Prof. Dr. Sinsi
|
Hatasız Kul Olmaz
Sezar Octavianus Augustus, karanlıktan korkar, gök gürültüsü ve şimşeğin ilk belirtileri üzerine koşup saklanırdı
Büyük bir fatih fırtınadan korkar mı? Hele Hıristiyanlığın koruyucusu olarak papa tacını giymiş bir kişi, çok kez cinsel ilişkiye girmiş olabilir mi? Elbette ki hayır Oysa Yüce değerlerin durduğu yerde kokuşmuş bir şeyler de vardır diyen Alman dram yazarı Bertold Brecht haklıysa, ünlülerin, o çok sevilen tarihi kişiliklerin de takıntı ve zayıflıklarının olduğunu söylemek akla yatkın Nitekim, normal insanlar için utanç kaynağı ya da ağır ahlaksal veya hukuksal cezalar gerektiren şeyleri yapmalarına izin vardı Ancak gizlice  Tarihçilerin dehasının büyüklüğü, politik becerisi, propaganda ya da çoğu zaman zorla uygulanan iradesiyle bu gülünç korkular, sansürlük eğilimler veya açık sapıklıklar gizlenebildi Böylece hayran olunası ya da tapılası insanlar yaratıldı
Biz de bazılarını kaidelerinden çekip devirmeye kalktık Peki ne keşfettik bakalım? Aralarında büyük zaman farkı olan çağlarda yaşamış kişilerin, politik-askeri alanda, müzikte ve resimde silinmez izler bırakmış olanların, kişiye özgü zaafları bulunduğu ortaya çıktı: Üstelik büyük harfle tarihin bize aktardığı karakteristiklerle çatışan yanlar
Jül Sezar (MÖ 100? - 44): Büyük fatih, açıkça görülen saç dökülme sorunundan nefret ediyordu Bu, onun için büyük bir sorundu Başındaki azıcık saçıyla gülünç çözümlere başvuruyordu Zafer kazanmış bir general olur olmaz, defne tacı takmaya başladı Yapraklarla kelliğini gizliyordu Öyle bir saç tarama biçimi vardı ki, saçları bozulmasın diye kafasını tek parmağıyla kaşıyordu
Sezarın cinsel tercihleri üstüne çok şey yazıldı: Yaptıklarını gözlerden gizlemiyor, her iki cinsten arkadaşlarıyla ilişkiye giriyordu Öyle ki, lejyonerler generalleri hakkında şu şen şarkıları söylüyorlardı: Sezar Galyalıları yola getirdi, ama Nikhomedesin (Bitinya kralı, Türkiyenin Karadenize bakan yüzündeki bir bölge) altına yattı! ya da Yurttaşlar, karılarınıza sahip çıkın! Yetişkin dazlak geldi! Galyayı altına boğdu, ama burada istediğini bedavaya kapıyor!
Sezar Octavianus Augustus (MÖ 63-MS 14): Augustus ilk Roma imparatoru olmasının yanı sıra, belki en ünlüsü ve öykünüleniydi Antik ve modern tarih, Jül Sezarın bu evlatlığından büyük politik başarıları olan, devlet örgütünü bilgece ıslah eden, sanatların cömert koruyucusu olarak söz eder Ortalamaya göre çok kısa olan Octavianusun uzun boylu görünmek için topuklu ayakkabı giydiğinden ise pek bahsedilmez Çabuk soğuk alır, yazın bile kapalı yerlerde durur ve evde bile yün başlık takarmış: Sırf, kendisini uzun süre yatağa bağlayan korkunç soğuk algınlığından korunmak için
İmparator zar atmaya bayılıyor; ama kahvaltı ya da akşam yemeği sofrasına oturmaktan nefret ediyor ve dışarıda atıştırıyordu Aslında, Augustus aslan kalpli değildi Ne askeri alanda ne de özel hayatta üvey babasının taktik, stratejik yeteneklerini sergiliyordu (çoğu savaşta, uyumak için çadırına çekiliyordu) Romanın Efendisi tıpkı küçük çocuklar gibi, şimşek ve gökgürültüsünden korkar, dehşete kapılarak, derhal çok korunaklı bir yer bulmaya çalışırdı Roma ahlakının katı reformcusu olarak kızı Giuliayla mahrem ilişkiye girmiş ve buna tanıklık eden şair Ovidiusu sürgüne göndermişti Bazı kaynaklara göre, üçüncü karısı Livia onu yatakta genç bakirelerle basmıştı
Justinianus (482-565): Bizans imparatoru, Romaya gücünü yeniden kazandırdı Yönetsel ve mali reformlarıyla büyük hukukçu olarak tanınan onun iki büyük takıntısı vardı: Birincisi, Konstantinopolis sirkindeki araba yarışları ki, bir tekini bile kaçırmazdı Hatta, önemli diplomatik randevularını atlatma pahasına Günümüzdeki gibi bir Maviler takımı kurup idareciliğini üstlenmişti İmparator olmasına karşın, tribünlere takımının renginde bir kazak giyerek çıkıyor, çılgınca tezahürat yapıyordu
İkincisi, striptiz gösterilerinin sergilendiği meyhanelerin müdavimiydi Striptiz yapanları seyrediyordu ve tutkusu öyle büyüktü ki içlerinden biriyle evlendi: Theodora kötü şöhretli, ama çok zeki bir kadındı Eğitilmiş kazlarla sahneye çıkıp insanın kanını kaynatan gösteriler sunardı
