Prof. Dr. Sinsi
|
Bilimi Uğruna Ölen Kadın
Büyük bilimsel keşiflerin ardında yatan öyküler göz ardı edilir çoğu zaman Dünyanın gidişatını değiştiren buluşların, ani beyin fırtınaları sonucunda doğduğu düşünülür Arkhimedesin yarattığı Eureka mitindeki ya da Newtonın kafaya düşen elma örneğindeki gibi, hep o son nokta hatırlanır Ancak, işin özü hiç de görüldüğü gibi değil  Einsteinın e=mc2 ile formülleştirdiği teori, aslında enerji kadar, yaşamından çaldığı zamana, çektiği sancılara da eşit Polonya asıllı bilim kadını Maria Sklodowska ya da Fransada yaptığı evlilik sonrası, dünyada bilinen adıyla Marie Curie Tüm bilim insanları arasında, kimse onun kadar zorluklara göğüs germek zorunda kalmadı ve kimse onun kadar ağır bir bedel ödemeye mecbur bırakılmadı Buluşları, sonunda yaşamına mal oldu
Eşi ve meslektaşının trajik ölümü, olay üzerine türetilen dedikodular, bilimsel kuruluşlar tarafından sürdürülen karalama kampanyaları, Curienin Nobel ödüllü ilk bilim kadını unvanını kazanmasını, hatta Nobeli iki kere alan ilk kişi olmasını; dahası, bilimsel anlamda ölümsüzleşmesini engelleyemedi 7 Kasım 1867de, Varşovada doğan Maria Sklodowskayı fizikle ilgilenmeye yönelten kişi, fen öğretmeni olan ablasıydı Curie, daha o zamanlarda dikkat çeken kararlı ve ciddi yapısıyla, henüz 15 yaşındayken, okulu en iyi dereceyle bitirmişti
Babasının tüm varlığını riskli bir yatırımda kaybetmesi nedeniyle, kısa dönemli birçok işte çalışmak zorunda kaldı Ancak, bilim için bir şeyler yapma arzusu hiç dinmedi ve Sorbonne Üniversitesine başvurdu 1891de, 23 yaşındaki mezuniyetinden sonra doğa bilimleri ve matematik dalında yüksek lisans yapmaya karar verdi Yüksek li-sansını 1895te tamamladı Aynı yıllarda ümit vaat eden Fransız fizikçi Pierre Curie ile tanıştı ve evlendi Artık, Marie Curienin bilimsel kariyerindeki taşlar bir bir yerine oturuyordu
İlk atlama taşı, Paris kökenli bir başka bilim adamının 1896 baharındaki ilginç buluşuydu Politeknik Okuluna yeni atanan Profesör Henri Becquerel, bazı cisimlerin ya da canlı varlıkların normal sıcaklığında hissedilir bir artış olmadan, karanlıkta ışık verme özelliği şeklinde tanımlanan fosfor ışıl olgusunu araştırıyordu Becquerel, bu olayı açıklamak için uranyum elementi içeren bileşiklere odaklanmıştı Uranyum içeren kristallerin ışığı nasıl emdiğini ortaya çıkarmak istiyordu Bu amaçla, fotoğraf klişeleri ve kristallerle bir deney yapmaya karar verdi
Kötü hava koşulları nedeniyle deneyini ertelemek zorunda kalınca, kristalleri ve fotoğraf klişelerini bir dolaba kilitledi Aslında onları unutmuştu ve 1 martta dolabın kapağını açtığında büyük bir şaşkınlığa düştü  Kristaller, güneş ışığıyla aktif hale gelmemişlerdi; ama klişeler bomboştu, hatta kararmışlardı Uranyum kristalleri, bağımsız olarak ışın yaymışlardı
Bu raslantısal buluş gerçekten şaşırtıcıydı Bu ışınları üreten enerji nereden geliyordu? Sorunun cevabını bir yıl boyunca kimse veremedi Curieler, 1897 kışında Becquerel ışınlarının gizemini çözmeye karar verdiler İlk aşamada, uranyum içeren kristallerde doğan etkinin yoğunluğunu ölçmekle işe başladılar Bu etki, Marienin adını verdiği radyoaktiviteydi  Kocasının daha önceki çalışmalarından yararlanarak, farklı kristallerin ortaya çıkardığı radyoaktivite düzeyinin tek bir unsura bağlı olduğunu buldu: kristal içindeki uranyumun miktarı Ancak, mineralleri radyoaktifleştiren etken tek başına uranyum olmayabilirdi Bu etkiyi, periyodik tabloda, uranyumun hemen altında yer alan toryum da yaratabilirdi
