Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Psikoloji / Sosyoloji / Felsefe

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dilin, doğası

Dilin Doğası

Eski 08-23-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dilin Doğası




Dilin Doğası


Müteakip üç dersin başlığı ?Dilin Doğası? Onlar bizi dili tecrübeye maruz kalma ihtimaliyle karşı karşıya getirmeyi amaçlıyor Birşeyin ? bu bir nesne, kişi ya da tanrı olabilir ? tecrübesine maruz kalmak, bu birşeyin bir kadermişçesine başımıza gelmesi, bize çarpması, bizi etkileyerek dönüştürmesi demektir Bir tecrübeye ?maruz kalmaktan? sözettiğimizde biz özellikle tecrübenin kendi üretimimiz olmadığını dile getirmek isteriz; burada maruz kalmak ona katlanmamız, rıza göstermemiz ve başımıza geldiği şekliyle kabul ederek ona boyun eğmemiz demektir O, bu meydana gelen, olup -biten, vukubulan şeyin bizatihi kendisidir


Dille bir tecrübeye/dil tecrübesine maruz kalmak bu yüzden kendimize dile girmek ve teslim olmak suretiyle dilin talebiyle uygun şekilde ilişkiye girme izni vermek demektir Eğer insanın varlığının doğru mekanını dilde bulduğu ? onun bunun farkında olup olmamasının hiçbir önemi yoktur ?doğru ise, o zaman, dille maruz kaldığımız tecrübe, varoluşumuzun en derin bağlantısına işaret ediyor demektir


Dili konuşan bizler onun üzerinde, bu tür tecrübelerle günden güne veya zamanın akışı içinde dönüştürülürüz Fakat günümüzde, dille maruz kaldığımız tecrübe, yalnızca dikkatimizi dille ilişkimize çektiği ölçüde bu ilişkiyi zihnimizde tutabilecek şekilde maruz kalsak bile, biz modemler için pek de önemli olmayabilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Dilin Doğası

Eski 08-23-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dilin Doğası




Bu soruya cevap vermekte sıkıntıya düşmemiz kaçınılmaz bir durumdur Gerçekten de, biz birdenbire bu soruyu emniyetle terkedebileceğimiz kanallara sürükleyen bir referans kılavuzu ve noktası keşfedebiliriz


Dilimizi konuşuruz sKonuşarak gerçekleştirmesi dışında insan başka nasıl dile daha fazla yaklaşabilir? Böyle olsa bile, dilimizle ilişkimiz, belirsiz, müphem ve hemen hemen bütünüyle dilsiz/söze dökülmemiş bir ilişkidir Biz bu tuhaf durum üzerine kafa yorarken, konuyla ilgili her gözlemin önceleri tuhaf ve anlaşılamaz hale gelmesinden kaçamayız Bu yüzden, kendimizi yalnızca daha önceden anladığımız şeyi duyma alışkanlığımızdan kurtarmamız yararlı olabilir Benim bu teklifim yalnızca dinleyen herkese yönelik bir teklif değildir; daha çok dil hakkında konuşmaya çalışan kişiye, bunun da ötesinde, dil hakkında konuşmayı denerken başlıca amacı, dil ve onunla ilişkimiz hakkında düşünür hale gelmemize imkan verecek bütün ihtimalleri göstermek olanlara yöneliktir



Fakat bu, yani dille tecrübeye maruz kalmak yine de dil hakkında malumat toplamaktan çok daha başka birşeydir Bize, çok farklı dillerin lingüist ve filologlarının, psikologların ve analitik filozofların sağladığı bir türden malumat sınırsızdır ve ona duyulan talep sürekli artmaktadır Son zamanlarda, bilimsel ve felsefi dil araştırmaları büyük bir metanet ve azimle, ?metadil? adı verilen şeyin üretimini hedefliyor Analitik felsefe ? bu sü per-dilin üretimini hedef almıştır ? bu yüzden kendisini metalingüistik bir felsefe sayarken çok tutarlıdır Bu, metafizik gibi görünüyor; bu yalnızca metafizik gibi görünmüyor, metafiziğin ta kendisidir Metalingüistik bütün dillerin, gezegenlerarası işleyen tek enformasyon aracına dönüştüren teknikalizasyonunun metafiziğidir Metadil ve sputnik (Rusların uzaya gönderdiği ilk uydunun adı, çev), metalingüistik ve roketbilim aynı şeylerdir


Bununla birlikte, burada dilin ve dillerin bilimsel ve felsefe araştırması konusunda negatif bir yargıda bulunuyor olma izlenimine temeller sağlamamamız gerekir Bu tür araştırmaların kendilerine has meşruiyetleri vardır ve önemlerini korur Fakat dil hakkında bilimsel ve felsefî enformasyon birşey, dille tecrübeye maruz kalmamız ise başka birşeydir Bu bizi bu tür bir tecrübeyle karşı karşıya getirme girişiminin başarılı olup olmayacağı ve eğer başarılı olursa bu muhtemel başarının herbirimiz için ne ölçüde başarı olacağı, bizim karar verebileceğimiz şeyler değildir


