|  | Edebiyat: Tanım, Türler, Kavramlar |  | 
|  08-23-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Edebiyat: Tanım, Türler, KavramlarTanım: Okuyanlara estetik (sanatsal) bir doyum sağlamak amacıyla yazılmış, ya da böyle bir amacı olmasa bile biçimsel ve içeriksel özellikleriyle bu düzeye ulaşabilen bütün yazılı eserlere edebiyat denir  Edebiyat bir anlatım biçimidir  Düşünce ve duyguları güzel ve etkili bir biçimde anlatma sanatı olarak da tanımlanabilir  Herhangi bir metnin edebiyat eseri sayılabilmesi için sanatsal değerler taşıması gerekir   Türler Edebiyat türlerini önce ikiye ayırmak mümkün  Birincisi nazım, ikincisi nesir  Nazım belli bir ölçü ve kalıp esas alınarak üretilmiş edebi ürünlerdir  Ya da kısaca bütün şiir ve şiirler metinlerdir  Hece vezni gibi belli bir kalıp ve ölçü kaygısı güdülerek yazılır  Nesir ise serbest, ölçüsüz düz yazıdır  Nazım genel oarak bütün şiir türlerini kapsar  Nesir ise edebiyatın şiir dışındaki tüm biçimlerini  Roman, öykü, tiyatro, deneme gibi   ŞİİR Dilin anlam, ses ve ritim ögelerini belli düzen içinde kullanarak bir olayı, ya da bir duygusal ve düşünsel deneyimi yoğunlaşmış ve sıradanlıktan uzaklaşmış bir biçimde ifade etme sanatıdır   Lirik şiir Edebi türlerin en sanatsal, en katışıksız, en yoğun olanı lirik şiirdir  Estetik haz vermenin dışında hiçbir amaç taşımaz  Lirik şiiri destan, eleji, ağıt, mesnevi, dramatik şiir ve felsefi şiir izler   Destan Kahramanlarının olağanüstü eylemlerini coşkulu, törensel bir üslupla anlatan ve genellikle birkaç bölümden oluşan manzum yapıtlardır  Bilinen en eski edebiyat türlerinden biridir  Yunanca "espos" sözcüğünden gelmektedir  Mitoloji, efsane, folklor ve tarihi öğeler içerir  Destanlar ve destansı öyküler ilkçağlardan beri dünyanın her yerinde gelenekleri sonraki kuşaklara aktarmak için kollektif olarak yaratılmış edebi biçimlerdir   Destanların ortak özellikleri: Hepsinde yarı tanrısal nitelikler taşıyan bir ya da birçok kahramandan söz edilir  Destan bu kahramanın eylemleri üzerine kurulmuştur  Olaylar çok geniş bir kozmik coğrafya üzerinde geçer  Bir destanın dünyası ortaya çıktığı zaman içinde düşünebilecek her şeyi barındıran bütünsel, çok yönlü bir dünyadır  Hemen bütün destanlarda uzun yolculuklar anlatılır  Çoğu destanda olaylara doğaüstü yaratıklar da katılır  Kişiler, olaylar, doğal varlıklar hep gerçek yaşamdaki boyutlarından daha büyük, daha zengindir  Özellikle sözlü destanlarda uzun anlatı, betimleme (tanımlama) ve konuşma bölümleri bulunur  Öykü içinde öyküye yer verilir  Törensel söyleyişler ve kamusal duyarlılık hakimdir  Destanlar temel olarak iki gruba ayrılır   Sözlü destanlar Yazının henüz bulunmadığı ve yaygınlaşmadığı bir kültürde doğan ve kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarıldıktan sonra yazıya geçirilen destanlardır  Ozan ve şarkıcıların değişik zamanlarda söylediği şarkı ve şiirlerin bütünleşmesi ve işlenmesiyle oluşturulurlar  Örnekler: Gılgameş: MÖ 3000 yıllarında Mezopotamya’da ortaya çıkmıştır  Bilinen en eski destandır  Babil ve Akad toplumlarınca da benimsenmiştir  Ama bugüne kalan en eksiksiz biçimi Sümer toplumunda ortaya çıkmıştır  Zalim Uruk kralı Gılgameş’in ölümsüzlük arayışını anlatır  Gılgameş ve arkadaşı Enkidu ile birlikte uzun arayışlardan sonra ölümsüzlük otunu bulur, ama bir yılana kaptırır   Ilyada ve Odysseia: MÖ 11-12’nci yüzyıllarda geçtiği sanılmaktadır  Homeros destanları olarak bilinirler  Yunan