Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Kitap Özetleri

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
fatih, harbiye, roman, özeti

Fatih Harbiye (Roman Özeti)

Eski 08-23-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fatih Harbiye (Roman Özeti)



FATİH - HARBİYE

YAZARI : Peyami Safa

BASIM YERİ : Ötüken

BASIM YILI : 1999

SAYFA SAYISI : 128

FİYATI : 3000000

BASIM SAYISI : 19

KAHRAMANLARI :

NERİMAN : Romanın baş kahramanıdır Ne istediğini tam olarak bilmeyen ,Avrupai hayata özenen bir kızdır

ŞİNASİ : Neriman'ın evleneceği insandır Neriman'da ki değişikliklerin farkındadır ama yapısı gereği sakin bir insan olduğundan dolayı çoğu şeyi sükutla karşılar

FAİZ BEY : Neriman'ın babasıdır Kızındaki değişikliğe bir anlam veremez ama herşeye rağmen kızının mutluluğunu isteyen iyi bir babadır

MACİT : Neriman'nın erkek arkadaşıdır Neriman'ı öz değerlerinden uzaklaştırmasında önemli bir rolü vardır

GÜLTER : Nerimanların evlerindeki emektar yadımcıdır

FAHRİYE : Neriman'ın arkadaşı

NEZAHAT : Şinasi'nin kız kardeşi

FERİT : Şinasi'nin arkadaşı

YAZARIN EDEBİ ŞAHSİYETİ - HAYATI :

PEYAMİ SAFA
(1899-15 Haziran 1961)
Şair İsmail Safa'nın oğlu olan Peyami Safa, küçük yaşta babasını kaybetti(1901) Ve uzun süren bir hasatalık dönemi geçirdiği için ilkokuldan sonra düzenli bir eğitim görmediBütün yaşamı boyunca kendi kendisini yetiştirdi On üç yaşında çalışmaya başladı On dokuz yaşında gazetecilik mesleğine girdi Sayısız makale ve fıkra yayınladıPara kazanmak kaygısıyla yazdığı romanlarda "Server Bedi" imzasını kullandı Asıl adını taşıyan romanlarında çok yönlü kişiliğini yansıttı Kendisini yetiştiren yazar, geniş kültürünü, güçlü sezgilerini duygu ve düşünce planındaki araştırmalarında kullandı
Türkiye'nin geçirdiği kültür ve medeniyet değişiminin toplum hayatına etkilerini, bunların psikolojik ve sosyal sonuçlarını, buhranlarını, çatışma ve uzlaşmaları ele aldı Tahlilci,tenkitçi, bir bakış açısı kullandı
Türk edebiyatını olduğu kadar, batı romanını da inceleyen Peyami Safa, edebiyatımızda romanı çok iyi bilen yazarlardan biri olduRoman tekniği ve incelemesi ile ilgili ilk sayılabilecek makaleleri de yine Peyami Safa yazdı Sağlam ve objektif görüşler ileri sürdü Bu makalelerde kendi romanlarının savunmasını veya izahı yerine, genel anlamı ile roman türünü ele aldıRomanda realizm ve natüralizmi reddetti Romanda tip, hacim, ifade, tahlil ve kurgu ile ilgili görüşler ileri sürdü
Kendi yazdığı romanlarda felsefe bilgisi ve geniş kültürünün etkisiyle metafizik konulara, gazteciliğinin yönlendirmesi ile sosyal meselelere yer verdiBuna rağmen, dar ve kapalı mekanlarla az sayıda kahraman ve basit olay örgüsü ile kurduğu başarılı psikolojik romanlarıyla tanındı Ruh hallerini çözümlemedeki başarısı,usta işi roman kurgusu ve kıvrak dili ile dikkatleri çekti Konunun çeşitliliğine ve derinliğine göre farklı anlatım tekniklerini kullandı Tahlil ve tasvirin ağırlıklı olduğu tahkiyede konuşur gibi yazmaya karşı çıktı Halk dilinin aşılması ve günlük ifade imkanlarının üstüne farklı ve soyut kavramları da içeren geniş bir edebiyat dilinin kullanılmasını savundu
Server Bedi takma adıyla yazdığı 80 kadar hikaye ve romanı edebi eser saymamaktadır Peyami Safa'nın avam işi kabul ettiği bu eserlerin çoğu edebiyat tarihçilreri tarafından takdirle karşılanmaktadırÖzellikle Cingöz Recai adlı roman kahramanın etrafında gelişen bir seri eseri, edebiyatımızın yegane polisiye romanları sayılmaktadırPeyami Safa'nın asıl edebiyatçı yanı, kendi adıyla yayımladığı romanlarında belirmektedir