Yapmamız için bize kalan şey, bizi dille tecrübeye maruz kalma ihtimaliyle karşı karşıya getirecek yolları işaret etmektir Bu tür yollar zaten vardı Fakat onlar nadiren dille mümkün tecrübenin bizatihi kendisinin seslendirilmesi ve dile getirilmesi tarzında kullanıldı


Dil ile maruz kaldığımız tecrübede dil kendisini dile getirir İnsan bunun herhangi bir şekilde, konuştuğu herhangi bir zamanda vukubulduğunu düşünebilir Ancak, bir dili konuşmamız her ne zaman ve ne tarzda gerçekleşirse gerçekleşsin, dilin kendisinin asla söz söyleme hakkı yoktur Konuşmada birçok şey, herşeyden önce hakkında konuştuğumuz şey seslendirilir: bir olgular takımı, bir olay, bir sorun, bir ilgi konusu Yalnızca gündelik kullanımında dil kendisini dile getirmediği, tersine dizginlediği için biz kolayca bir dili konuşmayı başlatır ve konuşabilir ve bu yüzden birşeyle ilgilenebilir ve birşeyi konuşarak müzakere edebiliriz


sFakat dil vasıtasıyla dilin kendisi ne zaman konuşur? Yeterince tuhaftır ki, biz bizi ilgilendiren, heyecana sürükleyen, sıkıntıya sokan veya yüreklendiren birşey için doğru kelimeyi bulamadığımızda konuşur Bu yüzden zihnimizdeki şeyi dile getirmeksizin bırakır ve onu hakkıyla düşünmeksizin dilin kendisinin içinde temel varlığıyla bizi belli belirsiz ve geçici tarzda etkilediği anlara mâruz kalırız


Fakat mesele şimdiye kadar hiç konuşulmamış olan birşeyi dile getirmek olduğunda, herşey dilin uygun kelimeyi verip vermemesine ya da uygun kelimeye sahip bulunup bulunmamasına bağlıdır Şairin karşılaştığı durum böyle bir durumdur Gerçekten de, şair dille maruz kaldığı tecrübeyi dile getirmek ? kendi tarzında, yani poetik olarak ? zaruretiyle karşı karşıya kaldığı bir noktaya ulaşabilir


Stefan George?un son, yalın ve hemen hemen şarkıyı andıran şiirlerinden birinin başlığı ?Kelime/Söz?dür İlk yayınlanış tarihi l919?dur Daha sonra Das Neue Reich adlı bir kolleksiyonda yeralmıştır Şiir yedi kıtadan olu şur İlk üç kıta son üç kıtadan açık şekilde ayrılır ve bir bütün olarak bu iki üçlü tekrar yedinci kıtadan, yani son kıtadan ayrılır []


Daha önce dile getirdiğimiz şeyi müteakip şiirin son mısraı üzerinde yoğunlaşmaya sürükleniyoruz: ?Kelimenin kaybolduğu yerde hiçbir şey varolamayabilir (Where the word breaks off no thing may be)?


Bu mısra dilin sözüne kapı aralıyor, dilin bizatihi kendisini dile getirmesini temsil ediyor ve söz?le/kelime?yle şey (thing) arasındaki ilişki konusunda birşey söylüyor Son mısranın içeriği şöyle bir önermeye dönüştürülebilir: ?Sözün bittiği yerde hiçbir şey varolamaz? Birşeyin tükendiği yerde bir yarık, bir eksilme gerçekleşir Eksilme uzaklaşmak, bir yokluğa sebep olmak demektir ?Tükenmek? ?yokolmak? demektir Sözün/kelimenin; belirli birşeye adını veren kelimenin bulunmadığı yerde hiçbir şey varolamaz

Alıntı Yaparak Cevapla

Dilin Doğası

Eski 08-23-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dilin Doğası




Şöyle bir cevap verebilirdik: adlandırmak birşeyi bir adla mücehhez kılmak demektir Fakat ad nedir? Birşeye sözlü ve yazılı bir gösterge/işaret, bir şifre sağlayan lakap

Bu durumda gösterge nedir? Bir işaret mi? Bir sembol mü? Bir nişan mı? Veya bir ipucu mu? Ya da bütün bunlar dışında birşey mi? Göstergeleri anlamakta ve kullanmakta çok şapşal ve mekanik hale geldik


Ad/isim gösterge mi kelime mi? Herşey ?gösterge? ve ?isim? kelimelerinin söylediği şeyi nasıl düşündüğümüze bağlıdır



Kelimenin/Sözün kaybolduğu yerde hiçbir şey varolamayabilirBunu şu şekilde ifade etme cüreti gösterebiliriz: Sözün olmadığı yerde hiçbir şey varolamaz ?Şey? (thing) burada, geleneksel geniş anlamıyla, bir biçimde varolan herhangi birşey anlamında anlaşılıyor Bu anlamda, tanrı bile birşeydir Yalnızca şeyi temsil eden kelimenin varolduğu yerde şey bir

