Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular > Dualar

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dua, namaz, tevessül

Duâ, Tevessül Ve Namaz

Eski 08-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Duâ, Tevessül Ve Namaz




Hamd Alemlerin Rabbi olan Allah’a, salât ve selâm, resullerin en şereflisi olan Resullullah Efendimiz’e (SAV), onun aile ve ashâbına olsun Allahım, seni her türlü noksanlıklardan tenzih ederim, senin öğrettiğinden başka bizim bir bilgimiz yoktur Sen herşeyi bilen ve hikmet sahibisin

Bu mübarek meclisimizde bir araya geldik ve biraz evvel güzel kasideler dinledik Bu kasideler içerisinde de bir ifade geçti Genel anlamda mânâsı şu şekildeydi; “Eğer senin Allah’tan isteyeceğin bir maksudun ve hâcetin olursa, Allah’a peygamber ile tevessül et, yani isteyeceğin şeyi Allah’tan Resulullah’ın (SAV) vesilesiyle talep et”

Esasında kişinin Allah’tan isteyeceği bir hâcetini Allah’tan istediği durumda onun bir vasıtaya ihtiyacı yoktur, doğrudan Allah’tan istenir Sen duâ ettiğin zaman, o duâ senin kalbinden doğrudan Rabbine ulaşır ve O’ndan istersin Hakikatte, maksûd olan, matlûb olan ve tavsiye edilen duâ, kişinin kalbinden doğrudan Rabbine ulaşan duâdır Duânın kabul olması için bir şeyhin, bir üstadın olması gibi bir şart yoktur Mürşit, sadece irşâd eder, yani kişiye duânın edeplerini tarif eder, yol gösterir

Şeyhin iki temel vazifesi vardır Bunlardan birincisi, şeyhin, üstâdın, mürebbî veya Allah’ın arif ve velilerinden olan kişinin, bizlere duânın edeplerini öğretmesidir Nasıl ki, bir kişi büyük bir makâmı ziyaret etmesi gerektiğinde, oranın adâbını ve protokolünü, nasıl selam verileceğini, nasıl oturulup ve nasıl yemek yeneceğini öğreniyorsa, onlar da bu şekilde bizlere bu yolları öğretirler Elbette Allah’a duâ etmek için protokol yoktur; ancak dikkat edilmesi gereken bazı edepleri vardır Şeyhler, alimler, mürşitler ve veliler bizlere duânın bu adâbını açıklarlar Şeyhin birinci vazifesi budur Meselâ, derki; “duâ etmek için en uygun ve makbul vakitler şunlardır, duâ ederken abdestli olmak güzeldir, kıbleye dönmen iyidir Kalbin herşeyden boş ve uzak olsun, kalbinde kötülük, hased ve zulümden eser olmasın Haram yemekten sakın, Allah’a karşı gelmekten uzak dur…” Bütün bunlar, bizlere üstadlarımızın şeyhlerimizin öğrettiği şeylerdir Üstâd, bize nasıl duâ edileceğini öğretir

İkinci vazifesine gelince Şeyhin, ibadet ve sülûkundaki gayret ve çabasına göre kalbi daha temiz ve nurludur Bu yüzden talebe, üstadından kendisi için Rabbine duâ etmesini ister Mesela der ki; “Ey Şeyhim, benim için Rabbime şöyle şöyle duâ et” İnsanlar kendi nefislerinden hiçbir şey veremezler Herşeyi veren Allah’tır Ancak dünyada maddi anlamda insanlar nasıl derece dereceyse, manevi yönden de farklı derecelere ayrılırlar Benzetme yapacak olursak bunlardan kimisi, birinci sınıftadır, kimisi üçüncü sınıftadır Bazısı lisede, bazısı üniversite birinci, üçüncü veya son sınıftadır Bazısı yüksek lisans yapıyordur, kimisi profesör olmuştur Kimisi de kürsü başkanı olmuştur İnsanların durumu böyle çeşitlidir Benzer şekilde insanların Allah’a yönelmeleri nisbetinde dereceleri farklılık arzeder Şunun derecesi biraz az, şunun daha fazla, şunu daha da fazla, şunun ise maşa en üst makamlarda olabilir Şeyhin kendisi de Allah’a muhtaçtır, o da Allah’a karşı fakir ve miskîndir Ancak, aralarındaki muhabbet ve yardımlaşma sebebiyle kardeşlerine ve talebelerine duâ eder Bu da şeyhin ikinci vazifesidir Bu duâ da matlûb olan duâlardandır

