Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
divan, edebiyatı

Divan Edebiyatı

Eski 04-28-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Divan Edebiyatı



Divan edebiyatı, Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra meydana gelen yazılı edebiyattır Arap ve Fars edebiyatı etkisi altında gelişmiştir Bu etki, Arapça ve Farsça sözcüklerin Türkçeye girmesinin yanı sıra, bu dillerin anlatım biçimlerinin benimsenmesiyle de kendini gösterir Bu edebiyata Divan edebiyatı denmesinin sebebi, şairlerin şiirlerini divan denen el yazması kitaplarda toplamış olmalarıdır

Divan Edebiyatının Tarihi Gelişimi


Divan edebiyatının ilk örnekleri 13 yüzyılda verilmiştir Bu edebiyatın ilk ürünlerini veren Mevlana Celaleddini Rumi bütün yapıtlarını Farsça yazdı Aynı yüzyılın bir başka büyük şairi Hoca Dehhani’ydi Horasan’dan gelip Konya’ya yerleşen Dehhani, özellikle İranlı şair Firdevsi’nin etkisinde şiirler kaleme aldı 14 yüzyılda Konya, Niğde, Kastamonu, Sinop, Sivas, Kırşehir, İznik, Bursa gibi kültür merkezlerinde şairler ve yazarlar Divan edebiyatının yeni örneklerini verdiler Bunların çoğu kahramanlık hikâyeleri, öğretici, eğitici ve dinsel yapıtlardı Bu arada İran edebiyatının konuları da Türk edebiyatına girmeye başladı Mesud bin Ahmed ile yeğeni İzzeddin’in 1350′de yazdıkları Süheyl ü Nevbahar, Şeyhoğlu Mustafa’nın 1387′de yazdığı Hurşidname, Süleyman Çelebi’nin (1351–1422) Vesiletü’n-Necât başlığını taşımakla birlikte Mevlid adıyla bilinen ünlü yapıtı, İran edebiyatının etkisiyle yazılmıştır Divan edebiyatı, özellikle şiir alanında en parlak dönemini 16 yüzyılda yaşadı Bâkî ve Fuzuli Divan şiirinin en iyi örneklerini verdiler 17 yüzyıla girildiğinde Divan edebiyatının ulaştığı düzey, İran edebiyatınınkinden geri değildi Şairler, şiirlerinde “fahriye” denen ve kendilerini övdükleri bölümlerde şiir ustalığının doruğuna çıkmışlardı Öğretici şiirleriyle tanınan Nabi ve bir yergi ustası olan Nef’i bu yüzyılın ünlü şairleriydi Divan edebiyatı, en özgün şairlerinden olan Nedim’in ve Şeyh Galib’in ardından, 18 yüzyılda bir duraklama dönemine girdi Daha sonraki şairler özellikle bu iki şairi taklit ettiler ve özgün yapıtlar ortaya koyamadılar 19 yüzyılda Divan edebiyatı artık gözden düşmüş ve eleştiri konusu olmuştu İlk eleştiriyi getiren Namık Kemal’di Tanzimat’la birlikte Türk edebiyatında Batı etkisinde yeni biçimler, konular denenmeye başlandı Divan edebiyatı böylece önemini yitirmekle birilikte, Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı, Türk edebiyatının aruz ölçüsüyle son şiirlerini yazdılar

Divan Edebiyatında Dil ve Üslup

İslam dininin benimsenmesinden sonra, Kuran’ın Arapça olmasından dolayı pek çok toplumun kültür dili değişime uğradı İranlılar 9 yüzyılda edebiyat ürünlerini, Yeni Farsça diye adlandırılan bir dille vermeye başladılar İran edebiyatının bu ürünlerinden Türk edebiyatı büyük ölçüde etkilendi Öte yandan Anadolu’da kurulan Türk devletleri, resmi yazışma dili olarak Arapça ve Farsçayı kullandılar Bu durum edebiyat dilinin değişmesine de sebep oldu Özellikle saray çevresindeki şairler ve yazarlar, yapıtlarını Arapça ve Farsça yazmaya başladılar Arapça ve Farsça sözcükler zamanla Türkçeye de yerleşti Osmanlı Devleti döneminde bu üç dilin karışımıyla Osmanlıca denen bir dil ortaya çıktı Divan edebiyatının dili de Osmanlı Türkçesiydi

Divan Edebiyatında Nazım

Nazımın sözlük anlamı “sıra”, “düzen” demektir Ama Divan edebiyatında nazım dendiğinde şiir akla gelir Divan edebiyatı, daha çok şiir türünde örnekler içerir ve düzyazı ürünler azdır Divan şiiri, kurallarını Arap ve İran edebiyatından alan aruz ölçüsüyle yazılmıştır Divan şiirinde daha çok Kur’an, Hz Muhammed’in sözleri olan hadisler, peygamber ve kutsal kişilere ilişkin öyküler, tasavvufun ortaya attığı sorular, ünlü bir İran efsanesini konu alan Şehname gibi konular işlenmiştir Bu şiirlerde Türk kültürüne ilişkin ögelerden de yararlanılmıştır Divan şairi bu konuları, aruz ölçüleri içinde ve çok yaygın biçimiyle beyitlerle yazmıştır Tek satırdan oluşan dize ya da mısra, genelde şiirin en küçük birimidir Sözcük olarak beyit “ev” anlamına gelir Mısra da, çift kanatlı bir kapının kanatlarından her birine verilen addır Divan şiirinde ise en küçük birim beyittir

