H...İle Baslayan Deyimler Ve Anlamlari |
08-25-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
H...İle Baslayan Deyimler Ve AnlamlariHa Hoca Ali ha Ali Hoca: Farklı gibi gösterilen iki şeyin gerçekte hiçbir değişikliği yoktur "ikisi de birdir" anlamında kullanılır Ha babam (ha): 1 Devamlı olarak hiç durmadan 2 Karşısındakinin çabasını gayretini artırmak için kullanılır"Ha babam ha az kaldı bitireceğiz işi" Habbeyi kubbe yapmak: Önemsiz küçük bir şeyi büyütüp mesele çıkarmak"Söyle ona habbeyi kubbe yapıp durmasın ne olmuş çocuk biraz geç kalmış da!" Haber uçurmak: Çabucak gizlice haber göndermek"Hemen haber uçurun köye kaymakam bu gece misafir olacakmış!" Ha bire: Durmadan arka arkaya sürekli olarak ara vermeden"Tarlada bir adam ha bire çalışıyordu" Hacet kalmamak: Gereği olmamak lüzumu kalmamak"Seni çağırmaya hacet kalmadı" Hacı ağa: Özellikle büyük kentlerde gereksiz yere çok para harcayan taşralı bilgisiz zengin"Ne bu israf! Hacı ağa mısın sen?" Haddine mi düşmüş!: "Onun bunu yapmaya yetkisi yoktur; böyle bir işe nasıl hangi yetenekle girişir? Bu işi yapması imkânsızdır" anlamında kullanılır"Haddine mi düşmüş ki ona söz söyleyebilsin" Haddini bildirmek: Yetkisi dışındaki işlere karıştığı için sert bir karşılık vererek onu cezalandırmak yola getirmek uslandırmak yetki sınırını bildirmek"Haddini bildirin şu serseme de bir daha onun bunun malına el uzatmasın" Haddini bilmek: Kendi değer ve yeteneğini bilmek üstün görmemek kendi yapabileceği şeylerin ötesine geçmemek"Merak etme sen o haddini bilen bir çocuktur" Haddi zatında: Aslında"Haddi zatında sen ona hakkını vermemiştin ki!" Hafife almak: Küçümsemek önem vermemek"Beni hafife alıyorlar ama yanılıyorlar" Hak getire: "Yoktur bulunmaz Allah vermemiştir" anlamında kullanılır"Öyle bir diyardayız ki su ve yiyecek Hak getire" Hak kazanmak: Davasında haklı olduğu meydan çıkmak emeğinin karşılığını alabilecek duruma gelmek"Emekliliğe yedi yıl sonra hak kazanacağım" Hakkı geçmek: 1 Birisinin payından bir başkası almış olmak 2 Bir şeyde veya bir kimsede emeği bulunmak"Komşumun çok hakkı geçmiştir bana onunla mutlaka helâlleşmeliyim" Hakkından gelmek: 1 Güç bir işi başarı ile sonuçlandırmak 2 Öç almak yenmek veya cezasını vermek"Siz onu bana bırakın hakkından gelmesini bilirim" Hakkını helâl etmek: Geçen hakkını emeğini bağışlamak"Annem inşallah hakkını helâl eder bana" Hakkını vermek: 1 Bir şeyin lâyıkıyla yapılması için ne gerekiyorsa ondan kaçınmamak 2 Birinin çalışmasını gereğince değerlendirmek hakkı olan şeyi vermek"Çalıştırdığın kişinin hakkını vermek zorundasın" Hakkını yemek: Birinin hakkı olan şeyi vermemek onu kendisine maletmek"Dürüst ol milletin hakkını yeme yoksa boğazında kalır" Hakk-ı sükût (sus payı): Bir konu üzerinde konuşmaması bildiği şeyi söylememesi karşılığında bir kimseye sağlanan yarar Hak yolu: Cenab-ı Allah`ın insanlara kitapları ve peygamberleri ile bildirdiği dünya hayatında tutmaları gereken yol yaşama düzeni doğru ve haklı yol