Allah’a ulaşan kapılar ve sebepler pek çoktur Bu kapı ve vesilelerden birisi de Allahu Teâlâ’ya Peygamber Efendimiz (SAV) ile tevessül etmektir Peygamber Efendimiz (SAV) ile Allahu Teâlâ’ya tevessül etmek, Allah’a ulaşmanın en kolay ve en yakın yoludur “Allah’ım beni affet, günahlarımı ört ve bana yardım eyle” şeklinde söylenen herşey duâdır Allahu Teâlâ da “Bana duâ edin, ben de size icabet edeyim” buyurmaktadır Ancak, kişi, “Ey Allahım, ben senden Peygamber Efendimiz (SAV) ile istiyorum, onunla sana şu hâcetimin yerine getirilmesi için, günahlarımın bağışlanması için ve senden istediklerimi bana vermen için tevessül ediyorum…” şeklinde duâ ederse, bu yol ve yöntem de, övülen, matlub ve meşhur olan, Allah tarafından sevilen bir yoldur Bu yolu da bize Peygamber Efendimiz (SAV) göstermiştir Hadis-iŞerîf’te geldiği üzere, Peygamber Efendimiz’e (SAV) âmâ (kör) bir adam geldi ve dedi ki: “Yâ Resulullah (SAV), Allahu Teâlâ’ya duâ et, bana gözlerimi geri versin” Peygamber Efendimiz (SAV) de ona tevessül etmeyi öğretti ve ona dedi ki: “git ve namaz için nasıl abdest alıyorsan o şekilde abdest al Sonra mescide gel, kıbleye dön ve iki re’at namaz kıl Selam verdikten sonra de ki: “Ey Alahım! Ben, peygamberin Muhammed ile senden diliyorum ve onunla sana tevessül ediyorum Yâ Muhammed! Ey Rahmet Peygamberi! Ben seninle bu ihtiyacımın ve hâcetimin yerine getirilmesi için Rabbime yöneliyorum Ey Allahım! Bana gözlerimi geri ver, onu (peygamberi) bana şefaatçi kıl ve nefsimi de bana şefaatçi kıl”” Sonra adam denilenleri yaptı ve bu şekilde duâ etti Ancak salih bir kalple, kuvvetli bir niyetle, yüce bir himmetle duâ etti Sonra Allah onun istediklerini yerine getirdi ve hâcetini giderdi Adam duâsını bitirdiğinde ise, Yâ Selâm! Allah’ın fazl-u ve inayeti ile gözleri ona geri verilmişti

Bunlar hârikulâde işlerdir Şimdi bazıları diyebilirler ki; bizler bu duâ ile Allah’tan istiyoruz; ama isteklerimiz yerine gelmiyor, gözlerimiz geri verilmiyor Bu, duânın eksikliğinden değildir Bu noktada mühim olan niyetin kuvvetli, kalbin salih olmasıdır Meselenin birinci noktası budur Diğer nokta ise şudur; bu hadise bizler için Allah’ın ayetlerinden bir ayettir Peygamber Efendimiz (SAV) mucizelerinden birisidir Peygamber Efendimiz (SAV) risaletinin doğruluğunun işaretlerinden biridir Bu sebeple adamın matlubu gerçekleşmiştir

İslâm sebepler dairesi üzere ikame etmektedir Bu sebeplere sarılırken duâyı da ihmal etmemek gereklidir Mesela kişi hastalandığı zaman doktara gider ve tedavi olur Verilen ilaçlara devam eder; ama bununla birlikte duâya da devam eder İkisini birlikte yapar Bir yandan sebeplere sarılacak diğer yandan Allah’a tevekkül edecek İşte İslâm’ın kanunu budur

Meselâ bir kimse işsizdir, diğeri fakirdir… Gidip iş arayacak, sebeplere başvuracak; ama duâsını da edecek Yok eğer işi varsa, duâyı terkederek elindeki işine güvenmeyecek Öte yandan, sadece duâ edip de evinde yatıp beklemeyecek Mutlaka ikisini birlikte yapacak Bir talebe ve öğrenci, sınavları yaklaştığı zaman çalışacak, derslerini tekrar edecek ve bunda devamlı olacak, ta ki başarılı oluncaya kadar Fakat sadece ders çalışmasına da güvenmeyecek Duâ etmeyi de unutmayacak Hem ders çalışacak, müzakere ve mütalaa yapacak; hem de elini kaldırıp, “Ey Allahım! Beni başarılı kıl, bana yardım et…” diye duâ edecek İşte bu şekilde… Dünyadaki tüm işler bu kanunlar üzerine bina edilmiştir Kişi duâyı unutmadan duâ ile birlikte sebeplere sarılacak ve Allah’tan neticesini bekleyecek

