Divan Edebiyatı |
|
|
#1 |
|
Şengül Şirin
|
Divan EdebiyatıDivan edebiyatı, Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra meydana gelen yazılı edebiyattır Arap ve Fars edebiyatı etkisi altında gelişmiştir Bu etki, Arapça ve Farsça sözcüklerin Türkçeye girmesinin yanı sıra, bu dillerin anlatım biçimlerinin benimsenmesiyle de kendini gösterir Bu edebiyata Divan edebiyatı denmesinin sebebi, şairlerin şiirlerini divan denen el yazması kitaplarda toplamış olmalarıdır![]() Divan Edebiyatının Tarihi Gelişimi Divan edebiyatının ilk örnekleri 13 yüzyılda verilmiştir Bu edebiyatın ilk ürünlerini veren Mevlana Celaleddini Rumi bütün yapıtlarını Farsça yazdı Aynı yüzyılın bir başka büyük şairi Hoca Dehhani’ydi Horasan’dan gelip Konya’ya yerleşen Dehhani, özellikle İranlı şair Firdevsi’nin etkisinde şiirler kaleme aldı 14 yüzyılda Konya, Niğde, Kastamonu, Sinop, Sivas, Kırşehir, İznik, Bursa gibi kültür merkezlerinde şairler ve yazarlar Divan edebiyatının yeni örneklerini verdiler Bunların çoğu kahramanlık hikâyeleri, öğretici, eğitici ve dinsel yapıtlardı Bu arada İran edebiyatının konuları da Türk edebiyatına girmeye başladı Mesud bin Ahmed ile yeğeni İzzeddin’in 1350′de yazdıkları Süheyl ü Nevbahar, Şeyhoğlu Mustafa’nın 1387′de yazdığı Hurşidname, Süleyman Çelebi’nin (1351–1422) Vesiletü’n-Necât başlığını taşımakla birlikte Mevlid adıyla bilinen ünlü yapıtı, İran edebiyatının etkisiyle yazılmıştır Divan edebiyatı, özellikle şiir alanında en parlak dönemini 16 yüzyılda yaşadı Bâkî ve Fuzuli Divan şiirinin en iyi örneklerini verdiler 17 yüzyıla girildiğinde Divan edebiyatının ulaştığı düzey, İran edebiyatınınkinden geri değildi Şairler, şiirlerinde “fahriye” denen ve kendilerini övdükleri bölümlerde şiir ustalığının doruğuna çıkmışlardı Öğretici şiirleriyle tanınan Nabi ve bir yergi ustası olan Nef’i bu yüzyılın ünlü şairleriydi Divan edebiyatı, en özgün şairlerinden olan Nedim’in ve Şeyh Galib’in ardından, 18 yüzyılda bir duraklama dönemine girdi Daha sonraki şairler özellikle bu iki şairi taklit ettiler ve özgün yapıtlar ortaya koyamadılar 19 yüzyılda Divan edebiyatı artık gözden düşmüş ve eleştiri konusu olmuştu İlk eleştiriyi getiren Namık Kemal’di Tanzimat’la birlikte Türk edebiyatında Batı etkisinde yeni biçimler, konular denenmeye başlandı Divan edebiyatı böylece önemini yitirmekle birilikte, Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı, Türk edebiyatının aruz ölçüsüyle son şiirlerini yazdılar![]() Divan Edebiyatında Dil ve Üslup İslam dininin benimsenmesinden sonra, Kuran’ın Arapça olmasından dolayı pek çok toplumun kültür dili değişime uğradı İranlılar 9 yüzyılda edebiyat ürünlerini, Yeni Farsça diye adlandırılan bir dille vermeye başladılar İran edebiyatının bu ürünlerinden Türk edebiyatı büyük ölçüde etkilendi Öte yandan Anadolu’da kurulan Türk devletleri, resmi yazışma dili olarak Arapça ve Farsçayı kullandılar Bu durum edebiyat dilinin değişmesine de sebep oldu Özellikle saray çevresindeki