Hâlden anlamak: Bir kimsenin içinde bulunduğu zor durumu kavrayarak anlayıp sezerek hoşgörülü olmak anlayış göstermek"Dedem hâlden anlayan birisidir bize iyi davranacağına eminim" Hâle yola koymak: Düzenlemek tertiplemek iyi işler bir duruma getirmek"Hele şu işleri bir hâle yola koyalım o zaman tatilini de düşünürüz" Hâli vakti yerinde: Zengin oldukça varlıklı para durumu iyi"Hasan efendiler mi? Hâli vakti yerinde insanlardır onlar" Halis muhlis: Saf katışıksız temiz eksiksiz içinde yabancı madde bulunmayan"Halis muhlis bir zeytin yağı satarız biz" Halka verir talkını kendi yutar salkımı: Kendi verdiği öğütlere kendisi uymaz Hallaç pamuğu gibi atmak: Bir arada toplu bulunan şeyleri ya da kimseleri dağıtmak parçalamak; bu yolla sağa sola her birini bir yana atmak"Sizin takımı hallaç pamuğu gibi atacağız sahadan" Halt etmek: Yakışıksız davranmak uygunsuz bir söz söylemek veya kötü bir şey yapmak"Halt etmişsin bir de utanmadan anlatıyorsun" Ham ervah: Çiğ adam; yersiz ve yakışıksız sözleri davranışları olan kaba kimse Hangi dağda kurt öldü?: Kendisinden hiç umulmayan beklenilmeyen bir kimsenin olumlu davranışı görüldüğünde; "Nasıl oldu da böyle güzel bir iş bir iyilik yaptı?" anlamında söylenir Hangi rüzgâr attı?: "Nasıl oldu da gelebildin? Hiç görünmüyordun sen de gelir miydin?" anlamında uzun süre bir yerde görünmeyen kimse için kullanılır Hangi taşı kaldırsan altından çıkar: 1 Hemen her işte parmağı vardır 2 Her işten anlar her işe karışır ya da her işten anladığı izlenimi verir Hanım evlâdı: Nazlı büyütülmüş zora gelmeyen çıtkırıldım kimse"Amma hanım evlâdıymışsın çekil şuradan ben yaparım" Hapı yutmak: Kötü bir duruma düşmek zarar ve ziyana uğramak"Hapı yuttuk desene!" Haram olmak: Bir şeyden gerektiği gibi yararlanamaz olmak"Senin yüzünü görmek bana haram oldu" Haram para: Dinî bakımdan yasaklanmış yollardan elde edilen para"Haram parayla ekmek alınmaz" Haram yemek: Dinî inançlara aykırı olarak kazanç sağlamak haksız olarak bir şeye el atmak"İnsan ol haram yemek insana kâr getirmez" Harfi harfine: Tastamam uygun tıpatıp gerçekte olduğu gibi"Söylediklerimi harfi harfine yerine getirdin mi?" Har vurup harman savurmak: Hesapsızca düşüncesizce harcamak; malını parasını ölçüsüzce bol bol harcayıp tüketmek Hasret çekmek: Özlem duymak epeydir ayrı kaldığı yere ya da kimseye kavuşma isteği içinde olmak"Yıllardır yurdumun hasretini çekiyorum" Hasret gitmek: Özlediği sevdiği bir yere ya da kimseye kavuşamadan ölmek Hasret kalmak: Özlemini duyduğu şeye uzun zaman kavuşamamak"Hasret kaldım deresine tepesine" Hastası olmak: Bir şeye çok düşkün olmak"Bizim oğlan köpek hastası hiç kapıdan eksik etmiyor" Haşir neşir olmak: Aralarında bulunduğu kimselerle kaynaşmak bir arada bulunup uğraşmak; kimi işlerle ilgilenip durmak"İnsanlarla haşir neşir olmayı sevdiğim söylenemez" Hatır belâsı: Sayılan ve sevilen kimse için katlanılan sıkıntı"İnan bu işi hatır belâsına yapıyorum" Hatır gönül tanımamak (bilmemek): 1 İsterse