ESERLERİ:
Fikri eserleri ; Türk inkılabına bakışlar (1938), Büyük Avrupa Anketi (1938), Felsefi Buhran (1939), Millet ve İnsan (1943), Mahutlar (1959), Sosyalizm (1961), Nasyonalizm (1961), Mistisizm (1961)
Hikayeleri ; Karanlıklar Kralı (1913), İstanbul Hikayeleri (1919),Gençliğimiz (1922), Siyah Beyaz Hikayeler (1923), Aşk Oyunları (1923), Süngülerin Gölgesinde (1924), Ateşböcekleri (1925)
Romanları ; Sözde Kızlar (1925), Mahşer (1924), Canan (1925), Bir Akşamdı (1928), Şimşek (1928), 9 Hariciye Koğuşu (1930), Attila (1931), Fatih-Harbiye (1931), Bir tereddüdün Romanı (1933), Biz İnsanlar (1939), Matmazel Noraliya'nın Koltuğu (1949), Yalnızız (1951)
Ölümünden sonra yayınlanan seçme yazıları ; Doğu - Batı Sentezi (1963), Osmanlıca - Türkçe - Uydurmaca (1970), Sanat - Edebiyat - Tenkid (1970), Seçmeler (1970), Din - İnkılap -İrtica (1972), Kadın - Aşk - Aile (1973), Eğitim - Gençlik - Üniversite (1973)

FATİH - HARBİYE :
Peyami Safa'nın san'at dünyasının zirvesine tırmanan eserlerinden biridirÇünkü Peyami Safa' nın olgunluk çağında yazılan bir eserdir
Türk - İslam mücerretlerini Osmanlı müşahhasında meydana getirdiği medeniyetten kopulup batıya yönelişin cemiyet ve aile üzerindeki tesirlerini işlemektedir Batılılaşma hareketinin önceleri muayyen semtlerde süratle yerleşmesine mukabil bazı semtlerin daha fazla geleneğini muhafaza ettiğini ve böylece İstanbul' un yamalı bohça manzarasına büründüğünü, zamanla batılılaşma cereyanını büyük bir gayretle eski medeniyete bağlı istanbul semtlerini hırpaladığını ortaya koyarken, medeniyetler arası, çatışmanın ailelere kadar girerek babayı aynı dünyada bırakıp, çocuğunu batıya doğru çektiğini göstermektedir
Bir moda salgını tarzında yayılan Batılılaşma hareketinin zamanla ruhlarda nasıl bir törpülenme husule getirdiğini teşhisten sonra; bu yeni hayat uslubuna gönül vermişlerin dahi ruhlarının en derin ve en nazlı noktalarında, öz kültürümüz arzusunun küllenmiş bir kor şeklinde varlığını muhafaza ettiği, eserde açıkça görülmektedir
Peyami Safa, Fatih - Harbiye' de toplum ve kültür yozlaşmasının nedenlerini tartışırken de toplumdaki maddileşmeyi öne sürerek Batılılaşmanın gereksizliğini vurguladı Fatih - Harbiye onun bu yönünü en iyi gösteren romanıdır Peyami Safa bu romanını kahramanı genç kızın (Neriman), asıl değerlerden uzaklaşarak Harbiye'de yaygınlaşan Avrupai yaşama özenmesini ve yeniden Fatih'in simgelediği aslına dönüşünü betimlerken, bu değişimi, bütünüyle ruhsal etmenlere bağlar

Alternatif özet

Fatih harbiye
Eserin baş kahramanı Neriman lise yıllarında tanıştığı ve yedi yıldır birlikte olduğu dostu Şinasi’den gittikçe uzaklaşmaya baslar

Artık o Şinasi’nin ve çevresindekilerin tanıdığı Neriman değildir Giyimi, zevkleri, derslerine ve çevresine karsı tavırları değişmiştir