şairler ve yazarlar, yapıtlarını Arapça ve Farsça yazmaya başladılar Arapça ve Farsça sözcükler zamanla Türkçeye de yerleşti Osmanlı Devleti döneminde bu üç dilin karışımıyla Osmanlıca denen bir dil ortaya çıktı Divan edebiyatının dili de Osmanlı Türkçesiydi![]() Divan Edebiyatında Nazım Nazımın sözlük anlamı “sıra”, “düzen” demektir Ama Divan edebiyatında nazım dendiğinde şiir akla gelir Divan edebiyatı, daha çok şiir türünde örnekler içerir ve düzyazı ürünler azdır Divan şiiri, kurallarını Arap ve İran edebiyatından alan aruz ölçüsüyle yazılmıştır Divan şiirinde daha çok Kur’an, Hz Muhammed’in sözleri olan hadisler, peygamber ve kutsal kişilere ilişkin öyküler, tasavvufun ortaya attığı sorular, ünlü bir İran efsanesini konu alan Şehname gibi konular işlenmiştir Bu şiirlerde Türk kültürüne ilişkin ögelerden de yararlanılmıştır Divan şairi bu konuları, aruz ölçüleri içinde ve çok yaygın biçimiyle beyitlerle yazmıştır Tek satırdan oluşan dize ya da mısra, genelde şiirin en küçük birimidir![]() Sözcük olarak beyit “ev” anlamına gelir Mısra da, çift kanatlı bir kapının kanatlarından her birine verilen addır Divan şiirinde ise en küçük birim beyittirDivan Şiirimizde Aruz Ölçüsü Divan şiirinde kullanılan ölçü “aruz”dur Aruz ölçüsünde açık ve kapalı heceler çeşitli kalıplarda, kendilerine özgü bir düzen içinde sıralanır Şairler eserlerini yazarken seçtikleri kalıba mutlaka uymak zorundadır Aruz, esas olarak hecelerin uzunluğu kısalığı temeline dayanan şiir ölçüsüdür İlk kez Arap dilcisi İmam Halil bin Ahmed kullanmıştır Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerinden sonra medrese kültürü ile yetişen şairlerin Farsçayı edebiyat dili olarak benimsemeleri, aruzun Türk edebiyatına da girmesine vesile olmuştur![]() Divan Şiirinde Nazım Biçimleri Ölçüsü ve uyağı olan söz ya da yazıya “manzum” ya da “manzume” denir Şiirde dize sayısı, dörtlük sayısı, sıralanış düzeni, uyak yapısı gibi dış özelliklerin tümü, nazım biçimini oluşturur Divan şiirinde pek çok nazım biçimi vardır, ama birkaçı daha yaygın olarak kullanılmıştır![]() Biçimlerine Göre: Uyak, beyit, mısra, bend, mesnevî, kasîde, gazel, rubaî, musammat, terkib-i bend, müsemmem, tuyuğ, tahmis, tardiye, taşdir, tesdis, teşbiye, taşir, tezmin, muaşşer, muhammes, murabba, müseddes, müstezat, şarkı Konularına Göre: Din dışı: Bahariye, Cevreviye, Fahriye, Mersiye, Mehdiye, Gazavatnâme, Sahilnâme, Sakînâme, Kıyafetnâme, Surnâme, Hamamnâme, Şehrengiz, Hicviye, Hezliyat, Tarih Düşürme, Muamma, Lûgaz, Dariye, Rahşiye Dinî: Tevhid, Münacat, Na’at, Makte’l-İ Hüseyin, Miraciye, Hilye, Mevlid, Kırk Hadis, Menkıbe, Kıssa Divan Şiirinde Konular ve Divan Şiirinin Özellikleri Divan şiiri, döneminin zevklerini, sanat anlayışını, inançlarını, hayata bakışlarını ve bilgilerini yansıtır Ne var ki, Divan şairinin gerçek yaşamı anlattığına pek rastlanmaz Kendisini sürekli acı çeken bir âşık olarak anlatan Divan şairi, sevgilisini ay gibi yuvarlak yüzlü bir güzel olarak betimler