Prof. Dr. Sinsi
|
Bir Mezhebe Uymak Gerekir..
Sual: (Mezhep imamına uymak, Allah’ı ve Resulünü bırakıp kula kul olmak demektir Müslümanlar, müctehidleri peygamber kadar yükselttiler, Kur'andan ayrılıp, "müctehidin sözü varken Kur'anla amel edilmez" dediler Sonra gelen âlimlere kıymet vermediler Halbuki, sonra gelen âlimler, öncekilerden daha ileri olur İmam Malik, bir mezhebi bilirse Abduh her mezhebi bilir) diyen Abduhcu gence nasıl cevap vermeli?
CEVAP
(Müctehidleri Peygamber kadar yükselttiler) sözünü bir müslüman söyleyemez, ancak Abduhcu söyler Çünkü bu söz, dört mezhepteki milyonlarca müslümana kâfir damgasını basmaktır Müslümana kâfir diyenin kendisi kâfir olur Bir mezhebe uyan mümini Kur'andan ayrılmakla suçlamak ise, bundan daha büyük iftiradır
Mezhep, Kur'an ve Sünnet yolu demektir Bir mezhep imamına uyan, Kur’an-ı kerime ve Resulullaha uyduğuna iman etmiş demektir Hiçbir müslüman, (müctehidin sözü varken, Kur'an ile amel edilmez) demez Bu söz, mezhepsizlerin temiz Müslümanlara yaptıkları çirkin iftiralardan biridir
Bir mezhebe tâbi olan müslüman şöyle der:
(Kur’an-ı kerime uymak istiyorum Fakat, Kur’an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden kendim hüküm çıkaramıyorum Anladığım hükümlere güvenemem ve uymam Mezhep imamının anlamış olduğuna güvenirim ve uyarım [Nasıl ki dünya işlerinde işin ehline gidiyor, yani bir yerim ağrıyınca notere değil de doktora, hem de uzmanına gidiyorsam, kendi ilacımı kendim yapmayıp, kendi kendimi ameliyat etmiyorsam, daha hassas olan din işinde de müctehid olan İslam âlimine yani mezhebimin imamına gider, ona teslim olur, dediklerine harfiyen uyar, yaparım ] Çünkü o, benden daha âlimdir (Kendi anlayışı ile mana çıkaran kâfir olur) hadis-i şerifinden korkarım İlimlerinin, takvalarının, sonra gelenlerden kat kat üstün olduğu, hadis-i şeriflerle bildirilmiş olan, o büyük âlimlerin bile Kitâbdan ve Sünnetten çıkardıkları hükümler birbirine benzemiyor Hüküm çıkarmak kolay olsaydı, hep aynı şeyi anlarlardı )
(Sonra gelen âlimler, öncekilerden daha ileri olur) sözü, fen bilgileri için doğrudur Din bilgilerinde ise, Resulullahın, (Her asır, kendinden öncesinden daha şerdir Kıyamete kadar hep böyle olur) hadis-i şerifine itibar edilir
Elbet bu kaide çoğunluk için muteberdir Her asırda, bundan müstesna olanlar bulunmuştur Mezhepsiz reformcu, fen bilgisi ile din bilgisini birbiri ile karıştırmakta, fen ile fen adamını da aynı şey sanmaktadır Fen elbette ilerliyor Fakat bu ilerleyiş, fen adamlarının ileri olması demek değildir Sonra gelen fen adamları arasında öncekilerden daha geri, daha bozuk olanları yok mudur, elbette vardır
Din imamlarımız, Kur’an-ı kerimden mana çıkarmaya kalkışmadılar Kendilerini bundan âciz gördüler Resulullahın Kur’an-ı kerime nasıl mana verdiğini Eshab-ı kiramdan sorup araştırdılar Eshab-ı kiramın anladıklarını da, kendi anlayışlarına tercih ettiler İmam-ı a'zam, herhangi bir sahabinin sözünü kendi anladığına tercih ederdi Resulullahtan ve Sahabeden bir haber bulamayınca, ictihad etmek zorunda kalırdı