Doğu medeniyeti ve ona ait her şeyden nefret etmekte, buna karşılık Batı medeniyeti ve ona ait her şeye sevgi duymaktadır Bu yüzden İstanbul’da Batının etkilerini en çok üzerinde taşıyan Beyoğlu semtine karsı aşırı bir sevgi duyar ve her fırsatta evlerinin bulunduğu Fatih'ten tramvaya binerek oraya dolaşmaya gider

Bu arada konservatuarın Bati Müziği Bölümü ve Beyoğlu’ndan tanıştığı zengin aile çocuğu Macit ile arkadaş olur Macit onun gözünde Batiyi ve medeniliği temsil eden bir gençtir Bu yüzden ona karşı bir sevgi duyar

Hatta Neriman bir gün Şinasi’ye yalan söyleyerek Macit ile buluşmaya gider Fakat Şinasi bu yalanın farkına varır ve araları iyice bozulur

Bir gün Macit Neriman’ı zengin insanların katılacağı büyük bir baloya davet eder Neriman da bu baloya katılmayı çok istemektedir Baloya gitmeye izin alabilmek ve gerekli parayı temin edebilmek için, son zamanlarda değişen tavırlarından dolayı kendisine kızmakta olan babası Faiz Bey’in gözüne girmeye çalışır Uzun konuşmaların ardından Faiz Bey, Şinasi ile birlikte gitmeleri şartıyla baloya gitmesine izin verir

Bunun üzerine Neriman baloda giyeceği bir elbise almak için Beyoğlu’na gider Dönüşte dayısının evine uğrar Fakat burada dayısının kızlarından dinlediği bir olay Neriman’ın hayatini değiştirir

Olay sudur: "Fakir bir Rus gitaristle yasayan bir Rus kızı, az parayla yaşamak kendisine ağır geldiği için onu terk ederek, tanıştığı zengin bir Rum ile evlenir Fakat bu zenginlik içindeki hayatta eskisinden çok daha mutsuz olur Bu hayattaki her şeyi ve çevresindeki insanların davranışlarını basit ve yapmacık bulur Pişman olarak tekrar fakir Rus gitariste döner Fakat adam kendisini kabul etmez Buna dayanamayan Rus kızı intihar eder"

Neriman dinlediği bu olayla kendi hayati arasında büyük bir benzerlik bulur Gittiği yolun yanlış olduğunu, mutlu olmak için sadece paranın ve medeniyetin yeterli olmadığını, iç huzurun da gerektiğini anlar

Balodan da, Macit'ten de vazgeçer Doğu medeniyeti ürünü olduğunu düşünerek nefretle bir kenara bırakmış olduğu udunu tekrar eline alır Şinasi ile de en kısa zamanda evlenmeyi kabul eder

Artık Neriman, babası Faiz Bey ve Şinasi mutsuz geçen günlerin ardından nihayet huzurlu günlerine dönmüşlerdir


KARAKTERLER HAKKINDA YORUMUM:

EN SEVMEDİĞİM KARAKTER : Nermin'dir Aslında duyguları çok karışıktır ama yine de yaptığı şeyler çok yanlıştırRomanda Neriman'nın bencilliği çok açıkça belli, babasını -çok zengin olmadıkları halde- masrafa sokmuşturNeriman'ın çok istediği şey Macit'in davet ettiği baloya katılmaktır Bu balayo katılmak için ve elbise almak için babasına bunu nasıl kabul ettireceğini düşünmektedir Neriman öz değerlerinden uzaklaştıkça kafası daha çok karışmaktadır ve son olarakta dayısının kızlarının evinde bir Rus kızın hikayesini dinleyince aklı başına gelirÖnceleri yaptığı şeylerle evleneceği insan olan Şinasi'nin de kalbini kırmıştır

EN SEVDİĞİM KARAKTER : Şinasi'dirNeriman'da ki değişikliğin farkındadır Fakat bu ilişkiyi hem uzun bir ilişki olduğu için hem de Neriman'ın babası olan Faiz Bey'e saygısından dolayı son verememiştirArada sevgide söz konusudur Neriman'ın ondan gizli Macit ile buluştuğunu görmüş ve Neriman'dan soğumaya başlamıştır Sabırlı bir insandır Neriman'ın tekrar özüne dönmesinde rolü vardır