Kutsal Roma-Germen İmparatorluğunun kurucusu olan Frank asıllı Charlemagne (742-814): O, 1,92 boyunda bir insan azmanıydı Değerli savaşçı ve politika ustası, yalnız kalmaktan nefret ediyordu Mükellef sofralara aşıktı ve görkemli şölenlerde en büyük zaafı ortaya çıkıyordu Kendini överek saatlerce ve hiç durmadan konuşuyor, konuklarını sıkıyordu Onu dinlemek zorunda kalan çakırkeyif ya da sarhoş konuklar sonunda sızıp kalıyorlardı
Bütün gün uzun uzun kestiriyor, öğleden sonra üç saat uyuyor; ama geceleyin dört saatten fazla uyumuyordu Önemli kararları gece alma huyu olduğundan, bütün saraylıları ayağa kaldırıyordu Bir asker olduğu için, kadınlar dahil, kimseden şiddeti esirgemiyordu Bir piskoposu, karısının akrabasının sesini eleştirdi diye yumruklamıştı Alındığı zamanlarda, tam bir kanlı intikamcı kesiliyordu Hıristiyanlığın koruyucusu ve papanın yardımcısı, aynı zamanda tam bir kadın avcısıydı Her türlü sosyal tabakadan evli-bekâr birçok kadınla ilişkisi olmuştu
Mozart, **** delisi ve okültizm hayranı olmanın yanında çok da *****bazdı
Tüm zamanların en büyük sanatçılarından Michelangelo Merisi Caravaggio (1573-1610): Sanat ürünlerine ters düşen bir şekilde şiddet yanlısıydı Alkış topladığı kadar, 16 -17 yüzyıllarda Romadan kaçan nice hayat kadını ve hatta erkekle beraber olmuştu Meyhanelere gitmeye ve barbuta bayılırdı 15 gün boyunca ara vermeden çalışır, ertesi ay keyif çatardı Caravaggio, bir ***** koleksiyoncusuydu; özellikle kılıç ve hançer toplardı En iyi kaliteden en az yüz örneği vardı *****ları kullanmayı da iyi bilirdi Bu tutku yaşamında kalıcı bir iz bıraktı 1606da üstüne yüklü miktarda bahis yatırdığı tenis karşılaşmasındaki bir oyuncuyu kavga ederken öldürdü Böylece Napoliye kaçmak zorunda kaldı
Wolfgang Amadeus Mozart (1756-1791): Tam bir **** delisiydi Günde birkaç kez, o da nerede bulursa yaşadığı deneyimlerdi bunlar Gizli ve karanlık bilgilerin aşığı olarak, yaşamının son yıllarında onu takip eden ve Requiemi sipariş veren gizemli kişiyi, yaklaşan ölümünün habercisi olarak yorumlamıştı Çeşitli söz oyunları ve bilmecelere bayılıyor, uzun ***** dizileri yazabildiği bulmacaları seviyordu Bunları dostları ve tanıdıklarına yollayıp skandalın yayılmasını sağlıyordu Ancak, uygunsuz söz dizelerini özellikle yazdığı bir ayrıcalıklı kişi vardı: kız kardeşi
Napolyon Bonapart (1769-1821): Sürekli taşkınlıklar yapmasının ötesinde, kaba bir insandı Sık sık bakanları ve askerlerine İtalyanca küfrediyor, emirlerine ve keyfine uysunlar diye tekmeyi basıyordu Bir de, savaş meydanını çatışmadan önce enine boyuna inceleme takıntısı vardı Yere serilmiş dev bir kartonun üstüne diz çöker, oraya buraya raptiyeler mıhlardı Fransızların İmparatoru genellikle lekeli giysilerle dolaşır, çünkü üstüne yemek ya da mürekkep dökerdi Berberlere güvenmediğinden sakalını kendi keser ve beceremediğinden çirkin olurdu Hele aşk ilişkisine girecekse, pek temiz olmayan kadınlara bayılırdı Karısı Josephine, eşinin isteklerine boyun eğmek zorundaydı Askeri seferlerden ne zaman döneceğini önceden haber veren Napolyon, kadının günlerce sudan sabundan uzak kalmasını emrediyordu
Picasso için torunu O bir vampirdi dedi
İkinci Dünya Savaşını kazananlardan biri olan mükemmel devlet adamı, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Winston Churchill, *****ikti ve sigara tiryakisiydi Sabahın geç saatlerine kadar uyurdu Genellikle öğleden önce uyanırdı Düzensiz biriydi ve yatakta kahvaltı ederdi Sık sık ve akşama kadar yatakta otururdu Öte yandan temizlik hastasıydı Bazen arka arkaya iki banyo yapar, ilkinde temizlenmediğini düşünürdü Diplomasiden anlamaz, Charles de Gaullee katlanamaz, kıyasıya nefret ederdi Fransız lider kendisini Jean dArcla karşılaştırınca, Orleansdaki İngilizlerin onu yakılarak idama mahkûm etmek için bir dini mahkeme kurduğunu anımsatmıştı
Pablo Picasso ise parayı çok seviyor, servetini evde bırakmak fikrine katlanamıyordu Bu yüzden ceketinin iç tarafına güvenlik zinciriyle bağladığı büyük bir para cüzdanı satın almıştı Aslında para takıntısı en büyük zaafı değildi, büyük eserlerini para kazanmak için sattığında, çoğu zaman depresyona girerdi Haftalarca bunalımda kalır, çalışamaz hale gelirdi Bu, son yıllarındaki büyük çaplı üretimi için geçerli değildi Bir yaşamöyküsü yazarının yazdığı gibi: Picasso çoğu zaman, şöyle bir dokunduğu altın olan Kral Midasa benzetilir
Kaynak: focusdergisi com tr
|