en sevdiği ve saydığı olsun gücenmesini göze alarak doğru bildiğini yapmak 2 Kırıcı davranışlarda bulunmak Hatırı kalmak: Gücenmek kırılmak"Eğlenceye onu da çağıralım ki hatırı kalmasın" Hatırından çıkmamak: Sevdiği saygı duyduğu birinin istediği bir şeyi yapmayı reddedememek gönlünü kırmaktan çekinmek Hatırı sayılır: 1 Önemli saygı değer saygın (kimse) 2 Oldukça çok"Babam hatırı sayılır bir kimsedir" Hava almak: 1 Temiz havalı bir yere çıkarak dolaşmak dinlenmek ciğerlere temiz hava çekmek 2 Eline bir şey geçmemek umduğunu bulamamak 3 İçine hava girmek"Haydi kıra çıkıp da biraz hava alalım" Hava basmak: 1 Büyüklenmek kibirlenmek olduğundan fazla görünmeye çalışmak 2 Bir şeyin içine hava doldurmak"Amma da hava basıyorsun onları korkutacağını mı sandın?" Havada kalmak: 1 Yüksek bir yerde durmak 2 Sonuca bağlanamamak 3 Bir iddia dayanaksız olduğundan ispat edilememek"Yaptığımız bütün iş havada kaldı" Havadan sudan konuşmak: Öylesine gelişigüzel rastgele konuşmak Hava hoş: Şu ya da bu şekilde olması arasında bir fark olmamak Havanda su dövmek: Bir işle boşuna uğraşmak"Senin yaptığına havanda su dövmek derlerbırak artık şu işle uğraşmayı" Hava parası: Bir yeri tutmak kiralamak ya da bir şeyi elde etmek için değeri dışında açıktan verilen para"Yeri bize verecekler ama bir milyon lira hava parası istiyorlar" Havsalası almamak: Aklı kabul etmemek"Nasıl yaparsın bana bunu hâlâ havsalam almıyor" Hayal kırıklığı: Gerçekleşmesi istenilen veya umulan bir şeyin gerçekleşmemesinden duyulan üzüntü düş kırıklığı Hayal meyal: Belli belirsiz açık seçik belli olmayan bulanık (bir şekilde hatırlanan)"O olayı hayal meyal hatırlıyorum" Hayatını kazanmak: Çalışıp elde ettiği para ile geçimini sağlamak"Ben iyi ya da kötü hayatımı kazanıyorum sen kendi işine bak" Hayatını yaşamak: Canının istediği gibi hayatını sürdürmek"Bana karışmaya hakkınız yok bırakın beni artık hayatımı yaşamak istiyorum" Hayat memat meselesi: Sonucu çok tehlikeli olan ölüm kokan bir durum"Artık burada kalamam iş hayat memat meselesine döndü" Hayat pahalılığı: Yiyecek içecek ve giyecek gibi geçim için gerekli olan maddelerin pahalı olması"Hayat pahalılığından herkes şikâyetçi olmaya başladı" Hayırdır inşallah!: 1 Anlatılan bir rüyayı iyiye yormak için söylenir 2 Şaşma heyecan ve merak uyandıran durumlar karşısında söylenir Hayır işlemek: Dine ve insanlığa uygun iyi davranışlarda bulunmak"Hayır işle ki öbür dünyada kurtuluşa eresin" Hayır kalmamak: İşe yarar beğenilecek bir yanı ve tarafı kalmamak"Bu arabalarda hayır kalmamış yenilerini almamız gerekecek" Hayır sahibi: İyiliksever yardımsever kimse"Şu yoksullara uzanacak bir hayır sahibi kalmadı mı acaba?" Hayra yormak: Bir rüya ya da olayı iyi ve yararlı bir durumun işareti görmek Hazıra konmak: Hiçbir emek sarf etmeden çaba göstermeden başkasının emeği ile ortaya çıkmış olan şeyden yararlanmak"Hazıra konarak yaşamayı kural edinmiş bu adam" Hazır bulunmak: 1 Bir yerde kendisi bulunmak var olmak 2 Bir yere