Yarımadası’ndaki Akhalar’ın, Anadolu’daki İon krallıklarına saldırısı ve Akha kral ve prenslerinin daha sonraki serüvenleri anlatılır  Özellikle Odysseia, Yunan Tragedyası ve Batı edebiyatının önemli bir kaynağıdır   Diğerleri: Eski İngilizce halk destanı Beowulf, Eski Almanca Heldenlieder (kahramanlık türküleri), Almanca Nibelungenlied , Kudrunlied, Fransa'da Chanson de Geste (kahramanlık şarkısı), Chanson de Roland (Frank kralı Charlemagne’ın savaşlarını anlatır), İspanya’da El Cantar de Mio Cid, Hindistan'da Mahabharata, Ramayana, Japonya’da Heike Monogatari   Edebi destanlar Belirli bir yazar tarafından eski örneklere uygun olarak ve okunmak üzere kaleme alınmış destanlardır   Örnekler: Vergilius’un Aeneis’i: MÖ 29-19’uncu yüzyılları kapsar  Troyalı Aeneias’in uzun ve zorlu bir yolculuktan sonra Latin ülkesine gelerek Lavinium kentini kurması anlatılır  Lavinium sonradan Alba Langa ve Roma kentlerinin yerine kurulan ilk kenttir   Milton’un Paradise Lost’u: İnsanın cennetten kovuluşu ve tanrının şeytanla mücadelesini anlatır   Dante’nin La Divina Commedia’sı (İlahi Komedya) MS 1310-1321, Ariosto’nun Orlando Furioso’su (Çılgın Orlando) 1532, Camoes’in Os Lusidas’ı 1572   Türk edebiyatında destan Asya kıtasının çeşitli bölgelerinde yaşayan Türk boyları arasında zengin bir destan geleneği vardır  Bilinen Türk destanları arasında en eskisi Yaratılış Destanı’dır  Altay Türkleri arasında söylenmektedir  V  Radlov tarafından saptanıp yazıya geçirilmiştir   Saka Destanı, İskit Türkleri’ne aittir  Bu destan zinciri içinde Alp Er Tunga ve Şu parçaları bulunur  Bunlar Kaşgarlı Mahmud’u Divanü Lugati-t-Türk adlı eserinde yer almıştır   Oğuz Kağan Destanı 14’üncü yüzyılda derlenmiş özet nitelikte bir metindir  Oğuz Kağan’ın doğumu ve üstün nitelikleri, askeri başarıları ve ülkeyi oğulları arasında pay edişi anlatılır   Oğuz Türkleri’nden günümüze gelen tek destan metni ise Dede Korkut Kitabı’dır  Bayındır Han soyundan geldikleri sanılan Akkoyunlular’ın egemen olduğu Kuzeydoğu Anadolu’daki olaylar ve Müslüman Oğuzlar’ın yaşamı anlatılır  Göktürk Destanları çeşitli parçalardan oluşmuştur  Bozkurt parçasında Göktürkler’in bir boz kurdun soyundan geldikleri, Ergenekon parçasında ise Ergenkon’a sığınmaları, çoğalıp buraya sığmayınca dağı eriterek dış dünyaya çıkmaları anlatılır  Köroğlu parçasında, göçebe Oğuzlar’ın Horasan ve Hazar’da İranlılarla savaşlarından sözedilir   Manas Destanı’nda Kırgız Türkleri'nin putperest Kalmuk ve Çinliler’le savaşları vardır   Cengiz Han Destanı, Moğol istilasından sonra Kıpçak bozkırlarında ve eski Uygurların yaşadığı bölgelerdeki olayları anlatır   Timur Destanı, Timur’un savaşları ve kişiliğine yer verir  Danişmend Gazi Destanı’nda Türklerin Anadolu’yu ele geçirmeleri anlatılır   Battal Gazi Destanı’nda da Anadolu’daki Türk-Bizans savaşları yer alır   AĞIT Genellikle bir ölünün ya da acı, üzücü bir olayın ardından söylenen halk türküsü  Ağıtlar, başından acı bir olay geçen ya da ölen kişinin iyiliklerinden, yiğitçe davranışlarından ve yaşamındaki önemli olaylardan söz eder  Belli geleneksel hareketler eşliğinde kendine özgü ölçü ve uyaklarla söylenir   Türklerde ağıt geleneği çok eskidir  Anadolu’nun hemen her yerinde söylenir  Ağıtlar yarı anonim folklor ürünleri arasında da sayılabilir  Türkçe’de 7, 8 ve 10 heceli ağıtlar yaygındır  En çok rastlanılanı 8 hecelilerdir  Erkeklerin söylediği ağıtlar varsa da ağıtları daha çok kadınlar söyler  Gösteri