şeydir Yalnızca bu sebeple o vardır Dolayısıyla biz şuna vurgu yapabiliriz: sözün, yani adın bulunmadığı yerde hiçbir şey yoktur Şey?e yalnızca söz varlık verirs Ancak sırf söz bunu ? birşeye varlık kazandırmayı ? nasıl gerçekleştirebilmektedir? Doğru durum apaçıktır ki, bunun tersidir



Eğer soruları dile yöneltirsek; dilin doğası ve varlığı hakkında sorular sorarsak, o zaman açıktır ki dilin kendisinin bize önceden bahşedilmiş olması gerektiği apaçık hale gelir Aynı şekilde, eğer dilin varlığını sorgulamak istiyorsak, bu durumda, doğa veya varlık diye adlandırılan şey bize önceden verilmiş olmalıdır Sorgulama ve araştırma, burada ve başka her yerde,sorgulayarak yaklaştıkları ve izledikleri şey her ne olursa olsun onun önceden bahşedilmiş olmasını gerektirir Her soru yöneltme sorgulanan şeyin kendisinin bahşedilmişliği dahilinde gerçekleşir


Sorunu yeterince düşündüğümüzde keşfettiğimiz şey nedir? Bu keşfettiğimiz şey, otantik düşünme tutumunun bir sorular sorma olmadığı aksine,bahşedilmiş olanı, sorgulanması gereken şeyin sözünü/vaadini dinlemek olduğudur Fakat düşünmemizin tarihinde sorular sormak, sağlam nedenler gösterilmeksizin, erken dönemlerden beri karakteristik düşünme prosedürü olarak görülmüştür Düşünme çok daha radikal bir duruş aldığı, radix ?e, yani varolan herşeyin köküne indiği oranda çok daha düşünce doludur Düşünmenin arayışı, daima ilk ve nihai temeller arayışıdır Neden? Çünkü, birşeyin birşey olması, olduğu şey olması, yani varlığın daimi mevcudiyeti/varlığı eskiden beri temel ve dayanak olarak düşünülmüştür


Bütün doğa bir temel karaktere sahip olduğu için, onun aranışı, temelin ya da dayanağın temellendirilmesi ve inşasıdır Bu tarzda tanımlanan doğa istikametinde düşünen bir düşünme temelde bir sorgulamadır Bir süre önce verdiğim ?Teknoloji Soruşturması? adlı dersimin sonunda şunu söylemiştim:?Sorgulama düşünmenin tapınışıdır/ibadetidir? ?Tapınış? burada şu eski anlama geliyor: teslimiyet/adanış veya itaat/boyun eğme ve bu durumda düşünmenin hakkında konuştuğu şeye boyun eğmesi Düşünmenin heyecan verici tecrübelerinden biri, henüz ulaştığı yeni iç sezişleri tam anlamıyla kavrayamadığı, onları tam olarak anlayamadığı zamanlarda geçirdiği tecrübedir Bu tecrübe keza, düşünmenin sorgulamanın tapınışı olduğunu söyleyen ve yukarıda dile getirilen cümle için de geçerlidir Bu cümleyle biten ders zaten önceden, düşünmenin doğru duruşunun sorgulanamamasını, ancak sorgulamamızı ihsan eden şeyi dinlemesini ? ve her sorgulamanın yalnızca temel varlık arayışmı izlemesi dolayısıyla sorgulama olmasını ? gerektiren idrak ortamı içinde bir dersti


Dolayısıyla, bu derslerin adı, onu bir soru işaretiyle birlikte dile getirdiğimizde bile, bu suretle tek başına bir düşünme tecrübesinin başlığı olamaz Fakat orada, düşünmenin hakiki duruşu ile ilgili az önce tekrar ettiğimiz şeye göre tamamlanmayı bekleyen birşey var Doğasıyla ilgili olarak dili nasıl sorgulamamız gerektiğinin hiçbir önemi bulunmaksızın, herşeyden önce, dilin kendisini bize bahşetmesi elzemdir Eğer o bunu yaparsa, dilin doğası onun temel varlığının ihsanına/lütfuna dönüşür, başka bir söyleyişle, dilin varlığı varlığın diline dönüşür


Başlığımız olan ?Dilin Doğası,? bu durumda başlık olarak rolünü bile yitirir Onun söylediği şey, bir düşünme tecrübesinin yankısı, bizden önceye yerleştirmeye çalıştığımız şeyin, yani dilin varlığının ve varlığın dilinin mümkünlüğü


Bu ifadenin eğer o olduğu şey ise yalnızca suni ve bu yüzden kısır bir tersine çevirmeyi temsil etmediği olayda, bizim doğru zamanda hem ?dil? hem de ?doğa? kelimelerini birbirlerinin yerine ikame edebilme imkanımız doğabilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Dilin Doğası