Divan Şiirimizde Aruz Ölçüsü

Divan şiirinde kullanılan ölçü “aruz”dur Aruz ölçüsünde açık ve kapalı heceler çeşitli kalıplarda, kendilerine özgü bir düzen içinde sıralanır Şairler eserlerini yazarken seçtikleri kalıba mutlaka uymak zorundadır Aruz, esas olarak hecelerin uzunluğu kısalığı temeline dayanan şiir ölçüsüdür İlk kez Arap dilcisi İmam Halil bin Ahmed kullanmıştır Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerinden sonra medrese kültürü ile yetişen şairlerin Farsçayı edebiyat dili olarak benimsemeleri, aruzun Türk edebiyatına da girmesine vesile olmuştur

Divan Şiirinde Nazım Biçimleri


Ölçüsü ve uyağı olan söz ya da yazıya “manzum” ya da “manzume” denir Şiirde dize sayısı, dörtlük sayısı, sıralanış düzeni, uyak yapısı gibi dış özelliklerin tümü, nazım biçimini oluşturur Divan şiirinde pek çok nazım biçimi vardır, ama birkaçı daha yaygın olarak kullanılmıştır

Biçimlerine Göre: Uyak, beyit, mısra, bend, mesnevî, kasîde, gazel, rubaî, musammat, terkib-i bend, müsemmem, tuyuğ, tahmis, tardiye, taşdir, tesdis, teşbiye, taşir, tezmin, muaşşer, muhammes, murabba, müseddes, müstezat, şarkı

Konularına Göre:
Din dışı: Bahariye, Cevreviye, Fahriye, Mersiye, Mehdiye, Gazavatnâme, Sahilnâme, Sakînâme, Kıyafetnâme, Surnâme, Hamamnâme, Şehrengiz, Hicviye, Hezliyat, Tarih Düşürme, Muamma, Lûgaz, Dariye, Rahşiye

Dinî: Tevhid, Münacat, Na’at, Makte’l-İ Hüseyin, Miraciye, Hilye, Mevlid, Kırk Hadis, Menkıbe, Kıssa

Divan Şiirinde Konular ve Divan Şiirinin Özellikleri

Divan şiiri, döneminin zevklerini, sanat anlayışını, inançlarını, hayata bakışlarını ve bilgilerini yansıtır Ne var ki, Divan şairinin gerçek yaşamı anlattığına pek rastlanmaz Kendisini sürekli acı çeken bir âşık olarak anlatan Divan şairi, sevgilisini ay gibi yuvarlak yüzlü bir güzel olarak betimler Sevgili hem ay, hem de güneştir Divan şiirinde kullanılan benzetmelerde sevgilinin boyu mızrak gibi uzun ve düz, saçları sümbül, yanakları lale ya da gül, gözleri nergis, kaşları yay, kirpikleri ok, dişleri inci, çene çukuru kuyudur Sevgilinin beli kıldan incedir, dudağı ölümsüzlük suyu (ab-ı hayat) gibidir Böyle betimlenen sevgilinin âşığının (yani şairin) gözyaşı Nil ya da Fırat ırmakları gibi akar Âşığın bir yandan rakibi, bir yandan da acı çektiren sevgilisi vardır ve bu nedenle başı belâdan hiç kurtulmaz Divan şiirinde bütün şairlerin kullandığı bu tür benzetmelere “mazmun” denir Bu mazmunları yerli yerinde ve başarılı biçimde kullananlar iyi şair sayılırdı

Divan şirinde yaygın işlenen konulardan biri de doğadır Ama doğa, şairin hünerini göstermesi için bir araçtır Çünkü şair, doğayı kendisinin gördüğü gibi değil, önceki usta şairlerin gözüyle yansıtır Doğa, daha çok kasidelerin ve mesnevilerin konusu olmuştur Bahar ve kış mevsimleri o kadar çok işlenmiştir ki, bu iki mevsimi anlatan şiirlere ayrı adlar bile verilmiştir Baharı anlatan şiirlere bahariye, kışı anlatanlara da şitaiye denmiştir Bahar, şair için sevinç kaynağıdır Bahar için yapılan benzetmelerden biri sultandır Örneğin bahar sultanı ordusunu toplar, kış sultanına hücum ederek onu yener Bâkî’nin “Bahar Kasidesi”, en güzel bahariye örneğidir Bahar tasvir edilirken gül, bülbül, lale, sümbül, çimen gibi sözcüklere sıkça başvurulmuştur Divan şairine göre bahar yaşam ve canlılığın kaynağıdır Kış ise can sıkıcı ve bunaltıcıdır; zalim bir padişaha benzetilir Divan şiirinde işlendiği biçimiyle doğa belli öğelerle sınırlı kalmıştı Örneğin orman, dağ, ova, rüzgâr, yağmur gibi öğeler Divan şiirinde hemen hiç kullanılmamıştır Divan şiirinde kayıklar vardır, ama deniz yoktur Divan şiirinde bilinçli olarak hayali bir dünya yaratılmıştır