bölümüyle tiyatro, söyleniş biçimiyle şiirseldir  Ağıtlar türkü ve destanla yakın ilişki içindedir   MESNEVİ Özellikle Arap, Fars ve Osmanlı edebiyatında kendi aralarında uyaklı beyitlerden oluşan ve aruz ölçüsüyle yazılan şiir biçimidir  Arapça’da "müzdevice" denilen mesnevi türü ilk olarak 10’uncu yüzyılda İran edebiyatında ortaya çıkmıştır  Türk edebiyatına girişi 11’inci yüzyılda Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı yapıtıyla başlar  Her beytinin ayrı uyaklı olması yazma kolaylığı sağlar  Bu nedenle uzun aşk öykülerinde, destanlarda mesnevi kullanılmıştır  Mesnevi bir eser başlıca tevhid, münacat, na’t, miraciye bölümlerinden oluşur  Mesneviler aşk mesnevileri, dinsel-tasavvufi mesneviler, ahlaksal ve öğretici mesneviler, savaş ve kahramanlık konusunu işleyen gazavatnameler, bir kentin güzelliklerini anlatan şehrengizler ve mizahi mesneviler diye ayrılabilir  Mevlana Celaleddin Rumi’nin altı ciltlik tasavvufi yapıtı da "Mesnevi" adını taşımaktadır   ELEJİ Tanınmış bir kişinin, bir arkadaşın ya da sevilen bir kişinin ölümünden duyulan üzüntüyü anlatan lirik şiir türüdür  Genel anlamda, insanın ölümlülüğü temasını işleyen, birbirini izleyen bir vurgulu iki vurgusuz heceli ayaklardan oluşan beşli ve altılı ölçüyle yazılan ve konuyla sınırlı olmayan şiire verilen addır  Modern batı edebiyatında bu terim şiirin içeriğinden çok ölçüsünü belirtir  Alman edebiyatında ölçü özelliği öne çıkarken, ingiliz edebiyatında şiir türü olarak tanınır  Örneğin, Milton’un okul arkadaşı Edward King’in ölümü üzerine yazdığı "Lycidas" (1838) bu kapsamdadır  Eleji, modern şiirde de sık rastlanan önemi bir şiirsel anlatım biçimidir   NESİR: Düz yazı ROMAN Belli bir tarihsel ya da coğrafi çevre içindeki belli bir kişi ya da bir grup insanın başından geçenleri, bu insan ya da insanların iç ve dış yaşantılarını belli bir kronolojik, mantıksal, duygusal ya da sanatsal ilişkiyi gözeterek öyküleyen ve belli bir uzunluğu aşan anlatılar için kullanılan edebi terimdir  Edebi türler içinde en yenisidir  Çünkü matbaanın bulunması ve kentsoylu bir okur kitlesinin ortaya çıkmasından sonra gelişmiştir  Aslında tanımlanması en zor edebi türdür  Gelişmesini tamamlamamış tek türdür denebilir  Bunun bir nedeni romanın tarihsel koşullara bağlı olması, diğer nedeni ise yazarına geniş bir özgürlük ve deney alanı bırakmasındandır  Romanın ataları arasında nesirsel özellikler taşıyan Petronius’un Satyricon (1’inci yüzyıl) ve Apuleius’un Metamorphoseon’u (2’nci yüzyıl) gösterilir   Roman düzyazıyla yazılır  Anlatılan olaylar kahramanlık öyküleri değil, sıradan insanların günlük yaşantılarıdır  Anlatılan olaylar, saraylar ve savaş alanları gibi destansı mekanlarda değil, sokaklar, evler, meyhaneler gibi sıradan mekanlarda geçer  Olaylara yön veren tanrılar değil, kişilerin kendi tutum, davranış, duygu ve düşünceleridir  Kullanılan dil, nazım türlerinde olduğu gibi ağdalı değil günlük ve sıradandır   Roman tarihe en bağlı edebiyat türüdür  Toplumsal, politik olaylar gelişmelerle de yakın ilişkidedir  Romanın tarihe bağlı oluşu, çok köklü bir geçmişi olmayan yeni bir sınıfın, yani burjuvazinin kendine tarih içinde bir geçmiş, şimdi ve gelecek kurma çabasından doğmuş olmasında yatar  18  yüzyıl romanlarının çoğu, burjuvazinin aristokrasiye karşı mücadelesinde kullanılmak üzere kaleme alınmış metinler gibidir   Roman, işte bu nedenle, felsefe ve sanattan boş inançları kovmak ve bunların yerine akıl ve