Sevgili hem ay, hem de güneştir Divan şiirinde kullanılan benzetmelerde sevgilinin boyu mızrak gibi uzun ve düz, saçları sümbül, yanakları lale ya da gül, gözleri nergis, kaşları yay, kirpikleri ok, dişleri inci, çene çukuru kuyudur Sevgilinin beli kıldan incedir, dudağı ölümsüzlük suyu (ab-ı hayat) gibidir Böyle betimlenen sevgilinin âşığının (yani şairin) gözyaşı Nil ya da Fırat ırmakları gibi akar Âşığın bir yandan rakibi, bir yandan da acı çektiren sevgilisi vardır ve bu nedenle başı belâdan hiç kurtulmaz Divan şiirinde bütün şairlerin kullandığı bu tür benzetmelere “mazmun” denir Bu mazmunları yerli yerinde ve başarılı biçimde kullananlar iyi şair sayılırdı![]() Divan şirinde yaygın işlenen konulardan biri de doğadır Ama doğa, şairin hünerini göstermesi için bir araçtır Çünkü şair, doğayı kendisinin gördüğü gibi değil, önceki usta şairlerin gözüyle yansıtır Doğa, daha çok kasidelerin ve mesnevilerin konusu olmuştur Bahar ve kış mevsimleri o kadar çok işlenmiştir ki, bu iki mevsimi anlatan şiirlere ayrı adlar bile verilmiştir Baharı anlatan şiirlere bahariye, kışı anlatanlara da şitaiye denmiştir Bahar, şair için sevinç kaynağıdır Bahar için yapılan benzetmelerden biri sultandır Örneğin bahar sultanı ordusunu toplar, kış sultanına hücum ederek onu yener Bâkî’nin “Bahar Kasidesi”, en güzel bahariye örneğidir Bahar tasvir edilirken gül, bülbül, lale, sümbül, çimen gibi sözcüklere sıkça başvurulmuştur Divan şairine göre bahar yaşam ve canlılığın kaynağıdır Kış ise can sıkıcı ve bunaltıcıdır; zalim bir padişaha benzetilir Divan şiirinde işlendiği biçimiyle doğa belli öğelerle sınırlı kalmıştı Örneğin orman, dağ, ova, rüzgâr, yağmur gibi öğeler Divan şiirinde hemen hiç kullanılmamıştır Divan şiirinde kayıklar vardır, ama deniz yoktur Divan şiirinde bilinçli olarak hayali bir dünya yaratılmıştır![]() Divan Şiirinin Söz Sanatları Divan şairinin iyi şair olabilmesi için dilin inceliklerini bilmesi gerekirdi Şairin söz sanatlarındaki ustalığı şiirinin değerini artırırdı Bu nedenle şairler, hüsn-i ta’lil ve teşbih sanatına sıkça başvurmuşlardır Hüsn-i ta’lil, nedeni bilinen bir olayı, daha güzel biçimde açıklama ve anlamlandırma sanatıdır Benzetme de denen teşbih ise, bir durumu, bir oluşu, bir varlığı daha güzel bir duruma, bir oluşa, bir varlığa benzetmektir Divan şairi için benzetilenler, daha doğrusu neyin neye benzetileceği belliydi ve kalıplaşmıştı Bu amaçla hazırlanmış listeler bile vardı Yeni bir şiirin benzetme yönü farklıysa, o değerli bir şiir olarak nitelendirilirdi Ama asıl yenilik hüsn-i ta’lil sanatıyla ortaya koyulurdu Böylece şair bir sözcüğe ya da deyime, kullandığı dili çok iyi bilmesi oranında artan anlamlar yüklenmiş oluyordu![]() Başlıca söz sanatları şunlardır: Teşbih, Mecaz, Mecaz-I Mürsel, Telmih, Tecahü’l-İ Arif, İstiare, Hüsn-İ Ta’lil, Leff Ü Neşr, Kinaye, Tariz, Teşhis, İntak Divan Edebiyatında Nesir ( Mensur ) Divan edebiyatında üç tür düzyazı biçimi vardır Yalın düzyazı, süslü düzyazı