Divan Şiirinin Söz Sanatları


Divan şairinin iyi şair olabilmesi için dilin inceliklerini bilmesi gerekirdi Şairin söz sanatlarındaki ustalığı şiirinin değerini artırırdı Bu nedenle şairler, hüsn-i ta’lil ve teşbih sanatına sıkça başvurmuşlardır Hüsn-i ta’lil, nedeni bilinen bir olayı, daha güzel biçimde açıklama ve anlamlandırma sanatıdır Benzetme de denen teşbih ise, bir durumu, bir oluşu, bir varlığı daha güzel bir duruma, bir oluşa, bir varlığa benzetmektir Divan şairi için benzetilenler, daha doğrusu neyin neye benzetileceği belliydi ve kalıplaşmıştı Bu amaçla hazırlanmış listeler bile vardı Yeni bir şiirin benzetme yönü farklıysa, o değerli bir şiir olarak nitelendirilirdi Ama asıl yenilik hüsn-i ta’lil sanatıyla ortaya koyulurdu Böylece şair bir sözcüğe ya da deyime, kullandığı dili çok iyi bilmesi oranında artan anlamlar yüklenmiş oluyordu

Başlıca söz sanatları şunlardır: Teşbih, Mecaz, Mecaz-I Mürsel, Telmih, Tecahü’l-İ Arif, İstiare, Hüsn-İ Ta’lil, Leff Ü Neşr, Kinaye, Tariz, Teşhis, İntak


Divan Edebiyatında Nesir ( Mensur )

Divan edebiyatında üç tür düzyazı biçimi vardır Yalın düzyazı, süslü düzyazı ve orta düzyazı Yalın düzyazıda halkın konuştuğu dil kullanılmış, halk kitapları, halk öyküleri, Kur’an tefsirleri, hadis açıklamaları bu türde yazılmış eserlerdir

Süslü düzyazıda (nesirde) hüner ve marifet göstermek amaçlanmıştır Bu türe genellikle medrese öğrenimi görmüş, Osmanlıcayı iyi bilen yazarlar yönelmiştir Çok uzun cümlelerin, bol söz ve anlam oyunlarının göze çarptığı bu türün en belirgin örneklerini Veysi ve Nergisi vermiştir Süslü düzyazıda çok ürün verilmiş bir alan da tezkire’dir Bu türün ilk örneğini, 16 yüzyılda Âşık Çelebi yazmış ve tezkire geleneği 19 yüzyılda Fatih Efendi’ye gelene kadar sürmüştür

Orta düzyazı (nesir) ise, divan edebiyatının hemen hemen bütün klasik yazarlarının yazdığı bir türdür Belirgin özellikleri, söz ve anlam oyunlarından, hüner ve marifet göstermekten kaçınılmış ve içeriğin ön planda tutulmuş olmasıdır Özellikle tarih, gezi, coğrafya ve din kitapları bu türde (orta nesirle) yazılmıştır

Din Dışı Yazı Türleri: Tezkire, Tarih, Seyahatnâme, Sefaretnâme, Siyasetnâme, Münazara, Münşeat

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Divan Edebiyatı

Eski 05-13-2010   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Divan Edebiyatı



Divan Edebiyatı


Türk edebiyatı XIVasırdan Tanzimat dönemine kadar doğu medeniyetinin, dolayısıyla beş yüz yıl İran ve Arap edebiyatlarının etkisi altında yaşamıştır Çünkü Orta Asya kültür çevresinden Anadolu bozkırına yerleşip, İslam dinini kabul eden Türkler, ister istemez Müslüman doğu kültürleri ile temasa geçmişler, Arap ve İranlıları edebiyat alanında örnek almışlardır Anayurt'tan bir bütün olarak getirilen Türk edebiyatı, Anadolu'da halk ve divan edebiyatı olarak gelişmiştir

Halk edebiyatı, saz ve tekke şairlerinin elinde halk arasında yaşarken, saray çevresini dolduranlar da divan edebiyatının gelişmesini sağlamışlardır


İran şairlerinin eserlerini taklitten başka bir şey olan divan edebiyatı ümmet çağındaki dini hayatı yansıtan her yönüyle bir saray edebiyatı hüviyetini taşımıştır Bu edebiyatın en çok kullanılan edebi türü şiirdir Olaylar ve hikayeler bile şiir olarak yazıldığından, bunun dışındaki edebi türlerin gelişmesini önlemiştir Gazelleri, kasideleri, mesnevi ve hikayeleri, gerçek ve temelsiz inançları kapsayan eserleriyle yaşadığı devrin bir aynasıdır Bu çağda başka türlü bir hayat ve edebiyat söz konusu olamaz Halinden memnun Osmanlı toplumu henüz değişme ve yenileşme diya bir problemle karşı karşıya gelmemiştir

Divan şiirine altın çağını yaşatan Ali Şir Nevai, Fuzuli, Baki, Nedim, Nef'i, Şeyh Galip gibi şairler bile konu bakımından kadın, aşk hikayeleri, şarap, tasavvuf, tabiat vs gibi temalar içinde sıkışıp kalmışlardır Gerek bu içine kapanmış Osmanlı toplum düzeni, gerek toplumun içinde yaşadığı zevkleri yansıtan bu edebiyat, aşağı yukarı beş asır devam etmiştir Bu bakımdan yüzyıllarca kalıplaşmış bir şekil ve anlatım düzeni içinde donup kalan ve asırlarca şairden şaire keyfi olarak Fars ve Arap dillerinin etkisinde kelen divan edebiyatına aruzla yazılan ve medrese öğrenimi görmüş yüksek tabakaya özgü bir edebiyattır diyebiliriz Daha açıkçası sosyal olaylara karşı ilgisiz kalmış divan şairleri padişahların, hükümet ricalinin keyfine göre kaside ve gazeller yazmaktan başka iş yapmamışlardır