gerçeği geçirmek isteyen bir kültürel dönüşümün ürünüdür  Bu nedenle toplumların gelişimine, yani tarihe kopmaz biçimde bağlıdır  İnsanı, öncelikle toplumsal ve tarihsel bir varlık olarak konu alan ilk sanat türüdür   Roman türleri Romanlar konu, üslup, yazıldığı dönem bakımından çeşitli türlere ayrılabilir   Üslup bakımından "romantik roman", "gerçekçi roman", "doğalcı roman", "estetik roman", "izlenimci roman", "dışavurumcu roman", "yeni roman" türleri sayılabilir   Romantik roman Kişilerin duygularını, arzularını, düşüncelerini yalnızca kendilerine ait, içten gelen doğal ve gerçek olgular gibi görür  Örneğin Sir Walter Scott’un tarihsel romanları, Jean Jack Rousseau’nun eserleri ve Goethe’nin Genç Verther’in Acıları romanı gibi   Gerçekçi roman Romantik romandan ayrı olarak kuru ve kuşkucu bir anlatım ve düşünce yapısı taşır  Balzac ve Stendhal’in romanları bu üsluptadır   Doğalcı roman Üslup bakımından gerçekçi romana benzer  Olanın olduğu gibi yazılmasını öngörür  Emile Zola ve Maupassant romanları doğalcı romanlardır   Estetik roman Belli biçim ve anlatım kaygıları ile yazılmış romanlardır  Gustave Flaubert estetik romanın en önemli yazarıdır   İzlenimci roman Diğer üsluplardan ayrı olarak eşyanın ve dış olayların kendi nesnel gerçeklikleriyle insanların bunları algılama biçimleri arasındaki farkları ortaya çıkarmaya yönelir  Yani dış gerçeklerden çok, duyu ve duygulara, iç yaşantının betimlenmesine öncelik verir  Ford Madox Ford’un romanları izlenimciliğin en sistemli ürünleridir   Dışavurumcu roman 20  yüzyılda ortaya çıkmıştır  Dışavurumculuk toplumsal kimliklerin reddedilmesi ve insan yaşamını belirleyen toplum karşıtı ya da uygarlık karşıtı güçlerin öne çıkarılmasıyla belirlenir  Dışavurumculuk, şiddetli, fırtınalı ve tanımsız duyguları vurgulamasıyla, abartma, karikatürleştirme, çarpıtma ve soyutlama tekniklerinden yararlanmasıyla bir tür "yeni romantizm" olarak da değerlendirilir  Dostoyevski, Kafka, Beckett ve Brecth’in romanları bu türün örneklerindendir   Yeni roman Aslında dışavurumculuğun izlerini taşır  Özellikle 1930 sonrasında ilk örnekleri görülmeye başlandı  Kendisinden önceki akımlardan hiçbirine benzemeyen, yazma deneyini, hatta romanın olanaksızlığını romanın asıl konusu haline getiren romanlardır  Yeni roman, yazma eyleminin kendisini sorgulamaya yönelir  Alain Robbe-Grillet, Michel Butor, Claude Simon, Philippe Soller, Julio Cortazar gibi yazarlar bunu denemişlerdir   Konusu bakımından roman "tarihsel roman", "pikaresk roman", "duygusal roman", "gotik roman", "ruhbilimsel roman", "töre romanı", "oluşum romanı" türlerine ayrılır   Tarihsel roman Uzak bir geçmişte yaşanan olayları konu alır  Ama tarihten daha derinlerde yatan insanla ilgili daha evresel bir gerçeği araştırmak amacıyla da yazılmış olabililer  Tarihi romanların örnekleri arasında Walter Scott’un romanlarını, Tolstoy’un Savaş ve Barış’ını, Stendhal’in Parma Manastarı’nı sayabiliriz   Pikaresk roman İsmini, İspanyolca alt tabakadan serüvenci ya da serseri anlamına gelen sözcükten alır  Çoğunlukla ahlaksız, rezil bir kahramanın başıboş gezginlik yaşamında yaşadığı olayları gevşek ve rahat bir üslupla anlatır  Bu türün önemli örnekleri arasında Lesage’nin Gil Blas de Santilane’ın Serüvenleri, Defoe’nun Talihli Metres’i, Thomas Mann’ın Dolandırıcı Felix Krull’un İtirafları’nı sayabiliriz   Duygusal roman İnsanın duygusal yaşamını yüksek ve özenli bir üslupla betimleyen romanlardır  