin başarılı olması için okuyucunun dolaylı  anlatıma konu olan düşünceyi kolayca anlayabilmesi gerekir  Divan  edebiyatında özellikle dinsel öyküler  din büyükleri ile kahramanları  Kur’an ayetleri ve mesnevi kahramanları telmih konusu olmuştur  Örneğin: Ey nâme sen ol mâh-likâdan mı gelirsin Ey Hudhad-i ümmid Saba’dan mı gelirsin Nîbî Şair  ikinci dizedeki “Saba” ile Süleyman-Belkıs” kıssasını anımsatıyor   Tecahül-i arif • Bir anlam inceliği yaratmak ya da bir nükte yapmak amacıyla bilinen bir şeyi bilmezlikten gelme sanatıdır  Tecahül-i arifin özünü oluşturan bu nükte  dört amaç için yapılmış  olabilir  Neşelendirme (tenşid)  uyarıda bulunma (tevbih)  hayret ve  şaşkınlık bildirmek (tehayyür)  kendinden geçişi belirtmek (tedellüh)  Bilinen şey bilinmiyormuş gibi anlatılırken genellikle bir inceliğe dayandırılır  bu yapılırken mübalağa ve istifham sanatlarından da  yararlanılır  Örneğin: Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem Ya muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su Fuzûlî “Bilmiyorum dönen kubbe mi su rengindedir Yoksa gözyaşlarım mı gökyüzünü kaplamıştır” Fuzûlî  kubbenin  yani gökyüzünün mavi renkte olduğunu bilmiyormuş  gibi davranıyor  Gözyaşlarının gökyüzünü kaplayacak kadar çok olduğunu  (mübalağa) belirtebilmek için tecahül-i arif sanatına başvuruyor   İstiare • Bir sözcüğü kendi anlamı dışında kullanarak  bir şeyi benzediği başka şeylerin adıyla anma sanatı  Benzetmenin iki temel öğesi vardır  benzeyen ve benzetilen  İstiare  bunlardan birinin söylenmemesiyle yapılır  İstiare üç yönden ele alınır: 1  Benzetme amacı bulunur  2  Sözcük  gerçek anlamı dışındaki mecaz anlamındadır  3  Sözcüğün asıl anlamında  kullanılmamasını gerektiren bir durum (karine-i mania) vardır  Örnek: “Soğuk ay öptü beyaz enseni” Yahya Kemal Beyatlı “Ay öpmek” deyişiyle ay canlı bir varlığa benzetilmiştir  “Öpmek”  sözcüğü asıl anlamının dışında mecaz anlamıyla kullanılmıştır  Öpmek  sözcüğünün asıl anlamının kullanılmasına olanak yoktur çünkü ayın dudağı  olmaz  Şair burada  istiare sanatıyla anlatımı daha etkili  daha  estetik ve heyecanlı hale getiriyor  İstiare genel olarak üç çeşide ayrılır  Yalnızca benzeyenin söylendiği  istiareye “açık istiare” (istiare-i musarraha) denir  Örnek: “Bir hilâl uğruna yarâb ne güneşler batıyor” Mehmet Akif Ersoy Ersoy  benzetilen güneşi söylerken  benzeyen askerden sözetmiyor  Yalnızca benzetilenin söylendiği istiareye de “kapalı istiare” (istiare-i mekniye) denir  Örnek: Her taraf kırık dökük Dalların boynu bükük “Kederliyiz” der gibi Orhan Seyfi Orhon Dallar boynu bükük insana benzetiliyor ama kendisine benzetilen insandan sözedilmiyor  Boynu bükük sözcüğü ile insanın bir özelliği  vurgulanıyor  Benzetmenin temel öğelerinden yalnızca birisiyle çok sayıda benzerliği sıralayarak yapılan istiareye ise “yaygın istiare” (istiare-i temsiliye) adı verilir  Örnek: Bin gemle bağlanan at şaha kalkıyor Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor Son macerayı dinlememiş varsa anlatın Râm etmek isteyenler o marûr  âsil atın Beyhudedir her uzvuna bir halka bulsa da Boştur köpüklü ağzına gemler vurulsa da… Coştukça böyle sel gibi bağrındaki hisleri Bir gün başında kalmayacaktır seyisleri! Faruk Nafiz Çamlıbel Çamlıbel  milleti mağrur bir ata benzeterek çok sayıda benzerliği sıralıyor  Hüsn-i talil • Nedeni bilinen bir olayı  düşsel ya  da gerçekdışı bir olaya bağlama yoluyla yapılan edebi sanattır  Hüsn-i  tevcih olarak da bilinir  Şiirin iki dizesi arasında bağlantı kurarak  anlam ve anlatıma incelik vermek amacını taşır  Bu sanatta öne sürülen  neden ile gerçek neden arasında mutlaka anolojik bir bağ bulunur  Nedeni  bilinen olay güya  sanki  acep  acaba  meğer gibi sözcüklerle bir  ihtimale dayandırılırsa bu tür hüsn-i talil’e şibh-i hüsn-i talil adı  verilir  Örnek: Müzeyyen oldı bezendi bağ-ı çemen Meğer ki bağa haber geldi yârdan bu gece Ahmedî “Bahçe  süslenmiş fesleğenlerle bezendi Meğer sevgili bu gece geleceğini bildirmiş  ” Bahçenin bezenmesi  süslenmesi gerçeği sevgilinin gelebilme ihtimali gibi güzel bir düşe bağlanıyor   Leff ü neşr • Bir beyitte birbirleriyle ilgili sözcüklerin sıralanmasıyla yapılan ve divan şiirinde çok sık kullanılan edebi sanattır  Şiirin ikinci  dizesinde