Marie, bu olasılığı göz önüne alarak araştırma alanını genişletti ve radyoaktivite için çok sayıda maddeyi test etti Bunlar arasında, bir madde üstünde yoğunlaştı: uranyumdan arta kalan katranlı zift cevheri Marie, yüzde 65 oranında uranyum içeren bu cevherde, uygun radyoaktivite düzeyini bulmayı amaçladı Ölçümleri sonucunda, cevherin gerekenden çok daha radyoaktif olduğunu anladı Marie Curie üzerinde oynanan oyunlar…
Marie, 4 Kasım 1911de Fransanın o dönemlerde en çok satan gazetesi Le Journalin manşetindeydi: Bir aşk hikâyesi: Madam Curie ve Profesör Langevin Bu başlığın hemen altında, Fransanın en seçkin fizikçilerinden Paul Langevin ile Marie Curie arasında tutkulu bir ilişkinin yaşandığından bahsediliyordu Yazıda, Marienin utanmaz bir yuva yıkıcı olduğu ve Langevinin karısı ile çocuğunu çaresiz bıraktığı anlatılıyordu
Gerçekte ise, Marie ile Langevin uzun zamandan beri çok yakın iki dosttu Özellikle de Pierrein ölümünden sonra Langevin ona çok destek olmuştu Bu yakınlığı kıskanan karısı ve kayınvalidesi de, böyle bir yalanı ortaya atmışlardı Ama, asıl dram bundan birkaç gün sonra yaşanacaktı Marienin 1911de Nobel Kimya Ödülünü aldığı açıklandı, ancak Komite üyelerinden gelen mektupta törenden uzak durması iste-niyordu Doğaldır ki, Marie bu mektubu dikkate almadı ve yılmadı Sonunda bu dedi-kodular iki dostu birbirinden ayırmaya yetti Marie laboratuvarına geri döndü, Langevin de karısına Ancak işin ilginç yanı, Langevin çok kısa bir süre sonra metre-siyle birlikte yaşamaya başladı
Bunun anlamı çok açıktı; bu siyah renkli tehlikeli cevherde yepyeni ve bilinmeyen bir radyoaktivite kaynağı gizliydi Kocasıyla birlikte yeni kaynaklara yöneldiler ve olağanüstü yorucu ve son derece tehlikeli araştırmalarına giriştiler Toplayabildikleri kadar çok katranlı zift cevherini aylarca ayrıştırmakla uğraştılar Haziran 1898de, uranyumdan 400 kat daha radyoaktif bir kimyasal elementi bularak ilk başarılarına ulaştılar Bu elemente Marienin anayurdundan esinlenerek polonyum adını verdiler
Polonyum, uranyumdan çok daha radyoaktifti; ancak, cevherdeki olağanüstü değerle-re ulaşan radyoaktiflikten tek başına sorumlu değildi Curieler, araştırmalarını sürdürdüler ve Kasım 1898de, polonyumdan da güçlü bir başka radyoaktif element keşfettiler
Bu element ölçüm yapmak için çok küçüktü, ama, katranlı zift cevherinin gizemini çözebilirdi Curieler, bu elemente de Latincede ışın anlamına gelen radyum adını uygun gördüler Şimdi sıra, bu elementin özelliklerinin kimyasal çözümlemesine gelmişti Bunu gerçekleştirmenin tek yolu da, büyük bir katranlı zift cevheri bulmak ve bunu madeni radyum parçacıklarına indirgemekti O zamana kadar işbirliği içinde çalışan Curie çifti, araştırma yollarını ayırmaya karar verdi Pierre, radyoaktivite sürecinin ayrıntılarına odaklandı Marie ise, çok daha tehlikeli olan radyumun ayrıştırılmasına yöneldi