Divan edebiyatı aslında halkın yabancı olmadığı aşk, ölüm, kıskançlık gibi insancıl duyguları da işlemiştir Ama ne var ki kullanılan dil yüzünden halktan kopmuş, halka inememiştir Çünkü halkın konuştuğu Türkçe ile divan edebiyatının İran ve Arap dillerinin sözcükleri ile dolu ağdalı terkipli dili arasında uçurum vardı İşte divan şairlerinin kullandığı dil sayesinde Tanzimat, hatta Cumhuriyet dönemine kadar süren bir zevk ayrılığı meydana gelmiştir Ayrıca yüksek tabaka, Araplardan gelen aruz vezniyle şiirler yazarken, halk ve tekke edebiyatlarında ise Türklerin İslam medeniyet dairesine girmeden önce kullandıkları hece vezni hakimiyetini sürdürmeye devam etmiştir

Şu halde divan edebiyatının devam ettiği beş asırlık bir zaman şeridi içinde gerek dil gerek vezin bakımından ayrı, ama halkın benimseyip gönlünde yaşattığı ikinci bir edebiyat ta birlikte yaşamıştır Hatta yan yana ve iç içe Ama divan edebiyatı hiçbir zaman ne halktan yana olmuş, ne de halk tarafından kabul edilmiştir Sarayla halk arasındaki bu zevk ayrılığı yüzyıllarca sürüp gitmiştir

Bu zümre edebiyatının medrese kültürü ve doğu zevkine bağlılığı yüzünden ne bir Türk nesri meydana gelmiş, ne bir Türk grameri ve sözlüğü ortaya çıkarılmıştır
Saray ile halk arasındaki bu ikiliğin ve zevk ayrılığının meydana gelmesini Agah Sırrı Levent iki sebebe dayandırmaktadır

1- Türk padişahları gösterişli ve tantanalı saraylara kurulduktan sonra göz kamaştırıcı bir hayat yaşamaya başlamışlardı Bu görkemli saray hayatında yabancı ve Türk şairler hakanlara sundukları kasidelerle bol ihsanlar elde etmişlerdir Bunun sonucunda ise halkın içinde yaşayan milli gelenekler bir yana itilerek sarayla halkın arası açılmıştır Arap ve Fars dillerinin revaç görmesi sonucu Türk dili adeta bir yana itilmiştir



2- Öğrenimini Arapça yapan medreseler de kültür yönünden halkı ikiye ayırmışlardır



Bu devirde halkın dilini kullanıp, onun içine kadar inenler sadece görüşlerini yaymak için uğraşan ve bir nevi Anadolu'nun iç aydınlığı diyebileceğimiz tarikat sahipleri ile bölge bölge dolaşarak halk arasında bugün bile etkilerini sürdüren halk şairleri olmuşlardır

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Divan Edebiyatı

Eski 08-23-2012   #3
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Divan Edebiyatı



Türklerin Müslümanlığı kabul etmelerinden sonra islam medeniyetinin bilim, inanç ve kuralları etkisinde ortaya koydukları edebiyat türü, "İslamî Edebiyat, Yüksek Zümre Edebiyatı, Havas Edebiyatı, Saray Edebiyatı, Enderun Edebiyatı, Klasik Edebiyat, Eski Edebiyat" gibi adlarla da anılan bu edebiyat en yaygın ama eksik bir kullanımla Dîvân edebiyatı adıyla anılmış ve yaygınlaşmıştır Bunun nedeni şairlerin manzumelerini topladıkları eserlere Divan denilmesidir



Türklerin İslâm dinim kabul etmeleriyle, divan edebiyatı ürünleri vermeleri rasında uzun zaman geçmiştir Goktürkçe'den Oğuzca'ya ve nihayet Türkiye Türkçesi'ne geçiş XIII yy a dek sürmüştür Uygurca ise XI yy a kadar Hakâniye lehçesi adı altında birer Divân edebiyatı ürünü sayabileceğimiz Kutadgu Bilig ve Atabetül-Hakâyık'ı ortaya koymuştur Aynı dil XV yy ve sonrasında Çağatayca diye adlandırılmış ve Ali Şir Nevai'yi yetiştirmiştir Bu bakımdan Divân edebiyatının coğrafyası Osmanlılar ile sınırlı kalamayacağı gibi, dili de Osmanlıca ile sınırlandırılamaz Harezm, Hakani, Çağatay ve Azerî Türkçesi de Osmanlı Türkçesi kadar bu edebiyatta önemli rol oynar