ve orta düzyazı Yalın düzyazıda halkın konuştuğu dil kullanılmış, halk kitapları, halk öyküleri, Kur’an tefsirleri, hadis açıklamaları bu türde yazılmış eserlerdir![]() Süslü düzyazıda (nesirde) hüner ve marifet göstermek amaçlanmıştır Bu türe genellikle medrese öğrenimi görmüş, Osmanlıcayı iyi bilen yazarlar yönelmiştir Çok uzun cümlelerin, bol söz ve anlam oyunlarının göze çarptığı bu türün en belirgin örneklerini Veysi ve Nergisi vermiştir Süslü düzyazıda çok ürün verilmiş bir alan da tezkire’dir Bu türün ilk örneğini, 16 yüzyılda Âşık Çelebi yazmış ve tezkire geleneği 19 yüzyılda Fatih Efendi’ye gelene kadar sürmüştür![]() Orta düzyazı (nesir) ise, divan edebiyatının hemen hemen bütün klasik yazarlarının yazdığı bir türdür Belirgin özellikleri, söz ve anlam oyunlarından, hüner ve marifet göstermekten kaçınılmış ve içeriğin ön planda tutulmuş olmasıdır Özellikle tarih, gezi, coğrafya ve din kitapları bu türde (orta nesirle) yazılmıştır![]() Din Dışı Yazı Türleri: Tezkire, Tarih, Seyahatnâme, Sefaretnâme, Siyasetnâme, Münazara, Münşeat |
|
Cevap : Divan Edebiyatı |
|
|
#2 |
|
Şengül Şirin
|
Cevap : Divan EdebiyatıDivan Edebiyatı Türk edebiyatı XIV asırdan Tanzimat dönemine kadar doğu medeniyetinin, dolayısıyla beş yüz yıl İran ve Arap edebiyatlarının etkisi altında yaşamıştır Çünkü Orta Asya kültür çevresinden Anadolu bozkırına yerleşip, İslam dinini kabul eden Türkler, ister istemez Müslüman doğu kültürleri ile temasa geçmişler, Arap ve İranlıları edebiyat alanında örnek almışlardır Anayurt'tan bir bütün olarak getirilen Türk edebiyatı, Anadolu'da halk ve divan edebiyatı olarak gelişmiştir Halk edebiyatı, saz ve tekke şairlerinin elinde halk arasında yaşarken, saray çevresini dolduranlar da divan edebiyatının gelişmesini sağlamışlardır İran şairlerinin eserlerini taklitten başka bir şey olan divan edebiyatı ümmet çağındaki dini hayatı yansıtan her yönüyle bir saray edebiyatı hüviyetini taşımıştır Bu edebiyatın en çok kullanılan edebi türü şiirdir Olaylar ve hikayeler bile şiir olarak yazıldığından, bunun dışındaki edebi türlerin gelişmesini önlemiştir Gazelleri, kasideleri, mesnevi ve hikayeleri, gerçek ve temelsiz inançları kapsayan eserleriyle yaşadığı devrin bir aynasıdır Bu çağda başka türlü bir hayat ve edebiyat söz konusu olamaz Halinden memnun Osmanlı toplumu henüz değişme ve yenileşme diya bir problemle karşı karşıya gelmemiştir Divan şiirine altın çağını yaşatan Ali Şir Nevai, Fuzuli, Baki, Nedim, Nef'i, Şeyh Galip gibi şairler bile konu bakımından kadın, aşk hikayeleri, şarap, tasavvuf, tabiat v s gibi temalar içinde sıkışıp kalmışlardır Gerek bu içine kapanmış Osmanlı toplum düzeni, gerek toplumun içinde yaşadığı zevkleri yansıtan bu edebiyat, aşağı yukarı beş asır devam etmiştir Bu bakımdan yüzyıllarca kalıplaşmış bir şekil ve anlatım düzeni içinde donup kalan ve asırlarca şairden şaire keyfi olarak Fars ve Arap dillerinin etkisinde kelen divan edebiyatına aruzla yazılan ve medrese öğrenimi görmüş