Alıntı Yaparak Cevapla

Fatih Harbiye (Roman Özeti)

Eski 08-23-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fatih Harbiye (Roman Özeti)



KİTABIN ADI Andersen Masalları
KİTABIN YAZARI Hans Christian ANDERSEN
YAYINEVİ VE ADRESİ Engin Yayıncılık Beyazıt / İSTANBUL
BASIM TARİHİ
KİTABIN YAYIM MAKSADI Çocuklara Okuma Alışkanlığını Sağlamak, Bilgi Hazinelerini Geliştirmek, Kısa ve Öz Mesajlar Vererek Hayata Emin Adımlarla Yetiştirmek

KİTABIN ÖZETİ :

1 PRENSES VE BEZELYE TANESİ:

Günlerden çok fırtınalı ve sağanaklı bir gündür Tepenin yüceliklerindeki büyük şatoda bir kral, kraliçe ve yakışıklı oğulları prens oturmaktadır Prens çok uzun yıllar boyunca kendi gibi iyi ahlaklı ve güzel bir prenses arar Ancak bu kadar aramaya rağmen bulamamıştır ve bunun üzüntüsüyle şatoya geri dönmüştür Durumu krala anlatacağı zaman kapı vurulur Kapıyı açan kral karşısında sırılsıklam olmuş güzel mi güzel bir kız görür, hemen içeriye alır, kraliçe kızın bir prenses olamayacağını ve kızın asil olmadığını düşünerek prensin kızla evlenmesine karşı çıkar Daha sonra kız için hazırlanan yatağın altına bir bezelye tanesi koyarak üstüne yumuşak yataklar koyarak kızı istirahat ettirirler Sabahleyin kıza rahat edip etmediğini soran kraliçe, sabaha kadar uyumadığını ve yatakta bir şeyin beni rahatsız ettiğini söyler Kraliçe gülümseyerek “ancak bir prenses bu kadar nazlı olabilir” Diyerek prensin bu kızla evlenmesine izin verir

2 KİBRİTÇİ KIZ:

Soğuk bir Noel arifesinde, kentin caddelerinde herkes eğlenirken küçük kız onları seyredip kendi kendine eğleniyordur Küçük kız kibritçi dir Kutu ile kibrit satar O soğuk havada insanlar eğlenirken küçük kız hayatın acımasızlığını, yoksulluğu tatmıştır Ailesine yardım etmek için her geçene kibrit satmak ister, fakat o gece hiç satamamıştır Havanın çok soğuk olması ve kızın yorgun oluşu yinede onu yıldıramamıştır Birazcık olsun ısınmak için iki ev arasında bir aralığa girer ve hayallere dalar Çocukluğunu mutlu bir şekilde yaşamak, iyi bir evde oturmak, yoksulluk çekmemek gibi; derken biraz ısınmak için bir kibrit yakar Nasıl olsa üvey annem ve babam anlamaz diyerek sıcacık bir ev hayal ederken kibriti yakarak bitirir Bu durumu fark edince ne yapacağını şaşırmış, korkmuş ve ölmüş büyük annesinden yardım dilenmeye, seslenmeye başlar Durmaksızın yağan kar, küçük kibritçi kızın üstünü örter Küçük kız, kaskatı ve donmuş kalakalır oracıkta Büyük annesi elini uzatır ve küçük kibritçi kızı yanına alır