Eski 08-23-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dilin Doğası




Bu durumda bize söylenen şeyin tamamı dilin varlığı: varlığın dili bir soruya cevap olmak şöyle dursun, bir başlık bile değildir O, yolumuz üzerinde bize kılavuzluk edecek yolgösterici bir sözdür Bu düşünme yolumuz üzerinde başlangıçta işittiğimiz sözle poetik tecrübede yoldaşımız olacaktır Bu düşünme yohi üzerinde, başlangıçta işitilen sözle yaşadığımız poetik tecrübe, yoldaşımız olacaktır ()


Amacımız tecrübe etmek, yolda olmak olduğundan, birinci dersten üçüncü derse uzanan bu derste, düşüncemize yol verelim Fakat burada çoğunuz öncelikle bilimsel düşünmeye angaje olduğunuz için, giriş niteliğinde bir ikazda bulunmak yerinde olacaktır Bilimler, bilgiye uzanan yolu ?yöntem? terimiyle anlar Özellikle de günümüzün modern bilimsel düşüncesinde yöntem bilimlere hizmet eden bir araç değildir; tersine o bilimleri kendisine hizmet etmeleri için baskı altına almıştır Nietzsche bu durumu bütün imalatıyla farkeden ve müteakiben onu notlarında dile getiren düşünürlerin ilkiydi Bu notlar yazılarında, ¨The WilI to Power (Güç/iktidar Tutkusu)?ın 466 ve 469 numaralı paragraflar olarak yeralmıştır


İlk not şöyledir: Nietzsche Yazdı:

?Ondokuzuncu yüzyılın ayırt edici vasfı, bilimin yöntem üzerindeki zaferi değildir; tam tersine yöntemin bilim üzerindeki zaferidir


Diğer not şu cümleyle başlar: Nietzsche Yazdı:

?En değerli kavrayışlara herşeyin sonunda ulaşılır; fakat en değerli kavrayışlar yöntemlerdir


Keza Nietzsche?nin bizzat kendisi de yöntemin bilimle ilişkisiyle ilgili bu kavrayışa, herşeyin sonunda ulaşmıştır ? yani, Turin?deki sağlıklı hayatının son yılında, 1888?de


Bilimlerde tasarlanan tema, yöntem akla getirdiği tema olarak kalmaz yalnızca, o aynı zamanda yöntem içine yerleştirilir, yöntemin çerçevesi içinde kalır ve yönteme tabi tutulur Bilimlerin günümüzde ulaştığı aşırı hız, bütün potansiyel güçleriyle birlikte yöntemin hız-artırıcı dürtüsünden; giderek teknolojinin insafına bırakılan hız artırıcı dürtüsünden doğar Yöntem bilginin bütün zorlayıcı gücünü elinde tutar Tema yöntemin parçasıdır


Fakat düşünmede durum bilimsel temsil durumundan farklıdır Düşünmede ne yöntem vardır ne de tema; aksine, düşünmenin düşünmek üzere adandığı şeye alanını ve özgür nüfuzunu sağladığı için, nüfuz alanı denilen alan vardır Düşünme bu ülkede ikamet eder, bu ülkenin yollarında yürür Burada yol, sözkonusu ülkenin bir parçasıdır ve bu ülkeye aittir

Bilimler açısından düşünüldüğünde, bu durumu görmek yalnızca zor değil, imkansızdır da()


Biz tekrar tekrar dil hakkında konuşuruz Hakkında konuştuğumuz şey, yani dil daima, bizden önce vardır Konuşmamız sürekli olarak dili izler yalnızca Bu yüzden sürekli, hakkında konuşmak için ilkin maruz kalarak içselleştirmemiz gereken şeyin arkasında kalmaya mahkumuz Dolayısıyla, dil hakkında konuştuğumuzda, hep eksik kalan bir konuşma içinde sarmaş dolaş durduğumuz bir dili konuşuruz Bu sarmaşdolaşlık bizi kendi kendilerini düşünmemiz için bilinir hale getirmesi gereken sorunlardan yoksun bırakır Fakat bu sarmaşdolaşlık ? düşünmemizin hiçbir zaman rahatça kavrayamayacağı bu sarmaşdolaşlık ? düşünce tarımın belirli özelliklerinin farkına vardığımız, yani, kendimizi düşünmemizin ikamet ettiği ülkede incelediğimiz ölçüde çözülür Bu ülke, şiirin semtine açık heryerdir