yüksek tabakaya özgü bir edebiyattır diyebiliriz Daha açıkçası sosyal olaylara karşı ilgisiz kalmış divan şairleri padişahların, hükümet ricalinin keyfine göre kaside ve gazeller yazmaktan başka iş yapmamışlardır Divan edebiyatı aslında halkın yabancı olmadığı aşk, ölüm, kıskançlık gibi insancıl duyguları da işlemiştir Ama ne var ki kullanılan dil yüzünden halktan kopmuş, halka inememiştir Çünkü halkın konuştuğu Türkçe ile divan edebiyatının İran ve Arap dillerinin sözcükleri ile dolu ağdalı terkipli dili arasında uçurum vardı İşte divan şairlerinin kullandığı dil sayesinde Tanzimat, hatta Cumhuriyet dönemine kadar süren bir zevk ayrılığı meydana gelmiştir Ayrıca yüksek tabaka, Araplardan gelen aruz vezniyle şiirler yazarken, halk ve tekke edebiyatlarında ise Türklerin İslam medeniyet dairesine girmeden önce kullandıkları hece vezni hakimiyetini sürdürmeye devam etmiştir Şu halde divan edebiyatının devam ettiği beş asırlık bir zaman şeridi içinde gerek dil gerek vezin bakımından ayrı, ama halkın benimseyip gönlünde yaşattığı ikinci bir edebiyat ta birlikte yaşamıştır Hatta yan yana ve iç içe Ama divan edebiyatı hiçbir zaman ne halktan yana olmuş, ne de halk tarafından kabul edilmiştir Sarayla halk arasındaki bu zevk ayrılığı yüzyıllarca sürüp gitmiştir Bu zümre edebiyatının medrese kültürü ve doğu zevkine bağlılığı yüzünden ne bir Türk nesri meydana gelmiş, ne bir Türk grameri ve sözlüğü ortaya çıkarılmıştır Saray ile halk arasındaki bu ikiliğin ve zevk ayrılığının meydana gelmesini Agah Sırrı Levent iki sebebe dayandırmaktadır 1- Türk padişahları gösterişli ve tantanalı saraylara kurulduktan sonra göz kamaştırıcı bir hayat yaşamaya başlamışlardı Bu görkemli saray hayatında yabancı ve Türk şairler hakanlara sundukları kasidelerle bol ihsanlar elde etmişlerdir Bunun sonucunda ise halkın içinde yaşayan milli gelenekler bir yana itilerek sarayla halkın arası açılmıştır Arap ve Fars dillerinin revaç görmesi sonucu Türk dili adeta bir yana itilmiştir 2- Öğrenimini Arapça yapan medreseler de kültür yönünden halkı ikiye ayırmışlardır Bu devirde halkın dilini kullanıp, onun içine kadar inenler sadece görüşlerini yaymak için uğraşan ve bir nevi Anadolu'nun iç aydınlığı diyebileceğimiz tarikat sahipleri ile bölge bölge dolaşarak halk arasında bugün bile etkilerini sürdüren halk şairleri olmuşlardır ![]()
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz
En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır |
|
Cevap : Divan Edebiyatı |
|
|
#3 |
|
Şengül Şirin
|
Cevap : Divan EdebiyatıTürklerin Müslümanlığı kabul etmelerinden sonra islam medeniyetinin bilim, inanç ve kuralları etkisinde ortaya koydukları edebiyat türü, "İslamî Edebiyat, Yüksek Zümre Edebiyatı, Havas Edebiyatı, Saray Edebiyatı, Enderun Edebiyatı, Klasik Edebiyat, Eski Edebiyat" gibi adlarla da anılan bu edebiyat en yaygın ama eksik bir kullanımla Dîvân edebiyatı adıyla anılmış ve yaygınlaşmıştır Bunun nedeni şairlerin manzumelerini topladıkları