Prof. Dr. Sinsi
|
Hoca Ali Rıza - Ressam
Hoca Ali Rıza - Ressam
Rüştiyede okurken resim derslerine ilgi duyan Hoca Ali Rıza (" Üsküdarlı" da denir) idadide okurken, okulda bir "resimhane" kurulmasını önerdi ve önerisi benimsenince, kurulan atölyede Nuri Paşa'dan ilk temel bilgileri edindi Daha sonra Süleyman Seyyit ve M Kes'ten ders aldı Harbiye'ye girerek 1884'te bitirdi ve okulun resim öğretmeni yardımcılığına, 1895'te de kolağası rütbesiyle resim öğretmenliğine atandı Dönem arkadaşları o yıllarda Avrupa'da bilgilerini geliştirirken, Üsküdar'ın ve Karacaahmet'in sessiz köşelerini büyük bir tutkuyla resimlerine aktarmaya başladı Doğup büyüdüğü yöreye bağlılığıyla, İstanbul'un sakin köşelerini canlandıran manzara resimlerini sanatına temel kaynak aldı; zaman zaman Çamlıca ve Kayışdağı'na uzanarak, doğanın şiirsel yanını, yumuşak bir desen ve boya beğenisiyle tablolarında canlandırdı
BİR "OKUL" ÖNCÜSÜ
Hoca Ali Rıza'nın yalnız yaşadığı dönemde değil, kendisinden sonra gelen sanatçı kuşakları üstünde de, desen bilgisinden ve uygulamasından kaynaklanan bir çığır yarattığı söylenebilir Resminin kökeninde doğa gözlemine bağlılık ve İstanbul görüntülerini olduğu gibi yansıtma çabası yatan sanatçı, öğretmenlik görevinden emekliye ayrıldığı 1910 yılına kadar bütün çalışmalarında bu ilkeye bağlı kalmış, 1910 yıllarından sonra, Sanayi-i Nefise bir sanat eğitim kurumu olarak ön sırayı alıp, askerî okullardaki resim atölyeleri yavaş yavaş eski etkinliğini yitirince, sağlık nedeniyle emekliliğini istemiş, ama emekliye ayrıldıktan sonra da Nümune-i Terakki'de, Çamlıca Kız Lisesi'nde, Ameli Hayat Mektebi'nde, Darüşşafaka ve Kız Sanayi-i Nefise Mektebi'nde resim dersleri vermiştir Türkiye'de sanat bilgisinin kökleşmesinde ve bir ölçüde yaygınlık kazanmasında, Hoca Ali Rıza'nın zamanla bir kuram niteliğine bürünen kişiliğinin ve öğreticiliğinin önemli bir yeri vardır Okullara otuzar model içeren üç albüm hazırlamış, İkinci Meşrutiyet'ten sonra kurulan Ressamlar Cemiyeti'nin başkanlığını yapmış ve bir süreli yayın çıkarılmasına önayak olmuştur
Karakalem, füzen, pastel, suluboya ve yağlıboyayla gerçekleştirdiği natürmort ve manzara resmi türündeki yapıtları,çeşitli koleksiyonlara (özellikle Ankara'daki Milli Kütüphane) dağılmış olan Hoca Ali Rıza'nın doğaya tutkun bir derviş eğilimiyle çizdiği resimleri, Osmanlılık ile çağdaşlık arası bir estetiği akla getirir: Yapıtlarında bütün çağdaşlığına karşın, "eski"liğin kapalı simgeleri saklı gibidir Doğa tutkusunun, inceleme ve gözlem yeteneğinin, bir resim için taşıyacağı değeri, sürekli biçimde vurgulamak istemiş, ama bunu, Batılı bir sanat öğreticisinin alışılmış yöntemleriyle değil, bir Türk eğiticisinin gelenekten süzerek arıttığı, İstanbul'un doğasıyla bütünleştirdiği ahlak ve düşünce felsefesiyle, alçakgönüllü bir biçimde yapmıştır Bu nedenle resimlerinde yeterince dengeli ve ölçülü davranmayı yeğlemiş, deseninin ince çizgileri, kâğıt üstünde okşayıcı bir etki bırakmıştır Bu açıdan bakıldığında, sanatının genel niteliğini kazandıran değerlerin öncüsü olduğu söylenebilir
|