Bazen bu türde yazarın kendi duygularıyla, okurun duygularını sömürmesi ön plana çıkar  Laurence Sterne’in Fransa ve İtalya’da Hissi Seyahat adlı eseri, Rousseau’nun romanları, Madame de La Fayette’in Prenses de Cleves’i bu türe örnek gösterilebilir   Gotik roman Gotik roman, İngiliz ve Amerikan romancılığına özgü bir türdür  18  yüzyılın akılcılığına karşı çıkan bir türdür  Karanlık, korkutucu, çılgınlıklarla dolu bir ortamda geçen kanlı, şeytani, büyülü olayları konu alır  Horace Walpole’un Otranto Şatosu, Mary Shelley’in Frankenstein adlı romanları bu türün örnekleridir  Gotik romanın günümüzdeki uzantıları bilimkurgu ve fantastik roman olarak gösterilebilir   Ruhbilimsel roman Kişilerin ruhsal durumlarını ayrıntılarıyla çözümlemeye çalışan romanlardır  Daha serinkanlı ve denetimli oluşuyla duygusal romandan ayrılır  Abbe Prevost’un Manon Lasko adlı eseriyla Fransız edebiyatında açılan psikolojik roman çığırı diğer ülke romancılarını da etkilemiştir  Paul Bourget’in romanları da bu türe örnektir   Töre romanı İnsanların en dolaysız biçimde toplumsal olan davranışlarını, adetlerini, geleneklerini ön plana çıkarır  Moda, yaygın konuşma ve ifade biçimleri, toplu olarak yapılan her şey bu tür romanların konusunu oluşturur  Toplumun derin yapısından çok, yüzeysel görüntüleriyle ilgilenir  En tipik temsilcileri olarak Arnold Bennet ve Evelyn Waugh’tur   Türk edebiyatında roman Türk edebiyatına roman Fransızca’dan yapılan çevrilerle girdi  Bu çevirilerden ilki Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon’dan yaptığı Terceme-i Telemak’tır  Daha sonra adı bilinmeyen bir çevirici Victor Hugo’nun ünlü romanı Sefiler’i (Les Miserables) çevirdi  1860-1880 yıları arasında başta Fransız yazarlar olmak üzere bir çok Batılı yazarın eseri Türkçe’ye çevrildi  İlk Türk romanı Şemseddin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı eseridir  Sami’den sonra Ahmed Mithad romanlarıyla Türk romanının gelişmesine katkıda bulundu  Türk romanı asıl Tanzimat döneminde gelişti  Recaizade Mahmud Ekrem’in Araba Sevdası yeni teknikler kullanılan Batılı anlamda türüne en yakın ilk Türk romanıdır  Servet-i Fünun edebiyatı döneminde ilk usta romanlar ve usta yazarlar kendilerini gösterdi  "Sanat sanat içindir" tezini savunan bu yazarlar aşk ve acıma gibi konuları işledi  Halid Ziya Uşaklıgil bu dönemin en önemli romancısı sayılır  Aşk-ı Memnu (1925) adlı romanı günümüzde de en başarılı Türk romanlarından biridir  1910’dan sonra milli duyguların ağır basmasıyla birlikte "Genç Kalemler" dergisi çevresinde Türkçülük akımı gelişti  Milli romanların yazılması bu dönemde başladı  Halide Edip Adıvar’ın Vurun Kahpeye, Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu romanları bu dönemin örneklerindendir  Cumhuriyet döneminde çağdaş Türk romanı ortaya çıktı  Toplumsal ve sosyal gelişmeleri konu alan romanlar yazıldı  Köy ve kent romanları ayrımı da bu dönemle ilgilidir   ÖYKÜ Gerçek ya da düş ürünü bir olayı aktaran kısa düz yazı şeklindeki anlatıdır  Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle roman ve diğer anlatı türlerinden ayrılır   Öyküde, olayın geçtiği yer sınırlı, anlatım özlü ve yoğundur  Karakterler belli bir olay içinde gösterilir  Bu karakterlerin de çoğu zaman sadece belli özellikleri yansıtılır  Konu tümüyle düş ürünü olabilir, ya da son derece gerçekçidir  Genellikle ironik bir rastlantı yoluyla yaratılan özel bir an üzerindeki yoğunlaşma sürpriz sonlara