Türklerin İslâm dinini kabul etmeleriyle toplum yapılarında köklü değişmeler olmuştu XIIIyy a gelindiğinde ise sadece konak, medrese ve halk arasında değişik sanat ve edebiyat anlayışları kendini gösterdi Çağın genel çerçevesi içinde arapça, bilim dili; Farsça, kültür ve sanat dili olarak benimsenmişti Böylece Osmanlıca denilen bir karma dil ortaya çıktı ve arı Türkçeyi kullanan halk şâirleri yanında bir de Osmanlıca ile eserler veren avamlar sınıfı oluştu Bu sınıfın ortaya koyduğu edebiyat iki kola ayrılırDindışı (Profane) ve Dinî-Tasavvufi Divân edebiyatı Dinî-Tasavvufi Divân edebiyatı her ne kadar Divân edebiyatının genel kurallarıma uygunluk gösteriyorsa da adından da anlaşılacağı gibi tasavvuf konularıyla ilgilidir
Divân edebiyatı bu aydınlar sınıfı tarafından XIII yy da Arap ve daha çok Fars edebiyatlarının estetik yapısı üzerine kurulmuştur Arapça ve Farsçanın medreselerde okutulması o devrin aydınlan diyebileceğimiz okuma-yazma bilen iran edebiyatı ve sanatını Türk dili ile yavaş yavaş bağdaştırmalarına yol açtı Oysa dilde bir bozulma başlamıştı Bunun başlıca nedenlerinden biri, hecelerin açık (kıta) veya kapalı (uzun) oluşunu esas alan aruz ölçüsüdür Türkçe'de uzun ünlü bulunmayışı aruz nedeniyle dilin yozlaşmasına ve Osmanlıcaya kaymasına neden oldu
Divân edebiyatı beyit bütünlüğüne dayanan bir edebiyattır Her ne kadar murabba, muhammes, vs bend bütünlüğü esasına dayalı bir çok nazım şekilleri kullanılmışsa da ev (beyt)e, kapı (mısra)dan girilir ve içindeki insan (mânâ)a ulaşılır Bu şiirde mânâ herşeydir Bir beyit çeşitli anlamlarla yüklü olabilir "Mânâsız bir şiir, içi olmayan badem gibidir (Nabi)" Bu edebiyatta mânânın daha önce söylenmemiş olmasına özen gösterilirdi Bu amaca erişmenin yolu kıvrak bir zekâya sahip olmak, dilin inceliklerini bilmek ve birçok şâiri okumuş olmaktan geçerdi Bir şâirin bütün birikimlerini edebî sanat denen süslerle de donatması şarttır Mânâ bir dilber ise, edebî sanatlar onun ziynet eşyasıdır Gerek dilber, gerekse süs malzemesi her şâir için aynıdır Mânâ denen dilberi alımlı ve değişik şekilde süslemek, bir yetenek ister Gerçek yenilik ise kimsenin aklına gelmeyen şeyi söylemek, gidilmemiş yolda gitmektir
Bu edebiyatın bir diğer özelliği kâfiye* üzerinde titizlikle durulmasıydı Tam ve zengin kâfiyenin dışına pek taşmayan şâirler redif*in geniş imkanlarından da azamî ölçüde faydalandılar Şâir, kelimeleri akıcı bir söyleyişe uygun gelecek şekilde seçmeli, onları bir kuyumcu titizliğiyle işlemelidir Üslûp ve edayı sağlamalı, ancak bu konuda kendinden önce yaşamış şairlerin yolundan ayrılmamalı, Divân edebiyatının çerçevesi dışına taşmamalıdır Anlamı zenginleştitrecek hikaye, latife, atasözü vs ile sanatlar yapmalı, akıcı vezinler ile estetik güzellikler ortaya koymalıdır