hemen gidecek bir şeyi anında yapacak durumda olmak"Yarınki toplantıda sen de hazır bulunmalısın" Hazırdan yemek: Yenisini kazanmadan elindekini harcamak"Hemen her gün bir bahane buluyor çalışmıyor ve hazırdan yiyiyordu" Helâl süt emmiş olmak: İyi huylu doğru yoldan sapmayan temiz bir kişi"İnanmıyorum onun yaptığına o helâl süt emmiş birisidir" Helâl olsun (Helâl ü hoş olsun): 1 Bunu sana gönül hoşluğu ile veriyorum hiç pişman değilim Allah bunu sana bağışladığıma şahit olsun 2 "Aferin takdire değer iş yapıyorsun" anlamında kullanılır Hele şükür!: Allah`a hamdolsun beklediğimiz sonuç gerçekleşti Hem kel hem fodul: "Bu kadar kusuruna bu yeteneksizliğine rağmen bir de övünüyor üstünlük taslıyor" anlamında kullanılır Hem nalına hem mıhına (vurmak): Birbirine zıt olan iki yanı da desteklemek"Ben hem nalına hem de mıhına vuran adamlardan korkarım" Hem suçlu hem güçlü: Gerçekte kendisi suçlu olduğu hâlde suç işlememiş gibi davranan ve karşısındakini suçlamaya çalışan kimse Hem ziyaret hem ticaret: Bir yeri veya kimseyi ziyarete giden kimsenin bu görüşmeden yararlanarak başka bir işi de yapması durumunu anlatmak için kullanılır Her kafadan bir ses (çıkmak): Bir konu üzerinde herkesin istediği gibi rastgele konuşması ve bu konuşmalardan bir sonuç alınamaması"Ortalık kızıştı her kafadan bir ses çıkmaya başladı kimin ne dediği anlaşılmaz oldu" Her telden çalmak: Pek çok konuda bilgi sahibi olmak içinde bulunduğu ortamın şartlarına göre her çeşit iş yapabilir olmak Hesaba çekmek: Bir kişiyi bir makamı yaptığı işler üzerine açıklama ve savunma yapmaya çağırmak"Sakın oraya gitme seni hesaba çekecekler" Hesaba dökmek: Bir konu ile ilgili işlemlerin hesabını kâğıt üzerinde yapmak Hesaba katmak (almak): Bir işi yaparken ya da yürütürken bir başka şeyi de göz önünde bulundurmak"Hasan`ı da hesaba katalım az zorluk çıkarmayacaktır bize" Hesaba (kitaba) gelmez: 1 Beklenmedik umulmadık 2 Sayılmayacak kadar çok pek fazla sayısız Hesabı kesmek: Alış verişi ya da ilgiyi kesmek"Dükkân sahibi uzun zamandır borcunu ödemeyen müşterisinin hesabını kesti" Hesabını bilmek: Boş yere para harcamamak tutumlu davranmak"Her ev kadını hesabını bilmek zorundadır" Hesabını görmek: 1 Alacağını ödeyip ilişkisini kesmek 2 Cezalandırmak vücudunu ortadan kaldırmak ya da öldürmek"Çabuk şu adamın hesabını görün!" Hesap açmak: 1 Hesap defterinde bir kişiye alış veriş için alacağını borcunu kaydetmek üzere bir yer ayırmak 2 Bankada gereğinde çekilmek üzere yatırılan para için işlem yapmak 3 Birine kredi açmak birine borçlanma imkânı tanımak Hesap etmek: 1 Kazançla gideri karşılaştırıp bir sonuca ulaşmak 2 Düşünmek tasarlamak ayrıntıları gözden geçirip ihtimalleri değerlendirmek"Hesap etmeden sakın işe girişmeyin!" Hesap görmek: Taraflarca alacakla vereceği karşılaştırıp ödeşmek"Çok uzadı hesap görmek için ne zaman bir araya geleceğiz?" Hesap kitap: Düşünüp taşındıktan sonra hesap sonunda"Hesap kitap baktım işler kötüye gidiyor; hemen sizi çağırdım" |
|