eserlere Divan denilmesidir Türklerin İslâm dinim kabul etmeleriyle, divan edebiyatı ürünleri vermeleri rasında uzun zaman geçmiştir Goktürkçe'den Oğuzca'ya ve nihayet Türkiye Türkçesi'ne geçiş XIII yy a dek sürmüştür Uygurca ise XI yy a kadar Hakâniye lehçesi adı altında birer Divân edebiyatı ürünü sayabileceğimiz Kutadgu Bilig ve Atabetül-Hakâyık'ı ortaya koymuştur Aynı dil XV yy ve sonrasında Çağatayca diye adlandırılmış ve Ali Şir Nevai'yi yetiştirmiştir Bu bakımdan Divân edebiyatının coğrafyası Osmanlılar ile sınırlı kalamayacağı gibi, dili de Osmanlıca ile sınırlandırılamaz Harezm, Hakani, Çağatay ve Azerî Türkçesi de Osmanlı Türkçesi kadar bu edebiyatta önemli rol oynar![]() Türklerin İslâm dinini kabul etmeleriyle toplum yapılarında köklü değişmeler olmuştu XIII yy a gelindiğinde ise sadece konak, medrese ve halk arasında değişik sanat ve edebiyat anlayışları kendini gösterdi Çağın genel çerçevesi içinde arapça, bilim dili; Farsça, kültür ve sanat dili olarak benimsenmişti Böylece Osmanlıca denilen bir karma dil ortaya çıktı ve arı Türkçeyi kullanan halk şâirleri yanında bir de Osmanlıca ile eserler veren avamlar sınıfı oluştu Bu sınıfın ortaya koyduğu edebiyat iki kola ayrılır Dindışı (Profane) ve Dinî-Tasavvufi Divân edebiyatı Dinî-Tasavvufi Divân edebiyatı her ne kadar Divân edebiyatının genel kurallarıma uygunluk gösteriyorsa da adından da anlaşılacağı gibi tasavvuf konularıyla ilgilidir![]() Divân edebiyatı bu aydınlar sınıfı tarafından XIII yy da Arap ve daha çok Fars edebiyatlarının estetik yapısı üzerine kurulmuştur Arapça ve Farsçanın medreselerde okutulması o devrin aydınlan diyebileceğimiz okuma-yazma bilen iran edebiyatı ve sanatını Türk dili ile yavaş yavaş bağdaştırmalarına yol açtı Oysa dilde bir bozulma başlamıştı Bunun başlıca nedenlerinden biri, hecelerin açık (kıta) veya kapalı (uzun) oluşunu esas alan aruz ölçüsüdür Türkçe'de uzun ünlü bulunmayışı aruz nedeniyle dilin yozlaşmasına ve Osmanlıcaya kaymasına neden oldu![]() Divân edebiyatı beyit bütünlüğüne dayanan bir edebiyattır Her ne kadar murabba, muhammes, vs bend bütünlüğü esasına dayalı bir çok nazım şekilleri kullanılmışsa da ev (beyt)e, kapı (mısra)dan girilir ve içindeki insan (mânâ)a ulaşılır Bu şiirde mânâ herşeydir Bir beyit çeşitli anlamlarla yüklü olabilir "Mânâsız bir şiir, içi olmayan badem gibidir (Nabi) " Bu edebiyatta mânânın daha önce söylenmemiş olmasına özen gösterilirdi Bu amaca erişmenin yolu kıvrak bir zekâya sahip olmak, dilin inceliklerini bilmek ve birçok şâiri okumuş olmaktan geçerdi Bir şâirin bütün birikimlerini edebî sanat denen süslerle de donatması şarttır Mânâ bir dilber ise, edebî sanatlar onun ziynet eşyasıdır Gerek dilber, gerekse süs malzemesi her şâir için aynıdır Mânâ denen dilberi alımlı ve değişik şekilde süslemek, bir yetenek ister Gerçek yenilik ise kimsenin aklına gelmeyen şeyi söylemek, gidilmemiş yolda gitmektir![]() Bu edebiyatın bir diğer özelliği kâfiye* üzerinde titizlikle