Alıntı Yaparak Cevapla

Dilin Doğası

Eski 08-23-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dilin Doğası




Düşünmenin konusuna yöneltilmiş her soru, onun doğasıyla ilgili her sorgulama daha önceden, sorgulanması gereken şeyin lütfuyla (grant) doğar Bu yüzden şimdi gerekli olan düşünmenin doğru duruşu sorular yöneltmek değil, bu armağanı dinlemektir Ancak, bu tür bir dinleme mukabelede bulunan sözün dinlenmesi olduğu için, bizim düşünmememiz gereken şeyin lütfunu dinlememiz daima cevabı bulmak amacıyla sorgulama halinde gelişir Düşünmeyi dinleme olarak karakterizasyonumuz tuhaf görünüyor; üstelik, mevcut ihtiyaçlarımız bakımından yeterince açık da değil Ancak, bu, dinlemenin özelliğini oluşturan şeydir: o kesinliğini ve açıklığını armağanın ona verdiği delillerden alır Fakat birşey şu anda bile açıktır; şimdi kafamızda bulunan dinleme, dilin doğasının bağlantılı olduğu Söyleme

(Saying) olarak lütfedilene yönelir Eğer dille birlikte düşünme tecrübesine nüfuz etmeyi başarabilirsek, düşünmenin lütfedileni dinleme olmasının anlamını da açıklayabiliriz


Şimdi teşebbüsümüzün amacı, dille tecrübeyi düşünmeye hazırlanmaktır Fakat düşünmek başka herşeyden önce dinlemek; sorular yöneltmek değil, bize birşey söylenmesine izin vermek olduğundan, düşünme tecrübesi bahis konusu olduğunda yine soru işaretiyle düşünmeye başlarız ve biz yine de artık kolayca başlığın ilk formuna geri dönemeyiz Eğer dilin doğası içinde düşünmek zorundaysak, dil ilkin kendisini bize sunmuş olmalıdır veya önceden bunu böyle yapmış olmalıdır Dil kendi tarzında bize kendisini-doğasını açıyor olmalıdır Dil bu kendisini açma olarak varlığını sürdürür Elbette onu sürekli işitiriz, fakat ona düşünce veremeyiz Eğer onu her yerde işitmeseydik, dilin tek bir kelimesini dahi kullanamazdık Dil, bu sunuş olarak aktiftir Dilin aslî doğası, kendisini bizim için konuşulan şey olarak, doğasının dili olarak bilinir hale getirir Fakat bu aslî bilgiyi, onu ?okumak? bir yana işitemeyiz de O şöyle işler; dilin varlığı ? varlığın dili


Az önce söylemiş bulunduğumuz şey bir yükleme/empoze etmedir Yalnızca bir tez olsaydı, doğruluğunu veya yanlışlığını ispatlamaya başlayabilirdik Bu, empoze etmeye devam etmekten veya ona ayak uydurmaktan çok daha kolay olurdu Ancak bu empoze etme bir başka kaynaktan doğar Başlığın dönüşümü başlığı görünmez kılacak türde bir dönüşümdür Demek ki yapılacak şey, farklı başlık altında dil üzerine bir tez değildir Yapılacak şey, bizim için hazır oluşu dahilinde dille birlikte düşünme tecrübesinin imkanlarını taşıyan ülkeye ilk adımımızı atma girişimidir Bu ülkede düşünmenin sınırı şiirinkiyle buluşur Şiir tecrübesini kelimeyle/sözle birlikte işitiriz O, şiirin son mısraının dilinde yoğunlaşmıştır


Sonunda teslim ediyor ve üzülerek görüyorum

Kelimenin olmadığı yerde hiçbirşey varolamaz

Alıntı Yaparak Cevapla

Dilin Doğası

Eski 08-23-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dilin Doğası




Stefan George?un 1928?de yayınlanan Das Neue Reich adlı şiir kitabının, çev] Bu son kısmı ?Şarkı? adını taşıyor Şarkı söylenir, ortaya çıktıktan sonra değil, tersine, şarkı söylenirken şarkı olmaya başlar Şarkının şairi şarkıcı, şiiri şarkıdır Eskileri örnek alarak Hölderlin şiiri ?şarkı? diye adlandırmaktan hoşlanır

Düşünmenin burada yapabileceği şey, dilin varlığının varlığın dili olarak konuştuğu bahşedilen söylemeyi (saying) işitip işitmediğine ve ne tarzda işittiğine bağlıdır Bununla birlikte, dille birlikte düşünme tecrübesi için hazırlanma girişimimizin şiirin mekanını aramak olması yalnızca kestirme bir yol değildir; çünkü bu girişini şiirin ve düşünmenin bir mekanda ikamet ettikleri varsayımına dayanır Bu varsayım muhtemelen şimdiye kadar yalnızca belirsiz bir biçimde işittiğimiz şu yüklemeye dayanmaktadır: dilin varlığı ? varlığın dili


Bir dille düşünme tecrübesini yaşama ihtimalinin örtüsünü kaldırmak için şiirin ve düşünmenin ikamet etikleri mekânı araştıralım İlgi çekici bir başlangıç ? herbirisiyle ilgili çok az tecrübeye sahibiz Ve yine de herikisini de biliyoruz Şiir ve Felsefe başlığı altında şiir ve düşünme hakkında bizim için bilinen pek çok şey var Üstelik, şiir ve düşünmenin mekânı istikametinde körü körüne yolumuzu arıyor da değiliz: bir şiir olan ?Söz? önceden

kulaklarımızda yankılanıyor ve böylece gözlerimizi dille poetik tecrübeye açıyoruz ()