olanak verir   Eski Yunan’daki fabl ve kısa romanslar, Binbir Gece Masalları öykünün habercileridir  Ama öykü ancak 19  yüzyılda romantizm ve gerçekçilik akımlarının yaygınlaşmasıyla edebi bir tür haline gelebildi  Edgar Allan Poe’nin Grotesk ve Arabesk öyküleri adlı eseriyle yalnızca Amerika Birleşik Devletleri’nde değil Avrupa’da da etkili oldu  Almanya’da Heinrch von Kleist, ve E  T  A  Hoffmann, psikolojik ve metafizik sorunları öykülerinde masalsı bir anlatımla yansıttılar   20  yüzyıla girildiğinde öyküler ilk kez genellikle gazete ve dergilerde yayınlanıyor ve bu yüzden gazeteciliğe özgü yerel renkler taşıyordu  Bret Harte’nin öyküleri, Ruyard Kipling’in Hindistan’daki yaşamı anlatan öyküleri, Mark Twain’in Missisippi öyküleri bu özelliktedir   Rusya’da Gogol, Dostoyevski, Turgenyev ve Çehov’un öyküleri, öykü türünün edebi eserler arasında sağlam bir yere oturmasına büyük katkı sağladı   Türk edebiyatında öykü Türk edebiyatında Batılı anlamdaki ilk öyküler Tanzimat döneminde yazıldı  İlk öykü yazarları, Ahmed Midhat, Emin Nihat, Samipaşazade Sezai ve Nabizade Nazım’dı  Türk öykücülüğünü yetkinliğe kavuşturan yazar ise Halit Ziya Uşaklıgil oldu  Edebiyat-ı Cedide döneminde yalın diliyle dikkat çeken Uşaklıgil, titiz gözlemciliğiyle gerçekçi öykü geleneğini başlatan yazardır  Bu dönemin diğer yazarları Hüseyin Rahmi Gürpınar, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu ve Saffeti Ziya idi   2  Meşrutiyet’in ilanından sonra gelişen yeni edebiyat akımıyla birlikte öyküde toplumsal ve siyasi sorunlar işlenmeye başladı  Türkçe’de yabancı sözcüklerin temizlenmesi, yazımda konuşma dilinin hakim olması, taşra yaşamının gerçekçi bir üslupla edebiyata taşınması gibi özelliklerle bilinen bu dönemde Ömer Seyfettin, Türk öykücülüğünde yeri bir çığır açtı  Onu Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay izledi  F  Celaleddin, Selahattin Enis, Sadri Ertem, Cemal Kaygılı, Sabahattin Ali, Kenan Hulusi Koray, Nahit Sırrı Örik, Bekir Sıtkı Kunt, Mahmut Şevket Esendal Cumhuriyet dönemi öykücülüğünü hazırlan isimlerdir   Cumhuriyet dönemi 1930’lar sonrasını kapsar  Bu dönemde alışılmışın dışında bir öykü dünyası kuran Sait Faik Abasıyanık, Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaç), diyalogların usta yazarı Orhan Kemal, Mehmet Seyda, Samet Ağaoğlu, Sabahattin Kudret Aksal, Kemal Bilbaşar, Kemal Tahir ve Ahmet Hamdi Tanpınar öykü yazarları olarak ön plana çıktı  Günümüzde Türk öykücülüğü geniş bir konu ve üslup zenginliğiyle sürmektedir   MASAL Olağanüstü öğe, kahraman ve olaylara yer veren öykülerdir  Masal terimi öncelikle, Sindirella, Çizmeli Kedi gibi sözlü geleneğin ürünleri olan halk öykülerini kapsar  Ama sözlü gelenekle ilişkisi olmayan edebi yönü ağır basan bazı eserler de bu türün içinde yer alır  Halk masalları 4 temel grupta toplanır  Hayvan masalları, olağanüstü ve gerçekçi masallar, güldürücü öyküler, zincirlemeli masallar   Hayvan masalları genellikle kısa masallardır  Lafontaine masalları bu türün en güzel örnekleridir  Şeyhi’nin Har-name adlı eseri de Divan edebiyatındaki hayvan masalları türüne görmek gösterilebilir   Olağanüstü masallarda, olağan varlıkların yanı sıra cin, peri, dev, ejderha gibi olağanüstü varlıklara da yer verilir  Gerçekçi masalların başlıca kahramanları ise padişahlar, vezirler, prenses ve prensesler, zenginler, hırsızlar ya da haydutlar gibi gerçek hayattaki kişilerdir  Güldürücü masallar okuyan ve dinleyeni