3 DÜNYANIN EN GÜZEL GÜLÜ :

Bir zamanlar yaşlı bir kraliçe varmış Kraliçe güçlü, dediği dedik bir insanmış Kimse bir dediğini iki etmezmiş Kraliçe, bütün mevsimlerde bütün dünya ülkelerinde yetişen güllerden güzel güller yetiştirirmiş Ama sarayda, acı ve keder kol geziyormuş Çünkü kraliçe çok ağır hastaymış, doktorlarda yakında öleceğini söylüyorlarmış “Tek bir umut var kraliçenin kurtulması için” demiş bir bilgin “Eğer dünyanın en güzel, en soylu gülünü bulup getirirseniz kraliçe uzun yıllar yaşar” Yaşlı, genç kraliçenin iyileşmesi için dünyanın dört bir yanında en güzel gülü aramaya koyulmuş ama hiç biri işe yaramamış Sonunda kraliçenin küçük oğlu annesine seslenerek beni dinle demiş ve başlamış okumaya Kitapta, cennetin görünmeyen bir köşesinde açan yapayalnız bir gülden söz ediliyormuş Bu gül kendisini ta derinden görmek isteyene görünürmüş Beyaz bir gülmüş ama güneşin batışında pembeleşen, o kızıllık yansıdığı vakit büyüleyici bir renge bürünen bu gül gerçek sevginin ve güzelliğin simgesi imiş Birden tatlı bir pembelik yayıldı Kraliçenin yanaklarına, gözleri büyüdü, bir güneş gibi parladı ve kitabın yaprakları arasında pembe bir gül, dünyanın en güzel gülü beliriverdi “Onu görüyorum !” diye bağırdı kraliçe Bu gülü kim görürse bir daha hiç mutsuz olmaz ve ölümsüzleşirmiş

4 ÜÇ ZIPZIPIN ÖYKÜSÜ :

Çekirge, pire ve uçan kaz bir gün saraya davet edilmişler Kral üçünün arasında bir yarış düzenleyecek ve en yükseğe sıçrayana büyük bir ödül verecekmiş Sonunda ödülü açıklamış Yarışı kazanana kızımı vereceğim demiş Yarışmaya önce pire, çekirge sonrada uçan kaz tek tek zıplayarak yarışmışlar Bunların her biri kendini diğerlerinden üstün görüyormuş İlk yarışan pire çok yüksek zıplayınca görünmemiş ve onu almamış olarak kabul etmişler Çekirgede pirenin yarısı kadar zıplamış ancak kralın üstüne konduğu için kral ona çok kızmış Sıra uçan kaza gelmiş, kaz nazikçe prensesin yanına kadar sıçramış kral bu nazikçe sıçrayışı görünce kararını açıklamış “En yükseğe sıçrayan kızıma doğru sıçrayandır” Demiştir ve prensesi uçan kaza vermeğe karar vermiş Olayı duyan pire ile çekirge yaptıkları hatayı anlayıp çok üzülmüşler

5 KÜÇÜK DENİZ KIZI :

Zamanın birinde okyanusların dibinde bir şato varmış Burada kral büyük anne ve altı kız beraber yaşarmış Bu kızlardan en küçüğü hepsinden güzelmiş Büyük anneleri arada sırada masallar anlatır yeryüzünde ve insanlardan bahsedermiş Kızlara yeryüzünü göstereceğine dair söz vermiş Kızlar on beş yaşına geldiklerinde yeryüzünü görüp geri gelmişler Kızların beşi geri dönmeyi ve eski yerinde yaşamayı kabullenirken en küçük kız ise dünyalı bir prense aşık olmuş ve bir an önce onun yanına gitmek istiyormuş Büyük anneleri haberi duyunca deniz büyücüsüne gidip çözüm aramış Deniz büyücüsü deniz kızına bacak verecek ama karşılığında kız sesini kaybedecekti Deniz kızı zor da olsa prensi için bu şartı kabul etmiş ve hemen prensin yanına varmıştı Prens bunun konuşamıyor olduğunu fark edince kardeşi gibi davranmaya başlamış Deniz kızı bu duruma çok üzülmüş Kısa bir süre sonra prens başka biriyle evlenmeye karar vermiş Durumdan haberdar olan büyük anne büyücüye gidip yardım istemiş Büyücü özel bir hançer yaparak, demiş “Eğer hançeri prensin kalbine saplarsa kurtulur, yapamazsa ölür” Hançeri alan deniz kızı prensin uyuduğu bir akşam kalbine saplamak istemiş Ancak o sırada uyanan prens tebessüm ederek bana bir şey mi söyleyecektin demiş Deniz kızı bunu yapamayacağını anlayınca daha fazla dayanamayarak oradan ayrılır Kısa bir zaman gezindikten sonra vücudunun değiştiğini görür Fazla zaman geçmeden deniz kızı hayata veda eder