?Sözün/kelimenin bittiği yerde hiçbirşey varolamaz? Burada adlandırılan şeyin nesne (thing) ile kelime/söz arasındaki ilişki ve bunun yanısıra dilin bir şey olarak şeyle ilişkisini dikkate aldığımız ölçüde, şiiri düşenmenin mekanına yerleştirdik Ancak düşünme bunda hiçbir tuhaflık görmez Aslında, nesne ile kelime arasındaki ilişki Batı düşünüşünün seslendirdiği ve dile getirdiği ilk sorunlar arasındadır ve bunu varlıkla söyleme (saying) arasındaki ilişki formunda böyle yapmıştır Bu ilişki kendisini tek bir sözle dile getirecek ölçüde güçlü bir biçimde düşünmeyi hakimiyeti altına alır Bu söz/kelime logos?tur O eşzamanlı olarak hem Varlık adına hem de Söyleme (Saying) adına konuşur ()


Şiir söz elementi içinde hareket eder, düşünme de öyle Şiir üzerine düşündüğümüzde kendimizi aynı anda düşünmenin de içinde devindiği bu aynı element içinde buluruz Burada şiirin gerçekten bir tür düşünme veya gerçekten düşünmenin bir tür şiir olup olmadığına kolayca karar veremeyiz Onların gerçek ilişkilerini belirleyen şey bizim için karanlıkta kalır ve biz ?gerçeğin? gerçekte nereden kaynaklandığını kavrayamayız


Daha fazlası da sözkonusudur: şiir ve düşünme yalnızca söyleme (saying) unsurunda devinmekle kalmazlar, aynı zamanda kendi söyleyişlerini (saying) dille çok yönlü tecrübelere; biraraya getirmek bir yana pek farkına varamadığımız tecrübelere borçludurlar Onların farkına vardığımız ve onları biraraya getirdiğimiz yerde bunu şu andaki düşünmelerimizi çok daha yakından ilgilendiren yeterli dikkati göstermeksizin yaparız; yani, düşünmenin ve şiirin aynı mekanı paylaşmasını dikate almaksızın Muhtemelen, bu ortak mekân herşeye rağmen bir sonuç değildir ve yalnızca şiirin ve düşünmenin bir yüzyüze ilişkiye sürüklenmesiyle oluşur; çünkü, onlar birbirieriyle hiç yüzyüze gelmeye başlamadan önce bile birbirlerine aittirler Söyleme (saying) hem şiir hem de düşünme için aynı elementtir; fakat her ikisi de bu element, suyun balık için veya havanın kuş için element olma tarzından farklı bir tarzda ?element? olarak durur ? bizi elementten sözetmeyi bırakmaya zorlayacak şekilde, çünkü, Söyleme (Saying) yalnızca şiiri ve düşünmeyi ?taşımaktan,? onları çaprazlamasına geçtikleri bölgede tutmaktan daha fazlasını yapar


Bütün bunlar rahatça söylendi, yani söze döküldü elbette, fakat özellikle de biz modernlerin bunları tecrübe etmesi zordur Şiirin ve düşünmenin ikamet ettikleri yer adı altında hakkında düşünmeye çalıştığımız şey, yalnızca kavramsal ilişkilerin envanterinden büyük ölçüde farklıdır Bahis konusu mekan bu yeryüzünde durduğumuz ve ziyaret ettiğimiz heryerdir Fakat modern düşünüş, çok büyük ölçüde ve münhasıran hasaplamaya dönüştüğünden mevcut bütün ?enerjisini? ve ilgilerini, insanın kendisini dünyasız kozmik uzayda nasıl kurumlaştırabileceğinin hesaplanması üzerinde yoğunlaştırır Bu düşünme tipi, yeryüzünün yeryüzü olarak terki demektir Hesaplama olarak o, mümkün en yüksek hızla ve saplantıyla kozmik uzayın istilasına yönelir Bu düşünme tipinin bizatihi kendisi herşeyi hiçliğe fırlatabilecek bir güç patlamasıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Dilin Doğası

Eski 08-23-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dilin Doğası




Eski İskandinav destanıyla bağlantısı kurulduğunda, ?söylemek? göstermek demektir: görünür kılmak, özgürleştirmek, başka bir söyleyişle, Dünya diye adlandırdığımız şeyi, onu açığa çıkararak ve gizleyerek sunmak ve vermektir Dünyanın bu açığa çıkarıcı ve gizleyici sunumu, Söylemenin (Saying) asıl varlığıdır Şiir ve düşünmenin komşuluğu içinde yol üzerindeki kılavuz-söz, bu komşuluğu belirlediğimiz yakınlığa ulaşmak için izleyebileceğimiz bir işaret taşır