eğlendirmeyi amaçlayan masallardır   Zincirleme masallarda sıkı bir mantık bağıyla birbirine bağlanan, küçük ve önemsiz bir dizi olay art arda sıralanır   TİYATRO Bir öyküyü, sahne olarak ayrılmış bir yerde oyuncuların söz ve hareketleriyle canlandırma sanatıdır  Çoğu zaman yazılı bir metne dayanır  Be metnin adı senaryodur  Ancak tiyatronun tek öğesi edebiyat değildir  Oyunculuk, sahne düzeni, dekor, köstüm, aydınlatma, müzik ve dans gibi öğeleri de vardır  Burada tiyatro terimi, eser olarak edebi yönüyle ele alınmaktadır   Başka bazı sanatlar gibi tiyatro da dinsel törelerden doğmuştur  Daha sonra dinden bağımsızlaşarak bir sanat olmuştur  Temelinde, ilke insanın doğa olaylarını kendi bedensel hareketleriyle simgesel olarak canlandırma çabaları yatar  Doğa üstü güçlerin insanlara görünmesine aracılık etme çabaları da tiyatronun bir diğer amacıdır   Tiyatro eserleri de diğer edebi eserler gibi genel edebi akımların etkisinde kalır  İlk insan topluluklarıyla birlikte ortaya çıkan tiyatro, antik çağlarda asıl kimliğine kavuşmaya başladı  İlk tiyatro şenliği MÖ 534’te Atina’da düzenlendi   DENEME Tek bir konuyu rahat ve akıcı bir biçimde ele alan, çoğu kez yazarının kişisel bakış açısı ve deneyimini aktaran orta uzunluktaki edebi metinlerdir  Bu türün yaratıcısı 16  Yüzyıl Fansız yazarı Michel de Montaigne’dir  Yazdığı metinlerin kişisel düşünce ve deneyimlerinin iletilmesine yönelik edebi parçalar olduğunu vurgulamak için deneme (essai) adını seçmiştir  Türk edebiyatına deneme, diğer edebi türler gibi Tanzimat’tan sonra Batı’nın etkisiyle girdi  Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ahmet Haşim, Falih Rıfkı Atay, Yahya Kemal Beyatlı deneme türününde eserler veren önemli yazarlarımızdır  Ancak deneme türünün en önemi yazarı Nurullah Ataç’tır  Ataç, denemelerinde kişisel tavrını açıkça ortaya koyan, dilde yenilikçi ve titiz, üslupta akıcı bir yazardır   BİYOGRAFİ "Yaşam öyküsü" de denebilir  Bir kişinin yaşamını anlatmayı konu alan edebiyat türüdür  Yazarın kendi yaşamını anlattığı oto biyografiler de bu türün içinde yer alır  Yaşam öyküsü kişisel anılara ya da araştırma sonucu edinilmiş sözlü ve yazılı malzemelerin düzenlenmesine ve yorumlanmasına dayandığı için tarihin bir dalı olarak da görülebilir  Ama konu alınan kişinin bireyselliğini, yaratıcı ve duygudaş bir kavrayışla aktarmaya çalıştığı için aynı zamanda edebiyatın bir koludur   Tarihte ölen kişinin yaşamını ve yapıtlarını öven mezar yazıtları ve cenaze törenlerindeki konuşmalar yaşam öykülerinin ilk örnekleri sayılabilir  Daha sonra eldeki verilerin keyfi ya da eleştirellikten uzak bir yorumuna dayanan, söz konusu kişiyi övmek ve okura örnek oluşturmak için yazılan yaşam öyküleri başlamıştır  Bunun hemen ardından kişilerin gerçek yüzünü ortaya çıkarmayı amaçlayan eleştirel yaşam öyküleri de kaleme alınmıştır   Yaşam öyküsünün bir başka özelliği, yazarının tarafsız olmamasıdır  Yaşamını yazdığı kişiyi sunar ve yorumlarken kendi kişiliğini de eserine yansıtır  Otobiyografi türünde bu özellik daha da belirgindir   MAKALE Yazarın belli bir konuda, genellikle günlük politika ile ilgili görüşlerini dile getirdiği kısa metinlerdir  Makale, asıl gazetelerin yaygınlaşması ve gelişmesiyle kendini gösteren bir edebi türdür  Yazar bu kısa yazılarda çeşitli konulara ilişkin kişisel görüş eleştiri ve önerilerini sıralayabilir  Ya da politik veya toplumsal sorunlara değinebilir  Konular politikanın yanı