birinci dizede söylenmiş en az iki şeyle ilgili benzerlik ve  karşılıklar verilerek uygulanır  Sözcüklerin birinci ve ikinci dizede belli bir sıra gözetilerek söylenmesine leff ü neşr-i müretteb (düzenli leff ü neşr) denir  Örnek: Gonce kılmaz şâd gül açmaz tutulmuş gönlümü Ârzûmend ruh-i leb-i handânınem Fuzûlî “Kederli gönlümü gonca memnun etmez  gül sevindirmez Çünkü ben ben bunları değil al yanağını ve gülen dudağını istiyorum” Gonca  yanak karşılığı ruh ve gül dudak karşılığı leb sözcükleriyle ilgilidir  Fuzûlî  burada düzenli leff ü neşr yapıyor  Birinci beytin ikinci dizesinde  birinci dizede söylenenlerle ilgili  sözcüklerin ters bir sıra izlenmesiyle ya da karışık olarak bulunmasıyla  yapılan leff ü neşr’e ise leff ü neşr-i gayr’i müretteb ya da leff ü  neşr’i müşevveş (düzensiz leff ü neşr) denilir  Örnek: Yürürem hâsret-i zülf ü meh-rûlar ile Gündüzin gussalar ile gice kaygular ile Meâlî “Sevgilinin saçının ve ay yüzlü yanağının hasretiyle Gündüz kederli gece kaygılı gezerim” Saç anlamına gelen zülf geceyle  yanak anlamına gelen ruh gündüzle  ilgilidir  Birinci ve ikinci sözcüğe karşılık ikinci ve birinci  sözcükler sıralanarak düzensiz leff ü neşr yapılıyor   Kinaye • Bir sözü aynı zamanda hem gerçek hem de mecazi anlamıyla kullanma sanatıdır  Sözün açık söylenmesinin hoş  olmadığı durumlarda alay  şaka  sitem amacıyla kullanılır  Bu kullanışta  sözün geçek anlamından bir sonuç çıksa da geçerli olan mecazi  anlamıdır  Örneğin Şeyhülislam Yahyâ’nın  “Dilber gelince bezme yüzü  güldü aşıkın” dizesinde bir kişinin gerçek yüzünün gülmesini anlamaya  bir engel yok  Ama asıl anlatılmak istenen aşığın çok sevinmiş olmasıdır  (mecazi anlam)  Türkçe deyimlerin çoğu mecazi anlamlarıyla kullanıldığı için kinayedir  Kinayede sözün başka bir anlama gelmesi olasılığı yoksa bu türe  “kinaye-i karibe” (yakın kinaye) denir  Eğer sözün anlamı gizleniyorsa  kinaye “kinaye-i baide” uzak kinaye) olarak adlandırılır  Nitelenen tek  özelliği belirten kinayeye “kinaye-i müfrede” (tek kinaye)  birkaç  özelliği birden belirten kinayeye de “kinaye-i mürekkebe” (birleşik  kinaye) adı verilir  Örnek: Bulamadım dünyada gönüle mekan Nerde bir gül bitse etrafı diken Sümmanî Gül ve diken hem gerçek hem mecazi anlamlarıyla kullanılıyor  Ancak  asıl kastedilen mecazi anlamları  Şair hem birleşik kinaye hem uzak  kinaye yapıyor   Tariz • Birini küçük düşürmek ya da biriyle alay etmek amacıyla söylenecek sözü tam tersi bir sözle nükte yaparak anlatma sanatıdır  Tariz de gerçek ya da mecaz anlam yerine doğrudan zıt bir  anlam kullanılması söz konusudur   Teşhis-ü intak • Cansız varlıkları  ya da hayvanları kişiler gibi davrandırma  canlandırma  konuşturma  onlara duygu ve hareket gibi nitelikler  kazandırma sanatıdır  İnsan dışındaki calı varlık ya da hayvanlara insan  özelliği verilmesine teşhis  onların konuşturulmasına ise intak denir  Teşhis ve intak daha çok fabllara kullanılır  Teşhise örnek: Mahmur uyanır gölgede binlerce ziyâlar Çöller düşünür  gün düşünür  gölgeler ağlar Emin Bülend Serdaroğlu Şair  ışığı uyandırıyor  çöller ve günü düşündürüyor  gölgeleri  ağlatıyor  Bunların hepsi insan özellikleri  Üst üste teşhis sanatı  yapıyor  Sözü daha etkili kılmak amacıyla ortak nitelikleri bulunan nesne ya da kavramlar arasında benzerlik kurma sanatıdır  Bir teşbih’te dört öğe  bulunur: Müşebbehün-bin (benzetilen): Kendisine benzetilen  birbirine benzetilen  nesne ya da kavramlardan nitelikçe daha güçlü  daha üstün olan  Müşebbeh (benzeyen): Birbirine benzetilen nesne ya da kavramlardan nitelikçe daha güçsüz  zayıf olan  Vech-i şebeh (benzetme yönü): Birbirlerine benzetilen nesne ve kavramlar arasındaki ortak nitelik  Edat-ı teşbih (benzetme ilgeci): Nesne ve kavramlar arasında benzetme ilgisi kuran ilgeç ya da ilgeç işlevi gören sözcük  Teşbih  bu öğelerden bir ya da bir kaçının kullanılıp kullanılmamasına  göre dörde ayrılır  Dört öğenin de bulunduğu teşbihe teşbih-i mufassal  (ayrıntılı benzetme)  benzetme yönü bulunmayan teşbihe teşbih-i mücmel  (kısaltılmış benzetme)  benzetme ilgeci bulunmayan teşbihe teşbih-i  müekked (pekiştirilmiş benzetme) ve benzetme yönü ve benzetme ilgeci  bulunmayan teşbihe de teşbih-i beliğ (yalın benzetme) denir   | 
|   | 
|  | 
|  |