Kılavuz-söz şunu söyler:


Dilin varlığı:

Varlığın dili


Bu kılavuz-söz lingüistik doğanın asil med-cezirlerini taşır Biz şimdi, onu daha açık şekilde işitme, bizi, onu şimdiden bize ulaşan ve temas eden menziline götüren yolun daha iyi işaret edicisi haline getirmeliyiz


Dilin varlığı: varlığın dili


Satırdaki ilk ifade olan ?dilin varlığı? ifadesinde dil varlığı belirlenecek olan öznedir Birşeyin to ti estin ?i, yani neliği olan şey Platon?dan beri, genellikle ?doğa? veya öz (essentia)?ü; bir şeyin özü diye adlandırılan şeyi içerir Böyle anlaşıldığında öz daha sonraları kavram, yani fikir (idea) veya zihinsel temsil diye adlandırdığımız şeyle sınırlıdır ve biz onun

vasıtasıyla kendi kendimize amaçlayarak bir şeyin ne olduğunu kavrarız


Bu demektir ki, daha esnek tarzda anlaşıldığında, satırın ilk kısmi şunu söyler:biz dilin ne olduğunu, satırın, deyim yerindeyse, önümüze açtığı şeye girdiğimiz sürece kavrarız Ve bu önümüze açılan şey, varlığın dilidir Bu ifadedeki varlık, yani ?öz? dile sahip öznenin rolünü varsayar


Ancak ?varlık? kavramı şimdi artık birşeyin ne olduğunu dile getirmez Biz ?varlığı? ?mevcut varlık? ve ?olmayan varlık? ifadelerindeki gibi, bir fiil olarak işitiriz ?Olmak,? devam etmek, bâkî kalmak demektir ?O oluş halindedir?? kendi mevcudiyetiyle devam ediyor? demektir ve bizi ilgilendiren ve bize temas eden şey ondaki devam edegeliştir Böyle anlaşıldığında bu tür ?varlık? bütün şeyler içinde süregelen ve bizi ilgilendiren şeyi adlandırır;çünkü, o hareket eder ve bütün şeyler için yolu açar Bu yüzden, kılavuz sözdeki ikinci ifade durumundaki ?varlığın dili? ? dilin bu süregelen varlığa ait olduğunu söyler ? bu onun en ayırtedici özelliği olduğu için bütün nesneleri devindiren şeye aittir Bütün nesneleri devindiren şey, o konuştuğunda devinir Fakat, asıl/temel varlığı tam olarak nasıl düşüneceğimiz çok müphem, onun nasıl konuştuğu bütünüyle müphem, dolayısıyla konuşmanın dile getirdiği şey büsbütün müphem kalır Bu, dilin doğası üzerine düşünmemizin düğüm noktasıdır Fakat bu refleksiyon belirli bir yol boyunca ?şiir ve düşünmenin hemhudutluğu dahilinde bir yol boyunca ? zaten belirli bir yola girmiş durumdadır Kılavuz söz bize bu yolda işaret/ipucu verir,cevap değil


Ancak bu işaretin işaret ettiği yer neresidir? O yalnızca, şiir ve düşünmenin mekanını, bir mekan olarak belirleyen şeye işaret eder Hemhudut olma, yani yakınlılıkta ikamet etme, kendi belirlenimini bu yakınlıktan alır Bununla birlikte, şiir ve düşünme söyleme modları; gerçekten de üstün söyleme modlarıdır Eğer bu iki söyleme, yakınlıkları dolayısıyla hemhudut iseler, bu durumda, yakınlığın kendisi, Söyleme (Saying) tarzında deyiniyor olmalıdır O halde yakınlık ve Söyleme (Saying) Aynı şeydir Bunu düşünme talebi yine de bariz bir yükleme/empoze etmedir Onun barizliği en aza indirilemez

Alıntı Yaparak Cevapla

Dilin Doğası

Eski 08-23-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dilin Doğası




Eğer dili dolaysızca mevcut bulunan birşey anlamında mevcut bir şey olarak kabul edersek, onunla konuşma edimi, konuşma organlarının, ağzın,dudakların ve dilin eylemde bulunması olarak yüzyüze geliriz Dil kendisini, insanda vukubulan bir fenomen olarak konuşmada gizler Dilin uzun zamandan beri bu terimlerle tecrübe edilmiş, algılanmış ve tanımlanmış olmasını, Batı dillerinin kendi kendilerine verdikleri şu adlar açıkça isbatlar: glossa, lingua,langue, language Dil (language) dil (tongue)?dir


Resuller?in İşleri?nin Pantecost?un mucizelerini anlatan ikinci babının üçüncü ve dürdüncü ayetlerinde şunu söyler:

?Ve orada onlara ateşten kopup gelmiş gibi görünen diller herbirine dağıtıldı ve herbiri üzerinde çakılıp kaldı Ve onlar başka dilleri konuşmaya başladılar?