Rothschild ailesinin yardımıyla, Bohemyadaki uranyum madeninden 10 ton cevher atığına sahip oldu Atığı çok zor koşullarda billurlaştırdı Bu çalışma için, hiç durmadan çalıştı ve tam dört yılını harcadı Çetin uğraşları sonucunda, bir gramın onda biri ağırlığında radyum klorit elde etti Bu, yaydığı akkor ışıkla herkesi büyüleyen ilginç bir maddeydi Ama Marie, bu ürkütücü ışığın karanlık yüzünü yıllar sonra görecekti
1902 yılında, Curielerin, araştırmaları ve ulaştıkları sonuçlar nedeniyle, Nobel Ödülünü Henri Becquerelle birlikte almaları gerektiği tartışmaları başladı Ancak, Fransız Bilim Akademisinden bir grup bilim adamı, yazdıkları tavsiye mektuplarında bilerek ve açıkça Marie Curienin adını atladılar Neyse ki, Nobel Komitesi adayları inceledikten sonra hiç tereddüt etmeden 1903 Fizik Ödülünü bu üç bilim insanına verdi Ödül, kuşkusuz Marie için çok özeldi
Bundan sonraki yıllar içinde eşiyle birlikte çalışma fırsatı bulamadı 19 Nisan 1906da da, o trajik kaza gerçekleşti Pierre Curie atlı bir arabanın altında kalmıştı Marie, acısını kendini işine vererek dindirmeye çalıştı Sorbonneda eşinin kürsüsüne profesör olarak atandığında, bu okulda ders veren ilk kadın unvanını kazandı Polonyum ve radyum üzerine yaptığı çalışmalarla da 1911de Nobel Kimya Ödülünü alarak yine bir ilke imza attı
Bu ikinci zafer, kamuoyunda çalkalanan söylentilerle lekelenmeye çalışıldı Adı, bir başka saygın fizikçi Paul Langevinle aşk dedikodusuna karıştırılmıştı Bunun da üstesinden gelmeyi başardı Artık tek amacı, araştırmasının diğer bilim dallarına da yardımcı olmasını sağlamaktı
İlk olarak radyumun tıbbi uygulamalarda kullanılmasına öncülük etti Kansere karşı çok etkili sonuçlar veren radyoterapi, uzun yıllar boyunca milyonlarca insanın hayatını kurtardı Bu başarılı gelişme birtakım spekülasyonları da beraberinde getirmişti Avusturyada kaplıcalarıyla ünlü kasabalar, katranlı zift cevheri bulunan bölgelerde kampanyalar başlatarak, sularının sağlık kaynağı olduğunu ileri sürdüler Yine bir Fransız kozmetik firması daha da ileri giderek, toryum ve radyum içeren Tho-Radia adlı yüz kremini piyasaya sürdü
Bu kampanyaların ve iddiaların tümü, radyumun öldürücü etkisi ortaya çıkınca birdenbire durduruldu 1930lu yıllarda doktorlar, saat fabrikalarında çalışan işçilerin büyük bir bölümünde kanser vakalarına rastladılar
ABD’deki küçük bir fabrikada, işçiler saat kadranına son şeklini vermek için radyum içeren boyalar kullanıyorlar ve bu işlemi, fırçanın ucunu dilleriyle yalayarak gerçekleştiriyorlardı Sonuçta, işçilerin çoğu kemik kanserine yakalandı
Aynı dönemlerde, Marie Curie de radyum tehlikesini fazlasıyla yaşamaya başladı Gece gündüz demeden birlikte yaşadığı element kendisine ihanet etmiş, Mayıs 1934te çok ciddi şekilde rahatsızlanmıştı Testler, şiddetli bir kansızlığı, yani anemiyi işaret ediyordu Fransız Alplerindeki sanatoryuma gönderildiyse de artık çok geçti Uzun yıllar üzerinde çalıştığı radyum nedeniyle kan kanserine yakalanmıştı ve çok geçmeden 4 Haziran 1934te gözlerini hayata yumdu Yıllar süren mücadelesinin izleri ellerine de yansımıştı, parmakları nasırlarla ve radyasyon yanıklarıyla doluydu Savaşımla geçen bilimsel kariyerinde, binlerce kişinin hayatını kurtaran Curie, yine kendi adını verdiği maddenin kurbanı olmuştu
Kaynak: focusdergisi com tr
|