Divan edebiyatı her ne kadar İran edebiyatını örnek almışsa da kaynakları yalnızca İran şiiri ile sınırlandırılamaz Bu edebiyatın kültür birikimini oluşturan kaynakların başlıcaları şunlardır:
1 Şâirin inanç esaslarını oluşturan Kur'ân âyetleri ve hadîsler
2 Dinî ilimler Bunlar tefsîr (Kur'ân'ın yorumu), kelâm (Allah'ın birliğinden bahseden ilim), fıkıh (Dinin usul ve hükümlerini inceleyen ilim) gibi dinî bilgilerin yoğun olduğu dallardır
3 İslâm tarihi Meşhur olaylar anlatılır
4 Tasavvuf Şâirlerin şarap, mahbûb gibi kelimeleri tasavvufi manâlarını çağrıştıracak şekilde kullanmaları, söylediklerinden dolayı başlarının ağrımamasını sağlıyordu Dinî Tasavvufi Divân edebiyatı ise zaten tasavvufu konu edinmiştir
5 İran mitolojisi Firdevsî'nin Şehname adlı eseri
6 Peygamber ve evliya hikâyeleri Mucizeler ve kerametler,
7 Tarih, efsanevî olaylar ve kişiler Bunlar esatir denilen hayal gerçek karışımı olaylar ve kişilerdir
8 Çağın ilimleri (Kimya, simya, hikmet, hey'et felsefe, tıp, astronomi, musikî, beşeri ilimler vs)
9 Türk millî kültürü ve yerli malzeme (Günlük olaylar, gelenek ve görenekler vs)
10 Dil Terimler, deyimler atasözleri vs ile zenginleşen dil bu edebiyatın ana malzemesini oluşturur
Bütün bu araçlar kullanılarak bir sanat görünümü kazanan Divân edebiyatının bazı ortak kalıplan vardır Bu kalıpların dışına çıkılmaz Bunlann başında âşık maşuk aşk üçgeni gelir Bunlara bazan rakîp de eklenebilir Bu şiirde aşk esastır Gerek İlahî gerekse beşerî aşkı andıran platonik aşk hemen birçok beytin esasını oluşturur Yani Divân şairi daima âşıktır Sevilen ise her zaman vefasız ve cefakardır Üstelik âşığın rakipleri vardır Sevilen tek, seven yûzlercedir Sözkonusu olan aşk asla ilacı bulunmayan bir derttir Gerçi buna dert de denmez Çünkü Divân şâiri bu durumdan mutlu olur Bu derdin çaresi yine derdin kendisidir Dolayısıyla tabibin yapacağı birşey yoktur
Sevilen ay parçasıdır, zaman zaman güneştir Boyu Tûbâ ağacı, yahut servi, saçlan sünbül veya misktir Yanakları gül ya da lâleyi andırır Gözleri nergis gibi baygın bakar Kaşları yay, kirpikleri oktur Gamzesi kılıç veya hançer olup aşığın bağrına saplanır Dudakları hokka yahut mücevher kutusudur Dişler ise bu kutu içindeki incilerdir Yine dudak bir nokta kadar küçük, bazan hiç yoktur Bu dudak âb-ı hayât bağışlar Ondan bir kere içen bir daha ölmez; ama içebilen olmamıştır Çünkü o daima nazlanır Vâdeder, ama sözünde durmaz vs
Divân edebiyatında kelime çok önemlidir Her kelime tam anlamında ve yerli yerinde kullanılmalıdır Bazan kelimelerin ikinci üçüncü anlamları beyte uygun düşer Bu, tıpkı geometrik bir kompozisyondur Her şeyde aşırı sınırları zorlar Onun için bu edebiyatta büyük, en büyük; küçük ise en küçüktür Bunların ortası olamaz Bu bakımdan Divân şiiri, kahramanları daima birinci sınıf, zaman ve mekânı en uygun olan bir roman gibidir Bu edebiyatın iç güzelliğini de kelime oyunları ve edebî sanatlar oluşturur Manâyı beyitte yoğunlaştıran şair, bütün güzelliği yerine parça güzelliğine önem vermiştir Başka edebiyatların uzun uzun anlattıkları bir konuyu Divân şâiri bir beyte sığdırmayı gaye edinmiştir
Divân edebiyatı şiir ağırlıklı bir edebiyattır Ancak bu, düzyazı alanında eser verilmediğini göstermez Bu edebiyatta düz yazı, süslü ve yalın biçimlerde kendini gösterir Yüksek düzeydeki birkaç ilmî, felsefi, dinî, edebî eser ile mektup ve yazışmalarda süslü nesir hâkim ise de pek az yazar dışında bu tür yazılara fazla önem veren olmamıştır Çoğu tercüme ya da adapte olan düzyazı eserlerin büyük çoğunluğu öğretici, aydınlatıcı ve yol gösterici özelliklere sahiptir Din, ahlak, tasavvuf, terbiye, kültür, menkıbe, tıp, tabiat vs konulanndaki bu eserlerde dil, şiirde kullanılandan daha yalındır Arı bir üslupla kaleme alınanlarda cümleler kısa ve tabiîdir Noktalama işaretlerinin olmadığı bu nesirlerin birkaçı, fazla süslü ve sanatkârane ise de genelde halkın okuyup anlayabileceği bir dil yapısına sahiptirler Arapça ve Farsça ile de eserler kaleme alan sanatçı veya ilim adamları çok zamanorta nesir diyebileceğimiz bir dil ile didaktik eserler ve tarih kitaptan da yazmışlardır Divân edebiyatında şiir gibi düzyazı alanında hiçbir zaman kesin ve katı kurallara bağlı kalınmamıştır Ancak bu edebiyatta düzyazı asla şiir kadar da edebî sayılmamıştır