durulmasıydı Tam ve zengin kâfiyenin dışına pek taşmayan şâirler redif*in geniş imkanlarından da azamî ölçüde faydalandılar Şâir, kelimeleri akıcı bir söyleyişe uygun gelecek şekilde seçmeli, onları bir kuyumcu titizliğiyle işlemelidir Üslûp ve edayı sağlamalı, ancak bu konuda kendinden önce yaşamış şairlerin yolundan ayrılmamalı, Divân edebiyatının çerçevesi dışına taşmamalıdır Anlamı zenginleştitrecek hikaye, latife, atasözü vs ile sanatlar yapmalı, akıcı vezinler ile estetik güzellikler ortaya koymalıdır![]() Divan edebiyatı her ne kadar İran edebiyatını örnek almışsa da kaynakları yalnızca İran şiiri ile sınırlandırılamaz Bu edebiyatın kültür birikimini oluşturan kaynakların başlıcaları şunlardır:1Bütün bu araçlar kullanılarak bir sanat görünümü kazanan Divân edebiyatının bazı ortak kalıplan vardır Bu kalıpların dışına çıkılmaz Bunlann başında âşık maşuk aşk üçgeni gelir Bunlara bazan rakîp de eklenebilir Bu şiirde aşk esastır Gerek İlahî gerekse beşerî aşkı andıran platonik aşk hemen birçok beytin esasını oluşturur Yani Divân şairi daima âşıktır Sevilen ise her zaman vefasız ve cefakardır Üstelik âşığın rakipleri vardır Sevilen tek, seven yûzlercedir Sözkonusu olan aşk asla ilacı bulunmayan bir derttir Gerçi buna dert de denmez Çünkü Divân şâiri bu durumdan mutlu olur Bu derdin çaresi yine derdin kendisidir Dolayısıyla tabibin yapacağı birşey yoktur![]() Sevilen ay parçasıdır, zaman zaman güneştir Boyu Tûbâ ağacı, yahut servi, saçlan sünbül veya misktir Yanakları gül ya da lâleyi andırır Gözleri nergis gibi baygın bakar Kaşları yay, kirpikleri oktur Gamzesi kılıç veya hançer olup aşığın bağrına saplanır Dudakları hokka yahut mücevher kutusudur Dişler ise bu kutu içindeki incilerdir Yine dudak bir nokta kadar küçük, bazan hiç yoktur Bu dudak âb-ı hayât bağışlar Ondan bir kere içen bir daha ölmez; ama içebilen olmamıştır Çünkü o daima nazlanır Vâdeder, ama sözünde durmaz vs![]() Divân edebiyatında kelime çok önemlidir Her kelime tam anlamında ve yerli yerinde kullanılmalıdır Bazan kelimelerin ikinci üçüncü anlamları beyte uygun düşer Bu, tıpkı geometrik bir kompozisyondur Her şeyde aşırı sınırları zorlar Onun için bu edebiyatta büyük, en büyük; küçük ise en küçüktür Bunların ortası olamaz Bu bakımdan Divân şiiri, kahramanları daima birinci sınıf, zaman ve mekânı en uygun olan bir roman gibidir Bu edebiyatın iç güzelliğini de kelime oyunları ve edebî sanatlar oluşturur Manâyı beyitte yoğunlaştıran şair, bütün güzelliği yerine parça güzelliğine önem vermiştir Başka edebiyatların uzun uzun anlattıkları bir konuyu Divân şâiri bir beyte sığdırmayı gaye edinmiştir![]() Divân edebiyatı şiir ağırlıklı bir edebiyattır Ancak bu, düzyazı alanında eser verilmediğini göstermez Bu edebiyatta düz yazı, süslü ve yalın biçimlerde kendini gösterir Yüksek düzeydeki birkaç ilmî, felsefi, dinî, edebî eser ile mektup ve yazışmalarda süslü nesir hâkim ise de pek az yazar dışında bu tür yazılara fazla önem veren olmamıştır Çoğu tercüme