Sonuç olarak duânın da en güzel yolu, Resululah (SAV) ile tevessül ederek duâ etmektir Bu sebeple duâlarınızda hep şu şekilde Allah’a yalvarınız “Ey Alahım! Ben, Peygamberin Muhammed ile senden diliyorum ve onunla sana tevessül ediyorum Ya Muhammed! Ey Rahmet Peygamberi! Ben seninle bu ihtiyacımın ve hâcetimin yerine getirilmesi için Rabbime yöneliyorum Ey Allahım! Benim şu hâcetlerimi gider, bana istediklerimi ver, onu (peygamberi) bana şefaatçi kıl ve nefsimi de bana şefaatçi kıl” Hatta burada, “Yâ Muhammed!” derken, sesimizi yükseltmeli ve nidâ etmeliyiz Çünkü biz bu şekilde duâ ettiğimizde, melekler bu nidâmızı Peygamber Efendimiz’e (SAV) iletirler O (SAV), diğer peygamberler ile birlikte berzah âlemindeyken, bizim bu duâmız kendisine ulaştırılır Melekler O’na (SAV) derler ki; “Yâ Resul! İşte Türkiye’den, Ankara’dan şu kişi sana “Yâ Muhammed!” diye nidâ ediyor” O da (SAV) cevap olarak “Merhaba” der O halde, “Yâ Resul! Ben, şu ihtiyaçlarımın giderilmesi için seninle Rabbime yöneliyorum” diyelim Bu, Rabbimin katında senin şefaatini istiyorum anlamına gelir Bu surette duâ ettikten sonra Allah’tan ne diliyorsan söyle Hastalıklardan şifa, tahsilde başarı, hayırlı bir izdivâç, işinizde başarı, rızkınızın genişlemesi, gam, keder, korku ve belâların giderilmesi, istikâmet üzere devamlı olmak ve kalbin ferahlaması… Hâsılı, ne istiyorsan hepsini söyle

Ben buradaki kardeşlerimizden bu duânın tercümesini bastırmalarını ve dağıtmalarını rica ediyorum Elbette bu şekilde duâ etmek, farz veya vacip değildir Sizin virdiniz de değildir Bu, Allah’ın izni ile, fazladan bir fayda ve ziyade bir berekettir Allah sizleri mübarek kılsın, sizleri korusun, sizleri ve oğullarınızı, kızlarınızı ve eşlerinizi islâh eylesin, onları Hak yol üzere müstakîm kılsın, hepinizi masiyetten korusun, en önemlisi sizleri insanlara eziyet etmekten âri eylesin En büyük iki musibet vardır Dünyadaki en kötü iki musibet… Bunlar, Allah’a şirk (ortak) koşmak ve insanlara eziyet etmektir Sakın ola başkalarına eziyet etmeyin İşinizde, vazifenizde, ticaretinizde, okulunuzda insanlara eziyet vermekten kaçının En mühim olan şey budur Benim sizlere nasihatim de böyledir

Sözümün sonunda sizlere şunu söylemek isterim Farz ibadetlerinizi tam olarak yerine getirin, Allah’ı bolca hatırlayın, zikredin, Kur’an-ı Kerîm’i çokça okuyun… Hergün bir sayfa dahi olsa Kur’an-ı Kerîm’den okuyun Kitabı elinize alın, bir sayfasını açın ve okuyun Başınızda bir hoca veya öğretici olmaksızın, kalbinizden doğrudan Rabbinize olacak şekilde okuyun Ertesi gün aynı şekilde Kitabı elinize alın ve devamındaki sayfayı okuyun Üçüncü gün üçüncü sayfayı okuyun ve bu şekilde devam edin Güne başlarken herşeyden önce bunu yapın Sabah evrâd ve ezkârınızı okuduktan sonra mutlaka Kur’an-ı Kerîm’den bu şekilde okuyunuz O zaman Allah’ın izni ile, Allah katında senin için herşey kolaylaşır, senin için bütün kapılar açılır