Divân edebiyatında düzyazı ile meydana geterilen ürünler aşağı yukan şunlardır: Tefsir, hadîs, kelâm, dinî konular, sürnâme, münşeat, pendnâme, nasihatnâme, tasavvuf, tarih, vekâyinâme, gazavatnâme, kısas-ı enbiyâ, maktel, menâkıpnâme, tezkire, seyahatname, sefâretnâme, ilmî eserler, ansiklopedik eserler, hikâyeler, tercüme vs yolla ortaya konulmuş çeşitli eserler Ancak bunlardan bir kısmı şiir şeklinde yazılmış olabilir
Divân edebiyatındaki tür ve nazım şekillerinde büyük bir genişlik göze çarpar Bu edebiyatın türlerini şöyle sıralayabiliriz:
1Divân Değişik nazım şekilleriyle kaleme alınan şiirler
2 Hamse Beş adet mesnevi
3 Münşeat Mektuplar ve örnek düzyazı metinleri
4 Tezkire Çeşitli sınıftan meşhur insanların biyografileri
5 Hilye Hz Peygamberin iç ve dış özellikleri
6 Mevlîd Hz Peygamberin doğumundan itibaren hayatının belli kesitleri
7 Siyer Hz Peygamberin hayatı ve savaşları
8 Sûrnâme Büyük düğün törenleri
9 Gazavatnâme Çeşitli kahramanların savaşları
10 Nasihatnâme Öğüt verici kitaplar
11 Şehrengîz Bir şehrin ve kişilerinin birçok yönden tanıtımı
12 Kırk Hadîs Kırk adet hadîsin anlam ve açıklanması
13 Tarih Tarih olayları
14 Seyahatname Gezi yazıları
Divân edebiyatındaki türler bu kadarla bitmez Müstakil kitap olmamakla birlikte divânlan dolduran şiirler de tür bakımından farklılık gösterirler Tevhîd (Allah'ın varlığı ve birliğini anlatır), münacaât (Tanrı'ya yakarış), na't (Peygambere övgü), medhiye (bir büyüğün övgüsü), fahriye (şairin övülmesi), hicviye (birini veya bir şeyi yerme), mersiye (ağıt), lugaz (şiir bilmece); muamma (kişi adlan bilmeceleri), tarih (ebced hesabıyla yıl belirtme) bunlardandır
Divan edebiyatında nazım şekilleri de oldukça çeşitlidir Nazım biriminin beyit oluşu, beyit sayısı ve kâfiyelenişine göre yeni nazım şekilleri ortaya koymuştur Bu şekiller ya beyit esasına (msl kasîde) veya bend esasına (msl musammatlar) dayalı olurlar
Bu edebiyatın başlıca nazım şekillerini şöylece sıralayabiliriz:
1 Kasîde (3399 beyit)
2 Gazel (aşk, kadın, şarap konusunda 512 beyit)
3 Müstezâd (bir uzun bir kısa dizeli gazel)
4 Mesnevi (her beyit kendi arasında kafiyeli olmak üzere değişik uzunluktaki şiir)
5 Terkîb-i bend ve Tercî-i bend (7-10 beyitlik bendler)
6 Rubaî ve tuyuğ (4 dizeli kıta) Şarkı (bestelenmiş murabba)
8 Musammat (bendlerden oluşan, dize sayısı 3-10 arasında değişen ve ayrı adlar altında gösterilen şiirler) Bunlardan başka az kullanılan müfred (tek beyit) ile azade (tek dize) yi de burada söyleyebiliriz
XIII yy dan XIX yya gelesiye dek geçen altı asır içinde Divân edebiyatını yaklaşık tarihler vererek devrelere ayırabiliriz:
1 Kuruluş devri: Türkçe kelimelerin daha çok kullanıldığı ve İran edebiyatı etkisinin yavaş yavaş kendini hissettirdiği dönem Fatih zamanına dek (1451) sürer
2 Geçiş devri: Dilin Osmanlıca özellikleri gösterdiği ve şâirlerin edebiyatta köklü değişiklikler yaptıkları dönem Yavuz zamanına dek (1512) sürer
3 Klasik devir: Divân edebiyatının yaklaşık bir asırlık ihtişam dönemi Ahmed I zamanına dek (1603) sürer
4 Sebk-i Hindî devri: Bir yandan klasik şiir devam ederken bir yandan da şiirimizde Sebk-i Hindî (Hind üslûbu) denilen bir akım kendini gösterir Hindistan'da Babürlü Türk-Hind hükümdarlarının saraylarında gelişerek ortaya çıkmış bir tür olan Sebk-i Hindî'de aşırı süs ve sanata, fikri gizlemeye, uzayıp giden tamlamalara ve ince hayallere önem verilmiştir Şeyh Galib'i dışta bırakırsak bu dönem Mehmed IV zamanına dek (1748) sürer
Divan şiiri başlangıcından sonuna dek yüzlerce şâir yetiştirmiştir Bu şâir ve yazarların en önemlilerinin adlannı yüzyıllar içerisinde şöyle sıralayabiliriz:
13Yüzyıl Divan Edebiyatı: Anadolu'da Divân edebiyatı XIII yy da Ahmed Fakîh ve Hoca Dehhanî ile başlar Yüzyılın ikinci yansında ise Şeyyâd Hamza ve Sultan Veled vardır Ancak bu yüzyılı -eserlerini Türkçe yazmış olmasa da- Mevlanâ ve -küçük bir mesnevisi ile Divân şairi sayabileceğimiz- Yunus Emre doldurur
14Yüzyıl Divan Edebiyatı: XIV yy da dinî-tasavvufî, tarihi, ahlakî ve hamasi eserler dikkati çeker Aşık Paşa, Gülşehri, Hoca Mesûd, Yusufi-Meddâh, Suli Fakîh, Şeyhoğlu Mustafa ve Mustafa Darir gibi isimler yanında da asnn en büyük şairi hiç şüphesiz Ahmedî'dir Azerî Türkçesi ile eserler veren Kadı Burhanedîn ile Seyyid Nesimî ise Divân edebiyatının Osmanlı sahası dışındaki güçlü temsilcileridir