Allahü teâlâ, insanlara, (Kur’an-ı kerimden hüküm çıkarın) demiyor (Resulümün ve Eshabının çıkardığı hükümlere uyun, bunları kabul edin) buyuruyor (Resulüme itaat edin, ona tâbi olun) âyet-i kerimesi ve (Eshabımın yoluna sarılın) hadis-i şerifi, bunu açıkça bildirmektedir Âlimler bile, Kur’an-ı kerimin manasını anlamakta güçlük çekerken, bir cahil, murad-ı ilahiyi bilmeden nasıl olur da, Allah şöyle buyuruyor, Resulullah böyle buyuruyor, diyebilir? Derse, dediği nasıl doğru olabilir? Allahü teâlâ, böyle söylemeyi yasakladı Tefsir âlimleri ve mezhep imamları bile, bu sözü söylemeye cesaret edememiştir Anladıklarını bildirdikten sonra, (bu benim anladığımdır, doğrusunu Allah bilir) demişlerdir Kur’an-ı kerimin manasını Eshab-ı kiram bile anlamakta güçlük çeker, Resulullaha sorarlardı
Abduhcu genç, asırlardır Müslümanların ve âlimlerin dört mezhepten birine uymalarına tahammül edemiyor, birkaç mezhepsizin kitabından aldığı ifadeleri kaynak gösterip bir mezhebe uymanın caiz olmadığını ispata kalkıyor Bahsettiği kitapları kendisinin okumadığı, herhangi bir mezhepsizin kitabından aldığı pek açıktır Çünkü İmam-ı Şarani gibi büyük bir âlimin Mizan’ından nakil yapıp, İmam-ı Ahmed’in müctehid bir hadis imamı olan Ebu Davud'a (Kimseyi taklit etme, dini Resulullah ve eshabından öğren) dediğini bildiriyor (Gördünüz mü, Şarani de dört mezhepten birine uymayı yasaklıyor) diyor Abduhcu gencin bilmediği iki husus var:
Birincisi, her müctehid, kendi ictihadı ile hareket eder Başka bir müctehide uyması caiz değildir İmam-ı Şafii, imam-ı a'zamın çok yüksek bir âlim olduğunu bildirdiği halde, kendi ictihadlarına uymuştur
İkinci husus, İmam-ı Şarani hazretleri, dört mezhebin hak olduğunu, mutlaka bu dört mezhepten birine uymak gerektiğini bildirmek için Mizan-ül-kübra’yı yazmıştır Dört mezhebin fıkıh bilgilerini anlatan Mizanın tercümesi de vardır Zahiri ve bâtıni ilimlerin mütehassısı Abdülvehhab-ı Şarani hazretleri, hadis ve fıkıh âlimi olup Şafii mezhebindedir Mizanın sadece önsözünü okuyup buna uyan mezhepsiz olmaktan kurtulur Mizan’ın önsözünde buyuruluyor ki:
(Dört mezhepten birini taklit etmeyen dalalete düşer, zındık olur, başkalarını da yoldan çıkarmakta şeytana yardımcı olur Bugün var olan dört mezhebin hepsi haktır, sahihtir Birinin, ötekisi üzerine üstünlüğü yoktur Çünkü, hepsi aynı din kaynağından alınmıştır
Dört mezhebin imamları ve onları taklit eden âlimlerin hepsi, her müslümanın dört mezhepten dilediğini taklit etmekte serbest olduğunu bildirdiler Allahü teâlâ, amelde mezheplere ayrılmaktan razı olduğunu, Habibi vasıtası ile bildirdi Resulü, bu ayrılığın rahmet olduğunu bildirdi Müctehid olmayanın, bir mezhebe uyması gerekir Bir âlim, ictihad derecesine yükselince, kendi ictihadına uyması gerekir İmam-ı Ahmed’in, (İlminizi imamlarınızın aldıkları kaynaktan alın, taklitçilikte kalmayın) sözü bunu göstermektedir
Resulullah Kur’anda kısa ve kapalı olarak bildirilenleri açıklamasaydı, Kur’an kapalı kalırdı Resulullahın vârisleri olan mezhep imamlarımız, hadis-i şeriflerde mücmel [kısa ve kapalı] olarak bildirilenleri açıklamasalardı, sünnet kapalı kalırdı Böylece, her asırda gelen âlimler, Resulullaha uyarak, mücmel olanı açıklamışlardır Nahl suresinin 44 âyetinde, (İnsanlara indirdiğimi onlara beyan eyle) buyuruldu Beyan etmek, açıklamak demektir Âlimler de açıklayabilselerdi ve Kur’an-ı kerimden ahkam çıkarabilselerdi, Allahü teâlâ Resulüne, sana vahiy olunanları tebliğ et der, beyan etmesini emretmezdi ) (Mizan)
|