Size ikinci bir nasihatim daha var Gerçekten çok önemli, dikkat edilmesi gereken bir mesele O da, çocuklarınızın namazlarına dikkat etmenizdir Evlalarınız yedi yaşına ulaştığında ona namazı hatırlatmanız lazım “Aziz evlâdım namazını kıl!, Ey Yusuf namazını kıl yavrum…” diye ona telkinde bulunmanız lazım Bu yaştayken sürekli söz ile hatırlatmalısınız Tâ ki, yaşı sekiz, dokuz ve nihayet on olduğunda, o zaman uyarıyı biraz daha artırıp “Evladım namazını kıl!” demeniz lazım “Evladım namazını kıl! Eğer kılmazsan sana şekerleme yok”, “Evladım namazını kıl! Eğer kılmazsan sana okul harçlığı yok”, “Evladım namazını kıl! Eğer kılmazsan, o zaman sana alacağım bisikleti almayacağım”, “Evladım namazını kıl! Eğer kılmazsan o zaman dışarıda top oynamana izin yok”… deyin Bu şekilde onbeş yaşına kadar devam edin O zaman bir genç oluyor zaten Büluğ çağına girmiş ve erkek olmuş demektir Hala namaz kılmıyorsa, artık yavaş yavaş kulağını çekme vakti gelmiş demektir

İşte çocuklarınızın namaz kılması meselesi çok mühim bir hadisedir Tabi burada bir bir erkek çocuğu için misal verdik; ancak hem oğullarınızı hem de kızlarınızı kastediyoruz Hatta eşlerinizi de bu çerçevede düşünebilirsiniz Siz namaza kalktığınızda, eşinize de “kalk, sen de namazını kıl” diyeceksiniz Eğer namaz kılmıyorsa “uyku yok” diyeceksiniz Çünkü kıyamet günü Allahu Teâla, namazını kılmayan bir kadına veya çocuğa “sen neden namazını kılmadın?” diye sorduğunda, onlar, “Yâ Rabbi, ben uyuyordum, ben yorgundum…” gibi mazeretler söylemezler Diyecekler ki; “Yâ Rabbi, bunu babam (yada kocam) bana emretmedi” Kıyamet günü onlar böyle kendilerini savunacaklar Allah onlardan sorduklarında, onlar bütün mesuliyeti babalarının (kocalarının) sırtına yükleyecekler Öyleyse, sizler ve bizlerin hep birlikte ailelerimize ve evlatlarımıza namazı tavsiye etmemiz, emretmemiz ve nasıl kılınacağını öğretmemiz lazım

Bütün bunlarla birlikte sizlere Allah’ın zikrini, özellikle her namazdan sonra Âyet el-Kürsî’yi okumanızı tavsiye ediyorum Bu sizleri, cinlerden, şeytanlardan, vesveseden ve hasetçilerden muhafaza eder Aynı şekilde çocuklarınıza, hatta bir-iki günlük veya aylık yeni doğmuş bebeklerinizin üzerine de okuyun Eğer bebeğiniz ağlıyorsa, onu yalnız başına bir odada bırakmayın, mutlaka onunla birlikte oturun Bugün çağımızda bakıyoruz ki; aileler ayrı odada yatıyor, küçük bebeklerini yalnız başına başka odada uyutuyorlar Bu doğru değil, onunla mutlaka bir kişinin kalması gerekir Bu şekilde davranmak, cin ve şeytanların onlara musallat olmaması için en doğrusudur Yine bugün görüyoruz ki, insanların çoğu sinirsel hastalıklarla muzdarip Doktorlar dahi bu dertlere tam anlamıyla çare bulamıyorlar Kendilerine başvuran hastaların umumuna sakinleştirici ilaçlar veriyorlar Hasta da bu ilaçları alıp sürekli uyuyor Halbuki, (belki de bu ilaçlarla birlite) alınması gereken asıl ilaç Allah’ın zikridir, Kur’an’dır, Peygamber Efendimiz’e (SAV) salavât getirmektir Çok dikkatli olunuz, bunlar oldukça mühim meselelerdir

Bizler, Allahu Teâla’dan sizleri mübarek kılmasını, sizleri, kızlarınızı, oğullarınızı ve ailelerinizi korumasını, sizleri duâsı makbul olanlardan kılmasını diliyoruz İnşa, sizler bu meclise sürekli olarak gelirsiniz, burada Allah’ı zikreder ve ilim öğrenirsiniz Burası inşa bir İslâm okulu olur, bir Dâru’l Felah (kurtuluş yuvası) olur
El-Fâtiha

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.