15Yüzyıl Divan Edebiyatı: XV yyda ilk isim Ahmed-i Dâî'dir Hemen arkasından bu çağın Şeyhü'ş-şuârası Şeyhi gelir Bir müddet sonra gelecek olan Ahmed Paşa ise yer yer Şeyhi'yi de aşacaktır Çağ içinde Necatî'nin yeri apayrıdır O, Türk şiirinde dil ve öz bakımından yeni bir merhaledir Diğer şairler içinde Avnî (Fatih), Adlî (II Beyazıd), Cem Sultan, Harimî (Şehzade Korkut), Hümamî, Cemalî, Nişanı, Meliki, Mihrî ve usta şair Mesihî sayılabilir Mesnevi sahasında ise Hamdullah Hamdî, Behiştî ve Revani vardır Tacizâde Cafer Çelebi hem şiirde hem de düzyazıda ustadır Düzyazı sahasında Sinan Paşa, Mercimek Ahmed, Ahmed Bican, Firdevsi-i Tavîl ve büyük tarihçi Aşıkpaşazade çağa damgalarını vururlar Çağatay sahasında ise Ali Şir Nevaî'nin güçlü şiiriyle karşılaşırız
16Yüzyıl Divan Edebiyatı: XVI yy, Divân şiiri için bir ihtişam, bir gündoğumudur Başta Fuzulî ve Bakî şiirdeki şöhretleriyle kendi çağlarından taşmışlardır Düzyazılarıyla da önemli olan bu iki şair dışında geniş hayalleri olan Zatî, aşk ve rindliğin usta sözcüsü Hayalî, sade diliyle Nevi terkib-i bendiyle şöhrete erişen Ruhî bu yüzyılın usta şairleridir Mesnevide Fuzulî, Taşlıcalı Yahya, Lamiî ve Kara Fazlî vardır Emri, Figanî, Hayretî ve Hilye yazarı Hakani de önemli şairlerdendir Bu çağ, düzyazı sahasında bir çeşitlilik ve bolluk içindedir Sehî, Latifi, Aşık Çelebi, Hasan Çelebi, Beyani ve Ahdi, yazdıkları tezkireler ile; Lütfi Paşa, Hoca Sadettin, Gelibolulu Ali ve Kemalpaşazade tarihleriyle; Seydi Ali Reis ve Piri Reis denizcilikle ilgili eserleriyle; Feridun Bey de münşeatıyla Osmanlılarda düzyazının birdenbire genişlemesine yardımcı olmuşlardır
17Yüzyıl Divan Edebiyatı: XVII yy Divân şiiri bir önceki yy'ın sağlam temelleri üzerinde gelişir Usta kasideci Nefî, Hikmet şairi Nabî, samimî edalı Şeyhülislam Yahya ve Sebk-i Hindi'nin ilk temsilcileri Nailî ile Neşatî bu çağın usta şairleridir Diğer şairler arasında Bahaî, Fehîm, Sabit ve Nadiri ilk akla gelenlerdendir Nesir sahasında yalın ve süslü eserler yan yana yürür Bir tarafta Evliya Çelebi'nin Seyahatname'si karşısında ise Veysi'nin Siyer'i vardır Katip Çelebi'nin geniş ilmî eserleri ile Naîmâ ve Peçevi tarihleri, Koçi Bey'in de Risâle'si önemli çalışmalardır Nergisi ile Veysî'nin süslü düzyazıları çağa ayrı bir çeşni katmıştır Tezkire yazarları olarak da Riyazi, Güftî, Rızâ ve Faizi'nin adlarını anmamız gerekir
18Yüzyıl Divan Edebiyatı: XVIII yy da Divân şiiri İran edebiyatından uzaklaşıp bir parça mahallîleşir İstanbul Türkçesinin büyük şairi Nedim, bütün Divân edebiyatı içinde dahi orijinal sayılır Şeyh Galib ise Sebk-i Hindî'nin en güçlü temsilcisidir Diğer şairler arasında Nazîm, Vehbî, Enderunlu Fazıl, Koca Ragıp Paşa, Sürurî, Fıtnat ve Haşmet sayılabilir Düzyazı sahasında tarihçiler Silahdarzâde ve Raşid; tezkireciler de Salim, Safayî, Ramiz, Esrar Dede'dir Değişik konularıyla Kani, İbrahim Müteferrika ve Giritli Aziz Efendi de dikkat çeken yazarlardandır
19Yüzyıl Divan Edebiyatı: XIX yy, Divân edebiyatının batı tesirindeki Türk edebiyatı karşısında çökmeye yüz tuttuğu dönemdir Artık usta şair yok gibidir Ancak eskinin tekrarı olabilecek Enderunlu Vasıf, İzzet Molla, Akif Paşa, Şeyhülislam Arif Hikmet, Leskofçalı Galib, Yenişehirli Avnî, Osman Nevres ve Kazım Paşa bu edebiyatın son temsilcileridir Daha sonra yetişecek olan Şinasî, Ziya Paşa, Namık Kemal gibi şairler ise Divan edebiyatını çok iyi bilmekle beraber yıkılışına zemin hazırlayan ve yardımcı olan kişilerdir Bu çağın nesir sahasında Şanizâde Atâullah ile Mütercim Asım ve tarihçi Es'ad efendi ünlü isimlerdir, Tezkireci olarak da Şefkat, Fatin ve Mehmed Emin Bey sayılabilir
Sonuç olarak, kendine özgü bir sanat anlayışı, sınırlı bir duygu ve şiir dünyası, sanatlı bir dili, İslam dini ve Tasavvufa dayalı bir düşünce örgüsü bulunan bu şekilci, kuralcı ve idealist edebiyat; yüksek bir değer taşıması, yer yer saf ve güzel örnekler ortaya koymasıyla, duygu ve heyecanlarıyla, ifade güzelliği ve diliyle, beyit ve dize yapısıyla, yoğun sanat, gücü ve söyleşiyle, altı yyı aşkın bir zaman Türk halkındaki sanat zevkinin en büyük bölümünü oluşturmuştur
Kaynak: Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü / İskender Pala

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.