ya da adapte olan düzyazı eserlerin büyük çoğunluğu öğretici, aydınlatıcı ve yol gösterici özelliklere sahiptir Din, ahlak, tasavvuf, terbiye, kültür, menkıbe, tıp, tabiat vs konulanndaki bu eserlerde dil, şiirde kullanılandan daha yalındır Arı bir üslupla kaleme alınanlarda cümleler kısa ve tabiîdir Noktalama işaretlerinin olmadığı bu nesirlerin birkaçı, fazla süslü ve sanatkârane ise de genelde halkın okuyup anlayabileceği bir dil yapısına sahiptirler Arapça ve Farsça ile de eserler kaleme alan sanatçı veya ilim adamları çok zaman orta nesir diyebileceğimiz bir dil ile didaktik eserler ve tarih kitaptan da yazmışlardır Divân edebiyatında şiir gibi düzyazı alanında hiçbir zaman kesin ve katı kurallara bağlı kalınmamıştır Ancak bu edebiyatta düzyazı asla şiir kadar da edebî sayılmamıştır![]() Divân edebiyatında düzyazı ile meydana geterilen ürünler aşağı yukan şunlardır: Tefsir, hadîs, kelâm, dinî konular, sürnâme, münşeat, pendnâme, nasihatnâme, tasavvuf, tarih, vekâyinâme, gazavatnâme, kısas-ı enbiyâ, maktel, menâkıpnâme, tezkire, seyahatname, sefâretnâme, ilmî eserler, ansiklopedik eserler, hikâyeler, tercüme vs yolla ortaya konulmuş çeşitli eserler Ancak bunlardan bir kısmı şiir şeklinde yazılmış olabilir![]() Divân edebiyatındaki tür ve nazım şekillerinde büyük bir genişlik göze çarparDivân edebiyatındaki türler bu kadarla bitmez Müstakil kitap olmamakla birlikte divânlan dolduran şiirler de tür bakımından farklılık gösterirler Tevhîd (Allah'ın varlığı ve birliğini anlatır), münacaât (Tanrı'ya yakarış), na't (Peygambere övgü), medhiye (bir büyüğün övgüsü), fahriye (şairin övülmesi), hicviye (birini veya bir şeyi yerme), mersiye (ağıt), lugaz (şiir bilmece); muamma (kişi adlan bilmeceleri), tarih (ebced hesabıyla yıl belirtme) bunlardandır![]() Divan edebiyatında nazım şekilleri de oldukça çeşitlidir Nazım biriminin beyit oluşu, beyit sayısı ve kâfiyelenişine göre yeni nazım şekilleri ortaya koymuştur Bu şekiller ya beyit esasına (msl kasîde) veya bend esasına (msl musammatlar) dayalı olurlar![]() Bu edebiyatın başlıca nazım şekillerini şöylece sıralayabiliriz: XIIIDivan şiiri başlangıcından sonuna dek yüzlerce şâir yetiştirmiştir Bu şâir ve yazarların en önemlilerinin adlannı yüzyıllar içerisinde şöyle sıralayabiliriz:13 14 15 16 17 18 19Sonuç olarak, kendine özgü bir sanat anlayışı, sınırlı bir duygu ve şiir dünyası, sanatlı bir dili, İslam dini ve Tasavvufa dayalı bir düşünce örgüsü bulunan bu şekilci, kuralcı ve idealist edebiyat; yüksek bir değer taşıması, yer yer saf ve güzel örnekler ortaya koymasıyla, duygu ve heyecanlarıyla, ifade güzelliği ve diliyle, beyit ve dize yapısıyla, yoğun sanat, gücü ve söyleşiyle, altı yy ı aşkın bir zaman Türk halkındaki sanat zevkinin en büyük bölümünü oluşturmuştur![]() Kaynak: Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü / İskender Pala
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz
En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır |
|
|
|