![]() |
Dua’Nin Garantisi Nedir? |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Dua’Nin Garantisi Nedir?DUA’NIN GARANTİSİ NEDİR? İnsan, merak ettiği pek çok konuyu araştırır, inceler, irdeler ve öğrenir ![]() ![]() ![]() İnananlar, belki de şüphe içindekilerden çoktur; bunu bilemeyiz ama bildiğimiz ve gördüğümüz açık bir gerçek vardır ki, bildiklerimiz ve deneyerek görüp inandıklarımız bizi çok fazla pozitife etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Peki, öğrenip bildiklerimizin, yaşayıp gördüklerimizin, dokunup tattıklarımızın veya yoklayıp temas ettiklerimizin ötesinde ne vardır dersiniz? İnancın izahı gerçekten yok mudur? İnanılan şeylerde mutlak soyutluk mu hâkimdir? Ya da öyle mi olması gerekir? Bir başka deyişle; inancın ve inancın bir uzantısı olan duanın, garantisi nedir veya kimdir? Bize çok defa; “dua edin, kabul edeyim; çağırın geleyim; isteyin vereyim; niyet edin, yönelin, gerçekleştireyim…” diye, seslenen; “hakkımda daima iyi zanda bulunun; şüphesiz Ben, kulumun zannı üzereyim veya hakkımda iyi zanda bulunanların düşünüp zannettiği gibiyim; şüphesiz ben kalbi kırıklarla, gönlü yaralılarla beraberim…” diye, kendisini bize anlatmaya çalışan ve “Şüphesiz Rahmetim, gazabımı geçmiştir; merhametim her şeyi kuşatmıştır; Rabbiniz kendi üzerine rahmeti yazmıştır; O rahmeti sonsuz olandır…” diye, şefkat ve merhametinin, öfke ve hiddetinden daha baskın, daha üstün ve ileride olduğunu söyleyerek; âdeta şefkat ve merhametle başımızı okşayan, sevgiyle gözlerimizin içine bakan yüce yaratıcımız; Mevla’yı Mütealimiz’in; bir başka deyişle kendisinden istenilen ve istenileni veren, istenilmekten hoşlanan, bizi koruyup gözeten şanı yüce Rabbimizin, himayesi ve garantisi altında değil miyiz? Onun himayesi ve garantisi bize yetmiyor mu? Onun, hayatımızdaki yeri neresidir? Dua’nın arkasındaki güç, o değilse kimdir? Eğer zerre kadar şüphe içindeysek, başka kime gidecek, kime el açıp yalvaracağız o halde? Yaklaşık yedi milyar, belki de daha fazla insanın el açıp yalvardığı kimdir? Neden yalvarır bu insanlar, ne isterler? Kimse yoksa veya var ama istedikleri kabul olunmayacaksa veya verilmeyecekse neden yalvarıp gözyaşı dökerler? Boşuna mı yalvarıyorlar, yoksa boşluğa mı sesleniyorlar…? Hayır! Elbette ki ne boşuna yalvarıyorlar, ne de boşluğa sesleniyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yer, şerha şerha susuzluktan kuruyup çatladığında, bir tek tohum bile bitirmez, bir tek çiçek bile açmaz hale geldiğinde; gök peçesini yüzüne çekip bütün merhamet bulutlarını üzerimizden çektiği ve rahmet kapılarını yüzümüze kapatıp ilgisini kestiğinde gidilecek, rahmet ve merhamet dilenilecek tek yerin, çalınacak tek kapının O’nun kapısı olduğunu da biliyorlar ![]() Dua ediyorlar, çünkü duanın inanılmaz bir gücü, bir atmosferi vardır; inanılmaz bir enerjisi vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “Allah, (mazlumun) duasını bulutların üzerine çıkarır ve ona sema kapıları açılır da Allah Teâla: “İzzetime yemin olsun ki, vakti bir süre uzasa da, duanı mutlaka kabul edeceğim!” buyurur ![]() ![]() Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud ve Nesâi’nin, pek çok yerde, çok defa naklettikleri meşhur bir hadiste ise Yemen’e vali olarak gönderdiği Muaz bin Cebel’e tavsiyede bulunarak; “Mazlumun bedduasını almaktan kork ![]() ![]() Mazlum olmak önemlidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sadece mazluma mı yardım edilir? Elbette sadece mazluma değil, isteyen ve hak eden herkese yardım edilir ![]() İnsan olarak, üstelik inanan bir insan olarak, daima en iyiyi, en güzeli, en kaliteliyi hak ettiğimiz halde, hakkımızı alıp kullanabiliyor muyuz? İnsanca ve mümince yaşabiliyor muyuz? Haksızlığın hak sayıldığı, zulüm ve adaletsizliğin kanunlaştığı, güçlülerin haklı ve hâkim olduğu, zayıfların ezilip yok edilmeye çalışıldığı, şeref ve onurunun ayaklar altında çiğnenip yer ile yeksan edildiği bir dünyada, hepimiz bir çeşit mazlum değil miyiz? Gerek sosyal, gerekse inanç ve ahlâk yönünden dilediğimiz her şeyi elde ettik de, hür ve özgür irademizle, inandığımız gibi yaşabiliyor muyuz? Çok az istisnanın dışında, buna kaç kişi “evet” diyebilir? Çok az bir kesimin dışında hangimiz istediğimiz şeyleri elde ettik? Peki, elde edemediysek neden? Zulüm ve haksızlıktan değil mi? Hakkımızı gasp edip sırtımızdan geçineler, kanımızı emenler yüzünden değil mi? Sabahtan akşama kadar köle gibi çalışıp koşturduğumuz ve bizim olmayan evimize geldiğimizde bitap düştüğümüz açık bir gerçek değil mi? Öyleyse bunlar neyin eseri? Açıkça zulmün değil mi? O halde biz neyiz; bu durumu neyle ve nasıl izah edebiliriz? Bizden iyi mazlum olur mu? “Zülf-ü yâre dokunmamak” için bazı konuları irdelemek ve kurcalamak istemiyoruz ama biz dokunmasak da var olan ve bilinen bir gerçek var ki, hemen her toplumun yüzde doksan dokuzu mutsuzdur, mazlumdur… Öyleyse böyle bir dünyada kimi, kime şikâyet edebilir, kimden, nasıl yardım isteyebiliriz? Bu durumda, yapılacak tek şey; gidilecek, dert yanılacak, sığınılacak ve şikâyette bulunulacak tek merci vardır ![]() O halde daha ne duruyoruz ki… Bütün inanç ve itikadımızla, bütün gücümüz ve kuvvetimizle, bütün tevekkül ve teslimiyetimizle hep birlikte, büyük bir senfoni halinde haydin duaya! Duanız olmazsa, yalvarıp yakarışınız olmazsa ne öneminiz kalır, mümin olduğunuz nereden belli olur ve O sizin neyinize değer verir ki… |
![]() |
![]() |
|