sıra, bilim, dil, kültür gibi yazarın tercih ettiği herhangi bir alan da olabilir  Makalenin amacı, açıklama, eleştiri, tanıtım, bilgilendirme de olabilir  Ama genellikle eleştirel tutum ön plandadır  Makaleler, günlük yazıldıktan sonra bir araya getirilerek makale kitapları şeklinde yayınlanabilir   ELEŞTİRİ Herhangi bir kişiyi, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlışlarını dile getirerek göstermek amacıyla yazılan kısa metinlerdir  Hedeflenen öğeyi doğru ve yanlış yönleriyle tanıtmayı amaçlayabileceği gibi, bu öğenin doğru tanıtılmasını sağlamayı ve bir değerlendirmeyi de hedef alabilir  Edebiyat sorunlarını ve yapıtlarını konu alan inceleme, yorum ya da değerlendirme olarak da tanımlanabilir   ANI Kişisel yaşantının bütünü ya da belli bölümlerini ya da gözlemleri dile getirmek amacıyla yazılmış edebi metinler ya da kayıtlardır  Otobiyografi ile karıştırılabilen anı, ondan dışsal olaylara verdiği önem nedeniyle ayrılır  Anıda kişisel yaşam izlenimlerinin yanı sıra bu izlenimlerin dış boyutları da geniş olarak yer alır  Otobiyografide yazar öncelikle kendilerini konu edinirken, anı yazarları çoğunlukla çeşitli tarihsel olaylarda rol oynamış ya da bu olayların yakın gözlemcisi olmuş kişilerdir   MİZAH Olayların gülünç, alışılmadık ve çelişkili yönlerini yansıtarak insanı düşündürme, eğlendirme ya da güldürme sanatıdır  Bu amaçla yazılan edebi eserler de mizah türü için de değerlendirilir  En kaba şakadan en ince espriye kadar bütün mizah örnekleri, birbiri ile uyum içindeki olaylar arasındaki çelişkinin birdenbire ortaya çıkarılmasına dayanır  Mizah gelenek ve kuralların sorgulanmasında önemli bir rol oynar  İki amacı vardır, saldırma ve savunma  İnsanın topluca yaşamaya başladığı dönemle birlikte mizah da otaya çıkmıştır  Kentleşmeyle birlikte daha soyut ve dolaylı bir özellik kazandı   Mizahı bedensel şiddetten ayırıp keskin dilli bir sanata dönüştüren Atinalılar olmuştur  Ortaçağda kilise ve kralları alaya alan masallarıyla şenliklerde halkı eğlendiren öykü anlatıcıları jonglörler ve gezgin minstrel’le birlikte açık cinsel çağrışımları da olan yeni bir mizah türü yaygınlaştı  20  yüzyılda yeni bir mizah türü doğdu  Komik öğelerin yanı sıra ürkütücü ve korkunç öğelere de yer veren kara mizah ortaya çıktı  Siyasal mizah da bu dönemde önem kazandı   Türk edebiyatında mizah Türk edebiyatında ise gerçek anlamda ilk mizah ürünleri masallar, fıkralar ve seyirlik oyunlardır  Divan edebiyatında da sık rastlanmamakla birlikte mizah yer almıştır  Tanzimat döneminde Türk mizahının çehresi geniş ölçüde değişti  Teodor Kasap ve Direktör Ali Bey’in Fransız edebiyatının etkisiyle yazdıkları tiyatro eserleri önem kazandı  Şinasi’nin Şair Evlenmesi, Ziya Paşa’nın Zafername Şerhi, Namık Kemal’in imzasız fıkra ve yergileri bu tiyatro eserlerini izledi  2  Meşrutiyet’le birlikte Türk mizah edebiyatı büyük gelişme gösterdi  Baha Tevfik, Peyami Safa, Ömer Seyfettin, Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon gibi birçok yazar mizah yazılarıyla ünlendi  Cumhuriyetle birlikte Türk mizahı yeni bir kimlik kazandı  Bu dönem yazarları geçmişi eleştiren, yeni dönemi savunan bir tutum benimsedi  Çok partili dönemle birlikte mizah kapsam ve konu bakamından büyük zenginlik kazandı  Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Rifat Ilgaz, Orhan Kemal, Bedii Faik, Haldun Taner, Muzaffer İzgü, Çetin Altan gibi yazarlar bu dönemin önemli isimleridir   | 
|   | 
|  | 
|  |