6 KARA BUĞDAY :

Fırtınadan sonra bir kara buğday tarlasından geçenler bilir Kara buğday tarlası sanki kavrulmuş gibidir Yaşlı söğüdün tam önünde bir kara buğday tarlası varmış Kara buğday Pek kibirli imiş Başı yükseklerden hiç inmezmiş “Bende buğday başakları kadar güzelim üstelik çok daha da güzelim Benim çiçeklerim, elma çiçeklerine benzer, herkes hayranlıkla seyreder Benden güzeli var mı ? söyle söğüt ağacı” demiş Söğüt, ağır ağır başını sallar “var var” dermiş Aradan zaman geçmiş, hava bozmuş, fırtınalar yağmurlar başlamış Fırtınayı gören bütün çiçekler , bitkiler boyun bükerken kara buğday pek kibirli ya, asla boynunu eğmezmiş Onu diğer bitkiler uyarmış fakat kara buğday duymamazlıktan gelmiş Fırtına geçip, rüzgarlar dinince, doğa adeta bir sessizliğe bürünmüş Her taraf sakinleşmiş, güzelleşmiş Ama kara buğday yangından çıkmış gibi kavrulmuş kararmış, simsiyah olmuş işe yaramaz, cansız bir ot oluvermiş olayı gören ve duyan diğer çiçek ve otlar olaya çok üzülmüşler

7 KUMBARA :

Çocukların odasında, gar dolabın üstünde oldukça yüksek bir köşede domuz biçiminde içi ağzına kadar para dolu bir kumbara varmış Gar dolabın tepesinde yer aldığı için odada olup biteni seyredebiliyor, karnındakilerle her şeyi satın alabileceğini düşünüyordu Buda onu çok mutlu ediyordu Odadaki tüm oyuncaklar beraberce oynarlardı fakat kumbarayı oyuna çağırmak için davetiye göndermek gerekiyordu Çünkü aşağıdaki konuşmaların duyamayacak kadar yüksekte idi Aşağıdaki oyunları, eğlenceleri yalnızca seyretmekle yetinirdi Kumbara bu duruma çok üzülmüş çok kızmış ve hayallere dalmıştı Bir süre sonra bom domuz kumbara paramparça yerde yatıyordu Tabi içinde fırlayıp dört bir yana saçılan paralarda oradan oraya yuvarlanıyor, dans edip duruyordu Paralar dünyaya yeniden gelmişçesine bir anlık dahi olsa özgürlüğün tadını çıkararak dans ederken domuz kumbaranın parçaları da bir kutuya konuyordu Her şeyin bir başı bir sonu vardır derler Umarız yeni kumbaranın başına aynı şeyler gelmez

8 SU DAMLASI :

Büyütecin ne olduğunu, her şeyi yüz kat büyülten bir çeşit gözlük camı olduğunu herkes bilir Bir damla suya büyüteçle bakıldığında binlerce küçük yaratık görünür Oysa çıplak gözle bakarsak onların hiç birini göremeyiz Ama onlar her zaman o suyun içindedir Bir zamanlar “dev amca” adında bir adam yaşarmış, güzel, ilginç olan her şeye sahip olmak istermiş eğer elde edemezse ya büyücüye başvurur yad kendi kendine binbir çeşit yol icat edermiş Bir gün aline büyüteci alıp bir damla suyu incelemiş suyun içinde o gözle görünmez yaratıklar hiç durmadan hareket ediyorlar, sıçrayıp, hopluyorlarmış Çok ilginç bulmuş fakat daha net görmek için renklendirmeyi düşünmüş ve kırmızı bir renk damlatmış içine Bu bir büyücünün kanıymış Birden sudaki yaratıklar pespembe oluvermiş Bu yaratıkları bir kente yaşayan canlılara benzetmiş Hiç durmadan itişiyorlar, dövüşüyorlar, birbirlerini çekiştiriyor ve acımasızca ısırıyorlar Aşağıdakiler yukarı çıkmak istiyor hem de devamlı onları sindirmeye çalışıyorlar “Aslında bu yalnızca bir su damlası” demiş Gülümseyerek “Ama yinede gerçek yaşamdan bir örnek Oysa tüm canlılar birbirlerine sevgi ile baksalar her şey daha güzel olmaz mıydı ? diyerek bitirir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.