Fakat onların konuşması yalnızca bir dil yeteneğine sahip oldukları anlamına değil, kutsal ruhla, pneuma hagion?la dolu varlıklar oldukları anlamına da gelir Hatta, burada atıfta bulunulan kutsal kitaba ait dil fikrini bile, dilin Aristoteles ?in standart formülasyonunu verdiği Grek tasviri önceden haber vermektedir Logos, yani ifade, konuşmanın fonetik fenomonenine göre anlaşılabilir


Sonraları peri hermeneias, De Interpretati one,On Interpretation adlarıyla anılmış bulunan bir denemenin başlangıcında Aristoteles şunu söyler:


Şimdi, vokal sesler oluşurken (gerçekleşen) şey, tutkuların yolundaki ruhta olan şeyin sergilenişidir ve yazılı olan şey vokal seslerin sergilenişidir Ve tıpkı yazının herkes (insanlar) arasında aynı yazı olmaması gibi, vokal sesler de aynı sesler değildir Diğer taraftan, bunların (seslerin ve yazıların) ilk etapta sergilenişlerini gerçekleştirdikleri, bütün insanlar için aynı ruh tutkularıdır ve bunların (tutkuların) birbirine benzer temsilleri verme sorunu da aynıdır


Aristoteles?in bu satırları, dilin vokal sesler olarak bir parçası olduğu yapıyı görme imkânı verir: harfler seslerin göstergeleri, sesler zihin tecrübelerinin göstergeleri ve sesler ve harfler şeylerin göstergeleridir



Dili vokal sesler anlamında temsil eden şey konuşmadır Fakat bu fikir, dilin doğası dahilinde ve herhangi bir zamandaki herhangi bir dil için gösterilebilir bir durumu göstermiyor mu?


Elbette Hiç kimsenin, fiziksel sesler olarak, dilin sırf duyulara hitabeden yanı olarak vokal sesleri, söylenen şeyin, ruhun varlığı ve dilin ruhu sayılan şeyin anlamı ve duyu-içeriği diye adlandırılan şey lehinde küçümsemeyi düşündüğümüzü varsaymasına izin vermeyelim Daha önce belirlenen dilin yapısına bakma tarzlarıyla, dilin fiziksel unsurunun, yani onun vokal ve yazılı karakterinin yeterli ölçüde tecrübe edilip edilmediğini, sesi münhasıran fizyolojik terimlerle anlaşılan bedenle birleştirip birleştiremeyeceğimizi ve onu metafiziksel olarak anlaşılan duyuların sınırları içine yerleştirip yerleştiremeyeceğimizi düşünmemiz çok daha önemlidirVokalizasyon ve sesler hiç kuşkusuz seslerin üretimi olarak fizyolojik olarak açıklanabilir


Fakat, seslerin ve konuşmanın tonlarının gerçek yapısının bu şekilde tecrübe edilip edilemeyeceği, gözlemlenip gözlemlenemeyeceği sorusu yine de cevapsız kalır Biz bunun yerine dildeki melodi ve ritme ve dolayısıyla şarkı ile konuşma arasındaki akrabalığa atıfta bulunduk Ancak ve ancak melodiyi ve ritmi aynı zamanda fizyoloji ve fizik perspektifinden, yani en geniş anlamıyla teknolojik ve hesaplayıcı bir biçimde de anlamak tehlikeli değilse, herşey iyi ve yolunda olabilir Hiç şüphesiz, bu yolla doğru olan birçok şey öğrenilebilir, fakat, muhtemeldir ki aslî olan şey asla bu yolla öğrenilemez Bu aslî şey, dilin ses çıkarma, işitilir biçimde titreşme ve çınlama, durma ve salınma özelliği olduğu kadar dilin konuşulan sözlerinin anlamı taşıma özelliğidir de


Fakat bizim bu özelliği tecrübe etmemiz yine de aşırı ölçüde zordur; çünkü metafizik-teknolojik açıklama, yoldaki heryeri tutmuştur ve sorunu uygun şekilde ele almamızı engeller Biz Almanlar?ın ülkemizin farklı kısımlarındaki farklı konuşma tarzları, farklı ağızlar (Mundarten) kullanmamız basit olgusu bile pek üzerinde durulmayan birşeydir Bu farklılıklar ne sadece ne de öncelikle konuşma organlarının farklı hareket tarzlarını doğurmakla kalmazlar Yeryüzü anlamına gelen manzara bu farklı tarzlarda her seferinde farklı şekilde konuşur Fakat ağız bir organizma olarak anlaşılan bedenin bir organı değildir sadece ağız ve beden, biz ölümlülerin içinde serpildiği yeryüzünün akışının ve gelişiminin parçasıdır ve biz köklerimizin sağlamlığını buradan alırızEğer yeryüzünü (the earth) kaybedersek, köklerimizi de kaybederiz

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.